Sohbetler (2 Ekim 2017; 10:00)

BÜLENT SEZGİN: İyi günler değerli izleyicilerimiz. Hoş Sohbetler’e başlıyoruz. Adnan Bey hoş geldiniz.

ADNAN OKTAR: Hoş bulduk, siz de hoş geldiniz. Ne güzel.

Dinliyorum.

KARTAL GÖKTAN: Cumhurbaşkanı Erdoğan 11. Uluslararası Bediüzzaman Sempozyumu’na şu mesajı gönderdi: “Son yıllarda yaşadığımız acılar bize dinimizin sahih kaynaklardan ve muteber alimlerden öğrenilmesi gerektiğini göstermiştir. Yaşadığı onca sürgüne ve baskıya rağmen Hakk’a, halka, Kuran’a hizmet davasından asla taviz vermeyen Bediüzzaman Hazretleri’nin hayatı bu bakımdan önemli bir örnektir. Üstadın dediği gibi ‘sevdası büyük olanın imtihanı da büyük olur.’”

ADNAN OKTAR: Helal olsun Tayyip Hocam’a. Sen böyle konuşursan millet seni asla indirmez, millet seni daima destekler bereketin olur. Çok güzel doğru yapıyorsun, maşaAllah. En büyük hatası CHP’nin; Bediüzzaman’ın kıymetini bilmemesi. Süleyman Hilmi Tunahan’ın kıymetini bilmemesi, Abdülkadir Geylani’nin, İmam-ı Rabbani’nin, Şah-ı Nakşibendi’nin kıymetini bilen insanlar olmaları gerekiyor.

Evet, dinliyorum.

BÜLENT SEZGİN: Cumhurbaşkanımızın oğlu Bilal Erdoğan, Bediüzzaman Sempozyumu’ndaki konuşmasında İslam Birliği vurgusu yaptı Adnan Bey. “Bir süredir ümmet olma şuurunun erozyona uğradığını görüyoruz. Gruplar birbirine uzak duruyor. Birliğe yaklaşmayanlara yazıklar olsun” dedi.

ADNAN OKTAR: Aferin benim aslanıma aferin, çok çok güzel konuşmuş. Babasının verdiği güzel terbiye, Kuran’dan aldığı gerçek terbiye ona güzel bir üslup, güzel bir ruh, güzel bir vicdan kazandırmış, maşaAllah. Çok güzel çok güzel, çok hayati bir üslup kullanmış. Bir de alışılmışın dışında bir toplanma çağrısında bulunmuş, bu çok güzel. Gece-gündüz Allah’tan niyaz ettiğimiz, gece-gündüz istediğimiz İttihad-ı İslam’ı koçyiğidin güzel bir üslupla anlatması hoş olmuş iyi olmuş, Allah devamını getirsin.

BÜLENT SEZGİN: Konuşmasının devamı vardı Adnan Bey Bilal Erdoğan’ın. “İman etmek pasif bir pozisyonda kalmak değildir. Müslümanlar olarak en büyük ihtiyacımız ümmet olmaktır. Bunun için cesur olmak zorundayız. Said Nursi nasıl hapse girmekten çekinmediyse biz de külfete girmekten çekinmemeliyiz” dedi.

ADNAN OKTAR: Bilal şahlandı, maşaAllah. Tayyip Hocam iyi yetiştirmiş Bilal’i, maşaAllah. Bilal yakışır tarzda konuşmuş, önemli. Böyle bir üslup çok önemli. Bu bizim aradığımız, bizim aradığımız üslup bu. Kuran’ın istediği üslup bu, Allah’ın istediği üslup bu, Müslümana yakışacak olan üslup bu. Bunun dışında bir üslup olmaz.

Evet, dinliyorum.

KARTAL GÖKTAN: Şırnak’ta bir grup PKK’lı tarafından üs bölgesine uzun namlulu silahlarla saldırı düzenlendi. Saldırıda 1 yüzbaşı ve 1 korucu şehit oldu 4 korucu yaralandı. Şehitlerimiz Yüzbaşı Mustafa Erdal ve Dündar Page korucu.

ADNAN OKTAR: İki kabadayıya da Allah gani gani rahmet etsin, Allah şehadetlerini makbul etsin tebrik ediyoruz, tebrik ediyoruz. Sürekli imreniyoruz. O Allah’tan bir lütuf. Dünyada imtihan kolay değildir. Ama şehadet bir ikramdır, bir seçilmedir. Allah bize de ikram etsin bu güzelliği.

Evet.

KARTAL GÖKTAN: Dün gerçekleşen 11. Uluslararası Bediüzzaman Sempozyumu’na Cumhurbaşkanımız, Başbakanımız ve Meclis Başkanımız Bediüzzaman Hazretleri’ni öven mesajlar gönderdi. Cumhurbaşkanımızın mesajında şu ifadeler de vardı: “İnşaAllah elbirliği içinde çalıştığımız, Mevla’ya güvenip hakikate ram olduğumuz sürece üstesinden gelemeyeceğimiz hiçbir imtihan yoktur.” Ayrıca Başbakanımız Sayın Binali Yıldırım, Meclis Başkanımız İsmail Kahraman da Bediüzzaman Hazretleri’ni öven mesajlar gönderdi. Sempozyuma katılan İstanbul Müftüsü Hasan Kamil Yılmaz cemaatlere destek veren bir konuşma yaptı. Konuşmasında “FETÖ üzerinden Said Nursi ve Risale-i Nur’a bakmak fitnedir. Bu yapı üstünden Nurculuğu okumak, cemaat ve tarikatları aynı kefeye koymak büyük bir yanlıştır.”

ADNAN OKTAR: Bir kere başlangıç güzel. FETÖ’nün ağzına burnuna yumruğu indirmiş, İngiliz derin devletinin de kafasına balyozu indirmiş, gelir gelmez yakışanı yapmış. Ağzına diline sağlık. İnşaAllah hep böyle gider. Hayırla bereketle gider. Cemaatlere sahip çıkmak Türkiye’ye sahip çıkmaktır.

Evet.

KARTAL GÖKTAN: Sempozyuma arkadaşlarımız Seral, Sedat, Altuğ ve Serdar da sizi temsilen katıldılar Adnan Bey. Bediüzzaman Hazretleri’nin talebesi Mehmet Fırıncı Ağabeye selamlarınızı ilettiler. Fırıncı Ağabey de sizin eserlerinizi övdü. Ve eserlerinizin insanların imanına vesile olduğunu vurguladı. Sayın Nevzat Tarhan size selamlarını iletti.

ADNAN OKTAR: Aleyküm Selam, Aleyküm Selam, bütün selam edenlere Aleyküm Selam.

KARTAL GÖKTAN: Nevzat Tarhan’ı görüyoruz.

ADNAN OKTAR: Nevzat Tarhan Türkiye’nin medarıiftiharıdır, çok değerli bir bilim adamı, çok karakterli, dürüst, efendi, nezih, kibar, saygılı her yönden mükemmel bir Müslüman. Allah ömrüne bereket versin, hidayetle sarsın, cennette kardeş etsin. Halim selim, halim selim, halim selim maşaAllah.

KARTAL GÖKTAN: Birkaç resim daha var. AK Parti Milletvekili Sayın Sait Yüce ve Seral arkadaşımız birlikte.

ADNAN OKTAR: Sait Yüce adı gibi sait. Allah ömrünü sait eylesin, Allah muvaffak etsin, Allah daha yüksek makamlar versin. Allah mecliste daima bulunmasını nasip etsin. Böyle mübarek insanların mecliste bulunması bir güzellik.

KARTAL GÖKTAN: Sayın Hasan Kamil Yılmaz ve Sedat birlikte görülüyor.

ADNAN OKTAR: Evet, Hasan Kamil Yılmaz kardeşimiz de değerli bir Müslüman, değerli bir insan.

KARTAL GÖKTAN: Çantacı Nemci Ağabey’le Sedat Altan birlikte görülüyor.

ADNAN OKTAR: Çantacı Necmi Ağabey çok şeker bir insan. Allah ömrünü uzun etsin, çok tatlı, bütün Türkiye’nin sevdiği bir insan. Kendini tam Allah’a adamış halis bir Müslüman. Gerçek bir dava adamı.

KARTAL GÖKTAN: Ve Latif Erdoğan’ı bu resimde görüyoruz.

ADNAN OKTAR: Latif Erdoğan evet, çok çile çekmiş bir insan. Zorluklarla karşılaşmış FETÖ’nün gadrine uğramış ama FETÖ’ye karşı da aslan gibi hizmet eden mübarektir.

KARTAL GÖKTAN: Mehmet Fırıncı Ağabey’in bir konuşması vardı. Dün de yayınlamıştık isterseniz tekrar gösterebiliriz.

ADNAN OKTAR: Fırıncı Ağabey’de enaniyet yoktur, kibir yoktur, çok mazlum gerçek Müslüman. Biz Nurcu deyince böyle insanları biliyoruz bu şekilde. Evet.

