Şöyle bir etrafınıza baktığınızda saniyeler içerisinde gözünüz peş peşe, onlarca nesneye odaklanır. Masmavi denize, teknelere, karşı kıyıya, köprüye, uçan kuşlara ve daha bir çok şeye yönelir. Ben bu cümleyi kurana kadar bile gözleriniz artarda onlarca, hatta yüzlerce detayla muhattap oldu. İçeri girdiğimde yine onlarca detay gözüme çarpıyor. Bir birinden güzel, bu biblolar, göz alıcı çiçekler ve duvarda duran bu güzel saate. Bu detayların her birini yaratan Allah'tır. Bir biriyle uyum içerisinde, peş peşe uzayıp giden bu görüntülerin hepsi tüm yaşamımızı oluşturur. İşte kaderimiz bu anların bütününden meydana gelir.
Bir Müslüman gördüğü her detayı, karşılaştığı her görüntüyü Allah'ın kaderinde yarattığını bilmesi gerekir. Bu onun Allah'a olan teslimiyyetini arttırır, anlayışına derinlik katar. Allah bizlere yarattıkları üzerine düşünelim, Allah'ın güzel varlığını derin bir yakınlıkla kavrıyalım ve içten saygı dolu bir korkuyla, güçlü bir sevgiyle kendisine yakınlaşalım diye anlayış vermiştir.
İnsan suresinde Allah böyle buyuruyor:
Ayette de bildirildiği gibi hepimiz deneniyoruz. Her sabah uyandığımızda Allah bize yeniden can veriyor, şuur ve hafıza veriyor. Her an vücudumuzda gerçekleşen her işlemi düzenliyor. Göz kırpmamızı, kalp atışlarımızı, vücut ısımızı, bağışıklık sistemimizi, kanımızdakı hassas değerleri ve hücrelerimizde gerçekleştiğinden haberimiz dahi olmayan her bir işlemi kontrol ediyor. Bu nedenle, sabah gözümüzü açtığımız andan itibaren Allah'a güvenmeliyiz. Uyandığımızda ilk yapmamız gereken, tüm bu nimetlerler uyanmamızı nasip ettiği için Allah'a şükr etmek olmalı.
İnsan hayatının her anını Allah'a muhtaç olarak yaşar. Soluduğu havadan, yediği yemeğe, elini, ayağını kullanabilmesinden, konuşabilmesine, barınabilmesinden, gülüp, neşelenmesine kadar Allah'ın yarattıklarına ve kendisine bağışladıklarına muhtaç. Ancak, insanların büyük bir çoğunluğu acizliklerini ve Allah'a muhtaç olduklarını anlamazlar. Onlar her şeyin kendiliğinden geliştiğini ve ya sahip oldukları şeye kendi çaba ve çalışmaları sonucunda ulaştıklarını zannederler. Bu hem büyük bir yanılgı, hem de Allah'a karşı büyük bir nankörlüktür. Kendilerine küçücük bir hediye alan bir kişiye bile nasıl teşekkür edeceklerini bilemeyen bazı insanlar Allah'ın hayatları boyunca kendilerine verdiği sayısız nimeti görmezden gelerek yaşarlar. Oysa sahip oldukları herşeyi Allah'a borçludurlar ve yalnızca ona şükretmelidirler.
Allah bize saymakla bitiremeyeceğimiz kadar çok nimet veriyor. Hoşumuza giden türlü yiyecekler ve içecekler yaratıyor. Kahvenin güzel kokusunu da yaratan Allah, öğlen yediğimiz yemeğin lezzetini de. Penceremizi açtığımızda temiz havayla karşılaşıyoruz. Her açtığımızda musluktan akan temiz suyu da yaratan Allah, gökten bize tatlı su indiren de. Hastalandığımızda bize şifa veriyor. İyileşmemize vesile olan tıp bilgisini, doktorları ve ilaçları yaratıyor. Pırıl pırıl paketlerde çeşit çeşit temizlik ve bakım malzemesini, parfümleri, bir birinden güzel kıyafetleri Allah bizim için yaratıyor. Aynı kahverengi topraktan çıkan her renkte değişik lezzetler de her birinin içindeki vitamin ve mineralleri tam ihtiyaçlarımıza uygun ayarlanmış meyveleri ve sebzeleri Allah bizim için var ediyor.
