Bugünün dünyası eskiye nazaran çok daha karmaşık ve hareketli. Öyle ki, bugün dünyada savaş, çatışma yada düşmanlıklardan şu veya bu şekilde etkilenmemiş bir bölge yok.
Ne var ki hemen hemen her gün akşam haberlerinde gördüğümüz kan dondurucu görüntüler karşısında çoğu insan duyarsız; masum insanlar, kadın, çocuk ve yaşlılar eziyet görürken akıl almaz bir kayıtsızlık ve rahatına düşkünlük dünyayı kasıp kavuruyor. Ağırlıklı olarak gençleri etkisi altına alan bu kültürde genel bir umursamazlık dikkat çekiyor. Dahası bu düşünce yapısı insanları tembelliğe, tamahkarlığa ve en az çalışmayla en fazla mükafatı elde etmeye teşvik ediyor. Sinsi bir şekilde yaygınlaşan söz konusu kültür internet ve televizyon aracılığıyla, her alanda gençlerin hayatlarına hakim oluyor.
Örneğin televizyonda yayınlanan bazı realite şovlarında gençlere gizliden gizliye verilen mesaj şu: “Gelin, yiyecek, içecek bedava, lüks evlerde yaşamak bedava! Bir şey üretmek yada çalışmak zorunda değilsiniz. Mültecileri, ülkenize yönelik tehditleri, yardım edebileceğiniz komşularınızı boşverip sadece kendi hayatınızı yaşayabilirsiniz.”
Bu kültürün aldatıcı cazibesine kapılan gençler, hayatlarının bu en verimli dönemlerinde topluma fayda sağlacak idealler, amaçlar, meslekler edinip insanlığa katkıda bulunacakken bu potansiyellerinden faydalanamıyorlar. Sadece kendi istekleri peşinde koşarken hiçbir şeyle ilgilenmeyen bencil, düşüncesiz insanlar haline geliyorlar. Fiziksel ve zihinsel güçlerini de tüketen bu kültürün benimsenmesi sonucunda gençler her şeyden çabuk sıkılan, sinirli, huzursuz insanlar haline geliyor. Saatlerce televizyon dizisi izleyen, aralıksız bilgisayar oyunları oynayan dünyadan kopmuş insanlar olarak hayatlarını sürdürüyor. Birçoğu da bu karakterin doğal bir sonucu olan depresyondan kurtulmak için alkol ve uyuşturucu batağına sürükleniyor.
İnternette görülen ve birçok insanı şok eden sevgisizlik de aslında bu kültürün bir sonucu. Hareketlerinin sorumluluğunu üstlenmek istemeyen bedavacı, rahatına düşkün gençler, hoşlanmadıkları bir durumla karşılaştıklarında hemen nefret ve hakarete yönelebiliyor. Sahte hesapların ardına saklanarak herkese ve her şeye karşı nefret ve düşmanlık sergilemekte bir mahsur görmüyorlar.
Bu kültür özellikle Amerika ve Avrupa ülkelerinde yaygın ancak dünyanın geri kalanına da hızla yayılıyor. Televizyon programlarında ve filmlerde kaba, saldırgan, bencil ve bedavacı karakterler yüceltilirken, toplumları ayakta tutan sevgi, şefkat, fedakarlık, sadakat gibi güzel ahlaki değerler küçümseniyor.
Gençler önemlidir ve her biri topluma katkıda bulunma, bir şeyler üretme ve etraflarına faydalı olma potansiyeline sahip değerli insanlardır. Ancak bu tarz bir davranış şeklinin kendileri için ne kadar küçük düşürücü ve dünyamızın geleceği için ne kadar tehlikeli olduğunu fark etmeleri gerekir. Bundan yirmi yıl sonra bu dünyayı onlar yönetecek. Ancak bencil, tamahkar, istismarcı ve tüketme odaklı insanlarla dolu bir dünya sonunda içindeki herkesi tüketecektir.
Bu sorunun acilen çözüme kavuşturulması gerekiyor. Zaman hızla ilerliyor ve zarar giderek artıyor. Ancak çözüm mümkün ve okullardan başlayabilir. Gençlerin daha aktif, çevreleriyle daha ilgili, daha fedakar olmalarını sağlayacak milli şuur dersleri yanında şefkat, sevgi, işbirliği, fedakarlık gibi yüksek ahlaki değerlerin televizyon ve gazetelerde geniş çapta teşvik edilmesi uzun soluklu bir etki oluşturacak ve gençleri bu tür olumsuz karakter özelliklerinden uzak tutacaktır. Siyasetçiler ve fikir önderleri bu gidişatı tersine çevirmek için geniş çaplı kampanyalar başlatabilir ve basın yardımı ile çeşitli sosyal çevrelerden gençlerin katılımını sağlayabilirler.
Bu gidişatı durdurmak ve gençleri daha güvenilir, fedakar, şefkatli ve sevgi dolu bir hale getirmek dünyamızın ve medeniyetimizin geleceği için hayati önem taşımaktadır.