BÜLENT SEZGİN: İyi günler değerli izleyicilerimiz. Hoş Sohbetler’e başlıyoruz, inşaAllah. Adnan Bey hoş geldiniz.
ADNAN OKTAR: Hoş bulduk. Hayırlı uğurlu olsun, başlayalım buyurun.
BÜLENT SEZGİN: Türkiye’nin birçok yerinde depremler meydana gelmeye devam ediyor. En son dün saat 06:46’da Akdeniz’de 4.4 büyüklüğünde bir deprem meydana geldi. Bodrum-Gökova Körfezi’ndeyse yerin 5 kilometre derinliğinde 4.2 büyüklüğünde bir deprem daha meydana geldi.
ADNAN OKTAR: İşte ahir zamanda olacak olayları Peygamberimiz (sav) ta 1400 yıl öncesinden bildirmiş. “Hz. Mehdi (as) devrinde depremler görülmemiş şekilde sıklaşacak” diyor. Hakikaten 100 bin yıllık dünya tarihinde görülmemiş bir şekilde, Hz. Mehdi (as)’ın çıkışından sonra, 1980 yılından sonra akıl almaz bir tırmanışa geçti. 2-4-8-16 tarzında katlamalı depremler arttı. Ve devam ediyor şu anda da her yer sallanıyor.
OKTAR BABUNA: 17 yılda 164 bin deprem olmuş.
ADNAN OKTAR: 17 yılda 164 bin, görülmemiş bir şey bu. Akıl almaz bir yüksekliğe ulaştı. Yer-gök Hz. Mehdi (as)’ı müjdeliyor, inşaAllah.
Evet, dinliyorum.
VTR: Merhaba Adnan Hocam. Münafık nedir, münafık kime söylenir?
ADNAN OKTAR: Güzel yüzlüm yüzün nur gibi aydınlık pırıl pırıl çok güzel bir insansın. Münafık Müslüman olmadığı halde Müslümanların arasında kalıp kendini Müslüman gibi göstererek Müslümanların sırrına vakıf olmaya çalışan, küfrü Müslümanlara saldırtmak için çeşitli oyunlar hazırlayan, Müslümanların çeşitli imkanlarından istifade etmeye çalışan, gizlice namaz kılmayan, gizlice oruç tutmayan, zekat vermeyen, abdest almayan fakat bunların hepsini yapıyor gibi gösteren, bu ibadetlerin hepsini yapıyor gibi gösteren, Allah’a dine kinli, Müslümanlara kinli fakat Müslümanların içinde yaşamayı kendine bir hayat şartı olarak kabul etmiş psikopat, dengesiz, vicdansız her türlü ahlaksızlığı hıyaneti yapmaya müsait tipler. Bunlar genellikle pek Kuran’la konuşmazlar felsefe yaparlar, felsefeyle konuşurlar bilmiş böyle filozof havasındadırlar. Oradan buradan alıntılarla kendi fikriymiş gibi hırsızlık yaparak ukala ve züppe bir üslupla üst perdeden çok makbul ve muteber bir insanmış gibi kendilerini göstermeye çalışırlar. Halbuki kokuşmuş bir domuz leşinin suda veyahut denizde sürüklenmesi gibi her yere sürüklenirler şeytanın sürüklemesiyle. Yularlarını şeytana kaptırmış leş güruhudur bunlar. Dolayısıyla bu aşağılık mahluklar cehennemin en derin tabakasındadırlar. Fakat çok ahmaktırlar kendilerini akıllı zannederler. Züppe, bilmiş, ukala tavırlarıyla insanlar tarafından beğenildiklerini, itibar gördüklerini, sürekli faaliyet halinde oldukları imajını verirler. Halbuki bomboştur dünyaları hayatlarının hiçbir amacı yoktur. Sadece o pis iğrenç bedenleriyle, o ahmak kafalarıyla itibar toplamaya çalışırlar. Ama her gün aşağılanıp her gün yalnız kalırlar. Her gün iç dünyalarında berbat bir hayat yaşarlar. Mikrop gelip mikrop giderler özetle. En derinde en berbat yerde cehennemde yaşarlar.
Evet.
VTR: Kuran ile nasıl yönetebiliriz?
ADNAN OKTAR: Kuran’ın kökü sevgi olduğu için sevgiyi her yere hakim ettiğimizde ve samimiyeti her yere hakim ettiğimizde Kuran’la yönetmiş oluruz.
VTR: Şu an gerçek hayatta mıyız rüyada mıyız?
ADNAN OKTAR: Tabii ki rüyadayız alenen rüya. Zaten dikkatlice bakarsanız kaliteli bir rüya olduğu anlaşılıyor. Her an insan bundan uyanabilir her an.
VTR: İnsanlarda neleri eksik görüyorsunuz?
ADNAN OKTAR: Sevgisizlik var, samimiyetsizlik var, iman zafiyeti var ve Allah’tan korkmama var bu, en büyük eksiklik insanlarda bunlar. Allah’tan korku çok az, Allah’a sevgileri az, samimiyetleri çok az ve sevgileri çok az veyahut yok, bu çok büyük bir eksiklik.
Evet, dinliyorum.
VTR: Mütevazi insan neden bu kadar çok sevilir?
ADNAN OKTAR: Çünkü mütevazilik Allah’a isyan etmeyen insanın, Allah’a teslim olmuş insanın, Allah’ın seveceği insanın vasfıdır. Enaniyet, kibir, büyüklük, züppelik münafıklarda ve Allah düşmanlarında olur. Allah dostu olanı insanlar da dost bilir ve severler.
Evet.
VTR: Merhabalar, ben Feza. İnsanlara dünyada imtihanda olduğumuz gerçeğini nasıl anlatabiliriz?
ADNAN OKTAR: Feza, bunu sakince anlatırsın, adam sana boş boş bakabilir ama anlamış olur o. O an reaksiyon göstermemesi, aynı fiillerine devam ediyor olması seni şaşırtmasın. O onu sürekli düşünür. Sen samimi bir üslupla anlat, belki bir yıl sonra, belki üç yıl sonra o etkisini gösterir. Bazen altı ay sonra, bazen birkaç saat sonra, bazen de o anda. Anlattığın boşa gitmez.
Evet, dinliyorum.
VTR: Merhaba, adım Selami. Sorum şu olacak, tutumlu olmakla cimri olmak arasındaki fark nedir?
ADNAN OKTAR: Tutumlu olan israf etmez ama cimri olan hiç kimseye hiçbir şeyini vermez. Fakire fukaraya ihtiyacı olan hiçbir şeyi vermez. Tutumlu olmak demek israf etmemek demektir, müsrif olmamak demektir. Yoksa malını dağıtmasında bir beis yoktur Allah için.
VTR: İsmim Muhammed. Ben şunu merak ediyorum, Siyonizm’in önüne nasıl geçilebilir? Çünkü Siyonizm Filistin’i kaç zamandır sömürgesi altına aldı ve Mescid-i Aksa’yı yakıp-yıkıyor neredeyse. Cuma namazı orada bir hafta süreyle kıldırılamadı. Bunun amacı nedir? İslam dünyası, 22 tane Arap ülkesi var, kimse niye ses çıkartmıyor? Ben bunun cevabını çok merak ediyorum.
ADNAN OKTAR: Siyonizm olsa zaten İslam alemi tamamen birleşir. Siyonizm’in olmamasından İslam ülkeleri böyle perişan. Siyonizm olduğunda Siyon Dağı’ndan İmam Mehdi (as) konuştuğunda yani Moşiyah konuştuğunda zaten İslam dünyaya hakim olmuş olacak Tevrat’ın hükmüne göre. Siyonizm İslam’ın dünyaya hakimiyetini anlatır. Tevrat’ta anlatılan Siyonizm İslam’ın, Allah’ı sevenlerin dünya hakimiyetidir. Belirli bir kavmin yahut sadece Musevilerin dünya hakimiyeti anlamında geçmiyor Tevrat’ta. Allah dostlarının, Allah’ı sevenlerin dünya hakimiyetine Siyonizm diyoruz.
Evet.
