KARTAL GÖKTAN: İyi günler değerli izleyicilerimiz. Sorular Cevaplar programımıza başlıyoruz. Adnan Bey hoş geldiniz.
ADNAN OKTAR: Hoş bulduk. Siz de hoş geldiniz.
KARTAL GÖKTAN: Hoş bulduk.
ADNAN OKTAR: Evet. Ne mutlu. Dinliyorum.
ŞERİFKAN SÜLEYMANİYELİ: Hakkari’nin Şemdinli ilçesinin karşısında Irak’ın kuzeyinde Kanireş bölgesinde terör örgütü PKK tarafından tuzaklanan el yapımı patlayıcının infilak ettirilmesi sonucu 2 askerimiz şehit düştü, 1 askerimiz yaralandı. Şehitlerimiz Cumali Gür ve Eren Çelik’i görebiliriz.
KARTAL GÖKTAN: Cumali Gür Şehidimiz ve Eren Çelik.
ADNAN OKTAR: Yalnız şehitlerimiz olduğunda karşılığı yani adamları çok pişman edecek bir karşılık verilmesi lazım. ‘Keşke yapmasaydık’ falan dedirtecek gibi olması lazım. Yani böyle onları caydıracak bir karşılık çok önemli. Adam yine devam ediyor öbür türlü. Ama yaptığına yapacağına bin pişman edersen, yapmak istemez bir daha. Kabadayıları, yiğitleri bir daha göster.
KARTAL GÖKTAN: Şehit Cumali Gür ve Şehit Eren Çelik.
ADNAN OKTAR: Her iki şehidimizin de şehadetini Allah makbul etsin, kabul etsin. Tebrik ediyoruz şehadetlerini. Gittikleri makam çok güzel, gittikleri yer çok güzel. Dünya burası imtihan yeri, burası zor bir yerdir görüyorsunuz. Şehitlerimizin gittiği yer mükemmel ve muhteşem. Allah için, din için yola çıktılar. Zaten şehit olabilecekleri ihtimali üzerinde duruyorlardı. Onu kabullenerek, şerefle, onurla gittiler. Allah seçti bu aslanları. Şehadet alemi için seçilmiş kullar, ne mutlu onlara, ne mutlu ailelerine. Allah bizlere de nasip etsin. Onur duyduk, şeref duyduk şehadetlerinden. Allah bizlere de nasip etsin. Gazilerimize de Allah sağlık, sıhhat, afiyet versin. Gazilik de çok büyük bir nimet. Onların her günü bizim bir günümüzle eşit olmaz. Bizim bin günümüze denk. Mesela bin gün biz ibadet etsek; onlar bir gün ibadet etse tamam. Yani gazilik çok hayati bir konudur. O pek üzerinde durulmuyor. Gaziliği çok daha gündemde tutalım. Çünkü mesela kolunu kaybediyor, bacağını kaybediyor. Her günü bin misli sevap. Bin misli sevap, her gün. Biz mesela ne yaparsak yapalım bir sevap alıyorsak onlar bin alır. O yüzden gaziliği de çok önemli bir nimet olarak, önemli bir güzellik olarak dillendirip anlatalım.
Evet.
ŞERİFKAN SÜLEYMANİYELİ: İzmir-Bornova Jandarma Komando Tugay Komutanlığı’nda görevli bin 200 komando Türk Silahlı Kuvvetlerinin Afrin’de yürüttüğü Zeytin Dalı Harekatı için bölgeye gitti.
KARTAL GÖKTAN: Resmi görebiliriz.
ŞERİFKAN SÜLEYMANİYELİ: Havaalanında uğurlama merasimi yapıldı. Bin 200 Komando dualarla görev bölgeleri olan Afrin’e yolcu edildi.
KARTAL GÖKTAN: Merasimi de görebiliriz.
ADNAN OKTAR: Düğüne gider gibi aslanlar gidiyorlar. MaşaAllah. PKK da dehşete kapıldı, YPG de dehşete kapıldı. Çünkü böyle yiğit, böyle kabadayı bir milletle hiç karşılaşmadılar. Bunlar genellikle kolay oluyor işleri, nereye gitseler kolay oluyordu. Ama bu sefer hiç olacak gibi değil. Hükümet de çok kararlı, Tayyip Hoca da maşaAllah sıkı kabadayı, tuttuğunu koparıyor çok iyi.
Evet, dinliyorum.
VTR: Depremler kıyamet alameti midir?
ADNAN OKTAR: Yakışıklım, dünya tarihinde görülmemiş şekilde depremlerin gücü arttı. Yani çok abartılı bir gelişme oldu. Anlatmak istiyorsan anlat.
OKTAR BABUNA: Peygamberimiz (sav) hadiste “Kıyamet zamanı, Mehdi’nin çıkış zamanı depremler artacaktır” diye buyuruyor. Tarihte hiç görülmediği şekilde, hakikaten 1980’lerden itibaren, 1999’la birlikte müthiş bir yükseliş gösterdi. Grafikleri de var, dünya bilim adamları yayınladılar bunu.
KARTAL GÖKTAN: Görebiliriz grafiği.
OKTAR BABUNA: Tarihte hiç olmadığı şekilde arttı depremler. Hakikaten dediğiniz gibi.
KARTAL GÖKTAN: 1999’dan itibaren müthiş bir ivmeyle artış gösteriyor.
ADNAN OKTAR: 99 bir kırılma noktası evet. Yani Küfrün en azgın atağa geçtiği dönemdir 99.
ERDEM ERTÜZÜN: Biriken göktaşları da 99’da görülüyor.
ADNAN OKTAR: 99’da göktaşları akıl almaz çoğaldı gökte. Her şey 99’daydı kırılma noktası 99.
OKTAR BABUNA: Siz dikkat çekmiştiniz; Kuran’da Zilzal-Zelzele Suresi 99’uncu Sure.
ADNAN OKTAR: Evet, ebcetleri her şey tutuyor.
Evet dinliyorum.
VTR: Merhaba, zaman insanlar için mi geçerli?
ADNAN OKTAR: Güzel yüzlüm, tabii beynin bir ürünü, beyinde meydana geliyor. Bir şeyi, bir şeye kıyaslayarak meydana getirdiğimiz inanca deniyor zaman. Yoksa normalde zaman yok. Yani sonsuz zaman, tek bir andır, tek bir an. Ama beyin onu öyle algılayınca yayılarak onu o şekilde görüyor. Tabii bu çok büyük bir mucize. Beynin bu şekilde bir algılama gücü olması çok büyük mucizedir. Bir şeyi bir şeye kıyaslayarak onu elde ediyor vücut.
Evet dinliyorum.
VTR: Afrin’deki kardeşlerimiz için elimden gelen her şeyi yapmak isterim. Pastacıyım ben, istedikleri ne olursa. Allah yardımcıları olsun.
ADNAN OKTAR: Canımın içi. Ne kadar güzel milletiz ya, ne güzel insanlarımız var. Bak “pastacıyım ben de pasta yapayım gönderiyim” diyor. Tabii pastacıyı tek başına bırakmamak lazım orada. Pastacıya malzemelerini alırsın, eleman da çalışabilir. Hakikaten aslanlara pasta yapılabilir. Ama tek bir pastane değil. Mesela 10 pastane birden, vatandaşlardan da mesela bin kişi maddi katkıda bulunur, yüz kişi de fiilen yardımcı olur bedenen. Böyle münavebeyle yardımla bu işler çok güzel olur.
Buyurun dinliyorum.
ASLI HANTAL: Cumhurbaşkanı Erdoğan Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde çiftçilerimizle buluştu. Darbeyi önlemede çiftçilerimizin ve Anadolu insanın büyük rolü olduğunu söyledi. “Sizler ‘benim oyumla dağdaki çobanın oyu bir mi?’ diye soran kibir abidelerine 15 Temmuz gecesi büyük bir ders verdiniz. Sizler her karış toprağın mübarek şehit kanlarıyla sulanan bu aziz vatanın sahipsiz olmadığını dost düşman herkese ilan ettiniz. Sizler lafa gelince ‘tankın üzerine ilk ben çıkacağım’ diyen, ancak tankları görünce ilk kaçan, ilk sıvışan korkaklara da cesaret ne demektir onu öğrettiniz” dedi.
ADNAN OKTAR: Tayyip Hocam rahat olsun, işte onu yüzde 70’le biz başa getireceğiz. Yani 2019’da net. Samimiyetine de inanıyoruz. Hiçbir sorun çıkmaz.
Evet, dinliyorum.
VTR: İsmim Batuhan. Türkiye neden Avrupa’dan daha geri?
ADNAN OKTAR: Türkiye’de çünkü sanata önem verilmiyor, kaliteye önem verilmiyor bazı yerlerde. Gelenekçi Ortodoks İslam anlayışı var ve Darwinist düşünce var. Bu iki düşünce insanın ruhunu yakar, yaratıcı gücü kırar. Ama özellikle gelenekçi Ortodoks düşüncede sanat ve estetik yok. Adam heykel gördü mü kırıyor, resim gördü mü tükürüyor. Kaliteye zaten ehemmiyet vermiyor. Günlük yiyeceğini çıkartmak ona yetiyor. Yerde oturuyor, bir şey istediği yok yani adamın, ‘iki tane elbisesi olsun yeter’ diyor. Orada bir bakış açısı bozukluğu var tabii. Yani böyle yüksek bir medeniyet, kalite ve ihtişamlı bir medeniyet anlayışı, ileri bir medeniyet anlayışı yok. Günü kurtarma kafası oluyor. Ondada bir ilerleme olmuyor. Mesela Suriye öyleydi çöktü. Irak öyleydi çöktü. Libya öyleydi çöktü. Afganistan öyleydi çöktü. Yani hangi ülke böyle olursa çöküyor. Onun için biz Türkiye’de sanatın, estetiğin, kalitenin gelişmesi ve güçlenmesi için gayret ediyoruz. Aksi çok vahim olur, Allah esirgesin.
