GÖRÜNMEYEN DÜNYA -4-
Dünyayı ve bizi kuşatan her şeyi beş duyumuzla algılıyoruz. Görme duyumuz bize içinde yaşadığımız dünyayı ve evreni tanıtmada önemli bir rol üstleniyor... Görüntüler kesintisiz olarak bu algı aracımızın önünden geçiyor. Doğduğumuz andan itibaren beynimizde oluşan görsel hafızamız ise neyin ne olduğunu anlamamızda bize yardımcı oluyor.
Her an etrafımızda... çok yakınlarımızda... hatta kendi bedenimizde göremediğimiz, bilmediğimiz binlerce olay gerçekleşiyor.
Gördüğümüz şeyleri merak ederiz, hakkında bilgi almak isteriz..
Peki ya görmediklerimiz?...
Her an- Her Saniye ...
Gözümüzdeki Retina, beyne saniyede 10 milyon 'bit'lik bilgi akışı sağlıyor.
Kalbimiz her saniye 100 mililitre kan pompalar ve vücudumuzdaki kan 200 metre yol kat eder.
Vücudumuzda 50 milyon hücre ölür ve 50 milyon yeni hücre oluşur.
Beyin dışarıdan ve vücudun içinden gelen 750 milyon uyarıyla ilgilenir, biz ise bu işlemlerin sadece çok küçük bir miktarının farkındayız.
Bunlar sadece vücudumuzda gerçekleşen birkaç olay.. Daha burada saymakla bitiremeyeceğimiz kadar çok detay var...
Merak duygumuz bizi hem kendi bedenimizdeki en küçük detayları hem de evrendeki akıl almaz büyüklükteki şaşırtıcı yapıları incelemeye çağırıyor. Bilginin ve araştırmanın bir sınırı yok..... Örneğin yakın zamanda yapılan bilimsel çalışmalarla, her saniye gözlemlenebilir evrende 30 süpernova yani yıldız ölümü gerçekleştiği ve 4.000 yeni yıldız oluştuğu tespit edildi. Belki onları göremiyoruz ama bu dev patlamalar her an yaşanıyor...
Görünmeyen dünyadaki bugünkü yolculuğumuzda ise ayaklarımızın altına .... tahayyül etmekte dahi zorlandığımız binlerce derecelik sıcaklığın hüküm sürdüğü yere... dünyanın kalbi olan yer çekirdeğine gidiyoruz... Hep beraber görünmeyenleri keşfetmeye başlayalım...
GÖRÜNMEZ DÜNYADAKİ YOLCUĞULUMUZ BAŞLIYOR.....
Dünyanın Çekirdeği
Hayır; gördüklerinize yemin ederim, (Hakka Suresi, 38)
Görmediklerinize de. (Hakka Suresi, 39)
Dünya… Her noktasında milyonlarca çeşit canlıya ev sahipliği yapan özel olarak yaratılmış bir gezegen... Diğer gezegenlerden farkı her yönüyle dikkat çekiyor… Masmavi gökyüzü, yemyeşil ormanlar, uçsuz bucaksız vadiler, engin denizler, tatlı su kaynakları.....
Havanın ısısı, güneşin dünyamıza olan uzaklığı, atmosferin basıncı, dünyanın eğikliği, içindeki oksijen miktarı, denizler, karalar her şey tam bizim ihtiyacımız olan şekilde yaratılmış.
Dünyanın farkı sadece görünen özelliklerinde değil aynı zamanda görünmeyen özelliklerinde de saklı…
Örneğin dünyanın merkezindeki sıcak çekirdeğinin yapısı da yaşam için gerekli özellikler listesinde önemli bir yere sahip... Nasıl mı?... Birlikte izleyelim...
DÜNYANIN ÇEKİRDEĞİ YAŞAM İÇİN GEREKLİ…
Dünyanın merkezi inanılmaz sıcak ve hiçbir canlının yaşamasına olanak vermeyecek kadar basınçlı olmasına rağmen dünyadaki yaşam için çok önemlidir.
Dünyanın çekirdeği gezegenimizin çalışması için gereken devasa ve şiddetli bir jeneratörü andırır.
