Komünizm Tehdidi Neden Ortadan Kaldırılamıyor?
ALTUĞ BERKER: Haftalardır komünizm tehlikesinin halen dünyayı tehdit ettiğinden söz ediyoruz. Bugün de komünizmin sadece komünist ülkelerde değil, dünyanın pek çok ülkesinde farklı isimler altında gizliden gizliye varlığını nasıl sürdürdüğünden ve komünizmin neden bir türlü ortadan kaldırılamadığından bahsedeceğiz.
GÜLEN BATURALP: Komünizm denildiğinde akıllara sanki sadece eski komünist ülkelerde varlığını sürdüren bir sistem geliyor olabilir. Fakat şu an dünyada Müslüman kimliğiyle bilinen, hatta İslam Cumhuriyeti ismi taşıyan birçok ülkede komünist rejim hakim. Bir süre önce çeşitli Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkelerinde ortaya çıkan ve Arap Baharı denilen karışıklıklara baktığımızda bu durumu kolaylıkla fark etmek mümkün aslında.
ALTUĞ BERKER: Çok doğru. Mısır, Suriye, Libya, Filistin, Irak gibi ülkelerde, Arap sosyalizmi yıllardır çok yoğun bir şekilde zaten yaşanıyor. Bu ülkelerde yıllarca Marksist zihniyetin getirdiği komünist anlayış hakim oldu. Dışarıdan bakıldığında bu ülkeler farklı bir görünüm ve isim altında varlıklarını sürdürseler de, aslında Marksist-komünist zihniyet etkisini hiçbir zaman kaybetmedi. Devletler, içten içe hep bu rejim dahilinde yönetildiler.
Bu ülkeler dünyadaki iki bloktan birinin yani Rusya ve Çin'in başını çektiği komünist blokun temsilcisi. Karşılarında ise Amerika'nın başı çektiği kapitalist, liberal blok var. Mesela, komünist blokun en önemli temsilcilerinden biri olan İran'da, İslami bir yönetim varmış gibi görünmesine rağmen geri planda Marksist-komünist bir anlayış hakimdir.
GÜLEN BATURALP: Zaten İran’ın tarihine bir göz attığımızda İran İslam Cumhuriyeti’nin bir devrimle kurulduğunu görürüz. Bu devrim, bir komünist parti ile birlikte yapılmıştı ve bu devrimle komünist bir anlayışın yerleştirilmesi amaçlanmıştı.
Rejim komünist olduktan sonra halkın Müslümanlıktan bahsetmesi, kimliklerinde Müslüman yazması veya ülke yönetiminin İslam Cumhuriyeti olarak anılması komünistler açısından bir şey değiştirmiyor. Onlar, Darwinist, materyalist ve komünist ideolojinin gereklerini zaten bu ülkelerde sorunsuz şekilde uyguluyorlar. Dolayısıyla da yollarına devam ediyorlar.
ALTUĞ BERKER: Komünist blokun temsilciliğini yapan Shanghai bloku Ortadoğu'da çok fazla ülkeyi içine almış durumda. Ülkelerin genel politikalarına baktığımızda bunu anlamak çok zor olmuyor. Mesela İran, Suriye, Mısır ve diğerleri daima dünyadaki komünist ülkelerle işbirliği içinde oldular. Ülke yönetimlerinde de Darwinizm hakim. Okullarında dayatma yoluyla Darwinizm öğretiliyor. Bu ülkelerde insanlar hep komünist bakış açısıyla yetiştirilmiş. Osmanlı'da gördüğümüz Ehli Sünnet inancına uygun sevecen, sıcak, barışçıl, dostane üslup yerine bu ülkelerde genelde sevgiden ve şefkatten uzak; saldırgan, savaşa ve çatışmaya eğilimli, kan dökmeyi arzulayan komünist bir üslup hakim.
GÜLEN BATURALP: Yalnız hemen belirtelim, bizim burada eleştirdiğimiz komünizmin kanlı politikasını bir hayat şekli haline getirmiş olan ve bunu yaygınlaştırmakta sakınca görmeyen kişiler. Elbette ki bu ülkelerde kalbi İslam ahlakının getirdiği güzelliklerle dolu olan, vicdanlı olup içinde bulunduğu zulüm sisteminden dolayı çaresiz kalmış değerli mümin kardeşlerimiz de var. Bu kardeşlerimizi tenzih ediyoruz.
