Adnan Oktar’ın 5 Kasım 2017 tarihli A9 TV sohbetinden
ADNAN OKTAR: Dünyanın en iğrenç mahlûkları da münafıklardır. Yani müşriklerden daha beterdir münafık. En beter, en pislik onlardır. Kahpedir, Müslümanlara Müslüman gibi yaklaşır. Verem mikrobu gibi bünyenin içinde uzun süre kalır. Bir kanser gibidir, yavaş yavaş bünyenin içinde gelişir. Bünyeyi yıkmaya yönelik faaliyet yapar ama müminlerde bu hep Allah tarafından şifa tarzında o ur çıkarılır atılır. Bir pisliktir, atılır. Peygamberimiz zamanında da (s.a.v) münafık hareketi çok büyük bir hareketti. O çok hafif bir hareket gibi anlatılıyor. Hâlbuki orada anlatılan ayetlerle alınan tedbirlerin hemen hemen tamamına yakını münafıklara yöneliktir. Peygamberimizin hanımlarına yönelik tedbirlerin ana nedeni münafıklardır. Yani müminler için tedbir alınmamıştır, münafıklar için tedbirler alınmıştır. Mesela perde arkasından konuşmaları, münafıklar içindir. Allah diyor bak “Sözü dikkatli bir üslupla kullanın.” Yani ‘çekici bir görüntü olmasın üslubunuzda, kalbinde hastalık olan’ dediği, kalbinde hastalık olanlar münafıklar. Bunu kötü değerlendirir diyor, aleyhinize değerlendirir diyor. O yüzden perde arkasından konuşun ve ciddi konuşun. Bakın ta evine sirayet etmiş münafıklar, Peygamberimiz zamanında (s.a.v) ve sürekli karılarına da olumsuz bilgi getiriyorlardı. İşte O bak sürekli dışarıda, sizinle ilgilenmiyor, normal siz başkasıyla evlenmiş olsaydınız eşiniz hep evde olurdu. Sizi gezmeye götürürdü, altın alırdı, gümüş alırdı. Bak Peygamber size altın almıyor, gümüş almıyor ve size vakit ayırmıyor. Hep gazvelerde, savaşta, tebliğe gidiyor ama bak diğer münafıklardan örnek veriyor, eşleri akşama kadar evdeler. Çocuklarıyla beraberler ama Peygamber sizinle ilgilenmiyor tarzında mantıkla hanımlarının kafasını bozmaya çalışıyorlardı. Hatta bir kısmına etki ettiler o devirde. Peygamberimiz dedi ki, “Eğer dünya hayatının çekici süsünü istiyorsanız, gelin sizi güzellikle boşayayım” dedi. “Eğer Allah’ı, Resulünü, Allah yolunda mücadeleyi esas alıyorsanız devam edin” dedi. Hanımlarından bir tanesi sapıttı. Yani tabiri caizse ve gitti Peygamber’den ayrıldı. Bak müthiş bir utanmazlıktır ve müthiş bir terbiyesizliktir bu. Sonra ne oldu, Allah belasını verdi, aklını oynattı, delirdi yani. Allah işte böyle bela verir. Sen tertemiz nur gibi Müslüman’ı, nur gibi Peygamberi bırakıyorsun. Sırf çıkar için, sırf dünyevi amaçlar için münafıkların sözüne uyuyorsun. Allah’ın belasının gelmesi de bir mucizedir. Mesela Dırar Mescidini yapmaları, Peygamberimizin yaptığı mescitten daha gösterişli bir mescit yaptılar, ahşaptan. Sadece erkeklerin geldiği bir mescit, kadın karşıtıydı münafıklar. Peygamberimizin eşlerinin çok olmasına çok kızıyorlardı, çok içerliyorlardı. Kadınların Peygamberimizi, Peygamberimizin kadınları sevmesi, en içerledikleri de fakirken zengin olmasıydı Peygamberimizin. Bizim sayemizde zengin oldu diye acayip içerliyorlardı münafıklar, çok öfkeleniyorlardı. Ebu'l Kasım'ın yetimi diyorlardı. Mekke’de, Medine’de büyük âlimler var, zenginler var. Onlara Peygamberlik gelmesi gerekirken, Ebu'l Kasım'ın yetimine niye Peygamberlik gelsin ki diye kendi aralarında alçakça, ahlaksızca dedikodu yapıyorlardı ama Resulullah’ın yanına geldiklerinde ne diyorlar, “Hay MaşaAllah, Allah’ın Resulünün şu ihtişamına bak” diyor. “Sen Allah’ın Resulüsün, derler” diyor Allah ayette ama Allah “Onlar yalan söylüyorlar” diyor. Yani kahpe olduklarını söylüyor Allah. Vicdansız oluyor yani, dışarıya çıktıklarında bambaşka konuşurlar diyor ama senin yanında başka konuşurlar diyor.