Dünya farklı madde tabakalarından oluşmuştur. Dış yüzeyde onlarca kilometre kalınlıkta bir taş tabakası vardır. 2. Tabakada ise Dünya içinin en kalın kısmı, yaklaşık 2900 km’lik macunumsu kayadan oluşan çekirdek kabuğu... Bu kabuğun altındaki iç çekirdek ise neredeyse ay ile aynı boyda ve 2 kısımdan oluşuyor. Sıvı metalden oluşan dış çekirdek, ve katı metalden oluşan iç çekirdek .. Dış çekirdeğin kalınlığı 2.300km... Merkeze yaklaştıkça sıcaklık daha da artar ve 5000 °C ile 6000°C arasında bir değere ulaşır. Dünya yüzeyinde katı maddeler olarak bildiğimiz nikel ve demir, burada sıvı haldedir. Aşağı doğru inildikçe sadece sıcaklık değil manyetik çekim gücü de yeryüzüne göre 50 kat artmıştır. Sıvı demir ve nikel, bu manyetik etki ve ısı ile dönüş hareketleri yaparlar.
Binlerce kilometre altımızda, kaynayan ve dev dalgalar şeklinde dönen bu çekirdek olağanüstü miktarda manyetik enerji oluşturur.
Dünyadan uzaya kadar uzanan bu manyetik dalgalar gezegeni görünmez bir koruma kalkanı gibi örter.
Bizimle uzaydaki ölümcül radyasyon arasındaki tek şey bu görünmez kalkandır. Atmosferin dışına kadar uzanan bu alan sayesinde Dünya, uzaydan gelebilecek olan tehlikelere karşı korunmuş olur. Dünya'nın on binlerce kilometre uzağında manyetik halkalar çizen Van Allen Kuşakları sayesinde öldürücü kozmik ışınlar, Dünya'nın etrafındaki bu koruyucu kalkanı geçemezler.
Uzay boşluğunda bulunan radyasyon ve güneşin zararlı mikro parçacıkları dünyanın manyetik alanını oluşturan koruyucu kalkana çarpar ve daha yeryüzüne ulaşamadan yok olur. Eğer bu manyetik alan olmasaydı, dünya sürekli olarak radyasyona maruz kalacaktı ve yaşam mümkün olmayacaktı.
Kovulmuş şeytandan Allah’a sığınırım "Gökyüzünü korunmuş bir tavan kıldık; onlar ise bunun ayetlerinden yüz çeviriyorlar" (Enbiya Suresi, 32) ....
Enbiya Suresi 32. ayette dikkat çekildiği gibi, gökyüzü Allah tarafından özel olarak korunmuştur. Uzaydaki tehlikelerle zararlı ışınlarla muhatap olmayız. Allah insanların yaşamı için gerekli şartları ve tüm detayları bir arada yaratmıştır.
DÜNYANIN ÇEKİRDEĞİ YAŞAM İÇİN GEREKLİ…
Dünyanın iç çekirdeği ya da kalbi ise 2400 km’lik katı bir topu andırır. Çoğunluğu demir az bir kısmı da nikelden oluşur. İç çekirdekteki sıcaklık artık 5500 derece, yani neredeyse güneşin yüzeyi kadar artmıştır.
İç çekirdeği dış çekirdekten ayıran en önemli fark ise muazzam basıncıdır. Dünyanın yüzeyindeki basınç 1 atmosfer olarak kabul edilir. Merkezdeki basınç ise 3,300,000 ile 3,600,000 atmosfer arasında değişir. Bizim hissettiğimizin milyonlarca katı olan bu basınç altında hiçbir canlı sağ kalamaz, atomlar bile hareket edemez. Hatta demir, aşırı sıcak olan merkezde yüksek basınç nedeniyle eriyemez. Bu nedenle Dünyanın iç çekirdeği katı haldedir. uzay keşiflerinde bile çok fazla bilgiye ulaşan, Mars hakkında, Plüton hakkında çok çeşitli veriler elde eden bilim adamları Dünyanın merkezi olan içi çekirdek hakkında aslında çok az bilgiye sahiptirler.
Okyanusların dibinde hiç bilmediğimiz canlıları keşfettik, dünyanın en yüksek dağlarına tırmanan insanlar oldu hatta kendimize dünyanın yörüngesinde yeni bir ev bile inşa ettik. Ancak konu ayaklarımızın altındaki olduğunda aslında çok da fazla bir şey yapabildiğimiz söylenemez. Dünyanın altımızda bulunan kısmının %99’u keşfedilmemiş durumda... Yani aslında detaylar hakkında pek bir şey bilmiyoruz.