VTR: Merhaba, ben Sefa. Bu kadar çok milletin bir arada yaşaması kalitesizliği ortaya çıkarır mı?
ADNAN OKTAR: Yok, zaten dünya her türlü milletten insanın olduğu bir kasaba gibi şu an. Dünya uçaklarla diğer vasıtalarla kasaba haline geldi. Telefonlarla, internetle de kasaba haline geldi. Komşu gibiyi, 3 saatte, 5 saatte, bazen 10-12 saatte en uzak ülkeye kadar gidebiliyoruz. Dolayısıyla tek bir köyde yaşıyoruz. Karışık olmamız önemli değil, hepimiz Hz. Adem (as)’ın evladıyız. Çeşitli isimlerle yaşıyoruz.
Evet, dinliyorum.
BÜLENT SEZGİN: Türkiye Gazetesi’nden Milliyet Gazetesi’ne transfer olan köşe yazarı Fuat Bol, isim vermeden Abdullah Gül, Bülent Arınç, Davutoğlu gibi küskün partililere sert bir eleştiri yaptı Adnan Bey. “Bu ülkenin Cumhurbaşkanı, Başbakanı FETÖ’yle mücadelede yırtınıyor. Neden onları yalnız bırakıyorsunuz? Bu ülke sizi cumhurbaşkanı yaptı, başbakan, parti başkanı, bakan yaptı. Biriniz çıkıp da televizyonlarda veya yazılı medyada bu savaşın bir yerinden tutup konuşmuyor veya beyanat vermiyorsunuz. Bu pısırık halinizle şeytanın etkisinde olduğunuzu görmüyor musunuz? Sizin suskunluğunuz insana ister istemez bunların FETÖ’yle ortak paydaları mı var sorusunu sorduruyor. Kızılca kıyamet koparken bu tavrınız ayıptır, günahtır ve zulümdür” dedi.
ADNAN OKTAR: Görüntüsünü görebiliyor muyuz?
BÜLENT SEZGİN: Fuat Bol’u görebiliriz. Türkiye Gazetesi’nden Milliyet Gazetesi’ne transfer oldu.
ADNAN OKTAR: Fuat Bol yerden göğe kadar haklı. Diğer yazarlar da bunu söylesin. Bu çok büyük bir ayıp yaptıkları, doğru söylüyor. Ama onlara tabii ihtiyacımız da yok tabii, deseler ne olur demeseler ne olur üç kişi nihayet.
Azerbaycan’la olan dostluğumuzu sevgimizi kıskananlar oluyor çok ayıp yapıyorlar. Azerbaycan’ı biz 40 yıldan beri savunuyoruz 40 yıldan beri, Türkiye-Azerbaycan birleşsin diye candan bir gayret içindeyiz. İki millet iki devlet ama sonra ne oldu? Tek millet iki devlet oldu. Tek milletiz biz Azerbaycan’la. Onlar bizim canımız, parçamız, ruhumuz, baş tacımız. Azerbaycan çok sevdiğimiz canların bir arada olduğu bir ülkedir. Allah Azerbaycan’a başarı versin, güzellik, hayır versin, Allah nuruyla sarsın. Azerbaycan’ın aleyhine olanları Allah helak etsin, Azerbaycan’ı kötüleyenleri Allah helak etsin. Azerbaycan’ın hayrına koşanlara da Allah hayırlar nasip etsin.
Evet, dinliyorum.
VTR: Merhaba, ben Abdullah. Kanser hastalarına tavsiyeleriniz nelerdir?
ADNAN OKTAR: Kanser hastasına moral vermek lazım, bünyesinin güçlü tutulması lazım. Etrafındakiler ona neşe sevinç vermesi lazım. Maddi çöküntü tehlikeli olur kanser hastalarında. Devlet ve vakıflar kanser hastalarının ailelerinin maddi çöküntü içine girmesini engellesinler. Bu çok tehlikeli olur. Yani psikolojik yönden çökerse hastalık süratle ilerler, ilaç da etki etmeyebilir o zaman. İlaç kullandığında normalde geçer kanser hastalığı. Öyle tedavi edilemeyen bir hastalık değil. Çok çok ilerleyip her yerini sarmadıysa ki öyle bile olsa yine tedavi edilebiliyor. Moral güç desteğiyle ve kaliteli bir tedaviyle mesele hallolur. Ama kanser hastalarından ücret alınmasın demiştik, Allah razı olsun hükümet o konuda bir güzel girişimde bulundu. O sözümüz de Allah’a çok şükür yerine geldi.
Evet.
VTR: Zer alemini neden hatırlamıyoruz?
ADNAN OKTAR: Zer alemini hatırlarsan imtihan biter her şey mahvolur. Bak, imtihan kalkarsa neler olur biliyor musun; en başta sevgi gider, şefkat gider, sabır gider, akıl gider, metanet gider her şey gider, vefa gider imtihan tamamen zayi olur, imtihanın amacı da tamamen gider. Onu çok iyi bir şey zannediyor iyi bir şey değil o. Mesela aleni bir keramet, harika olur mesela aklın ihtiyarını kaldıracak şekilde imtihanın zayi olmasına sebep olur ve her şey mahvolur. O iyi bir son olmaz. Onun için hiçbir zaman için mucizeler aklın ihtiyarını kaldıracak şekilde olmaz hep makul görünümde olur.
Evet, dinliyorum.
VTR: Uzman çavuşlar hakkında neden bir düzenleme yok?
ADNAN OKTAR: Uzman çavuşlar hakkında düzenleme olmadığını ben bilmiyorum. Konuyu bir araştırayım. Siz biliyor musunuz? Ama varsa böyle bir durum ki var ki söylüyorsun, vahim bir durum olmuş oluyor. Onu hükümete dilekçeyle bildiririz ilgili birimlere hallolur, inşaAllah.
Evet, dinliyorum.
VTR: Merhaba, ismim Ali Barut. Türkiye’deki Suriyelilerin bizden daha çok özgür bir hakka sahip olduklarını görüyorum. Benim eşim 20 yıldır Türkiye’de yaşıyor ve eğitimini Türkiye’de tamamladı eşim Irak vatandaşı. Hiçbir şekilde sosyal hak tanınmıyor. Buna nasıl bir çözüm bulabiliriz? Görünen şu ki, Suriyeliler bizden daha üstün bir yerde ve nasıl bir çözüm bulabiliriz? Bunu sizden istiyorum.
ADNAN OKTAR: Yakışıklım, çok yakışıklı delikanlısın, aklı başında da bir delikanlısın. Ama böyle üsluplar genellikle burukluk meydana getirir. Niye mesela öksüz çocuklara bu veriliyor da bize verilmiyor yahut Suriyelilere niye… Buna ne gerek var? Dersin benim arkadaşım kardeşim yahut eşim mağdur oluyor gereksiz yere. Çünkü biz Müslümanız kardeşiz, Türkiye dost ülke, burada bir mağduriyet var bunu nasıl giderebiliriz dersin. Kıyaslama yaptığında kıyaslama yaptığını ezmiş olursun yazık-günah. Mesela diyor ki “Yaşlılara devlet yardım ediyor gençlere niye yardım etmiyor?” Yaşlılardan ne istiyorsun? Elleme işte iyi güzel. O zaman onlardan o nimetin gitmesini istiyorsun anlamı çıkar. Yani Suriyelilerden o nimetin gitmesini istiyorsun anlamı çıkabilir. Öyle deme, direkt Iraklıları savun. Böyle bir durum hakikaten olabilir. Geçenlerde de bir Türkmen kardeşimiz buna benzer bir konuşma yapmıştı, yine daha önce de Iraklı bir göçmen böyle bir konuşma yapmıştı. Demek ki hakikaten böyle bir durum var. Biz bunu bir inceleyelim bir bakalım, bunu tabii dilekçeyle bildirebiliriz. Yani birkaç resmi dilekçe ilgili yerlere bildiririz. Ama bir araştıralım önce.
Evet.
VTR: Ben Fatih Gelmez. Dünyada bütün yaşanan kaosların sebeplerinin sevgisizlik olduğuna inanıyorum. Acaba bu sevgisizliğin ilacı nedir?
