BÜLENT SEZGİN: İyi günler değerli izleyicilerimiz. Hoş Sohbetler’e başlıyoruz, inşaAllah. Adnan Bey hoş geldiniz.
ADNAN OKTAR: Evet, dinliyorum.
KARTAL GÖKTAN: Trabzon Maçka’da şehit düşen 15 yaşındaki Eren Bülbül kardeşimizin horon oynarken çekilen bir görüntüsü basına yansıdı. Görüntüleri görebiliriz.
ADNAN OKTAR: Eren dünya kuzusu, dünyalar güzeli, cennetin aslanı, maşaAllah.
Evet, dinliyorum.
BÜLENT SEZGİN: Soner Yalçın Oda TV’de İran darbesi, Yugoslav iç savaşı, Irak, Libya işgali gibi tüm iç karışıklık ve işgallerin arkasında İngiliz derin devletinin olduğunu yazdı. “Zaten MI6 Osmanlı devletine karşı ayaklanan Vahabilere desteğin resmi olması amacıyla kurulmuştu. Peki MI6’in yönetimi bugün kimde? Boris Johnson. İşte o gün Vahabilerin arkasındaki İngiliz istihbaratı bugün yine devrede. IŞİD’in arkasında da o var ve Ortadoğu’da yeni bir sömürge Kürdistan kurma hedefindeler” dedi.
ADNAN OKTAR: Aferin çok güzel konuşmuş.
Evet, dinliyorum.
KARTAL GÖKTAN: İran Genelkurmay Başkanı’nın Türkiye ziyaretinin ardından Kandil ve Sincar’a Türkiye-İran ortak operasyonu gündeme gelmişti. PKK bu durumdan telaşlandı ve Duran Kalkan hemen bir açıklama yaparak “İran yönetimi gerçeği görmeli, Türkiye’nin oyununa gelmemeli. Böyle bir harekat İran’a zarar verir, bu gelişmeleri hassasiyetle izliyor anlamaya çalışıyoruz” ifadelerini kullandı.
ADNAN OKTAR: Ne zaman anlayacak? Köküne kadar Türk askeri oraya girdiğinde anlayacak, değil mi? Ama çok geç olacak. Anlamaya çalışıyormuş daha hala.
Evet, dinliyorum.
VTR: Dua ederek yaşayacağımız olaylar değişebilir mi?
ADNAN OKTAR: Dua ettiğinde Allah olayı değiştirecek demektir, sana önceden dua ettirir ve olayı da değiştirir. Önce dua ettirir sonra değiştirir. Ama değiştirme kararını vermiştir Allah kaderde.
Evet.
KARTAL GÖKTAN: Uluslararası basında en son yayınlanan makaleleriniz şöyle Adnan Bey: Mısır ve Ortadoğu haberlerini okuyucularına taşıyan Mısır’ın önde gelen bağımsız İngilizce yayını Egyptian Streets’te başyazı olarak “Hristiyanlar, Müslümanlar ve Museviler bir arada barış içinde yaşayabilirler” başlıklı makaleniz yayınlandı. Yazınızda, günümüzde Musevi ve Hristiyanların karşılaştıkları zorluklar ve zulüm sebebiyle Ortadoğu’dan zorunlu olarak göç ettiklerini ve şu an sayılarının çok azaldığını anlatıyorsunuz. Bu zulmün son derece yanlış olduğunu ve bağnaz zihniyetin bir sonucu olarak ortaya çıktığını söylüyorsunuz. Başta Peygamberimiz (sav) dönemi olmak üzere Osmanlı ve Endülüs dönemlerinden bu üç dinin mensuplarının barış içinde yaşadıklarına dair örnekler veriyorsunuz. Egyptian Streets’te yayınlanan makaleniz kısa sürede en fazla paylaşım yapılan, okunan makale oldu Adnan Bey, maşaAllah. Egyptian Streets’tin Facebook sayfasında da yüzlerce yorumla fikirlerinize destek verildi.
Ortadoğu’nun en büyük üçüncü haber sitesi olan The Peninsula Katar’da “Katar krizi ve Müslümanların sorumluluğu” başlıklı makaleniz yayınlandı. Sitede Başbakanımız Binali Yıldırım gibi önemli siyasi ve yazarların köşe yazıları da yayınlanıyor. Yazınızda, Müslümanların arasındaki ayrılığın sadece bir tuzak olduğunu, bu tuzağı görmemiz gerektiğini ve Kuran ile bizlere verilen yükümlülüğü yerine getirerek ayrışarak değil ittifak edecek yolları aramamız gerektiğini anlatıyorsunuz.
Katar’ın en büyük Arapça gazetelerinden Al Rayah’da ise “Suriye’de çocuk olmak” başlıklı makaleniz yayınlandı. Savaş ortamında yaşayan çocukları savaş olmayan bölgelerde yaşayan çocuklarla kıyaslıyor ve çocukların yaşadıkları zorlukları anlatıyorsunuz.
ADNAN OKTAR: Bu, İngilizlerin Türk milletine verdiği zararları bana anlatabiliyor musunuz?
KARTAL GÖKTAN: Tabii anlatabiliriz. İstanbul’u Türk şehriyken tarihte sadece İngilizler işgal ettiler. Yunanistan’ı kışkırtıp silahlandırdılar ve Anadolu’yu bu şekilde işgal ettirdi İngilizler. Sykes-Picot Anlaşması’yla Osmanlı topraklarını kendi aralarında paylaştılar. Osmanlı Devletini borçlandırarak ekonomik sömürge haline getirdiler. 100 yıl boyunca borç ve faiz ödemek durumunda kaldık. İngilizler Mısır’ı borçlandırarak kendi kontrolüne de almışlardı, Süveyş Kanalı’na el koymuşlardı.
ADNAN OKTAR: Bunu İngilizler yapıyorlardı.
KARTAL GÖKTAN: Evet. Yine Kudüs’ü Müslümanlardan ele geçirerek işgal etmişlerdi İngilizler.
ADNAN OKTAR: Kudüs-ü Şerif’i kutsal şehri. İngilizler alıyor Osmanlı’dan ve işgal ediyor. Evet.
KARTAL GÖKTAN: Avrupa’da yaklaşık 100 yıldır devam eden Türk düşmanlığının kaynağı da İngiliz propagandası, halen devam etmekte olan.
ADNAN OKTAR: Darwin de bunu söylüyor, Türk ırkına karşı nefreti ifade eden yazıları var ve bu İngiltere’de ve dünyanın her tarafında gençlere, insanlara bu öğretiliyor. Ve kendi ileri gelenlerinden Türkler aleyhine sözleri var, onları da her yerde herkese öğretiyorlar. Evet.
KARTAL GÖKTAN: İngilizler PKK’nın kuruluşuna destek oldu, finanse ederek silahlandırdı. Abdullah Öcalan da bunu söylüyor zaten “bizi İngilizler kurdu” diye. PYD saflarında halen birçok İngiliz asker savaşıyor PKK-PYD saflarında. Arapları ve Yahudileri İngilizler ayrı ayrı destekleyerek 100 yıldır devam eden savaşı başlattılar. Mısır’daki El-Ezher Üniversitesi’ni kullanarak radikal terörü Müslüman dünyasına soktular. İngilizler Çanakkale’de 250 bin Türk’ü şehit ettiler.
ADNAN OKTAR: 250 bin Türk’ü Çanakkale’de şehit ediyor “biz Türk dostuyuz” diyor “biz size ne yaptık ki bir şey yok” diyor. 250 bin aslanımızı şehit ediyor adam, keyif için geliyor 250 bin kişiyi şehit ediyor çekip-gidiyor. Evet.
BÜLENT SEZGİN: Arap Yarımadası’nı yönetmek için Şii-Sünni çatışmasını oluşturdu İngilizler. Türkiye’de 1960 ve 1971 ihtilallerini İngilizler organize etti. İran’da Musaddık’ı deviren, 1953 darbesini yine İngilizler yaptı. Tony Blair Amerika’nın Irak’ı işgalini sağlayan sahte belgeleri üretti. Musul ve Kerkük’te katliamlar yaparak Türk sınırları içinde kalmasını engelledi bu iki şehrin.
ADNAN OKTAR: Ve Musul ve Kerkük’ün elimizden çıkmasını İngiltere organize etti. Evet.
BÜLENT SEZGİN: Osmanlı’yla Rusya’yı sürekli savaştırarak güçsüzleştirdiler.
ADNAN OKTAR: Osmanlı da gücünün kaybetti, Rusya da gücünü kaybetti. İki tarafı birbiriyle sürekli savaş halinde tuttular. Evet.
BÜLENT SEZGİN: Osmanlı’nın Rus savaşlarını kaybetmesindeki, ordusundaki İngiliz komutanlar sebep oldular. Arap dünyasını Osmanlı aleyhine ayaklandırarak Müslümanlar arasına fitne soktular İngilizler. Kıbrıs’ı hileye elimizden aldılar. Osmanlı yöneticileri arasındaki adamlarıyla sürekli bir iç çatışma ortamı oluşturdular. Birçok radikal terör örgütünü kurdu, İngiltere’de barındırdı ve kullandı. El-Kaide, Müslüman Kardeşler ve DAEŞ gibi.