Peygamberimiz zamanında da, Peygamberimizin yanına gelip övüyorlardı, dışarıya çıkıp aleyhinde konuşuyorlardı. Ama sayı acayip yükselmişti, 300’e yakın bir münafık ordusu oluşmuştu. Toplam 900 kişi zaten, 300’ü münafık acayip bir sayı, çok muazzam bir sayı ve takıldıkları konuda hep Peygamberin zenginliği o Fedek’teki araziler hep O’na ganimet olarak kalmıştı. Ayette de o vurgulanınca iyice kudurdular. Ayette pay olarak, Peygambere ayrıldığını söyleyince Cenabı Allah, o onları iyice kızdırdı ve Peygamberin vefatını beklemeye başladılar. Yani savaşlarda bir haber geleceğini bekliyorlardı, vefat haberi, şehadet haberi. Peygamberde mübarek dalıyor küfrün içine, adamları darmadağın ediyor geri geliyor. Dalıyor, yine çakı gibi geliyor. Yani çizik bile almıyor ya, çizik bile almıyor yani. Nasıl olur, insan yani savaşa girer, adamların elinde gürz, kama, kılıç, topuz, kargı her şey var. Ok, oklar yağmur gibi yağıyor. Tek hedef Peygamberdi, öbürleri ile bir konusu yok ama hiçbir şey yapamıyorlardı. Yani çok büyük bir mucize. Bu da onları çok kızdırıyordu. Hem münafıkları, hem kâfirleri çok kızdırıyordu. Münafıklar bu sefer tamam diye heyecanla bekliyorlardı. Mesela küfrün içine daldı Resulullah, onları darmadağın etmek üzere, münafıklar akıl almaz heyecanlandılar haber gelecek diye. Çünkü 1,5 saat falan haber gelmedi Peygamberimizden. Sonra aslan gibi çıktı aralarından. Kan, ter içinde… Pehlivandı biliyorsunuz Resulullah. Bak listesi var, 14 kişi. 14 katil oluşmuş, yani münafıklardan, küfürden. Peygamberin bizzat eliyle ama tek kişi zarar veremiyor Peygambere. Resulullahın zenginliğine zenginlik katıyorlardı münafıklar. Yani mecburen onlarla beraber gazvelere gittikleri için, kendi eliyle getirip koyuyordu Peygamberimizin önüne. Altın sandıkları önüne getiriyor, gümüş sandıklarını getiriyor, develeri getiriyorlar. Kendi elleriyle getiriyorlardı münafıklar ama tek ümitleri Peygamberin vefat edeceğini düşünüyorlardı. (...) Savaşlarda şehit olacağını düşünüyorlardı. Ama asıl Sasanî Devletinin, o putperest devletin adamlarına sürekli haber gönderiyorlardı ki peygamberin tutuklanması için. Yani Ömer, Osman, Ali hepsinin isimlerini vermişlerdi. İşte şöyle yaptılar, böyle yaptılar. Sizin devletinizin aleyhinde bunlar falan gibisinden Sasanîleri tahrik ediyorlardı peygamberimize karşı. Yani bir gün mutlaka tutuklanacağı inancındaydılar ve Roma hükümetine de, deccaliyetin merkeziydi Roma. Oraya da sürekli haber gönderiyorlardı burada bir hareket var haberiniz var mı? İşte burada organize oldular. Muhammed diye birisi var. Onun etrafında kümelendiler. Ekip halindeler diye haber gönderiyorlardı. Oradan da tutuklama haberi gelecek diye bekliyorlardı. Tutuklama derken malı, mülkü falan hepsine konacaklarını düşünüyorlardı, peygamberimizin mallarına. Çünkü geceli gündüzlü yardım ediyorlardı. Mal akıl almaz artmıştı peygamberimiz zamanında. Muazzam bir zenginlik oluşmuştu, develer, şunlar, bunlar, koyun sürüleri... Çünkü ganimet olarak alıp getiriyorlardı. Ama bunda münafıklar çok gayretliydi, yani akıl almaz. O 300 kişi akıl almaz bir gayretle çalışıyorlardı.