Kuranda Nahl suresinin 18-ci ayetinde, şeytandan Allah'a sığınıyorum:
Şükür bir nimeti verene teşekkür etmek, memnuniyyetini ve minnettarlığını belirtmek, verilen nimetin değerini bilmek, takdir etmek manalarına gelir.
Allah'a şükretmek ise her türlü nimetin tek sahibinin Allah olduğunun ve her şeyin yanlızca ondan geldiğinin şuurunda olarak bunu kalple ve dille ifade etmektir. Şükretmenin tersi ise Kuran'da nankörlük anlamına gelen küfür terimiyle tanımlanır. Yalnızca bu tanım bile şükretmenin Allah katında ne kadar önemli bir ibadet olduğunu ve bu ibadetten uzaklaşmanın insanı ne kadar kötü bir konuma soktuğunu göstermesi açısından yeterlidir. Şükür Kuran'ın pek çok ayetinde bildirilen önemli bir ibadettir. Kuran'da şükretmenin öneminden bahsedilir, müminlere şükretmeleri hatırlatılır. Şükredenlerin ve şükretmeyenlerin örnekleri verilir. Şükür imanın ve tevhidin en büyük göstergelerinden biridir. Bir ayette şükretmek yalnızca Allah'a kulluk etmenin şartlarından biri olarak şu şekilde belirtilir:
Ey iman edenler size rızık olarak verdiklerimizin temiz olanlarından yiyin ve yalnızca O'na kulluk ediyorsanız, (yine yalnızca) Allah'a şükredin. (Bakara suresi, 172)
Bir başka ayette ise şükretmek şirk koşmanın zıttı olarak, Allah'a kulluk etmekle birlikte zikr edilmiştir.
Müminler sahip oldukları her nimet için ne kadar aciz ve muhtaç olduklarını düşünerek Allah'a şükrederler. Müminlerin Allah'a şükrettikleri tek nimet zenginlik, mal, mülk değildir. Herşeyin sahibinin ve hakiminin Allah olduğunu bilen müminler sağlıkları, güzellikleri, ilimleri, akılları, imanı sevmeleri, küfrü çirkin görmeleri, hidayet ehli olmaları, tertemiz müminlerle birlikte olmaları, anlayış, basiret ve feraset sahibi olmaları dolayısıyla şükrederler.
Gördükleri güzel bir manzara için ve ya işleri kolay hallolduğunda, istedikleri bir şey gerçekleştiğinde, güzel bir söz işittiklerinde, sevgi ve saygı gördüklerinde ve daha saymakla bitiremeyeceğimiz kadar çok nimetle karşılaştıklarında hemen Allah'a şükreder, O'nun merhametini, şefkatini, rahman ve rahim olduğunu düşünürler.
Kuran'da Şükredenlerle İlgili Bazı Sırlar Vardır.
Allah Kuran'da müminlere bazı sırlar vermiştir. Bu sırlardan bazıları da şükredenler içindir. Allah müminlerin şükretmelerine karşılık Kuran'dakı ve dış dünyadakı ayetleri görüp anlayabilecek bir anlayış verir. Bu konu ayetlerde şu şekilde bildirilmiştir.
Andolsun Musa'yı: "Kavmini karanlıklardan nura çıkar ve onlara Allah'ın günlerini hatırlat" diye ayetlerimizle göndermiştik. Şüphesiz bunda çokça sabreden ve şükreden herkes için gerçekten ayetler vardır. (İbrahim suresi, 5)
Güzel şehrin bitkisi, Rabbinin izniyle çıkar; kötü olandan ise kavruktan başkası çıkmaz. İşte biz, şükreden bir topluluk için ayetleri böyle çeşitli biçimlerde açıklıyoruz. (A'raf suresi, 58)
Şükredenlerden olmak o insanın Allah'a yakınlığının, dostluğunun ve Allah'a olan sevgisinin de bir göstergesidir. Şükredici insanlar daima her olayda Allah'ın yarattığı güzellikleri ve nimetleri görebilme anlayışına ve yeteneğine sahiptir. İnkarçı ve ya nankör bir insan en güzel ortamlarda dahi hep eksikleri kusurları görür, onlarla mutsuz ve ya tedirgin olur. Allah'ın yaratışının bir hikmeti olarakta bu insanların karşılarına hep terslik gibi görünen olaylar, güzel olmayan görüntüler çıkar. Oysa güzel ve samimi bir bakışa sahip insanlar için de Allah hep güzellikleri ve nimetleri arttırarak gösterir.