ADNAN OKTAR: Evet. Bu El-Ezher’i Darwinizm’in kalesi haline getiren de yine İngilizler. El-Ezher Üniversitesi güya şeriat üniversitesi Darwinizm’in en güçlü kalesi Mısır’da. El-Ezher Üniversitesi en yoğun Darwinizm’in savunulduğu yer.
Evet, dinliyorum.
VTR: Merhaba, ben Yunus. İslam barış anlamına gelmesine rağmen neden İslam coğrafyasında barış yoktur?
ADNAN OKTAR: Çünkü deccal bütün İslam ülkelerini yani İngiliz derin devleti allak-bullak etti, hallaç pamuğu gibi attı. Her yere adamlarını soktu, bak görüyorsunuz Türkiye’nin neresine baksak İngiliz derin devletinin adamlarıyla karşılaşıyoruz. FETÖ’cüler, PKK’cılar, IŞİD’çiler her yerde varlar. Bu işte deccalın ileri karakolları. Deccaliyet diye buna deniyor. Dünyayı dinsiz yaptılar ve Müslüman alemini paramparça yaptılar, insanları mutsuz yaptılar. Sanatı, estetiği, kültürü, güzelliği yok ettiler. Hem gelenekçi Ortodoks Müslümanların İslam anlayışını kullanıyorlar, hem Darwinizm’i kullanıyorlar. İki kanaldan halkı mahvediyorlar. Bir yandan ateist-materyalist sistemle, bir yandan da gelenekçi Ortodoks sistemin acımasız, sevgisiz, merhametsiz felsefesiyle insanları bir açmaza, ızdıraba ve acıya doğru sürüklüyorlar. İşte buna deccaliyet diyoruz.
Evet, dinliyorum.
KARTAL GÖKTAN: Adı geçenlerin cevap hakkı vardır.
VTR: Merhaba, ben Halime. İnsan bu dünyada cennetlik veya cehennemlik olduğunu hissedebilir mi?
ADNAN OKTAR: Mümin ümit arasındadır tabii galibane cenneti umar, cehennemi de bir risk olarak görür ve sürekli hareketlerine dikkat eder. Ama münafık için cennet veya cehennem diye bir konu olmadığı için hiç önemsemez. Yani öyle bir konusu hiç yoktur münafığın. Ama konuştuğunda duruma göre dinden imandan bahseder. Camiye gider kapanır, plaja gider başka türlü olur, gazinoya gider başka türlü olur, homoseksüellerin içine gider başka türlü olur. Yani münafık her coğrafyaya göre, her ortama göre sürekli şekil değiştirir. Yani bütün karakterini, tavrını, davranışını değiştirir. Bazı yerlerde çok sinirli görünür, bazı yerlerde çok seviyor gösterir, bazen filozof olduğu imasında bulunur, oradan buradan duyduğu okuduğu şeylerle dine muhalif yeni bir din çıkartır. Münafıkların ana özelliğidir bu. Kuran’la konuşmaz yahut Kuran’ı kendine göre yorumlamak ister yani kendi pis çıkarlarına göre değerlendirmek ister. Eğer oradan kuvvet bulamazsa Kuran’dan o zaman oradan buradan dinsizlerin, imansızların, homoseksüellerin yazdıklarından kendine yeni bir din daha oluşturur. Münafığın dini sürekli gelişir, bir dinsizlik dinidir münafığın dini. İlavelerle felsefi açıklamalarla, kendi kafasından yorumlarla onu kendi isteğine göre, kendi mantığına göre yerleştirir ve oturtur. Din münafığa göre şekillenir münafıkta. Yani o, dine göre şekillenmez, din ona göre şekillenir, münafığa göre şekillenir. Onun menfaati neyse din o şekli alır onun uydurma dininde. Felsefeyi kullanır, onun bunun konuştuklarını kullanır ve çokbilmiş, züppe ve ukala bir üslupla akıl vererek dünyanın en dürüst, en iyi insanı görünümünde -şeytan da öyledir biliyorsunuz- etrafa nasihatler ederek o pis yolunda, o pis ortamında ilerlemeye devam eder. Ama imanın nuruyla bakan hemen onun pisliğini görür ayrı mesele.
Münafığın en dikkat çeken özelliği hayasızdır, yüzüne tükürsen yağmur yağıyor zanneder, yani yüzüne teneke çakılmış çok arsızdır. Irkçıdır, sezdirmez fakat ırkçıdır, kin doludur nefret dolu olur. Bir tek o kokuşmuş bedenini sever hiç kimseyi sevmez. Ama insanları kullanmak için seviyormuş gibi gösterir. Duruma göre, şekle göre kendini işte çok çalışkan işinde gücünde adam gibi gösterir. Münafığın çalışkanlığı ne olur? Allah diyor ki “Bütün yapıp-ettikleri boşa gitmiştir” diyor. Çalışkanlığı ne? Fitne, ahlaksızlık, Müslümanları birbirine düşürmek, kepazelik çıkartmak, sinsice ve ahlaksızca oyunlar hazırlamak, yağcılık yapmak yancılık yapmak, birilerine yaranıp onlardan çıkar sağlamak; çalışma dediği budur münafığın. Çok gayretliyim dediği şeyler bunlardır. Gaddar, sevgisiz, nefret dolu bir şişmiş domuzdur yani suda gezen şişmiş bir domuzdur. Su onu nereye sürüklerse, lağım onu nereye sürüklerse o da o lağımda sürüklenir oraya doğru gider.
Evet, şimdi kısa bir ara verelim, hanım arkadaşlarımızla devam edelim.
BÜLENT SEZGİN: Evet, kısa videolarla devam ediyoruz programımıza.
VTR: Münafık Kitap Yüklü Eşek Gibidir
BÜLENT SEZGİN: Yayınımıza devam ediyoruz.
ADNAN OKTAR: Ne güzel. Muhabbete başlayın dinleyelim.
KARTAL GÖKTAN: Bir duyuru yapmak istiyorum Adnan Bey. Sizinle tanışmak isteyenler tanismakistiyorum@a9.com.tr adresine veya 0530 255 92 39 numaralı WhatsApp numarasına mesaj gönderebilirler.
ADNAN OKTAR: Evet, çok kişi var. Bir de benden çekiniyorlar biraz yüzüm sert olduğu için hani böyle ters bir şey konuşurum falan, öyle bir şey mümkün mü kardeşim? Ben son derece halim, sakin, vicdanlı bir insanım ve çok şefkatliyim. Niye öyle bir şey olsun? Ama tabii bilemedikleri için söylemem gerekiyor. Son derece hürmetli, saygılı herkese açık, herkesle konuşan, dost olmaktan zevk alan bir insanım. Rahatça görüşebilirler benimle, konuşabilirler, soru da sorabilirler. Hiçbir engel, hiçbir sorun yok.
Evet.
BÜLENT SEZGİN: Dünya Güreş Şampiyonası’nda grekoromen stil 130 kiloda Rıza Kayaalp altın madalya kazandı Adnan Bey. Milli güreşçimiz kariyerinde 3. Kez dünya şampiyonu oldu, maşaAllah.
ADNAN OKTAR: Helal olsun pehlivana. Aslında çayır pehlivanı herhalde anladığım kadarıyla. Pehlivan dediğin böyle olacak hakiki pehlivan.
Evet, dinliyorum.
VTR: Kamil iman olmadan cennete gidilir mi?
ADNAN OKTAR: Kamil iman izafi bir şey, insanlar onu anlayamazlar. Allah’ın istediği bir iman şekli var, dürüst, samimi olmayı istiyor Allah. Samimi, dürüst olduğunda zaten bir Yaratan olduğunu anlarsın, aksi mümkün değil görülüyor yani çok açık. Alenen yalan oluyor aksi ve vicdansızlık olur, buna iman deniyor. Yaratan olduğunu görüp-anlamaya, canlılardan, kendinden baktı mı anlaşılıyor anlaşılmayacak bir yönü yok ki. Aksi mümkün değil. Sıfır akıl bunu yapar mı? Yapmaz. Makul düşünen bir adam bir insan ne yapar? Bir olağanüstü güç olduğu görülüyor. Buna inandığında, bu büyük güce, bu yüce güce inandığında buna iman denir. Ve bu Yaratan da insanları başıboş bırakmaz, bir amacı olur, “ne yapıyorsanız yapın” demez Allah. “Kırın, ezin, kesin birbirinizi ne yapıyorsanız yapın” demez. Zaten ilahlık vasfına uygun olmaz o ve bizden habersiz olmayacağı mümkün olmayacağına göre o zaman din hak olmuş oluyor. Dine inanıp samimi vicdanını kullandığında, dürüst vicdanını, samimi vicdanını kullandığında Allah hayatını yani o görüntüyü daha netleştirerek devam ettiriyor. Öbür türlü o adamın görüntüsü cehennemde oluşuyor. Ama o onu algılayacak yani bizim anladığımız anlamda algılayacak durumda olmuyor, ölü onlar. Normal açık şuurla bir insan zaten mutlaka iman eder, iman eden de mutlaka cennete gider. Allah diyor zaten “Ben ne yapayım sizin azabınızla?” diyor. Sonsuz akıllı olan Allah “Ben istemiyorum azap” diyor “ama gerektiği için bunu yaratıyorum” diyor “Benden bu söz geçtiği için yapıyorum” diyor. Yoksa Allah’ın beğendiği bir şey değil cehennem. Ama cennet için gerekiyor, cenneti kaliteli hale getirmek için cehennem gerekiyor, zıtlık gerekiyor o yüzdendir başka bir açıklaması yok.
