Harika Bilim - 8. Bölüm

A9TV Televizyonu Adnan Oktar Harun Yahya Sohbetler Belgeseller A9 TV Yeni Frekansımız: Türksat 3A Uydusu FREKANS: 12524 Dikey Batı Sembol Oranı: 22500

HARİKA BİLİM 8. BÖLÜM

 

SUNUCU: Harika Bilim’e hoş geldiniz. Bu bölümde yine sizler için bilim dünyasındaki son gelişmeleri, merak uyandıran soruların cevaplarını, son günlerin en çok izlenen videolarını, uzaydaki son keşifleri ekrana getireceğiz. Dopdolu bir içerikle Harika Bilim başlıyor.

 

Herkes çocukken mutlaka ya bisikletten düşmüş ya da ufak tefek yaralanmalar yaşamıştır. Hatta bu olayları hatırlatan küçük izler de taşıyor olabilirsiniz. Ve sorulsa en ince detayına kadar nasıl olduğunu anlatabilirsiniz. Ancak sağlıklı hiç kimsenin aklında iyileşmeyen bir yara anısı kalmamıştır. Çünkü vücudumuz kendi kendini tamir edebilen mükemmel bir sisteme sahiptir. Bilim insanları uzun yıllardır bu mükemmel tamir mekanizmasını araştırıyor. Özellikle yaralanma sonrası, diğer hücrelerin nasıl organize oldukları ve bu bölgeye nasıl topluca gittikleri merak konusuydu. Arizona Üniversitesi’ndeki araştırmacılar bu konuyu irdelediler ve yara iyileşmesinde hücrelerin mükemmel bir iletişim kurduklarını keşfettiler. Şimdi konunun detaylarını hep beraber izleyelim.

 

DIŞ SES: Arizona Üniversitesi’nde yapılan bir araştırmada yaraların iyileşme mekanizması incelendi. Bu incelemede hücrelerin yeni dokular oluşturmak için topluca göç etmelerinin mekanizması keşfedildi. Çalışmayı yöneten bilim insanı Pak Kin Wong’a göre, yıllardır hücre göçlerinin varlığı biliniyor ancak canlılarda buna neden olan etkiler tam olarak keşfedilemiyordu. Bu çalışmayla hücre göçünü tetikleyen etkenlerin, hücrelerin birbirlerine uyguladığı biyokimyasal stres ve sinyaller olduğu anlaşıldı.

 

SUNUCU: Ufacık bir çizik ya da ciddi bir yaralanma da olsa hasarlı dokuda mutlaka bir boşluk oluşur. İşte bu durumu telafi etmek için Dii4 isimli protein hemen devreye girer. Bu protein etrafındaki benzer yapılı hücrelerin boşluk oluşan bölgeye göç etmelerini sağlar. Böylece hasarlı bölgede yeni doku oluşmaya başlar. Bu akıllı yaratılış karşısında Allah’a ne kadar şükretsek azdır değil mi? Ufak bir çizikten ciddi yaralanmalara kadar vücudumuzdaki tüm doku hasarları kısa bir süre içerinde en mükemmel şekilde iyileşip, eski haline dönüyor. Aslında vücudumuzda hücrelerden oluşan en ileri teknikle donatılmış bir ilk yardım ve tedavi merkezi var. Ancak çoğumuz bunun farkında değiliz. Şimdi gözle göremeyeceğimiz kadar küçük mikro boyutta olan bu tedavi merkezi nasıl çalışıyor, iyileşme mekanizmasında rol olan hücrelerin bir kısmı nasıl lider olup, diğerlerini yönlendiriyor beraber bir bakalım.

