Adnan Oktar’ın 2 Ekim 2017 tarihli A9 TV sohbetinden
VTR: Merhaba, ben Esin. Eğer hiçbir dine inanmasak topraktan yaratılmak mı daha mantıklı, yoksa bir canlıdan gelişmek mi daha mantıklı?
ADNAN OKTAR: Topraktan yaratılmak yahut canlıdan evrimleşerek. Şimdi eğer din yoksa diyorsun, din yoksa da biz yine bir Ulu Mimar’ın, büyük bir gücün varlığının farkında oluruz. Şimdi toprak mı maymunlardan mı işte hayvandan mı geldik? Bir kere düşünürüz biz neyiz yani? Çünkü elimizde imkan var değil mi, görüyoruz, duyuyoruz işitiyoruz beş duyumuz var. Beş duyumuz olmasa tarzında sorsan ayrı olurdu. Ama beş duyu bize neyi anlatıyor? Maddenin olmadığını anlatıyor. Bir kere toprak denilen, bizim anladığımız anlamda bir toprak yok, toprağın görüntüsü var hissi var. Balçığın görüntüsü var ve hissi var, gerçek anlamda bir balçık yok. O zaman yani maymuna falan ihtiyaç olmadığı anlaşılıyor. Maymunluk bir durum yok. Bir film var, film devam ediyor, görüntü devam ediyor. Film varsa ve balçık diye de bir madde olmadığına göre, hayvan diye de bir madde olmadığına göre, onların görüntüsünü gördüğümüze göre, balçığın da hayvanın da görüntüsünü gördüğümüze göre en makulü doğrudan yaratılıştır, doğrudan yaratmadır. Bunda sebep hiç önemli değil yani çamur mu, istese Allah hayvandan da yaratırdı hiç önemli değil. Net olarak görüntünün yaratılması çok acayiptir. Görüntüde ve ruh olarak yaratılması çok acayiptir. Asıl yaratılış budur. Yani ne çamura bir mecburiyet var, çamur da aslında “ne kadar mantıklı” diyeceğimiz gibi değil. Allah mantıksız olarak yaratıyor onu zaten, hayrete düşürmek için yaratıyor, “bu mantıklıdır” demiyor Allah. Şaşırtıcı olduğu için çamurdan yaratıyor. Hayvandan evrilme de, tamam olabilirdi olmayacak bir şey değil mantıklı, o da olur o da olur, çamurdan da olur ikisi de olur. Hayvandan olma da olurdu olabilirdi ama görüntüde buna niye ihtiyaç olsun? Görüntü halinde yaratan bir varlık hayvana niye ihtiyaç duysun? O zaman şaşırtma esas oluyor yani şaşırtma daha makul. Çünkü öbüründe mantık hakim. Yani Allah’ın gücünü tamamen yok sayarak, tesadüfleri esas sayarak bir mantık gelişiyor orada. Ama burada Allah’ın gücü kayıtsız şartsız görülmüş oluyor hayal olduğu için, görüntü olduğu için. O zaman çamurla yapılan bir Allah’ın ihtişamlı gösterisi, şaşırtmacası, hayret ettirmecesi çok makul. Çamurla hayret ettirme daha üstün. Çünkü çamur nihayetinde bildiğin çamur, balçığı alıyor Allah “İki Elimle yaptım” diyor insan şekline getiriyor. Ve bu anlattıkları çamur da anlattıkları gibi değil. Onlar diyor “kokuşmuş çamur” diyor akan balçık. Yani hani kötü dere suları olur ya karanlık sular; öyle bir şey demiyor ayette. Porselende kullanılan kaliteli balçıktan bahsediyor Allah. Ve sert balçık sert, kurumuş balçıktan mamul insan. Yani öyle fokur fokur kaynayan bir çamur değil, katılaşmış porselen halini almış bir çamurdan bahsediyor. Bu şaşırtıcıdır yani görüntünün filmin buradan başlaması şaşırtıcıdır. Film nereden başlarsa şaşırtıcıdır dersen bana, hayvandan başlaması bence ahenkli değil o kadar. Çamurdan başlaması filmin çok ahenkli ve şaşırtıcı. Çünkü orada öbüründe maddenin varlığı fark edilmemiş oluyor. Sen bir kere maddenin olmadığını fark etmemişsin. Oradan bir kere mantık düşmüş oluyor, akıl kullanılmamış oluyor. Akılla alay edilmiş oluyor, akıl küçük düşmüş oluyor orada. Çünkü akla göre madde yok. Samimi baktığımızda madde yok, kendimizi kandırmayalım. O zaman