Münafıklar Müslümanların yanında oldukları süre boyunca sürekli olarak Allah'tan, dinden, güzel ahlaktan bahsedilen ve Kuran okunan ortamlarda bulunurlar. Ve Müslümanların arasında dinin tüm güzelliklerine ve iman edenlerin güzel ahlakına tanıklık ettikleri halde, dinden yana kalpleri taş gibi olduğu için, tüm bunlardan bir an bile olumlu anlamda etkilenmezler. Şeytanın anarşi ve kargaşayla dolu karanlık dünyasına duydukları hayranlıkla, dini kendi düşük akıllarınca 'sade ve tekdüze' görürler. Münafıklar için asıl cazip olan, 'kargaşanın, çıkarcılığın, sevgisizliğin, sahtekarlıkların hakim olduğu, herkesin birbirini aldattığı ve birbirinden nefret ettiği küfri yaşam tarzı'dır. Son derece ürkütücü olan bu şeytani yapıya ve o hayatı yaşayan inkarcılara -haşa- Allah'a tapar gibi tapar, bütün güçleriyle onların karanlık dünyasında kendilerine yer edinmek için uğraşıp dururlar.
Ayrıca münafıklar ahirette alacakları karşılığı değil, dünyada elde edebilecekleri çıkarları önemli görürler. Dolayısıyla kendi zayıf ve şeytani akıllarınca, dinin bu yönüyle kendilerine hiçbir çıkar kazandırmayacağını düşünürler. Dini yaşayarak çevrelerindeki insanlara ne sükse ne de gösteriş yapabilecekleri kanaatindedirler.
Münafıkların bu konudaki bir diğer sahtekarlığı ve akılsızlığı ise, kendi düşük akıllarınca Allah’ın dinini beğenmemeleridir. Din kolay ve sadedir. Allah dini, insan fıtratına en uygun ve en rahat yaşanabilecek bir yaşam tarzı olarak yaratmıştır. Münafık ise 'küfrün karmakarışık felsefi söylemlerine, süslü ve nereye varmak istediği bir türlü anlaşılmayan entel konuşmalarına, kendilerini çok bilge ve sofistike insanlar gibi gösterme çabalarına' derin bir hayranlık duyar.
Münafık, istediği bu şeytani beklentilerinin hiçbirini dinin içinde bulamaz. Dini kendince çok sade ve tekdüze bulur (İslam'ı tenzih ederiz). Dolayısıyla kendisine sükse kazandıracak olanın, onlar gibi dinden uzak konuşmalar yapıp, onların din dışı felsefelerini savunmak olduğuna inanır. B u yüzden de hemen her platformda kendisini insanlara onlardan biri gibi tanıtabilmek için 'bu felsefi söylemleri ve onların entel görüşlerini' kullanır. Sosyal medya hesaplarında bunları anlatan resimler, sözler, filmler paylaşır. Bu konularda küfürde 'üstat' olarak bilinen kimselerin paylaşımlarına beğeniler yapar ve sayfalarında onlardan alıntılara yer verir. Böylece kendisini sözde 'tekdüze bir Müslüman' olarak görünmekten kurtardığına ve bununla da büyük bir 'sükse yaptığına' inanır.
Oysa ki asıl tekdüze olan, küfrün ve münafığın inandığı batıl felsefeler, yaşadıkları basit ahlaka dayalı hayattır. İslam, insanlara dünyanın tüm güzelliklerini en iyi şekilde yaşamayı, dünyada en fazlasıyla mutlu olmanın yolunu öğreten hak dindir. Dini yaşayan bir Müslüman dünyanın her türlü nimetinden en mükemmel şekilde istifade eden, her şeyden en fazla zevki alabilen insandır. Küfrün soğuk, karanlık, donuk, karmaşık ruhu ise, onlara sadece mutsuzluğun, huzursuzluğun ve açmazlar içerisinde sürünüp kalmanın yolunu göstermektedir. Bu münafığın ve küfrün sadece dünyada çektiği acıdır. Ahirette ise dehşetli bir azap onları sonsuza kadar bırakmayacaktır.