Kanal 9, İsrail, 31 Mayıs 2018
Sunucu: Yayınımızda uzman analistimiz Maksim Babitsky, kısa bir süre önce Türkiye'de düzenlenen çeşitli dinlerin katıldığı bir toplantıya katıldı.
Sunucu: Maksim, merhaba. Bugunkü konumuz Türkiye ziyaretiniz olacak. Nasıl geçti?
Maxim Babitski: Çok enteresandı. Hatta aksiyon filmi gibiydi. Çünkü bizi karşılayan taraf güvenliğimiz konusunda çok titiz davrandı. 13 kişilik heyet ile gittik İstanbula, heyetimizdeki kişilerin bir kısmı şapkalı hahamlardı, dolayısıyla Musevi olduğumuz çok belirgindi. Geldiğimizde 20 civarında çok güçlü, boylu poslu korumalar karşıladı bizi, araçlara kadar eşlik ettiler. Bizi kapıda altı zırhlı jip bekliyordu. Vakıf başkanı ünlü Türk yazar Adnan Oktar sürekli zırhlı araçlarla geziyor, çünkü defalarca süikast girişimi düzenlemiş kendisine, DAEŞ tarafından ve başka terör örgütleri tarafından. Korumalar sürekli bizlerle birlikte dolaştılar. Geldikten sonra ilk önce çok eski bir sinagoga götürdüler bizi, şimdi müze olarak faaliyet gösteriyor. Muazzam tarih merkezi orası. Sinagoğa iki terör eylemi düzenlenmişti zamanında... Dolayısıyla çok sıkı güvenlik kontrolü var müze girişinde. Çok etkileyiciydi güvenlik sistemi.
Müzedeyken bir çocuk geldi yanımıza. 23 yaşlarında İranlı bir öğrenci ile tanıştık. O çocuk bizimle çok güzel İbranice konuşmaya başladı, çok bilgili, çok düzgün biri. İbraniceyi internetten ögrenmiş. Dedi ki "Ben herşeyi kendim anlamak istiyordum. Musevi nefretinin nereden kaynaklandığını anlamak istedim, araştırmaya başladım." Bu çoçuk bize Musevi tarihiyle ilgili ders verdi, hem de İbranice, düşünsenize. Bizimle birlikte Alexander Babushkin, toplumsal aktivist kendisi ve Arap asıllı Hristiyan arkadaşımız vardı. Ayrıca heyetimizde birkaç haham vardı, daha önce onlarla tanışmamıştım.
Bizi davet eden Adnan Oktar`ın amacı, farklı dinlerin insanlarını tanıştırmak ve konuşmaya davet etmekti. Aslında benim için bu forum bir takım önyargılarımın kırılmasıyla sonuçlandı.
Mesela, bizim Yahudi solcularımız vardır; bize Araplara taviz vermekle anlaşmayı teklif ediyorlar. Meğerse Israillilerle anlaşmaya çalışan Müslümanlar, Araplar varmış. Filistinliler, Ürdünlüler varmış. Mesela, Faslı bir şeyh vardı, onunla sohbet ettik. Ürdünlü bir şeyh vardı, Hebronlu (El Halil) şeyh vardı, Suudi Arabistanlı bir şeyh vardı. İsrail ve Filistin ilişkileri üzerine doktora tezi hazırlamış Ürdünlü bir profesör vardı. Bu arada bu kişilerin çoğu İbranice biliyor, bu da ilginç. Mesela Hebronlu şeyh dedi ki "Benim gibiler çok var ama biz sesimizi duyuramıyoruz, korkuyoruz" dedi. "İsrail hükümeti bizi destekleseydi, seçimlere de girerdik, barış sürecini de başlatırdık."
Onlar, yani bu vakıf, olaylara çok farklı bir şekilde bakıyorlar. Mesela, Adnan Oktar diyor ki; Kuran'da İsrailoğulların kendi topraklarına dönmeleri gerektiği ve bu topraklarda yaşamaları gerektiği yazıyor. Kendisinin kurduğu kuruluşun ismi “Barış Kültürü”. Ve vakıf başkanı olan Adnan Oktar Tevrat`ta kin ve nefret gibi mesajların olmadığını, Tevrat`ın da barışa ve sevgiye davet ettiğini anlatıyor Müslümanlara. Milyonlarca tirajla kitaplar basıyorlar ve bu kitapları bedava insanlara dağıtıyorlar. Türkçe ve İngizlice olarak, birçok dilde dağıtıyorlar. Mesela, kitabın biri “Tevrat`ta Sevgi”. İngilizce de hazırlamışlar. Vakıf başkanı yazmış bu kitabı. Başka bir kitap ise Tevrat`ın ve Kuran`ın sevgi ve barış ile ilgili tüm ayetleri toplamışlar. Onları okuyunca aslında görüyorsun ki Tevrat ve Kuran bize aynı sevgi mesajlarını veriyor, aynı olduğumuzu anlatıyor, dolayısıyla düşmanlık yapmamız için de herhangi sebebin olmadığını gösteriyor.
Bu arada vakfın mensupları da çok dindar kişiler. Vakıf başkanı, yani yazar, diyor ki, bizler Müslümanız ve Kuran`da bir Müslümanın kalbinde hiç bir insana karşı, hangi dinden olursa olsun kin, nefret duygusu olamaz. Kalbinde nefret duygusunu taşıyan biri Allah karsışında samimi değildir diyor. Ben çok şaşırdım bunları duyunca.
Sunucu: Maksim, bir sorum daha var. İsraillilere karşı nasıl yaklaşım var Türkiye`de? Tarif ettiğiniz güvenlik tedbirleri güzel ve sizi karşılayan taraf çok titiz ve hassas davranmış güveliğiniz konusunda, ama bu kadar güvenliğin alınması, Türklerin İsrail'e karşı yaklaşımlarının aslında çok ta barışcıl olmadığını da gösteriyor, değil mi?
Maxim Babitski: Aslında yanımızda şapkalı Hahamlar olmasa kimse Musevi olduğumuzu anlamazdı bile. Bir de Türkiye`deyken biz 2 gün dikkatlice bütün gazeteleri taradık, İsrail ile ilgili bir tane bile yazı bulamadık. İsrail gibi dertleri yok oradaki insanların, bize ilgi bile duymuyorlar. Yani gazetecilerimiz kasıtlı olarak bizi dolduruyorlar. Türklerin İsrail ile dertleri yok bence.
Türkiye`de bir ay sonra seçimler var ve İsrail karşıtı konuşmaların aslında seçim kampanyasının bir unsuru, seçmen oylarını kazanmak için klasik bir yöntem olduğunu düşünüyorum. Ama genel olarak Türkler gayet rahat davranıyorlar Musevilere. Tabii ki her ülkede olduğu gibi aşırılıkçılar vardır muhakkak, ama halk arasında nefret veya saldırganlık yok bence. Bize sağlanan güvenlik bence biraz da vakfa karşı daha önce düzenlenen suikast girişimlerinden dolayı da alınmıştı. Yani demek istediğim tabii ki İstanbul`da meydana çıkıp İsrail bayrağını sallamanıza gerek yok, çünkü her ülkede saldırgan tipler, fanatikler var, tedbirli davranmak her zaman iyidir, ama korkmaya da gerek yok.
Sunucu: Çok teşekkür ederim Maksim Babitsky.