Japon araştırmacılar hipopotamların derilerinin, onları güneşe ve bakterilere karşı koruyan kırmızımsı iki pigment salgıladıklarını keşfettiler.
Hipopotamlar aslında terlemezler. Ancak hipopotam suyun dışında olduğu zaman, derisindeki epidermik bezleri vücudunun ısısını kontrol etmeye, onu güneşe ve bakterilere karşı korumaya yarayan yapışkan bir tür sıvı salgılar. Araştırmacılar bu yapışkan sıvıyı incelediler ve onu oluşturan iki pigmenti ayrıştırdılar: Pigmentlerden biri kırmızı “hiposüdorik asit” ve diğeri portakal rengi “norhiposüdorik asit”ti.
Kimyagerler bu pigmentlerin ultraviyole ışınları engellediklerini ve böylece hipopotamın derisini güneşten koruduklarını öğrendiler. Yaralanma halinde de pigmentler, canlıyı içinde yuvarlandıkları çamurdan gelen bakterilere ve mikroplara karşı koruyan bir antiseptik olarak da görev yapıyorlardı.
Hipopotamlar, pigmentler çoğalmadan ve sağlam yanıklar oluşmadan kırmızı renklerini koruyorlar. Ancak laboratuvardaki bileşkenlerin durağan olmaması araştırmacılara hayvandaki yapışkanın sabitleyici bir etkisi olduğunu da düşündürüyor.
Yüce Allah, hipopotamı da diğer tüm canlılar gibi yaşadığı ortamda ihtiyacı olan bütün özelliklerle birlikte kusursuzca yaratmıştır.
“Şüphesiz, göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ile gündüzün ard arda gelişinde,insanlara yararlı şeyler ile denizde yüzen gemilerde, Allah’ın yağdırdığı ve kendisiyle yeryüzünü ölümünden sonra dirilttiği suda, her canlıyı orada üretip-yaymasında, rüzgarları estirmesinde, gökle yer arasında boyun eğdirilmiş bulutları evirip çevirmesinde düşünen bir topluluk için gerçekten ayetler vardır” (Bakara Suresi, 164) www.hayvanlardakitasarim.com