şaşırtıcı olan nedir? Çamurdur, katı çamurdur. Veyahut mesela Allah deseydi ki “Tunçtan bir heykel döktüm ve o tunca gel dedim geldi” bu da mesela şaşırtıcı olurdu bu da olur. Ama öbüründe aciz bir akıl var, aciz bir mantık var, aciz bir bakış açısı var. Bir kere maddeyi fark edemiyorsun en başta oradan çökmüş oluyorsun, maddeyi gerçek zannediyorsun. Orada bir acınacak hale düşmüş oluyorsun. İkincisi, bu görüntüyü bir gücün meydana getirmesi gerektiğini fark edemiyorsun, burada da bir akıl perişan hale gelmiş oluyor. Ondan sonra da tesadüfler sonucu, katrilyonlarca tesadüf sonucu hayvanlardan yani tesadüfen meydana gelmiş bir mikrobun katrilyonlarca kere tesadüfle karşılaşması sonucunda insanlar meydana geldiğini söylüyorsun ki olabilecek en zayıf akılla anlatılacak üslup yani en berbat üslup, en mantıksız üslup. Demagoji yapmıyorum bak bütün samimiyetimle ve tarafsızlığımla anlattım. Teknik olarak dediğim doğru. Ama, tabii düz akılla bakıldığında yani derinleşmemiş ve aklı görememiş bir akılla bakıldığında hayvanlardan yaratılma daha mantıklı gelir adama tabii ki, düz zaten avam mantığına göre İngilizler onu ayarladılar. İngiliz derin devleti avam mantığına göre ayarladı. Avam mantığına göre bakarsın dersin “Çamur niye olsun? İşte hayvandan evrimleşmiştir, hayvan işte sıcağı görmüştür genişlemiştir, soğuğu görmüştür büzülmüştür sonra da insan olmuştur” diye böyle ilkel bir mantık geliştirebilir. Ama bu beynin fonksiyonlarını geniş çapta kullanmamayla elde edilebilir. Beyni yüzde 1 kullanırsak bu olur, yüzde 1 buçuk kullanırsak bu olur. Ama beyni yüzde 70-80 kullandığımızda ikinci bir ihtimal olmaz. Benim dediğimin tarzında bir ihtimal olmaz, sadece bu ihtimal olur. Bunun dışında bir ihtimale giremeyiz.
VTR: Merhaba, ben Esin. Eğer hiçbir dine inanmasak topraktan yaratılmak mı daha mantıklı, yoksa bir canlıdan gelişmek mi daha mantıklı?
ADNAN OKTAR: Topraktan yaratılmak yahut canlıdan evrimleşerek. Şimdi eğer din yoksa diyorsun, din yoksa da biz yine bir Ulu Mimar’ın, büyük bir gücün varlığının farkında oluruz. Şimdi toprak mı maymunlardan mı işte hayvandan mı geldik? Bir kere düşünürüz biz neyiz yani? Çünkü elimizde imkan var değil mi, görüyoruz, duyuyoruz işitiyoruz beş duyumuz var. Beş duyumuz olmasa tarzında sorsan ayrı olurdu. Ama beş duyu bize neyi anlatıyor? Maddenin olmadığını anlatıyor. Bir kere toprak denilen, bizim anladığımız anlamda bir toprak yok, toprağın görüntüsü var hissi var. Balçığın görüntüsü var ve hissi var, gerçek anlamda bir balçık yok. O zaman yani maymuna falan ihtiyaç olmadığı anlaşılıyor. Maymunluk bir durum yok. Bir film var, film devam ediyor, görüntü devam ediyor. Film varsa ve balçık diye de bir madde olmadığına göre, hayvan diye de bir madde olmadığına göre, onların görüntüsünü gördüğümüze göre, balçığın da hayvanın da görüntüsünü gördüğümüze göre en makulü doğrudan yaratılıştır, doğrudan yaratmadır. Bunda sebep hiç önemli değil yani çamur mu, istese Allah hayvandan da yaratırdı hiç önemli değil. Net olarak görüntünün yaratılması çok acayiptir. Görüntüde ve ruh olarak yaratılması çok acayiptir. Asıl yaratılış budur. Yani ne çamura bir mecburiyet var, çamur da aslında “ne kadar mantıklı” diyeceğimiz gibi değil. Allah mantıksız olarak yaratıyor onu zaten, hayrete düşürmek için yaratıyor, “bu mantıklıdır” demiyor Allah. Şaşırtıcı olduğu için çamurdan yaratıyor. Hayvandan evrilme de, tamam olabilirdi olmayacak bir şey