Hatta mesela Tebük Seferinde hem kendileri savaştan kaçmaya başladılar. Peygamberle görüşmüyorlardı mesela. Normalde böyle sahabeler peygamberin yanına geliyor. Onlar görüşmüyor. Mesela kayıp adam, ortada yok. Peygamberimiz soruyor nerede diye, yok. Şu nerede diyor. O da yok. Yani yüzüne bakmaya tahammülleri yok peygamberin. Haset ve kinden peygamberin toplantılarına gelmiyorlardı. Peygamberin huzuruna gelmiyorlardı. Mücadeleden de kaçıyorlardı. Hem de Müslümanlar da zayıf durumda diye orada, burada sürekli propaganda yapıyorlardı aleyhlerinde. İşte güçleri yok, her an işte Sasanîler saldıracak, Bizans devleti saldıracak, hepsi tutuklanacaklar diye haber yayıyorlardı. Aleyhlerinde de kanunsuz olduklarına dair yani hukuka aykırı da davrandıklarına dair de haberler yayıyorlardı. Sasanî hükümetini öyle tahrik ediyorlardı, o devlete karşı gibi gösterterek. Muhammed güç durumda, şiddetli sıcaklarda ve çok uzak diyarlarda Beni Esfarlarla yani Bizanslılarla savaşacak. Herhalde o Beni Esfarla çarpışmayı oyuncak sanıyor diyor peygambere. Bizansla çarpışmayı oyuncak sanıyor. Vallahi diyor onun ashabını bir sabah, yani 4 gibi, 5 gibi, 3 gibi, akşam, yani güneş doğmasına yakın ikişer ikişer iplere bağlanmış görüyorum sanki. Yani Hz. Ömer, Osman, Ali falan hepsinin tutuklandığını görüyorum diyor, peygamberle beraber. Sonra ne olacak? O birikmiş mallara el koyacaklar ve bir talan kafası, kendi kafalarınca oluşuyordu. Münafıklar sana geldikleri zaman diyor Cenab-ı Allah. Şeytandan Allah'a sığınırım. “Biz gerçekten şahitlik ederiz ki sen kesin olarak Allah'ın elçisisin dediler.” Yani ona şirin görünmeye çalışıyorlar, inanmadıkları halde. “Allah da bilir ki sen elbette O'nun elçisisin. Allah şüphesiz münafıkların yalan söylediklerine şahitlik eder.” Kapıdan çıkar çıkmaz aleyhinde konuşuyorlar peygamberin. Ama yanında diyorlar sen Allah'ın elçisisin, sana güveniyoruz, senin gücüne, kuvvetine Allah yardım etsin. Bu tarz bir üslupları var. Bu tarz bir üslupları var. Sonra baktılar peygamber böyle hiç ölmeyecek belli, başarılı oluyor. Bu sefer Cenab-ı Allah yeni ayet indirdi. Teyzenin kızlarını, halanın kızlarını, amcanın kızlarını, sana kendisini hibe eden kadınları, ayrıca böyle savaş ganimeti olarak gelen cariyeleri başkasına mahsus olmak üzere değil sadece sana mahsus olmak üzere Allah helal kıldı diyor. Şimdi bak oradaki verilen listeye göre o ifadelerden her biri en az 3 kişiyi ifade eden ifadeler. Teyzenin kızları, halanın kızları, amcanın kızları, dayının kızları, sırf oradan bile o 9 konusu kapanmış oluyor. 9'un çok üstünde hanım aldığı anlaşılıyor. Bak sonra cariyeleri diyor ve kendini hibe eden kadınları, bunlar en az 3 olmuş oluyor. Toplamında en az benim gördüğüm 30 – 40 kişiye tekabül ediyor. Niye ağırınıza gidiyor ya? Niye ağırınıza gidiyor? 9 kişiydi diyor. Ee, hepsi de sakat, hasta hanımlardı diyor. Yaşlı hanımlar oluyordu diyor, sakat acıdığı için peygamber sokakta kalmasın, gelsin benim yanıma, ben bakayım diyordu diyor. Hepsi yaşlı hanımlardı diyor. Ee sana? Sana genç hanım olması gerekiyor. Münafıklara genç olması gerekiyor. Peygambere hep yaşlı, yok öyle şey. Peygamberimizin hanımları hep gençtiler. Yaşlı olanlar da vardı ayrı. Ama az sayıdaydı, hanımlarının büyük bölümü gençti. Özetle bunlar peygambere bütün güçleriyle hizmet ettiler, gayret ettiler. Sonunda peygamberimizin malına, mülküne, imkanlarına sahip olacaklarını düşündüler. Bütün ömürlerini verdiler. Sonunda gittiler.. Peygamberimize zarar verebildiler mi? Yok, hiçbir zarar veremediler. Bütün gençliklerini, imkanlarını peygamberimiz zamanında kullandılar.