Şu an Suriye'nin içinde bulunduğu karışıklığın en önemli sebeplerinden biri de komünizmin tertemiz Müslüman halka dayatılması zaten. İç karışıklıklar gece gündüz bir kısım basında mezhep kavgaları şeklinde gösterilmeye çalışılsa da, aslında şu anda Suriye'de komünistlerle Müslümanların çatışması var. Suriye, Hafız Esad döneminden beri Marksist-Stalinist-komünist zihniyetle yönetiliyor. Hatta Suriye, bu yönüyle Arap sosyalizminin en önde giden temsilcilerinden.
ALTUĞ BERKER: Hatırlarsanız, Sovyetler Birliği ile sıkı ilişkiler içindeki Hafız Esad yönetimi döneminde, Arap Sosyalist Baas Partisi'nin savunduğu komünist ideoloji dışındaki tüm görüşlerin savunulması yasaklanmıştı. Tüm İslami hareketlere kısıtlamalar getirilmiş, İslami liderler tutuklanıp şehit edilmiş, Müslümanlar büyük baskı, zulüm ve işkence görmüşlerdi. Hafız Esad ve kardeşi Rıfad Esad 1982 yılında Suriye'nin Hama ve Humun şehirlerinde 40 bin Müslümanı şehit etmişti. Şu an Hafız Esad'ın oğlu Beşar Esad'ın liderliğindeki Suriye'de de her gün kesintisiz olarak gerçekleştirilen katliamlar, ülkeye hakim sosyalist-komünist ideolojide herhangi bir değişiklik olmadığının acı bir ispatı aslında.
Hafız Esad'ın Baasçı zihniyeti ülkede halen devam ediyor. Şu anda Suriye yönetimi adeta Rusya derin devletinin kontrolüne girmiş durumda. Suriye'deki neredeyse bütün uzmanlar Ruslardan oluşuyor. Suriye'deki gençler ve subaylar genellikle Rusya'da veya Çin'de eğitim alıyor, iyi derecede Rusça ve Çince biliyor. Rusya'da da her yerde Suriyeli görmek mümkün. Çünkü bu komünist bir blok, komünist bir yapılanma ve yıllardır kesintisiz olarak varlığını sürdürmüş. Suriye'de yaşananlar, Müslümanların bu komünist sistemi ortadan kaldırma çabasıdır. Suriye ilk defa komünizme karşı böylesine kararlı ve güçlü bir dirençle karşı karşıya kaldı. Ne yapacağını şaşırmış olduğundan, dünyanın gözü önünde kendi vatandaşlarını katletmekte hiçbir sakınca görmüyor.
GÜLEN BATURALP: Shanghai blokunun hakimiyeti sadece Ortadoğu ile sınırlı değil tabii ki. İslam aleminde, mesela Mısır, Fas, Tunus, Cezayir'de komünist partiler her zaman çok güçlü oldular. Kuzey Avrupa ülkelerinde zaten doğrudan komünist partilerin hakimiyeti var. Güney Amerika ülkelerinin de birçoğu komünist idare ile yönetiliyor. Çin, Laos, Kamboçya, Vietnam gibi ülkelerde yönetim 2. Dünya savaşı sonrasından beri değişmedi. Bu durumdan şu sonucu çıkarıyoruz; komünist ideolojinin en büyük temsilcisi olan Shanghai bloku dünyanın çok önemli bir bölgesinde hakim durumda. Dolayısıyla tehlikenin boyutlarını iyi anlamak gerekiyor. Shanghai blokunun temsilciliğini üstlenen bahsettiğimiz İslam ülkelerinde son birkaç yıldır meydana gelen karışıklıklara, olası bir nükleer saldırıdan duyulan tedirginliğe, İran ve söz konusu Arap ülkelerinin halklarında hakim olan huzursuzluğa karşı; kısa vadeli önlemlerin yanı sıra, asıl olarak uzun vadeli önlemlere başvurulması gerektiği ortada.
ALTUĞ BERKER: Komünist tehlikeye karşı kesin çözüm, komünist zihniyetin, beyinlerdeki materyalist zihniyetin, yani ideolojinin kaldırılmasıdır. Zihinlerde oluşturulan bu materyalist, Darwinist ve komünist ideoloji yıllar süren eğitimle ve çok yönlü propagandayla emek emek oluşturuldu. Bu ideolojinin ortadan kaldırılması da yine ancak eğitimle, çok ciddi bir kültürel seferberlikle, ciddi bir çaba ile emek emek mümkün olabilir.
