Prof. Dr. Yavuz Dizdar, Radyasyon Onkoloji Uzmanı
OKTAR BABUNA: İyi akşamlar sayın izleyicilerimiz. Bir Yaşam ve Sağlık programında daha birlikteyiz. Bu akşam çok değerli bir konuğumuz var. Sayın Dr. Yavuz Dizdar Beyefendi. Hoş geldiniz efendim.
YAVUZ DİZDAR: Hoş bulduk sağolun.
OKTAR BABUNA: Dr. Yavuz Bey, 1964 yılında İstanbul’da doğdu. Önce İstanbul Erkek Lisesi’nde eğitimini tamamladı. Ondan sonra İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Çapa’da eğitimini bitirdi. Tıp eğitiminin ardından mecburi hizmet dönemi var. Ardından İstanbul Tıp Fakültesi Farmokoloji Ana Bilim Dalı’nda İlaç bilimi üzerine eğitim gördü. Daha sonra 92-96 yıllarında Radyasyon Onkolojisi Ana Bilim Dalı’nda kanser üzerine uzmanlık eğitimini tamamladı. Bu eğitimlerin yanı sıra İstanbul Üniversitesi Onkoloji Enstitüsü’nde kanser biyolojisi ve imnolojisi doktorası unvanını aldı. Halen aynı enstitüde radyasyon onkolojisi uzmanı olarak çalışmaktadır. Aynı zamanda yazar. Tıbbi çalışmalarına paralele olarak 94’ten bu yana da Dünya Gazetesi’nde sağlık ekonomisi ve politikası üzerinde yazılar yazmaktadır. İstanbul Üniversitesi ve üniversite eğitimlerine yönelik yazıların yer aldığı Fakülte Dergisi de 2008 yılından beri yayın hayatındadır. Kendisini zaten tanıyoruz, çeşitli kanallarda çok geniş engin bilgisiyle halkımızı bilgilendiriyor. Bugün de inşaAllah öyle olur.
Evet, Pınar Akkaş hanımla birlikte sunuyoruz.
Hocam, günümüzde beslenme çok önemli ama doğru beslenme, gerçek beslenme. Bunu da tabii hastalıklarla ilgisi bire bir. En azından son zamanlarda bu konular daha çok gündem haline geldi. Özellikle bu hastalıklar içinde kanser vakıalarında galiba daha çok geçerli.
YAVUZ DİZDAR: Aslında sadece kanser artmıyor. Biz kanseri saha korkutucu hastalık olduğu için ilgimizi kansere yöneltiyoruz. Romatizma da artıyor, kalp hastalığı da artıyor. Çocuklarda otizm artıyor, psikiyatrik hastalıklarda artış var. Çünkü baktığınız zaman şizofrenin de arttığını görüyorsunuz. İnsanlar diyorlar ki şizofreni derneği; bu hastalığın artışı ne olacak, nereye gideceğiz? Demek ki topyekun bir hastalık artışı var, diyabet de bunun bir tarafında. Bizim meselemiz bunların arasında ortak ilişki var mı? Bir toplumda sadece bir hastalığın artışını bekliyorsanız bu olsa olsa grip gibi bir enfeksiyon hastalığı olabilir. Aksi takdirde hastalıkların ortalama görülüş sıklığı yıllar içerisinde çok fazla değişmez, on yıllar içinde de değişmez. Bir zamanlar hatırlayın, insanlar daha iyi beslendikleri için gut hastalığına tutuluyorlarmış. Gutun prevalansında, görülme sıklığında belli bir değişikliğin olmaması beklenir. Ama sözünü ettiğimiz bu hastalık skalası hepsinde bir artış gösteriyor. Ve sağlık harcamaları bugün ABD için sömürülebilir olmanın tamamen dışına çıktı. Adamlar zaten bir miktar kesintiyi getirdiler. Yakın zamanda bütçenin yüzde 20’sinin sağlığa gideceğini öngörüyorlar. Bir ülkenin bütçensin yüzde 20’sinin sağlığa gidiyor olması ciddi bir sorun olduğunu gösterir. O nedenle ne değiştiğine bakacağız. Bizim ülkemizde şöyle bir avantajımız var, bu değişiklik dezavantajın avantaj haline getireyim, bir faydacılık varsa eğer. Bu değişiklik kısa süre içinde oldu. 20 yıl öncesinde ciddi bir hastalık yükü yoktu. Biz, en azından çalıştığımız enstitüyü biliyorum, yaz aylarında mesela