Düşündüren Gerçekler 05 / İnsanlarda Sık Sık Rastlanan Yalnız Kalma Hastalığı

İnsanlarda Sık Sık Rastlanan Yalnız Kalma Hastalığı

Merhaba, yeni bir “Düşündüren Gerçekler” programında yine sizlerle birlikteyiz. Sormak istediğiniz her konuyu dusundurengercekler@a9.com.tr mail adresimize gönderebilirsiniz.

Bugün hepimizin yine hiç yabancı olmadığı; ama üzerinde daha çok düşündükçe belki daha önemli gerçekleri fark etmemize vesile olacak bir başka konudan; insanlarda sık sık rastlanan “yalnız kalma arzusu”ndan bahsedelim istiyorum.

Biliyorsunuz insanların çoğu, genelde bir sıkıntıları olduğunda, o konuya en iyi gelecek çözümün “yalnızlık” olduğunu sanırlar. Hemen bulundukları yerden uzaklaşıp kendilerine yalnız kalabilecekleri bir yer bulmaya çalışırlar. İşyerlerinde ya da dışarıda bir yerlerdelerse, hemen eve ulaşmaya çalışırlar. Arkadaşlarıyla birliktelerse, hemen onların yanlarından ayrılma kararı alırlar. Evlerinde aileleriylelerse, hemen odalarına kapanırlar. Eğer her yerde birileri varsa, o zaman da en son çare olarak, bulundukları evin ya da işyerinin banyosu gibi, kimsenin kendilerini görmeyeceğini düşündükleri bir yere giderler. Kısacası şartlar her ne kadar zor olursa olsun mutlaka yalnız kalmaya çalışırlar.

Yalnızlığın, o anda içerisinde bulundukları sıkıntıdan kurtulmaları için kendilerine nasıl bir faydası olacağının ise şuurunda değillerdir. Bunu neden yaptıkları sorulacak olsa, sebebini kendileri de bilmezler. Çünkü o tür durumlarda zaten, asıl sorun, bu insanların “akılcı düşünmekten kaçmak istemeleri”dir. Etraflarında birileri olduğunda, davranışlarına dikkat etmeleri; makul, mantıklı ve tutarlı davranmaları gerekecektir. Yalnız kaldıklarında ise, bunların hiçbirini düşünmek durumunda kalmadan; tam da istedikleri tarzda “düşünmeden” hareket edebileceklerdir. Bu “düşünmekten kaçma” eyleminin ise, geçici olarak bile olsa, kendilerine bir rahatlık sağlayacağına inanırlar.

Burda tabi şunu belirtmekte fayda var. Eğer bir insan gerçekten bir konuda tefekkür etmek, derinleşmek, daha iyi ve güzel düşünebilmek için, Allah'a sığınarak, Allah'tan yardım dilemek, dua etmek amacıyla yalnız kalmak istese, bu elbette ki son derece makul bir tavır olur. Bu derinliği elde etmek için elbette mutlaka yalnız kalma zorunluluğu da yoktur ama, amaç Allah'a yönelmek olduğunda, bu davranış elbette ki meşru olur.

Bu bahsettiğimiz insanlar ise, genellikle sıkıntı anlarında, nefislerinin etkisi altına girdiklerinde; Kuran ayetlerini gereği gibi düşünemediklerinde, vicdanlarını tam olarak kullanamadıklarında çevrelerindeki insanlardan kaçıp yalnız kalma arayışı içine girmektedirler. Dolayısıyla bu davranışlarında Rahmani bir amaç yoktur.

Yalnız kalındığında ise elbette ki, bu kimselere ilk yanaşacak ve onların içerisinde bulundukları bu durumdan ilk istifade etmek isteyecek olan varlık, şeytandır. Şeytan, bu kimselerinin vicdanlarından uzaklaşıp nefislerinin etkisi altına girmelerini sağlar.

Kuran ile düşünmelerini; Allah'ın rızasına en uygun tavırları uygulamalarını engellemeye ve bunları onlara unutturmaya çalışır. Bunun yerine o insanları, Kuran ahlakına tam ters tavırlara sürüklemek ister. Duygusallığa, mantıksızlığa, güvensizliğe, huzursuzluğa, ümitsizliğe, üzüntüye, boş kuruntulara ve karamsarlığa kapılmaları için çabalar.

Allah dilemedikçe, dünya üzerindeki tek bir toz tanesinin bile hareket etmeyeceğini unutturup; onlara olayları insanların yönettiğini düşündürtür. Bu yanılgı sonunda da kişinin, çevresindeki insanlara, dostlarına, yakınlarına karşı öfke, kin, haset, alınganlık, küskünlük gibi duygulara kapılıp Kuran ahlakından uzak tavırlar sergilemesini sağlamak ister.

Aslında bu anlattığımız insan karakteri, televizyon filmlerinde, dizilerde ve romanlarda da sık sık yer verilen bir türdür. Ayrıca pek çok insan, çocukluk yıllarından itibaren akrabaları, ailesi ya da arkadaşları arasında da, bu tarz tavırlar gösteren kimselere çok defa rastlamıştır. İşte toplumda insanlara verilen tüm bu telkinler sonucunda da, aklını kullanmayan, Allah'tan uzak yaşayan insanlar, belirli durumlarla karşılaştıklarında bu tür bir tavra kolaylıkla eğilim gösterirler.

Ve bu tür insanların önemli bir özelliği de, yalnızlıklarını kimsenin bozmasına izin vermemeleridir. Kimi zaman bir hastalık, kimi zaman uykusuz oldukları, kimi zaman da yalnız kalıp çalışmaları gerektiği gibi bahanelerle bu yalnızlığın süresini mümkün olduğunca uzatmaya çalışırlar.

