İngiliz Anna Mitchell Hedges,1 Ocak 1924’te, Mayaların kayıp şehri Lubaantun’da piramit tapınağının mihrabının altında kristal bir kafatası buldu.
Gerçek insan kafatası boyutlarında olan bu kafatası tamamen şeffaf kuartz kristalinden yapılmıştı.
Kristaller karbon içermediği için bu kristal kafatası dünyaca ünlü Hewlett-Packard firmasının bilim adamları tarafından çok çeşitli testlere tabi tutuldu. Sonuçlar bilim adamlarını hayrete düşürdü.
Kristal kafatasının ancak ileri bir teknoloji kullanılarak yapılabileceğini ortaya koyan testlerin sonuçları şöyleydi:
1. Bilim adamlarından oluşan ekip, kristal kafatasının günümüzde telekomünikasyon sektöründe kullanılan ve bellek kapasitesi diğer materyallerden daha yüksek olan piezo-elektrik silikon dioksitisimli bir tür kuartz kristalinden yapıldığını ortaya çıkardı. Günümüzde kullanılan mikroişlemciler de bu maddeden üretilmektedir. Ancak daha da çarpıcı olan bu kristal türünün henüz 19. yüzyılda keşfedilmiş olmasıdır.
2. Piezo-elektrik silikon dioksittüründeki bu kristal, hem negatif hem pozitif kutuplaşma özelliğine sahiptir. Bu özelliği dolayısıyla kristal kafatası, akü ve pillerde olduğu gibi kendi elektriğini üretebilir.
3. Bilim adamları kutuplaşmış bir seri test ışığı kullanarak, iki ayrı parça olan kafatasının alt çenesi ile üst kafatası kemiklerinin aynı blok kristal kaya parçasından yapıldığını tespit ettiler. Kuartz kristalinin, elmastan daha yumuşak ve çok daha fazla kırılgan bir madde olması nedeniyle kafatasının tek bir parça kristalden yontularak elde edilmiş olmasının neredeyse imkansız olması bilim adamlarını hayrete düşürdü.
4. Mikroskop altında inceleme yapan bilim adamları, kafatasının üzerinde modern otomatik aletlerin ya da mekanik aletlerin kullanıldığına dair hiçbir iz bulamadılar.Bilim adamları, tek parça bir kristalden, alt çene gibi son derece hassas ve nadir bir parçanın, modern elmas uçlu elektrikli aletler kullanılarak dahi kırılmadan oyulmasının imkansız olduğu sonucuna vardı.
5. Bilim adamları kristal kafatasının hiç alet kullanılmadan, elmas parçası ile aşındırılarak oyulabileceğini ancak bunun da birkaç insan nesli boyunca, 300 yıl gibi bir süre devam etmesi gerektiğini hesapladılar.
6. Günümüzde kristaller eksenleri etrafından yontulurlar. Çünkü kristallerde moleküler bir simetri vardır. Kristali kırmamak için, doğal yapısına göre yani bu moleküler simetriye uygun olarak kesilmesi gerekir. Lazer ya da yüksek teknoloji kesme metodları kullanılsa dahi, kristaller doğal eksenlerine göre kesilmedikleri taktirde parçalanırlar. Ama bu kristal kafatası ekseninden tamamen bağımsız şekilde kesilmesine rağmen fizik kurallarına aykırı olarak hiçbir kırılma ya da çatlama olmadan yontulmuştur.
7. Kafatasının optik özellikleri de bilim adamlarını şaşkınlığa sürükledi. Kafatasına alttan verilen ışık, normal şartlarda her yana yayılması gerekirken bu kristal içinde bir kanal oluşturarak tam göz yuvalarının olduğu yere odaklanarak, dışarı yansıyordu.
8. Kafatasının bir başka şaşırtıcı optik özelliği de alt arka kısmına yerleştirilmiş olan prizmadır. Göz çukurlarına çarpan tüm ışık ışınları bu prizmadan yansır. Bu nedenle göz çukurlarının içine doğru bakıldığında, tüm oda kristal kafatasının gözlerinin içinde görülebilir.
Bundan 8 bin yıl önce İngiltere’de Stonehenge, Mısır’da piramitler, 11 bin yıl önce Urfa Göbekli Tepede T biçimli hayvan motifli taşlar ve Bolivya’daki 10 tonluk yekpare taştan Güneş kapısı inşa edilmiştir. Günümüz teknolojisiyle dahi açıklamakta güçlük çekilen bu yapılar, antik çağlarda yaşayan insanların, iddia edildiği gibi az gelişmiş, sanat, bilim ve teknolojiden anlamayan ilkel insanlar olmadıklarını ispatlamaktadır. Evrimciler biyoloji, paleontoloji, zooloji gibi bilimin her dalına uygulamaya çalıştıkları çarpık evrimsel mantığı arkeolojiye de uyarlamak istemişlerdir. Ancak bu kristal kafatasında olduğu gibi tarihte yaşamış insanların geride bıraktıkları eserler, insanın, evrimcilerin iddia ettiği gibi maymunsu canlılardan gelişerek günümüzdeki modern halini aldığı iddiasını bilimsel olarak çürütmektedir.