Kuran'da şükredenler için bildirilen diğer bir sır Allah'ın şükredenlere nimetlerini arttıracağıdır. Örneğin sağlığı ve gücü için şükredici olan bir müslümanın Allah gücünü ve sağlığını daha da arttırır. İlmi veya mülkü için şükredenlere Allah daha çok ilim ve mülk verir. Bu onların Allah'ın verdikleri ile yetinen, sahip oldukları nimetlere sevinen, samimi ve Allah'la dost olan insanlardan olmalarıdır.
Allah bu sırrı Kuran'da şöyle bildirmiştir.
"Rabbiniz şöyle buyurmuştu: "Andolsun, eğer şükrederseniz gerçekten size arttırırım ve andolsun, eğer nankörlük ederseniz, şüphesiz, benim azabım pek şiddetlidir." (İbrahim suresi, 7)
Allah şükrün karşılığını vereceğini, şükredenlere nimetlerini arttıracağını ve onları ödüllendireceğini Kuran'ın birçok ayetinde haber vermiştir. Allah bu güzelliği Şura Suresinde şu şekilde bildirir.
İşte Allah, iman edip salih amellerde bulunan kullarına böyle müjde vermektedir. De ki: "Ben buna karşı yakınlıkta sevgi dışında sizden hiç bir ücret istemiyorum." Kim bir iyilik kazanırsa, biz ondaki iyiliği arttırırız. Gerçekten Allah, bağışlayandır, şükredene karşılığını verendir. (Şura suresi, 23)
Allah'ın şükredenlere nimetlerini arttırması Kuran'ın sırlarından biridir.
Elbette bu şükrün gerçek bir samimiyyetle yapılması gerekir. Samimi olarak, Allah'a yönelerek, O'nun sonsuz şefkat ve merhametinin çoşkusunu hissederek yapılmayan, göstermelik olarak dile getirilen bir şükr ifadesi son derece samimiyyetsiz bir tavırdır. Unutmayalım ki, sinelerin özünde saklı olanı bilen Rabb'imiz bu samimiyyetsizliğin de şahitidir. Böyle bir ruh hali içinde şükredenler Allah'ın içlerinden geçirdikleri niyyetlerini, gizledikleri her düşünceyi, gizlinin de gizlisini bildiğinin şuurunda değiller. Şunu da unutmamak gerekir ki, samimi müminler en zor koşullarda dahi şükredicidirler. Yüzeysel düşünen bir kişi müminleri sahip oldukları nimetlerde bir azalma görebilir. Ancak müminler her olayın ve her ortamın nimet yönünü görebildikleri için bunda da bir hayır olduğunu bilirler. Allah Kuran'da insanları biraz korku, açlık canlardan ve mallardan eksiltme ile deneyeceğini bildirmektedir. Böyle bir durumda müminler bunlarla sabrettikleri takdirde Allah'ın kendilerini cennet nimetleri ile ödüllendireceğini umarak sevinir ve şükrederler. Allah'ın kendilerine hiçbir zaman güçlerinin üzerinde yük yüklemeyeceğini bilir, bunun güven ve teslimiyyetiyle sabreder ve şükredici olurlar. Sıkıntı ve zorluk içinde de olsalar, rahatlık içinde de olsalar her sabah aynı iman çoşkusu ve şevki ile Allah'a şükredici olarak uyanır ve yine aynı çoşkuyla Allah rızası için çaba gösterirler. Allah'ın şükredenlere mutlaka karşılığını vereceğini Nisa Suresinde şu şekilde bildirir.