Evet, dinliyorum.
VTR: Ben Samsun’dan Adem. Ders saatlerinin düşürülmesini istiyorum ve kalmanın olmamasını istiyorum. Lisede çift dikişim, çok zoruma gidiyor, çoluk çocukla okuyorum. Kalma olmasın, ders saatleri de 20 dakikaya düşsün. Haftada 2 kere okul olsun, gerisi yatış olsun, 10 numara olur.
ADNAN OKTAR: “Çoluk çocukla okuyorum” diyor. Bu delikanlının yetenekli olduğu bir yön vardır. Yani bu çok zeki bir delikanlıya benziyor. Ama işte onu bulmak çok önemli. Onu bulduğunda o rahat eder. Öbür türlü rahat etmez.
Evet dinliyorum.
VTR: İnsanlar neden hatırlanmak isterler?
ADNAN OKTAR: Çünkü sevilmek ister, sevmeyi ister, sevilmeyi ister. Hatırlanmamak, unutulmak çok korkunç bir şey tabii. Ama şahıslar Allah’ı unuttuğunda Allah da onlara insanları unutturtuyor, insanlar da onu unutuyor. Dolayısıyla Allah’ı unutmamak çok önemli, Allah’la dost olmak çok önemli. Allah unutulduğunda Allah da o şahsı unuttuğu için sevgisizlik, merhametsizlik, şefkatsizlik hakim oluyor. Onun yerine nefret, kin, öfke hakim oluyor. Öyle insanlar hep yalnızdır, seveni olmaz. Çünkü Allah’tan nefret eder. Allah'tan kendini üstün görür. Bunu ifade etmez ama aklını Allah’tan daha üstün görür. Dolayısıyla Allah’ı yalnız bırakır yani Allah’ın dinine yardım etmez, Allah’ın dinine yardım edene de yardım etmez. Allah'ın dininin ortadan kalkmasını ister. Münafıkların tavrı odur. Ne yapıyor? Allah'ın dinine yardım etmiyor, Allah'ın dinine yardım edene de yardım etmiyor. Ayrıca engellemeye çalışıyor. O zaman Allah’ın onlara işte verdiği ceza yalnız bırakmaktır. Yalnız böyle sürünür ya bir yerde yaşar tek başına. Hep sevgisizdir, hep nefreti yaşar sadece, öfkeyi ve kini yaşar. Mesela münafıkları görüyoruz sadece öfke içinde ve kin içindeler başka bir şey yok. Sadece öfke ve nefret kusuyor, kin kusuyor, ağzından lağım akıyor. Ne Allah'tan bahsediyor, ne İslam’dan, ne Kuran’dan ne Darwinizm’in geçersizliğinden, ne materyalizmin yanlışlığından, ne PKK tehlikesinden, ne İngiliz derin devletinden, ne homoseksüelliğin tehlike olmasından hiçbirinden bahsetmiyor. Varsa yoksa Müslümanlar. Münafık adaylarında da aynı kafa oluyor. Münafıklarda da aynı kafa oluyor. Onların derdi günü Müslümanlar oluyor. Yani Müslümanları etkisiz hale getirmek, Müslümanların faaliyetini durdurmak, onların güya kendi kafalarınca şevkini kırabilmek, azimlerin kırmak, onların başarısından rahatsız olmak, münafık kafası budur.
Münafıkların kullandığı, bütün Peygamberlerin zamanında da kullandığı sistem hak dinler özgürlük getiriyor. Mesela Hz. Süleyman (as) zamanında Hz. Süleyman (as) özgürlük getirmişti din. Bin kadınla beraber oluyor mesela o özgürlükle, sarayı muhteşem yaptırıyor, eğlence var, müzik var falan ama yobazların çok ağrına gitti o devirde. Dediler ki “kadınların hepsi putperest” dediler, kadınları putperest ilan ettiler. Arkasından Hz. Süleyman (as)’ı da putperest ilan ettiler Tevrat’ta geçiyor alenen iftira ediyorlar. Arkasından müziğe öfke duydular, yapılan danslara öfke duydular ve Hz. Süleyman (as)’ı kendilerince durduracaklarını zannettiler. Halbuki Allah ona dünyada hiç kimseye vermediği mülkü, ihtişamı ve saltanatı verdi. Dünyada da sultan oldu ahirette de sultan, boş yere uğraştılar. Peygamberimiz (sav) de Kuran gelince özgürlük getirdi Kuran, alabildiğine özgürlük. Mesela Hz. Hasan (ra) gitti 300 hanım aldı. Peygamberimiz (sav) onlarca hanımla evlendi. Hz. Hüseyin (ra) yine öyle çok fazla hanımla evlendi. Hz. Ali (kv) çok fazla hanımla evlendi. Peygamberimiz (sav) eğlenceli toplantılara gidiyordu müzik de oluyordu. Hatta olmazsa teşvik ediyordu Peygamberimiz (sav). Kadın olmayan yemekli toplantıya gitmiyordu, açıkça söylüyordu. Bunu münafıklar dezavantaj olarak Peygamberimiz (sav)’e karşı kullanmaya başladılar. Dediler ki “onun gittiği yerlerde eğlence oluyor.” Mesela “akşam bütün karılarını geziyor. Biz akşamları Dırar Mescidi’nde toplanıyoruz, orada Allah’ı anıyoruz, o gidip akşam karılarını geziyor” diyorlardı Peygamberimiz (sav)’e. Halbuki akşam orada toplandıklarında homoseksüellik yapıyorlardı. O ona o ona ahlaksızlık yapıyorlardı. Ama Peygamberimiz (sav)’e haset ediyorlardı yani karılarının çok olmasına. Hz. Hasan (ra)’ın çok evlenmesine çok sinirlenmişlerdi, acayip öfkelenmişlerdi. Hatta bazı sahabe çocuklarını da bu konuda ikna ettiler kendi taraflarına çektiler ve azgın bir kin meydana geldi. Sonra biliyorsunuz Ehlibeyt’e saldırdılar. O bilinen büyük vahşeti meydana getirdiler, Ehlibeyt’i hep şehit ettiler. Bu bir işte münafık kiniydi.
Münafığın gözünden kin akar, nefret akar. O negatif elektriği o azgın kini bir türlü bitmez. Müminlere karşı içinde müthiş bir nefret vardır. Müslümanların bir an önce dağılmasını mağlup olmasını ister. Ama kendinin de işte itibarlı olmasını, büyük olmasını, azametli olmasını, doğru yolda olduğunun söylenmesini ister. Mesela Peygamberimiz (sav) zamanında münafıklar hep dürüstlük iddiasındaydılar. Peygamberimiz (sav)’in Müslümanlara haşa zulmettiğini, onları savaşa gönderdiğini, onların ölümüne sebep olduğunu iddia ediyorlardı. Ama bak “bize gelirseniz ne ölürsünüz ne öldürülürsünüz hiçbir şey olmaz. Hem de zengin olursunuz rahat edersiniz” diyorlardı. 300 kişilik bir ekip kurmuşlardı, Peygamberimiz (sav)’in yanındaki Müslümanların kafasını çelmeye çalışıyorlardı. Ama kafasız ahmaklar da onlara inanıp bir kısmı peşlerinden gitmişlerdi hakikaten.
En ziyade Peygamberimiz (sav)’in özgürlük anlayışından çok rahatsız oluyorlardı. Ve sürekli baskı yapıyorlardı, kendi o gelenekçi kafalarının dine konması için. Ayette diyor ki “Az da olsa onlara meyledecektin eğer Biz seni korumasaydık” diyor Allah “o zaman seninle araları düzelecekti” diyor. Yani kendi kafalarına çekmeye çalışıyorlar. O yüzden münafıkların ana mantığı, hak dinlerin getirdiği özgürlüğe karşı kin duymaktır. O özgürlüğü dinsizlik olarak alıyor münafıklar. Yani din karşıtlığı olarak alırlar dinin getirdiği özgürlüğü. Her dönemde böyle olmuştur. Peygamberler de onu uygulamakla mükellef oldukları için onu uyguladıkça münafıklar kendilerince onu avantaj gibi kullanıp Müslümanlara saldırma imkanı bulmuşlardı. Mesela o devirde Peygamberimiz (sav) zamanında hanımlar hep dekolteydi. Münafıklarla bileştiler İslam karşıtları, münafıklar onları yönetiyordu müşrikleri de teşvik ettiler. Mümin kadınlar dışarıya çıktıklarında onlara sarkıntılık etmeye başladılar. Mümin kadınların cilbapla kapanması için ayet indi sonra. Ama bu münafıkların planıydı yani onların kapanmasını istiyorlardı. Kapandılar ama sadece onlara kapandılar. Yine müminlerin yanında açılıyorlardı. Yine Peygamberimiz (sav)’in yanında açıktılar dekolteydiler. Sadece Allah onlardan o nimeti almış oldu. Kendi aleyhlerine olmuş oldu. Dolayısıyla münafıklar hep böyle muhafazakar, mukaddesatçı, maneviyatçı, tutucu görünümle ortaya çıkmışlardır tarih boyunca. Ve o yüzden de kendilerini hep üstün görmüşlerdir. Halbuki süper ahlaksız oluyorlar normalde. Mesela kadınları böyle kahpe tıynetli, ahlaksız, dedikoducu, kindar, kıskanç, hasut, homoseksüel eğilimli oluyor. Erkekleri de öyle hasut, kıskanç, kindar, saldırgan, kalitesiz ve saldırgan ruhlu oluyorlar. Bakın sahabe döneminde bunu açık açık görürsünüz. Ahir zamana bakıyoruz ahir zamanda da aynı şeyleri görüyoruz. Geçmiş daha eski devirlere bakıyoruz yine aynı şeyleri görüyoruz.
