Bugün Ortadoğu toprakları terör, çatışma, savaş ve istikrarsızlık ile iç içe yaşıyor. Gerek radikal örgütlerin kanlı eylemleri gerekse dış güçlerin askeri müdahaleleri benzersiz acılara ve kayıplara neden oluyor. Ne var ki her iki taraf da kendisini sözde “kurtarıcı” olarak tanıtıyor. Ancak yakın geçmiş bir gerçeği kesinlikle ortaya koyuyor: Her iki tarafın eylemleri gerçekte çözüme değil çözümsüzlüğe hizmet ediyor. Çünkü birbirlerinden çok farklı da olsalar aslında temelde aynı yanlış yöntemleri kullanıyorlar: Silahlı mücadele, şiddet, baskı ve tehdit politikaları.
Oysa çözüm çok kolay. Arap dünyası ve Ortadoğu’nun içinde bulunduğu zor günlerde aslında çok da hak ettiği değeri görmeyen bir çözüm aracına sahibiz: Kültürel diplomasi.
Kimileri diplomasiyi sadece siyasi diplomasiden ibaret zanneder. Ancak siyasi müzakereler sorunların barışçıl çözümünde tek yöntem değildir. Günümüz dünyasında kültürel diplomasi de en az siyasi diplomasi kadar önemlidir; özellikle de uzun yıllara dayanan ve kangren olmuş sorunların çözümünde. Ulusal çıkarlar ve resmi ideolojilerin ağır basması, ülkeler arasındaki konularda klasik diplomasi yoluyla bir çözümü kimi zaman olanaksız kılabiliyor. İşte böyle durumlarda sevgi temelli bir kültürel diplomasi başarılı sonuçlar verebilir ve dini değerler odaklı bir diplomasi yürütülmesi kördüğümü etkili bir şekilde açabilir.
Yanlış bir kanıya kapılarak, “Din sorunun çözümü değil nedenidir” diye düşünenler olabilir. Gerçekte ise, İslam’da hiçbir yeri olmayan hurafeler, uydurma hadisler ve bağnaz inançlar Ortadoğu’yu kaplayan dehşetin, şiddetin ve parçalanmışlığın başlıca sebebidir. Bu, din değildir, radikal ve bağnaz bir ideolojidir. İslam’ın özünden ve Kuran’dan uzaklaştıkça, mezhepler veya çeşitli radikal gruplar arasındaki savaşlar, düşmanlık, vahşet ve acılar da artmıştır. Hiç kuşkusuz, din sevgi, kardeşlik, birlik ve beraberliğin teminatıdır; barış, huzur, refah, insan hakları, sosyal adalet, demokrasi, özgürlük, eşitlik gibi üstün değerler İslam ve Kuran ahlakına göre hareket eden bir toplumda mükemmel olarak yaşanır. İslam’da baskı ve zorlamaya asla yer yoktur. Kuran’da din, inanç ve fikir özgürlüğü, diğer bir ifadeyle laiklik tam anlamıyla mevcuttur.
Elbette söz konusu kültür elçilerinin samimi, sağduyu sahibi, sevgi ve şefkat ruhuyla hareket eden insanlar olmaları büyük önem taşımaktadır. Kuran ahlakını en güzel şekilde yaşayan, anlatan ve örnek olan manevi liderlerin varlığı sorunların çözümünde kilit konudur. Ortadoğu’nun manevi önderleri kin, nefret ve düşmanlığı kışkırtacak konuşmalardan itinayla kaçınarak; sevgi, birlik, kardeşlik, anlayış ve barış kültürünü aşılayan bir üsluba sarılarak bölgenin gerçek kurtarıcıları olabilirler. Farklı gruplara ve mezheplere ait liderlerin bütün ayrılıkları bir kenara koyarak, çeşitli vesilelerle, Kuran çatısı altında sık sık bir araya gelmeleri barışın ve huzurun önündeki tüm engelleri kaldıracaktır.
Halen dünyanın en zorlu coğrafyası Ortadoğu topraklarıdır şüphesiz. Bunun yanı sıra Arap dünyasını oluşturan toplumların ortak dini, dili, kültürü ve değerleriyle birlikte benzer toplumsal yapıları da tarihi bir çözüm fırsatı sunmaktadır. Din adamları ve manevi liderlere ise bölgenin kültür elçileri olarak hayati bir sorumluluk düşmektedir. Duamız ve çalışmalarımız bu birliğin bir an önce sağlanması yolundadır.
Adnan Oktar'ın New Straits Times ve The Hans India'da yayınlanan makalesi: