Kuran'da, münafıklar hakkında verilen bir başka önemli bilgi de, bu zayıf imanlı insanların ‘Allah'ı çok az anmaları’dır:
Gerçek şu ki, münafıklar (sözde), Allah'ı aldatmaktadırlar. Oysa O, onları aldatandır. Namaza kalktıkları zaman, isteksizce kalkarlar. İnsanlara gösteriş yaparlar ve Allah'ı ancak çok az anarlar. (Nisa Suresi,142)
Münafıklar, Allah'ı çok zikretmenin Müslümanların önemli bir vasfı, Allah'ı anmaktan kaçınmanın da münafıkların çok belirgin bir özelliği olduğundan haberdardırlar. Normalde bu bilgiye sahip bir münafığın, kendisini deşifre etmemek için, Allah'ı anması, ayetlerden bahsetmesi beklenebilir. Ancak Allah'ın bir mucizesi olarak münafıklar bu güzel ibadeti taklidi olarak bile olsa yapamazlar. Allah münafıkların bu konuda basiretlerini bağlamış, dillerini mühürlemiştir. Samimi bir Müslümanın dünyada herkesten ve her şeyden daha çok sevdiği Rabbimiz'i anması ile, münafığın isteksizce ve gönülsüzce imani sohbetlere katılması arasında büyük bir zıtlık vardır.
Münafıklar günlük hayatlarında menfaatlerine uygun olan her konuya saatlerce vakit ayırırlar. Spor yapmak, müzik dinlemek, film izlemek, gezip dolaşmak, sosyal medyada uzun uzun vakit geçirmek, kendileriyle ilgili paylaşımlar yapmak, boş konular üzerine konuşmak, aciliyetli olmayan konularda bilgi edinmek gibi aktiviteler onlara çok iç açıcı gelir. Akşama kadar ne giyeceği, ne yiyeceği, ne tür alışverişler yapacağıyla ilgili saatlerce hiç sıkılmadan muhabbet eder. Bunlardan bahsederken münafığın içi müthiş ferahlar. Kuşkusuz bu ve benzeri konuların her biri müminlerin de zaman zaman vakit ayırdığı, hakkında konuştuğu konulardır. Ancak müminle münafığı farklı kılan, müminin tüm bunlara hak ettiği kadar vakit ayırması, boş vakit geçirmekten sakınması ve her anında Allah’ın rızasının en çoğunu aramasıdır. Şahsıyla ilgili konulara neredeyse tüm vaktini harcayan münafıklar, Müslümanlarla birlikte hayırlı bir sohbet için bir araya gelmeleri söz konusu olduğunda sıkıntıya kapılırlar. Şevksiz, donuk ve heyecanlarını kaybetmiş haldedirler. Özellikle Allah'ın anıldığı, imani sohbetlerin yapıldığı ortamlarda bulunmayı hiç bir şekilde istemezler. Allah'ın büyüklüğünü, kaderin mükemmelliğini, vicdanı kullanmanın, güzel ahlakın, Müslümanların birbirlerini sevip saymalarının, samimi dost olmalarının önemi gibi konuların konuşulduğu her yer, münafığın müthiş bunalmasına ve sıkıntıya kapılmasına neden olur.
Münafıkların Allah'ı anmak ve Rabbimiz'in anıldığı ortamlarda bulunmak istememelerinin sebebi ise, kalplerinde Allah sevgisi yerine, şeytana karşı bir muhabbet ve hayranlık duymalarıdır. Allah'ı değil, şeytanı dost edinmişlerdir. Dolayısıyla da Allah'ın istediklerini değil, şeytanın istediklerini yerine getirmektedirler. Bu yüzden de Allah anıldığı, Kuran ayetleri okunduğu zaman münafıklar içten içe büyük bir öfkeye kapılırlar. Okunan her bir Kuran ayetiyle, Müslüman ahlakına tamamen zıt olan kendi münafık ruhlarının açığa çıkıp deşifre olacağını düşündükleri için akıl almaz bir kin ve nefret duyarlar. Allah'ın Kuran'da münafıkların teşhisini mükemmel bir şekilde yapmış ve münafık alametlerini çok detaylı olarak anlatmış olması münafıkların korkudan dehşete kapılmalarına neden olur. Bu nedenle Kuran'ı dinlemeye dayanamazlar. Ancak kendilerini gizlemeleri gerektiğinden dilleriyle bir şey söyleyemezler, kin ve öfkelerini gözlerine yansıtıp bu yolla Müslümanlara karşı bir eylem yapmak isterler. Allah Kuran'da münafıkların, Allah anıldığı ve Kuran okunduğu zaman aldıkları bu şeytani hallerini şöyle bildirmiştir:
O inkar edenler, zikri (Kur'an'ı) işittikleri zaman, seni neredeyse gözleriyle devireceklerdi... (Kalem Suresi, 51)
Allah Ku ran'da “... Allah'ı zikretmek ise muhakkak en büyük(ibadet)tür. Allah, yaptıklarınızı bilir.” (Ankebut Suresi, 45) buyurmuş ve Müslümanlara, Kendisi’ne olan sevgilerini O’nu en güzel İsimleriyle, anarak ve yücelterek göstermelerini bildirmiştir.