Evet, dinliyorum.
HÜSNA KARAKUŞ: MHP ve AK Parti’nin ittifakının adı Cumhur İttifakı olarak açıklandı. İttifak komisyonunun ortak hazırladığı 26 maddelik kanun teklifi AK Parti ve MHP’nin ortak imzasıyla meclis başkanlığına verildi. İttifakın detayları da şöyle: “Hazırlanan teklife göre oy pusulasında isteyen partiler ortak logo ve adla aynı sütun içinde yer alabilecek. İttifak sütunu içinde bulunan partilere basılan evet mühürleri o partinin meclise girdikten sonra alacağı vekil sayısını belirleyecek. Teklife göre ittifak yüzde 10 barajını geçerse ittifakın içindeki tüm partiler meclise giriyor. Buna göre yüzde 10 altında oy alan bir parti de ittifaka girerek meclise girme imkanı buluyor.
ADNAN OKTAR: Tamam. Milliyetçi Hareket Partisi de gürül gürül meclise girecek, AK Parti de girecek, iyi bir akıl, iyi bir yöntem. Oy kaybı da olmayacak çok iyi.
Peygamberimiz (sav) Kuran gelmeden önce o da muhafazakardı. Tek bir eşi vardı onunla yaşıyordu. Öyle, kadınlarla falan bir bağlantısı yoktu. Ama Allah ayette dedi ki bak “Teyzenin kızlarını, halanın kızlarını, amcanın kızlarını, kendini hibe eden diğer kadınları sana helal ettik” dedi Allah. Allah onu teşvik etti kadınlara. Öyle olunda Peygamberimiz (sav) bol bol evlenmeye başladı. Ve gece de hakikaten bütün hanımlarını geziyordu. Münafıkların korkunç ağrına gitti acayip öfkelendiler. “Biz Allah’ı, dini anarken o karılarını geziyor” diye dedikodu yapıyorlardı. Halbuki Dırar Mescidi’nde birbirlerini kirletmekle meşgul olan homoseksüel takımıydı. Bu, asrımıza kadar geldi işte bu münafık kafa. Geçmişte de öyleydi. Hz. Süleyman (as)’ın aleyhine konuşanların hepsi homoseksüeldi. Ama onun hanımlarını kıskanıyorlardı, birbirinden güzeldi hanımları. Hz. Süleyman (as)’ın kadınlara karşı müthiş bir sevgisi vardı içinde. Müzik dinliyordu, dans vardı, eğlence vardı, sarayda eğlenceler düzenleniyordu. O devrin münafıklarını bu kudurtmuştu. Tevrat’a baktığınızda bunu görürsünüz. Akıl almaz ağır sözler ediyorlar Hz. Süleyman (as)’a.
EBRU ALTAN: “Aynı şeytan münafıkların bedenine hulul ediyor” demiştiniz.
ADNAN OKTAR: Tabii. Mehdiyet devrinde de o dinin özgürlüğünü gördüklerinde münafikun ve münafıkat kuduracaklar. Hz. Mehdi (as)’a karşı akıl almaz kin duyacaklar. İçeriden dışarıdan bütün güçleriyle saldıracaklar. Ama sonunda mağlup olacaklar tabii, rezil-rüsva olacaklar ayrı mesele.
Evet.
VTR: Acıma duygunuz hangi seviyede?
ADNAN OKTAR: Ah severim ben senin güzelliğini, sen nasıl güzel insansın sen, maşaAllah. Bu kapalı kızlar çok güzel oluyorlar, maşaAllah. Hayır, açıklar da çok güzel ama kapalılar da çok güzel. Çok hoşuma gidiyor böyle olması. Şu muhteşemliğe bak şu tatlılığa, şu masumluğa. Nasıl efendi yüzü, maşaAllah. Yüzündeki temizliği görüyor musun? Alabildiğine dürüst yüzü, maşaAllah. Kaş yüksekliği çok güzel, burnu çok güzel, gözler her yeri çok güzel, maşaAllah. Allah sana uzun ömür versin, sana cennet nasip etsin. Cennette seni bana Allah dost etsin. Hiç hiç Allah yanımdan ayırmasın seni hiç, süper tatlısın sen, maşaAllah. Bir daha dinleyeyim seni.
VTR: Acıma duygunuz hangi seviyede?
ADNAN OKTAR: Ben çok merhametliyim, çocukluğumdan beri öyleyim. Küçüklüğümden beri öyleyim. 3 yaşındaydım annem kucağına almak isterdi hiçbir şekilde kabul etmezdim. Pıtır pıtır yürürdüm böyle hiç kabul etmezdim. Düşündüm, çok iyi aklımda, zaten elinde paketler var bir de beni alacak kucağına, meyve paketleri vardı elinde olacak iş mi? Zaten uzun bir yol yürüdüğümüz yol, hiçbir şekilde kabul etmemiştim. Karınca bile olsa banyoda mutlak ben onu peçeteyle alır kurtarırım. Hiçbir karınca zorda kalmaz benim yanımda, inşaAllah.
Evet, dinliyorum.
VTR: İş hayatında kadın-erkek eşitsizliğinin önüne nasıl geçilebilir?
ADNAN OKTAR: Güzel yüzlüm, her yerde var bu. Bir kere kadınlara karşı şeytan muazzam bir savaş açmış, kahredici bir savaş açmış. Şu an biz şeytanı tepelemekle meşgulüz, şeytan ve ordularını. İlimle irfanla, kanunla hukukla tepelemekle meşgulüz. Kadına nefreti o kadar organize hale getirmişler ki gelenekçi sistem içerisinde özellikle, Darwinist sistem içerisinde özellikle muazzam bir anti-kadın cephe meydana getirmişler. Kadını ezmek, aşağılamak için her yolu her şeyi kullanmışlar. Biz de bu oyunu bozduk. Asıl bundan sonra inşaAllah her şey düzelip düzene girecek güzelleşecek.
Evet.
ASLI HANTAL: MHP, Cumhur İttifakı’nın sadece AK Parti’yle kendi partisi arasında olmasından yana. Ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan eğer isterlerse başka partilerin de katılabileceğini söylüyor. Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı Mustafa Destici de bu yönde bir açıklama yaptı: “Başından beri ittifaka katılacağımızı, yanında olduğumuzu, bu ittifakı desteklediğimizi açık ve net bir şekilde ifade ettik. Şu anda bizim ittifakın içinde yer almamız hususunda her şey olumlu gidiyor, olumsuz hiçbir şey yok. Bu ittifakın Türkiye ve milletimiz için hayırlı olduğunu düşünüyoruz” dedi.
ADNAN OKTAR: Tabii. Hemen onu da formül içerisine alsınlar. Yüzde 3 falan oyları var ki o çok yüksek bir oy yüzde 3. Zayi oluyordu daha önce o oy. Şu an çok iyi olur bayağı iyi olur. Meclise yansımış olur, milletvekili de sokarlar muhteşem olur, çok iyi olur.
Münafıklar tarih boyunca hep dürüstlük adına ortaya çıkmışlardır. Hep dindarlık, mukaddesatçılık, muhafazakarlık, dine sahip çıkma adına çıkmışlardır. Fakat azılı din düşmanı olarak tarihte yerlerini almışlardır. Hep peygamber düşmanıdırlar, hak yolda olan insanların düşmanıdırlar. Yüzlerinden kin ve nefret akar. O yüzden de şizofren bir karakter çok hakimdir münafıklarda, çok azgın bir kin olur yüzlerinde. Hz. Süleyman (as) gibi muhteşem bir peygambere bile akıl almaz bir kin duydukları yüzlerce açıklamada görülüyor. Allah’ın övdüğü bir peygambere. Resulullah (sav)’a akıl almaz kinliydiler. Hatta “azdı” dediler. Ayetler indi, Peygamberimiz (sav) mesela kadınlara yakındı, onlarla düğünlere gidiyor eğlenceye gidiyor. Allah diyor ki Necm Suresi 2’de “Sahibiniz (arkadaşınız olan peygamber) sapmadı ve azmadı.” Onlar dedi ki “saptı” İslam’dan saptı “ve azdı” dediler. Allah da diyor ki “sapmadı ve azmadı.” Ahir zamanda aynı şekilde Hz. Mehdi (as) için de bunu söyleyecekler. “Saptı ve azdı” diyecekler. Aynı, hiç fark etmez. Her dönemde aynı kafada olmuşlardır. Hep din adına ve Allah adına bu ahlaksızlığı, alçaklığı yapmışlardır. Yüzlerindeki o şeytani ifadeden, o şeytani ruhlarından Allah “onları simalarından tanırsınız” diyor. “Ama sözlerin söyleyiş biçiminden de onları anlayabilirsiniz” diyor. Onun için bütün münafıkları Allah helak etsin diyoruz. Allah yüreklerini yaksın, içlerini yaksın. Allah akıllarını alsın, Allah cehennemin en dibine onları göndersin.