Eğer şükreder ve iman ederseniz, Allah azabınızla ne yapsın? Allah şükrün karşılığını verendir, bilendir. (Nisa suresi, 147)
Allah'ın bu ayet ve delillerinin hikmeti ancak çokca şükredenlerin ulaştıkları kavrayış ve duyarlılık sayesinde anlaşılabilir. Nankör ve duyarsız kişiler ise Allah'ın ayetlerinin hikmetini anlayamaz, hatta bu ayetlerin farkına bile varamazlar.
Allah peygamberlere de sürekli olarak şükredici olmalarını öğütlemiştir. Örneğin bir ayette Hz. Musa'ya şöyle bildirildiği haber verilir.
(Allah:) "Ey Musa" dedi. "Sana verdiğim risaletimle ve seninle konuşmamla seni insanlar üzerinde seçkin kıldım. Sana verdiklerimi al ve şükredenlerden ol." (A'raf suresi, 144)
Ahkaf Suresinin 15-ci ayetinde de örnek verilen bir müminin duasında Allah'tan onun nimetine şükredici olmayı istemesi ve şükretmenin önemini göstermektedir.
Şükretmeyi Bilmek
Kuran'da şeytanın en önemli hedeflerinden birinin insanları şükretmekten uzaklaştırmak olduğu şeytanın şu sözleriyle haber verilmiştir.
İnsanların Allah'ın sunduğu nimetleri görmesini ve şükretmelerini engellemek, göz ardı ettirmek her zaman şeytanın başlıca amaçlarından biri olacaktır. Şükredebilmek için öncelikle şükrün önemini kavrayabilecek şuura sahip olmak gerekir.
Şükreden bir insan sahip olduğu nimetin gerçek sahibinin ve onu kendisine verenin Allah'ın olduğunu ve Allah karşısındakı acizliğini bilir. Allah'ın büyüklüğünü, azametini göz ardı eden, bu apaçık gerçeği kalben hissedemeyen bir insanın şükrü de aynı derecede yüzeysel olur.
İman etmeyen ya da imanı zayıf olan insanlar Allah'ı sadece başlarına gelen bir bela ortadan kalktığında kısa bir süre hatırlar. Ancak sonra Allah'a dua ettiklerini unutur, tekrar küfr içindeki yaşamlarına geri dönerler. Kuran'da felakete uğradığı zaman dua eden, üzerlerinden sıkıntı kalktığında şirk koşan insanların durumları şu şekilde haber verilmiştir.
Bizler için ulaşım ve taşıma aracı olan gemilerin, Allah'ın dünyanın 4/3ünü oluşturan denizlerin içinde yarattığı tüm nimetlerin, güneşin, rüzgarın varlığı da Allah'a şükretmemize vesile olmalıdır.
Allah bu gerçeği ayetlerinde haber vermiştir.
Denizi de sizin emrinize veren O'dur, ondan taze et yemektesiniz ve giyiminizde ondan süs-eşyaları çıkarmaktasınız. Gemilerin onda (suları) yara yara akıp gittiğini görüyorsun. (Bütün bunlar) O'nun fazlından aramanız ve şükretmeniz içindir. (Nahl suresi, 14)
Size kendi rahmetinden taddırması, emriyle gemileri yürütmesi ve O'nun fazlından (rızkınızı) aramanız ile umulur ki şükretmeniz için, rüzgarları müjde vericiler olarak göndermesi, O'nun ayetlerindendir. (Rum suresi, 46)
Allah; kendi emriyle gemiler akıp gitsin ve O'nun fazlından ararsınız diye, sizin için denize boyun eğdirdi. Umulur ki şükredersiniz. (Casiye suresi, 12)
Müminlerin kendisine verilen nimete şükretmesi, bu nimete ehil olduğunu gösteren bir delildir. Böylece hem nimetin hakkını vermiş olur, hem de daha üstün bir nimet için Allah'ın izni ile önünde yol açılır. Allah şükreden kullarına nimetlerini arttıracağını bildirirken, şükretmeyen nankörlerin azapla karşılık bulacaklarını da haber vermiştir.