Evet.
BÜLENT SEZGİN: Duran Kalkan, “HDP ile CHP işbirliği yapmazsa Erdoğan’a karşı kazanamazlar” dedi. Toplum dirilişe sevk edilmeli. Eğer Kılıçdaroğlu Tayyip Erdoğan’ın karşına çıkarsa Erdoğan yine kazanır. Kılıçdaroğlu iyi bir insan olabilir ama Erdoğan karşısında ona seçim kazandırmazlar. CHP gerçekten seçimi kazanmak istiyorsa uygun bir aday bulmalıdır” dedi.
ADNAN OKTAR: Uygun aday ne yapacak ki, kimi bulacak? Herkes ortada görüyoruz yani. Varsa öyle bir aday zaten çoktan ortaya çıkardı. Adayı Allah çıkarır. Tayyip Hoca gibi samimi, dürüst birisini bulursalar tamam. Yani İttihad-ı İslam için uğraşan, İngiliz derin devletine karşı olan, özü sözü doğru yiğit delikanlı böyle kabadayı, ehli vicdan, Allah’tan korkan, dinin gereklerini yapan, muttaki, millete tepeden bakmayan, züppeliğe karşı olan, İngiliz derin devletiyle ustaca mücadele eden bir delikanlı veyahut bir baba bulurlarsa tamamdır. Tayyip Hoca illa benim demiyor ki. Başkası yapamadığı için yapıyor mecburen yapıyor yani. Yapan olsa o da onu destekler zaten. Nesine lazım? Allah için yapıyor o, makam mevkiinin meraklısı değil Tayyip Hocam. Bu kadar hakaret bilmem ne belanın içinde, otuz kere öldürmeye kalktılar, şehit etmeye kalktılar. Rahat hayatını yaşardı, belediye başkanı da olmadan rahat hayatını yaşardı hiçbir şeye ihtiyacı yok. Bir karnı bir sırtı nihayetinde, dünyadan da alıp-veremediği yok onun. Bir tabak yemek olsun, yatacak bir yer olsun yeter ne yapacak? Eğlence insanı değil o dünyayla alıp-veremediği yok. Dolayısıyla öyle birini bulursalar biz görürüz. Görürüz ve onlardan önce söyleriz zaten.
Evet, dinliyorum.
VTR: Merhaba, ben Eren. Okullarda bu kadar çok uzun ders varken neden hiç sanata ve sanatçıya önem veren dersler görülmüyor?
ADNAN OKTAR: Aferin Eren’e, aferin benim canıma. Sanat, sanatçı, kalite, güzellik bu konuda ders olması lazım. Mesela sanat dersinde kaliteyi de anlatabilirler, estetiği de anlatabilirler, güzelliği de anlatabilirler her şeyi anlatabilirler. Sanat dersi olsun. Çok doğru söylüyor benim aslanım. Ama bunun tabii her yerde yapılması lazım. Önce sanat ve kalite bakanlığı kurulması lazım. Asıl devlet politikası olarak uygulanırsa zaten onun dersine bile gerek kalmaz. Çünkü radyolar, televizyonlar her şey o bakanlığın emrinde olacağı için muazzam propagandayla gençlik kısa sürede sanat konusunda eğitilir ve sanatçı desteklenir ve sanat desteklenir. O zaman her şey çok mükemmel olur, hayatın anlamı zenginleşir güzelleşir tam rayına oturur her şey.
Sanat dediniz de aklıma geldi, benim tabloların çerçevelerini değiştirttim bir de öyle bakalım. Altın çerçeve daha iyi, değil mi? Şimdi 2,5’a 3,5 bir tablo yapıyorum, 2,5 metreye 3,5 metre duvar boyu.
Evet, dinliyorum.
VTR: Ferdi Tayfur’un şarkılarını beğeniyor musunuz?
ADNAN OKTAR: Bak benim aslanım da Ferdi’ci yani, Ferdi Hoca’dan yana. Tabii Ferdi Tayfur gerçek sanatçı, mükemmel parçaları bayağı güzel. Ama değeri biliniyor mu? Pek bilinmiyor. Adı-sanı da duyulmuyor, duyuyor musunuz şu an? Ancak Allah ömrünü uzun etsin vefat ettiğinde bir günlük falan işte “kaybettik” o kadar. Halbuki bayağı gündemde olması gereken çok değerli bir sanatçı. Yani hiçbirinin adını duymuyoruz. İbrahim Tatlıses mesela Türkiye’yi renklendiren, süsleyen bir insan onun da adı duyulmuyor. Bilmiyorum ya ben duymuyorum, ben hiç görmüyorum. Türkiye’ye bu yakışmıyor, bunun bir an önce hallolması lazım. Bu değerli sanatçılar gündem olması lazım ve biz bunları şarkılarıyla, sanatıyla yeniden duymamız gerekir. Yaşlanmış olmaları bizim onları unutmamızı da gerektirmez. Yaşlanırsalar daha çok yad etmemiz, daha desteklememiz gerekir. Yaşlanınca genellikle unutma yanlısı oluyorlar hiç bahsedilmiyor. Vefat edince hayretle duyuyorlar diyorlar “Aa var mıydı böyle bir sanatçı?” diyorlar. Bu çok ürkütücü böyle şey olmaz. Bu vefaya yakışmaz.
Evet, dinliyorum.
VTR: Kaderimiz zaten yazılı, kararlarımız da kaderimizden, peki neden kararlarımızdan sorumluyuz?
ANAN OKTAR: Sonsuzluk var. Soruyorum, mantıklı bulmuyorsunuz sonsuzluğu, sonu yok. Kader, mesela bütün dünyanın ömrü bir an içinde olup-bitmiş. Yani sonsuz kısa zamanda sonsuz uzun zaman olup-bitmiş. Ama sen kendin karar verdin onu söyleyeyim. Kaderindeydi, bunu anlayabildin mi? Anlayamaman, peki bunu anlamak mümkün mü? Sonsuz uzun zamanın sonsuz kısa zaman içinde olup bitmesi ne kadar mantıklı? Tabii ki aklımız almaz bunu. Ama fizik açısından bu doğru, fizik bilimi açısından doğru bu, modern fizik açısından doğru. Modern fiziği anlayabiliyor musun? Anlayamıyorsun ama var doğru. Her şey izafi, izafi fizik, izafiyet teorisini anlattığında Einstein adamların aklı durmuştu olur mu falan diye ama doğru dediği. Akıl almaz ama bilim açısından doğru.
Evet.
VTR: Merhaba, ben Yarennaz. Bir insanın samimi olduğu nasıl anlaşılır?
ADNAN OKTAR: Yarennaz, bu şekerlik, bu sevimlilik, bu tatlılık ne? Kocaman bir kediye benziyorsun sen, tatlı bir kediye. Canımın içi, üslup, gözlerinden, ses tonundan, üslubundan çok açık anlaşılır. Bir de sahtekar çok aptal olur, çok akılsız olur zırvalar oradan da anlayabilirsin. Bir türlü lafı çıkaramaz üslubundan hemen anlarsın, gözlerinden. Yani öyle becerikli samimiyetsizlik olmaz. Samimiyetsiz adam mutlaka beceriksizdir. Becerikli olarak samimi görünümü veremez. Yapmaya çalışır, mesela sahtekar satıcılar falan vardır hemen anlarsın. Samimi görünmeye çalışır ama üçkağıtçıdır hemen üslubundan anlaşılır. Onların akılsızlığı normal insandan daha da akılsız olurlar oradan anlayabilirsin.
Evet, dinliyorum.
VTR: Para biriktirmek bereketsizliği artırır mı?
ADNAN OKTAR: Yakışıklım, artırır. Ayhan Işık’ın gençliğine benziyorsun sen. Ne kadar yakışıklı gençliğimiz var Türkiye’de, maşaAllah. Parayı hemen harcamak lazım o zaman oluk oluk akar para biriktirmek doğru değil. Biriktirmek kriz meydana getirir, kalp krizi gibi. Nasıl pıhtı kalbi tıkıyor, o da sistemi tıkar, insanı da tıkar. Harcadıkça o akım bereket getirir.
Evet.
VTR: Merhaba, ben Semra. Dinimizde gıybet etmek ölü eti yemek kadar kötü bir şeyse günümüzde neden insanlar gıybet yapıyor?
ADNAN OKTAR: Canımın içi güzeller güzelim, gıybetini yapsın sen daha güzelleşirsin. Gıybetini yapan çöker mahvolur gider. Onun bereketi sana gelir, senin üstündeki bereketsizlik ona gider. Senin üstündeki bela ona gider, onun üstündeki belasızlık ve korunma sana gelir. Yer değiştirir daha iyi olursun hiçbir şey olmaz.
Evet, dinliyorum.
VTR: Merhabalar, ben Gökhan. Dövüş sporlarının özellikle boksun dinimizdeki yerini merak ediyorum.
ADNAN OKTAR: Yakışıklım, dövüş sporu iyi güzel bir şey ama müsabaka olmaması lazım. Kum torbasında çalışın, ona benzer cisimlerle çalışın ama kendinize darbe aldırtmayın, kafanıza vurdurtmayın, vücudunuza vurdurtmayın. Kafanıza ve vücudunuza darbe almadıktan sonra dövüş sporunun hepsini yapın. Çalışıyor mesela adam karate öğreniyor gayet mükemmel.