GÜLEN BATURALP: Burada yine yapılması gereken, komünizmin temeli olan Darwinizm'in geçersizliğinin bilimsel delillerini ortaya koyup, komünist zihniyetin getirdiği sahte doğruların bir temeli olmadığını ispat etmektir. Beyinlerdeki bu batıl inanç ortadan kaldırıldığında, zulmün, katliamların, nefretin, çatışmaların herhangi bir dayanağı da kalmayacaktır. Komünist blok ancak böylece tarihe karışabilir ve insanlar sevgi ile yaşamayı öğrenebilir.
ALTUĞ BERKER: Ülkemizdeki duruma bakalım bir de istersen.
GÜLEN BATURALP: Tabii, çok iyi olur.
ALTUĞ BERKER: Çünkü eski kuşak komünistlerin alttan alta komünizmin zeminini oluşturmaya çalıştıklarını görüyoruz. Aslında tüm dünyada pusuda bekleyen komünist tehlikenin, ülkemizde de yıllardır pusuda beklediğinden geçtiğimiz programlarda bahsetmiştik. Bir süredir ülkemizin Güneydoğu bölgesi için gündeme getirilen özerklik söylentileri, bu eski kuşak komünistlerin propagandasıyla yaygınlaştırıldı. Bu propaganda ile aslında şu söylenmek isteniyor: "Artık komünizm için ön-şart olan kapitalist sistemi oluşturduk, insanların ahlaki ve dini değerlerini ellerinden aldık ve ekonomik kriz ile bütün dünyayı açmaza soktuk. Şu an komünizmin tam vakti."
GÜLEN BATURALP: Komünist terör örgütü PKK da, şu anda, özerk bir komünist devlet oluşturabilmek, yani Türkiye'yi komünistleştirmenin ilk adımını atabilmek için çok uygun bir ortam oluştuğuna, zamanın en iyi zaman olduğuna karar verdi kendince ve hedefinden açıkça bahsetmeye başladı. Şu an komünistler için geriye kalan tek şey, bu planı uygulamaya geçirmek.
Öcalan'ın, PKK'nın 13. kuruluş yıldönümü mesajındaki sözleri bu açıdan oldukça manidar aslında. Şöyle demişti bölücübaşı:
Ekran yazısı
"... Komünizm yıkıldı" diyenlere en iyi cevap olarak, 'tam tersine, komünizmin en güçlüsü, en doğrusu, en yücesi PKK'da gerçekleşmiştir' diyoruz."
ALTUĞ BERKER: Yıllardır sessizce bekleyen tüm komünistler de alttan alta görevlerini yerine getiriyor. Bir kısım eski komünist yazarlar, zaman içinde çeşitli büyük gazetelerde yer edindiler ve hatırı sayılır bir makama geldiler. Eski komünist diyoruz, ancak aslında komünistlikten asla vazgeçmediler. Sadece zemin müsait olmadığı için renk değiştirdiler, kabuklarını kapattılar, yani kendilerini kamufle edip, tanınmayacak ve fark edilmeyecek hale geldiler. Başka bir ideolojini kılıfına bürünüp kendi mücadelelerine daha gizli yöntemlerle devam ettiler. Yıllarca komünist kimliklerini ön plana çıkarmadan, çeşitli yerlere geldiler. Ama aslında komünizmden hiç vazgeçmediler.
Bu kişiler, şu anda, yine sinsi bir yaklaşım içinde ülkemizin güneydoğusunda ayrı bir devlet kurulması konusunda kendilerince kurnazca yazılar yazıyor, çeşitli şekillerde seslerini duyuruyor. Elbette ki isteyen istediğini yazabilir, Türkiye demokratik bir ülke. Ancak gerçekte birer PKK sempatizanı olan bu kişiler, hali hazırda el altından bölücü terör örgütünün propagandasını yaparak PKK'nın o bölgeye hakim olabilmesi için altyapı hazırlıyorlar. Yani ülkemizi bölmeye çalışıyorlar. Bunu açıkça dile getirmiyorlar elbette. Dikkat çekmeden, orada özerk bir devletin kurulmasını teşvik eder mahiyette fikirler ortaya koyuyorlar. Bu kişiler zaten tüm Türkiye'ye hatta tüm dünyaya komünizmin hakim olmasını can-ı gönülden isteyen kişiler. Dolayısıyla bu kişilerin "Güneydoğu'da Kürt vatandaşlarımıza ayrı bir devlet vermenin tek çözüm olacağı"na dair izahlarının, "orada özerk bir devlet için referandum" yapılması çağrılarının altında yatan gerçek amaçlarını görmezden gelemeyiz.