Düşünün Dünya’da açılan en derin çukur ile sadece 11 km kadar derine inildi. Açılan bu en derin çukur bile dünyanın merkezinin derinliğine göre yüzeydeki bir iğne deliğinden farksız....
Dünyanın merkezinden yüzeyine kadar tam 6.371km’lik bir mesafe bulunur. Saatte 100 km hızla giden bir arabayla bu yolu gitmek yaklaşık 2,5-3 günümüzü alırdı. Ancak dünyanın merkezi o kadar sıcak ve yüksek basınçlı bir yer ki, oraya gitmek ve hayatta kalmak mümkün değil.
Görüntülerde de izlediğimiz gibi yer yüzeyinden yaklaşık 5.000 km derinlikte bulunan dünyanın merkezindeki koşullar bizim bildiğimizden çok farklı. Merkezde basınç milyonlarca kez artar, ısı güneşin yüzeyindeki sıcaklıklara kadar yaklaşır.
Biz yeryüzünde, dünyanın çekirdeğindeki sıcaklık ve basınçtan uzakta, çok rahat bir hayat sürüyoruz. Üzerinde yürüdüğümüz toprak bir elmanın kabuğu kadar ince ve biz bu incecik kabuğun üzerinde rahatça bu anlattıklarımızın hiç farkında olmadan yaşayabiliyoruz.
Bu da Allah’ın dünyayı ne kadar mükemmel koşullarda ve korunaklı yarattığını gösteren önemli delillerdendir.
MİKRO DÜNYADA SANAT HABELERİ
YAKAMOZUN ARDINDAKİ SIR
Ocak 2015’te Hong Kong’un Tai Po kıylarında çekilen bu fotoğraf, denizdeki muhteşem mavi ışıltıları gözler önüne seriyor. Bu ışıltıların nedeni ise sudaki yansıma değil, tek hücreli bir deniz canlısının hareketleri. Denizin ateş böceği olarak da kabul edilen Noctiluca scintillans ya da yakamoz canlısı zararlı değildir. İçerisinde ışık verebilen kimyasal lusiferin maddesi bulunur ve sahip olduğu lusiferaz enzimi ile kimyasal olarak ışık üretir.
Özellikle alacakaranlıkta gemilerin geçerken oluşturdukları dalgalar veya kıyıya atılan bir taş bu canlıların ışıldaması için yeterlidir.
Biyolüminesans denen bu olay ateş böceklerinde ve biyolojik olarak ışık yayan canlıların hemen hepsinde gerçekleşir. Yakamoz canlısı zararlı olmasa da ürettiği amonyak nedeniyle çok fazla miktarlarda olduğunda çevreye ve insanlara zarar verebilir. Bu nedenle yoğun yakamoz olan sulara girilmesi uzmanlar tarafından tavsiye edilmiyor.
Ancak Yakamozun hayranlık uyandıran resimleri, en güzel tabloları bile gölgede bırakıyor.
Canlıların Konuştuğu Görünmez Dil : FEROMONLAR
SUNUCU: Koku hayatımızda çok önemli bir yer tutar ancak kokusunu almadığımız halde beynimizi uyaran bazı maddeler var. Çevremizdeki pek çok canlı birbiri ile konuşurken kokusuz ve renksiz molekülleri kullanırlar. Bunlara feromon denir. Peki havada bu kadar çok feromon dolaşırken, ve onları göremez ve koklayamazken, nasıl olur da tüm mesajlar doğru yere ulaşır?
Feromon latince “taşınan hormon” kelimelerinden meydana gelir. Canlıların sadece kendi türlerini uyarmalarını sağlayan kimyasal moleküllerdir. Çok az miktarlarda bile çok etkilidirler ve arıların ürettiği feromonları sadece arılar algılarken, karıncalarınkini ise sadece karıncalar algılar. Ancak bazı canlılar bu maddeyi, Allah’ın dilemesi ile müthiş bir akıl göstererek kullanırlar ve diğer canlıları istedikleri şeyleri yapmaları için yönlendirirler.