Münafıkların başında Abdullah bin Übey reisliğinde bir ekip vardı, 300 kadar sayısı. 300 çok manidardır yani.
Münafıkların ünlülerinden biri de bu Evs kabilesinden Nevzanoğullarından Neffel bin Halis. Bu adam hakkında peygamberimiz diyor ki kim şeytanı görmek isterse Neffel bin Halis'e baksın. En tipsiz münafıktı yani, en pislik. Asrımızda da oluyor mesela katil kılıklı, sabıkalı kılıklı, pislik, hırsız kılıklı, aşağılık münafıklar oluyor. Değil mi onların başı oluyor mesela? Veyahut onların yöneticisi konumunda oluyor. Her devirde böyle olmuştur. Ama o devirde de öyle. Tam böyle hırsız kılıklı, çok aşağılık, katil kılıklı, pislik adamdı. Nebtel bin Halis. Kim şeytanı görmek isterse Neffel bin Halis'e baksın diyordu peygamberimiz. Sık sık Resulullah efendimizin yanına gelir, işittiklerini münafık arkadaşlarına yetiştiriyor. Peygamberimizin yanına geliyor. Kendince böyle peygamberi savunan gibi konuşmalar yapıyor. Ama çıkar çıkmaz münafıklara haber yetiştiriyordu. Şunu dedi, bunu dedi, şunu konuştu falan gibisinden. Peygamberimizin arkadaşlarına bu münafık diyor ki ya diyor ne kadar safsınız diyor arkadaşlarına. Şu insanlar ne kadar saf. Muhammed'i bir şey zannediyorlar. Halbuki o bir kulaktan ibaret. Yani sadece bilgi topluyor oradan, buradan bilgi topluyor. Kimden ne duysa kanıyor.
Haşa “Sıradan bir insan, niye ona tabi oluyorsunuz ki?” diyor. “Ne özelliği var da Muhammed'e tabi oluyorsunuz. Fakir bir insandı, geldik biz onu güçlendirdik” diyor. Halbuki onu güçlendiren Allah, ahmak kendi yaptı zannediyor. Aklı sarmıyor. Ona gücü, kuvveti veren, o zaman sen niye güçlenemiyorsun? Niye sürünüyorsun? Niye aşağılanarak yaşıyorsun? Niye hırsızlıkla geçiniyorsun? Değil mi? Allah ona o gücü, kuvveti verdiğine göre o bir ayet işte delil. Sen de süründüğüne göre bütün gençliğini peygambere, mücadeleye verdiğine göre peygamberle hem mücadele ediyorsun, hem yardımcı oluyorsun. Peygamberin yanına hem haber götürüyor. Hem de peygambere mal, mülk getiriyor, imkan sağlıyor. Bunun üzerine Allah'tan vahiy iniyor. “İçlerinden peygamberi incitenler ve her sözü dinleyen bir kulaktır diyenler vardır. De ki o sizin için bir hayır kulağıdır. Allah'a iman eder, müminlere inanıp güvenir, sizden iman edenler için bir rahmettir. Allah'ın elçisine eziyet edenler, onlar için acı bir azap vardır.” Yani Allah çeşitli belalar vereceğini söylüyor.Münafıkların en tehlikelisi ise Rafi bin Hureymere idi. Onun cehenneme yuvarlandığı gün Resulullah efendimiz bugün münafıkların büyüklerinden biri öldü buyurdular diyor. Bir gürültü işitiliyor. Şu an cehennemin dibini buldu o münafık diyor o gürültü üzerine. Sonra haber geliyor. “Ya Resulullah falanca münafık 70 yaşında öldü” diyorlar. Peygamberimiz bak detay da veriyor, çok manidar. “70 yıldır cehennem tarafına yuvarlanan bir taş şu an cehennemin dibini buldu” diyor. Bu gürültü ondan geldi diyor. Sonra çok geçmeden sahabeler geliyorlar. Müjde olarak “ya Resulullah falanca münafık 70 yaşında öldü” diyorlar. Peygamberimiz yorum yapmıyor. Bir şey demiyor anlaşıldığı için. Mesela münafık Asma Binti Mervan kendini çok zeki, çok uyanık entel zanneden bir züppe kadındı. Böyle ahlaksız, karaktersiz, hırsız kılıklı bir alçaktı. Esma binti Mervan. Peygamberimiz Bedir'deyken bu kadın halkı Resulullah aleyhine tahrik edip kışkırtıyordu. Provoke ediyordu. Yani o Sasanîlerle işbirliği yapıyordu o zaman. Roma devleti ve Sasanîlerle işbirliği yapıyordu. Mesela Vediha bin Sabit bu da Mescid-i Dırar kurucularından. Küfürle, müşriklerle işbirliği yapmayı ve dini konuları alay konusu yapmayı adet edinmişti. Peygamberimizin ayetleriyle alay ediyor. Peygamberimizle kendince ahmak kafasınca alay ettiğini zannediyor. Bu münafık hakkında da şu ayet geliyor. Tevbe Suresi 65. “Onlara sorarsan, andolsun: "Biz dalmış, oyalanıyorduk" derler. De ki: "Allah ile, O'nun ayetleriyle ve elçisiyle mi alay ediyordunuz?"” Ayet onun için iniyor. Hızam bin Halit, Mescid-i Dırar bunun evinin yerine yapılmış, bu azılı münafığın.