ADNAN OKTAR: Sevgisizliğin ilacı imandır, samimiyettir. Samimiyet olunca hemen iman olur, iman olunca hemen sevgi olur, sevgi olunca aşk olur, aşk olunca sanat olur, sanat olunca kalite olur, kalite olunca zenginlik olur güzellik olur, zincirleme.
VTR: Neden kadınlara bu kadar acımasız davranılıyor?
ADNAN OKTAR: Aferin benim aslanıma. Çünkü İngiliz derin devleti yani deccaliyet hem Darwinist düşünceyle kadınları eziyor, hem de gelenekçi Ortodoks İslam anlayışıyla yani iki taraftan kıskaca aldı. Hem din adına gelenekçi Ortodoks Müslümanlarla, güya Müslümanlar diyelim çünkü bir kısmı öyle, onlarla açmaza aldı kıskaca aldı, bir kısmını da Darwinistlerle. İki taraftan, bir kısmı ateist görünümünde, bir kısmı dindar görünümünde kadınları kırıp-geçirme kararı almışlardı. Müsaade etmeyeceğiz.
Evet, dinliyorum.
VTR: Merhaba, ben Sıla. Hayat mücadelesinde çok yoruluyor musunuz?
ADNAN OKTAR: Güzel yüzlüm, Allah’ın güzel tecellisi, mücadele demek eğlence demektir, zevk demektir, hayat demektir, hayatın güzelliği demektir. Mücadele yoksa ölüm vardır zaten. Hayat durur ölürsün, hayatın bir anlamı kalmaz. Mücadele cennet zevki gibi bir zevktir. Cennette bunlar yok, buradaki en büyük hazları alıyoruz biz bunu cennette kullanacağız. Cennette ne var biliyor musun; gezme var, yeme var, cinsellik var, şükretmek var. Buradaki zevkler sonsuza kadar cennette kullanılacak ana zevklerdir. Buradaki vefayı biz sonsuza kadar kullanacağız. Cennette öyle bir şey yok, sadakat diye bir şey yoktur zaten sadık olursun. Buradaki sadakati sonsuza kadar kullanacağız. Çünkü çile yoktur orada, buradaki çileyi sonsuza kadar kullanacağız. Buradaki mahirliğimizi, akılcılığımızı sonsuza kadar kullanacağız. Burada kullanacaklarımızın sayısı ne kadar biliyor musun; binlerce, binlerce cennet güzelliği var. Cennet güzelliğinin yüzde 90’ı, yüzde 99’u dünyadadır. Allah sevgisi burada oluyor, Allah’a hayranlık burada oluyor, tutku burada oluyor, aşk burada öğreniliyor hepsini biz cennette uygulayacağız, uygulama yeri orası. Dünyanın önemini bir anlasa insanlar, bir an önce bitsin istiyorlar. Kardeşim sen uzun kal, bu zevkleri bu nimetleri topla orada sonsuza kadar kullanacaksın. Yoksa sen cennet binasına git orada otur hiçbir şey olmaz. Cennet ırmağının kenarında git otur hiçbir şey olmaz. Meyvesini ye hiçbir şey olmaz. Bunlarla zevkli olacak, dünyada öğrenilenlerle zevklidir. Bu pek bilinmiyor ve pek de dile getirilmiyor. Mesela burada biz cihat ediyoruz ceht ediyoruz gayret ediyoruz, cennette cihat yok, cennette tebliğ yok, cömertlik yoktur her yer mülk dolu kimse kimseye cömertlik yapmaz. Cömertliğin zevkini sonsuza kadar buradaki hatıralarla yaşayacağız. Cömertlik yok orada bir daha. Yardımseverlik, vefa, cesaret de yoktur cennette, kabadayılık yoktur. Biz kabadayılığımızla orada övüneceğiz cennette, yiğitliğimizle övüneceğiz, sabrımızla övüneceğiz. Ama işte cennet meyvelerini yiyerek cennet ortamında bu olacak.
Evet, dinliyorum.
VTR: Neden türkülerimizin çoğu ağlamaklı?
ADNAN OKTAR: Öyle hoşlanıyorlar herhalde. O tabii deccaliyetin insanları nasıl mahvettiğinin bir göstergesi. Şarkılar acı, romanlar acı üzerine kurulu. Sohbetler yakınma, zaten dertleşmeye gel diyor, gel de dertleşelim karşılıklı diyor. Acı acı acı başka bir şey olmuyor. Deccaliyetin dünyaya sunduğu felaket bu. Neşe, sevinç, huzur, güzellik değil de acı, ızdırap ve korku üstüne kurulu. Sanat da onun üzerine kurulmuş. Tablolar bile şizofren tablolar birçoğu resimlere bakıyorum. Heykeller şizofren, adamı altına almış kesmiş elinde kafa falan böyle psikopat resimler, böyle manyakça resimler. Bazıları için diyorum tabii hepsi için demiyorum.
Evet, dinliyorum.
KARTAL GÖKTAN: Adnan Bey, arkadaşlarımız İbrahim Tuncer ve Altuğ Berker, Şeyh Bahaddin Efendi’nin kızının düğününe sizi temsilen katıldılar. Kıbrıs Lefke Atatürk Parkı’nda gerçekleşti düğün. Şeyh Bahaddin Efendi çok sevgilerini selamlarını ilettiler. Kızı gelini olan Nurbanu Hanım da özellikle çok sevgi ve selamlarını iletti.
ADNAN OKTAR: Aleykümselam.
KARTAL GÖKTAN: Şeyh Bahaddin Efendi’nin eşi hanımefendi de aynı şekilde.
ADNAN OKTAR: Ona da Aleykümselam. Allah mübarek etsin, Allah sonsuza kadar beraber olmalarını nasip etsin. Allah kutlu kılsın, bereketli kılsın. Şu güzelliğe bak, sarıkların güzelliğine bak, insanların güzelliğine bak. Tam Şeyh Nazım Hocamız’ın maneviyatı, onun güzelliği. Çok güzel evlatları temsil ediyorlar tebrik ederim çok güzel olmuş.
KARTAL GÖKTAN: Arkadaşlarımız hediyelerinizi kendilerine takdim ettiler. Ayrıca arkadaşlarımız Şeyh Adnan Efendi’yle görüştüler. O da sevgi ve selamlarını size iletti.
ADNAN OKTAR: Ne güzel, şu heybete bak, maşaAllah. Aleykümselam, ben de ellerinden öpüyorum, ayaklarından öpüyorum Şeyhimizin. Allah uzun ömür versin, hürmetler ediyorum saygılarımı iletiyorum. Şeyh Bahaddin Efendi’yi yakından göreyim. MaşaAllah nasıl yakışmış nasıl yakışmış. Şimdi Şeyhimizi de göreyim.
KARTAL GÖKTAN: Şeyh Adnan Efendi.
ADNAN OKTAR: İsmi de güzel kendi de güzel. Şeyh Nazım Hocamız’ın nuraniyeti var üstünde. Onun güzel kokusu açık açık onda hissediliyor. Şeyhimize Allah uzun ömür versin, çok sevinç duyuyoruz.
KARTAL GÖKTAN: Londra dergah sorumlusu Osman Efendi’yi görüyoruz bu resimde.
ADNAN OKTAR: MaşaAllah maşaAllah yeşil sarık nasıl yakışmış nasıl güzel olmuş, maşaAllah.
KARTAL GÖKTAN: Size selamlarını iletti ve ziyaret etmek istediğini söyledi.
ADNAN OKTAR: Aleykümselam lütfeder, şeref verir. Çok sevindim, bu güzel güzide topluluğun bir araya gelmesi çok hoş olmuş. Allah güç-kuvvetlerini artırsın, Allah mübarek etsin, Allah hayırlarla sarsın.
KARTAL GÖKTAN: Almanya’dan Ayberk Efendi’nin de size selamları var.
ADNAN OKTAR: Aleykümselam ve Rahmetullahi.
KARTAL GÖKTAN: Şöyle bir sözü oldu; Mehdiyet’i anlatmayan ilahiyatçılara karşı bir mücadele başlatmış. “Konuşmalarımda Adnan Hocamız’dan da bahsediyorum canla başla Mehdiyet’i anlatıyor diye” söylemiş.