Hasan Kamil Yılmaz İstanbul Müftüsü, İstanbul’un gülü, İstanbul’un Müftüsü. İnşaAllah daha iyi makamlar alır.

Mesajları bir daha oku.

KARTAL GÖKTAN: Arkadaşlarımız Bediüzzaman Hazretleri’nin talebesi Mehmet Fırıncı Ağabey’e selamlarınızı ilettiler. Fırıncı Ağabey de eserlerinizi övdü ve eserlerinizin insanların imanına vesile olduğunu vurguladı. Cumhurbaşkanımız bir mesaj gönderdi sempozyuma, “Bediüzzaman Hazretleri’nin hayatı önemli bir örnektir. Üstadın dediği gibi ‘sevdası büyük olanın imtihanı da büyük olur.’ İnşaAllah elbirliği içinde çalıştığımız, Mevla’ya güvenip hakikate ram olduğumuz sürece üstesinden gelemeyeceğimiz hiçbir imtihan yoktur” diye belirtti.

ADNAN OKTAR: Çok şahane bir konuşma. Bunu zaman zaman tekrar edelim. Evet.

KARTAL GÖKTAN: Ayrıca Başbakanımız Sayın Binali Yıldırım, Meclis Başkanımız İsmail Kahraman da Bediüzzaman Hazretleri’ni öven mesajlar gönderdiler sempozyuma.

ADNAN OKTAR: Diyanet İşleri Başkanı da göndermiş ama okunmamış. Bu olmaz. Göndermemesi diye bir konu olamaz zaten Diyanet İşleri Başkanı’nın, inşaAllah.

Evet, dinliyorum.

BÜLENT SEZGİN: Korucular Konfederasyonu Genel Başkanı Ziya Sözen’den, PKK’nın telsiz konuşmalarında yer alan “hain korucuları öldürün” şeklindeki anonslarına sert tepki geldi. “Kandil ve ağababaları bilsinler ki asıl hain, alçak ve satılık kendileridirler. Asla Kürt değillerdir. PKK hareketi, biz vatansever, mütedeyyin, Müslüman Kürtleri dinsizleştirme politikasıdır. Onların saldırıları bizi davamıza daha sıkı bağlar” dedi.

ADNAN OKTAR: Çok güzel konuşmuş.

Diyanet niye bir mesaj göndermedi? Yahut gönderdiyse niye okunmadı? Onu bir araştıralım. Hasan Kamil Yılmaz var, gelmiş şereflendirmiş. Fakat Diyanet İşleri Başkanı konuşmamış.

Evet, dinliyorum.

VTR: Şeffaflaştırılmaktaki amaç nedir?

ADNAN OKTAR: Şeffaflaştırılmaktaki amaç Müslümanların damarlarına kadar girip anında müdahale imkanını sağlamak. Kaşının altında gözün var, gözünün üstünde kaşın var, sağ kulağın var sol kulağın var konu çıkartıp cemaatleri darmadağın etmek. İngiliz derin devletinin istediği bu. Çünkü bir adamı durduk yere sen şeffaflaştırmaya kalkıyorsan bir kere sen o adamı sakat görüyorsun, tehlikeli görüyorsun, riskli görüyorsun, güvenilmez görüyorsun, bela görüyorsun. Ve diyorsun “Ben seni şimdi şeffaflaştırdım, şöyle mercekte seni bir büyüteceğim sen nasıl bir belasın onu bir öğrenmeye çalışıyorum” diyorsun. Yani “nereden nasıl bir bela çıkaracaksın, başımıza ne iş çıkaracaksın onu görmek için seni şeffaflaştırıyorum.” Şeffaflaşma ne demek? Belayı görmek için teknik imkan, şimdi bela var zaten ama sen göremiyorsun, ışığı yakalım ki bir görün, ne menem şeymişsin sen, ne suçlar işlemişsin, ne kadar anormal yönlerin var onları bir görelim ona göre de sana işlem yapalım.” Anlamı budur. Yani sağlam bir şeyi niye şeffaflaştıracaksın, değil mi? Bir suç yoksa, bir yanlışlık yoksa, bir hata yoksa. Potansiyel suçluysa, potansiyel anormalse, potansiyel zarar verecekse o zaman ne yaparsın? Perdesini açarsın ışığı verir aydınlatırsın yakından bakarsın, “hah bak şimdi yakaladım” dersin. Şeffaflaştırma yakalama içindir, yakalama ceza içindir, ceza da dağıtmak içindir. İngiliz derin devletinin derdi bu. Müslümanı Müslümana düşürecek, Müslümanı Müslümana kırdıracak, polisleri cemaatlere, cemaatleri polislere, savcıları cemaatlere, cemaatleri savcılara, hakimleri cemaatlere, cemaatleri hakimlere, devleti cemaatlere, cemaatleri devlete karşı kışkırtacak. Kardeşi kardeşe, ülkeyi ülkeye karşı kışkırtacak. Ülke ülkeye karşı cenk edecek, kardeş kardeşe karşı cenk edecek. Kim istiyor bunu? İngiliz derin devleti istiyor. Nasıl bir prensip? Yazılı prensip. Buna müsaade eder miyiz? Yok. İngiliz derin devleşti her yerden dönecek. Ne Suriye’yi parçalayabilecek, ne Irak’ı parçalayabilecek defolup gidecek. Türkiye’de de Müslümanlara saldırtmayız. Hiçbir cemaate, hiçbir tarikata İngiliz derin devletini saldırtmayız. Kardeşi kardeşe düşürttürmeyiz. Bizim devletimiz gerçek devlettir. Şu anda da devlet baştadır zaten. Sen devletle oyun oynamaya kalkıyorsun, Türk devletini kullanmaya kalkıyorsun. Senin daha baban yokken Türk devleti vardı aklını başına al. Devlet nedir bilmiyordun devleti bile bizden öğrendin. Bize oyun oynamaya kalkma, yaptığına yapacağına, düşündüğüne düşünmüşlüğüne yüz bin kere pişman ederiz. Neyle? Kanunla hukukla, ilimle irfanla.

Dinliyorum.

BÜLENT SEZGİN: Amerika’nın Las Vegas Kentinde müzik festivalindeki bir konsere düzenlenen silahlı saldırıda 20 kişi öldü. 100’den fazla kişinin yaralandığı belirtildi. Las Vegas polis departmanından yapılan açıklamada “Olayın terör saldırısı olup olmadığını bilmiyoruz. Yaralılar arasında 2 polis memuru da var ve birinin durumu kritik, hayatını kaybeden polis memurları da var” dendi. Las Vegas Hava Limanı uçuşları bir süreliğine durduruldu.

ADNAN OKTAR: Ben açıkça söyleyeyim, bu İngiliz derin devleti tarafından yapılan bir saldırı. Yapanlar da homoseksüel, ajan çıkacaklar göreceksiniz. Bekleyin, dediğimin aynısını görürsünüz. Amerika’yı daha da köşeye sıkıştırmak, Amerikan hükümetini sıkıştırmak, Amerikan halkını korkutmak sindirmek, İngiliz derin devletinin hakimiyetini pekiştirmek, güçlendirmek için yapılmış adice ve alçakça bir oyun. Yakında görürsünüz dediğimin doğru olduğunu.

Evet, dinliyorum.

VTR: Merhaba, ben Esin. Eğer hiçbir dine inanmasak topraktan yaratılmak mı daha mantıklı, yoksa bir canlıdan gelişmek mi daha mantıklı?