Evet, dinliyorum.
VTR: Ben Samsun’dan Betül Kaya. Aşk için illa zorluk mu çekmek gerekir?
ADNAN OKTAR: Canımın içi başka türlü olmaz güzel yüzlüm. Mesela bak seni seven birisi bir zorluk olsa bile sana sevgisini göstermesi lazım. Mesela yağmurlu bir havada gelmese bu nedir? Sevmiyor anlamına gelir. Diyor ki “yağmur yağıyor gelemiyorum.” Sevmiyor demektir. Veyahut “hava soğuk gelmek istemiyorum” diyor, o sevmediğini gösterir. Veya sen bir zordasın mesela bir şeyi halledemiyorsun, o rahatça halledebilecekken halletmiyor araya girmek istemiyor. O da sevmediğini gösterir. Sevgi zorluktan anlaşılır, zor anda anlaşılır. Veyahut mesela hakkında bir dedikodu bir şey çıksa bırakıp kaçıyor, bu da sevmediğini gösterir. Halbuki seni koruyup kollaması gerekir. Sevgi fedakarlık gerektirir, sevgi diğergamlık gerektirir, sabır gerektirir, irade gerektirir, güzel ahlak, yüksek karakter gerektirir.
Dinliyorum.
VTR: Utanmak yanlış bir şey mi?
ADNAN OKTAR: Yakışıklım yerine göre. Ama mesela insan helalinden utanması anormal bir şey tabii yani şeytani bir hareket. Helali oluyor karısı mesela utanıyor yahut kocası utanıyor. Bu anormal bir harekettir. Ama mesela bir genç kıza birisi bir laf söylüyor utanıyor, gayet güzel ona yakışır, o asaletini gösterir. Yani duruma göre değişir.
Evet.
VTR: Merhaba, ben Samsun’dan Mine. Televizyondaki moda programlarını gereksiz ve saçma buluyorum. Daha gerekli programlar yapılabilir. Sonuçta ülkenin tek sorunu moda değil.
ADNAN OKTAR: Sen ne kadar zeki kızsın, ne kadar güzel kızsın sen. Çok çok güzelsin, zekan çok güzel pırıl pırıl. Bir de yüzün, hem fizik olarak çok güzel. Bir de doluluk var yüzünde böyle anlam zenginliği var. Yani tam cennet arkadaşısın. Allah seni cennette bana arkadaş etsin dost etsin, inşaAllah. Nasıl moda, var mı siz gördünüz mü öyle bir şey?
EBRU ALTAN: Kıyafetlerini eleştiriyorlar. Onların dışında da çok var, bütün gündüz kuşağında o tarz yayınlar var. Alışveriş yapmalarını gösteriyorlar.
ADNAN OKTAR: Şu kızların yaptığı program. Canı sıkılıyordur. Dinden imandan bahsedince bunalıyordur, boş konuşunca rahatlıyordur. Boş konuşma için konu çok zaten. Sporda da oluyor, futbol muhabbeti yapıyor üç saat, “hakem haklıydı yok haksızdı” falan konuşuyor. Mühim olan orada boş konuşma olması. Boş konuşma için bir konu bulurlar moda şart değil ki. Müzikle ilgili oluyor, müzikle ilgili boş konuşuyor adam üç saat konuşuyor. Orada boş konuşma kararı aldıktan sonra mevzu mesele olmaz. Boş konuşmaktan kaçınmak lazım.
Şimdi, Nevşin Mengü, bu hanım çok sevgi dolu bir insanmış ben sert biliyordum onu. Böyle soğuk, mesafeli hatta sevgisiz falan mekanik bir kişiliği var zannediyordum. Canım benim o kadar tatlı, o kadar güzel insan ki, o kadar sevgi dolu, çok nezaketli, saygılı, hürmetli, asil. Sevgisi çok güzel, sevgi anlayışı çok güzel. Çok zeki bir kere, akışı anlatımının mükemmel, uyanıklığı çok güzel. Ve çok iyi niyetli bir insan dürüst, sevecen ve iyi niyetli. Bütün kalbimle, bütün vicdanımla destekliyorum. Ömür boyu da yanındayım her zaman. Kendime bir dost, arkadaş olarak görüyorum, çok sevilecek bir insan. Bütün Türkiye’nin de çok seveceği bir insan. Ona muhalif olan samimiyetsizliğindendir, şeytanın etkisinde olduğu için olabilir. Bu kadar iyi niyetli dürüst bir insanı sevmemek mümkün değil. Vicdanın çökmesi lazım bir insanın. Tanıştığım için de çok sevindim. Böyle değerli bir insanın var olması bizim için bir güzellik, Türkiye için de bir güzellik. Allah ömrünü uzun etsin. Cennette kardeş etsin Allah. Allah hidayetiyle sarsın, kalbine ferahlık versin.
Evet, dinliyorum.
ASLI HANTAL: Makaleleriniz hakkında bilgi vermek istiyoruz.
GÖRKEM ERDOĞAN: Dünyadan haberleri ve köşe yazılarını günlük olarak yayınlayan Londra merkezli bir medya şirketi ve haber sitesi olan WTX News’ta yazılarınız yayınlanmaya başlandı. Ana sayfadan tanıtımını yaptıkları, “Kendilerini dışlanmış hisseden Afrika’da Amerikalılar” başlıklı makalenizde herkes için özgürlükler ülkesi olarak bilinen Amerika’daki ırkçılığın geçmişten günümüze olan tarihi ve son dönemde yaşananları anlatıyorsunuz. Amerika’da yaşayan Afrika kökenli vatandaşların karşı karşıya kaldıkları ırkçı tutum ve uygulamalardan dolayı son dönemde yoğun şekilde Afrika’ya geri dönüşlerin başladığını belirtiyorsunuz.
HÜSNA KARAKUŞ: Ürdün’ün ilk bağımsız Arapça Gazetesi Al-Ghad’da “Suriye’yi gelecekte neler bekliyor?” başlıklı makaleniz yayınlandı. Yazınızda İran, Türkiye, Rusya ve Suriye’nin ortak askeri bir operasyonla bölgedeki tüm terör örgütlerini özellikle de tüm bölgenin başına bela olmuş PKK terör örgütünün kökünü kurutacak ortak bir karara varmalarının öneminden bahsediyorsunuz. İran-Rusya-Türkiye üçlüsünün kendi kararlarını kendileri almaya hakkı olan Suriye halkının iyiliği için güzel bir sonuca ulaşmada öncülük edeceklerini belirtiyorsunuz.
ADNAN OKTAR: Bayağı güzel, çok önemli bir konu.
GÖRKEM ERDOĞAN: Merkezi Londra’da bulunan Irak’ın günlük Arapça gazetesi Azzaman’ın hem basılı yayınında hem internet sitesinde “Suriye çözümüne bir adım daha” başlıklı makaleniz yayınlandı. Yazınızda, Suriye halkının kurtuluşu için bölge ülkelerinin ittifakının elde edilen ve edilecek olumlu sonuçların, ‘ayrılıkta bereket vardır’ diyenlere asıl bereketin ittifakta olduğunu göstereceğini vurguluyorsunuz.
ADNAN OKTAR: Evet, doğru. Bu konuşma bu yazılar hep hayır.
Evet.
VTR: Merhaba, ben Kerem. On bir yaşındayım. Siz on bir yaşındayken neler yapıyordunuz?
ADNAN OKTAR: Kerem bu yakışıklılık, nedir bu yakışıklılık? Saçların ihtişamına bak ve çok akıllısın ve süper yakışıklısın. Şimdi on bir, on ikide daha boyun uzayacak on iki, on üç, on dört, on beş, on altıda da boyun uzayacak, on yedide uzayacak şahane bir delikanlı olacaksın. On bir yaşında ne yapıyordum? Benim laboratuvarım vardı evde. Kimya laboratuvarım, alt odaya tesislerimi kurmuştum, imbik dahil her şey vardı. Her türlü kimyasal madde vardı, kavanozlarda dolu simyacı gibi çalışıyordum ben, yani öyle bilimsel çalışma yoktu. Denemeyle yapıyordum ne çıkarsa. Bir de maket yapıyordum ben. Tank, top, roket, uçak F-104’ler, fantomlar birebir modellerini aynen çıkartıyordum. Aynı renkte gıcır gıcır, parlaklığı da aynı mesela, obüs top yapmıştım obüsün aynı model metalden yani yay sistemini falan hepsini yaptım. Yani tam bildiğin obüs topu haki renkleri de çok iyi, askeri renkleri de çok iyi boyuyordum. Uçaklarda da kamuflajı, çok iyi yapıyordum yani uçağın o numarası, şuyu, buyu falan hepsi tam oluyordu, gıcır gıcır yani silah sanayi gibiydi. Bir de bahçede tatbikat yapıyordum, askeri tatbikat. Bahçede düşman hedefleri oluyordu, havadan bombardıman için böyle, havada ipe bağlı uçak vardı, böyle dönen motorlu uçak vardı. Uçağa, bombardıman yapması için bomba yerleştiriyordum. Böyle küçük, minik bombalar şeye de zemine toprağa da öyle patlayıcılar yerleştiriyordum. Küçük çaplı ama yani çok güçlü değil, çok güçlü savaş sahnesi oluşuyordu hatta deniz gücüm de vardı benim. Destroyer yapmıştım, askeri destroyer topları vardı. Bayağı güçlü atış yapıyordu, yani çivi başı attırıyordum, ben çiviyi kesiyordum. Çivi başını, onu mermi yapıyordum, namlunun içine barut koyuyordum, o çiviyi de onun içine koyuyordum, mermi gibi koyuyordum. Ondan sonra, onu belirli bir ısı verdiğinde patlayacak gibi yapmıştım yani elektrikle çalışıyordu transistörlü elektrik sistemim vardı, ta karşıya mutfağa atış yapmıştı böyle yani bayağı güçlü oluyordu. Amcamın oğlu vardı Sedat, ona da bir kere gösteri yapmıştım. Göstermiştim tatbikatta yani şimdi hatırlatmak istemiyorum da, onunla öyle şeylerle uğraşıyordum.
