Ateizmin 20. yüzyıldaki çöküşü, sadece bilim dallarında değil, aynı zamanda siyaset ve toplumsal ahlak düzeyinde de geçerlidir.
Komünizmin yıkılması, bunun önemli örneklerinden biridir. Komünizm 19. yüzyıldaki ateist sapmanın en dikkat çekici siyasi sonucuydu. İdeolojinin kurucuları olan Marx, Engels, Lenin, Troçki veya Mao, ateizmi en temel prensip olarak benimsediler. Lenin'in en büyük yardımcılarından ama aynı zamanda en büyük rakiplerinden olan Troçki, 1940 yılında kaleme aldığı vasiyetinde ateizm ile ilgili görüşlerini çok net bir şekilde ifade ediyordu:
Bilinçli hayatımın kırk üç yılı boyunca hep devrimci olarak kaldım; bu sürenin kırk iki yılında da Marksizm bayrağı altında mücadele ettim. Eğer herşeye yeniden başlayacak olsaydım elbette bazı küçük hatalarımdan sakınmaya çalışırdım fakat hayatımın ana yönü değişmezdi. Ben bir proleter devrimcisi, bir Marksist, bir diyalektik materyalist ve iflah olmaz bir ateist olarak öleceğim...
Komünist rejimler ateizmi topluma yaymak ve dini inançları yok etmek istiyorlardı. Stalin Rusyası başta olmak üzere, Kızıl Çin, Kamboçya, Arnavutluk ve bazı Doğu Bloku Ülkeleri'nde başta Müslümanlar olmak üzere dindarlara karşı büyük baskılar uygulandı, hatta toplu kıyımlar gerçekleştirildi.
Ama bu kanlı sistem, 1980'lerin sonunda beklendiği gibi çöktü. Aslında çöken şey bizzat ateizmdi.
Amerikalı yazar Patrick Glynn, konuyu şöyle açıklamaktadır:
Tarihçiler komünizmin çöküşüne giden faktörleri detaylı inceledikçe, Sovyet elitinin bir tür ateist "inanç krizi"nin sancıları içinde olduğu açığa çıkmaktadır... Ateist bir ideolojinin etkisinde yaşadıklarından dolayı, Sovyet sisteminin insanları çok kötü bir moral çöküntüsü yaşamıştır. Yönetici sınıf da dahil olmak üzere, Sovyet halkı her türlü ahlaki duyguyu ve her türlü umudu yitirmiştir. (Sayfa 161-162)
Sovyet sisteminin bu büyük "inançsızlık krizi"nin ilginç bir göstergesi, devlet başkanı Mihail Gorbaçov'un yapmaya çalıştığı reformlardı. Gorbaçov başa geldiği günden itibaren, ekonomik reformların yanında ahlaki sorunlarla da ilgilendi. Örneğin ilk olarak alkolizme karşı bir kampanya başlattı. Önceleri uzun süre eski Marksist-Leninist kavramları kullandı, ancak bunun fayda etmediğini görünce, rejiminin son yıllarındaki bazı konuşmalarında Allah'tan söz etmeye dahi başladı -gerçekte bir ateist olmasına rağmen. Ancak kuşkusuz bu samimiyetsiz inanç sözleri fayda etmedi ve Soyvet toplumunun inanç krizi daha da büyüdü. Sonuç, dev Sovyet imparatorluğunun bir anda çökmesiydi.
20. yüzyıl sadece komünizmin değil, 19. yüzyıldaki din aleyhtarı felsefelerin bir diğer meyvesi olan faşizm de yıkıldı. Faşizm, ateizm ile putperestliğin sentezi sayılabilecek bir felsefenin ürünüydü. Faşizmin fikir babası sayılan Friedrich Nietzsche, putperestliği övmüş, İlahi dinlere şiddetle saldırmış, hatta kendini "Deccal" (Antichrist) olarak tanımlamıştı. Nietzsche ve onun felsefesini izleyen Martin Heidegger Nazi Almanyasının en büyük ilham kaynakları oldular. Bu iki ateist düşünürün şiddeti öven ateist felsefesi Nazi Almanyası'ndaki korkunç vahşetleri doğurdu. Birer ateist olan Hitler ve kurmayları Almanya'yı bir korku devletine dönüştürdükten sonra tarihin en kanlı savaşını başlattılar.
