Müslüman tüm ahlakı, tavırları ve konuşmalarıyla 'insanların içini açan, nezih, kaliteli ve pozitif' bir insandır. Münafık ise bunun tam aksine, her hali ve her tavrıyla çevresine 'negatif enerji yayan' bir varlıktır. Gün içinde yaptığı hemen her konuşmasında münafığın bu negatif ruh halini görmek mümkündür.
Zira insanın ruh halinin en net yansımaları konuşmalarında ve üslubunda ortaya çıkar. Güzel bir ruhtan güzel sözler akar. Karanlık ve hastalıklı bir ruhtan ise hastalıklı bir üslup çıkar. Münafığın konuşmaları da işte onun ruh halindeki anormalliğin alarmını verir. Çünkü münafık mutsuz ve huzursuzdur. İkiyüzlü, sahte, hain bir kişiliğe sahip olmanın ezikliğini ve acısını hayat boyu içinde taşır. Bu durum konuşmalarında buram buram kendini hissettirir. Hiç bir zaman Allah'ın yarattığı güzellikleri görüp onlardan zevk alamaz. Gördüğü her şey ona sıkıntı verir. Hiçbir şey onu mutlu etmeye yetmez. Sürekli şikayetçi bir üslup kullanır, homurdanır, hoşnutsuzluğunu dile getirir.
Münafığın tüm bu şikayetlerinin ortak noktası ise, bunların her birinde söylediği sözlerle 'Müslümanları suçlaması, onları zor durumda bırakmaya çalışması'dır. Amacı, onların sözde 'kötü niyetli, adaletsiz, vicdansız, düşüncesiz, iyiyi kötüyü, doğruyu yanlışı ya da eksiği fark edemeyen kimseler; kendisinin ise 'vicdanlı, adil, doğruyu yanlışı, her türlü aksaklığı, eksikliği fark edebilen, dikkati açık ve akıllı biri olduğu' imajını verebilmektir. Bu sinsi amacı doğrultusunda, bin bir türlü yalan dolan, iftira ile Müslümanlara yönelik suçlayıcı ve şikayetçi konuşmalar yapar.
Örneğin bir kıyafet görse onda mutlaka bir eksiklik bulur. Kendisi için özel gidilip alınmış bir pantolonu "Kumaşı istediğim gibi değil, daha kaliteli olsun" deyip geri yollatır. "Bu gömleğin rengi bir ton daha koyu olmalı" deyip başka gömlekler arattırır. Kendisine hediye edilen bir elbiseyi, "Bu benim zevkime tam uygun değil" diyerek geri çevirir. Bir sofraya otursa, sofrada onun için hazırlanan nimetleri görmek yerine mutlaka olmayanlara dem vurur. Masada pek çok yemek çeşidi olsa, orda olmayan bir şey bulup, "Bu niye yok?" der. Mükemmel dekore edilmiş bir odaya girip, oradaki yüzlerce güzelliği övmek yerine, kimsenin dikkatini çekmeyecek bir eksikliği bulup onu dile getirir. Dilinde, sözünde hep eksiklik, olumsuzluk vardır. Her insanın, her mekanın, her eşyanın eksik ve kusurlu yönlerini görüp onunla ilgili söylenmek münafığın adeta hayat şeklidir. Tek derdi, kendi keyfi ve çıkarlarıdır. Kuran'da münafığın bu sürekli olumsuz konuşan, şikayet eden, elindeki hiçbir şeyi beğenmeyip kınayan üslubu şöyle haber verilmiştir:
Şunların hiçbirine itaat etme: Yemin edip duran, aşağılık, Alabildiğine ayıplayıp kötüleyen, söz getirip götüren (gizlilik içinde söz ve haber taşıyan). (Kalem Suresi, 10- 11)
Bir başka ayette ise Allah münafığın bu hiçbir şeyle mutlu olmayan, şükretmeyen, nimetleri takdir edemeyen, elindekinin kıymetini bilmeyen ve şikayetçi tavrına şöyle dikkat çekmiştir:
Siz (ise şöyle) demiştiniz: "Ey Musa, biz bir çeşit yemeğe katlanmayacağız, Rabbine yalvar da, bize yerin bitirdiklerinden bakla, acur, sarımsak, mercimek ve soğan çıkarsın." (O zaman Musa:) "Hayırlı olanı, şu değersiz şeyle mi değiştirmek istiyorsunuz? (Öyleyse) Mısır'a inin, çünkü (orada) kendiniz için istediğiniz vardır" demişti. Onların üzerine horluk ve yoksulluk (damgası) vuruldu ve Allah'tan bir gazaba uğradılar. Bu, kuşkusuz, Allah'ın ayetlerini tanımazlıkları ve Peygamberleri haksız yere öldürmelerindendi. (Yine) bu, isyan etmelerinden ve sınırı çiğnemelerindendi. (Bakara Suresi, 61)
Hz. Musa (as) döneminde de, onunla birlikte olan bazı insanlar Allah'ın verdiği güzel nimetlere şükretmek ve onda bir hayır görmek yerine, acur, sarımsak, mercimek, soğan isteyip bu tip yiyeceklerin yokluğundan şikayet etmişlerdir. Oysa ki bu insanlar bundan önce, Firavun'un zulmü altında eziyet görerek çok sıkıntılı bir hayat yaşıyorlardı. Ve Hz. Musa (as) da onları bu zulümden kurtarmıştı. Onlar ise bu duruma şükretmek yerine, eski zulüm gördükleri ortama hala özlem duyuyor ve hallerinden şikayet ediyorlardı. Ellerinde olana şükredip, bunda hayır görmek yerine, tamah eden, memnun olmayan, nankör bir ahlak gösteriyorlardı.
Allah Müddessir Suresi'nde, bu şekilde sahip olduklarıyla mutlu olmayıp, sürekli şikayet eden kimselerin durumunu şöyle anlatmıştır:
Kendisini tek olarak (ve yapayalnız) yarattığım (şu adam)ı Bana bırak; Ki Ben ona, 'alabildiğine geniş kapsamlı bir mal'(servet) verdim. Göz önünde-hazır çocuklar (verdim). Ve sayısız imkan ve fırsatları önüne serdim. Sonra, daha arttırmam için tamah eder (doyumsuz istekte bulunur). (Müddessir Suresi, 11-15)
Ancak kuşkusuz ki münafık bu ahlak bozukluğunu amaçsız yere uygulamaz. Münafığın ağzından sürekli pis ve kirli konuşmalar akmasının bir diğer nedeni de,'Müslümanlara olan öfkesi'dir. Bu öfke münafığın ruhunda hayat boyu dinmez. Nefreti, konuşmalarına bir olumsuzluk hezeyanı olarak yansır. İstese de Müslümanların içinde bulunduğu ortamları, onların sahip olduğu eşyaları veya onların güzelliklerini, nurlarını içinden gelerek övemez. Çünkü Müslümanları övmek, onların sahip oldukları güzelliklere iltifat etmek münafığa çok acı verir. Bir Müslümana sadece "Çok güzelsin" demek bile münafığın adeta canından can alır. Her ne kadar Müslümanlara şirin görünmek ve yaranabilmek için zaman zaman böyle cümleler kullanmak zorunda kalsa da, bunu sadece mecburiyetten ve büyük sıkıntı duyarak yapar.