- Dr. Roberts, bazı insanlarda şöyle bir algı var: eğer bir bilim insanıysan Allah’a inanamazsın ya da tam tersi, Allah’a inanıyorsan bilim insanı olamazsın. Sizin bilim kariyeriniz var ve aynı zamanda Allah’a inanıyorsunuz. Bilim ve din konusunda ve bu ikisinin nasıl bir uyum içinde olduğuyla ilgili düşüncelerinizi öğrenebilir miyiz? Aslında bilim inancı beraberinde getiriyor.
- Kesinlikle bilim ve Hristiyanlığın bir bütün oluşturabileceğini ve birbirleriyle uyum içinde olduklarını düşünüyorum. Çatışmanın temelinin aslında iki farklı felsefi bağlılık arasındaki çatışma olduğunu düşünüyorum: bunlardan biri natüralizm ve materyalizm, diğeri de Hristiyanlık da dahil semavi dinlerin çoğunun özünde olan doğaüstücülük. Ben Tanrı’nın hem doğanın hem de kutsal kitabın yazarı olduğuna inanıyorum. Ve bu iki şeyin doğruluğuna inandığım için, şuna da inanıyorum ki doğada öğrendiğimiz ve bize Tanrı’yı gösteren şeyler Tanrı’nın kutsal metinlerde Kendisi hakkında bildirdikleriyle de uyum içindedir veya uyumlu hale getirilebilir. Şayet birbiriyle çatışıyor gibi görünen noktalar varsa bunun nedeni ya doğayı bilimsel gözlemlerimizle yanlış yorumluyor olmamız ya da kutsal metinleri yanlış yorumluyor olmamızdır. Bilimsel çalışmalar yoluyla bilim ve doğada gördüğüm kompleks yapılar, güzellik ve uyumun aklımı ve kalbimi açarak beni Tanrı’ya yönlendirdiğini düşünüyorum. Bence bu Aziz Pavlus’un insanlar gözlem yapmaya başladığından ve zamanın başlangıcından beri kainatın her bir yanında, nereye bakarsak bakalım Tanrı’nın eserlerini görebileceğimizi söylediği kutsal metin öğretileriyle de uyumlu. Yıldızlara bakabildiğimiz ve kozmoloji bilimini anlayabildiğimiz; hücreleri ve hücre içindeki karmaşık yapıları inceleyip Tanrı’nın eserlerini görebilme imkanlarına sahip olduğumuz günümüzde bu durum daha da doğru oluyor. Yani, neye bakarsak bakalım, ister çıplak gözle ağaçlara ya da doğaya, ister teleskop ile evrene ister mikroskopla hücrelere bakalım bence Tanrı’nın eserleri her yerde.