Müslümanlar kendi aralarında olup, kendilerinden biri gibi davranan ve Müslüman olduğunu söyleyen her insana karşı hüsn-ü zan ve güzel ahlak ile yaklaşırlar. Ayrıca bir kimsede çok fazla münafık alameti gördüklerinde bile, onu şeytanın etkisinden kurtarmaya, samimi imana, güzel ahlaka yöneltmeye çalışırlar. Bu nedenle de münafık olmasından şüphe ettikleri bir insana da hiçbir zaman için "Sen münafıksın" ya da "Sen bunları münafıkane bir amaçla yapıyorsun" demezler. Onun çok açık görünen en şeytani eylemlerine bile akıl ve vicdan kullanarak Kuran ahlakının gerektirdiği şekilde karşılık verirler.
Ancak elbette ki bu şekilde güzel ahlak gösterseler de, karakterinde, tavırlarında ya da konuşmalarında pek çok münafık alameti gördükleri bir kişiye karşı son derece dikkatli olurlar. Şüphe duydukları ve güvenmedikleri böyle bir kişiye karşı, her konuda mutlaka kendilerini koruyacak tedbirlerini alırlar. Ve uzaktan uzağa bu kişinin sinsi eylemlerini sessizce izleyerek amacını ve gerçek kişiliğini anlamaya çalışırlar.
Münafık ise, Müslümanların ona karşı olan bu dikkatlerinden ve değerlendirmelerinden habersizdir. Müslümanların bu sessizliğini, tamamen farklı değerlendirir. Kendisini hiç sezdirmediğini ve fark ettirmeden onlar arasında sinsice bir hayat yaşayabildiğini sanır. Anlaşılmadığını düşündüğü için de, hiçbir tedbir almaksızın üzerindeki münafık alametlerini daha da artıracak eylemler yapar ve Müslümanların, onun hakkındaki kanaatlerini daha da güçlendirir.
Münafığın durumu, deniz kenarında küçük bir deniz canlısının, bir deniz kabuğunun altına gizlenip ilerlemeye çalışması gibidir. Dışarıdan bakan, bir kabuğun yürüdüğünü görünce, 'altında ayakları olan bir canlı bulunduğunu' hemen anlar. Münafığın durumu da aynı böyledir. Kendine bir kabuk yapar onunla beraber yürür. Ama ahmak olduğu için, fark edildiğini bilmez. Akılsızca, alttan alta Müslümanlara oyun oynadığını zanneder. Oysaki, yaptığı sinsi oyunların, kurduğu alçakça tuzakların, aleyhte yürüttüğü faaliyetlerinin 'anlaşılmadığını sanması' münafığın 'kendisini giderek daha da açık bir şekilde ele vermesine neden olur'.
Kuran'da, şeytandan Allah’a sığınırım, "... Oysa Allah, gizlediklerinizi açığa çıkaracaktı." (Bakara Suresi, 72) sözleriyle, insanların gizlediklerini sandıkları her şeyin, tek tek mutlaka ortaya çıkacağı haber verilmiştir. Bir başka ayette ise Allah, şeytandan Allah’a sığınırım, "... ŞÜPHESİZ, ALLAH KAÇINMAKTA OLDUKLARINIZI AÇIĞA ÇIKARANDIR." (Tevbe Suresi, 64) şeklinde buyurmuştur.
İşte kendilerini gizlediklerini sanarak şeytani eylemlerini, sinsi oyunlarını daha da artıran münafıklar, bu gerçekten gafil haldedirler. Allah, ahirette onların 'hiç hesaba katmadığı şeylerin de açığa çıkacağını' ve bunların 'kötü bir azaba dönüşeceğini' bildirmiştir:
Eğer yeryüzünde olanların tümü ve bununla birlikte bir katı daha zalimlerin olmuş olsaydı, kıyamet günü o kötü azaptan (kurtulmak amacıyla) gerçekten bunları fidye olarak verirlerdi. Oysa, onların hiç hesaba katmadıkları şeyler, Allah'tan kendileri için açığa çıkmıştır. (Zümer Suresi, 47)
MÜNAFIK, ÜZERİNDE OLUŞAN 'MÜNAFIK ALAMETLERİNİ' GİZLEMEYİ BAŞARAMAZ
Allah'ın münafıklık konusunda bir mucize ve Müslümanlar için bir rahmet olarak yarattığı bir durum da, münafığın her ne yaparsa yapsın, üzerinde münafık alametleri oluşmasını engelleyememesidir. Münafık çok şeytani bir zekaya sahiptir. Ve Müslümanların münafıkları gösterdikleri münafıkane tavırlar ile tanıyıp teşhis ettiklerini de çok iyi bilmektedir. Normalde, şeytanın da yardımıyla, bu zekasını kullanarak, münafık olduğunu ele verecek olan bu delilleri oluşturmamayı ya da ortadan kaldırabilmeyi başarabilmesi gerekir. Ama işte Allah münafığın böyle bir oyun oynamasına izin vermemiştir. Allah, münafığı, üzerindeki münafık alametlerini gizleyemeyecek şekilde yaratmıştır.
Allah bir ayette Müslümanların münafıkları, 'konuşmalarındaki ve yüzlerindeki alametleriyle tanıyıp teşhis edebileceklerini' şöyle haber vermiştir:
Eğer Biz dilersek, sana onları elbette gösteririz, böylelikle onları simalarından tanırsın. And olsun, sen onları, sözlerin söyleniş tarzından da tanırsın. Allah, amellerinizi bilir. (Muhammed Suresi, 30)