Allah Kuran'da münafıkların, Müslümanların yanında olduklarında mutlaka ‘fitne çıkarmak için çaba harcayacaklarını’ bildirmiştir (Tevbe Suresi, 47). Münafığın en başarılı olduğu alanlardan biri ‘fitne’dir. Çünkü münafık, tıpkı şeytan gibi, karanlık ve psikopat ruhlu bir varlıktır. Sürekli şeytanın kontrolünde olduğu için, nerede fitne varsa, oraya koşarak gider. Hayırla, güzellikle, Müslümanların menfaatine yönelik işlerle, İslam'a samimi hizmet etmekle ise hiç ilgilenmez. Münafık, Şeytani bir dürtüyle, nerede pis, itici ve yanlış işler varsa, oraya yönelir. Olumsuzluklar, anormallikler, sapkın tavır ve düşünceler, münafığı adeta mıknatıs gibi çeker. Allah'ın beğenmediği, Müslümanların sakındıkları her ne varsa ona yatkınlık gösterir. Bir Müslümanın aklına hayaline bile gelmeyebilecek akıl dışı, sapkınca düşünce ve davranışlar, münafık için son derece olağandır.
Müslümanlar Allah'ın belirlediği sınırlar içerisinde yaşayan insanlardır. Kuran ahlakını yaşamakta çok titizdirler. Kuran'a uygun düşünür ve Allah'ın beğendiği şekilde hayatlarını sürerler. İnkar edenler ise, ‘sınırları olmayan’, ‘kendi kurallarını kendileri belirleyen’, ‘Kuran ile bildirilen ahlak anlayışını tanımayan’ insanlardır. Fakat onlar, insanlardan gizlemeksizin, ne düşündüklerini, olaylara nasıl baktıklarını ve nasıl yaşadıklarını açıkça söylerler.
Münafıkların, inkar edenlerden daha tehlikeli olan yönü ise, ‘kendilerini Müslüman gibi gösterip içlerindeki inkarcılığı gizlemeleri’dir. İkiyüzlü ve sinsi olmalarıdır. Dış görünüşleriyle Müslümanlara benzemelerine rağmen, içlerinde adeta bir başka şeytani karakter vardır. Allah bir ayette, onların bu yönünü, “Sen onları gördüğün zaman cüsseli yapıları beğenini kazanmaktadır. Konuştukları zaman da onları dinlersin. (Oysa) Sanki onlar (sütun gibi) dayandırılmış ahşap kütük gibidirler. (Bu dayanıksızlıklarından dolayı da) her çağrıyı kendileri aleyhinde sanırlar. Onlar düşmandırlar, bu yüzden onlardan kaçınıp sakının. Allah onları kahretsin; nasıl da çevriliyorlar." (Münafikun Suresi, 4) sözleriyle anlatmıştır.
Dış görünüşleri Müslümanlara benzeyen bu insanlar, süslü konuşmayı başarsalar bile, ayetin ifadesiyle gerçekte ‘ahşap kütük’ gibi olan, dayanıksız, güçsüz, kişiliksiz, haysiyetsiz varlıklardır. Allah bu ayet ile onların ‘düşman’ olduklarını açıkça vurgulamıştır. Öyleyse münafıklar düşmanlıklarını gösterebilecekleri her fırsatı kollayacaklardır. Müslümanlara her türlü düşmanlık ve kötülüğü yapabilmek için hazırdırlar. Bunun için ‘anormallikten, sapkınlıktan ve sapıklıktan kaçınmaz’; bu özellikteki ‘tehlikeli insanlarla bağlantıda olmakta da bir sakınca görmezler’. Hatta bu tarz tehlikeli, ürkütücü kişilerle yakın ilişkiler kurmak, münafıkların ruhuna ‘küfri bir heyecan’ verir. Yaptıkları hainlikten ötürü, ‘şeytani bir haz’ duyarlar.
Müslümanlar ise, anormal, sapık ruhlu ve sapkın insanların karanlık dünyasından şiddetle kaçınırlar. Onlarla iletişimde olmaktan, aynı havayı teneffüs edip aynı ortamda bulunmaktan bile haya ederlerken; münafıklar bunun tersini yapmayı gizli bir başarı gibi görürler. Bu aynı zamanda da, onların kendilerine olan şeytani güvenlerini artırır. Hainliklerinin katlanarak artması, onların münafıklıktaki derecelerini de artırırken, bu durum onlara da büyük bir özgüven verir.
Müslümanlar her konuyu mutlaka Kuran ahlakı ile değerlendirirler. Diğer ‘insanların ne düşündükleri’, ‘hayatın gerçekleri’, ‘modernite’ vs gibi mantıklar tek ölçüleri değildir. Elbette her Müslüman diğer insanların düşüncesine saygı duyar, toplumun kurallarına ve kanunlarına sonunda kadar uyar. Ancak Eğer Allah bir fiil, eylem, hareket, tavır, olay, kişi ya da kişileri sevmiyorsa, Müslüman da sevmez. Allah bir konuyu nasıl değerlendiriyorsa, Müslüman da aynı bakış açısıyla bakar. Nitekim Allah’ın haram kıldığı çirkinlikler toplum ahlakını ve düzenini de bozan tutum ve davranışlardır. Normal tüm insanlar bunlardan sakınmalıdır.
Dolayısıyla iman eden bir insan, ‘sapkın bir tavra karşı sözde anlayışlı, merhametli olmak gerektiği’ gibi çarpık mantıkların, şeytanın telkinlerinden kaynaklandığını bilir. Elbette Müslümanlar, bir toplumdaki en merhametli, en anlayışlı, en geniş düşünen insanlardır. Fakat doğru-yanlış kıstasları hep Kuran'a göredir. Dolayısıyla Müslümanlar Kuran'a göre sapkınlık olarak tanımlanmış, Allah'ın gazaplandığını bildirdiği sapıkça eylemleri benimsemiş insanlara, -sözde merhametli olmak adına- asla saygı ve kabullenme ile yaklaşmazlar.
Ancak bu, o insanlara ne manen ne de fiziksel anlamda yapılacak bir zulmü hoş karşılama anlamına gelmez. Müslüman her türlü yanlışın, ‘fikir ile düzeltilmesi’ görüşünü savunur. Ne baskı ne de zor kullanarak, kimsenin kimseye bir düşünceyi kabul ettirmeye ya da bir sapkınlıktan vazgeçirmeye çalışması doğru değildir.
İşte bu nedenle bir Müslüman böyle bir durumda safını ve fikirlerini net olarak belli eder. İnsanların büyük çoğunluğu bir sapkınlığı desteklese bile, inanan insanlar Allah'ın belirlediği ölçü ile hareket eder ve olaylara mutlaka Kuran ahlakının gerektirdiği şekilde yaklaşır ve yanlış yolda olanı da merhametle, güzel sözle uyarmaya devam ederler.