VTR: Cuma namazı yeterli mi?
ADNAN OKTAR: Canımın içi, hiç kılmıyorsa Cuma namazı tabii ki yeterli olur, hiç namaz kılmıyorsa bayram namazı da yeterli olur. Ama kılabiliyorsa tabii ki beş vakit namazını kılsın. Ama kılamıyorsa sabah-akşam kılsın. Bir sabah kılsın, bir akşam. Ha sabah-akşam kılamıyorsa sırf sabahı kılsın. Sabahı kılamıyorsa akşamı kılsın. Hiçbirini yapamıyorsa öğleni kılsın, öğleni kılamıyorsa ikindiyi kılsın veyahut yatsıyı kılsın. Namazsız olmasınlar.
Evet, dinliyorum.
VTR: İmtihan ne kadar şiddetli olabilir?
ADNAN OKTAR: Çok şiddetli olmaz. Yani her zaman Allah insanların dayanabileceği kadar imtihan yapar. Bu da Allah’ın bir mucizesidir. Normalde dayanamayacağı derecede olması lazım dünyanın şartlarına göre, değil mi? Başıboş bir evren görünümünde olduğunu düşünse bir insan, her insanın dayanılmaz şartlarla karşılaşması gerekir. Dayanılmaz imtihanlarla karşılaşması gerekir. Hiçbir insan dayanılmaz imtihanla karşılaşmıyor hiçbir zaman için. Bak ben 63 yaşındayım hiç görmedim ben, çevremde de görmedim kendimde de görmedim okumadım da yani. Böyle bir şey olmaz.
Evet, dinliyorum.
VTR: Önümüzdeki yıllarda teknoloji ne kadar çok gelişecek?
ADNAN OKTAR: Biraz daha gelişir ama çok fazla da bir şey beklemeyin. Çünkü dünyanın fazla ömrü yok, en fazla 100 yıllık bir ömrü var dünyanın. Yani 102-103 yıl ömrü var ondan sonra kıyamet. Bitti dünya yani son nesiliz. Son kere İslam hakim olacak göreceğiz. Hz. Mehdi (as) ve Hz. İsa Mesih (as)’la Allah taçlandırıyor, süslüyor, hakimiyeti gösterecek, her yer imar edilecek ondan sonra her yer yangın yerine dönecek mahvolacak dünya.
Evet.
VTR: İnsana psikolojik destek gerekir mi?
ADNAN OKTAR: Psikolojik destek imanla olur. Adam Freud’dan nameler düzüyor felsefe yapıyor. Böyle kısık bir sesle adama “otur oraya” diyor. Adam uzanıyor koltuğa, gördüğüm kadarıyla filmlerde, elinde bir defter sanki karşısında maymun var. Bazı vakalar için diyorum hepsi için demiyorum da, yahut bir denek varmış gibi yani aşağılayıcı. Ben senden çok büyüğüm, sen kafayı çizmişsin zavallının tekisin, ben de seninle böyle hani bir çalışma yapıyorum, seni analiz diyorum. Kendini haşa Allah gibi görüyor, o da zavallı olmuş oluyor, onun eline düşmüş bir zavallı konumunda. Bazı vakalar için diyorum. Bu hiç olmuyor böyle olmaz. İmanla, Allah korkusu ve Allah sevgisiyle ve samimi ve arkadaşça olur. Böyle bir üslup olmaz. Konuşulan üslup da onu iyice batıracak üslup oluyor bazı vakalarda. Onu hasta olduğuna inandıracak tarzda oluyor. Adam “destek alıyorum” falan diyor “Cuma günü yine gideceğim” diyor. Yani kabul etmiş. Ortada hiçbir şey yokken kendini hasta kabul ediyor. Bu gereksiz. Bu hangi vakalar için? Çok sınırlı bazı vakalar için söylüyorum.
Evet.
VTR: Balıkları seviyor musunuz?
ADNAN OKTAR: Balıkları seviyorum da ben seni daha çok seviyorum. Sen bayağı şeker bir şeye benziyorsun çünkü. Saçındaki o çiçeğin de çok güzel olmuş, kendin de çok güzelsin. Dünyalar tatlısı, balıkları seviyor olması çok şeker. Bak onları da ihmal etmemiş, kedileri köpekleri hepsini seviyordur da bir de balıkları da. Herhalde denizde onları seyrediyor onları da seviyor. Balıklar tabii çok şekerdir, ben öpüyordum balıkları. Ama çok salak bakıyorlar acayip, şaşı bakıyor. Ve heyecanına bir mana veremiyorum, bir de tertemiz ağzı-burnu gıcır gıcır.
Evet, dinliyorum.
VTR: Öfkeyle sinir arasındaki fark nedir?
ADNAN OKTAR: Öfkeyle sinir ikisi de aynı kullanılıyor halk arasında. Sinirlendim demek, öfkelendim demek aynıdır. Ama sinirli bir insan demek; yani sinirlenmeye hazır gergin. Ufacık bir şeyden irrite oluyor mesela ses, ışık, koku her şeyde hassas. Bu sinirlidir yani sinirleri zayıf. Ama öfke ani patlama tarzında olur, bağırır çağırır şahıs, eli-ayağı boşanır saldırganlaşır buna da öfke denir. Tabii çok küçük düşürücü, eğer dışarıdan kendini seyrediyorsa bir ekrana saldırmış oluyor. Televizyonda mesela Spartalılar geliyor, adam kılıçla geliyor o da ekrana doğru saldırmasına benziyor eline kılıç alıp. Yahut kovboy filminde gelen atlılardan kaçması gibi olur. Görüntüden bu derece etkilenmek çok aşağılayıcı ve küçük düşürücü. Öfkelenme başlı başına insana hiç yakışmayan bir acizlik gösterisi. Dışarıdan kendini görse çok acır kendine çok zavallıca bir hareket. Akıllı bir insan o hale düşmekten şiddetle kaçınması lazım. Boş bulunursa olabilir ama hemen toparlanması ve kendi haline gülmesi gerekir.
Evet.
VTR: Bir yalıda mı yaşamak istersiniz yoksa bir bağ evinde mi?
ADNAN OKTAR: Bağ evi gibi var mı? Yalıyı otuz kere katlar bağ evi. Tokat’a gideceksin böyle Küçükbey Bağı. Küçükbey Bağı’nda bağ evleri var, zaten orası hep beyler bağı yani, beyler hep oralarda kendilerine bağ yaptırmışlar. Aşağıya kadar küçük bir su akıyor, bütün bağlardan geçerek akıyor. Kardeşim şeftaliler böyle böyle oluyor yani, armutlar, domatesler, domatesin kokusu cayır cayır böyle anlatamam. Biberin yanına yaklaşıyorsun bir metreden kokmaya başlıyor. Şimdiki biberler kokmuyor. Satılan biberin yanına yaklaşıyorum ben manavda kokmuyor biber. Domates de kokmuyor, acı acı kokardı domatesler eskiden keskin bir kokusu vardı. Herhalde hakikaten o genetikle oynama işi doğru benim anladığın oynamışlar ve bozmuşlar.
Evet, dinliyorum.
VTR: İsmim Mehmet Can Öztürk. İsraf neden var?
ADNAN OKTAR: İsraf her an olabilir, Allah korkusuyla o dengelenir. Mesela yemek israf olacak dersin en azından kediye verirsin onu yahut köpeğe verirsin veyahut buzdolabına korsun bir dahaki sefere yemek üzere ayırırsın. Mesela kırık ekmek kaldığında onu köfteye falan katılıyorlar bir şeyler yapılıyor. Bir şekilde kullanmak lazım. Eskiden köfte yapılacağı vakit biz bakkala giderdik, bakkaldan kuru ekmek isterdik özel. Bakkalın özel ayrı bir bölümü olurdu satılmamış ekmekler, kuru ekmek onu götürürdük. Rendelenirdi güzel ala, ama o zamanlar tabii olaylar daha garip bir özgürlük anlayışıyla yapılıyordu. Şimdi olsa sureti katiyede öyle bir şeye yanaşmam. Bakkalda inanamıyorum, bütün millet ekmeği tek tek kontrol ediyor eliyle, eliyle, biz de o ekmeği gidip alıp yiyorduk, inanamıyorum ben nasıl yaptım bu işleri. 7-8 yaşındayken koşup giderdik öyle bir konu olmazdı. Bakkal peyniri uzatırdı biz para verdiğimiz elimizle tutardık peynirden alırdık tadına bakardık. Zeytini de uzatırlardı alır yerdik falan. Öyle steril olma falan öyle bir konu yoktu. Bambaşka bir hayatımız vardı. Allah kurtardı elhamdülillah.
Evet dinliyorum.
VTR: Efendim, klasik araçları nasıl buluyorsunuz?
ADNAN OKTAR: Klasik araç zaten gerçek araç odur. Nefis bir şey. Ortada olmaması da çok acı. Küba mesela o konuda çağ atlamış, çok şahane, bütün arabalar eski. Amerika’nın sayesine sağ olsun oraya Amerikan arabalarının girmesini yasaklamış. Bütün eski Amerikan arabalarını kullanıyorlar nefis görünümü. Daima klasik iyidir, hep klasik.
Evet.
VTR: İnsan rüyasında Peygamber görür mü?