ADNAN OKTAR: Çok çok güzel kız, bayağı güzel. Yüz oranları çok güzel, çok düzgün hakikaten etkileyici, hoş kız. Topraktan yaratılmak yahut canlıdan evrimleşerek. Şimdi eğer din yoksa diyorsun, din yoksa da biz yine bir Ulu Mimar’ın, büyük bir gücün varlığının farkında oluruz. Şimdi toprak mı maymunlardan mı işte hayvandan mı geldik? Bir kere düşünürüz biz neyiz yani? Çünkü elimizde imkan var değil mi, görüyoruz, duyuyoruz işitiyoruz beş duyumuz var. Beş duyumuz olmasa tarzında sorsan ayrı olurdu. Ama beş duyu bize neyi anlatıyor? Maddenin olmadığını anlatıyor. Bir kere toprak denilen, bizim anladığımız anlamda bir toprak yok, toprağın görüntüsü var hissi var. Balçığın görüntüsü var ve hissi var, gerçek anlamda bir balçık yok. O zaman yani maymuna falan ihtiyaç olmadığı anlaşılıyor. Maymunluk bir durum yok. Bir film var, film devam ediyor, görüntü devam ediyor. Film varsa ve balçık diye de bir madde olmadığına göre, hayvan diye de bir madde olmadığına göre, onların görüntüsünü gördüğümüze göre, balçığın da hayvanın da görüntüsünü gördüğümüze göre en makulü doğrudan yaratılıştır, doğrudan yaratmadır. Bunda sebep hiç önemli değil yani çamur mu, istese Allah hayvandan da yaratırdı hiç önemli değil. Net olarak görüntünün yaratılması çok acayiptir. Görüntüde ve ruh olarak yaratılması çok acayiptir.  Asıl yaratılış budur. Yani ne çamura bir mecburiyet var, çamur da aslında “ne kadar mantıklı” diyeceğimiz gibi değil. Allah mantıksız olarak yaratıyor onu zaten, hayrete düşürmek için yaratıyor, “bu mantıklıdır” demiyor Allah. Şaşırtıcı olduğu için çamurdan yaratıyor. Hayvandan evrilme de, tamam olabilirdi olmayacak bir şey değil mantıklı, o da olur o da olur, çamurdan da olur ikisi de olur. Hayvandan olma da olurdu olabilirdi ama görüntüde buna niye ihtiyaç olsun? Görüntü halinde yaratan bir varlık hayvana niye ihtiyaç duysun? O zaman şaşırtma esas oluyor yani şaşırtma daha makul. Çünkü öbüründe mantık hakim. Yani Allah’ın gücünü tamamen yok sayarak, tesadüfleri esas sayarak bir mantık gelişiyor orada. Ama burada Allah’ın gücü kayıtsız şartsız görülmüş oluyor hayal olduğu için, görüntü olduğu için. O zaman çamurla yapılan bir Allah’ın ihtişamlı gösterisi, şaşırtmacası, hayret ettirmecesi çok makul. Çamurla hayret ettirme daha üstün. Çünkü çamur nihayetinde bildiğin çamur, balçığı alıyor Allah “İki Elimle yaptım” diyor insan şekline getiriyor. Ve bu anlattıkları çamur da anlattıkları gibi değil. Onlar diyor “kokuşmuş çamur” diyor akan balçık. Yani hani kötü dere suları olur ya karanlık sular; öyle bir şey demiyor ayette. Porselende kullanılan kaliteli balçıktan bahsediyor Allah. Ve sert balçık sert, kurumuş balçıktan mamul insan. Yani öyle fokur fokur kaynayan bir çamur değil, katılaşmış porselen halini almış bir çamurdan bahsediyor. Bu şaşırtıcıdır yani görüntünün filmin buradan başlaması şaşırtıcıdır. Film nereden başlarsa şaşırtıcıdır dersen bana, hayvandan başlaması bence ahenkli değil o kadar. Çamurdan başlaması filmin çok ahenkli ve şaşırtıcı. Çünkü orada öbüründe maddenin varlığı fark edilmemiş oluyor. Sen bir kere maddenin olmadığını fark etmemişsin. Oradan bir kere mantık düşmüş oluyor, akıl kullanılmamış oluyor. Akılla alay edilmiş oluyor, akıl küçük düşmüş oluyor orada. Çünkü akla göre madde yok. Samimi baktığımızda madde yok, kendimizi kandırmayalım. O zaman şaşırtıcı olan nedir? Çamurdur, katı çamurdur. Veyahut mesela Allah deseydi ki “Tunçtan bir heykel döktüm ve o tunca gel dedim geldi” bu da mesela şaşırtıcı olurdu bu da olur. Ama öbüründe aciz bir akıl var, aciz bir mantık var, aciz bir bakış açısı var. Bir kere maddeyi fark edemiyorsun en başta oradan çökmüş oluyorsun, maddeyi gerçek zannediyorsun. Orada bir acınacak hale düşmüş oluyorsun. İkincisi, bu görüntüyü bir gücün meydana getirmesi gerektiğini fark edemiyorsun, burada da bir akıl perişan hale gelmiş oluyor. Ondan sonra da tesadüfler sonucu, katrilyonlarca tesadüf sonucu hayvanlardan yani tesadüfen meydana gelmiş bir mikrobun katrilyonlarca kere tesadüfle karşılaşması sonucunda insanlar meydana geldiğini söylüyorsun ki olabilecek en zayıf akılla anlatılacak üslup yani en berbat üslup, en mantıksız üslup. Demagoji yapmıyorum bak bütün samimiyetimle ve tarafsızlığımla anlattım. Teknik olarak dediğim doğru. Ama benim güzelim, tabii düz akılla bakıldığında yani derinleşmemiş ve aklı görememiş bir akılla bakıldığında hayvanlardan yaratılma daha mantıklı gelir adama tabii ki, düz zaten avam mantığına göre İngilizler onu ayarladılar. İngiliz derin devleti avam mantığına göre ayarladı. Avam mantığına göre bakarsın dersin “Çamur niye olsun? İşte hayvandan evrimleşmiştir, hayvan işte sıcağı görmüştür genişlemiştir, soğuğu görmüştür büzülmüştür sonra da insan olmuştur” diye böyle ilkel bir mantık geliştirebilir. Ama bu beynin fonksiyonlarını geniş çapta kullanmamayla elde edilebilir. Beyni yüzde 1 kullanırsak bu olur, yüzde 1 buçuk kullanırsak bu olur. Ama beyni yüzde 70-80 kullandığımızda ikinci bir ihtimal olmaz. Benim dediğimin tarzında bir ihtimal olmaz, sadece bu ihtimal olur. Bunun dışında bir ihtimale giremeyiz.

Evet.

VTR: İslam hakim olduğunda Hristiyanlık yok mu olacak?

ADNAN OKTAR: Yok, bilakis Hristiyanlık gerçek Hristiyanlığa dönüşmüş olacak. Musevilik gerçek Museviliğe dönüşecek. Allah çünkü bu dinler kalkacak demiyor. Bu dinler var diyor Allah “Ben istesem tek ümmet yapardım sizi” diyor. Tek bir din olmayacak diyor zaten Allah. Bak “Ben isteseydim tek bir din yani İslam, Müslümanlık yapardım.” Öyle değil, Hristiyanlar gerçek Hristiyan oluyor yani gerçek mümin Müslüman oluyor. Yani Müslüman Hristiyan oluyor. Museviler de Müslüman Musevi oluyor, gerçek Musevi oluyor. Bu şekildedir.

Evet, dinliyorum.

VTR: Ateist birine dinimize nasıl sevdirebiliriz?

ADNAN OKTAR: Ateiste bir kere şefkatle yaklaşmak lazım. Çünkü çok büyük bir suç işlediği izlenimini verirsen olmaz. Yahut onu adam yerine koymadığın izlenimi olursa olmaz. Benim ateist arkadaşlarım var bayağı seviyorum şefkat de duyuyorum. “Ben samimi olarak inanamıyorum” diyor, olabilir yani. Bir kere Darwinizm’e inanıyorlar, önce onu ortadan kaldırmak gerekir. Ateist olmasının gençlerin, deist olmasının ana nedeni Darwinizm’dir. Darwinizm’in ortadan kaldırılması lazım. Kitap vereceksin okuyacak. İlk planda zaten hemen bir kuşkuya düşer, kuşkuya düştü mü zaten tamamdır. Bir insan “Ateist miyim yoksa Allah’a mı inanıyorum?” diye tereddüt ettiğinde zaten iman ehli olmuştur. Yani o artık tamam çünkü inanmıyor demektir, inansa inanır zaten. Şefkatle, akılcılıkla Kuran’ın düz anlatımını, Kuran’daki o hürriyet anlayışını, Kuran’ın sevgi anlayışını, dostluk anlayışını, kalite anlayışını bizden de örnek vererek anlatırsan ateist kalmaz. Ateist gençliğin Türkiye’de az kalmasının nedeni bizleriz. Yoksa şu an ateizm tavan yapardı Türkiye’de, biz olmasak ateizm Türkiye’de tavan yapardı. Muazzam bir destek vardı Soros Vakfı’ndan şuradan buradan ama şu an yok.

Evet, dinliyorum Fikret Efendi.

VTR: Evrim karşıtı çalışmalar yapmaya ne zaman karar verdiniz?

ADNAN OKTAR: Ta ilkokuldayken benim aklım yatmamıştı bu işe. Ortaokulda, lisede de illet oluyordum. Kendimce o zaman cevap veriyordum bir şeyler anlatıyordum. Ama akademiye gelince baktım öyle sırf yüzeysel anlatmayla olacak gibi değil. Akademinin kütüphanesinde falan geniş çalışma yapmıştım, kütüphane çalışması yapmıştım. Kendim işte bir kitapçık hazırladım o zamanlar onu basmıştık. Yanlış hatırlamıyorsam 1 buçuk milyonun üzerinde basıp-dağıtmıştık bütün Türkiye’de. Ondan sonra zaten bir daha bellerini doğrultamadılar.

KARTAL GÖKTAN: Tüm konuşmalarında anlatıyorlar o yıllardaki faaliyetlerinizi.

ADNAN OKTAR: Evet.