 

DIŞ SES: Hücrelerin zarar gördüğü yaralanma bölgesinde boş, hücresiz bir yer kaldığında, Dii4 olarak bilinen bir protein molekülü harekete geçer. Görevi yakındaki hücreleri koordine ederek yaralanma bölgesine gitmelerini sağlamaktır. Hasarlı bölgeye giden hücreler hep birlikte yeni doku ile burayı kaplarlar. Bilim insanları bu süreçte, birbirinin aynısı olan hücrelerin bir kısmının lider bir kısmının da takipçi hücre haline geldiğini gördüler. Daha önce bilim insanları bu görev dağılımının rastgele olduğunu düşünüyorlardı. Ancak bu araştırmayla hücrelerin bilinçli hareket ettikleri anlaşıldı. Bu aşamada lider hücreler diğerlerinden farklı olarak hücrelerin göç etmesini sağlayan Dii4 proteininin bilgisini taşıyan mesajcı RNA’ları üretiyorlar. Sonra diğer hücrelerin önüne geçerek ürettikleri bu mesajcı RNA’ları onlara gönderip, kendilerini takip etmelerini sağlıyorlar.

 

SUNUCU: Evet bu müthiş organizasyon yeni doku, yarayı kaplayana kadar devam ediyor. Düşünsenize konuşamayan, göremeyen, dokunamayan hücrelerin arasında kusursuz bir iletişim var. Yara tamir etme görevinde yer alan tüm hücreler birer profesyonel. Ne yapmaları gerektiğini çok iyi biliyorlar, emir-komuta zincirine harfiyen uyuyorlar, görevleri sona erdiğinde görev yerlerini hemen terk ediyorlar. Vücudumuzdaki bu incelikli yaratılış bununla da bitmiyor. Bilim insanları Allah’ın yarattığı bu sistemin detaylarını görmek için çalışmayı bir adım daha öteye götürdüler ve bakın ne keşfettiler?

 

DIŞ SES: Bilim insanları konfekal mikroskobu ile insanların göğüs kanseri hücrelerindeki lider hücrelerin oluşumunu incelediler. Lider hücreleri ilaç, lazer ve diğer zararlı maddelere maruz bırakarak nasıl bir tepki vereceklerini gözlemlediler. Lider hücre lazer ile parçalandıktan sonra, hemen yakındaki başka bir hücrenin onun liderlik görevini üstlendiği tespit edildi. Lideri takip eden hücrelerin de aynı kuşların V şeklinde uçmaları ya da karıncaların kolonilerini izlemeleri gibi yeni liderlerin peşinden gittikleri gözlemlendi.

 

SUNUCU: Gördünüz. Yaraların iyileşme mekanizmasındaki harikuladelikler bitmek bilmiyor. Bu organizasyonda yer alan her hücre lider aklıyla hareket ediyor ve vücudun zarar görmemesi için en iyi yöntemleri izliyor. Bir kıyas yapacak olursak bir hastanın tedavisinde kimi zaman onlarca doktor uzun saatler harcayarak konsültasyonlar, testler, incelemeler yapar. Burada ise mikro boyuttaki hücrelerin onlarca doktorun aklından daha üst bir akıl sergileyerek çok kısa süre içinde, girift bir organizasyonla en iyi neticeyi aldıklarını görüyoruz.

 

Geçtiğimiz günlerde sanat dünyasından sıra dışı bir haber geldi. Ünlü İngiliz soprano Sarah Brightman önümüzdeki Eylül ayında Ay’ın yörüngesine çıkacağını ve orada şarkı söyleyeceğini açıkladı. Rus uzay aracı Soyuz ile uzaya gidecek olan Brightman bakalım orada Allah’ın yarattığı muhteşem sesiyle hangi parçasını seslendirecek. Operadaki hayalet hiç de fena olmaz ne dersiniz? Bu unutulmaz parçayı biraz dinleyelim ardından Harika Bilim’e yıldızların sesiyle devam edeceğiz. Ancak bu kez kelimenin tam anlamıyla gökyüzündeki yıldızlarla…

 

SUNUCU: Sarah Brightman çok güçlü bir sese sahip. Ancak uzayda ondan çok daha güçlü şarkı söyleyebilen ateş topları yani yıldızlar var. Evet, Güneşimiz de dahil olmak üzere, bilim insanları yıldızların şarkı söylediklerini düşünüyor. Nasıl derseniz hep birlikte izleyelim…

 