Yalnız kalmayı başardıktan sonra ne yaptıklarına gelecek olursak, işte zaten bu insanların asıl istedikleri de yalnız kalarak, “hiçbir şey yapmamak”tır. Düşünmemek, akıl, mantık kullanmamak, içlerinde bulundukları durumu düzeltmenin ve telafi etmenin yolunu aramakla uğraşmamak, nefislerinden gelen kötü telkinleri bastırmaya çalışmamak, insanlara karşı sıkıntılarını gizleyip güzel ahlak göstermek zorunda kalmamak, iyiliği, affediciliği, hoşgörüyü, anlayışlı ve olgun olmayı, sevgiyi, merhameti, özveriyi gösteren taraf olmamak, güzel söz söylememek, güzel bir yüz göstermemek ve vicdanın getirdiği daha pek çok güzel davranışı yaşamaktan kaçmak için zaten yalnız kalmak isterler...

“Peki şeytan, tüm bu tavırlardan uzaklaştırdığı, yalnızlığa çekilmiş bu kişileri ne yapmaya yöneltir?”

Şeytanın asıl istediği, bu kişileri -Allah'ı tenzih ederiz- inkara, isyana ve gaflete sürükleyebilmektir. -Allah'ı tenzih ederiz-, kısa bir süre için bile olsa, Allah'ı, kaderi, ölümün, hesap gününün ve ahiretin yakınlığını unutturabilmek, kişiyi gaflete sürükleyebilmek ve bunun sonucunda da kadere isyana, tevekkülsüzlüğe, Kuran'a uygun olmayan bir düşünce ve üsluba çekebilmektir. Şeytan, her sıkıntıya düştüklerinde bu yönde etkileyebileceğini düşündüğü bu kimseleri, eninde sonunda bir gün tam olarak inkara sürükleyebilme umudu içerisindedir.

Ancak tabi ki şeytan insanlara bu amacını açıkça belli etmez elbette. Bunun yerine bazen de kişiye meşru, makul hatta faydalı olacağına inandırdığı mazeretler telkin eder. Fakat şeytanın planı kuşkusuz ki, yalnız kalmasını sağladığı anda, bu hayırlı düşünceleri de hemen engelleyip kişiyi kendi yoluna çekmeye çalışmaktir.

İşte şeytanın bu telkinlerine kapılan bir insan, “Biraz yalnız kalayım, kafamı toparlayayım.” ya da “Şu an makul düşünemiyor olabilirim. Ama biraz yalnız kalır ve dinlenirsem akılcı hareket edebilirim.” der. Veya “Şu an kendimi toparlayamadığımı başkaları görmesin. Kendime çekidüzen veriyim sonra hemen insanların yanına geri dönerim” gibi bir mazeret bulur. Ya da “Yalnız kalıp yaşadığım bu olayları biraz gözden geçirip analiz edeyim. Kendi hatalarımı bulup doğrusunu yapmaya niyet edeyim” gibi aldatıcı sebeplerle yalnız kalmaya çalışır.

İşte her insan, şeytanın bu “masum gibi gözüken, ancak asla Rahmani değil şeytani olan” kışkırtmalarına karşı çok dikkatli olmalıdır. Allah'ın, insanı denemek için yarattığı bir sıkıntıyla karşılaşan bir kimsenin, içinden geçen “yalnız kalma isteği”nin, “ne çözüm ne de doğru yol olmayacağını” hemen anlaması gerekir.

O zorluk ya da sıkıntılı durum karşısında göstermesi gereken Kuran ahlakını, herkesin arasında, açık açık yaşamalı, Allah’ın beğeneceği, en güzel olan tavrı herkesin yanında açık açık göstererek şeytanın bu telkinine karşı koymalıdır.

Eğer insanın üzerinde manevi bir sıkıntı varsa, hemen Allah'a sığınmalı; Allah'ın verdiği güzel nimetleri düşünüp şükretmelidir. Ve her konuda mutlaka olumlu pozitif düşünmelidir.

Sıkıntının şeytandan olduğunu bilip, şeytanın telkinlerinin tam aksi yönünde hareket etmelidir. Kuran ahlakının gerektirdiği gibi neşeli, sıhhatli, girişken, konuşkan tavırlar göstererek, bu olumsuz telkinlere Kurani tavırlarla cevap vermelidir.

İşte gösterilecek bu güzel ahlak, şeytanın tuzağını baştan bozacak, kişinin kalbine de iman huzuru ve ferahlık verecektir. İnsanları sıkıntıdan kurtaracak tek yol, “Rabbimiz'e sığınıp, Allah'tan ve Kuran ahlakından yana tavır koymak”tır. Kuran'da bu gerçeği Allah bize şöyle hatırlatır:

Cuma Suresi’nde şöyle bildiriliyor: Şeytandan Allah’a sığınırım.

... Allah'ı çokça zikredin; umulur ki felaha (kurtuluşa ve umduklarınıza) kavuşmuş olursunuz. (Cum’a Suresi, 10)

Rad Suresi 28. Ayette ise Allah bu sırrı şöyle haber verir:

Bunlar, iman edenler ve kalpleri Allah'ın zikriyle mutmain olanlardır. Haberiniz olsun; kalpler yalnızca Allah'ın zikriyle mutmain olur.

Bir sohbetimizin daha sonuna geldik, bir başka düşündüren gerçekler programında, yine hayatımıza güzellik katacak bir başka konuyla tekrar görüşmek üzere. Hoşçakalın.


A9TV Televizyonu Adnan Oktar Harun Yahya Sohbetler Belgeseller A9 TV Yeni Frekansımız: Türksat 3A Uydusu FREKANS: 12524 Dikey Batı Sembol Oranı: 22500