Dinliyorum.

VTR: Hz. İsa (as)’ın nerede yaşadığını gösteren bir alamet gördünüz mü?

ADNAN OKTAR: Severim ben senin tatlılığını, şekerliğini, balığını. Sen bir hayli tatlı bir şeysin sen, çok sempatiksin. Sana Allah uzun ömür versin, güzelliğini artırsın. Bu tatlılık ne bu, bunun şekerliği. Amerika’dadır diye düşünüyorum. Muhtemelen masonluk içerisinde, tapınak şövalyelerinin içerisinde, illüminati içerisinde bir faaliyeti var talebelerinin öyle gibi görünüyor, öyle hissediyorum, öyle tahmin ediyorum. Bir de birkaç iki-üç Hristiyan tarikat içerisinde faaliyet yaptığını düşünüyorum, büyük iki-üç Hristiyan tarikat.

Evet, dinliyorum.

VTR: Fedakarlık yapan birine enayi gözüyle bakmak doğru mu?

ADNAN OKTAR: Fedakarlık yapmak daima üstünlüktür. Enayilik gibi görenin kendisi enayi olur.

VTR: Allah’ın yüceliğinden bahsedilmesi bazı insanların neden bu kadar zoruna gidiyor?

ADNAN OKTAR: Çünkü kendini Allah’tan daha büyük gördüğü için, asıl sorun o zaten. Kendilerini Allah’tan büyük görmelerinden kaynaklanıyor.

VTR: Gizli olarak yapılan kirli oyunların hepsi bir gün ortaya çıkacak mı?

ADNAN OKTAR: Benim güzel yüzlüm, Allah sana sağlık sıhhat versin. Kalbinde sevinç mutluluk nasip etsin imanınla. İşte Mehdiyet’in ana özelliği odur, bütün kirli işler Mehdiyet devrinde faş edilecek, hepsi rezil kepaze edilecek. Özellikle İngiliz derin devletinin bütün sırları ortaya dökülecek. Müslümanlar aleyhine oynanan bütün oyunlar deşifre edilip insanlara bildirilecek.

Evet, dinliyorum.

VTR: Merhaba, ben Ecem. Bir bayana hangi müzik aletini önerirsiniz?

ADNAN OKTAR: Ecem, bir kere sen çok güzelsin canımın içi, gözlüğün de çok yakışmış. Aman Allah’ım her yerin güzel her yerin, çok çok güzel kızsın. Saçların, alnın, burnun, dudakların, dişlerin, çenen her yerin çok güzel. Canımın içi, kadınlara keman ve kanun güzel olur, kanun ve keman. Ud da çok yakışır kadına görünümü çok hoş duruyor. Ama tabii başka müzik aletleri de var çok etkileyici olacak, görünümü kadına çok yakışacak, kadını çok cazibeli gösterecek müzik aletleri de var.

Evet.

BÜLENT SEZGİN: Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar ve İran Genelkurmay Başkanı Bakıri başkanlığındaki üst düzey askeri yetkililerin katıldığı toplantı başladı Adnan Bey. Fotoğraf vardı. Toplantıda, Tevbe Suresi ayetleri okunuyor şu an. Burada gözüküyor.

ADNAN OKTAR: MaşaAllah.

BÜLENT SEZGİN: Okuyabilirim ayetleri. Tevbe Suresi, 38 şeytandan Allah’a sığınırım. “Ey iman edenler, ne oldu ki size, Allah yolunda savaşa kuşanın (mücadele edin) denildiği zaman, yer(iniz)de ağırlaşıp kaldınız? Ahiretten (cayıp) dünya hayatına mı razı oldunuz? Ama ahirettekine (göre), bu dünya hayatının yararı pek azdır.” (Tevbe Suresi, 38) “Eğer savaşa kuşanıp-çıkmazsanız (mücadele etmezseniz), O sizi pek acı bir azapla azaplandıracak ve yerinize bir başka topluluğu getirip değiştirecektir. Siz O'na hiçbir şeyle zarar veremezsiniz. Allah, her şeye güç yetirendir.” (Tevbe Suresi, 39) Toplantıda okunan ayetler.

ADNAN OKTAR: Şimdi Mehdiyet yoktur diyenler, Mehdi gelmeyecek diyenler herhalde bacakları ayrılıp diz üstü çökmüşlerdir. Bu Mehdiyet’in muhteşem bir tecellisi. Böyle bir şey tahayyül dahi edilemezdi. Genelkurmay Başkanı var ve orada Kuran-ı Kerim’den ayet okunup Allah’ın ayetlerinin uygulanması hükmü bir arada karara bağlanıyor. Bu alenen ve açıkça Mehdiyet’in Türkiye’de uygulanmasıdır. Mehdi (as)’nin zahir olduğunun apaçık delilidir. Mehdiyet adım adım ilerlemeye devam edecek.

Mesela bak İncirlik Üssü’nde 15 Temmuz akşamına ait ve ondan sonrasına ait kırk sekiz saatlik kayıtların hepsini kaybetmişler. Yok, bulunamıyor. Bu ne? Bu İngiliz derin devletinin işi işte. İran, İran’la Türkiye’nin arasını açmak istediler ben bütün gücümle bastırdım Tahran Times’da sürekli yazılarım çıktı her hafta. İran-Türkiye kardeştir, İran-Türkiye kardeştir. Suriye’yi; Suriye devletiyle bağlantıya geçin dedim. Suriye’yle uygulanan politik bakış açısı doğru değil dedim. Bunu değiştirelim çünkü İngiliz derin devleti Suriye’yle aramızın açılmasını istiyor bu doğru değil dedim. Hükümet üyeleri insanlar yanlış yapabilir ama biz devletine tavır alamayız. Suriye devletiyle barışalım dedim. Bu dediğimiz de oldu. Ne dediysek oldu Allah’a çok şükür. Yoksa Tayyip Hoca Suriye’yle hiç niyeti yoktu  barışmaya. Barışmayı sağladık. İran’la bağlantı kurmaya hiç niyetleri yoktu onu da sağladık elhamdülillah. Rusya’yla muazzam bir zıtlaşma vardı. “Rusya dost, Rusya’yla kardeş olalım” dedik elhamdülillah onu da sağladık. İsrail, İsrail’le de aramızı bozmuşlardı İsrail’le de dost olalım dedik onu da sağladık. Şimdi Mısır’la da arayı düzeltelim diyorum.

Evet, dinliyorum.

VTR: Cihat kavramını anlatır mısınız?

ADNAN OKTAR: Benim yakışıklım hep çok yakışıklı hem çok güzel maşaAllah. Allah ömrünü uzun etsin. Allah hidayetiyle sarsın. Cihat, cehd etmek. Cehd-ü gayret denir. Her türlü gayrete cehd cihat denir. Savaş, kıtaldir kıtal. Kan dökülen, adam öldürülen savaşa kıtal denir. Kıtal emri. Katliamdan gelen. Katil kelimesinden geliyor katletmek ve kıtal. Dolayısıyla kıtal anlamında değildir cihat cehdetmek, gayret etmek anlamındadır.

Evet, dinliyorum.

VTR: Gençlerin sizi bu kadar sevmesinin nedeni nedir?

ADNAN OKTAR: Güzel yüzlüm Allah yeni nurlu bir nesil yarattı sizler gibi onlar artık şirk bataklığı içerisinde değiller. Gelenekçi Ortodoks İslam’ın tahribatı çocuklara dokunmadı. Onun için yeni gençlik arasında müthiş bir sevgi olduğunu görüyorum ben de hayret ediyorum. MaşaAllah. Allah sevgilerini daha da artırsın ama İngiliz derin devletinin kurduğu bir gizli besleme karaktersizler ordusu var internette. Bunu organize etmek için yıllar önce faaliyet yaptılar. Paralel devlet yapılanması denilen FETÖ’ye organize ettirdiler. Bu çakallardan oluşan azgın, sevgisiz, merhametsiz, şefkatsiz, kahpe hemen hemen yüzde doksan dokuzu homoseksüellerden oluşan bir it kopuk grubu var. Bunları eğer esas almazsak Türk gençliğinin içerisindeki muhabbet çok coşkun bayağı güzel. Ama bu çakalların, bu it grubunun herkese karşı saldırganlığı herkesin gözü önünde biz de kanunla hukukla gereğini yapıyoruz bu çakallara karşı. Ve kendini bilmeyenlere de, yanlış yapanlara, ağzını bozanlara da gerekenler yapılıyor kanunla hukukla. Dolayısıyla gelecek çok güzel olacak, çok iyi olacak. Ama her zaman topluluk içinde aşağılık insanlar olur, cahil insanlar, görgüsüz insanlar olabilir. Bu önemli değil ama büyük bir kitlenin, çok büyük bir kitlenin, ezici bir kitlenin sağda ve solda hakikaten sevgisinin ve muhabbetinin şaşırtıcı derecede arttığı ve müthiş bir manevi destek olduğu açık görülüyor.