"Rabbiniz şöyle buyurmuştu: "Andolsun, eğer şükrederseniz gerçekten size arttırırım ve andolsun, eğer nankörlük ederseniz, şüphesiz, benim azabım pek şiddetlidir." (İbrahim suresi, 7)
Şükredenlerden Olmak
Etrafımız nimetlerle dolu. Bu nimetlerin farkına varabilmek için Allah'tan anlayış istemeliyiz. Bu nimetlerin yaratılışındakı mucizeleri görebilmek ve bu nimetlerin heyecanını yaşayabilmek için Allah'a dua etmeliyiz. Hayatımızdakı bu sayısız nimetlerin sürekli olarak yaratılıyor olması bizde onları sıradan görmek gibi bir alışkanlık oluşturmamalı. Çünkü insan ancak etrafındakı harikaları görerek, inceliklerini ve detaylarını anlayarak yüksek bir imana sahip olabilir, Allah'ın kadrini yani üstünlüğünü, yüceliğini, sanatını hakkıyla takdir edebilir. Elbette Allah'ı taktir edebilmeyi de yine Allah'tan isteriz. Kendisine peygamberlik makamı verilmiş Hz. Süleyman'ın Allah'tan kendisine şükr etmeyi ilham etmesini istemesi tüm müminlere örnek olmalıdır. Çünkü şeytan insanlara önlerinden, arkalarından, sağlarından sollarından yaklaşarak unutturmak, nimetlere karşı ülfet duygusu vermek, önemsetmemek gibi hilelerle onları şükretmekten alıkoymaya çalışmaktadır.
İnsanlar bazen kendilerince büyük yada önemli gördükleri bir nimet ellerinden gidince hayıflanırlar. Bu hayıflanma insanın içine düştüğü gafleti büyütür ve Allah'a isyan eder hale getirebilir, Allah'ı tenzih ederiz. Oysa iman edenler bilirler ki, herşeyin yaratıcısı Allah'tır, herşeyin gerçek sahibi de O'dur. İnsanlar tüm bu Allah'a ait olan mülke yalnızca geçici bir süre için emanetçi derecesinde sahip olabilirler. O nimetten geçici bir süre yararlanmış olmamız yada ona hiç kavuşamamış olmamız Allah'ın bilgisi ve takdiri dahilindedir. Bizim yapmamız gereken sahip olduğumuz herşeyin bir hikmetle bize verildiğini bilerek Rabb'imize bize verdiği diğer sayısız nimet için şükretmektir. İnsanlara verilmiş olan nimetler onlarda olan bir üstünlük yada özellikten dolayı değil, yalnızca bir nimet ve imtahan olarak verilmiştir. Gururlanmak için değil, nimetlerin farkına varıp şükretmek için verilmiştir. Eğer bu anlaşılamazsa sahip olunan bu nimetten biri olunan mülkte hem dünyada ve hem ahirette insana mutluluk ve kurtuluş getirmeyecektir. Mülk cimrilik ederek, biriktirip, yığmak için değil, Allah rızası için kullanılmak için verilir. Böyle yapmayanların sonunu Allah Kuran'da şöyle bildirir.