DIŞ SES: Dr. John Pasley’in yönettiği, York Üniversitesi’nin Fizik bölümündeki bir araştırma ekibi, deneylerle yıldızların ses ürettiğini buldular. Bu çalışmada, yıldızların yüzeyine benzeyen bir plazma yapı üzerine çok şiddetli bir lazer yansıtıldı. İkisi arasındaki etkileşimi inceleyen ekip ilginç bir şey fark etti. Lazer plazmaya çarptıktan sonra, saniyenin trilyonda birinde plazmanın yüksek yoğunluklu alandan düşük yoğunluklu alana doğru aktığını gözlemlediler. Bu durum plazmanın trafik sıkışıklığı gibi bir ortam oluşturmasına neden oluyor ve plazma düşük ve yüksek yoğunluklar arasında bir yığın meydana getiriyor. Seri şeklinde bu tip titreşimler oluştuğunda ise ses dalgaları oluşuyor.

 

SUNUCU: Uzayda hava olmadığı ve ses uzayın vakumlu yapısında seyahat edemediği için şimdilik yıldızların şarkısını duyamıyoruz. Ancak dikkat edersiniz bilim ve teknoloji ilerledikçe kainatın görülmeyen kısmında müthiş bir dünya olduğunu görüyoruz. Aslında görülmeyen derken bizim algılarımızın dışında olan kısmından bahsediyorum. Mikroskop olmasaydı hücre çekirdeğindeki DNA’nın yapısından haberdar olmazdık. Teleskoplar, uydular olmasa diğer gezegenleri, yıldızları inceleyemezdik. Bilgisayar olmasa insanın gen haritasını çıkarma imkanımız olmazdı. Bu liste uzar gider. Görüyorsunuz aslında gelişen bilim ve teknoloji sayesinde hemen hemen her şeyi bildiğimizi sandığımız şu anda bile aslında evrende bilmediğimiz müthiş olaylar oluyor. Nasıl şu an yıldızların sesini duyamıyorsak bunların da farkında değiliz ancak Allah her yere hakim ve evrendeki canlı cansız her şeyi müthiş bir incelikle yaratmış.

 

Ekranda gördüğünüz bu görüntüler San Francisco’daki Kalifornia Üniversitesi’nde kaydedildi. Şu an bir insanın beyninin iki yarım küresi arasındaki bilgi akışını gerçek zamanlı olarak nasıl gerçekleştiğini görüyorsunuz. Burada her ışık parlaması yeni bir bilgi akışının gerçekleştiği anlamına geliyor. Gördüğünüz gibi 18 saniye süren bu videoda beynimiz bugün hiçbir bilgisayarla kıyaslanamayacak komplekslik ve hızda işlem yapıyor. Tüm bu işlemler sırasında vücut nefes alma, kalp atışı gibi otomatik işlemlerin tamamını da aralıksız olarak devam ettiriyor. Bilim insanları bugüne dek beyin üzerinde binlerce araştırma yaptı, milyonlarca sayfa yazı yazdı. Ancak tüm bu çalışmalar beyni anlamaya, çalışma mekanizmasını çözmeye yetmedi. Beynin işleyişi bundan sonra da tam olarak çözülebilecek gibi görünmüyor. Çünkü detaylar keşfedildikçe beynin girift mekanizmaları iyice ortaya çıkıyor.

 

Dünyanın en hızlı canlısı nedir? Aklınıza ilk çita mı geliyor? Yoksa şahin mi? Peki ya tazı? Etrafımız gözle göremediğimiz çok daha hızlı canlılarla çevrili… Bunlardan biri mantis karidesi… Mantis karidesleri dünyadaki en hızlı yumrukları atıyorlar. Bir diğeri ise kapan çeneli karıncalar. Bu minik karıncalar çenelerini mantis karideslerinden de daha da hızlı şekilde hareket ettirebiliyorlar.  Şimdi bunları nasıl yapabildiklerine yakından bakalım.

