Adnan Oktar’ın 28 Kasım 2017 tarihli A9 TV sohbetinden
VTR: Sevginin zeminini ne oluşturur?
ADNAN OKTAR: Sevginin zeminini Allah’a olan sevgi oluşturur, Allah’a olan sevgi. Ama Allah’a olan sevgi deyince tabii adam şimdi düşünür; “Ben Allah’ı seviyorum ama görünmeyen bir varlığı seviyorum.” Allah zaten tecelli eder yani insan, hayvanlarda, bitkilerde, meyvelerde, sebzelerde, genel coğrafyada tecelli eder, arazide her yerde tecelli eder. Biraz daha dikkatlice bakılınca da eşyada tecelli ettiğini görürüz; televizyonda, bilgisayarda, kadehte, her şeyde yiyeceklerde, hazır yiyeceklere her şeyde tecelli ettiğini görürüz. Ama en çok tabii en güçlü tecellisini Allah kadında yapar en güçlü tecelli odur. Çünkü beş duyuyla sevgiyi ifade etme imkanı vardır kadında. Ha bu nedir yani bu sevgi? O, Allah tarafından özel verilir yalnız. Şimdi buna mesela bir insan özenir ama ruh sahibi değildir “sevgi ne güzel ben de seveyim, hoşlanayım” falan, yapamaz olmaz. Yani kadından hoşlanamaz. Ruh sahibi olmayan bir insanın kadından hoşlanması mümkün değildir, çocukları sevemez. Mesela diyor ki şarkılarda işte “Ruhum kapalı hiç kimseyi sevmezdim ilk defa gördüm seni sevdim” diyor. Ne demek istiyor biliyor musun? “Ben ölüyüm böyle bir heveslendim, insanlar sevmeden bahsediyor ben de sevmeye kalktım sevgi taklidi yapıyorum” diyor. Anlamı budur, seven sürekli sever öyle bir şey olmaz. Sevme yeteneğiyle insan doğar, sevmeye aç olur yani akıl almaz bir açlık hisseder, ta küçük çocukken bu açlığı hissetmeye başlar daha iki yaşında. Bak sevme ve sevilme arzusu olur, bu onun iman ehli olduğunu gösterir, sevme ve sevilme arzusunun güçlü olması. Mesela kadın sevgisi ruhta şiddetli bir fırtına şeklinde hissedilir. Mesela çocuğa sevgi, insan ne yapacağını şaşırır güzel bir çocuk gördüğünde çok zorlanır. Onu öpmek ister, sarılmak ister, bağrına basmak ister, koklamak ister, ona o bir zorlama verir ne yapacağını şaşırır. Mesela çiçekte de öyle; çiçeği okşamak ister, koklar, koparmaya kıyamaz ne yapacağını şaşırır aklı çiçekte kalır. Mesela giderken bile döner bakar çiçeğe, çünkü bırakıp gidiyor ya bırakıp gitmek istemez. Mesela ağaçta meyveyi görüyor elma, o acayip ruhunu çok etkiler elma, Allah ona elma olarak tecelli ediyor. Yaklaşıyor çok güzel bir kokusu var, bakıyor da bakıyor. Mesela koparmaya insan kıyamaz meyveyi, koparırken insanın kalbine rahatsızlık verir meyvenin koparılması. Hiçbir insan meyveyi koparmaktan mutlu olmaz. Onun için cennette kopmayla yeniden o meyvenin aynı anda oluşması bir oluyor, o rahatsızlığı çekmesinler diye. Yoksa koskoca iri bir elma var, ağacın üstünde 10 tane elma var mesela, sen birini koparttığında 9 tane kalıyor. O ağacın zenginliğini yok ediyorsun, o kopmuş kısım da o dalda görülüyor, o kopukluk ağaçta görülüyor. Yani ağacı çirkinleştirmiş oluyorsun durduk yere, çirkinleştirme demeyeyim de güzelliğini bozuyorsun, güzelliğini bozmuş oluyorsun. Mesela kadın güzelliğinde de insan kadına bakmaya doyamaz güzelliğine. Ama ruhunda böyle delice bir tutku olduğu için daha fazla sevmek, daha fazla sevmek eğilimi vardır. Hep daha güzel, daha iyi, daha fazla sevmek. İşte ona tutku deniyor. Yani sonu gelmeyen sevgi, sonu gelmeyen sevgi. İşte bu duygulardan kaynaklanıyor. Şimdi Allah’ı insan seviyor, bu kadar güzel yarattığı için orada somut olarak görüyor yani sevgi ona zevk veriyor. Allah’ı sevmek eğer bunların hiçbiri olmasa tecelli olmasaydı o zevki insan bilemezdi. Sadece Allah’ın varlığına hayran olurdu kafasında canlandıramazdı onu. Varlığına, gücüne hayran olurdu, yine Allah’tan korkardı, severdi ama sevgiyi somut olarak göremezdi. Allah sevgiyi somut olarak gösteriyor. Yani Kendi varlığını bildirirken sevgiyi de somut olarak bilecek şekilde yaratıyor. Böyle belli olmayan bir sevgi yaratmıyor, en başından belli olan bir sevgi yaratıyor, sevgiyi tarif ediyor bize yani. Ve sevgiyi yaşatıyor, hazzını veriyor, heyecanını veriyor biz de onu yaşıyoruz. Mesela kadını