ADNAN OKTAR: Çok fazla insan “gördük” diyorlar. Birbirlerine tarif ettiklerinde de benziyor hakikaten, tarifler birbiriyle aynı aşağı yukarı. Demek ki görünüyor yani çünkü milyonlarca şahidi var, beş, on, elli, yüz değil milyonlarca. Ve herkes aynı kişiyi gördüğünü söylüyor. Bu zaten çok büyük, önemli bir delil. Görenler aslında birbirlerine yazsınlar. İnternet sitesinde de bir yer yapsınlar. Gördüklerini orada anlatsınlar. Peygamber (sav)’i rüyasında görenler diye bir internet sitesinde bir bölüm açsınlar. Peygamberimiz (sav)’i rüyasında görenler. Herkes oraya yazsın oradan bakalım.
Yok yok, Mesut Barzani bu referandum işine girmesin. Benim sevdiğim bir insan. Daha önce ben onun ricasını kırmadım. Ben onun ricasını yerine getirmiştim. Sözümü dinleyeceğini umuyorum. Ona o şahısla da haber gönderelim, o seyit olan şahısla. Bu referandum işine girmesin. Bir oyun oynanıyor ona, başını koparmak için yapıyorlar. Onu devirip yerine PKK’yı getirmek istiyorlar onun için böyle bir oyun var. Aman sakın böyle bir şeye girmesin. Bu sistemi iyi, kurcalamasın bunu çok tehlikeli olur. O Sıbgatullah’la haber gönderelim. Barzani sakın bu işe girmesin. Bak oyun oynuyorlar çünkü PKK’yı orada acayip güçlendirdiler. Bir tek onu engel olarak görüyor, onu devirmek için onu yapıyorlar bağımsızlık referandumunu. Amerika “destekleyeceğim” falan der son anda terk eder. Feci şekilde ezerler bak sarayını marayını her yerini dümdüz ederler havadan bombalarlar. Aman ha, aman ha, aman ha. Yani çok büyük iş çıkar ve yerine de derhal PKK’yı getirirler. Yani PKK’nın oraya çökmesi bir haftalarını almaz. Bu barışçıl, akılcı politikasını devam ettirsin, hiç kurcalamasın bu işi.
Evet, dinliyorum.
VTR: Çağla Gündüz. Tanışmak istediğiniz ünlü biri var mı?
ADNAN OKTAR: Canımın içi sen çok çok güzel kızsın, çok hoş görünüyorsun. Allah sana uzun ömür, hidayet nasip etsin. Yani herhalde beylerden demiyordur, hanımlardan diyor. Güzel kadınlardan kastediyor. Güzel kadın dünyada pek kalmadı. Yani hep yaşlandılar. Bir dönem, bir kuşaktı o. Bu ikinci kuşak da yaşlandı, çöktü. Bakamıyorlar kendilerine yani o hayat onları eziyor. Uykularına dikkat etmiyorlar, yemeklerine dikkat etmiyorlar, hep gece kulüplerinde ayaküstü bir şeyler atıştırmalar, içki içmeler, sigara içmeler, sigara dumanı olan ortamlar, gerilimli bir hayat, stresli bir hayat ve feci şekilde çöküyorlar. Benim dikkatimi çeken yani o derece dikkatimi çeken güzel kadın var ama o kadar çok değil. Çok çok az. Yazık ettiler kendilerine. Bilmiyorum şu an öyle kendine iyi bakabilen kim var, var mı aklınızda? Pek yok yani çok harcıyorlar kendilerini. Genç kız su gibidir, menekşe çiçeği gibi hemen solar. Her şeyine dikkat edecek. Günde içeceği su miktarına, alacağı vitamin, mineral, uykusu. Strese de gelmez o. Çok nazik varlıktır hemen çöker. Mesela evleniyor adam onu ezmeye başlıyor hemen çöküyor. Çocuk doğuruyor hemen çöküyor. Yani ızdıraptan beri bir hayat olması lazım.
Evet, dinliyorum.
VTR: Evde hayvan bakımı nasıl olmalı?
ADNAN OKTAR: Ona bir ayrı oda tutulması lazım. Her gün ultraviyole olması lazım. Havalandırma ve sık sık elektrik süpürgesiyle süpürülmesi ve antiseptik bir maddeyle de her yerin silinmesi gerekiyor. Öbür türlü hayvan için de, yaşayanlar için de çok tehlikeli. Çünkü hayvan normalde doğada yaşar, dışarıda yaşar bakteri tehlikesi de olmaz ama kapalı yerde o bakteriye mahkum oluyor o hayvan. Yani sürekli aynı yerde kalıyor o yüzden riskli. Çok steril olmasına dikkat etmek gerekiyor.
Evet, dinliyorum.
VTR: Bir erkeğin bir kızla beraberken bir başka kızla birlikte olması doğru mudur?
ADNAN OKTAR: Adam, onu kullanma kastıylaysa onunla da olur, onunla da olur, başkasıyla da olur. Zaten değer de vermez. Ama onu korumak kollamak, haysiyetine, şerefine, namusuna özen göstermek amacıylaysa, onun dinine, imanına, ahiretine önem veriyorsa, sağlığına sıhhatine önem veriyorsa, güzelliğine önem veriyorsa, güzel bir hayat yaşamasını istiyorsa, diğerkamsa, egoist bencil değilse o kız onun için bir nimet olur. Güzel bir arkadaş olur ve dost olur. Ama kullanmak amacıylaysa onun haysiyetini, şerefini, namusunu kirletip sadece onu kendi çıkarları için yahut ne bileyim işte kendini rahatlatmak için diyeyim kullanmak istiyorsa ve bir et yığını olarak görüyorsa, et kemik yığını olarak görüyorsa bu çok korkunç. Eğer değilse kız arkadaşı insanın beş de olur, on da olur, on beş de olur. Hepsini koruyup kolluyorsa, saygı gösteriyorsa, değer veriyorsa hepsi olur ama orada onu kullanmaya kalkıyorsa hiç olmaması lazım.
Evet.
VTR: Size söylenen bir lakap var mı?
ADNAN OKTAR: Benim zaten bir adım var Harun Yahya olarak. Bu bir lakaptır, meşhur bir lakap. Bunun dışında işte klasik Adnan Hoca lakabı var ama ben onu kabul etmiyorum, kökten reddediyorum. İstemiyorum da onu çünkü ben hoca değilim. Hoca olmadığım halde hoca denmesi doğru bir hareket değil. Harun Yahya iyi işte.
Evet.
VTR: Gusül abdestini yanlış alırsak ne olur?
ADNAN OKTAR: Gusül abdestini yanlış alma diye bir şey olmaz. O, gelenekçi Ortodoksların uydurması. Duş alıp çıkarsan gusül abdesti almış olursun. Yani normal yıkanırsın, her gün yıkandığın gibi yıkandığında. Allah diyor ki “Yıkanın” diyor o kadar Kuran’da “Yıkanın” yıkanıp çıktığında gusül abdesti almış olursun. Yok üç kere sağ omzuna, yok üç kere sol omzuna, üç kere kafadan, üç kere sırtından; böyle bir şey yok. Bunlar tamamen gelenekçi hurafeler. Böyle bir şey olmaz. Olması için de sebep yok. Kuran’da ne diyor? “Girin yıkanın” diyor Allah. “Yıkanın, her zaman yıkandığınız gibi yıkanın.” İlave yeni bir yıkanma şekli tarif etmiyor Kuran. Böyle uydurmalarla insanlara dini çok zor hale getiriyorlar ve içinden çıkılmaz hale getiriyorlar. Adam iki saat eziyet ediyor banyonun içinde avucuna suyu dolduruyor omzuna suyu atıyor, bir daha atıyor, bir daha atıyor. Garip garip hareketler. Önü sonu yok. Yok öyle şey, olması için bir sebep de yok.
Evet.
VTR: Merhaba ben Sılanur, Manisa’dan katılıyorum. İnsanlar neden hep mantıklarıyla davranır?
ADNAN OKTAR: Canımın içi genç kızlarda da, delikanlılarda da ben bunu görüyorum. Hep mantıkla hareket ediyorlar, mantıkla hareket eden hep mutlaka yenilir. Mutlaka yenilir. Mutlaka mağlup olur. Yani bu Allah’ın bir sırrıdır. Farkına varamayacağı bir yerden yenilir sırtı yere gelir. Vicdanıyla hareket eden gelip olur. Vicdanıyla hareket eden mağlup olacak gibi görünür ama galip olur. Bak o görünüme aldanmayacak, mağlup olduğunu zannettiği yerde galip olmuştur. Galip olduğunu zannettiği yerde de mağlup olur insan. Çok yanlış biliyorlar onu. Mesela genç kızlarda çok yaygın o. Hep mantıkla hareket ediyorlar ve mahvoluyorlar sonunda. Ve mahvolan insanlara hep bakın sorun hep mantığı ile hareket etmiştir. Vicdanıyla hareket edip de mahvolan bir tane insan göremezsiniz.
Evet.
BÜLENT SEZGİN: Birleşik Arap Emirlikleri’ndeki bazı büyük kanallarda Katar’ın Türk askerlerinden rahatsızlık duyduğu yönünde bir kampanya başlatıldı hatta bazı medya organlarında “Türk askerleri Katar’da sokağa çıkma yasağı ilan etti” şeklinde yalan haber yayınlandı.