Evet.

VTR: Gerçek bir dost bulmak tecrübe mi gerektirir yoksa kısmet mi?

ADNAN OKTAR: Gerçek bir dost bulmak tecrübe mi gerektirir yoksa kısmet mi? Tecrübe ve kısmetin üstünde derin bir iman gerektirir ki Allah sana o insanları getirsin. Tecrüben olur hiçbir işe yaramaz ömrün boyunca o tecrübenle sürünürsün. Kısmetin de olur Allah sürekli bela getirir kısmetinde hep bela olur. Belalı insanlar ters adamlar olur. Ama Allah’ı candan seversen Allah sana güzel insan şeklinde tezahür eder. Yani tecelli eder sen de onları buldun gibi karşılarsın. Bir yerde buluşmuş gibi onlarla dost olursun. Mesela burada benim karşılaştığım bu mübarek varlıklar, bu güzel varlıklar, bu kutsal varlıklar zahiren kısmette karşıma çıkmış kısmet derken halk anlamında kısmeti diyorum onlar şans anlamında alıyorlar çünkü bazıları o anlamda. Öyle bir karşılaşma değil benim de tecrübemden kaynaklanan bir karşılaşma değil. Ben istediği kadar tecrübeli olayım adam eğer karaktersizse, adam eğer yılan çiyansa ne yaparsan yap zaten haysiyetsiz namussuz olur. Ama Allah kaderde onu Kendi tecellisi olarak senin karşına getirdiyse onu hiçbir kuvvet durduramaz. Sen onunla dost olursun. O Allah’ın nurudur, Allah’ın nurunun tecellisidir. Mesela benim canımda olduğu gibi o bir harika olarak yaratılır. Kaderde bir mucize olarak yaratılır Allah rast getirir. Karşı karşıya getirir.

DAMLA PAMİR: Senin de bizim kaderimizde yaratılman çok büyük bir nimet bizim için.

ADNAN OKTAR: Kaderde olduğu için karşılaşıyoruz yoksa kısmet yetenek, kabiliyet tecrübe bunların hiçbiriyle alakası yok. Yalnız kısmet şöyle asıl anlamı şudur; Allah’ın kaderde ona belirlediği o anlamda tabii ki. Kaderde Allah’ın belirlediği anlamında doğru. Ama halk mesela kısmetini bekler kız. Kısmet gelecek, nasıl olur? Bir rastlantı eseri birisini bulur işte bir mühendis arabası evi olan ‘kısmet çıktı kıza’ falan derler. Bütün ailesi amcası dayısı bayram eder. O çocuk da sevinir kısmeti olduğu için. Kısmete kısmet gelmiş olur. O da o kısmetle sevinir. O da ayrı bir şeydir.

Evet, dinliyorum.

BÜLENT SEZGİN: Adnan Bey bazı muhafazakar dergilerde de dinle alay eden karikatürler çıkarılıyor. Birkaç örnek gösterebiliriz.

ADNAN OKTAR: Evet bakayım. Bazı muhafazakar yani gelenekçi Ortodoks Müslümanların çıkardığı dergilerde dinle imanla İslam’la alay eden karikatürler çıkıyor ve Müslümanları böyle eğlendirdiklerini zannediyorlar. Dinle dalga geçerek kendilerince. Evet.

BÜLENT SEZGİN: İslam’ı dini tenzih ederiz.

ADNAN OKTAR: Ben de tenzih ediyorum.

BÜLENT SEZGİN: “Çabuk hanım reklam arası namaz vakti” diye devam ediyor. “Ay dur dur ilk önce ben kılayım çabuk kılıyorum ben.”

ADNAN OKTAR: Buna da katılarak gülüyor gelenekçiler. Evet.

BÜLENT SEZGİN: “Sosyete imamı Yaşar Nuri Öztürk öldü.” “Söyle bakiyim namaz kaç vakit?” “3 vakit.” “Din adamıyım deyip küfür ediyormuşsun?” “Kem. Küm.” “Ayet uyduruyor muşsun.” “Ama rahiye.” “Hayda rahiye ne lan?”

ADNAN OKTAR: Bak oradaki üslup yani dışarıdaki üslup bunlara çok etkili oluyor. Dışarıdaki ağız çok etkili oluyor onu yeni çıkarttılar. Dinle karşılaştırarak dini güya kendilerince küçük düşüreceklerini düşünüyorlar bazıları. Veyahut farkına varmadan böyle bir imaj veriyorlar.

Evet.

BÜLENT SEZGİN: “Bir de bedelli Müslümanlık çıksaydı.”

ADNAN OKTAR: Şimdi namaz vakitleri geliyor ya namaz kılacaklar orada diyor bak “Müslümanlar için ikindi vakti” diyor namaz kılmamak için bedelini ödeyip namazdan nasıl kurulabiliriz? Yani namazdan sıkılıyorum bunalıyorum demek istiyor. Bunu anlatıyor. Evet.

BÜLENT SEZGİN: “Cep telefonunun sessizde, ayakkabılarım kapıdan çıkarken soldaki üçüncü rafta. Takkem de başımda. Aa abdest almayı unuttum.”

ADNAN OKTAR: Bunlarla o gelenekçi Müslümanları eğlendiriyorlar. Buradaki kalite anlayışı tahminimizin çok çok çok altında. Çok acı olan muazzam bir kalite bozukluğu var. Dünyaya bakış açıları çok kalitesiz. Espri anlayışları çok kalitesiz. Kılığı kıyafeti, yemesi içmesi, evi, oturuşu kalkışı, her şeyi kalitesiz oluyor bu insanların bir kısmının. Bu çok acı, böyle kitlelerde İngiliz derin devleti daha da bu çizgiye çekiyor, daha da gelenekçi Ortodoks İslam anlayışına çekiyor ki Müslümanları bu şirk bataklığında boğabilsin. Çünkü kalitesiz, sanattan anlamayan, estetikten güzellikten anlamayan, bilime karşı, kolay yönlendirilebilen, kolay korkutulabilen, kolay tahrik edilebilen, kolay kinlendirilebilen, kolay nefretin içine çekilebilen kitleler. İngiliz derin devleti için bu çok ideal oluyor. Onun için bu tarz kalitesiz kitlelerin yönlendirilmesi için bir strateji uyguluyorlar. Bu da gelenekçi Ortodoks İslam anlayışı içerisinde çok rahat olduğu için ısrarla İngiliz derin devleti gelenekçi Ortodoks İslam anlayışını ayakta tutmaya çalışıyor.

Evet buyurun.

VTR: Siyasette daha çok sevgiden söz edilmez mi?

ADNAN OKTAR: Hay canım amcam benim maşaAllah. Allah senin ömrünü uzun etsin. Allah sana cennet nasip etsin. Zaten siyasetçiler sevgiden bahsetti mi bilin ki Mehdi zahir olmuştur. Ama şu olay; Genelkurmay’da Kuran ayetiyle konu anlatılıyor. Konu İslam’ın hakimiyeti, Müslümanların birliği ve bu ayetle ve en önemli ülkeler bir aradalar. Konu bitmiş. Bak diyorlardı hikaye anlatıyorsun sen diyorlardı. Hikaye miymiş? Tam Mehdiyet’in ruhu ve üslubu. Daha bu ne aşamalardan geçecek. Hepsi uyandı, bütün Ortadoğu uyandı, hepsini uyandırdık. Bir kere İran’a düşman edeceklerdi dost olduk. İsrail’le uğraştırıyorlardı ondan vazgeçildi. Suriye’ye düşman edeceklerdi vazgeçildi, Irak’a düşman edeceklerdi vazgeçirttirdik. Bir tek Mısır var işte arayı düzeltmediğimiz. Büyük bir oyun oynanıyordu onun da belini kırdık. Suriye’yi parçalayacaklardı ona da müsaade etmedik. Güneydoğu’yu vermeye kalkacaklardı ona da müsaade etmedik. Hükümet çok yaman maşaAllah. Hükümet değil de Tayyip Hocam aslında yaman. Hükümetin içindekiler değişik tipler çıktı.

Evet, dinliyorum.

VTR: Her Türk asker mi doğar?

ADNAN OKTAR: Evet kabadayı bir millettir. Genetik olarak öyle hakikaten. Genetikten ziyade bir de örf bizde ananedir bu. Kabadayılık bir ruh üstünlüğüdür bizim milletimiz için. Ben Ankara’da falan hep bilirim ama tabii bu şu an mükemmel boyutlara ulaştı kabadayılık. Poliste, askerde, gençlerde mükemmel bir kabadayı ruhu var. Adam diyor ki gelir sizi tankla ezerim. Tankın üstüne yürüyor o. Tanka tokat atıyorlar. Öyle kabadayılar maşaAllah.