Enes Bin Kayzıl Bu adam da Hendek Savasında peygamberimize evlerimiz açıkta kaldı, bize izin ver de evlerimize dönelim diye savunma hattından uzak kalmak isteyen münafıklardandı. Peygamberimizin bütün savaşlarına katılıyor bu. Baya fazla peygamberimize mal, mülk gelmesine vesile oluyor. Aynı adam bu sefer tutturuyor, bu sıcakta savaşa çıkılmaz. Öbür ahmak da diyor ki biz savaşmayı bilseydik, 10 yıldan beri savaşıyorsun sahtekar. Niye yalan söylüyorsun. Şimdi mi tuttu beceriksizliğin? Beceremediğini söylüyorsun. Beceriksizliğin şimdi mi tuttu? Sırf ahlaksızlık olsun işte, münafığın ahlaksızlığının şiddeti tarif edilecek gibi olmuyor. Mesela Ced Bin kays bu kişi kendini oldukça takva ve tevekkül ehli tanıtıyordu. Ama cihat ve zekat gibi ciddi sorumluluklardan sürekli kaçıyor. Ve Müslümanlara da aman peygambere para vermeyin. İşte kimse katkıda bulunmasın. Müslümanlara maddi yardımda bulunmayın diye de gizli gizli uyarıyordu. Bu münafık hakkında Tevbe Suresi’nin 49. ayeti indi. “Onlardan bir kısmı: "Bana izin ver ve beni fitneye katma" der. Haberin olsun, onlar fitnenin (ta) içine düşmüşlerdir...” Allah belalarını vermiştir diyor. “...Hiç şüphesiz cehennem, o inkar edenleri mutlaka çepeçevre kuşatıcıdır.” Mesela Abdulllah bin Ubeyn bin Selül münafıkların başı olup kalbi hastalıklı olan ve zayıf ahlaklı kimseleri etrafında toplamıştı.
Münafıklar nerede zayıf adam varsa gider ona musallat olurlar, dikkat ederseniz. Değil mi hasta adamlarla uğraşırlar? (...) Savaşında sadık sahabeleri kast ederek eğer Medine'ye dönersek daha aziz olan daha zelil olanı kendinden kovup çıkaracaktır demişti diyor. Bunun üzerine yine ayet iniyor. Münafikun Suresi 8. “Derler ki, "Andolsun, Medine'ye bir dönecek olursak, gücü ve onuru çok olan, düşkün ve zayıf olanı elbette oradan sürüp-çıkaracaktır." Yani Müslümanları biz dağıtacağız. Peygamberin cemaatini dağıtacağız. Onlar diyorlar düşkün ve zayıftır. Ama biz güçlü ve onurlu, enaniyetli olanız diyorlar. Düşkün ve zayıf olanlar onlar diyor ve onları şehirden, Medine dediği, şehirden sürüp çıkaracağız diyorlar. “...Oysa izzet (güç, onur ve üstünlük) Allah'ın, O'nun Resûlü'nün ve mü'minlerindir. Ancak münafıklar bilmiyorlar.” Münafıklar bağımsız yaşadığını zannederler. Kendi kafasından yaptığını zanneder. Hâlbuki her hareketini, her konuşmasını, her yazısını, her harfini, her nefesini Allah'ın yarattığını bilmez. Müstakil hareket ettiğini düşünür münafık.