günde 4-5 tane kontrol hastası gelirdi. Haftada birkaç yeni başvuru olurdu. Bugün baktığınızda her gün bir kaç yeni başvuru. İstanbul gibi büyük merkezde 20 tane gibi onkoloji ünitesi var ve hepsi ağzına kadar dolu. O zaman diyorsunuz ki hastalık artıyor. Bu aşamada sağlık bakanlığının yaptığı istatistikler bir artış bildirmese de bizim için fark etmez. Bu hastalıkta çok ciddi bir artış var, doğru ya da yanlış. Ama esas olan şu; hastalıkta yaş kayması var, bu alarme ediyor. Yaş aşağı doğru kayıyor. Biz eskiden 20-25 yaşında meme kansersi görürsek kongrelere tebliğ edecek kadar ilginç bir durumdu, bu yaşta olabiliyormuş dite. Bugün her hafta 25-30 yaşında hasta başvuruyor. Demek ki bu hastalık yaşındaki kaymanın başka şekilde açıklanması gerekiyor. Bizim söylemeye çalıştığımız, çünkü klasik öğretiye baktığınız zaman Amerika bunun başındadır, alkol diyor, sigara diyor, kilo fazlası diyor üç tane nedene bağlıyor. İstatistik nereden bakarsanız bunu anlatır. Bu insanların diğer değişkenlerinin sabit kaldığı varsayımıyla yapabileceği bir istatistik. Yani toplumda ciddi bir gıda değişikliği varsa, endüstriyel gıda, marketlerden alış-veriş, pazarın kaybolması, köylünün ortadan kalkması, tarımın olduğu gibi artık endüstriyel tarıma dönüşmesi. Siz diğer faktörlerin sınanabilirliliğine inanmayacaksınız. Değişkenlerin hepsini kontrol etmeniz lazım ki konuyu sigaraya atfedebilin, konuyu alkole yükleyebilin. Ama ülkemizde sigara alışkanlığı neyse ki son zamanlarda azalmaya başladı, kapalı alanlarda içilmiyor. Hadi bunun etkisini daha görmedik. 25 yıl daha bekleyeceğiz etki görmemiz için ama bizim ülkemizde alkol hiçbir zaman öyle bir batı ülkesi kadar ciddi bir sorun oluşturmadı. Keyfe keder millet, o da bellidir zaten. Kilo fazlası son yıllarda artıyor bu doğru amam artış ile kanser birbirinin neden-sonuç ilişkisi midir yoksa beraber görülen tablolar mıdır bunu da açıklamak gerekiyor. Diyabet de artıyor çünkü, o zaman ne diyeceğiz diyabet artışı kansere mi eden oluyor, hayır. Hepsini toparlayacağız ve şöyle söyleyeceğiz; bir etken var, bu etken hastalıkları aynı mekanizmayla ortak olarak artırıyor. Hastalığın geçmişi dinlediğiniz zaman hastadan bu yoldan geçtiğini görüyorsunuz. Önce bir diyabet oluyor, fıtık oluyor, bir göz hastalığı falan geçiriyor, arkasından en son olarak da kanser hastalığı tanısı konuyor. Bir üçüncü sorun daha var, hastalığın klinik seyri değişiyor. Biz hastayı eskiden mide kanseri denildiği zaman çok bitkin durumda bulurduk, şimdi adam geliyor yanağından kan damlıyor, bir şekilde gitmiş hasta gastroskopi yapılmış ve bu kanserin tanısı konmuş. Değişkenler sizin bakmanızla ilişkili. Eskiden memeyi taramıyorduk, şimdi tarayıp buluyoruz kadının hiçbir şikayeti yok. Eskiden gastroskopi imkanı çok kısıtlıydı, birkaç merkezde vardı şimdi neredeyse bütün küçük merkezlerde gastroskop var. Teknolojik imkanlar arttı. O zaman siz hastalığın hakikaten mi arttığını yoksa aşırı teşhis denen bir durumla mı karşı karşıya olduğunuzu da bilmiyorsunuz. Ama tanı bir kere konduktan sonra klinik tabloyla açıklayamıyorsanız bile bunu o insan o tedaviyi görüyor. Sorun; bu bir vitamin tedavisi değil.
A9TV Televizyonu Adnan Oktar Harun Yahya Sohbetler Belgeseller A9 TV Yeni Frekansımız: Türksat 3A Uydusu FREKANS: 12524 Dikey Batı Sembol Oranı: 22500