Evet, dinliyorum.
VTR: Merhabalar, evde evcil hayvan besleyen insanlar hakkında ne düşünüyorsunuz?
ADNAN OKTAR: Güzel yüzlüm yüzün güzel, sesin çok güzel, çok kaliteli, klas bir kız olduğun da anlaşılıyor bir de çok etkileyici bir görünümün var, tarzın da çok hoş olmuş. Bayağı güzel, kaliteli bir kızsın. Demin o konuşan, güzel yüzlü, modanın konuşulmasını istemeyen şeker bir kız vardı biliyorsunuz. Benim canımı da, onu da, Allah cennette bana kardeş etsin, dost etsin. Evde evcil hayvan besleyen insanlar çok güzel huylu oluyorlar genellikle. Kadınlar özellikle, çok güzel huylu ve çok yakışıyor onlara yani çocukla hayvanın bağını da çok iyi kuruyorlar. O zaman daha da mükemmel oluyor. Hayvanın huyunun o kadar tatlılaşması, o annenin güzel ahlakından kaynaklanıyor. Hayvanın o kadar makul olması yani şaşırtıcı çocuk da çok güzel huylu oluyor dolayısıyla evinde canlı hayvan besleyen bilhassa hanımlar çok mübarek ve kutlu insanlardır hepsini çok tebrik ediyorum. Gençler de öyle hayvan beslediklerinde huyları suları daha merhametli, daha insancıl oluyorlar çok önemli.
Evet, dinliyorum.
ASLI HANTAL: Mısır’ın Masr al-Arabiya adlı Arapça internet sitesi, Fas’ın Shuft TV adlı haber sitesi, Euronews sitesinin Arapça bölümü ve Gazze merkezli Mashriq News web siteleri Arapça olarak A9 TV’deki, programınızın RTÜK ve Diyanet’le ilgili bazı tartışmalara yol açtığına değindiler. Sizin hayatınıza ve çalışmalarınıza geniş yer vererek yazınızdan bir kesit videoda sitelerine eklediler.
Sizinle röportaj yapan dünyanın dördüncü büyük haber ajansı olan, İspanyol EPH Haber Ajansı’nın haberi İspanya’da çok sayıda tanınmış haber sitesinde yayınlandı. Bunlardan birkaç tanesini göstermek istiyoruz. Burada yazıda, A9 TV’de yayınlanan homoseksüellik ve Darwinizm karşıtı olan programınızın RTÜK’ten ceza aldığı konu edilirken, Diyanet İşleri Başkanı’nın yaptığını açıklamaya cevabınız ve genelevlerle ilgili açıklamalarınızdan bahsedildi. İslam dinine karşı yapılan hakaretamiz yazılara çok hassas olunuşunuz ve dine mukaddesata saygıya uygun olmayan konuşmalar yapan kişilere yönelik hukuk yoluna başvurduğunuz anlatılıyor yazıda. Ayrıca hayatınız ve eserlerinizle ilgili detaylı bilginin yanı sıra, adli sicil kaydınızın tamamen temiz olduğu anlatılıyor. Dünya çapında sizi takip eden çok sayıda okurunuz olduğu, İspanyolca kitaplarınızın Latin Amerika ülkelerinde de dağıtımının yapıldığından bahsediliyor. İspanyolca EFH Haber Ajansı’nın yazısında ilk olarak İslam anlayışınızın AK Parti ile aynı olduğu ve Erdoğan’a “Hocam” diye hitap etmenize de yer verildi. Radikal İslamcılardan tek farkınızın kadına karşı bakış açınız olduğu ifade edildi.
HÜSNA KARAKUŞ: El Confidencial, “Türk Yazar Adnan Oktar’ın mini etekli İslam modeli” başlığıyla haber yapmış. Bahsettiğimiz konulara ek olarak dekolte kıyafetli hanımlarla program yaptığınız ve programda alkol ve kumarın günah olduğunun da hatırlatıldığını yazmış.
İspanyol bağımsız gazetesi olan Veinte Minutos’da yayınlanan haberde de homoseksüellere ve genelevlere yönelik açıklamalarınız manşet oldu. Bu yazı El Diario Vasco adlı İspanyol gazetede de çıktı. İspanya’da online bir gazetede olan ve akademik sol kesimden okuyucu kitlesi bulunan, El Diario da bu habere yer verdi. La Vanguardia adlı Katalonya bölgesinin en büyük ve İspanya’nın dördüncü büyük gazetesi sizinle ilgili yakın zamanda bir haber daha yapmıştı bu seferde EPH Haber Ajansı’nın haberini sitesine taşıdı.
ADNAN OKTAR: Güzel, eğer dikkat edilirse bunun yani dünyada benzeri yok. Dünyada hiçbir Müslüman yazarın böyle çaplı, dünya çapında gazetelerde yazısı çıkmıyor, en fazla bir gazetede çıkar bir köşesinde çıkar. Dünyada böyle yeri yerinden oynatan bir yazar dünyanın hiçbir yerinde yok ve onlar da birçoğu demagoji yapıyorlar, kafa ütülüyor. Dini konuları tenzih ederim yahut kendini ön plana çıkartıyor. Benim yazılarımda en hayati konular, en güzel şekilde, en hikmetli, en derli toplu ve vurucu anlatımla ve ruhlarda devrim meydana getirecek mükemmellikte ve ilk defa duydukları bilgiler şeklinde oluyor. Ve yeri göğü sallıyor, ucu bucağı da yok. Dünyada hiç görülmemiş olaylar oluyor şu an. Bu kadar çok gazetede, bu kadar yazı çıkması dünyanın tarihinde yok yani hiçbir yazara bu nasip olmamış.
ASLI HANTAL: Dünya çapında, 217 gazete, dergi ve internet haber sitelerinde çıkıyor makaleleriniz.
ADNAN OKTAR: 217 gazete, yani olacak olay değil hiçbir yerde görülmemiş bir şey değil.
Evet dinliyorum.
GÖRKEM ERDOĞAN: Engin Çağlar’ın, ellinci sanat kutlamasına arkadaşlarımız katıldı. Sizi temsilen hediye tesbihinizi götürdüler çok memnun oldu sevgilerini ve selamlarını iletti. Bir ödül töreninde değerli sanatçı Hamdi Alkan’la görüşen arkadaşlarımız güzel bir şekilde sohbet ettiler, çalışmalarımız hakkında kısa bilgi verdiler. Aynı ödül töreninde Ivana Sert’le karşılaşan arkadaşlarımız, kanalımız ve faaliyetlerimiz hakkında kendisine kısaca bilgi verdiler.
ADNAN OKTAR: Ivana dürüst kız değil mi? Efendi böyle makul. Bakımlı da, güzel, kaliteli, klas kız. Dindar. MaşaAllah o zaman süper. O çok sevindirici.
Evet, dinliyorum.
VTR: Dinden çıkanın hayat hakkı yok mudur?
ADNAN OKTAR: Dinden çıkanın hayat hakkı niye olmasın güzel yüzlüm. Dinden çıkmıştır düşünür, bir hafta sonra bakarsın yine dine girer. Adamı öldürürsen bir daha dine girme imkanı olmaz. Belki bir ay sonra yeniden dine girecek. Dinde zorlama yoktur. Allah’ın ayeti açık. Şeytandan Allah’a sığınırım; “Dinde zorlama yoktur.” Kesin hüküm, Kuran ayeti.
Evet.
VTR: Çocuk gelişimi okuyan öğrencilere bir tavsiyeniz var mı?
ADNAN OKTAR: Güzel yüzlüm şefkatli olunabilir. Sabırlı olmak lazım. Çocuklar çünkü çocuk hareketleri yapacakları için çok hoşgörülü böyle ılımlı, merhametli yaklaşmak lazım. Öfkeli olan için çok tehlikeli olur. Sinirli bir kişiyle olan için hiç olacak bir meslek değil. Sinirleri sakin, huzurlu bir insan için olabilir. Çünkü çocuklara bazen kızıyorlar görüyorsunuz. Feci şekilde dövüyorlar çocukları Allah esirgesin.
Evet, dinliyorum.
VTR: Hostes ve sekreterler neden aşağılanıyor?