II. Dünya Savaşı olarak anılacak bu cinnet, tam 55 milyon insanın hayatına mal oldu. Nazilerin savaş sırasında kurdukları toplama kampında ise Yahudiler, Çingeneler, Slavlar gibi farklı etnik gruplar veya başta dindarlar olmak üzere Nazi ideolojisine aykırı düşen insanlar katledildiler.
Ateizmin bir diğer toplumsal sonucu ise, 20. yüzyılın ikinci yarısında liberal Batı toplumlarında ortaya çıktı. Hıristiyan ailelerde yetişen Batılı gençler Darwin, Marx ya da Freud gibi ateist ideologların öğretilerinin etkisiyle dine karşı cahilce ve öfke dolu bir akım geliştirdiler. 60'lı yıllarda ABD ve Batı Avrupa'da hızla gelişen bu akım cinsel devrim kavramını ve bununla birlikte hippilik rüyasını doğurdu. Hippiler sınırsız uyuşturucu ve cinsellikle mutluluğu yakalayacaklarını sanıyorlardı. John Lennon'in “din olmadığı bir dünya hayal et” şarkısıyla sokaklara dökülen bu gençler aslında kitlesel bir aldanış içindeydiler.
Nitekim dinin olmadığı dünya onlara çok kötü bir son hazırladı. 60'lı yılların hippi önderleri 70'lerin başında birbiri ardına intihar ettiler ya da uyuşturucu komasından öldüler. John Lennon ise ruh hastası bir hayranı tarafından vurularak öldürüldü. Karakolların duvarlarına asılan kayıp listelerindeki gençlerin çoğu uyuşturucu nedeniyle hayatını kaybetmişti. Aynı kuşağın şiddete başvuran gençleri ise yine şiddetle karşılık gördüler. Allah'tan ve dinden yüz çeviren, devrim ya da aşk gibi kavramların kendilerini kurtaracağını zanneden 68 kuşağının gençleri hem kendilerini hem de toplumlarını harap ettiler.
Buraya kadar kısaca özetlediğimiz bilgiler ateizmin kaçınılmaz bir çöküş içinde olduğunu açıkça göstermektedir. Bir diğer ifadeyle insanlık Allah'a yönelmektedir. Bu gerçek sadece burada aktardığımız bilim veya siyaset alanları ile sınırlı değildir. Ünlü devlet adamlarından sinema yıldızlarına ve pop sanatçılarına kadar Batı toplumunun pek çok kanaat önderi eskisine göre daha dindardır. Uzun yıllar ateist olarak yaşadıktan sonra gördüğü gerçekler karşısında Allah'a iman eden birçok insan vardır. Bu nedenledir ki içinde yaşadığımız dönem önemli bir dönemdir. Asırlardır insanlara akıl ve bilimin yolu gibi gösterilmek istenen ateizmin büyük bir akılsızlık ve cehalet olduğu açıkça ortaya çıkmıştır. Bilimi kendisine araç edinmek isteyen materyalist felsefe bilimin kendisi tarafından çürütülmüştür. Böyle olması da kaçınılmazdır. Çünkü ateizm olabilecek en büyük akılsızlıktır. Allah'ı inkar edenlerin ne kadar büyük bir yanılgı içinde olduğu Kuran ayetlerinde şöyle haber verilir:
Nasıl oluyor da Allah'ı inkar ediyorsunuz? Oysa ölü iken sizi O diriltti; sonra sizi yine öldürecek, yine diriltecektir ve sonra O'na döndürüleceksiniz. Sizin için yerde olanların tümünü yaratan O'dur. Sonra göğe yönelip de onları yedi gök olarak düzenleyen O'dur. Ve O, herşeyi bilendir. (Bakara Suresi, 28-29)