2016 seçimleri ABD politikası hakkında bilinen birçok kalıbı kırdı. Bugüne kadar ABD başkanı olabilmek için ana akım medyanın destek vermesi gerektiğine inanılırdı. Adaylar seçimi kazanmak için en büyük bütçeye sahip olmaya çalışırlardı. Bu kadar büyük meblağları toplayabilmek için de bir avuç çıkar grubu ve yatırımcının desteği zorunluydu. Finansörler tarafından desteklenmeyen hiçbir aday başkan olamazdı. Parti hiyerarşisinin, ideologlarının, Hollywood ve spor dünyasının meşhurlarının desteğini alamayan adaylar kaybetmeye mahkum görülürdü. Bu saydığımız gruplar bir araya geldiklerinde birçokları tarafından Establishment olarak da adlandırılan ABD’deki “Yerleşik Düzeni” oluşturuyorlardı. Yani bu yerleşik düzen tarafından kabul görmeyen, desteklenmeyen, finanse edilmeyen bir adayın başkan seçilmesi imkansız kabul edilirdi.
Donald Trump ve Hillary Clinton arasındaki seçim yarışı tüm bu ön kabulleri yıktı. 2016 seçimlerinde merkez medya, lobiler ve şöhretlerin çoğu Clinton’ı destekledi. Clinton kampanyası yaklaşık 1 milyar dolar harcarken Trump’ın harcamaları bu tutarın sadece yarısı kadardı. Kamuoyu araştırmaları seçimden haftalar önce Clinton’ı başkan ilan ettiler. Cumhuriyetçi partinin ideologları ve eski yöneticilerinin bir çoğu da Demokrat Parti’den olmasına rağmen Clinton’ı desteklediler. “Establishment”ın tüm kadroları Clinton tarafındaydı. Tüm bunlara rağmen Trump kazandı. Birçokları bu durumu Amerikan halkının yerleşik düzene karşı zaferi olarak yorumluyorlar.
Washington’daki yerleşik düzen çoğunluğun sesini bastırıyordu. En çok para veren en yüksek sese sahip oluyordu. Amerikan karar mekanizması lisanslı lobiciler, halkla ilişkiler uzmanları, reklamcılar ve avukatlardan oluşan derin bir yapı tarafından çevrilmişti. Bu lobi çarkının büyük kısmının görevi, çıkar gruplarının hedeflerini Amerikan halkının ihtiyaçlarının önüne geçirmekti.
Trump’ın seçilmesi ile baskı grupları daha güçlü bir şekilde devreye girdiler. Trump Geçiş Yönetimi ise Amerikan siyasetinde ilk defa lobilerle arasına açık bir mesafe koydu. İstişareleri yakın çevre ile sınırlandırdı. Lobicilerin katılmasını yasakladı. Yönetimde alt ve orta seviyelerde görev alacaklara 5 yıl boyunca Lobilerde çalışma yasağı getirdi. CIA Başkanı, Milli Güvenlik Danışmanı, Adalet, Savunma ve Dışişleri Bakanı gibi kritik pozisyonlar için açıklanan isimler de Trump’ın yerleşik sistemin baskılarına boyun eğmeyeceğini ve kendi politikalarını uygulayacağını göstermekte.
Donald Trump’ın Arap-İsrail sorunu, Suriye, Yemen ve Irak iç savaşları, Rusya ve Ukrayna krizleri, NATO’nun yeni askeri planlaması gibi birçok ağır konuda karar vermesi gerekecek. Yeni başkanın politikaları Amerikan halkı kadar dünyanın dört bir yanından milyarlarca insanın hayatını etkileyecek. Trump yönetimi dindarlık, tevazu, anlayış ve sevgiden oluşan gerçek Amerikan değerleri üzerine bina edilmiş politikalar geliştirmeli; dünyanın en önemli güç merkezlerinden birinin başında olmanın böyle bir tarihi sorumluluğu var. Bu sorumluluğu yerine getirmede Rusya ve Türkiye de yeni Amerikan yönetiminin destekçisi olduğunda, dünya yeniden barışa ve huzura kavuşabilir.
Dünyanın dört bir yanında Amerikan halkı ile aynı değerleri paylaşan Ortodoks, Müslüman, Musevi yüz milyonlarca insan var. Bazı çevrelerin oluşturmak istedikleri imajın aksine, Müslüman dünyası da Amerikan halkı gibi dindar. Aileye ve maneviyata değer veriyor, adalete inanıyor. Komşularını seviyor. Kibirden, hırstan, bencillikten kaçınıyor. İhtiyaç içinde olana yardım ediyor, iyiliği yaymak istiyor. Bu ahlaki değerler Allah’a iman edenler olarak hepimizi ortak noktada buluşturuyor.
Trump yönetimine yakışan önümüzdeki 4 yıl boyunca Amerikan halkı ile dünya milletleri arasında fark gözetmemektir. Güçlüyü haklı gören bazı lobiler, düşünce kuruluşları, sivil toplum örgütleri dünyaya sadece zulüm getirdi. Artık haklı olanın güçlü olduğu bir dünyaya ihtiyaç var. Dünya 200 yıldır en kötü savaşları yaşamaktadır. Artık barış zamanı gelmelidir.