Tevbe Suresi’nin İran’da okunması Genelkurmay’da okunması ve bizim Genelkurmay Başkanımız orada, askerlerimiz orada, muhteşem.

Evet, dinliyorum.

BÜLENT SEZGİN: Arkadaşlarımız Dünya Ehlibeyt Vakfı Başkanı Sayın Fermani Altun’la görüştüler Adnan Bey. Sayın Fermani Altun’un sizin ve eserleriniz hakkındaki konuşması vardı.

SEDAT ALTAN: Bu noktada Fermani Hocam sizin Sayın Adnan Oktar’la yıllara dayalı bir dostluğunuz var. Birlik ve beraberlik konusunda da birçok çalışmaya imza attınız. Sayın Adnan Oktar’ın bu konuda olsun, yaratılış gerçeği, Darwinizm’in geçersizliği konusu olsun çalışmalarını bir değerlendirebilir misiniz kanalımızda?

FERMANİ ALTUN: Yani, tabii. Şimdi insanların zaman ve imkanını Allah için, insanlık için, Hak için yani ilim için ışık tutmaya, pusula görevi görme olan insanların sayısı çok az. Bugün teknolojinin ilmi geliştirdiği bir çağda daha çok az. Onun için Hoca da bu alimlerden bir tanesidir ve Allah eksikliğini vermesin. Biz bugün artık bu kapsamdaki Hak için, insanlık için bütün zamanını, imkanını veren insanların sayısı daha çok az. Çünkü nefis, hırs, kibir, günlük tercihler, işte görüyoruz elli yıl önceden daha fazla bugün okuryazarlık yüzde doksana çıktığı halde adi suçlar yüzde bin beş yüz artmıştır. Neden? Manevi değerler erozyona uğradığı için. Muhabbet azaldığı için, diyalog azaldığı için. İlim, irfan, sevgi, dostluk, dayanışma, yüksek ahlak bunlar azaldığı için. Bunlar insanı insan yapan değerlerdir. Onun için ben şunu her zaman söylüyorum, din doğru bilinirse berekettir, kurtuluştur, yanlış bilinirse felakettir. İşte yanlış bilenler yani İslam’da mezhepçilik kabul etmiyoruz, Alevi-Sünni ayrımcılığını kabul etmiyoruz. Benim bütün dostlarım, kırk elli sene ömür boyu geliyor, hep böyle. Çünkü ehli kamil insanların arasında ihtilaf olmaz. Onların hepsi Hak yolundadırlar. Onlar ittifakta yarışır.

SEDAT ALTAN: Hocam son olarak kanalımıza  ve Sayın Adnan Oktar Hocamıza vermek istediğiniz bir mesaj varsa…

FERMANİ ALTUN: Evet, kanalınıza teşekkür ediyorum. Siz topluma her zaman için bilgi, görgü ve muhabbetle büyük hizmet yapıyorsunuz. Bu çok önemlidir. Önemli olan en büyük servet de budur. İnsanlara ışık tutmak, Peygamber Efendimiz (sav) diyor ki; “Ümmetimin ehli kamil olmasını şart koşuyorum” diyorum. Bir de bu ehli kamillerin içinde zaman ve imkanını toplum yararına, insanlık yararına hizmet edenler mübarektirler, Allah’a yakındırlar. Çünkü az yani bugün görüyorsun alimler, veliler, düşünürler, Hak için, insanlık için, hizmet edenlerin oranı az, az ama onların her birisi bir ışık, bir güneş gibidirler. Yani kocaman karanlığı yok edecek güçtedirler. İşte ben bu alandaki hepinize sevgi, saygılarımı sunuyorum. Hepinize teşekkür ediyorum. Çünkü Hak için, Allah için bu hizmeti veriyorsunuz. Bugün bu ortak yasımız olan 10 Muharrem’de, Hz. Hüseyin (ra)’in anılması, ehlibeyt evlatlarının anılması ve bununla beraber Hak yolunda canlarını veren tüm şehitlerimizin, düşünürlerimizin, alimlerimizin yine ülkemizin kurtuluşu için, başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, silah arkadaşları bütün şehitlerimizi saygıyla yad ediyoruz ve onların ruhları şad olsun diyoruz. Sevgide yarışalım, dostlukta yarışalım, muhabbette, dayanışmada, yüksek ahlakta, misafirperverlikte, kardeşlikte. Bence bunlarda yarışalım. Bunlarda yarıştığımız zaman, paylaşmadan, o zaman aç da kalmaz, sefil de kalmaz yahut da zalim güçler bizi ayrıştırmaz. Bizi birbirimizden uzaklaştırmaz. Ben de size çok teşekkür ederim. Hocamız’a da hürmetlerimi, tekrar saygılarımı sunuyorum. Siz, çalışan bütün arkadaşlarımıza Allah razı olsun diyorum, ehlibeytin şefkati üzerinize olsun. Sağ olun, var olun.”

ADNAN OKTAR: Fermani Hoca kibar insandır. Çok sevdiğimiz saydığımız, değer verdiğimiz muhterem bir insan. Güzel bir Alevi, gerçek bir Alevidir. Allah dostudur. Aleyhinde konuşanlar oluyor, hiç kaale almıyorum, çok ayıp yapıyorlar. Bana da kendilerince baskı yapıp böyle hani beni vazgeçirtecekler falan. Ya kardeşim ben gördüğüme inanırım, sizin lafınıza göre niye hareket edeyim? Ben konuşmasına bakarım, hayatına bakarım, tavrına bakarım. Çok kötü bu ya insanların birbirinin aleyhinde böyle konuşmaları. Kaç kişi öyle Fermani Hoca hakkında aleyhinde konuşuyorlar. İşte “destekleme” şu bu falan. Niye desteklemeyeyim, neden desteklemeyeyim yani? Bana somut delil getir, somut bir delil. Yok. O zaman konuşma, çok ayıp yani. Bana mahkeme kararı getireceksin, mahkeme kararı, Yargıtay’ın onadığı mahkeme kararı. Öbür türlü konuşma, çok ayıp. Çünkü benim gördüğüm mükemmel bir insan. Bunun dışında da delilin yok. O zaman herkes birbirine bir şey desin. Olur mu öyle şey? Biri hakkında biri konuşuyor, “arkadaş” diyeceksin “bana mahkeme kararı getir.” “Yok” diyor. Yoksa yok.

Evet, dinliyorum.

KARTAL GÖKTAN: Mehmet Talu Hocamızın bir videosu vardı sizin hakkınızda.

VTR: Sayın Mehmet Talu Hoca Efendi

ADNAN OKTAR: Mehmet Talu Hocam ehlisünnetin kalesidir, maşaAllah. Mutlak müçtehittir. Yani mezhep imamı olacak derecede müçtehiddir. Ve mutlak müceddiddir asrımızda ama tabii mezhep bağlısı yani bak bunca ilmine rağmen bir mezhebe bağlı. Hanefi’dir, Hanefi Sünni Hanefi’dir. Ama benim gördüğüm üstüne alim yok yani. Şimdi güzel bir fıkıh eseri hazırlıyor. Benim gördüğüm gelmiş geçmiş en büyük fıkıh eseri olabilir. Hepsinin kaynağına inerek tek tek hadislerle çok kapsamlı bir hazırlık yapıyor. Çok mübarek, dürüst, efendi bir insan, devletin beğendiği, insanların beğendiği, herkesin saygı duyduğu, güvendiği bir insan. Yani herkese güvenilmez ama Talu Hocamız’a güvenmesi gerekenler güvenirler yani güvenilen bir insandır yani devletin güvendiği bir insandır. Birçok oyun oldu, bir şeyler yaptılar falan ama hiçbir şey yapamazlar. Haset edeni çok, Allah onu hasutların hasedinden korusun, fitnecilerin fitnesinden korusun. Sağlık, sıhhat, afiyetle uzun ömür versin inşaAllah. Ahlakı güzeldir, bir tek Allah’tan korkar. Öyle bazı korkak uyuzlar gibi ikiyüzlü, oynak, samimiyetsiz bir üslubu yoktur, aklı başında sağlam bir Müslüman. Dürüsttür, Kuran Müslümanıdır, yani bak Kuran Müslümanıdır. Veli tıynetli, temiz bir insan. Mahmut Hocamız da çok güvenir, çok sever o yüzden.

Evet.

VTR: Selam, ben Samsun’dan Elif Çakır. Tüm insanlar değerlidir. Bayanların değeri de yüksektir. Biz bunu canlı tutmaya çalışıyoruz sadece. Teşekkür ederim.