ADNAN OKTAR: MaşaAllah Ayberk Efendi, o da canım benim Almanya’da o uzak diyarlarda Allah aşkıyla Şeyhimizi çok güzel temsil ediyor, İslam’ı, Kuran’ı çok güzel temsil ediyor. Orası cennet bahçesi gibi olmuş nasıl güzel olmuş orası öyle. Sarıklar da ışık gibi parlıyor, maşaAllah çok çok güzel olmuş.
KARTAL GÖKTAN: Ankara dergah sorumlusu Ramazan Efendi’nin de size selamları var.
ADNAN OKTAR: Aleykümselam, ellerinden ayaklarından öpüyorum Şeyh Efendilerin hepsinin. Allah onları nuruyla sarsın, rahmetiyle bereketiyle sarsın, bereketle yaşatsın, uzun ömür versin, sağlık sıhhat versin, hepsini çok seviyoruz hepsinin emrindeyim.
BÜLENT SEZGİN: Bir de videoları vardı Adnan Bey.
ADNAN OKTAR: Allah neşelerini, şevklerini artırsın, sahabe dönemi gibi ne kadar güzel. Aydın Müslümanlık, Kuran Müslümanlığının candan, ışıklı, nurlu örneklerini görüyoruz. Bu sevgi insanları sevgiyle coşuyor. Allah hepsini mübarek kılsın, Allah hepsinin kutsiyetini artırsın, Allah kutsasın hepsini.
Evet.
KARTAL GÖKTAN: Sinema oyuncusu ve model Didem Taslan’ın sorusu var size.
VTR: Merhaba, ben Didem Taslan. Sanat, sanat için midir yoksa toplum için midir?
ADNAN OKTAR: Bu ne güzellik böyle, Allah senin ömrünü uzun etsin, Allah sana sağlık sıhhat versin. Elinden yüzünden nur akıyor, ışıklı, nurlu bir yüzün var. Allah seni bereketiyle, nuruyla, kutsiyetiyle sarsın. Canımın içi, tabii ki toplum içindir. Sanat sanat için olmaz. Çünkü sanat canlı bir varlık değil, canlı bir varlık ruh onu takdir ederse sanat sanat olur. Kapalı bir sanatın hiçbir anlamı yoktur. Dolabın içindeki bir sanat eseri bir şey ifade etmez yoktur o yok hükmündedir. Sanat eserini bir aklın, ruhun görüp takdir etmesiyle o sanat eseri olur. Onu beğenmesi, ondan heyecan duyması, ondan haz alması, aşkının tutkusunun coşmasına biz sanat diyoruz. Dolayısıyla tabii ki sanat, sanattan anlayan içindir. Sanattan anlayan aşk insanı içindir.
BÜLENT SEZGİN: Didem Taslan’ın bazı resimleri de vardı.
ADNAN OKTAR: Evet bakayım. Canım benim çok güzel, maşaAllah. Allah ömrünü uzun etsin, Allah nuruyla sarsın. Cennet kuzusu gibi, inşaAllah cennette kardeş oluruz.
Evet.
VTR: Merhaba, ben Haktan. Hocam’a bir sorum olacaktı. Hocam köpek haram mıdır, evin içinde beslemek haram mıdır?
ADNAN OKTAR: Severim ben senin güzelliğini, tatlığını, şekerliğini. Sen nasıl nurlusun sen. Sana fetva var, sen köpeği çok seviyorsun çünkü evin içine istediğin gibi alırsın hiçbir şey olmaz. Zaten sık sık yıkayacaksın, zaten tüyünü de bahçede tararsın. Ama dikkat et nefesle ciğerine gitmesin ona çok özen göster. Ama sana izin var.
Evet.
VTR: 8 yaşında otizm hastası bir oğlum var. Fakat komşulardan ben çok çekiyorum. Benim çocuğum gürültü yapmasın mı? Ben otistik bir çocuğu zincire mi bağlayayım? Komşuların anlayışlı davranmalarını bekliyoruz. Yukarıdaki yetkililerden bu otizmli çocuklarla ilgili bir yasa çıkarsın. Konu-komşu rahatsız olmasın biz tüm haklarımızı savunalım. Sokakta mı yaşayalım?
ADNAN OKTAR: Bu anneyle ilgilenelim. Şimdi biz burada bir şeyler diyebiliriz ama o mesele öyle hallolmaz. İlgili kurumlarla da konuşalım da bir kolaylık yolu göstersinler. Şimdi komşuları ikna etmek de kolay bir şey değil. Hadi birini ikna edelim de hepsini nasıl ikna edeceğiz o sorun çıkartır. O tarzda değil de oradan anneyi ve çocuğu alarak daha uygun bir yere alarak daha rahat yaşayacakları bir yere geçmelerini sağlayabiliriz. Annenin adresini yerini tespit edin bir girişimde bulunalım.
Evet.
VTR: Aileler neden çocukların saç tıraşına karışıyor ben bunu çözemedim.
ADNAN OKTAR: Yakışıklım, sana karışamazlar sen boş ver eski kafalı onlar. İstediğin gibi tıraş olursun. Yakışmış da saç tıraşın. Ne anlar o adam, 1940’ların modeli istiyor ki badem bıyık olsun, pehlivan tıraşı olsun gezsin. Anlamaz onlar sen rahat ol. “Siz anlamazsınız” de ama kalplerini kırmadan söyle. Ben senin badem bıyığına karışmıyorum sen de benim saçıma karışma dersin. Badem bıyık o da bir bıyık şeklidir yani hiç kimse bir şey diyemez ona. O delikanlının saçına da kimse bir şey diyemez, dememesi lazım. Beğeniyorsa doğrudur.
Evet.
BÜLENT SEZGİN: Cumhurbaşkanı Erdoğan Almanya’daki gurbetçilere hitaben şöyle bir konuşma yaptı: “Almanya şu anda neyi konuşuyor? Önümüzdeki seçimler için Türkiye’yi ne kadar hırpalarsak o kadar oy alırız kavgasına düşmüşlerdir. Almanya’da yaşayan bütün soydaşlarıma sesleniyorum; sakın yanlışa düşüp bunları desteklemeyin. Ne Merkel’in partisi, Hristiyan demokratlara, ne yeşillere, ne SPD, bunların hepsi Türkiye düşmanıdır. Türkiye düşmanlığı yapmayan siyasi partilere destek verin. Çünkü bu bir yerde artık Almanya’da yaşayan vatandaşlarımızın onur meselesidir. Demokratik haklarını kullanarak bu mücadeleyi vermelerini istiyorum” dedi.
ADNAN OKTAR: Reis ne diyorsa o. Tayyip Hocam’ın sözünü herkes dinler. Çünkü candan samimi delikanlı, kabadayı delikanlı. Bak boyun eğmiyor helal olsun çok güzel yapıyor. Kök söktürüyor hepsine, o onlara diz çöktürüyor. Kendi kozlarını da kullanıyor. Tayyip Hocamı Türkiye’de sevmeyen bir kere kalmasın, bak çok çok ayıp olur bu vicdan azabı çekerler sonra. Bana güvensinler, sıkı delikanlıdır Tayyip Hocam dürüsttür, efendidir, vicdanlı bir insandır, makul dengeli tutarlı bir insandır. Bazılarının dediği gibi öyle kontrolsüz falan işte yok diktatör, hiç öyle bir derdi yok onun. Allah’a kendini satmış, Allah’a teslim olmuş mazlum bir derviştir. Kendi halinde bir insandır bayağı da efendi ama gururlu onurlu, haysiyetini kimseye çiğnetmez. Türkiye’nin de haysiyetini kimseye çiğnetmez. Dik duruyor bu kadar. Dik duracak tabii ki eğilmeyecek. Millet de onunla beraber, inşaAllah. AK Parti’yi desteklesinler demiyorum bak desteklemeyebilir hiçbir mahsuru yok. Ama Tayyip Hoca’nın şahsını ulul emr olarak milli bir lider olarak desteklesinler. CHP’li olsun desteklesin, MHP’li olsun desteklesinler.