GÜLEN BATURALP: Aslında komünistlerin vermeye çalıştığı telkin özetle şu: "Güneydoğu bölgemizde yıllardır yapılan mücadele sonuç vermedi. Bırakalım orada komünist bir devlet kursunlar. Biz de burada rahat ederiz!" Bu sözlerle Güneydoğu'dan tüm Türkiye'ye açılacak olan bir komünist rejimin propagandasını yapıyorlar. Açıkça komünist devlet sloganları atamıyorlar belki, fakat bunu sinsi telkin yöntemleriyle yaygınlaştırıyorlar.
Komünizm zaten %5, %10'luk az bir kitleyle hakim edilebilen bir düşünce. Dolayısıyla az bir telkin, biraz propaganda komünizmin o bölgede yaygınlaşabilmesi için -Allah esirgesin- yeterli olabilir. Bunun için toplumun tamamının komünist ideolojiye sahip olması şart değil. Ortam müsait olduğunda, şartlar istedikleri kıvama geldiğinde küçük bir azınlık, komünist hakimiyeti sağlayabilir. Bu, Lenin'in, Stalin'in ve Marx'ın açıkça dile getirdiği bir yaklaşım zaten. Komünist azınlık, bir bölgede hakimiyet kurmak istediğinde, her şeyi zorbalıkla, silahla ve terörle yapar ve herhangi bir engel de tanımaz. Kimseyi komünist yönetim aleyhinde konuşturmaz, karşıt fikirlerin dile getirilmesini ve her türlü demokratik oluşumu yasaklar, kimsenin sandığa gidip özgürce oy kullanmasına izin vermez. Yani komünist dikta rejimi halk üzerinde dehşet ve korkuya dayalı bir yönetim kurar.
Komünist PKK taraftarları da ülkemize, Kürt kardeşlerimize ve dünyaya refah, huzur, barış değil, sadece ve sadece felaket getirmeyi planlıyorlar.
Şunu herkes bilmelidir: Güneydoğu'da komünistlere bir karış toprak verilmesi, iki önemli değeri Türk milletinden alır götürür:
1. Türk Milletinin şanını, şerefini, haysiyetini, namusunu ve gururunu
2. Türk Milletinin bağımsızlığını, demokratik yapısını
"Rahat yaşayalım" diyerek komünist PKK'ya toprak vermek, gösterilecek en yanlış davranış olacaktır. Komünist bir topluluğa toprak vermek, bütün felaketlerin kapısını aralayacaktır. Bölücü terör örgütünün lideri Abdullah Öcalan'ın sözleri doğrulanacak, komünizmin en güçlüsü ülkemiz topraklarında yerleşmeye başlayacak ve bütün Türkiye baştan başa büyük bir felakete sürüklenecektir. Dünya derin devletini elinde tutan ve genelde komünist görüşlü olan bir kısım kişiler, Türkiye'nin içine sürüklendiği felaketi büyük bir heyecanla izleyecek ve komünist dikta yönetimi 1960'lardan beri hayalini kurduğu Komünist Dünya Devleti idealinin ilk adımını gerçekleştirmiş olacaktır.
TÜRK HALKI KOMÜNİST TEHLİKENİN FARKINDA OLMALIDIR!
ALTUĞ BERKER: Ülkemiz, hala tedbir alınamamış olan Darwinist ve materyalist zihniyetle, "toprak verelim ve kurtulalım" propagandalarıyla tahminlerin ötesinde çok büyük bir felakete sürüklenebilir. Çünkü ortam ve şartlar uygun olduğunda, komünizmin yaygınlaşması çok kolaydır. Sürekli dile getirilen "Toprak verelim, kurtulalım" çağrıları, bu ortam ve şartları komünistlere sağlar. Sorunların toprak vermekle çözüleceğini zannedenler, asıl toprak vermekle çok büyük bir yıkımı başlatacaklarının farkında değiller. "Toprak verirsek, terör sorunu ortadan kalkar, biz de rahat eder, eğlenceli ve tasasız günlerimize geri döneriz" diye düşünenler, birdenbire kendilerini kaçıp kurtulamayacakları bir komünist diktatörlüğün idaresi altında bulabilirler. Tabii gerçekleştirilmiş olan sayısız saldırı ve terör eyleminden, komünist zulümden sağ kurtulabilirlerse...