ADNAN OKTAR: Şimdi Elif öyle bir şey yaptın ki sen benim yani sana nasıl bakacağımı ve seni ne kadar çok seveceğimi biliyorsun sen. Açık anlaşılıyor bu. Tatlılığının şiddeti çok yüksek. Şekerliğinin şiddeti çok yüksek. Ben bu dünyalar tatlısını bir yakından bir daha göreyim bakayım. Nasıl güzelliği? Saç, kaş, göz, burun, dudaklar, her yeri çok güzel maşaAllah. Dünyalar tatlısı. Canımın içi tabii ki çok değerlisin. Mesela orada sen nasıl güzel bir süssün. Nasıl canlandırıyorsun ortalığı. Senin vereceğin heyecanı bir düşün. Senin meydana getirdiğin süsü bir düşün. Tabii ki bütün insanlar değerli ama kadınlar dünyanın çiçeğidir, muhteşem varlıklardır. Dünya onlarla şenlenir, onlarla güzelleşir. Yani en büyük süs kadındır dünyada, en büyük güzellik. Daha üstüne yoktur. Allah ömrünü uzun etsin, sana sağlık sıhhat, afiyet versin, hidayet versin, nuruyla sarsın. İnsan ömrü kısa, çok kısa. Sana cennette sonsuz güzel uzun ömür versin ama Allah’tan dileğim cennette seni bana yakın etmesi çünkü çok tatlısın seni görmek istiyorum. İnşaAllah Allah nasip eder.

Evet, dinliyorum.

VTR: Cennette insanlar dışında başka varlıklar görebilir miyiz?

ADNAN OKTAR: Canımın içi herhalde cinleri mi kastediyor? Melekler var zaten, melekleri görüyorsun. Cinler için de cennet var ama onlar acaba bizimle birlikte mi yaşayacaklar onu tam bilmiyorum. Yani o halleri neyse yani gerçek halleriyse normalde cennette olur ama bizim görmememiz gerekiyor yani görmeyeceğimiz bir şekilde yaşarlar. Ama Allah onları cisimleştirirse o zaman görürüz tabii o zaten mümin kardeşimizdir, beraber yaşarız.

AYLİN KOCAMAN: İnsan görünümünde mi olurlar?

ADNAN OKTAR: Tabii, çok makul aslında. Normalde öyle olur. Müminse ama onların alışkanlıkları başka, onun için ben onu düşünüyorum. Çünkü eşyaya falan alışık değil onlar. Yani onlar için bir koltuk bir şey ifade etmez, bardak bir şey ifade etmez. Araba, adam zaten bir saniye içinde Amerika’ya gidiyor, öyle bir derdi yok yani. Bir buçuk, iki saniye sürüyor Amerika’ya gitmesi. Uçak falan öyle bir dertleri yok adamların. Bizim için onlar heyecan verici, cennetin dekoru, dünyadaki bizim aczimize göre yaratılmış durumda, bizim bilinçaltımıza göre, hep bizim aczimize göredir. Evler, koltuklar, tabaklar, bardaklar, hepsi yani acze göredir. Aczi alışkanlıklarımıza göredir. Şimdi adamlarda böyle bir konu yok. Onlar diş ağrısı, baş ağrısı falan da yok. Yani dolayısıyla yaz, kış hani öyle bir dertleri de yok adamların. Soğuk üşüme falan bir şey yok. Mesela bizim için mühim bir şey bu, havanın iyi olması. Biz her gün sevineceğiz cennette ama onlar için orijinal bir şey değil. Onlar için orijinal olan orada müminlerin olması, cennette o araçları bizim kullanıyor olmamız. Onlar hoşlarına gidiyor. Onlar seyretmekten daha çok hoşlanıyorlar. Orada öğrenecekler aslında asıl olayı. Yani çünkü orada pratik hayata geçiriyorlar. Bir ihtimal de bizim görmeyeceğimiz şekilde yaşayacak onlar. Fakat Hızır (as)’ı göreceğiz, Hızır (as)’ın bütün taifesini göreceğiz, onlar insan çünkü. Melekleri göreceğiz, yeter zaten onlar. Ama asıl peygamberan, geçmişte mesela ismi geçmeyen peygamberler var, onlarla tanışacağız. İlk defa onları göreceğiz. Bir rüyadır tabii, o da bir rüya ama keskin bir rüya, bayağı keskin bir rüya. Ama bayağı güzel, mükemmel bir imtihan var burada yani şahane Allah imtihan ediyor. Fakat insanların tabii ahir zamanda dikkatleri dağıldı. Tabii bu özel Allah tarafından yapıldı. Mehdiyet bu arada yayılıp gelişiyor şu an yani bütün hızıyla gelişiyor. Herhalde Hızır (as)’ın önümüzdeki günlerde büyük işleri olacak 2018’de, onun için ben Müslümanların çok dirayetli, korkusuz ve cesur olmaları gerektiğini savunuyorum. Çünkü deccalla ciddi bir hesaplaşmaya gideceğimiz anlaşılıyor. Çünkü bloklar ayrıldı, deccal bunun altında kalmaz. Deccal çok deli bir varlık yani gözü çok kara. Taraftarları, yancıları falan da öyle. Mesela 2023’lerde onlar kazanacağını düşünüyorlar. Deccal taraftarlarına 2023 tarihini veriyor, ondan haberiniz var mı bilmiyorum, söylemiştim. Yani esaslı bir mücadele olacağı anlaşılıyor. Ama Mehdiyet çok rahat galip gelir. Çünkü kaderi öyle olduğu için Mehdiyet’in. Fakat korkmak çok çirkin olur, çok utanırlar sonra. Yani panik olmak, korkmak çok yanlış olur. Özellikle ümitsizliğe kapılmak yani çok çok çok çok mahcup olacakları bir şey olur. “Eyvah, bitti artık” falan diyor. Biten bir şey yok. Ne bitiyor? Allah sürekli sonsuza kadar duracağına göre, nasıl bitsin? Allah’ın gözünün önünde olaylar oluyor, Kendi yaratıyor zaten.

Evet, dinliyorum.

KARTAL GÖKTAN: Adnan Bey, geçtiğimiz ramazan ayında Çırağan Sarayı’ndaki iftar davetinizin etkileri hala devam ediyor. İsrail’de Rusça olarak yayın yapan Channel 9 TV’nin web sitesinde “Tevrat ayetleriyle konuşan Müslüman lider” başlığıyla bir haber yayınlandı. Hakkınızdaki haberi yapan Kudüs’te Musevi öğrenci merkezi bulunan Haham Jeffrey Seidel, sizin Tevrat pasajlarından örnekler vererek konuşmanız, Kuran ayetleriyle İsrail’in bu topraklarda yer alacağını açıklamanız. Hz. Süleyman tapınağının yeniden inşa edileceğini açıklamanıza yer veriyor. “Bir insanın hem de Müslüman dünyasında bu şekilde açıklamalar yapabiliyor olması müthiş cesur olduğunu gösterir” diyor. Ve yazısını “Sayın Adnan Oktar’a teşekkürlerimi sunuyor ve bu cesur mücadelesinde başarıya ulaşmasını temenni ediyorum. Sizler ile yeniden görüşebilmek için İstanbul’a gelmeyi dört gözle bekliyorum.” Diyerek bitiriyor Jeffrey Seidel, Kudüs’te Haham kendisi.

ADNAN OKTAR: Şeref duyarız, onur duyarız. Bekliyoruz. Musevileri çok seviyorum. Üç bin beş yüz yıl sadakat muhteşem, beş bin yıl Hz. İbrahim (as)’a sadakat muhteşem. O yüzden bu tertemiz müminlere karşı sevgim çok yüksek. Çünkü hiçbiri “Hz. Muhammed yalan söyledi” demiyor. Nur gibi Müslüman hepsi. Hristiyanlardan da öyle “Hz. Muhammed yalan söylemedi” diyen her Hristiyan mümin Müslüman’dır. Dolayısıyla bu azgın, çirkin, kindar Hristiyan karşıtlığı, Musevi karşıtlığı şeytandan ve çok çok yakışıksız. Allah diyor “Eğer Allah dileseydi, sizi bir tek ümmet kılardı.” (Maide Suresi, 48) “Yapmadım” diyor. “Ayrı ayrı ümmetlersiniz. Ama sizi kıyamete yakın birleştireceğim” diyor Allah. Nasıl? Müslüman Hristiyanlar, Müslüman Museviler, Muhammedi Müslümanlar bu. Hepsi Müslüman mümindir. Hepsi aynı. Çünkü hepsinde şart Allah’ın peygamberlerine inanmaları. İnanıyorlar mı? İnanıyorlar. Hepsi “La İlahe İllaAllah” diyor mu? Diyor. Bitti. Bak, şimdi aranan ne? Bütün peygamberleri kabul etmeleri. Ediyorlar. Allah’ın birliğini kabul ediyorlar mı? Ediyorlar. Helalleri haramları aynı, bitti.

