Münafığın canı çok tatlıdır. Dünyaya delice bağlı olduğu için, ölmekten çok korkar. Bütün şartlar ve imkanlar lehineyse, o zaman Müslümanlarla birlikte hareket eder. Çıkarlarına zarar gelmediği müddetçe, zor da olsa müminlerin arasında kendini gizler, hatta onlardan biri gibi görünmek için istemediği pek çok şeyi yapmayı da göze alır. Namaz kılmak istemez, ama kılar. Müslümanlara bir iyiliği dokunsun istemez, ama ona çok ızdırap verse de, yeri geldiğinde iyilik yapar. Mecbur kalırsa arada İslam için hizmet de eder. Ama müminlere yönelik küfürden bir baskı, zorluk ve sıkıntı gelmesi durumunda, hemen kendi düşük aklınca bir ‘kar ve zarar hesabı’ yapar. Müslümanlardan yana görünürse, bununla ‘ne kazanıp ne kaybedeceğine’ bakar. Ve Müslümanların yaşayacağı muhtemel zorlukların az ya da çok, mutlaka kendisine de dokunacağını hesaplar. Bu, bir münafığın en büyük korkularından biridir. Çünkü bunun sonucunda, dünyada her şeyden çok değer verdiği canı yanacaktır. İşte o aşamada münafık Peygamberden ve Müslümanlardan ayrılma kararı alır. Allah bir Kuran ayetinde, münafıkların korkaklıklarına şöyle dikkat çekmiştir:
Gerçekten sizden olduklarına dair Allah adına yemin ederler. Oysa onlar sizden değildirler. Ancak onlar ödleri kopan bir topluluktur. (Tevbe Suresi, 56)
Allah yolunda yaşamak ve haktan yana fikren mücadele etmek cesaret ve pek çok çileye razı olmayı gerektirir. Kuran’a baktığımızda bütün Peygamberlerin ve salih Müslümanların Allah yolunda şiddetli çileyle ve zorlukla imtihan olduklarını görürüz. Ama bu zorluklar ve çileler münafıkların gözünü korkutur. Çünkü zorluk ortamında insanın feragat etmesi gereken çok fazla konu olur. Müslüman zorlukla karşılaştığında bazen malından, bazen rahatından, konforundan, sporundan, uykusundan, kıyafetlerinden, yemesinden, içmesinden bazen de tümüyle canından feragat eder. Ve bu feragatlerin her biri Müslüman için büyük zevktir. Ama bütün ömrünü dünyaya adamış olan bir münafığa bu, çok ağır ve korkutucu gelir. O yüzden münafık zorlukla karşılaşınca mutlaka kendisine kaçıp sığınacak bir başka yer aramaya başlar.
Allah bir ayette Peygamberimiz (sav) döneminde münafıkların zorluktan ne gibi bahaneler öne sürerek kaçtıklarını Kuran'da şöyle haber vermiştir:
Eğer yakın bir yarar ve orta bir sefer olsaydı, onlar mutlaka seni izlerlerdi. Ama zorluk onlara uzak geldi. "Eğer güç yetirseydik muhakkak seninle birlikte (savaşa) çıkardık." diye sana Allah adına yemin edecekler. Kendi nefislerini helaka sürüklüyorlar. Allah onların gerçekten yalan söylediklerini biliyor. (Tevbe Suresi, 42)
Müslümanların zorluk, darlık ve imtihan dönemleri, aslında münafıkların ortaya çıkması ve kendi kendilerini deşifre etmeleri için çok kıymetli dönemlerdir. Münafık belki yıllarca kendini Müslümanların arasında kamufle eder, ama Allah yolunda bir zorluğa sabretmesi gerektiğinde hemen kendini ele verir. Allah yolunda karşılaşabilecekleri her türlü tehdit, haksızlık, baskı ve iftira, Müslümanlar için birer şereftir. Münafık içinse bir yıkımdır. Bu, münafığın adeta dünyadan vazgeçmesi anlamına gelir, ki böyle bir durumu kabul etmesi de demek münafıklık yapmaktan vazgeçmesi demektir. Bir münafık da münafıklıktan asla vazgeçmez.