 

Mantis karidesleri çok kısa bir zaman diliminde oldukça yüksek hıza ulaşan kas hareketleri yapıyorlar. Bu işleme “güç yükseltimi” denir. İnsan kasları ise dışardan bir destek olmadan “güç yükseltimi” yapamaz. Örneğin çok uzak bir mesafeye ok atmak için ciddi bir kas gücü gerekir. Bunun için güç yükseltimine ihtiyaç vardır. İşte bu nokta ihtiyacımız olan bir yaydır. Yay kullanarak kas gücümüzün etkisini artırıp, normal şartlarda ulaşması imkansız noktalara hızla bir yayı atmak mümkün. Oysa mantis karideslerinin güç yükseltimi için bizim gibi bir araç kullanmaya ihtiyaçları yok. Kas yapılarındaki muhteşem yaratılış onlara böyle bir üstünlük sağlıyor. Şimdi bu güçlü kas yapısının özellikleri nedir, izleyelim.

 

DIŞ SES: Mantis karideslerinde özel bir enerji depolama sistemi vardır. Yumruk attığı kolunun üstündeki kaslar tıpkı gerilen bir yay gibi enerjiyi depolar, hareket başladığında ise tıpkı okun yaydan fırlaması gibi enerji tamamen serbest kalır. Bu işlemin gerçekleşebilmesinde etkili olan kolun yapısı, kas ve mandal mekanizmasıdır. Enerji depolandıktan sonra, mandal serbest kaldığında oluşan hareket yerçekiminden yaklaşık 10 bin kat fazladır.

 

SUNUCU: Mantis karidesinin kas gücünü daha iyi anlamak için şöyle bir kıyas yapalım. Çoğumuz istiridye kabuğunun nasıl güçlü bir şekilde birbirine yapışık olduğunu sahilde test etmişizdir. Çekiç gibi bir alet kullanmadan kabukları sadece el gücüyle birbirinden ayırmak neredeyse imkansızdır. İşte mantis karidesi bunu hiçbir araç kullanmadan sadece kas gücüyle yapar. Üstelik durumu daha da zorlaştıran su altı koşullarında bunu yapar. Araştırmacılar mantis karidesinin bu hızlı hareketini gözlemleyebilmek için saniyede 20 bin kare kaydedebilen kameralar kullandılar. Ancak bu şekilde, sadece bir göz açıp-kapama süresince gerçekleşen bu hareketi yavaş çekimde izleyebildiler. Mantis karidesleri o kadar hızlı hareket ediyorlar ki, etraflarındaki suyun kaynayacak kadar ısınmasına neden oluyorlar. Ancak yapılan hesaplamalara göre kapan çeneli karıncalar, mantislerden de daha hızlı hareket ediyor.

 

DIŞ SES: Kapan çeneli karıncalar hem hızlıca avlarını yakalamak hem de bir tehlike ile karşılaştıklarında kendilerini uzak bir yere fırlatmak için çenelerindeki mükemmel mekanizmayı kullanırlar. 1 cm boyundaki karıncaların kıskaçları bedenlerine göre oldukça büyüktür. Bu kıskaçların içerisindeki kaslar tıpkı Mantis karidesinin kasları gibi enerjiyi depolar. Depolanan enerji ile kıskaçlarını yere vuran kapan çeneli karıncalar kendilerini vücutlarının 20 katı kadar uzağa fırlatabilirler. Bu, bir insanın hiçbir yerden güç almadan kendini 40 metre ileriye fırlatması anlamına gelir.

 

SUNUCU: 40 metre! Dünya uzun atlama şampiyonu Mike Powell’ın rekorunun 8,95 metre olduğunu düşünürsek kapan çeneli karıncaların rekorunu kırmak imkansız. Ayrıca burada atlanmaması gereken çok önemli bir detay daha var. Karınca kendi vücut ağırlığının 20 katı kadar uzağa düşerken vücudunda en ufak bir hasar, kırılma, ezilme oluşmuyor. Doğadaki bu harika yaratılışı keşfettikçe Allah’a duyduğumuz hayranlık daha da artıyor.