Feromonlar pek çok amaçla üretilebilir. Arılar bir tehlike olduğunda düşmana karşı savaşırken diğer arıları çağırmak için feromon üretirler. Bazı bitkiler ürettikleri feromonlar ile çevrelerindeki bitkileri onları yemeye çalışan canlılara karşı uyarırlar. Uyarılan bitkiler yapraklarında kötü tat oluşturan maddeler üretirler. Tavşan yavruları ise annelerinin ilgisini arttıran feromonlar üretirler. Karıncalar gittikleri yolu işaretleyerek kendilerinden sonra gelecek karıncalara iz bırakırlar. Köpekler, kediler kendi bölgelerini işaretlemek için, bazı böcekler ve kelebekler ise kilometrelerce uzaklıktaki eşlerini çağırmak için feromon üretirler.
Bir tür arasında kullanılan feromonların, normalde başka hiçbir tür tarafından anlaşılmaması beklenirken, bazı canlılar onlara faydalı olanları üretebilir ve kullanabilirler.
Yeryüzünde 30.000’den fazla orkide çeşidi bulunur ve bunların en az üçte-biri polenlerini yaymak için diğer canlılara ihtiyaç duyar. Ancak bu canlıları kendilerine çekecek kadar çok nektar içermezler. Bunlardan biri Çin’in Hainan adasında yaşayan Aldatıcı orkidedir (Dendrobium sinense). Bu orkidede hiç nektar bulunmaz. Ancak o bölgede yaşayan bir yaban arısı türünü kendisine çekecek şekilde yaratılmıştır. Orkide, yaban arsının fark edebileceği bir feromon üretir ve o kadar doğru kimyasal özelliklerde üretir ki, iki renkli yaban arası, karşılığında hiç nektar almadığı halde çiçeğe konar ve feromonun kaynağını arar. Ürettiği feromon aslında yaban arısının değil küçük bal arılarının bir araya toplandıklarını işaret eden feromondur. Yaban arıları küçük bal arılarını avladıkları için, çiçeğin içerisinde bal arısı olduğunu zannedip orkideye gelirler. Bu sırada da orkidenin polenleri vücutlarında toplanır ve onlarla birlikte uçup giderler.
İlk defa bir orkidenin, polenlerini taşıyan canlıyı, avladığı canlının sinyalini vererek çağırdığı keşfedilmiştir. Bir bitkinin başka bir canlıyı çağıracak bir mekanizmayı kendi yapısında tesadüfler dizisi sonunda oluşturamayacağı açıktır. Orkide ne kendinin şuurundadır, ne yaban arısını bilir, ne de yaban arısının nasıl avlandığını. Allah hem bitkide bu arıları kendine çekecek mekanizmayı yaratmıştır hem de arılarda bu bitkiden polenleri alıp taşıyacak sistemi... Bunların hepsi Allah’ın mükemmel yaratma sanatındaki detaylardır.
FEROMONLAR İLE İLGİLİ 5 KISA BİLGİ
1- Hayvanların pek çoğu feromonları burunların üzerinde bulunan Jacobson organı veya Vemoronazal organı ile algılarlar. Kokusuz feromonlar burada algılanır ve beyine iletilir.
2- Dişi bir sinek bir damlanın binde biri kadar feromon salgılayarak 5 dakika içerisinde yaklaşık 50 metrelik alanda bulunan 500-1000 kadar erkek sineği çağırabilir.
3- Kelebekler feromonları antenleri ile, sinekler ise ön bacakları ile algılarlar.
4- İpek böceği güvesi bir ipekböceğinin salgıladığı feromonu 11km öteden algılayabilir.
5-Bombay kelebeği tek seferde 10 üzeri 18 erkek kelebeği etkileyebilecek kadar feromon üretebilir.
Etrafımız havada uçuşan, hiç fark etmediğimiz dillerin sözcükleri ile dolu ve birçok canlı bu dili kullanarak hayatta kalıyor, neslini devam ettiriyor, yönünü buluyor ya da düşmanlarından saklanıyor. Allah canlıların aralarında iletişim kurmalarını sağlayacak muhteşem bir dil yaratmıştır. Tüm bu canlıların iletişim kurmaları, kendi yaşamlarını devam ettirmek için uyguladıkları stratejiler, bir kimyager gibi ürettikleri karmaşık moleküller Yüce Allah’ın canlılarda yarattığı mükemmel özelliklerdir.
Kovulmuş şeytandan Allah’a sığınırım.