Bediüzzaman diyor ki; “Kıyamet alametlerinden ve ahir zaman vukuatından” yani Mehdi (as)’ın çıkışı, İsa Mesih’in zahir olması “bahseden hadisi şerife güzelce anlaşılmadığından akıllarına güvenen” diyor bak. “Akıllarına güvenen bir kısım ehli ilim onların bir kısmını zayıf veya mevzu demişler” uydurma demişler. “İmanı zayıf ve enaniyeti kavi bir kısmı da aklını beğenen, kendini büyük kusursuz, üstün gören ve adeta kendi nefsini putlaştıran bazıları da bu hadisleri inkara kadar gitmişlerdir” diyor Bediüzzaman. Nerede? Sözler sayfa 355’şte. Doksan yıl öncesinden bu hocaları bildiriyor. Bak doksan yıl öncesinden bu Mehdi (as)’yi inkar edecek hocaları bildiriyor. O devirde yoktu Mehdi (as)’yi inkar eden. Çok azdı. Parmakla sayılırdı. Ama ahir zamanda bunların çoğalacağını söylüyor Bediüzzaman. “Neticeyi kelam” diyor Bediüzzaman. "Ey insafsız ve dikkatsiz ve imanı zayıf, felsefesi kavi” yani Darwinizm’e inanmış “hodbin” bencil kibirli “münekkit” sürekli eleştiren “adam! Şu on aslı nazara al. Sonra sen hilâf-ı hakikat ve kat’î muhalif-i” anlatıyor. Yani hadislere boş yere diyor uğraşma diyor. “Resul-ü Ekrem Aleyhissalatü Vesselamın mertebe-i ismetine” masumluk mertebesine “halel verecek itiraz parmağını uzatma” diyor. O parmağını diyor ilimle irfanla kırarlar diyor özetle. Yani siz istediğiniz kadar gülün. İstersen havalarda takla at. Ne yaparsan yap Mehdiyet gelişir.

Genç kızlar arasında kötü bir konuşma üslubu gelişti. Mesela bir şey konuşuluyor “oha” diyor. Ne kadar ayıp, çirkin. Mesela bir şey çok büyük oluyor farz edelim “oha.” Veya çok güzel oluyor “oha” Öküz mü sürüyorsun? “Oha” denilir mi? Koskoca delikanlı kızsın sen. Ne kadar ayıp. Mesela ayakkabısı çok güzel oluyor “oha” diyor. Çok çirkin. Çok yakışıksız. Çok münasebetsiz izahlar. Mesela genç kıza “sıkıntı yok.” Hiç gider mi genç kıza “sıkıntı yok?” Bazı kahvehanelerde konuşulur, kahvehane ağzı olarak. “Sıkıntı yok” genç kızın konuşacağı bir söz değil. Yahut bir şey konuşuyor. “Ya” diyor “ben bugün yağmur yağacak herhalde çıkmayayım” diyor. “Aynen” diyor. “Ayakkabıyı giymeyeyim ben” diyor. “Ayakkabı sıkar herhalde” diyor. “Aynen.” “Bu hükümet zam yapacak galiba” diyor. “Aynen.” Bu nedir ya? “Aynen aynen aynen” Biri laf atıyor, hepsi gidip yapışıyor ona. “Aynen” Başka laf yok mu? Bir de “yok ya” öğrenmişler. Bir şey oluyor “Yok ya” işte, “Yok ya.” Yani çok absürt ifade “Yok ya.”

Mısır’la da Tayyip Hocam hemen arayı düzeltsin. İhvanla bağlantı tamam da, Mısır'ın bütünlüğünü biz isteyelim. Yarısı ihvan. Yarısını istemiyoruz. Mısır'ın tamamını istiyoruz biz. Onun için Mısır'ın tamamına talip olmak lazım. İhvancı değiliz biz. Mısırcıyız. Bütün Mısır’ı seviyoruz.

Bunları bu kelimeleri birisi ortaya atıyor, takip edilmesi çok yanlış. Herkes birbirini uyarsın. Bu “ohalar” bunlar çok çok yakışıksız, çok absürt. Genç kızın kalitesini bozan, ağzını bozan, görünüşünü kirleten kelimeler. Aman ha.

BÜLENT SEZGİN: Bir duyurumuz vardı Adnan Bey. 4 Ekim Çarşamba günü saat 21.00’de Yaşam ve Sağlık programının konuğu Genel Cerrahi ve organ Nakli Uzmanı Profesör Doktor Alp Gürkan. Obezite cerrahisi ve genel sağlık politikaları hakkında konuşacak kendisi.

ADNAN OKTAR: Hocamızı dinleriz. Güzel. Hocamızın kıymetli fikirlerini dinleriz.

Mehmet Talu Hocamız’a mı kafayı takmışlar? Şimdi biz de o zaman Mehmet Talu Hocamız’ın aleyhine etiket yaptılarsa, biz de ne deriz? “Mehmet Talu büyük alim” diyelim biz de. “Mehmet Talu büyük alim” diyelim. Madem onlar böyle bir oyun oynuyorlar. El mi yaman, bey mi yaman bir görelim. Mehmet Talu Hoca’ya kafayı takmaları bu da İngilizlerin işi. İngiliz derin devletinin işi. Bunların hepsi tek tek yakında adli mercilerde hesap verebilirler. Şimdi Mehmet Talu Hocamız’ı hepimiz çok seviyoruz. Sevgimizi de ifade ediyoruz. Edeceğiz de. Mehmet Talu Hocamız’a laf yok. Ağzını bozan da olursa onlara kanunla hukukla gereken cezayı almaları için ilgili mercilere başvurarak, gerekli çalışmayı yaparız. Mehmet Talu Hocamız’ı koruyan, seven bir üslubun faydası açık. Çünkü şeytan saldırıyor ona şu an. Şeytana da cevabı verecek kudretteyiz Allah'ın izniyle. İngiliz derin devleti saldırıyorsa, deccal saldırıyorsa gereğini yaparız. Ne ile? Kanunla hukukla, ilimle irfanla. Derhal. Bir daha Mehmet Talu Hocamız’ı gösterin. Aynı zamanda Talu Hocamız’a da hepimizin desteğini ben belirtiyorum.

VTR: Sayın Mehmet Talu Hoca Efendi

ADNAN OKTAR: Mehmet Talu Hocam, ahir zamanın mühim şahsiyetlerinden birisidir. Büyük bir müceddit. Büyük bir müçtehit. Hatta mutlak müçtehit ve mutlak müceddittir. Tabii ki şeytan böyle büyük alimlere kafasını takar. Özellikle İngiliz derin devleti çok felaket kafayı takar. Bak Cübbeli’yi destekleyen İngiliz derin devleti, Mehmet Talu’ya gelince tam aksine onun aleyhine faaliyeti yapıyor benim gördüğüm. Hiç gördünüz mü Haber Türk’te Mehmet Talu Hoca’yı? Mümkün değil. Yani ki Cübbeli’yi bin kere katlar ilmiyle, ameliyle ve her türlü yeteneğiyle. O yüzden Mehmet Talu Hocamız’a tam desteğimizi açıklıyorum. Twitter'dan da tam anlamıyla destekleyelim. Her yerde tam destekleyelim. Ve Hocamız’ın hakkında da güzel kanaatlerimizi her yerde bildiririz. Bildireceğiz de.

Tayyip Hocam’a da tam destek sağlasın milletimiz. Büyük günlerdeyiz. Önemli günlerdeyiz. Tarihi günlerdeyiz. Milli lider olarak, milli lider olarak Tayyip Hocam’ın desteklenmesi farz-ı ayındır. Bak kifaye demiyorum. Farz-ı ayın. Bütün müminlerin üstüne farz-ı ayındır. Benim kanaatim bu. Çok özenle desteklemeye devam. Hiç lamı cimi yok yani. Ama AK Parti’ye mi veriyor, CHP'ye mi o ayrı mesele. Ben ona karışmam. MHP'ye de oy verebilir. Bütün partileri seviyoruz. Ama milli lider olarak, bu milletin başı olarak, Cumhurun başı olarak bütün gücümüzle Tayyip Hocam’ı destekleyelim.

Devletin güçlü olmasını sağlıyor mu? Sağlıyor. Dış düşmanlara dehşet saçıyor mu? Saçıyor. İmani, Kurani her türlü faaliyette bütün gücüyle destek oluyor mu? Oluyor. İttihad-ı İslam için canını verecek derecede gayret ediyor mu? Ediyor. O zaman aksi haram. Desteklenmesi de farz. Benim şahsi kanaatim bu.

Mehmet Talu Hocamız’ı canımız gibi seviyoruz. Onu bütün gücümüzle destekliyoruz. Bütün gençlik olarak destekliyoruz. Mübarek muhterem bir insan olarak, değerli bir Müslüman olarak daima yanındayız. İt kopuk takımı bakalım bundan sonra nasıl davranacak, ne düşünecek göreceğiz. Ve bazı bilgisiz insanlar, cahil insanlar, bazı şaşırmış insanlar nasıl davranacaklar göreceğiz.

Evet, şimdi kısa bir ara verelim devam edelim.

BÜLENT SEZGİN: Kısa videolarla programımız devam ediyor.