 

Bu bölümde haftanın sevimlisinde sıra dışı bir canlı ile sizi tanıştırıyoruz. Ünlü Pokemonların, Pikaçu karakterinin benzeri oldukça sevimli bir memeli; İli Pika ya da kısaca Pika. Geçtiğimiz günlerde Çin’in kuzey bölgesinde bu çok sevilen çizgi karaktere benzetilen bu canlıya 20 yıldan sonra ikinci kez rastlandı. Otlarla beslenin bir tavşan türü olan Pika, nesli tükenmekte olan hayvanlar içerisinde yer alıyor. Çin’in Doğu Türkistan bölgesindeki dağlarda yaşayan bu sevimliden tahminlere göre sadece bin tane var. Boyları yaklaşık 20 cm olan Pikalar genellikle

dağlık bölgelerde, tek başlarına dolaştıkları ve çok fazla ses çıkarmadıkları için kolaylıkla vahşi hayvanlara av olabiliyorlar. İlk kez 1983’de görülen varlığı tespit edilen Pikaların son 15 yılda %70 oranda soylarının tükendiği düşünülüyor.

 

Şimdi hazır olun çünkü bilim dünyasındaki bu yeni keşif sizi ciddi anlamda hayrete düşürecek. Çok kısa özetle bilim insanları bitkilerin internet ağını keşfettiler. Bu bitkisel internet ağında mantarlardan, onlarca metre yüksekliğindeki ağaçlara, bir domates fidesinden bir çalı bitkisine kadar tüm bitkiler faydalanabiliyor. Peki, bu nasıl bir ağda kablolama nasıl yapılıyor, iletişim aracı nedir, bilgi nasıl aktarılıyor, aktarılan bilgi ne amaçla kullanılıyor? Kısa filmimizde izleyelim.

 

DIŞ SES: Mantarların gövdelerinin büyük bir kısmı miselyum olarak adlandırılan ince iplikçiklerden oluşur. Bu iplikçikler yer altında farklı bitkilerin köklerini birbirine bağlayarak bir çeşit internet ağı meydana getirir. Bitkiler bu ağa girerek besin ve bilgi paylaşımı yapar ve komşularına yardımcı olurlar. Bazen de toksit kimyasallar yayarak istemedikleri bitkileri kendilerinden uzakta tutabilirler. Bilim adamları keşfettikleri bu sisteme ‘wood wide web’ yani ‘ahşap çapında ağ’ adını verirler. Bu mantar şebekeleri bitkiler arasındaki iletişimi daha hızlı ve etkili hale getirir.

SUNUCU: Karada yetişen bitkilerin yaklaşık %90’ı mantarlarla karşılıklı fayda ilişkisine sahip. Alman biyologlar bu ortaklıklara ‘mikoriza’ adını verdiler. Bu ortaklıklarda bitkiler mantarlara karbonhidrat olarak gıda temin ederler. Bunun karşılığında mantarlar da bitkilerin topraktaki suyu emmesine yardımcı olur ve miselyaları üzerinden fosfor ve nitrojen gibi besinleri sunarlar. Ayrıca bitkilerin büyümelerine de yardımcı olurlar. Ancak mantarlarla bitkiler arasındaki tek ilişki bununla sınırlı değil. Mantar şebekeleri kendilerini barındıran bitkilerin savunma sistemini de dolaylı yoldan güçlendirirler. Çünkü bitkinin köküne yerleşince bitkinin savunma kimyasallarını tetikler. Bu da savunma sisteminin tepkilerini daha hızlı ve daha etkin hale gelir. Diğer bir deyişle bu miselyal şebekelere bağlanılması bitkileri hastalıklara karşı daha dirençli hale getirir. Şimdi domatesler ile mantarlar arasındaki ilişkinin onlara ne faydalar sağladığına bir bakalım.

DIŞ SES: 2010 yılında Guangzhou’daki Güney Çin Tarım Üniversitesi’nden Ren Sen Zeng, bitkilere zararlı mantarlar yapıştığında, bitkilerin miselyaları üzerinden komşularını uyararak kimyasal sinyaller gönderdiklerini buldu. Zeng’in çalışma arkadaşları saksılara domates ekti ve bu bitkilerin bazılarının mikoriza geliştirmelerine izin verdi. Bu mantar şebekeleri oluştuktan sonra bitkilerden birine, hastalığa neden olan bir mantar sprey şeklinde sıkıldı. Bu aşamada bitkiler arasında toprak üstü kimyasal sinyalleşmeyi engellemek için hava geçirmez plastik torbalar kullanıldı. 65 saat sonra Zeng ikinci bitkiye de bu şekilde hastalığa sebep olan mantarı sprey şeklinde sıktı. Fakat arada miselya ağı olduğu için ikinci bitkide hastalığın çok daha az görüldüğü, görüldüğünde de hasarın çok daha az olduğu tespit edildi.