Evet, dinliyorum.
VTR: Merhaba, isimim Sefa. Benim sormak istediğim soru şudur, ilkokul çocuklarında Facebook kullanımı yaygın bir hal aldı. Bunun önüne nasıl geçebiliriz?
ADNAN OKTAR: Bence Sefa, çok iyi yapıyorlar Facebook’a da girsinler her yere girsinler, girmedikleri hiçbir yer olmasın cin gibi oluyorlar bayağı uyanık oluyorlar. Dünyayı da çok iyi tanıyorlar. Çocuklara “aman yavrum şunu okuma, bunu okuma” hepsini okusun hepsini de görsün. Ne olacak? Hiçbir şey olmaz. Başında babası var annesi var doğruyu anlatırlar. Facebook’a niye girmesin? Ama şu açıdan riskli olabilir; çok hareketsiz oluyorlar kas hareketi gerekiyor. Hoplayıp zıplayacaklar, koşacaklar falan. Geniş araziler açsın hükümet. Şu gecekondu olan yerleri falan her yeri yıksın. Ev verelim adamlara deniz kenarında kardeşlerimize. Sürekli açalım İstanbul’da sürekli geniş alan oluşturalım. Gençler de orada oynasın koşuştursunlar. Ama şu riski olabilir; mesela Facebook’ta 11-12 yaşında kız, kazık kadar adam o çocuğa yazı yazıyor, çocuğu etkilemeye çalışıyor baştan çıkartmaya çalışıyor. Ama bu zaten çok büyük bir suçtur. Facebookları açık olsun aile bunu görebilsin. Kilitleme sistemi olmasın, onu imkansız hale getirelim. Facebook’unda kimlerle yazıştığını ailesi görsün. Ama öyle bir dangalak da varsa kanunla hukukla tepesine bineriz o ayrı mesele. Yani çocuğu istismar etmeye kalkarsa gereğini yaparız.
Evet, dinliyorum.
VTR: Merhaba. Robotların insanlara dost olabileceğini mi yoksa düşman olabileceğini mi düşünüyoruz?
ADNAN OKTAR: Yakışıklım, Avrupai çok gösterişli bir delikanlısın, Allah nurunu artırsın. Artistim desen kimse acaba falan demez, değil mi? Böyle jön görüntüsü var. Robotlar tabii ki dost olur. Çok abartıyorlar. Sanki içine cin mi giriyor robotun? Nihayetinde makine, alet. Hop dersin durur, yürü dersin yürür. Robot daima dost olur, robot aleyhe olmaz.
Evet, dinliyorum.
KARTAL GÖKTAN: Danimarka’daki kardeşlerimiz Kopenhag’da 30 adet İngilizce ve Danimarka’ca çeşitli kitaplarınızdan ve 500 adet ‘İslam ancak sevgi ister’ broşürlerinden dağıttılar. MaşaAllah.
ADNAN OKTAR: Çok güzel olmuş.
Evet, dinliyorum.
VTR: Merhaba ben Batuhan. Hiç sokak sanatçısı olmayı ister miydiniz?
ADNAN OKTAR: Yakışıklım şöyle sanatçı olursun; Fasıl vardır, sen orada şarkıya katılıyorsan zaten sokak sanatçısı oluyorsun. Mesela Eminem parçası söyleniyor. Sanatçıya katıldığında sen de sokakta sanatçı olmuş olursun. Ama sokak sanatçısı demeyelim de doğa sanatçısı diyelim. Daha iyi olur. Sokak deyince böyle biraz garip oluyor o ifade. Yani sanki uygun olmayan bir anlamı varmış gibi görünüyor. Doğa diyelim doğa sanatçısı. Açık havada sanat icra ediyor, o kadar. Ve ne kadar sayıları çok olursa o kadar iyi olur. Hükümet bütün gücüyle desteklesin. Sokak sanatçısı olmayan bir mahalle, bir sokak ben düşünemiyorum. Eskiden olurdu çingene kardeşlerimiz çalarak gezerlerdi. Acayip açılırdık yani sokağa neşe gelirdi. Herkes harçlık verirdi. Şu an göremiyoruz. Çok acı bir olay bu. Çok çok fazla sokak sanatçısı olması lazım.
Evet.
VTR: Merhaba ben Selma. İnsanlar evlerinde hangi renkleri kullanırsa kendilerini daha rahat hisseder?
ADNAN OKTAR: Güzel kuzum benim, canımın içi benim, çok yakışmış başörtün. Onu çarşaf olarak örttüğün için, ibadet olduğu için seni tebrik ediyorum. Çünkü hakikaten zor bir ibadettir. Özellikle ahir zamanda zor bir ibadettir. Senin o güzel yüzüne, o tertemiz naif bedenine çok yakışmış. Allah ibadetini kabul etsin. Bir daha göreyim seni.
VTR: Merhaba ben Selma. İnsanlar evlerinde hangi renkleri kullanırsa kendilerini daha rahat hisseder?
ADNAN OKTAR: Selma yeşil, mavi, turkuaz. O renkler rahatlatıcıdır, onlar güzeldir. Yani doğanın renkleri güzel olur. Mesela gök mavidir, yer yeşildir. İkisinin karışımı ve bu iki renk.
VTR: Merhaba ismim Nuray. İnsanlara doğruyu anlatırken, başlangıç noktamız ne olmalıdır?
ADNAN OKTAR: Benim canım sana da çok yakışmış başörtün, çok güzel olmuş nurlum benim. Bir de çok nurlu, güzel bir insansın. Allah senin de ibadetini kabul etsin. Canımın içi öncelikle sevgi yani şefkatle yaklaşmak, dost olduğunu, sevdiğini ve onu sevmek istediğini, arkadaş olmak istediğini ve güven verici bir insan olduğunu önce vurgulaman lazım. Yani bu oluştuktan sonra senin zaten her anlattığına inanmak isteyecektir o. Dost olursan, severse seni ve sana güvenirse senin inancını kabul etmek için o can atacaktır. Zaten anlattıkların da makul ve doğru olacağı için hiç inatlaşmaz. Ama aksinde sen doğruyu da söylesen inatlaşmak ister. İnsanın ruhunda cedele eğilim vardır. Cedeli kaldıran şey sevgi, şefkat, samimiyet ve dostluktur. O zaman cedele insanın takati kalmaz. Tartışmak istemez. Sevgi kalktığında insanlar tartışma arzusuna doğru sürüklenirler.
KARTAL GÖKTAN: Adnan Bey, Amerika Savunma Bakanı James Mattis 23 Ağustos’ta Türkiye’ye geliyor. Hakkında bazı bilgiler var. Kuduz Köpek lakaplı James Mattis ve şahinci politikalar izleyen bir kimse. Orgeneral Mattis 1991 Körfez Savaşı sırasında bir taburun komutanıydı. 2001’de ise Afganistan’da özel kuvvetleri komuta etti. 2003’te Irak işgali sırasında kilit rol üstlendi. Felluce çatışmalarında deniz piyadelerini komuta etti. Mattis’in bazı konuşmaları var. Bir konuşmasında şöyle diyor; “Bazı insanları vurmak eğlenceli oluyor. Sizi desteklerim, boğuşmayı da severim.” Bir başka konuşmasında ise; “Afganistan’a gittiğinizde kadınları beş yıldır peçe takmadıkları için tokatlayan adamlar görüyorsunuz. Bu adamların içinde zaten erkeklik falan kalmamış. O yüzden bunları öldürmek acayip eğlenceli. Kahkahalarla gülmek kadar keyif veriyor. Peşinen söyleyeyim, savaşı seviyorum” diyordu.