ADNAN OKTAR: Ne alaka? Türk askeri aslandır ve Katar’da acayip seviliyorlar. Biz bizzat şahidiz. Bana hikaye anlatmasınlar. Bizzat şahidiz. Acayip seviliyor. Katar halkı deli oluyorlar Türk dedin mi acayip muhabbet duyuyorlar ve çok güveniyorlar. En az otuz tane şahidim var. O çok büyük bir yalan. Aksi yani Katar’ın Türk askerinden rahatsız olduğu sözü çok büyük bir yalan. Türkleri her yerde bağırlarına basıyorlar. Her yerde çok seviyorlar. Her yerde de çok güveniyorlar, bu net.
Evet dinliyorum.
VTR: Kadınla erkek eşit midir yoksa kadınlar bir adım önce midir?
ADNAN OKTAR: Kadının sanatçı yönü öndedir. Daha vicdanlı, daha şefkatlidir. Daha derin düşünür. Daha detayları görür. Sanatçı ruhunun getirdiği her türlü üstünlüğe sahiptir kadın.
Evet.
VTR: Hamburger ve patates kızartması seviyor musunuz?
ADNAN OKTAR: Hamburgeri herkes sever. Şahane bir şey yani her şeyi iyi, patates kızartması ama taze yapılmış olması lazım. Yani zeytinyağını yeni zeytinyağı koyacaksın. Patatesi de incecik değil, biraz şöyle etlice yapacaksın. Ve fazla vakit kaybetmeden yiyeceksin. Güzel tuzlayacaksın ye babam ye. Patates felaket zevkli bir şeydir. İkisi de birbirinden şahane. Ama simsiyah yağda kızartıyorlar o zehir o mahveder vücudu. O yağı alıp o tertemiz vücudunuza kapkara yağı o kirli kimyasal maddeyi, yağ değil zaten o yağ olmaktan çıkmış zehirli maddeyi o güzelim patatesle vücuduna sokmuş oluyorsun. Patates o pis yağ ile yüklenmiş oluyor. Vücuduna o kanalla girmiş oluyor. Sakın ha olmaz.
Evet.
VTR: Merhaba Adnan Bey, Azerbaycan’dan selamlar, sorum şöyle olacak. Bir sonraki kitap neyle alakalı olacak, neyle ilgili olacaktır? Teşekkürler.
ADNAN OKTAR: Severim ben senin tatlılığını, güzelliğini. Şimdi münafıkların canına ot tıkayacak, tabii ilimle irfanla ikinci kitabım çıkıyor. Onu hazırlıyorum. Son hazırlıklar yapılıyor. Basılmak üzere. Onu söyleyebilirim. Ama bayağı kitap var, dokuz kitap var daha.
VTR: Başınıza kötü bir olay gelince olumlu sonuçlanıyor mu?
ADNAN OKTAR: Başına Müslümanların kötü bir olay gelince her seferinde olumlu sonuçlanır ama her seferinde. Dolayısıyla kötü bir olay hiç gelmez başına Müslümanın hep hayırlıdır.
VTR: Merhaba ben Ebru. En çok sevdiğiniz özlü söz nedir?
ADNAN OKTAR: Ebru peki bu güzellik ne? Canımın içi akıl almaz güzelsin sen, dünyalar tatlısı bir de güzelliğinin farkında gibi geldi bana değil mi çok tatlı. En özlü söz, Hz. Ayşe’ye soruyorlar “Resulullah (sav)’ın sünneti neydi? Bize anlat yanında yaşadın sen, sünnetini anlat ki biz o sünnete göre yaşayalım” diyorlar. Tek kelimeyle söylüyor Hz. Ayşe “Kuran’dı” diyor. En özlüsü de budur işte. Bir kelime, onlar böyle hikaye anlatacak zannediyorlar. Gelin size oturun sünneti anlatayım diyecek işte şunu yapın, bunu yapın, omzunuza suyu dört kere serpin böyle anlatacak zannediyorlar. Tek kelimede bitiriyor “onun sünnetini söyleyeceğim” diyor. “Tek bir kelimedir” diyor “o da Kuran’dır” diyor o kadar.
Evet dinliyorum.
VTR: Adnan Bey, Ağrı Dağı’nda Amerikalılar tarafından uydudan Nuh’un gemisinin kalıntısı bulunmuş, ama bu Kuran’ı Kerim’de Cudi Dağı diye geçiyor, bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz?
ADNAN OKTAR: Yakışıklım Cudi demek dağ demektir zaten. Ağrı veya Cudi. Dağ dendiğine göre her hangi bir dağ yani o anlamda anlayacaksın.
Evet dinliyorum.
VTR: Gözlere lens takmayı zararlı buluyor musunuz?
ADNAN OKTAR: Yani mümkün ise tabii ki ameliyat olsunlar. Göz ameliyatı olsunlar. Bu arada sen çok yakışıklısın onu da söyleyeyim. Yani tabii gözlükten daha iyi lens, ben öyle biliyorum. Daha rahat ama riskli tabii bir an önce ameliyat olsalar daha iyi. Ama lensle de uzun yıllar yaşayanlar var hiçbir şey de olmuyor. Gözde büyütmemek lazım.
VTR: Meleklerle arkadaş olunur mu?
ADNAN OKTAR: Peygamberimiz (sav) arkadaştı Cibril (as) ile. İlk başta çok korktu mu diyeyim, ürktü mü diyeyim Peygamberimiz (sav) baygınlık geçirmişti Cebrail (as)’i gördüğünde yani “beni örtün beni örtün” diye koşarak gitti Resulullah (sav). Sonra karısı Hatice annemiz “o gördüğün Cibril-i Emin’di” dedi “sana müjdeler olsun Peygamber oldun” dedi. İlk peygamberliğini kabul eden hanım. İşte hanımların üstünlüğünü oradan anlayın. Sonra Peygamberimiz (sav)’le gayet rahat konuşmaya başladı Cibril (as) ile. Her konuda sohbet edip konuşuyordu. Dizini dizine dayayıp onunla mukabele yapıyordu Cibril. Sık sık Peygamberimiz (sav)’i ziyarete geliyordu. Bayağı alışmıştı Peygamberimiz (sav). İlk başta o kadar ürken Peygamber sonra onu çok makul gördü.
Evet dinliyorum.
BÜLENT SEZGİN: Arkadaşlarımız sizi temsilen Dünya Ehlibeyt Vakfı Başkanı Fermani Altun ile görüştü Adnan Bey. Size selamlarını ve sevgilerini iletti.
ADNAN OKTAR: Aleyküm selam.
BÜLENT SEZGİN: Fermani Altun Hocamız’ın yanında Avrupa Ehlibeyt Alevi Federasyonu Başkanı Fuat Mansuroğlu vardı. Kendisi de size çok selam ve sevgililerini iletti. Fermani Altun: “Medeni dünyanın en güzel örneğisiniz” dedi. “Hocanız sevgiye, birliğe, samimiyete çok önem veriyor” dedi. Eskiden kadın ve erkeğin bir arada olduğunu ve kadının değerli görüldüğünü anlattı. Şu anda bu ortadan kalktı ve bağnaz anlayıştan Afganistan, Arabistan Selefi anlayışı, El Kaide ve benzeri grupların anlayışlarından örnekler verdi. Fermani Altun Hocamız “Aranılan yapı sizsiziniz. Hocamız sevgi insanı” dedi. FETÖ’cülerin soğuk ve sevgisiz olduklarını vurguladı. İngiliz Derin Devleti eserinizi de çok beğendiğini ifade etti.
ADNAN OKTAR: Fermani Altun dürüst bir insan, samimi bir insan, samimi bir Alevi, gerçek bir Alevi. Aleyhine konuşulan hiçbir sözü kabul etmiyorum ben gördüğüme inanırım. Benim gördüğüm gerçekten Allah’ı seven, Peygamber (sav)’i seven, mümin muttaki, tertemiz bir insan. Aleviliği de çok güzel temsil ediyor. Kıskananlar çok ayıp ediyorlar ayıbın da üzerinde çirkin hareket ediyorlar, yakışmıyor. Görünen o ki daha da uzun yıllar güzel hizmetler verecek inşaAllah.
Evet dinliyorum.
VTR: Daha derin ve ince düşünceli olmak için neler yapılabilir sizce?
ADNAN OKTAR: Hep Allah’la bağlantı, tek başına yapılacak hiçbir şey yok. Hiç kimse tek başına bir şey yapamaz. Buna çok dikkat edecek. Ben “başarılı olacağım, büyük iş adamı olacağım” kardeşim tek başına bir şey yapamazsın sen. Allah’ın yardımı ile yapabilirsin. Allah’a sığınacaksın Allah sana yaptıracak. Ben yaparım dersen bütün ömrün boyunca çırpınırsın ve hiçbir şey de yapamazsın. İnce düşünceli olmak, derin düşünceli olmak Allah’ın yardımıyla olur. Allah’a dua ederek Allah’ı çok severek, Biricik Sevgilimiz olan Allah’ı candan muhabbetle, candan bir aşkla severek sarılırsak O bize en güzel yolu gösterir.
Evet.
VTR: Merhaba Adnan Bey. Size sorum cennet aleminde aile kavramı var mı? Varsa anne babamız yine aynı kişiler mi, olacak? Bir de ölüm Allah’a kavuşmaksa neden ölümden ve cennetten korkuyoruz? Antalya’dan sevgiler.
