Dünya Rohingyalardan ilk kez 2012 yılında Arakan’da Budistlerle Müslümanlar arasında meydana gelen kanlı çatışmalar sırasında haberdar oldu. Haklarında hemen hemen hiç haber yapılmayan Rohingyalar İnsan Hakları İzleme Örgütü tarafından “dünyanın en fazla zulüm gören halkı” olarak isimlendirildi.
Arakan’daki çatışmalar, 9 Ekim’de, dokuz polis müdürünün kimliği belirlenemeyen silahlı saldırganlarca öldürülmesiyle yeniden şiddetlendi. Bu saldırı Myanmar askerlerinin Myanmar -Bangladeş sınırındaki Rohingya köylerini yağmalaması, erkekleri öldürüp kadınlara tecavüz etmesiyle sonuçlandı. 40 gün gibi kısa bir süre içerisinde 100’den fazla insan öldürüldü, 500 dolayında ev yakıldı.
İnsani yardımın ulaşmadığı bölgede yetersiz beslenme nedeniyle 3000 çocuk ölüm riski ile karşı karşıya, 150,000 insan gıda ve ilaç yardımına muhtaç.
Halk bir yanda tüm bu zorlukları yaşarken, Myanmar’ın fiili lideri San Suu Kyi tüm dünyanın gözü önünde devam eden insanlık suçlarını görmezden geliyor, suçlamaları kabul etmiyor. Nobel Barış Ödülü sahibi olan bu liderin bir yıl önce iktidara gelmesiyle insan hakları sorunlarına çözüm bulunacağı sanılmıştı. Hatta, ABD yönetimi yeni kurulan hükümetin Myanmar’ın kendi halkı olan Rohingyalıların haklarını iade edeceğini düşünerek Myanmar’a karşı yaptırımlarını hafifletti.
Ne var ki kendi öz vatanları olan Myanmar’da vatandaş sayılmayan Rohingyalar hala her türlü haktan yoksun; soyadı alamıyor, dini ibadetlerini yerine getiremiyorlar. Diğer yandan evlenme, seyahat etme hatta okula gitme hakları yok. Vatanlarından kaçıp Myanmar-Bangladeş sınırına ulaşanlar ise Naaf Nehrini geçmeye çalışırken Myanmar ordusunca vuruluyor. Bangladeşli yetkililer Rohingyaları mülteci olarak kucaklayıp korumak yerine onları geri dönmeye zorlayarak adeta ölüme yolluyorlar.
Dünyanın bu bölgesinde söz konusu zulüm devam ederken refah içerisinde yaşayan bazı insanlar vicdanlarını tamamen kapatmış durumda. Bu insanlar her an benzeri bir felaketi kendileri de yaşayabilecekken, başkalarının çektiği zorluklara çok rahat kayıtsız kalabiliyorlar. Ne var ki, insanı insan yapan şey Allah’ın ona ilhamı olan vicdandır. Doğru ve adil kararlar yalnızca Allah korkusuna dayalı bir vicdanla alınabilir. Zulüm görenler dünyanın diğer ucunda da olsa dünyadaki tüm insanlar zulme uğrayan mazlumlardan sorumludur. Bir Kuran ayetinde Allah bizlere bu sorumluluğumuzu şu şekilde bildirmektedir:
“Size ne oluyor ki, Allah yolunda ve: "Rabbimiz, bizi halkı zalim olan bu ülkeden çıkar, bize Katından bir veli (koruyucu sahib) gönder, bize Katından bir yardım eden yolla" diyen erkekler, kadınlar ve çocuklardan zayıf bırakılmışlar adına mücadele etmiyorsunuz?” (Nisa Suresi, 75)
İster bir devlet memuru olun, ister bir düşünce kuruluşunda uzman, ister bir ev hanımı yada öğrenci; vicdanlı düşünüldüğü sürece herkesin zulme uğrayan insanlar için yapılabileceği şeyler vardır. Bu bağlamda Myanmar gibi insanlık suçu işlenen ülkelerde bu duruma son vermek için vicdan sahibi liderlere çok iş düşmektedir.