ADNAN OKTAR: İşte gelenekçi Ortodoks Müslümanlara karşı muazzam bir nefret tek onda değil. Yani kuduz köpek gibi çok fazla insan var. Yani milyonlarca var. Ve muazzam nefret duyuyorlar. Niye nefret duyuyor? Çünkü gelenekçi Ortodoks Müslümana bakıyor, diyor ki; “Ben kadını dövdüğümde deşarz oluyorum” diyor. Deşarz neyse? Kadını ikinci sınıf varlık olarak görüyor. Yani insan olarak görmüyor. Buna da çok kinleniyorlar. Ve kadının her sözünün tersinin yapılması gerektiğine inanıyorlar gelenekçiler. Buna da öfkeleniyorlar. Kadının kapatılması, sokağa çıkarılmaması, potansiyel tehlike olduğuna dair kanaatleri, cehennemin yüzde 99’unu kadınların dolduracağına inanmaları, kadınların aleyhine yüzlerce-binlerce hüküm geliştirmiş olmaları ve bunun sonucunda da hakikaten kadınlardan nefret ediyorlar. Doğru söylüyor. Hakikaten erkeklikleri kalmıyor. Hakikaten homoseksüel oluyorlar büyük bölümü. Yani epey bir bölümü homoseksüel oluyor. Onun için İngiliz derin devleti bu sistemi bütün gücüyle destekliyor ki homoseksüellik yayılsın diye. Kadınları ezdiklerinde, nefret ettiklerinde homoseksüel oluyorlar. Yani oğlan kullanma tabir edilen olayın içine giriyorlar. Bu Osmanlı’da da vardı. Kadınlara ağır baskı vardı, homoseksüel oluyorlardı. Yani oğlancılık yayılıyordu. Şimdi de bu felaketi hortlatmaya çalışıyorlardı. Biz karşılarına dikilince darmadağın oldular ve buna da müsaade etmiyoruz, etmeyeceğiz. Yani homoseksüelliğin Türkiye’de gelişmesine müsaade etmeyeceğiz.
Evet.
VTR: Renk körlüğünün tedavisi var mıdır?
ADNAN OKTAR: Sen bir kere çok güzel kızsın, onu bir söyleyeyim. Ve çok güzel bakışların, yüzün de çok güzel. Benim bildiğim herhalde yok. Çünkü bir tanıdığımız var oradan biliyorum. Renk körü, olsaydı tedavisi çünkü defalarca gitti doktora, tedavisi olurdu. Ama yine de pek o kadar bir bilgim yok. Bir daha araştırayım, yarın cevap vereyim.
VTR: Çocuklar dünyayı yönetse nasıl olur?
ADNAN OKTAR: Aman Allah esirgesin yani başımız bayağı derde girer. Öyle olmaz tabii. Hayır, sevgi, dostluk, sıcaklık yönünden çok güzel şeyler olur da ama teknik konularda çok büyük problemler çıkabilir. İnsanlar aç kalır, sular akmaz bayağı bir iş çıkabilir. Çok güç olur. Ama sevgi konusu mükemmel hale gelir, onda bir sorun olmaz. Şöyle yapsınlar, çocuktan sevgiyi öğrensinler. Teknik konulara da kendileri baksınlar. Böyle olur.
Evet dinliyorum.
VTR: Hocam, kuantuma göre hiçbir şey yok. Biz var mıyız, yok muyuz?
ADNAN OKTAR: Aman Allah’ım nasıl güzel bu böyle, maşaAllah. Çok güzel bir kız. Sen çok güzelsin sen, çok çok güzelsin. Allah senin güzelliğini kat kat arttırsın. Bayağı güzel değil mi? MaşaAllah. Canımın içi bir daha sor bakayım.
VTR: Hocam, kuantuma göre hiçbir şey yok. Biz var mıyız, yok muyuz?
ADNAN OKTAR: Varız ama gölge varlık olarak varız. Bu şu anladığımız tarzda yokuz. Biz şimdi çocukluğumuzdan beri bildiğimiz şekilde yokuz. Ama gölge varlık olarak varız.
Evet.
VTR: Atomun yapısı saydamdır ancak biz her şeyi renkli görüyoruz, bu nasıl oluyor?
ADNAN OKTAR: Aman Allah’ım yeni nesil yaman. Bilmedikleri yok maşaAllah. Beynimizin yorumu. O dalga boylarının, o çeşitli dalgalar biliyorsunuz oluşuyor. Kimini ses olarak alıyoruz. Ve görüntüyü de, o elektrik akımını da beynimiz çeşitli şekillerde yorumluyor. Beynimizin yorumlarına göre renk, biçim veya şekil neyse onlar oluşmuş oluyor. Beynin yorumu bu.
Evet.
VTR: Aşkın kimyası var mıdır?
ADNAN OKTAR: Canımın içi, güzeller güzelim, dünya güzeli, maşaAllah çok güzel. Bakışının güzelliğini görüyor musun? MaşaAllah. Aşkın kimyası yok. O bir kere materyalistlerin sözü. İşte falanca kimyasal maddeyi verdin mi insana aşık olur. Falanca kimyasal maddeyi verince şu olur. Tamamen ruhun bir ürünüdür aşk. Yani maddeyle bağlantısı olan bir şey değildir.
Evet.
VTR: Olumsuz bir insanın neden işleri ters gider?
ADNAN OKTAR: MaşaAllah benim güzelime. Ben sizi böyle tesettürlü görünce o ibadetinizden dolayı içimde size müthiş bir sevgi, müthiş bir coşku oluyor. Aferin benim bir taneme. Bir daha dinleyeyim.
VTR: Olumsuz bir insanın neden işleri ters gider?
ADNAN OKTAR: İşte bu da Allah’ın varlığının bir delilidir. Negatif insanın başı sürekli beladadır. Allah sürekli belasını verir ve hiçbir şekilde mutlu olamaz. Ahmakça kendini mutlu göstermeye çalışır. Böyle çok zeki, çok akıllı göstermeye çalışır. Felsefi konuşmalar yapar oradan, buradan duyduğu, okuduklarını kendi fikriymiş gibi anlatır. Her yerde rezil, kepaze olur. Yani kokuşmuş bir domuz gibi ortalarda gezer. İnsanların ondan nefret ettiğini bilir ama anlamazdan gelir. Böyle sürünen, perişan olan, akılsız bir negatif varlık olarak dünyada sürünerek yaşar.
Evet.
VTR: Hayat pahalılığı çok, işsizlik çok, şu an Türkiye’nin yüzde 10’u, yüzde 20’si açlık sınırında. Memnun değiliz, şu anki adaletten memnun değiliz. Şu anki sistemden asla memnun değiliz.
ADNAN OKTAR: Aksan mükemmelliğine bak. Arapçayı çok güzel okur. Kuran’ı da muhtemelen Arapçasından çok güzel okuyordur. Peki mübarek, güzel insan bütün dünyada bu var mı yok mu? Var. O zaman deccalı hedef al. Deccal bunu yapıyor deccaliyet yani İngiliz derin devleti bütün dünyayı mahveden. İran’da yok mu, Pakistan’da yok mu, Irak’ta, Suriye’de yok mu, Amerika’da yok mu, Almanya’da yok mu? Her yerde var.
Evet.
VTR: En çok sabrettiğiniz konu nedir?
ADNAN OKTAR: Müslüman kesintisiz sabreder zaten. Yani sabır müminin en önemli özelliğidir. Cennette sabır yok. Buradaki nimettir sabır. Kabadayılık buraya mahsustur. Diğerkâmlık buraya mahsustur. Hepsi buraya mahsustur. Ama mesela sohbette, sabredersin. Sabır deyince tahammül zannediyorlar, acı bir şey. Yani onda devam, kararlılık. Mesela namaza sabredersin. Yani sabır demek istikrarlı, düzgün devam anlamına gelir. Tahammül ayrı bir şeydir. Zorlanırsın ama tahammül edersin. Mesela adamın tırnağını sökerler, tahammül eder. Yani bağırma dersin bağırmaz adam. Ne bileyim elini ağzına tutar falan bekler. Buna tahammül dersin.
Evet, dinliyorum.
VTR: Evrakta sahteciliğin önüne sizce nasıl geçebiliriz?
ADNAN OKTAR: Yani kanunun dışında bir yol yok. Hukukun dışında bir yol yok. Ama tabii imanla, iman hakikatlerinin anlatılmasıyla, Kuran mucizelerinin anlatılmasıyla dürüst insanlar, samimi insanlar oluştuğunda böyle bir olay hiç olmaz.
VTR: Allah’ın bağışlamadığı bir günah var mı?
ADNAN OKTAR: Allah’ın bağışlamadığı hiçbir günah olmaz. Tövbe ettikten sonra samimi vazgeçtikten sonra neden olmasın? Böyle bir yanlış anlaşılma olabilir halk arasında. İşte Allah şunu bağışlamaz, bunu bağışlamaz. Öyle bir şey yok. Şuuru açıkken, ölmeden önce samimi olarak tövbe ederse Allah’ın bağışlaması umulur. Yani kesin değildir, umulur.
Evet.
VTR: Bir kadında sizi en çok etkileyen şey nedir?
ADNAN OKTAR: Akıl, tutku, derinlik, temizlik, iman, Allah korkusu, Allah sevgisi ve o ruhundaki deli heyecan. Sonu olmayan, sonu gelmeyen o deli heyecan. Onlar çok etkiler.
Evet.
BÜLENT SEZGİN: Akıllı bir kuş var.
ADNAN OKTAR: Çok tatlı. Gerçi eğitmişler ama böyle bir yetenek göstermesi, eğitime açık olması mucize. Bir de renkleri gördükleri anlaşılıyor.
Evet.
VTR: En sevdiğiniz çiçek hangisidir?
ADNAN OKTAR: Tabii ki gül. Bordo renkli ama yoğun gül kokusu olacak. Bordo renkli gül. Klasik odur. Yani çiçeklerin sultanıdır gül. Kokuların da sultanıdır gül kokusu.
Evet.
VTR: Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne girebileceğini düşünüyor musunuz?
ADNAN OKTAR: Tabii ki giremeyeceğiz, girmeyeceğiz. Gelenekçi Ortodoks İslam anlayışı olduğu müddetçe asla böyle bir şey mümkün olmaz. Çünkü Türkiye’yi çok kalitesiz hale getiriyor gelenekçi Ortodoks İslam anlayışı. Kadınlara karşı nefreti ve öfkeyi körüklüyor. Sevgisizliği öğretiyor. Sanatı öldürüyor, bilimi öldürüyor. Her şeyi nötr hale getirip insanlığı çürütüyor. Geniş anlamda böyle. Ama herkes için geçerlidir diyemem tabii.
Evet.
BÜLENT SEZGİN: Minik, sevimli bir kedi var.
ADNAN OKTAR: Bizimkine de böyle geniş bir sepet alsınlar. Sepet iyidir, ahşap sepet. Havlu tarzı şey de çok iyidir zemin için. Öyle daha geniş onun mekanı olsun birkaç tane. Yalnız elle tutuyor arkadaş orada dikkatimi çekti. Tabii steril olmaya dikkat ediyordur mutlaka. Önce elini sabunla yıkayacak kediyi tutmadan önce. Sonra elini alkolle antisepte etmesi lazım. Çünkü çok naif, nazik varlıklar bunlar. Mesela bilmez, parmağını ısırmaya kalkar böyle kendi yalamaya kalkar. İnsandaki bakteriler çok güçlü oluyor, insan vücuduna dirençli. Ama hayvanın direnç gösterebileceği gibi olmaz. Onun için çok tehlikeli olabilir. Hiçbir şekilde hayvana parmağını yalatmak, ısırtmak kirli elini çok çok tehlikeli olur. Bundan şiddetle kaçınmak lazım.
Evet.
VTR: Sizce tecavüz için en caydırıcı ceza nedir?
ADNAN OKTAR: Ceza olarak yani aklıma gelenler var ama bence cezadan ziyade önleyici tedbir ne olabilir? Şefkat, sevgi, merhamet, aklın-imanın güçlendirilmesiyle olur. Allah korkusu, Allah sevgisinin hakim kılınması, gelenekçi Ortodoks sistem yerine Kuran Müslümanlığının yayılması, Darwinizm’in bir hurafe olduğunun herkese anlatılmasıyla bunun zemini çok rahat oluşabilir. Ama caydırıcı ceza. Tecavüz çok acımasız bir eylem. Benim kanaatim en az yirmi yıl ceza verilmesi lazım. En az yirmi yıl ve tenzil de edilmeli. Yani bihakkın yatacak yirmi yılı. Sıkıysa yapsın. Çünkü yirmi yıl alıyor ama CMUK’a göre bu ceza on iki yıla falan düşüyor. Ona da müsaade etmeyeceksin. Net yirmi yıl yatacak. Affa da sokmayacaksın. Yapabiliyorsa yapsın. Yani tabii yapmasın da cayar diye düşünüyorum.
Evet, dinliyorum.
VTR: Merhabalar Adnan Bey, benim adım Ayşem. Türkiye’de bayanlara neden çok şiddet uygulanır?
ADNAN OKTAR: Ayşem çok güzelsin benim canım. Kadınlara şiddet uygulamalarının nedeni, Bir; gelenekçi Ortodoks sistemin kadınlar aleyhine yüzlerce beyanatta bulunması ve kadınlara nefreti körüklemesi. İki; Darwinist eğitimde kadınların insanla maymun arası yarı gelişmiş bir mahluk gibi gösterilmesi ve aşağılanması. Üçüncüsü erkeklerin kadınları böyle itici, akılsız varlıklar olarak görmesi sonucunda kadınlara karşı soğumaları, kadın isteğinin kalmaması. Bunun sonucunda homoseksüel olup, homoseksüel saldırganlığıyla kadınlara düşman olup kadınları ezmeye kalkmaları. Yani kadınları dövenlerin birçoğu homoseksüel eğilimli adamlar. Müthiş bir kadın nefreti var. O yüzden dövüyor, o yüzden nefret ediyor.
Evet, dinliyorum.
VTR: Okullarda zorunlu ilk yardım dersi olmalı mı?
ADNAN OKTAR: İlk yardım dersi her yerde verilmesi lazım. Fabrikalarda, işyerlerinde, okulda, her yerde. Hayati bir konu. Hem de bayağı kapsamlı. Mesela dili boğazına akıyor. İnsanlar bilmiyor bunu çözmeyi yani dilini çekmeyi akıl edemiyor. Boğulup gidiyor, pisipisine, durduk yere. Şoka giriyor mesela dili ters dönüyor boğazına akıyor. Halbuki mendille falan dilini tutup çekseler bitti. Çıkacak, kurtulacak. Veyahut anafilaktik şok oluşuyor. Ona mesela adrenalin iğnesi yapsalar, kurtulur. Ama kısa sürede ölüm gelişiyor. Mesela pisipisine, hiç, durduk yere. Halbuki adrenalin iğnesini hazır böyle onların iğneleri var, ondan kullansa adam hemen uyanır, kalkar. Ama iyi öğretilmesi lazım. Yanlış uygulama olmaması gerekiyor. Veyahut tansiyonu çıkıyor. Tansiyon yirmi bire çıkıyor. Rahatça düşürülebilir ilaçla o anda. Ve seri şekilde düşürülebilir. İlaç kullanmayı bilmedikleri için düşüremiyorlar. Adam pisipisine ölüyor. Tabii kaderinde ama sebebe sarılmak lazım.
Evet, dinliyorum.
VTR: Merhaba ben Enes. Dünya sevginin ve barışın yaşandığı bir yer olmalı değil mi aslında? Merhaba ben de Duygu, hastaneler neden bu kadar gri ve soğuk, neden sanattan ve estetikten bu kadar uzak?
ADNAN OKTAR: Allah Allah hayret bak herkes aynı güzellik anlayışı içinde. Herkes de bir Mehdiyet ruhu açık açık, sarih görülüyor. Hakikaten hastaneye gidenin kanı, iliği çekiliyor gördü mü. Yani ya tansiyonu çıkıyor ya tansiyonu düşüyor. O koridorlar, bilmem neler falan. Yani orası saray gibi olması lazım. Bildiğin saray yani. Halılar, her şeyiyle bayağı güzel, çok temiz bir yer olması lazım. Ona ne gerek var ben bunu anlayabilmiş değilim. Onu Mehdiyet döneminde bekliyoruz artık.