GÜLEN BATURALP: İlk olarak devletimizin, politikacılarımızın, yazarlarımızın, aydınlarımızın ve halkımızın nasıl bir tehlike ile karşı karşıya olduğumuzu çok iyi anlaması gerekiyor. Tehlike: tüm dünyayı hedef alan komünist bir hegemonya.
İkinci olarak da, yine herkesin böyle büyük bir tehlikenin çözümünün; ayıplamak, kınamak, vicdanlı olmaya davet etmek, aile ocağına çağırmak, "yuvana geri dön, annenin çorbasını iç" telkinleri yapmak olmadığını anlamaları gerekiyor. Komünist zihniyette bu tarz ayıplamaların ve vaatlerin hiçbir etkisi olmadığını geçtiğimiz bölümlerde anlatmıştık.
ALTUĞ BERKER: Bir de hem devletimizin hem de milletimizin, askeri yöntemlerin komünizm belası için bir çözüm olmadığını da anlamaları gerekiyor. Karşısındakini şehit etmek kadar kendisinin ölümünü de topluma bir katkı olarak gören bir zihniyeti ölüm ile yıldırmak imkansızdır. Askeri yöntemlerle ne kadar PKK terör örgütü militanı "etkisiz hale" getirilirse getirilsin yerine her zaman yenileri türeyecektir. Çünkü adamların fikri kaynağı durduğu yerde duruyor ve bu kaynak komünist, terörist militan üretmeye devam ediyor. Dolayısıyla "toprak verelim, kurtulalım" diyenler kendi rahatları peşinde koşarken, komünist militanlar tüm imkanlarını kullanarak genç beyinleri kendi ideolojileriyle yıkamaya devam ediyor olacaklardır.
GÜLEN BATURALP: Muhtemelen şu an “PEKİ ÇÖZÜM NEDİR?” diye soruyorsunuz. Çözüm kaynağı kesmek, kurutmak. Bu kaynak komünizmi besleyen Darwınizm'dir. Önce bu ideoloji bilimsel olarak ortadan kaldırılmalıdır. Bunun için de anti-Darwinist, anti-materyalist bilimsel, ilmi çalışmalar yapılmalıdır. Öldürmenin mantığı ortadan kalkınca, geriye komünist terör de kalmamış olacaktır.
Türkiye'de bölücü terör örgütü PKK belasından kurtulabilmek için çok çaba sarf edildi. Güneydoğu’ya sayısız asker gönderildi ve o bölgede sayısız çatışma gerçekleşti. Milyarlarca dolar harcandı; füzeler, bombalar, silahlar, tanklar alındı. Karakollar yapıldı. Keşif uçakları, heronlar devreye sokuldu. Özel eğitimli askeri birimler oluşturuldu. Yeni taktikler denendi, savunma yöntemleri geliştirildi.
Politik manevralar denendi, demagojik yöntemlerle çözüm alınacağı, terör örgütünün liderlerinin ya da terörist militanların ikna edilebileceği düşünüldü. Ateşkes anlaşmaları yapıldı. Şehitlerimizin ardından ağıtlar yakarak, bu ağıtları manşet manşet yazılı basında ve saatlerce televizyonlarda yayınlayarak teröristler üzerinde psikolojik bir etki meydana getirileceği zannedildi. Komünist PKK militanları "vicdanlı olmaya, acımaya, merhamet etmeye, şefkatli olmaya" davet edildi. Devlet, din, aile kavramlarını kabul etmeyen, şiddet ve terör dışında hiçbir yolu geçerli saymayan komünist PKK teröristleri "kınandı". Komünist PKK militanları "dağdan inip kardeşçe yaşamaya" davet edildi. Eğer komünist teröristler "baba evine, annelerinin sıcak çorbasını içmeye" davet edilirse, bir de evlendirilir, yuva kurma vaatleri devreye sokulursa iknada son noktaya varılmış olacağı zannedildi.
ALTUĞ BERKER: Son olarak da "ülkemizin güneydoğusunu teröristlere verelim, özerklik kurulsun, biz de rahat edelim" hezeyanlarını gördük.