değil mantıklı, o da olur o da olur, çamurdan da olur ikisi de olur. Hayvandan olma da olurdu olabilirdi ama görüntüde buna niye ihtiyaç olsun? Görüntü halinde yaratan bir varlık hayvana niye ihtiyaç duysun? O zaman şaşırtma esas oluyor yani şaşırtma daha makul. Çünkü öbüründe mantık hakim. Yani Allah’ın gücünü tamamen yok sayarak, tesadüfleri esas sayarak bir mantık gelişiyor orada. Ama burada Allah’ın gücü kayıtsız şartsız görülmüş oluyor hayal olduğu için, görüntü olduğu için. O zaman çamurla yapılan bir Allah’ın ihtişamlı gösterisi, şaşırtmacası, hayret ettirmecesi çok makul. Çamurla hayret ettirme daha üstün. Çünkü çamur nihayetinde bildiğin çamur, balçığı alıyor Allah “İki Elimle yaptım” diyor insan şekline getiriyor. Ve bu anlattıkları çamur da anlattıkları gibi değil. Onlar diyor “kokuşmuş çamur” diyor akan balçık. Yani hani kötü dere suları olur ya karanlık sular; öyle bir şey demiyor ayette. Porselende kullanılan kaliteli balçıktan bahsediyor Allah. Ve sert balçık sert, kurumuş balçıktan mamul insan. Yani öyle fokur fokur kaynayan bir çamur değil, katılaşmış porselen halini almış bir çamurdan bahsediyor. Bu şaşırtıcıdır yani görüntünün filmin buradan başlaması şaşırtıcıdır. Film nereden başlarsa şaşırtıcıdır dersen bana, hayvandan başlaması bence ahenkli değil o kadar. Çamurdan başlaması filmin çok ahenkli ve şaşırtıcı. Çünkü orada öbüründe maddenin varlığı fark edilmemiş oluyor. Sen bir kere maddenin olmadığını fark etmemişsin. Oradan bir kere mantık düşmüş oluyor, akıl kullanılmamış oluyor. Akılla alay edilmiş oluyor, akıl küçük düşmüş oluyor orada. Çünkü akla göre madde yok. Samimi baktığımızda madde yok, kendimizi kandırmayalım. O zaman şaşırtıcı olan nedir? Çamurdur, katı çamurdur. Veyahut mesela Allah deseydi ki “Tunçtan bir heykel döktüm ve o tunca gel dedim geldi” bu da mesela şaşırtıcı olurdu bu da olur. Ama öbüründe aciz bir akıl var, aciz bir mantık var, aciz bir bakış açısı var. Bir kere maddeyi fark edemiyorsun en başta oradan çökmüş oluyorsun, maddeyi gerçek zannediyorsun. Orada bir acınacak hale düşmüş oluyorsun. İkincisi, bu görüntüyü bir gücün meydana getirmesi gerektiğini fark edemiyorsun, burada da bir akıl perişan hale gelmiş oluyor. Ondan sonra da tesadüfler sonucu, katrilyonlarca tesadüf sonucu hayvanlardan yani tesadüfen meydana gelmiş bir mikrobun katrilyonlarca kere tesadüfle karşılaşması sonucunda insanlar meydana geldiğini söylüyorsun ki olabilecek en zayıf akılla anlatılacak üslup yani en berbat üslup, en mantıksız üslup. Demagoji yapmıyorum bak bütün samimiyetimle ve tarafsızlığımla anlattım. Teknik olarak dediğim doğru. Ama, tabii düz akılla bakıldığında yani derinleşmemiş ve aklı görememiş bir akılla bakıldığında hayvanlardan yaratılma daha mantıklı gelir adama tabii ki, düz zaten avam mantığına göre İngilizler onu ayarladılar. İngiliz derin devleti avam mantığına göre ayarladı. Avam mantığına göre bakarsın dersin “Çamur niye olsun? İşte hayvandan evrimleşmiştir, hayvan işte sıcağı görmüştür genişlemiştir, soğuğu görmüştür büzülmüştür sonra da insan olmuştur” diye böyle ilkel bir mantık geliştirebilir. Ama bu beynin fonksiyonlarını geniş çapta kullanmamayla elde edilebilir. Beyni yüzde 1 kullanırsak bu olur, yüzde 1 buçuk kullanırsak bu olur. Ama beyni yüzde 70-80 kullandığımızda ikinci bir ihtimal olmaz. Benim dediğimin tarzında bir ihtimal olmaz, sadece bu ihtimal olur. Bunun dışında bir ihtimale giremeyiz.