ADNAN OKTAR: Canımın içi o adamların ahlaksızlığından kaynaklanıyor. Ahlaksızsa zaten kadını her yerde aşağılıyor. Trafikte de aşağılıyor kendi kafasına göre. Yahut aşağıladığını zannediyor yani. Veyahut bir çarşıda pazarda. Mimar da olsa mesela mimar oluyor aşağılıyor. Yönetici oluyor aşağılıyor. Dolayısıyla pek onunla alakası yok. Kadına karşı kışkırtılmış bir topluluk var. Gelenekçi Ortodoks İslam anlayışında kadın aşağılık bir varlık olarak gösteriliyor, aşağılanmış bir varlık olarak gösteriliyor. Aşağılayıcı çok fazla hüküm var, çok fazla iddia ve üslup var. Dolayısıyla insanlar etkisinde kalıyorlar. Darwinist eğitim de aynı şekilde. Kadını aşağılayan bir ideoloji. Ne diyor? “Kadın, insanla hayvan karışımıdır” diyor. Bu aşağılama zaten. “Köpekten daha iyi” diyor. Bu da aşağılama. Ha onlar aşağılayınca onlar aşağılanıyor mu? Öyle bir şey olmaz tabii. Altını sen yere at, istersen üstüne çık, tepin. Altın altındır. Aşağıladığını zanneden kendisi aşağılanır.
Evet, dinliyorum.
VTR: Genelde hangi tür etkinlikleri yapıyorsunuz?
ADNAN OKTAR: Çok anlamlı, çok dinlendirici, güvenilir şahane bir yüzün var. Allah güzelliğini kat kat artırsın. Seni cennetiyle şereflendirsin. Cennette seninle arkadaş olmak çok büyük bir nimet. Hiç ayrılmayız inşaAllah. Genelde hangi tür etkinlikler yapıyoruz? Tek olan yani Allah’ın rızasını kazanmaya yönelik her şey, Allah’ın sevgisini kazanmaya yönelik her şey. Beş binden fazla konferans yaptık. 300’den fazla kitap. Bak, 300’den fazla kitap. Kitaplar toplam 65 bin sayfadan fazla. Bu kitaplar 73 dile çevrildi. 100’den fazla ülkede kitapçılarda satılıyor. Son yıllarda toplam 30 milyon kitap satışı yapıldı. 30 milyon kitap da ücretsiz dağıtıldı. Yazdığım yazılar, makaleler şu anda 47 ayrı ülkede 232 gazete, dergi ve internet sitesinde yayınlanıyor. 232 gazetede görülmüş şey değil dünyada. Benzeri yok dünyada. 232 ya, bak 47 ülke ve 232 gazete. Benzeri yok. Benim eserlerimden faydalanılarak yapılan binlerce web sitesi var ayrıca. Çok küçük bir bölümü bu.
AYŞE KOÇ: Atatürk konulu resim serginiz olmuştu, etkinlik.
ADNAN OKTAR: Binlerce öyle etkinliğim var, bir tanesi değil ki o. 5 binin üzerinde toplam.
Evet, dinliyorum.
VTR: Sakarya Üniversitesi öğrencisiyim. Ben insanların boş vaktini nasıl doldurabileceğini, boş işlerden kurtulmak için nelerle uğraşabileceğini sormak istiyorum.
ADNAN OKTAR: Güzel yüzlüm Allah’la bağlantılı olmayan her şey insana sıkıntı verir. Çünkü biz kadere bağlı bir yapıyız. Bağımsız bir varlık değiliz. O sisteme bağlıyız. Nasıl bir televizyon yayını belirli bir sisteme bağlıdır, onun dışına çıkamaz. Biz de kader sistemine bağlı olduğumuz için, Allah’la bağlantının dışında makul hayat yaşamamız mümkün değil, imkansızdır. Mutlaka Allah’la bağlı, akıllı, Allah’la hiç bağlantısı kopmayan tutarlı bir hayat yaşamak durumundayız.
Evet, dinliyorum.
HÜSNA KARAKUŞ: Adnan Bey, siz birçok kez Suriye devletiyle Türkiye’nin bağlantı kurması gerektiğini söylemiştiniz. Bugün Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Hami Aksoy, “Afrin’de yaşananların ardından Esad rejimiyle görüşecek misiniz?” sorusu için, “Suriye ile siyasi bir görüşme yok ama istihbarı olabilir.” ifadelerini kullandı.
ADNAN OKTAR: Yani “MİT bağlantı kursun” demiştim. MİT bağlantı kurmuş demek ki. Bak ne diyorsak o. “Suriye ile Tayyip Hocam’ın bağlantı kurması olmayabilir ama Milli İstihbarat Teşkilatı bağlantı kursun” dedim. Bak hükümetin açıklaması “Milli İstihbarat Teşkilatı, Suriye devletiyle bağlantıya geçti” diyor. Ne diyorsak o.
ASLI HANTAL: Evet, görebiliriz.
ADNAN OKTAR: 15 günden beri konuştuğum bir konu.
HÜSNA KARAKUŞ: Cumhurbaşkanlığı sözcüsü İbrahim Kalın da bugün, “MİT, Şam ile istihbarat ilişkisi kurabilir.” diye açıklama yaptı.
ADNAN OKTAR: İşte bak ne diyorsak o. Allah’a çok şükür her dediğim oluyor.
YASEMİN AYŞE KİRİŞ: En akılcı, en hayırlı tavsiyelerde bulunuyorsunuz.
ADNAN OKTAR: Elhamdülillah. Tabii.
VTR: Seni çok seviyorum, görmek istiyorum. Bana dua edin yürümem için.
ADNAN OKTAR: Ah severim ben senin tatlılığını. Benim canımı Allah yürütsün inşaAllah. Benim güzelim merdivenlerden aşağı böyle koşa koşa insin inşaAllah.
Evet, dinliyorum.
VTR: Mehdi kim?
ADNAN OKTAR: Dikkatlice bir bana bakarsan. Güzel yüzlüm, canımın içi. Çok güzel bir hanım maşaAllah. Allah senin güzelliğini kat kat artırsın. Seni cennetiyle cemalullahıyla şereflendirsin. Gerçekten çok güzel kızsın ve çok sıcak bir yüzün var. Çok güvenilir, tertemizsin. Allah seni cennette bana kardeş etsin. Hiç yanımdan ayırmasın. Çok çok güzel olur senin varlığın. Bir Mehdi var, kesin bu, çıkacak. Bunu Bediuzzaman Said Nursi söylüyor, Süleyman Hilmi Tunahan söylüyor, Elmalılı Hamdi Yazır söylüyor, bütün ehlisünnet uleması söylüyor ve başka da tarih yok hiç. 1400 ile 1500 arasındaki tarih içinde çıkması gerekiyor, bu son tarih. Bak Sungur Ağabey de diyor. “Bu son artık” diyor. “Başka yok.” diyor. Fakat tabii muhtelif Mehdiler olur mesela Atatürk bir Mehdi’dir. Bir nevi Mehdi’dir. Hakikaten Kuran’a, İslam’a insanların dönmesi için zahir olmuş bir Mehdi’dir. Tayyip Hocam da bence bir siyaset Mehdi’sidir. Alenen bir siyaset Mehdi’sidir. Hakikaten İslam’a, Kuran’a çok büyük hizmeti olan tarihi bir şahıs. Ama ahir zamanın o kan durduran, sevgiyi getiren Mehdi’sini de inşaAllah göreceğiz. Fakat bu Mehdilik iddiası şu kişidir dememiz şöyle mümkün; Bakın İslam dünyaya hakim olur, kutuplara kadar her yere hakim olur. Bunun da başında birisi olur. Yani bir lideri olur Müslümanların. Derler ki, “bu kişinin vesilesiyle İslam hakim oldu.” İsa Mesih olabileceğini düşündüğümüz kişi de yanındadır. Biz de deriz ki, “Allahualem herhalde Mehdi bu şahıs” deriz. “Belki” deriz. Bunun dışında kaşı benziyor, gözü benziyor, burnu benziyor. Hiçbir şekilde olmaz. Veyahut kendisi iddia ediyor, çevresi iddia ediyor, talebeleri öyle zannediyor. Zanla hiçbir yere varılmaz. Allah diyor ki, “zan ve tahminle onlar yalan söylerler” diyor ayette. Zanla hüküm çıkmaz. Zanla Mehdilik iddiası olmaz. En fazla İslam dünyaya hakim olduğunda başında olan lidere “herhalde” diyebiliriz. “Herhalde Allahualem o” deriz. O kadar. Onun dışında Mehdi tayini mümkün değil, imkansız. Ama muhtelif Mehdiler anlamında bütün Müslümanlara Mehdidir diyebiliriz. Tayyip Hoca’ya da bir siyaset Mehdi’sidir rahatça diyebiliriz. Ama ahir zamanın beklenen o büyük Mehdisi şu kişidir dememiz mümkün değil.
Bu tarz esprilerimi bazen çok iyi kullanıyorlar. “Ve açıkladı” diyor. Küfür olur. Bir insan çıkıp, “arkadaş ben Mehdiyim” diyorsa Allah esirgesin küfre düşer. Çünkü ne demek istiyor? “Bana vahiy geldi” diyor. “Ben Peygamberim” diyor. Ve “ben masumum, ben cennetliğim” diyor. Bu ne? Küfür, şirk. maazAllah, neuzübillah insan dinden çıkar Allah esirgesin. Ve bunu diyen insanın yeniden dine girmesi gerekir. Kelime-i şahadet getirip yeniden dine girmesi gerekir. Çok çok vahim bir iddia olur. Hiçbir kimse hatta bir başka kimseye de bu kişi Mehdi’dir diyemeyiz. Aynı hükümdedir. O da kendine vahiy geldiğini iddia etmiş olur o zaman. Böyle bir şey için kitaplı bir peygamber olması gerekir. Kitaba geçen vahiy olan bir hüküm olması gerekir. Bunun dışında sakın ha sakın aman ha aman. Hiçbir şahsa hiçbir kimseye Mehdi’dir diyemeyiz.
Evet, dinliyorum.