Tüm bu süreçte Güneydoğu'da çatışmalar kesintisiz olarak devam etti. Allah rızası için vatan topraklarını ve vatandaşlarını korumak adına mücadele eden askerlerimiz şehit olmaya devam ettiler. Ne oraya daha fazla asker göndermek, ne de saydığımız suni çözümler fayda etmedi. Şu an her ne kadar bir çözüm sürecinde gibi görünsek de, tüm bu girişimlerin kalıcı olarak fayda etmesi mümkün değil. Çünkü sorun ısrarla tam olarak anlaşılmıyor veya anlaşılması kasıtlı olarak engelleniyor. Sorunun ne olduğu tam olarak anlaşılamadığı için de, soruna aslında kesin bir çözüm de bulunamıyor.
GÜLEN BATURALP: Tamamen ideolojik olarak hareket eden komünist militanlara yönelik olarak alınan zayıf, etkisiz ve aciz tedbirlerin bir sonuç vermesi elbette mümkün değil. Çünkü bir komünist vicdanlı davranma çağrısına hiçbir zaman anlam veremez. Onun için hedefe ulaşmanın birinci yolu şiddettir ve hiçbir psikolojik ikna yöntemi onu durduramaz. Şefkat, merhamet, acıma duygusu, aile kavramı bir terörist için sadece zaaftır, hastalık olarak kabul edilir ve acilen yok edilmesi gereken duygulardır.
Şehit annelerinin gözyaşları ve yakılan ağıtlar ise bir komünisti daima mutlu eder. Ona, amacına ulaştığı hissini verir. Çünkü ideolojisinin gereğini yaptığı gazete manşetlerinden ve televizyonlardan tüm dünyaya ilan edilmiştir. Ağlayan annelerin komünist militanlar üzerinde acıma duygusu oluşturacağını zannedenler felaketin boyutlarının farkında değiller. PKK militanları şehit haberlerini aldıkça, ağlayan anneleri izledikçe örgüte bağlılıkları daha da artar daha da güçlenirler.
ALTUĞ BERKER: İşte haftalardır üzerinde durduğumuz tüm bu sebeplerden dolayı, askeri çözümler her ne kadar terörle olan Milli mücadelemiz için gerekli ve önemli olsa da, hiçbir zaman ülkemizin güneydoğusunda yaşanan komünist teröre kesin çözüm olamamıştır ve bundan sonra da olması mümkün değil.
Bölücü terör örgütü PKK militanları etkisiz hale getirilse de, ikna edilip dağdan indirilseler de, yaşadıkları yerler tespit edilse ve kurdukları tuzaklar bozulsa da; bu durum hiçbir zaman yeni komünistlerin oluşmasını ve yeni terör olaylarının gerçekleşmesini engelleyemez, o toprakların komünist tehlikeden arınmasını sağlayamaz.
Çünkü komünizm bir ideolojidir, fikri bir temelden destek almaktadır. Bu fikri temel de, ancak fikir ve ilimle yok edilebilir.
GÜLEN BATURALP: PKK'lı bir terörist silah eğitiminden çok önce Darwinist ve materyalist bir eğitim alır. Küçük yaştan itibaren bölücü terör örgütünün oluşturduğu okullarda, toplantı yerlerinde Darwinist ve materyalist düşüncenin temellerini öğrenir, Stalinist, Marksist, Leninist ideolojinin gereklerini uygulamak üzere eğitilir. Bunun için yoğun olarak kitaplar, dergiler, medya, internet kullanılır. Fiziki talimler çok sonradır. Önce zihinsel ve fikri eğitimin tamamlanması şarttır. Beyinlerde acımasız bir inanç sistemi oluşturulur. Tek yanlı eğitim, kısa sürede hipnoz etkisi yapar. Sadece Darwinist ve materyalist eğitimle muhatap olan ve demagojilere son derece açık olan genç zihinlerde, Darwinist bakış açısı hızla yerleşir. Bir süre sonra hayatı bir mücadele alanı, insanı ise bir hayvan olarak görmeye başlar. Ahlaki değerleri, dini inançları, şefkat, merhamet, sevgi, fedakarlık gibi yüce değerleri haşa birer zaaf ve hastalık olarak kabul eder. Zihinlerine yerleştirilen bu yanlış fikirlere göre bir insanı öldürmek, doğal seçilimin -yani güçlü olanın ayakta kalmak için zayıf olanı ortadan kaldırması fikrinin- sıradan bir uygulaması haline gelir.