ADNAN OKTAR: Çok güzel bir hanımsın, çok güzelsin Allah güzelliğini artırsın. Ruhun da güzel, ses tonun da güzel, çok kişilikli, kaliteli bir kız olduğun anlaşılıyor. Allah sana uzun ömür hidayet versin.
Ölüm ve acı çekmekten insanların çekinmesinin nedeni ahirette zor bir durumla karşılaşacağını düşündüğü için ama müminler için sevinç, bayram havasındadır ölüm. Ölümün yaklaştığı anlarda da Müslümanda hiçbir şey olmaz. Göz ve gönül son derece ferah olacaktır. Zaten karşılamaya gelenlerin güzelliğinden bu anlaşılır. Güzel insanlarla güzel bir karşılama varsa zaten direkt cennete gidecek demektir o andan itibaren gönlü rahat olması lazım Müslümanın. Dolayısıyla bir korku ruhu, bir tedirginlik ruhu tabii ki insanlarda bilinmezlikten kaynaklanan bir vesvese tarzında oluyor. Allah’ı derin seven, Allah’tan derin korkan, kendini iyi hazırlayan bir insan böyle bir duyguya girmez. Allah Kendine yaklaştırmak için bu duyguyu veriyor yoksa bu olmasa insanlar Allah’a o kadar yaklaşmazlar. Ölümü ve ahireti de o kadar düşünmezler bunu düşündürmek için bu şart ama benim güzelimi ben bir daha göreyim. O güzel yüzünü görmek istiyorum.
VTR: Merhaba Adnan Bey. Size sorum cennet aleminde aile kavramı var mı? Varsa anne babamız yine aynı kişiler mi, olacak? Bir de ölüm Allah’a kavuşmaksa neden ölümden ve cennetten korkuyoruz? Antalya’dan sevgiler.
ADNAN OKTAR: Bayağı güzel bir kız maşaAllah. Cenab-ı Allah şeytandan Allah’a sığınırım “min zürriyeti” diyor. “Min zevcetin ve min zürriyetin; zevceleri ve zürriyetleri” yani ailesiyle beraber “cennette pınar başlarındadır” diyor Allah. Tabii ki ailesi var. Aynısıdır babası annesi aynı ama bir insan binlerce insan şeklinde tezahür eder ahirette, tek bir ruha sahiptir ama binlerce bedeni vardır. Bir bedeni gezer bir bedeni Peygamberimiz (sav)’in yanındadır bir bedeni havuzda yüzer bir bedeni havada uçar ama tek bir ruh bunu hisseder.
Evet dinliyorum.
VTR: Adnan Bey merhaba ben Niğde’den Hüseyin. Son zamanlarda zamanın eskiye göre daha hızlı geçtiğini hissetmeye başladım. Bu bana mı öyle geliyor? Yoksa zamanda bir bereketsizlik mi var? Siz bunu nasıl açıklıyorsunuz?
ADNAN OKTAR: Yakışıklım bu doğru ahir zamanda bu bir mucize insanlar dikkatlice bakarsa bunu görebilirler. Benim çocukluğumdaki zamanla şu andaki zaman arasında akıl almaz bir fark var eskiden gün bitmezdi. Öğlenin olması çok büyük bir olaydı. Biz sabah kalkardık öğle bir türlü olmazdı, ikindi bir türlü olmazdı, akşam bir türlü gelmezdi, yatsı akıl almaz uzun bir vakitti. Bir de misafir gelirdi çok çok uzun vakit olurdu gün bitmezdi. Ama şu an sabah kalkıyoruz bir anda akşam oluyor. Yıldırım hızıyla geçiyor bu bir mucize algımız değişti, zaman algısı değişti.
Evet dinliyorum.
VTR: Alışveriş yaparken en çok neye dikkat edersiniz?
ADNAN OKTAR: Alışveriş yaparken en çok neye dikkat ederim? Alışveriş yaptığım insanların insancıl olup olmadıklarına dikkat ederim benim önceliğim odur. O insanlar güzel insanlar mı, nezaketliler mi, saygılılar mı, sevecen mi? Ben küt bir adamdan alışveriş yapmam. Saygısız bir adamdan sırf alışveriş olsun diye alışveriş yapmam. Orada ki önceliğim benim sevgi, saygı ve hürmettir, karşılıklı sevginin aktarılmasıdır. İkinci olarak ben seri olarak güzel olan eşyayı hemen görürüm. Kaderimde olan bana hemen hissettirilir, Allah hissettirir onu bilirim ben Allah’ın hissettireceğini o benim gözüme hemen çarpar. Gözüme çarptığında da onun alışı da kolay oluyor zaten, Allah onun bereketini getiriyor hemen indirimi de oluyor alıyorum bir de bakıyorum evde karşımda.
Evet.
BÜLENT SEZGİN: Sezai Aksakallı Paşa’nın Özel Kuvvetler Komutanlığı görevinden daha alt seviyede bir rütbeye atanması kırgınlık yarattı deniyordu. Mete Yarar bunun doğru olmadığını söyledi. “Aksakallı Paşa devlet kendisine ne görev verirse yapar. Onun itirazı sadece şunaydı; Özel Kuvvetler Komutanlığı’nda kendi altında çok güvendiği operasyonlarda ve sahada tecrübeli Özel Kuvvet Tugay Komutanı vardı bunların ikisi de pasif denecek görevlere atandı buna itiraz etti. Bu ülkenin bu şekilde yetişmiş personellerini atıl pozisyonlarda kullanması doğru değil.” dedi.
ADNAN OKTAR: Telafi edilir bir dahaki seneye telafi ederiz inşaAllah. Kimse o kişiler söylesin tanıtsın Tayyip Hocam gereğini yapar. Hükümet gereğini yapar. Bir yıl dinlenmiş olurlar bir şey olmaz. Onda da bir hayır vardır hemen daha iyi bir üst göreve gelirler.
Şimdi kısa bir ara verelim.
BÜLENT SEZGİN: Kısa videolarla programımız devam ediyor.
VTR: Münafık, Sosyal Medya Hesaplarında Dini Hatırlatan Konuları Görmek Müslümanlarla Bağlantı Kurmak İstemez.
BÜLENT SEZGİN: Yayınımıza devam ediyoruz.
ADNAN OKTAR: Ne güzel. Evet dinliyorum.
VTR: Adnan Bey çok seviyorum sizi. Sorum şu olacak; bu kadar yaptığınız delikanlılığa karşı güvenliğiniz nasıl sağlanıyor? Bizlerin yapması gereken bir şey var mı? Teşekkür ederim.
ADNAN OKTAR: Aslan aslan ağabeyinin aslanı koçyiğidi. Gönlün rahat olsun Allah’ın korumasındayız inşaAllah. Allah’ın koruması her şeyin üzerindedir hiçbir korumaya benzemez.
Evet dinliyorum.
BÜLENT SEZGİN: “Allah size yardım ederse artık sizi yenilgiye uğratacak yoktur” diyor Allah.
ADNAN OKTAR: Tabii.
VTR: Kravat mı, papyon mu?
ADNAN OKTAR: Aslında kravat daha güzeldir daha hoş. Ama papyon da 1940’lar açısından güzel. Kravat her yerde kullanılır ama papyon ancak toplantılarda, özel günlerde olur. Ama onu moda haline getirebilirsek dışarıda da güzel, hoş görünür. Daha klas aslında daha modern.
Evet.
VTR: Çok fazla sır saklar mısınız?
ADNAN OKTAR: Sır saklamak önemli tabii ki, çünkü müminler sır saklıyor Kuran’ın ifadesine göre müminlerden başkasını sırdaş ve dost edinmiyor. O zaman sır var.
Evet.
BÜLENT SEZGİN: Sık sık Afrika’ya gidip oradaki çocuklarda bir araya gelen Gamze Özçelik yardıma muhtaç çocuklar için bir dernek kurdu. Yakın zamanda evleneceği için hakkında sürekli gelinlik haberleri yapan gazetecilere de şöyle bir ricada bulundu; “Sürekli düğün, gelinlik haberleri yapmak yerine daha gerçekçi olsanız keşke. Kimseyi yadırgamıyorum ama gelinlik yerine yüzlerce çocuğu doyurur onlarca çocuğa da burs veririm. Evlenirsem de belediye nikahı yeterlidir” dedi.
ADNAN OKTAR: Canım benim o çocukcağızı öyle çok alçakça bir oyuna getirmeye kalktılar. Kılına zarar gelmedi. Gönlü çok rahat olsun herkes onu çok seviyor çok da saygı duyuyor değer veriyoruz. Bazen öyle örselendiklerini zannediyorlar, zedelendiklerini zannediyorlar hiçbir şekilde örselenmez ve zedelenmez sıfır etkisi bilakis biz onu daha çok sevdik, daha çok saygı duyduk, daha çok değer veriyoruz. Kalbinde en ufak bir fütur olmasın. Yeminle söyleyebilirim hiç gönlünde sıkıntı duymasın.
Evet.
VTR: Küçük yaşta evlendirilen çocuklar hakkında ne düşünüyorsunuz?
ADNAN OKTAR: Küçük yaşta çocuk evlenmesi olmaz. Makul bir görüntü, makul bir bedene sahip olması lazım. Onun için de kanun on sekiz yaş demiş. Hakikaten doğru. On sekiz yaş en akılcı, en doğru olan yaş o. Yani on dokuzdan gün almış, akıl baliğ, ne yaptığını biliyor. Vücudu gelişmiş, olur ama çocuk yaşta her yönden riskli. Kanunen zaten olmaz da ama hadi olduğunu düşünelim bedenen onu kaldıramaz.