Şeytan ise münafıklara, ‘Allah’ı anmamalarını’ fısıldar. Çünkü şeytanın da en istemediği ve canını en yakacak olan şey, Allah'ın anılması, Allah'a samimi olarak bağlanıp O’nun yoluna uyulmasıdır. Allah bir Kuran ayetinde şeytanın münafıkları ‘sarıp kuşatarak’ kontrolü altına aldığını, ardından da onlara ‘Allah'ın zikrini unutturduğunu şöyle bildirmiştir:
Şeytan onları sarıp-kuşatmıştır; böylelikle onlara Allah'ın zikrini unutturmuştur. İşte onlar, şeytanın fırkasıdır. Dikkat edin; şüphesiz şeytanın fırkası, hüsrana uğrayanların ta kendileridir. (Mücadele Suresi, 19)
Bulundukları yerde Allah anılmaya başladığında birden münafıkların moralleri bozulur, renkleri solar, rahatsızlanırlar. İçlerini müthiş bir sıkıntı kaplar. Bir anda şeytani bir ruh çöker üstlerine. Yüzlerinde adeta bir kararma olur. Bunun ardından münafık, etrafındaki insanlara da bulunduğu bu ortamdan ne kadar sıkıldığını hissettirmeye çalışır. Bir Kuran ayetinde münafıkların bu şeytani özellikleri, “Sadece Allah anıldığı zaman, ahirete inanmayanların kalbi öfkeyle kabarır. Oysa O'ndan başkaları anıldığında hemen sevince kapılırlar.” (Zümer Suresi, 45) sözleriyle bildirilmiştir. sDikkat edilirse münafıkları rahatsız eden “sadece Allah’ın anılması”dır. Dünyevi konular sözü konusu olduğunda, münafığın düşük aklınca sükse yapma imkanı oluştuğunda münafık dinden, imandan, İslam’dan bahsedebilir. Ancak bu konuşmaların amacı kendini ön plana çıkarmak, takdir görmek, gösteriş yapmak veya bir şekilde ünlü olmaya çalışmaktır.
Bir başka ayette münafıkların Allah’ın bir ve tek olarak anılmasından ve Kuran okunmasından ne kadar şiddetli bir rahatsızlık duydukları şöyle bildirilmiştir:
Ve onların kalpleri üzerine, onu kavrayıp anlamalarını engelleyen kabuklar, kulaklarına da bir ağırlık koyduk. Sen Kuran'da sadece Rabbini "bir ve tek" (İlah olarak) andığın zaman, 'nefretle kaçar vaziyette' gerisin geriye giderler. (İsra Suresi, 46)
Münafıklar Allah'ın büyüklüğünü, O’ndan başka bir güç ve İlah olmadığını duymaya dayanamazlar. Kuran'da bildirildiği gibi, bu gerçekleri asla dinlemek istemez ve nefretten adeta deliye dönmüş vaziyette büyük bir sık ıntıyla hemen o ortamdan uzaklaşırlar. Allah’ın samimiyetle anılması münafığı çok kızdırıp rahatsız eder. -Allah'ı tenzih ederiz- huzursuzluğunu ve sıkıntısı oflayıp puflayarak, ayaklarını sallamaya başlayarak ifade eder. Sıkıntıdan her yeri kasılır, ruhu müthiş daralır. Ruhundaki şeytani hastalık, Allah anıldığında yaşadığı bu huzursuzlukla hemen ortaya çıkar.
Açıktır ki, insan en çok kimi seviyor, en kimi düşünüyor, en çok kime yakın olmak istiyorsa, kalbinde olduğu gibi dilinde de hep o olacaktır. Müslümanların dünyada en sevdikleri Rabbimiz olduğundan, her an her işlerinde Allah'a sığınıp O’ndan yardım dileyip O’nun rızasını kazanmaya çalıştıkları için dillerinde de her zaman Rabbimiz'in Yüce ve güzel isimleri vardır.
Münafıklar da kalpleri hep şeytanla beraber olduğundan, gün boyunca dillerinde hep şeytani fikirler, Kuran dışı mantıklar, küfri konuşmalar, olumsuz, çirkin sözler, münasebetsizlikler, huysuzluklar vardır.
Şeytan Müslümanlar arasında huzursuzluk, fitne, kargaşa çıkarmak, onları rahatsız etmek için münafıkları bu şekilde kullanmakta, onların ağzından kendi felsefesini dile getirtmektedir. Ancak bu tümüyle münafığın aleyhine döner ve bundan zarar gören sadece münafığın kendisi olur. Negatif ve şeytani dünyasının, karanlık zihninin ürettiği kirli düşünceler, sadece kendisini huzursuz eder. Münafık Allah’tan uzak yaşamasının bir karşılığı olarak cehennem hayatındaymış gibi acı içinde mutsuz bir hayat yaşar.