ALTUĞ BERKER: Bu altyapı sağlandıktan sonra, artık o kişiyi, eline silah verip çatışmaya göndermek işin kolay kısmıdır artık. Zihnine yerleşmiş bu fikirle, terörist Marksizm'in gereğini yapacaktır bundan sonra. Yani öldürecek ya da ölecektir. Bu fikri zaten ideolojik olarak kabul etmiştir, son derece de kolay görür ve son derece kolay uygular
Dünyadaki terör tehlikesi de aslında materyalist, Darwinist ve komünist ideoloji tehlikesi. Komünist terör belasından kurtulmak istiyorsak, dünya çapında anti-komünist ve anti-materyalist ilmi bir çalışma yapılması şart. Böyle bir çalışmayı gereksiz ve etkisiz görenler, Darwinizm'i yalnızca doğa olaylarıyla sınırlandırılmış bir teori olarak değerlendirenler, genellikle karşı karşıya oldukları tehlikenin çapının farkında olmayan kişiler. Şu an PKK terör örgütünün mantığı, Stalin'in, Lenin'in, Mao'nun, Pol Pot'un Darwinizm'in ideolojik gereklerini uygularken kullandığı mantığın aynısıdır. Bu komünist liderler, ilk başlarda yanlarında çok az bir destekçi kitlesi bulunmasına rağmen, sahip oldukları ideolojiye olan gözü kara bağlılıkları nedeniyle komünist terörü, vahşeti ve zulmü kısa sürede çok geniş topraklara ulaştırabildiler. Onları o dönemde yenilmez ve önüne geçilmez kılan, kan ve vahşet dolu olsa da bir ideolojileri ve tam olarak inandıkları bir inançları olmasıydı. Onların kendi dönemlerinde durdurulamamalarının, bütün dünyanın bu ülkelerde yaşanan vahşete seyirci kalmasının tek sebebi de karşı tarafın herhangi bir ideolojisinin olmaması, bu vahşete bir ideolojik cevap verememeleriydi.
GÜLEN BATURALP: İdeolojik bir cevap verilemedi, çünkü tüm dünya komünist vahşetin altyapısını oluşturan Darwinizm'i savunmaya mecbur bırakıldı. Komünizme, teröre, vahşete karşı mücadele verenler de, aslında komünist teröristlerle aynı ideolojiyi savunmak zorunda kaldılar. Tüm dünyaya hakim olan Darwinist diktatörlük, dünya çapında oldukça güçlü bir şekilde varlığını halen devam ettiriyor. Öyle ki, bu diktatörlüğün baskısıyla, Darwinizm'in geçersizliğini ortaya koyan çalışmalar yapan akademisyenlerin üniversitelerde barınması bile imkansız durumda. Dünyanın hemen her yerindeki eğitim kurumlarında evrim teorisi zorunlu olarak öğretiliyor. Yaratılış gerçeğinin anlatılması ise yasak Bu durum neredeyse tüm dünya devletlerinde olduğu gibi, İran, Suriye, Mısır, Cezayir gibi İslam ülkeleri ile İsrail gibi din devletleri için de geçerli. Darwinizm durmaya devam ettiği için, komünist tehlike de varlığını sürdürmeye devam ediyor. Bu beladan kurtulmak için Darwınizm'i tümüyle fikri olarak çürütüp yok etmeliyiz.
ALTUĞ BERKER: Bu hafta bize ayrılan sürenin sonuna geldik. Önümüzdeki hafta ülkemizin içinde bulunduğu mevcut durum karşısında yapılması gerekenlerden ve teröre altyapı hazırlayan Darwinist diktatörlükten söz etmeye devam edeceğiz, inşaAllah.
GÜLEN BATURALP: Ayrıca Darwinizme ve dolayısıyla komünizme karşı yürütülmesi gereken fikri mücadele izlenmesi gereken yöntem ve yolları detaylı olarak anlatacağız, inşaAllah.
Yeniden görüşünceye dek hoşçakalın.
A9TV Televizyonu Adnan Oktar Harun Yahya Sohbetler Belgeseller A9 TV Yeni Frekansımız: Türksat 3A Uydusu FREKANS: 12524 Dikey Batı Sembol Oranı: 22500