Münafıkların iman edenlerin arasını ayırmak için kullandığı yöntemlerden biri de kendi akıllarınca onlara korku vermek için çeşitli konuşmalar yapmaktır. Peygamber Efendimizin döneminde münafıklar, müslümanları fakir kalmakla, dünya nimetlerinden faydalanamamakla, toplumda itibar kaybetmekle korkutmaya çalışmışlardır. Müslümanların Peygamberimiz’in yanında yer almaları durumunda toplumdan dışlanacakları, ticarette başarılı olamayacakları, iyi bir evlilik yapamayacaklarını söylemiş, “geleceğinizi tehlikeye atmayın” telkininde bulunmuşlardır. Oysa Müslüman için yaşam amacı dünyevi bir gelecek değil, ahirette alacağı karşılıktır. Münafıkların dünyaya dair çok önemli gördükleri şeyler ise salih müminler için sadece Allah’ın rızası için talep edecekleri şeylerdir. Ticaret, okul, makam, mevki, evlilik, sosyal statü müminler için Allah’ın rızasını kazanmalarına vesile oluyorsa kıymetlidir. Bunların kaybı ise müminler için bir endişe konusu değildir. Çünkü mümin her şeyin sahibinin Allah olduğunu, Allah’ın verdiğinin de aldığının da hayır olduğunu bilir. Peygamberimiz döneminde ise Allah’ın rızasının en fazlası Resulullah’ın yanında yer almaktır. Sahabe Peygamberimiz’le birlikte olmak için evini, ailesini, yurdunu geride bırakmış ve bu güzel ahlakları onlar için hem dünyada hem ahirette büyük bir şeref olmuştur.
Münafıklar ise hem gizli konuşmalarında hem de çeşitli imalarla elçiye uymanın Müslümanlara kazanç değil kayıp getireceği telkinini vermeye çalışmışlardır. Tarih boyunca her Müslüman toplulukta bu tip korkuları yaymaya çalışan münafık karakterli insanlar olmuştur. Allah münafıkların bu tip konuşmalar
yapacağını Araf Suresinde şöyle haber vermektedir:
... Dediler ki: "Andolsun, ŞUAYB'A UYACAK OLURSANIZ, KUŞKUSUZ KAYBA UĞRAYANLARDAN OLURSUNUZ." (Araf Suresi, 90)
Bu bakış açısı münafıkların akılsızlığının ve Kuran’da bildirilen gerçeği kavrayamamış olmalarının en önemli delillerinden biridir. Müminler tehditlerden, korkutmalardan yılgınlığa düşüp endişe etmedikleri gibi, Allah ve elçisiyle birlikte olduklarında çoğu insanın hayal dahi edemeyeceği güzellikte bir hayat yaşayacaklarını bilirler. Ancak münafıkların sinsice telkinleri ve yıldırma teknikleri bitmez. Örneğin Peygamberimiz döneminde müminlerin İslam yolunda mücadele etmelerini engellemek için; "EY YESRİB (MEDİNE) HALKI, ARTIK SİZİN İÇİN (BURADA) KALACAK YER YOK, ŞU HALDE DÖNÜN..." (Ahzab Suresi, 13) diyerek Müslümanlar arasında dehşet ve korku ortamı oluşturmaya çalışmışlar, böylece müminlerin Allah yolunda mücadele etmekten vazgeçeceklerini ummuşlardır.
Münafıklar dünyayı ve insanları haşa Allah’tan bağımsız sandıkları için çok gözlerinde büyütürler. İnsanların alacakları kararlar, gösterecekleri tepkiler, yapacakları planlar münafıklar için çok değerlidir. Allah’tan değil bu planlardan korkar, Allah’ı razı etmeyi değil güçlü olduğunu sandıkları bu insanları razı etmeyi hedeflerler. Müslümanları da –kendilerinin gözlerinde büyüttükleri- insanlardan korkmaları, onları önemli görmeleri ve onlara göre yaşamaları için yönlendirmeye çalışırlar. “Bakın bunlar dünyanın en zengin, en bilgi sahibi, en donanımlı insanları, çevreleri de çok geniş, bunlar size karşı olursa size zarar verirler.” derler. Allah’ın aciz birer kulu olan bu insanları Müslümanlara karşı bir tehdit unsuru olarak kullanırlar. Ayette münafıkların bu çirkin tutumu ve Müslümanların münafıkların akılsızlığına karşı verdikleri hikmetli cevap şöyle bildirimiştir:
Onlar, kendilerine insanlar: "SİZE KARŞI İNSANLAR TOPLA(N)DILAR, ARTIK ONLARDAN KORKUN" dedikleri halde imanları artanlar ve: "Allah bize yeter, O ne güzel vekildir" diyenlerdir. (Al-i İmran Suresi, 173)
Ayette de belirtildiği gibi münafıkların Müslümanları güçten düşürmek için yaptıkları her olumsuz konuşma müminlerin imanlarını daha da güçlendirir. Ancak burada dikkat edilmesi gereken önemli bir husus vardır. Münafıkların asıl kini ve öfkesi elçiye yöneliktir. Dolayısıyla asıl amaçları da müminlerin elçinin etrafından dağılmaları, onu yalnız bırakmalarıdır. Çünkü elçinin varlığı, güzel ahlakı, Allah yolundaki kararlılığı ve asaleti, Allah’ın elçisine verdiği sayısız nimetler ve müminlerin elçiye olan derin sevgisi ve saygısı münafıklara her dakika kendilerinin ne kadar aşağılık, kişiliksiz ve hain olduğunu hatırlatan bir durumdur. Ve Allah’ın elçisine ve salih müminlere rahmeti münafıklar için bir iç acısıdır. Allah’ın bereketini ve rahmetini kavrayamayan münafıklar ise, eğer maddi imkanları azalırsa müminlerin elçinin etrafından dağılacaklarını zannederler. Ayette münafıkların bu akılsızlığı şöyle bildirilir:
Onlar ki: "Allah'ın Resûlü yanında bulunanlara hiçbir infak (harcama)da bulunmayın, SONUNDA DAĞILIP GİTSİNLER," derler. Oysa göklerin ve yerin hazineleri Allah'ındır. Ancak münafıklar kavramıyorlar. (Münafikun Suresi, 7)
Ayette de bildirildiği gibi, münafıkların kavrayamadığı gerçek mülkün ve yeryüzünün tüm hazinelerinin gerçek sahibinin Allah olduğudur. Münafıklar istedikleri kadar plan kursalar, akıllarınca dünyada güçlü gördükleri her çevreyle ittifak da yapsalar, Allah’ın elçi ve müminlere olan nimetini ve rahmetini asla engelleyemezler. Münafıklar karanlık ruhlarıyla öfke içinde yaşayıp kavrulurken, müminler ise koşullar ne olursa olsun Allah’ın yardımı ve desteğiyle cennet gibi ortamda mutlu, huzurlu ve güzellik içinde yaşarlar.