VTR: Samsun’dan Doğukan Çelik. Amerika neden teröristlere silah yardımında bulunuyor?
ADNAN OKTAR: Amerika bulunmuyor yakışıklım, İngiliz derin devleti bulunuyor. Çünkü Türkiye’nin parçalanması gerekiyor. Yani onların planına göre öyle. Bu onların beklediği tarihi de geçti aslında. 1999’du onların tarihi. Onu da geçti, onları sinirlendirdi. Bu sefer de 2019’a doğru gidiyor. Onların planladığı 1999’du ama 1999’da başlarına çok büyük belalar geldi yapamadılar.
Mehdilik ispat makamıdır, iddia makamı olamaz. İddia edenlere ancak acırız. Zavallıdır, kendini Mehdi zannediyordur. Acınır başka bir şey olmaz. Öfkelenmeye gerek yok öyle insanlara. Acımak gerekir.
Evet, dinliyorum.
GÖRKEM ERDOĞAN: Adnan Bey, parlayan bir larva türü keşfedilmişti. Peru’da yağmur ormanlarında keşfediliyor. Henüz içinden ne çıktığı bilinmiyor. Bir böcek türüne ait olduğu düşünülüyor ama soğuk ışık üretebiliyor. Muhtemelen karıncaları ve diğer böcekleri kendine çekebilmek için.
ADNAN OKTAR: Bunun yanına sitemi kuracaksın. Gayet şahane. Bununla arkadaş oldun mu iş bitti.
Evet, dinliyorum.
VTR: İmanımızla mantığımız çelişirse ne yapabiliriz?
ADNAN OKTAR: Yakışıklım mantığımız çok küçük bir beyin, büyük bir bölümü yağdan oluşan bir beyin. Bunun içindeki bilgi. Biz mantığı bunun içinde buluyoruz zaten. Yağdan, etten oluşmuş yaklaşık yarım kiloluk bir şey. Yani ondan çıkan bilgiden ne olur? Tabii ki imanın bilgisi esastır. Mesela Kuran diyor ki “Kâinat yoktu. Ben yoktan var ettim” mantığa göre bu nedir? İmkansız görünür mantığa göre. Ama Allah'ın dediği doğru. Sonra bilim ne diyor? Bilim de diyor ki “mantıken imkansız olmakla beraber bilimsel açıdan doğru” diyor. Mantık geçersiz demek ki. “Bilimsel açıdan doğru” diyor. Hakikaten sıfır hacim sonsuz yoğunluktaki bir yerde, bir şeyden bütün kainat oldu. Yani “boşluktan oldu yokluktan oldu” diyor.
EBRU ALTAN: “Madde oldu, anti madde oldu. Sonra anti madde bir anda yok oldu” diyorlar.
ADNAN OKTAR: Tabii.
Beynin içinde bir litre su var. 160 gram yağ var. 110 gram protein var. 15 gram şeker var. 10 gram da tuz. Bundan ne çıkar bir düşünün? Bak bir litre su büyük bölümü su zaten bildiğin su, bir maşrapa su. 160 gram da yağ bildiğin yağ, koyun yağ gibi yağ. 110 gram protein kasapta satılan et var ya 110 gram protein. 15 gram şeker. 15 gram şeker ne kadar olur? Bir avuç şeker. 10 gram da tuz. Tamamı bu. Bunun içinden mantık çıkıyor işte. Bozdur bozdur harca derler ya. Buna göre olmaz. Buna göre olmaz. Allah'ın dediği doğru oluyor. Allah'ın dediği daima doğrudur.
Ama Mehdi çıktığında Peygamberimiz (sav)’in tarifine aynen uyan birisi ise buna hakikaten şaşırırız. Bunun açıklaması yok. Gök alametleri tutmuş, yer alametleri tutmuş, fizik alametleri tutmuş, olay tutmuş hakikaten hayret yani çok şaşırtıcı. Mesela diyor ki Mehdi (as) için aynul hadra çeşit çeşit yeşil gözü ifade eden kelimeler kullanmış Peygamberimiz (sav) bir tane değil. Defalarca çeşitli. Bazı hocalar “aynul hadra” diyor “ha siyah işte bak” diyor. Ya insaf hadra hadra aynul hadra. Hıdır’dan geliyor yani yeşil. Yeşil çimen anlamına da geliyor. Yeşillik anlamına da geliyor. Siyah kelimesi Arapçada apayrı.
YASEMİN AYŞE KİRİŞ: Söylemiştiniz esved, sevda.
ADNAN OKTAR: Evet. Apayrı hiç uzaktan yakından alakası yok. Esved, sevda ne alaka? Hadra bu. “Göz kapakları yorgun olduğunda, uykusuz olduğunda düşer Mehdi'nin gece gece sohbetlerinde” diyor. “Göz kapakları yorgun olduğunda düşer” bak detaya bak.
Kız arkadaşlarımızın televizyona çıkmaması bir protestodur. Yani ilanihaye çıkmayacak anlamına gelmez. Bir protestodur. Yani sanata, estetiğe, güzelliğe, kadın hürriyetine karşı olanlara karşı bir protestodur. Yani gözle görülür bir protestodur başka bir anlamı yok.
Gelenekçi düşünce bizim karşımızda her gün eziliyor. Gelenekçi hocaları her gün televizyonlara çıkarıyorlar, her gün durumlarını kamuoyu hayret ve dehşet içinde izliyor. Ve benim dediklerimin ne kadar doğru olduğunu tasdik edip benim anlayışımı, benim inanç sistemimi bütün güçleriyle savunur hale geliyorlar. Ama kız arkadaşlarımızın çıkmaması bir protestodur, mükemmel bir protestodur. Bunu anlayan anlar.
Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri’ni Mehdi gösterip Mehdiyet’i gömmek istiyorlar. Diyorlar ki “İşte bak Mehdi’niz geldi, yaşadı, öldü. Ne ittihad-ı İslam oldu ne de İsa Mesih geldi. Müslümanların halini götürüyorsunuz kan gövdeyi götürüyor. Deccal hakim, Mehdi deccale karşı galip gelemedi.” Bunu vurgulamak istiyorlar. Bediüzzaman'ı Mehdi göstermekte amaçları bu adamların. Yani “Mehdiyet yoktur” anlamına getirmek için bunu söylüyorlar. Bediüzzaman'ın söylemesine rağmen “ben onun pişdar bir askeriyim, pişdar bir neferiyim ona zemin hazırlayan bir dümdarıyım” demesine rağmen kaale almayarak o konuşmaları Bediüzzaman’ı Mehdi ilan edip yenilmiş bir Mehdiyet göstererek; İslam’ı hakim edemeyen, Müslümanlara baş olamamış, Müslümanları bir araya getirememiş bir Mehdiyet anlayışı göstererek Mehdiyet’i kendilerince yok ederek bir netice alacaklarını zannediyorlar. Bediüzzaman öyle demedi. Bediüzzaman “Ben Mehdi (as)’a zemin hazırlıyorum” dedi. “Ortam hazırlıyorum” dedi. “Öncüsüyüm” dedi. “Ben Seyyid değilim” dedi. “Benden bir asır sonra gelecek” dedi. “Şeddeli lamlar ve mim ikişer sayılsa bundan bir asır sonra zulümatı dağıtacak zatlar Mehdi ve şakirtleridir” dedi. “1400 sene sonra gelecek bir hakikati” diye Mehdi'nin devrinin 1400 sene sonra olduğunu açık açık Risale-i Nur'da anlatıyor.
Evet, dinliyorum.
HÜSNA KARAKUŞ: Adnan Bey, Antalya'dan sizi seven kardeşlerimizden bir mesaj var. “Selam Hocam Antalya'dan sevgiler bu akşam yine Hocamız’ı pür dikkat seyrediyoruz inşaAllah.”
ADNAN OKTAR: Ne güzel. Allah onlara sağlık sıhhat versin, sevinç versin, neşe versin.
Geçenlerde bir cildiye uzmanı geldi. “Ya Hocam bir yakından bakabilir miyim yüzüne?” dedi. Baktı “ya hakikaten kendi cildin hayret ettim” dedi. “MaşaAllah ben acaba bir müdahale var mıdır diye merak etmiştim” dedi. “Ben uzmanım” dedi Profesör “mükemmel cildin” dedi maşaAllah.
Bu Antalya'daki kardeşlerimizin hepsine “Aleyküm Selam” diyorum. Allah kalplerine ferahlık, inşirah versin.
Evet, dinliyorum.
ASLI HANTAL: Cumhurbaşkanı Erdoğan, dünya şampiyonu Suriye asıllı boksör Manuel Charr'ı kabul etti. Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde basına kapalı gerçekleştirilen kabulde Charr, Rus boksör Alexander Ustinov'u yenerek ilk kez dünya şampiyonluğuna ulaşarak kazandığı kemerleri Cumhurbaşkanı Erdoğan'a takdim etti.
ADNAN OKTAR: Kardeşim yani halis pehlivanmış o da maşaAllah. Tayyip Hocam son zamanlarda daha bir zindeleşti, daha iyi oldu maşaAllah. Bak yüzde yetmiş dedim göreceksiniz şimdi yüzde yetmişle kazanacak Tayyip Hocam. Beş yıl, sonra bir daha kazandıracağız, sonra bir daha kazandıracağız. İngiliz derin devleti buhar.
Evet, dinliyorum.
VTR: İnsanlar kan vermekten neden çekiniyor?