Bütün gençler çok aklı başındalar. Hepsi sevgiyi istiyor, hepsi güzelliği istiyor, hepsi dostluğu. Merhabalaşalım. Bu soğuk hayattan, bu sevgisizlikten hiç kimse mutlu değil. Kimse yolda birbirine selam, merhaba demiyor. Bu çok korkunç bir şey. Ne oluyoruz? Herkes güzel, herkes hoş, herkes güzel ahlaklı, herkes sevecen, herkes sevgiyi arıyor. Ama herkes birbirinden çekiniyor. Anlayabilmek mümkün değil. Konuştuğunda hepsi dünya tatlısı insan. Bu şeytani kilitlenme Mehdi (as) tarafından açılacak. Masonlukta bir kilit vardır, anahtar. İşte bu deccalın kilitlediği kapıyı açacak anahtar. Mehdi (as)’a işaret eder o anahtar sembolü masonlukta. Düğümle de gösterilir. O kördüğümün Mehdi (as)’ın açacağı. Mason şapkalarının falan hepsinde vardır o kördüğüm. Onu açacak şahıs Mehdi (as)’dır inşaAllah.
Evet, dinliyorum.
VTR: Merhaba. Salgın hastalıklara karşı nasıl bir koruma yapabiliriz?
ADNAN OKTAR: Salgın hastalıklara karşı temizlik, dikkat, titizlik yani steril olma çok kolay. Steril yapıyı oluşturmak da çok kolay. Ama bunun için tabii hem imkan hem akıl hem titizlik gerekiyor. Mesela bak Yemen’de neredeyse bir milyon kişiyi buldu kolera. Akıl almaz tahribat yapıyor. Ama bu Fransa’da, İtalya’da, Türkiye’de olsa anında durdurulur. En güzel metot karantinadır tabii ama bu karantinanın da insancıl ölçüler içerisinde olması lazım. Yani hastalananı karantinaya acımasız bir cehennem hapsi gibi hapse mahkum etmek olmaz. Karantinanın çok insancıl ve gayet düzgün, güzel olması lazım.
Evet, dinliyorum.
VTR: Merhaba ben Göksu. Televizyon kanallarında neden eğitici, öğretici ve genel kültüre yönelik sorular sorulmuyor acaba?
ADNAN OKTAR: Evet, olsa da demagoji yapıyorlar. Mesela bomba patlıyor bir yerde. Oturup, toplanıyorlar. Sabaha kadar beş saat konuşuyorlar. Çaylar, kurabiyeler havada uçuşuyor. İncir çekirdeğini doldurmaz anlattıkları. Ne Darwinizm’in tehlike olduğundan bahsediyorlar, ne bunun sebebinin gelenekçi Ortodoks İslam anlayışı ve dinsizlik kökenli olduğundan bahsediyorlar. Hep hamasi, yüzeysel, alakasız konular. Hep kör açmaz. Girdikleri sokaklar hep kör sokak hep kapalı sokaklar. Hiçbiri ana caddeye çıkamıyor.
Evet, dinliyorum.
VTR: Devlet tarafından annelere hem maddi hem manevi destek nasıl sağlanır?
ADNAN OKTAR: Anneyi işte bütün toplumun koruması lazım. Herkes sevecek. Devlet manevi koruma ne yapsın? Devlet sadece bir mektup yazabilir bir yazı yazabilir. O kadar. Veyahut bir devlet görevlisi gelip takdirini ifade eder işte himayesini ifade eder. Hadi para da verildiğini düşünelim, kurtarmaz. Bütün toplumun sevgiyle anneleri kucaklaması lazım. Annelik muazzam bir olay, muazzam bir fedakarlık, muazzam bir yiğitlik. Yani muhteşem bir şey. Onun çok yüksek takdirle takdir edilmesi lazım. Tabii ki toplum tarafından annelere destek sağlanması gerekiyor. Ama bunu devlete bırakırsak devlet bunun altından kalkamaz. Bunu halk olarak, bütün millet olarak yapmamız lazım. Bunun için de Allah korkusu, Allah sevgisi, Allah aşkı gerekiyor. Bunu sağlayacak güç de Mehdiyet’tir. Buna vesile olacak güç de Mehdiyet’tir.
Evet, dinliyorum.
KARTAL GÖKTAN: Yemen’den iki resim var. Oradaki koleraya vesile olan kirliliği gösteren. Sokaklarda çöpler.
ADNAN OKTAR: Bazen akılsız münafıklarda kendileri yazı yazıyorlar bu sefer kendi kendilerini övüyorlar bir sahte hesabı oluyor. “Falanca bey, falanca hanım ne muhteşem adamsın. Kıymetin bilinmiyor. Türkiye için sen çok büyük değersin” falan “Teşekkür ederim gardaş” diyor o da böyle. Başka biri yine bir sahte hesap daha. Yani kendi o sahte o dünyalarında kendilerini eğlendiklerini zannediyorlar. Tam bir zavallılık. Halbuki belli ki domuz gibi iğrenç bir mahluksun ve pislik bir şeysin. Kokuşmuş bir domuz cesedisin. Nereye gidiyorsun yani nereye konuşuyorsun? İngiliz derin devletine kendini satan alçaklar.
Güzel kadının olduğu yerde homoseksüellik olmaz. Bak benim kız arkadaşlarım mesela akıl almaz güzeller. Kadına tutkuyu, kadına olan aşkı, kadına olan hürmeti, kadının ne kadar kutsal olduğunu ve nasıl yüksek bir sanat eseri olduğunu Allah insanlara gösteriyor. Ve homoseksüelliğe vurulmuş dev bir darbe bu. Homoseksüelleri kahreden bir güzellik bu. Onlar rezillikleriyle, kepazelikleriyle, ahlaksızlıklarıyla dünyayı mahvetmeye çalışıyorlar. Ona karşı Müslümanlar temiz, kaliteli, yüksek sanat anlayışlarıyla onların pis dünyasını yerle bir ediyor.
Evet dinliyorum.
VTR: Bakanlıklara dilekçe yazılıyor neden geç cevap veriliyor?
ADNAN OKTAR: Bu meşhur özelliktir zaten herkes bilir. Gayet de makul karşılarlar. Ama şu e-devlet olayı başladı. Bundan sonra herhalde hızlanır inşaAllah.
VTR: Merhaba ben Ethem. İnsan bu kadar aciz bir varlık iken kibirli insanlar nasıl bu kadar akılsız olabiliyor?
ADNAN OKTAR: Canımın içi o işte onların zavallılığını gösteriyor. Aczinin farkında değil. O bir nevi deli, bir nevi akıl hastalığı o, bir manyaklık çeşidi. Adam manyak yani ne yapacaksın? Yapacak bir şey yok. Bizim bildiğimiz gibi bir insan değil yani makul bir varlık değil, değişik bir şey.
Evet dinliyorum.
VTR: Merhabalar ben engelli bir vatandaşım, ismim Mustafa. Bisikletler için yol yapıyorlar ama engelliler için neden yol yapmıyorlar?
ADNAN OKTAR: Canımın içi, nurum önce size yapılması lazım. En önemlisi sizsiniz. En hayati konu o. Her yerde onun olması için gayret edeceğiz inşaAllah.
BÜLENT SEZGİN: Siz ülkenin bilimsel yönden gelişebilmesi için yurtdışındaki teknolojiyi ve yetişmiş elemanları alıp Türkiye’ye getirmek gerektiğini söylüyorsunuz Adnan Bey. Enerji Bakanı Berat Albayrak da konuşmasında aynı yöntemi benimsediğini söyledi. “Türkiye’de biz yapamayız edemeyiz hastalığı var. Niye yapamayalım? Dünyaya medeniyet öğreten bir millet olarak bu hastalığı terk edeceğiz. İlim neredeyse en iyisini, en güzelini öğrenip ülkemizde uygulayacağız” dedi.
ADNAN OKTAR: Berat yaman maşaAllah. Hoca iyi yetiştirmiş Berat’ı. Cıva gibi maşaAllah Berat. Dürüst delikanlı. Daha ilerisinin başbakanı, daha ilerisinin. Kendini iyi yetiştirsin hazır olsun inşaAllah.
Kısa ara verelim.
BÜLENT SEZGİN: Kısa videolarla devam ediyoruz.