Şimdi bahsedeceğimiz canlı, bildiğimiz tüm canlılardan farklı bir özelliğe sahip. Kimi bilim otoriteleri tarafından canlı olarak bile kabul edilmiyorlar, ama canlılar üzerine çok yıkıcı etki gücüne sahipler...
Virüslerden bahsediyoruz...
Virüs bir bedene sahip değildir ve yalnızca bir kalıtım mekanizmasından oluşur. Dışta bir protein kılıf, içte kısa tek ya da çift zincirli RNA veya DNA kodundan ibarettir. Tek başına hayat belirtisi gösteren herhangi bir fonksiyonu veya organeli yoktur. Bu nedenle doğada milyonlarca yıl bozulmadan kalabilir. Ancak bir organizmanın içine girdiğinde canlanır ve aktif hale geçer.
Virüsler sadece sahip olduğu bilgiyi kullanarak adeta bir ajan gibi insan vücudunda seyahat eder. Bir hücreyle temas ettiği andan itibaren canlı özelliği göstermeye başlar; saldırgan ve dahası akıllı bir canlı olur.
Virüs, hücrelerden birisine girmeden önce ayakları ile hücrenin kendisine uygun olup olmadığını saptar. Eğer yaptığı test sonucu olumlu ise kendi DNA'sını hücrenin içine aktarır.
Korunaklı hücre duvarlarından sanki giriş anahtarına sahipmiş gibi kolayca geçebilir. Hücre içerisine girdiğinde ise doğruca hücrenin kontrol merkezine ulaşır ve sahip olduğu genetik bilgiyi hücrenin içerisine yükler.
Bu sıradan bir işlem değildir. İnsan DNA’sının 3,2 milyar harfi içinde en çok üretilen kodları bulur ve onların yanına yerleşir. Virüsün genetik kodu hücrenin DNA'sına o kadar uyumla gizlenir ki, hücre farkına varamadan virüs üreten bir fabrika haline gelir.
Hücre kısa sürede tüm kaynaklarını virüsün kopyalarını üretmek için kullanmaya başlar ve ölene kadar virüsü çoğaltmaya devam eder. Hücrenin bu durumun farkına varması da gerçekten oldukça zordur: Bunu ayırt edebilmesi yirmi ciltlik bir ansiklopedinin herhangi bir sayfasına yerleştirilmiş yarım satırlık bir cümleyi arayıp bulmaya benzer. Virüs, bu "akılcı" yöntemi sayesinde, hücrenin kendine ait programlama mekanizmalarına karışmış ve adeta hücreye ait bir parça haline gelmiştir. Virüsün bunu nasıl başarabildiği bilim adamları için hala tam olarak aydınlanmamış bir durumdur.
Bu olay, hücre için kaçınılmaz bir felaket hazırlar. Ölmekte olan hücre, çekirdekte yer alan hatalı kodlanmış programı üretmek için tüm enerjisini sonuna kadar kullanır. Sonunda ölür ve parçalanır. Parçalanma ile birlikte çoğalmış olan virüsler, öteki hücrelere sıçrar ve bu durum aynı şekilde devam eder.
Canlı özelliği olmayan sadece bir protein kılıfı ve genetik bilgiden oluşan bir varlık nasıl böyle kompleks ve müthiş zeka gerektiren bir işlemi başarıyla yapabilir?
Virüsün bu derece akıllı bir şekilde hareket edebilmesi için hücreyle, bir kilidin anahtarla uyumu gibi yaratılmış olması gerekmektedir.
Virüs elbette böyle bir istilayı gerçekleştirecek üstün bir beceriye kendi kendine tesadüfler sonucu sahip olamaz. Allah, onu bütün bu kompleks işlemleri gerçekleştirebilecek yeteneklerle var etmiştir. Bir ayette şöyle buyrulur. Kovulmuş şeytandan Allah’a sığınırım.
Gerçekten, gece ile gündüzün art arda gelişinde ve Allah'ın göklerde ve yerde yarattığı şeylerde korkup-sakınan bir topluluk için elbette ayetler vardır. (Yunus Suresi, 6)
Ortada çok açık bir gerçek vardır; Allah, virüsleri hastalık sebebi olmaları için özel olarak yaratmıştır.
Bir virüs çeşidi ortalama 70-80 kilo olan bir insanı çok kısa sürede güçten düşürebilir. Tüm hayatını değiştirebilir. Hatta ölümüne dahi sebep olabilir.
İnsan, göremediği düşmanı karşısında son derece savunmasızdır. Böyle bir hastalık durumu karşısında Allah'a muhtaç ve aciz bir varlık olduğunu çok daha iyi fark eder. Tüm gücün ve kuvvetin sahibinin yalnızca Yüce Allah olduğunu daha derin kavrar.