ADNAN OKTAR: Güzel yüzlüm çok çok temiz yüzün. O kadar seviniyorum ki sizin bu kadar temiz olmanıza. Nasıl efendi yüzün senin. Nasıl melek gibi yüzü maşaAllah. Bir de çok güzelsin canımın içi. Allah seni korusun kollasın. Kötü olan her şeyden seni korusun. Hep huzur içinde yaşatsın. Cennette sonsuza kadar arkadaşım olursun inşaAllah. Cennet bahçelerinde gezeriz seninle inşaAllah. Bir daha dinleyeyim seni.
VTR: İnsanlar kan vermekten neden çekiniyor?
ADNAN OKTAR: Kanın görüntüsü korkutuyor onları. Tüpte kan gittikçe doluyor falan. Seyrediyorlar seyretmeseler bir şey olmaz da. O tüpte biriktiğini görmek falan onları ürkütüyor olabilir. İğne korkusu olan tipler vardır. İğneden acayip korkar. Ama yaptığının bir yiğitlik olduğunu bilirse hiçbir şey olmaz. Yani can kurtulacağını bilirse hiçbir şey olmaz. Çünkü o kanla hakikaten bir can kurtuluyor.
VTR: Merhabalar Adnan Hocam, ben Sakarya'dan Selim. Sizi çok seviyorum. Bilgisayar oyunlarından iman hakikati öğrenebilir miyiz? Böyle oyunlar yapılsa doğru olur mu?
ADNAN OKTAR: Aferin benim canıma, aferin benim güzel yüzlüme. Allah seni cennette dost etsin, arkadaş etsin inşaAllah cennette görüşürüz.
Evet, dinliyorum.
HÜSNA KARAKUŞ: Ahmet Hakan Diyanet’i ve bazı din hocalarını eleştiren şöyle bir yazı yazdı. “Dinimizin en temel meselelerinin şunlar olduğunu zannederiz; kot pantolon giyen kızlar, ilişki kurulacak kızların yaşları, yemeğin hangi elle yeneceği, asansörde halvet falan. Peki ya ahlak? Kot pantolon yoksa gerisi hikaye mi yani? Peki ya haram yemek? Sağ elle ye de ne yersen ye mi yani? Peki ya yalan söylemek ya da kul hakkı? Tek bir şey söyleyeceğim dinimizin acilen bel altından bel üstüne çıkarılması gerekiyor. Yoksa bunlar milletimizi dinden, imandan çıkaracaklar” dedi.
ADNAN OKTAR: Ahmet Hakan çok akıllı bir delikanlı. Yani bunlara çok ince mesajlar veriyor. Tabii anlarsalar çok ince mesajlar veriyor. Bak şimdi “sağ eli sol eli bırakın da” diyor “helalden yemek yani haram yememek çok önemli” diyor. Onu anlamazdan geliyorlar. Bak “kul hakkı” diyor “ve yalan söylememek bu çok önemli” diyor. Bunu da anlamazdan geliyorlar bazı tipler.
Evet, dinliyorum.
VTR: Ben Kocaeli’den Nazlı. İlerideki hayalim pilot olmak. Sorum şu; Türkiye'de kadın pilotlar neden bu kadar az?
ADNAN OKTAR: Güzel yüzlüm olur yani sen azmettiysen olur. Hanım kızlar belki çekiniyorlardır. Yani aileleri falan belki müsaade etmiyordur çünkü zorlu bir şey olduğu için. Ama sen çok şevklisin inşaAllah olur.
Evet, dinliyorum.
VTR: Münafıkları kızdırmayı neden bu kadar seviyorsunuz?
ADNAN OKTAR: Ah severim seni. Güzel yüzlüm o ibadet, ibadet olduğu için. Hakikaten çok zevkli doğru fakat ibadettir. Çok makbul bir ibadettir. Allah Peygamber (sav)’e diyor “Seni onlara musallat edeceğim” diyor “senin elinle veyahut Ben doğrudan” diyor. “Onlara zorluk meydana getireceğim” diyor Allah “yanlarına bırakmayacağım” diyor.
Evet.
GÖRKEM ERDOĞAN: Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın yakında Afrin’in kuşatma altına alınacağını söylemesinden sonra Almanya Dışişleri Bakanlığı'ndan açıklama geldi. Almanya Dışişleri Bakanlığı'nın Twitter hesabından yaptığı açıklamada “Kuşatma tehdidi sivil halkın acılarının sürmesine yol açacak” ifadeleri kullanıldı.
ADNAN OKTAR: Canım sivil halkı kurtarmak istiyorlar. Orada esir halk, Müslüman halk esir. Komünistlerin eline geçmiş. Allahsız, Kitapsız, dinsiz, imansız, cinsi sapık, homoseksüeller orada Müslüman halkı esir almış. Türk devleti, Türk askeri de bu alçakları, PKK'lıları etkisiz hale getirerek, onları esir alarak oradaki Müslüman Suriyeli kardeşlerimizi kurtarmak istiyor konu bu.
Evet, dinliyorum.
VTR: Merhaba ben Sakarya'dan Meryem. Sağlık sektöründe acil servislerinde çok fazla yığılma oluyor. Bütün vatandaşlarımız neredeyse orada. Bunu önleyebilmek için neler yapılabilir? Ve bu yığılmanın sebebi sizce nedir?
ADNAN OKTAR: Güzel yüzlüm tabii hastanenin en hayati bölümü acil servis oluyor. Acil servis hastanenin en gelişmiş bölümü olması lazım. Fakat maalesef en küçük bölümü oluyor. Yani en geniş bölümü olması lazım ve girişi en az altı, yedi girişi olması lazım. Yani tek bir giriş değil. Acil servis girişi çok fazla olması lazım. Geniş polis güvenliği olması lazım. Çok fazla doktor olması lazım, nöbetçi doktor olması lazım. Çok fazla nöbetçi hemşire olması lazım. Yani buna yatırım çok hayati. Ne gerekiyorsa yapalım o konuda.
Evet.
GÖRKEM ERDOĞAN: Panda karıncası adı verilen bir karınca türü var. Üzerindeki desenler nedeniyle bu ismi alıyor. Pandayla benzerliği. MaşaAllah Allah hepsini çok sevimli yaratmış.
VTR: Küçük kız çocukları kötü niyetli insanlardan nasıl korunabilir?
ADNAN OKTAR: Canımın içi imanın dışında hiçbir yol yok. Ceza sözü tamamen geçersiz bir söz. Müebbedin daha ağırı ne olur? Müebbet olur. “Cezayı artıracağız” diyor. Şimdi bin yıl ceza, iki bin yılı versen ne olur? Üç bin yıl versen ne olur? Bu adam üç bin yıl mı yaşayacak yani? Müebbet müebbettir. Tek çözüm insanların Darwinist, materyalist eğitimden kurtarılması. Çünkü “hayvan” diyorsun insana değil mi? Darwinizm ne diyor? “Hayvan” diyor. Gelenekçi Ortodoks sistemden de kurtararak Kuran Müslümanlığıyla, Allah korkusuyla, Allah sevgisiyle insanları yetiştirmek. Bunun dışında olmaz. Ben güzel yüzlüleri mi bir daha dinleyeyim.
VTR: Küçük kız çocukları kötü niyetli insanlardan nasıl korunabilir?
ADNAN OKTAR: Güzel yüzlüm herkesin imanlı olması gerekiyor. İmanlı insanın çok olması lazım, Allah'tan korkanın çok olması lazım. Bir de küçük kızlara herkes göz kulak olması lazım. Adam ilgilenmiyor. Halbuki küçük bir kız varsa üç yaşında, beş yaşında orada bakkal ilgilenecek, komşu ilgilenecek “aman ben bu çocuğu takip edeyim” diyecek oradan bakacaksın. Biri yanına yanaşıyor mu? Bir şey var mı? Mesela biri yanına yanaştığında hemen yıldırım gibi gidip ne oluyor falan demen lazım. Elinden tutup alıp mesela adam götürüyor. Sormuyor “bu nereye götürüyor, kim götürüyor” demiyor yani. Ama bakın bunun çözümü sadece imandır ve Allah korkusudur. Bunun dışında çözüm olmaz.
Her yer Allah'tan korkan olursa küçük kız çocuğu merhametin kaynağıdır, şefkatin, acımanın kaynağıdır. Ama adama sen diyorsun ki “sen hayvansın, her şey hayvandır” diyorsun. “İnsana ait her şey hayvandır” Darwinist eğitimde bu. Gelenekçi eğitimde de diyorsun ki “erkek kadından on sekiz misli daha tahrik edicidir.” Baksana adam “yatak bile tahrik eder, yatağa dikkat edin” diyor. “Asansöre de dikkat edin girmeyin” falan. Bu kafa, bu sistemi körükleyen bir sistem, anlatım. Darwinist kafa da bu konuyu ta en dibinden körükleyen bir sistem. Çünkü çocuğu hayvan yerine koyuyor haşa. Anneyi hayvan yerine koyuyor, babayı hayvan yerine koyuyor. “Hepsi” diyor “küçük bir bakterinin gelişmesinden oluşmuş hayvanlardır” diyor haşa. “Solucana dönüştü bu” diyor “solucan kurbağaya dönüştü. Kurbağa primata, primat maymuna, maymun da insana dönüştü” diyor bu kadar. Facia bu anlatımlar.
Şimdi biz gidelim uykusuz kalmasınlar. Yarın gelelim inşaAllah.
ASLI HANTAL: Yayınımız sona erdi. Yarın görüşmek üzere inşaAllah.