SUNUCU: Çok etkileyici. Bu çalışma domates fidelerinin birbirlerinden savunma taktikleri öğrendiklerini ve potansiyel patojenlere karşı dirençlerini arttırdıklarını ortaya koydu. Görüyoruz ki bitkiler bu ağ sayesinde sadece besinlerini paylaşmakla kalmıyor aynı zamanda savunma taktiklerini de birbirleriyle paylaşıyorlar. Bu konuda araştırma yapan British Columbia Üniversitesi’nden Prof. Suzanne Simard, büyük ağaçların bu mantar internetini kullanarak genç ağaçlara yardımcı olduğunu ve bu yardım olmasa birçok genç fidanın hayatta kalamayacağını ifade ediyor. Nitekim 1997’de yapılan bir çalışma gölgedeki fidanların donör ağaçlardan, diğer fidanlara göre daha fazla karbon aldığını ortaya koymuştur. Tüm bu gözlemler Darwin’in “güçlü olanın hayatta kaldığı ve bireylerin bu amaçla sürekli rekabet içinde olduğu” tezini geçersiz kılıyor. Çünkü bu bitkisel internet ağı sayesinde zayıf ya da güçlü tüm bitkiler ortaklaşa hareket ederek hastalıklara ve besin yetersizliğine karşı ortak mücadele ediyorlar.

Şimdi sırada Japonya’dan ilginç bir araştırma var. Bu araştırmaya göre gün içinde sevimli hayvanlara ya da bebek resimlerine bakmak iş performansını artırarak motive ediyor. Çalışırken dikkatiniz çok dağılıyorsa sevimli bir kedi videosu izleyebilir ya da bebek resimlerine göz atabilirsiniz. Çünkü bilim insanlarına göre sevimli canlıların ya da bebeklerin resimlerine bakan kişiler aldıkları mutluluk hissi nedeniyle çalışmalarında daha verimli hale geliyorlar. Yapılan çalışmanın adı “Kawaii’nin gücü”. Kawaii Japonca “sevimli” anlamına geliyor. Şimdi bu çalışma nasıl yapıldı, sonuçlar nasıl değerlendirildi, izleyelim.

 

DIŞ SES:  Deneye katılan kişilere yavru hayvanlar, yetişkin hayvanlar ve yiyecek resimleri gösterildi. Bu esnada kişisel sorular soruldu ve bazı görevleri yerine getirmeleri istendi. Katılımcılara hangi tip resim gösterildikten sonra verimlerinin en yüksek seviyede olduğu ölçüldü. Sonuçlara göre yavru canlıların resimlerine bakan kişilerdeki verimlilik oranı diğerlerine göre oldukça yüksek çıktı.

 

SUNUCU: Evet hayvan yavrularının yüzlerindeki bu sevimli ifadenin tarifi oldukça zor. Çünkü pe kçok özellik bir arada. Sevimlilik, acarlık, acemilik, masumiyet, cana yakınlık… Allah, yaratma sanatını bu miniklerde pek çok yönüyle sergiliyor. Onlar bu dünyanın bir güzelliği ve Allah’ın bizlere neşe, renk olsun diye yarattığı güzelliklerden bir detay.

 

Bu hafta da süremizin sonuna geldik. Yavru hayvanlardan bu kadar bahsetmişken programı bu sevimlilerle kapatalım dedik. En çok sevilen sevimli hayvanlar videolarını sizin için bir araya getirdik. Son bir hatırlatma, bize soru ve fikirlerinizi Twitter’da @harika_bilim adresine yazabilirsiniz. Ayrıca harika bilim’in kısa videoları ve fotoğraflarına Instagram’da @harikabilim hesabını takip ederek ulaşabilirsiniz.  Bir sonraki bölümde görüşmek üzere, şimdilik  hoşçakalın.