seven Allah’ı sever, çocuğu seven Allah’ı sever, çiçeği seven Allah’ı sever, meyveyi seven Allah’ı sever. Mesela armutlar, ayvalar mesela bizim ağaçta ayvalar var koca koca sarı sarı. Mesela narlar neredeyse 600 gram falan gelir, 500 gram kocaman dolu dolu. Muzlar hevenkle yani o muzun o hevenkle duruşu çok şaşırtıcı, sapsarı 100 kiloluk hevenkler, 120 kiloluk hevenkler ağaç artık bükülüyor yani hevenkler sarkıyor. Muzu alıp bir koparıyorsun böyle paketlenmiş tarzda, en mükemmel paket bir açıyorsun acı acı kokuyor mis gibi. Tadına bakıyorsun mükemmel. Protein, yağ, vitaminler, mineraller, şeker, karbonhidrat ne istiyorsan var. Kuru topraktan tahta bunu yapıyor, çamurdan tahtadan bu oluşuyor. Burada işte Allah Kendini sevdiriyor yani beş duyuyla sevdiriyor gösteriyor, sevginin ne olduğunu gösteriyor. Bütün bunların toplamı Allah sevgisidir. Ama ayrıca biz Allah’ı sonsuz aklı olduğu için bilmediğimiz daha yüksek hazla seveceğimizi biliyoruz. Mesela diyor ki “Ben size cennette görüneceğim” diyor Allah “ve çok etkileneceksiniz” diyor. Mesela biz bunu bilmiyoruz. Ama “Hiç duymadığını bir haz duyacaksınız” diyor Allah. Bak yine hazla sevdiriyor görüyor musun? Yani böyle somut bir şey meydana getiriyor böyle anlaşılmayacak bir şey yapmıyor mesela bulut gibi görünmez bir şey yapmıyor, görünür bir şey yapıyor, yaşanır bir şey yapıyor. Mesela tecelli etmeden önce her yer güzel bir koku yayılıyor cennete bak işte koku ile hissedilsin. Mesela çok muhteşem bir görünüm ile delikanlı görünümünde. Ve sesi ile çok güzel bir sesle konuşuyor Allah konuşurken. Seslerin en güzelidir Allah’ın sesi, tecelli sesi. Cennet sesi vardır ama insanlar çok güzeldir fakat Allah’ın sesi olabilecek en güzel ses. Mesela insan doyamıyor onun sesini dinlemeye. Mest oluyor kendini kaybediyor sesin güzelliğinden, Allah’ın sesinin. O kokunun güzelliğinden de Allah’ın kokusu oluyor tecelli olarak ve görünümü. Üç his var, üç his. Mesela Peygamberimiz (sav)’e Cebrail (as) dokunuyor. Göğsüne elini sokuyor “daha hala serinliğini hissediyorum” diyor. Mesela serin elleri. Sıcak havada çünkü sıcak bir el olmayacağı için serin bir elle dokunuyor göğsüne dua ederken Cebrail (as). Mesela o sarılma, o sarılmayı hissettiriyor Allah ona. Cebrail (as) mesela çok sıkı sarıyor Cebrail (as). İyice hissetsin sevgiyi. Aslında sevgi sarılması o. Cebrail (as)’in ona üç kere sarılmasının nedeni muhabbet ve sevgidendir, Hz. Muhammed (sav)’e olan sevgisinden. Dost sarılmasıdır. Yani öyle anlamsız bir sarılma değildir o. Bir kere daha sarılıyor üç kere sarılmıştır. Onun için sünnettir Müslümanlar karşılaştıklarında birbirlerini üç kere sıkarlar. Mehmet Talu Hocam da geldiğinde maşaAllah pehlivan Hocam diyorum maşaAllah. Ben yüz küsur kiloyum yani çocuk kaldırır gibi beni kaldırıyor. Cebrail (as) sarılması böyle üç kere bir, iki ve üç. Benim ayaklar havada. Müslümanlarda bile o özlem var bak görüyor musun? Cebrail (as)’ın sarılmasına bir özlem. Dolayısıyla Allah’a öyle bilinmeyen bir varlık olarak biz iman ediyoruz. Görmüyoruz, duymuyoruz, dokunmuyoruz ama cennette öyle değildir. Cennette mesela Allah isterse insana dokunur. Eli ile dokunur. Eli var, “İki Elimle yaratığıma” diyor. Tecelli olarak var, tecelli olarak iki eli var. Ve güzel bir delikanlı şeklinde. Güzel bir insan şeklinde. Ve konuşuyor konuşması da var. Mesela iltifat ediyor. Mümin de O’na Allah’ı yüceltecek şekilde konuşuyor. Ruhumuzdaki bu isteği yerine getirmiş oluyor Allah. Çünkü iman ederken biz burada hiç Allah’ı görmeden iman ediyoruz. Ama hep içimizde hep özlem var. Allah ile bir diyaloğa geçe bilmek, konuşmak. Peygamberimiz (sav) buyurdu ki “Allah benim ile görüştü ve el sıkıştı” elini tutuyor Peygamberimiz (sav)’in. Tecellisi Peygamber (sav)’in elini tutuyor. “Elini iki omuzunun arasına koydu öyle ki parmaklarının serinliğini iki göğsümün arasında hissettim.” Sırtına koyduğu halde “ta göğsümde bir serinlik hissettim” diyor. Allah yani dokunuyor.