Allah'ın, bol ihsanından kendilerine verdiği şeylerde cimrilik edenler, bunun kendileri için hayırlı olduğunu sanmasınlar. Hayır; bu, onlar için şerdir; kıyamet günü, cimrilik ettikleriyle tasmalandırılacaklardır. Göklerin ve yerin mirası Allah'ındır. Allah yaptıklarınızdan haberi olandır. (Al-i İmran suresi, 180)
İman eden bir insan Kuran sınırları içerisinde kendisine sunulan tüm dünya nimetlerinden yararlanır. Ama bunlara aldanarak asla Allah'ı, ahireti ve Kuran ahlakına göre yaşamayı unutmaz. Eline lüks, ihtişam, para, iktidar gibi ne kadar imkan geçerse geçsin bu durum onun gevşemesine, şımarmasına, kibirlenmesine, kısacası Kuran ahlakını terk etmesine sebep olmaz. Çünkü bunların tamamının bir deneme olarak Allah'tan gelen bir nimet olduğunu ve Allah dilerse bunları geri alabileceğinin farkındadır. Dünyadakı nimetlerin geçici ve sınırlı olduğunu, bu nimetlerle denendiğini, asıllarının ise cennette olduğunu aklından çıkarmaz. Kuran ahlakını yaşayan bir insan için mal, mülk, mevki gibi dünya nimetleri yalnızca Allah'a yakınlaşması ve şükr etmesi için birer vesiledir. Ona göre geçici bir süre yararlandığını bildiği dünya nimetlerine sahip olmak hiçbir zaman asıl amaç değildir. Örneğin dünya hayatında kullanılabilecek en uzun süreli nimetlerden biri olan bir evde insan en fazla ortalama 70-80 yıllık ömür süresince yaşayabilecektir. Dünya hayatı sona erince sahip olabilmek için hayatı boyunca çalıştığı, çok sevdiği evini dünyada bırakıp gidecektir. Ölüm tüm dünya nimetleri ile aramızda kesin bir ayrılık demektir.
Mümin kendisine verilen nimetlerin gerçek ve tek sahibinin Allah olduğunu, bunların yalnızca ondan geldiğini bilir. Bu nimetleri var eden Rabb'imize gereği gibi şükretmek, memnuniyyetini ve minnettarlığını belirtmek için elinden geleni yapar. Rabb'inin nimetini durmaksızın anlat ayetinde bildirildiği gibi, sayısız nimete karşılık sözlü ve fiili olarak sürekli şükretmeye, Allah'ın nimetlerini anmaya ve anlatmaya çaba harcar.
"Sizi uyarmak için aranızdan bir adam aracılığıyla Rabbinizden size bir zikr'in gelmesine mi şaşırdınız? (Allah'ın) Nuh kavminden sonra sizi halifeler kıldığını ve sizin yaratılışta gelişiminizi arttırdığını (veya üstün kıldığını) hatırlayın. Öyleyse Allah'ın nimetlerini hatırlayın, ki kurtuluş bulasınız." (A'raf suresi, 69)
Allah'ın bizlere sunduğu tüm nimetlerin bir amacı var. Nimetler, o nimeti kullanan kişiyi Allah'a yöneltmelidir. Çünkü verilen herşey karşılığında şükür gerektirir. En güzel nimetleri hiç durmaksızın insanlara veren Allah'a en fazla ve en samimi şükrü yapmak gerekir. Şükür hem büyük bir ibadettir, hem de insanı azgınlaşmaktan korur. Çünkü insanın nefsinde zenginlik yada güç bulunduğunda zalimleşmeye, zorbalaşmaya, vicdansızlaşmaya karşı bir eyilim vardır. Bazı insanlar zenginleşip güzel imkanlara kavuştuklarında acizliklerini unutmaya ve kibirlenmeye başlar. Şükr işte bu azgınlaşmayı engeller. Şükreden insan bilir ki, eline geçen her nimeti kendisine veren Allah'tır. Bu nimeti de Allah yolunda, Rabb'imizin istediği biçimde kullanmakla yükümlüdür. Kendilerine büyük makam, büyüklük ve hakimiyyet verilen Hz. Davut, Hz. Süleyman gibi peygamberlerin tevazü ve olgunluklarının gerçek nedeni de budur.
Kendisine verilen mülk nedeniyle azgınlaşan Karun ise Rabb'imize gereği gibi şükretmediği için acı bir sonla karşılık bulmuştur. Şükr çok önemli bir ibadettir. Başta sevgili peygamberimiz Hz. Muhammet (sav.) olmak üzere tüm elçiler müminler için bu konuda önemli bir örnektirler. Bizlere düşen peygamberlerin ahlakını kendimize örnek alarak, Allah'ın lütfettiği tüm nimetlerin farkında bir yaşam sürüp, her an şükredenlerden olmak ve nankörlük yapmaktan şiddetle sakınmaktır.