DNA'yı veya yaşamın genomik temelini, yaşamın moleküler temelini düşündüğümde, bu inanılmaz derecede kompleks. Bunun tüm yaşam için evrensel görünen bir kod olması ve böyle bir çeşitlilikte işleyişe sahip olması çok hayret verici. İster bir bakteriden ister bir insan hücresinden bahsediyor olun, hücresel fizyolojilerdeki çeşitliliğe katkıda bulunan her şey, tüm bu canlılığın temeli ancak DNA’daki bu kod ile mümkün. Bu kodun RNA ve proteinlere dönüşme şekli mükemmel. Yeni yeni öğreniyoruz ki sadece DNA da değil; genoma ek olarak epigenetik faktör adı verilen ve pek çok farklı katmanda komplekslik içeren transkriptler de var. Yani, sadece DNA’dan çıkan ve protein kodlayan proteinler değil, aynı zamanda hücre içinde daha başka birçok düzenleyici molekül de bulunuyor, ve bunlar da DNA’da kodlular ve çok kompleks seviyelerde idare ediliyorlar. Yani tek bir basit hücrede bile birçok kompleks sistem üstüne sistem mevcut. Dolayısıyla DNA’dan tek bir canlı hücreye gidiş muhteşem, kompleks bir dünya ve ben buna baktığımda bunun Tanrı'nın bir işareti olduğunu düşünüyorum. Varlığının işaretlerinden biri. Bir Hristiyan olarak Hristiyan kutsal metinlerine baktığımızda görürüz ki, havari Pavlus Romalılara yazdığı bir mektupta zamanın başlangıcından itibaren kainatın neresine bakarsak bakalım insanları Tanrı'ya inanmaya sevk edecek yeterinden fazla delil göreceğimizden bahseder. Bunlar sadece Tanrı'ya inanca sevk etmekle kalmaz, aynı zamanda Tanrı'nın Zatına dair, sonsuz güç sahibi olduğuna ve İlahi sıfatlarına dair da bize bir şeyler anlatır. Pavlus Tanrı'ya iman etmemek için kimsenin bir bahanesi olmadığını söyler. Çünkü bu deliller baktığımız her yerdedir; yıldızlar olsun, ağaçlar veya bir hücrenin içindeki DNA molekülü olsun, nereye bakarsak bakalım bu deliller olağanüstüdür.