Yedi gök, yer ve bunların içindekiler O'nu tespih eder; O'nu övgü ile tespih etmeyen hiçbir şey yoktur, ancak siz onların tespihlerini kavramıyorsunuz. Şüphesiz O, halim olandır, bağışlayandır. (İsra Suresi, 44)
MİKRO DÜNYADA BİLİM HABERLERİ…
KAPSÜL KAMERA İLE GÖRÜNTÜLEME
Hastalıkların teşhis ve tedavisinde pek çok yöntem kullanılıyor. Bu yöntemlerin bazılarının ise uygulanması zor ve zaman alıcı ancak son yıllarda teknoloji ilerledikçe yeni yöntemler keşfediliyor, geliştiriliyor. Artık yeni üretilen, sadece bir hap boyundaki mini kameralar ile hastaların vücudunun içi izlenebilecek. Hap gibi yutulan kamera ağızdan başlayarak mide ve tüm sindirim kanalını 24-48 saat içinde geçiyor. Bu sırada yaklaşık 50.000 fotoğraf çekiyor ve resimleri internet ağı üzerinden ilgili cihaza iletiliyor. Daha önceki yöntemlerle sindirim kanalında ulaşılamayan bölgelerin de bu mini kameranın yardımı ile görülmesi umut ediliyor. Birçok hastalığın daha erken teşhis ve tedavisinde büyük bir adım olması bekleniyor.
KISA KISA....
Bir kartal 3 km ötedeki bir tavşanı görebilir, Yusufçuk gözlerinden gelen tam 30.000 görüntüyü beyninde birleştirir, Keçiler 270 derecelik görüş alanları ile neredeyse arkalarını görebilir, Dev kalamar ise dünyanın en büyük gözlerine sahiptir ancak dünyada bilinen en ilginç gözler mantis karidesine aittir.
İnsan gözleri mavi, yeşil ve kırmızı renkleri ayırt edecek göz hücrelerine sahiptir. Köpekler sadece yeşil ve mavi renkleri görebilir, kuşlar ise kırmızı, mavi ve yeşile ek olarak ultraviyole rengi görebilir. Kelebekler 5 farklı rengi ayırt etse de hiçbir canlı 16 farklı rengi ayırt edebilen mantis karideslerinin rekoruna yaklaşamaz.
Mantis karidesleri ultraviyole, polarize ve görünür ışığı görebilir, derinliği tek gözü ile fark edebilir, iki gözünü birbirinden ayrı hareket ettirebilir ve binlerce görüntüyü beyninde tek görüntü haline getirebilirler.
Bu muhteşem gözlerin özellikleri bununla bitmiyor. Queensland Üniversitesinden Profesör Justin Marshall ve ekibi, Mantis Karideslerinin insan vücudundaki çeşitli kanser türlerini görebildiğini keşfetti. Bizim güneş ışığında yeşil bir ağaçta duran kırmızı bir elmayı fark edebilmemiz kadar kolay bir şekilde, polarize ışık altında kanserli hücreleri görebiliyorlar. Bilim adamları mantis karidesinin gözlerindeki bu mükemmel yaratılış özelliğinden yola çıkarak kanserli hücreleri saptayan yeni bir kamera geliştirmeye çalışıyorlar. Hatta gelecekte cep telefonlarının bile bu özelliğe sahip olabileceği düşünülüyor.
SONUÇ
Görünmeyen Dünya programımızın sonuna geldik.
Dünyanın merkezine indik, yakamozun oluşumunu inceledik,
feromonlar ile konuşulan dilden, kanseri görebilen gözlerden bahsettik..
Yeni yapılan bilimsel araştırmalar ve gelişmeler sayesinde, Allah’ın doğada ve evrende yarattığı mükemmellikleri çok daha iyi görebiliyoruz. Allah Nisa Suresi’nin 113. Ayetinde şöyle buyurmaktadır.
Kovulmuş şeytandan Allah’a sığınırım .
Allah, sana kitabı ve hikmeti indirdi ve
sana bilmediklerini öğretti.
Allah'ın üzerinizdeki fazlı çok büyüktür.
(Nisa Suresi, 113)
Bilimdeki her yeni gelişme her yeni keşif Allah’ın sonsuz yaratma sanatındaki güzellikleri detayları bizlere gösteriyor. Böylece Rabbimizi kudretini, gücünü çok daha iyi takdir edebiliyoruz. maşaAllah
Bir sonraki bölümde görünmez dünyanın sınırlarına tekrar gireceğiz ve yepyeni konularla karşınızda olacağız inşaAllah. Şimdilik hoşça kalın.