Evet.
VTR: Yalan dünya tabiri doğru mudur?
ADNAN OKTAR: Tabii ki yalan. Çünkü burası asıl dünya değil. Yani gerçek dünyanın çok küçültülmüş eksik bir numunesidir. Yalan dünya denilebilir o yüzden. İmtihan için kurgulanmış, Allah tarafından yaratılmış bir dünya burası.
BÜLENT SEZGİN: FETÖ, Orta Asya’daki üssü haline getirdiği Kırgızistan’da kamu kurumlarından iş dünyasına, eğitimden sanata kadar her alanı hakimiyetine aldı. Türkiye’nin uyarılarına rağmen örgütün faaliyetlerine göz yumuluyor. Türkiye’nin uyarılarını “absürt” diyerek geçiştiren Cumhurbaşkanı Atambayev’e Sayın Erdoğan’dan rest geldi. Atambayev’in Erdoğan’ı beş kez aradığı ancak Erdoğan’ın telefonlara çıkmadığı ifade ediliyor.
ADNAN OKTAR: Bizim için Türkiye'deki tavrı önemli. Bizi dışarıda ne yaptığı ilgilendirmez. Türkiye'yi yıkmayı etrafa yaranmak için bir vesile olarak görüyorlar. Bizim vatanımız burası diyorlar. Türkiye'yi vatan olarak görmüyor. Ben Türkiye'den bu kadar nefret ettiklerini bilmiyordum. Ben, Nurcu klasik Nurcu zannettim. Yani başı önünde, saygılı, hürmetli. Ama bunlar cinayet işlemeyi göze alacak kadar hayvanı nefretin de üstünde, şeytani bir nefrete ulaşmışlar. Bu kafaya nasıl ulaştılar o da hayret. Ve kitle olarak bütün insanlardan, bütün Müslümanlardan, Türkiye'deki herkesten nefret ediyorlar. Ahlaksız adam, bu kadar nefret ediyorsan -ki büyük bir bölümü böyle- o zaman niye para istiyorsun milletten, niye burada gelip yalakalık yapıyorsun, yağcılık yapıyorsun? Defol git. İnanılır gibi değil. Hem buraya yamanmaya çalışıyor, hem de akıl almaz bir kin ve nefret içerisinde.
Evet dinliyorum.
VTR: Bu ülkenin Araplaşması nereye kadar gidecek?
ADNAN OKTAR: Araplaşmadan kastın Suriyelileri kastediyorsa o olmaz. Ayıp. Onlar bizim misafirimiz. Çünkü Türkiye'de, Mardin'de de çok fazla eskiden gelmiş Araplar var. Mardin’in büyük bir bölümü Arap’tır. Bilmiyorum ondan haberi var mı kardeşimizin. Yani ferah ferah bir kaç milyon Arap vardır Güneydoğu'da. Ama herhalde biraz da dükkan tabelalarında falan Arapça harfler var onda da bir şey yok. O da Kurani harf. Yani bizim kültürümüzün bir devamı. Osmanlı harfleri de o tarzdaydı. Ama biz harf devrimi ile akılcı hareket ettik. Bütün dünyayı takip edebilecek hale geldik. Atatürk rahmetli iyi yaptı o konuda. Hayır yolunu seçti. Dolayısıyla öyle bir risk ben göremiyorum ama gelenekçi Ortodoks sistem var. “Ben bundan rahatsız oluyorum” diyorsan, o doğru. Gelenekçi Ortodoks İslam anlayışı ancak Kuran'ın yeterliliğini anlatarak ortadan kalkar. Yani kızma ile falan bir şey elde edemezsin. O zaman dinsiz gibi görünürsün. Yani çok acayip olur. En güzeli Peygamberimiz (sav)’in ahlakıyla ahlaklanıp, tam Kuran'ın yeterliliğini kabul etmek. O zaman bütün endişelerin ortadan kalkacaktır.
Evet.
VTR: Selamünaleyküm Adnan Ağabey. Beni almaya gelir misin Adnan Ağabey, Didem Ablamla. Senin evine gelmek istiyorum. Kedilerini, köpeklerini, Sibirya kurtlarını, kartallarını, koyunlarını bütün hayvanlarını görmek istiyorum. Didem Ablamın evine gideceğim bir de. Bir de Gülşah Ablamın evine gideceğim. Bir de Bülent Ağabeyin evine gideceğim. Sizi çok seviyorum. Ellerinizden öpüyorum.
ADNAN OKTAR: Şimdi ben ne yapayım bunları? Yiyeyim ben bunları. Her biri ayrı tatlı. Adamın saçının şekerliğine bak. Hepsi burnundan ısırılacak tipler. Hayret bu kadar tatlı olmaları. Bekliyoruz artık mecburen yani. Sevgisi çok şeker. Hepsine Allah uzun ömür versin. Mehdiyet devrinin en çok izlenecek, en beğenilecek, en heyecanlı dönemlerini bu sevimliler görecekler. Ama bunlarla da Allahualem hitam bulur. Yani bunların sevimlilerin son zamanları. Yani seksen-doksan yaşına kadar yaşadıklarını düşünelim, değil mi? Son dönemlerini görmüş olacaklar.
Evet dinliyorum.
VTR: Deniz kenarında bol bol gezer misiniz?
ADNAN OKTAR: Deniz kenarında gezmiyorum da deniz kenarında oturuyoruz. Artık öyle diyelim. Ama denizi severim ben tabii. Denizi seyretmek çok güzel. Ama denizin iyice kenarı tabii çok önemli. O delikanlının dediği çok hayati bir konu. Ona vaktim olmuyor. Yoksa denizin tam kenarı şahane bir şey. Mesela Bebek’te de bazen yürüyorum ben ama mesela denize ne kadar iki-üç metre uzak oluyor. Üç metre o yetmez. Denize en fazla elli santim uzakta olacaksın. Çok yakın olması lazım. Denizi göreceksin. Dibinde balıkları, midyeleri, yosunları hepsini göreceksin. O zaman olur. Deniz çok büyük bir nimettir. Ama deniz tabii derin yerlerde, deniz riskli. Yani ona yanaşmamak lazım.
Evet.
BÜLENT SEZGİN: Türkiye Yazarı Nuri Elibol, on generalin istifa dilekçesini hazırladığı iddialarını araştırmış. “İddialar doğru. Ancak söylenildiği gibi istifaları atamalardan duydukları rahatsızlık nedeniyle kendileri talep etmemiş. Komuta kademesinin talebiyle olmuş. İstifası istenen general ve amirallerin birinci derecede yakınları ByLock kullanıcısı çıkmış. Bu gerekçeyle istifa etmeleri telkin edilmiş” diyor.
ADNAN OKTAR: Olabilir. Mühim olan devletin bekası olacak. Devlet için insan her türlü fedakarlığı yapar. Bir de istifa zaten şerefsiz bir hareket de değil. Kötü bir hareket de değil. Ekonomik bir zarar verecek bir şey de yok. Devlet kuşkulandıysa ona saygı duymak lazım. Birinci dereceden yakını ByLock kullanmış. Şakası olmaz. Riskli bir şey. Yani devlet kendini yıkacak bir güce karşı, yıkmaya azmetmiş bir güce karşı kendini savunması, devlet olmasının bir vasfıdır. Buna kimse şaşırmaz. Anormal olan bir şey yok. En kapsamlı şekilde tedbir alınması lazım. Çok makul bu.
Evet dinliyorum.
VTR: Birleşik Arap Emirlikleri ile aramızdaki sorun düzelir mi (Katar’ın)?
ADNAN OKTAR: Tabii onlar suni. İngiliz derin devleti tarafından çıkarılmış oyunlardan bir tanesi. Katar’ı yutacaklardı. Şu ana kadar bitirirlerdi Katar’ı. Çoktan bitirmişlerdi. Türkiye oraya gidince, askeri güç kullanınca, onların oyununu bozdu. Türkiye her şeyi bozuyor. Suriye'yi çoktan parçalayacaklardı. Türkiye o oyunu da bozdu. Yani bozuyoruz ve bozacağız. Bozmaya da devam edeceğiz.
Evet dinliyorum.
VTR: Allah çok merhametli ve koruyucuysa (haşa) neden dünyadaki Müslümanlar üzerinde çok büyük bir yankı var ve zulüm var?
ADNAN OKTAR: Canımın içi, güzel yüzlüm sen sevginin öyle kolay kazanılacağını zannediyorsun ama olmaz. Şimdi Arap ülkelerinde Allah unutulmuş durumda. Yani Allah'ı seviyorum diyen insan, parmakla sayılır. Çok çok nadirdir. Allah Kendisi’nin sevilmesini istiyor. O zaman zaten burada yaşamanın anlamı yok. Yani dünyanın anlamı yok. Dünya Allah için hiç önemli bir yer değil. Sadece imtihan için önemli. Allah bizim sevgimize çok önem veriyor. Sevgimizi elde etmek için de her türlü ledüni uygulamayı yapar ve insanların yorumu da Allah'ı hiç ilgilendirmez. Yani seven Allah'ın haklı olduğunu bilir. Allah'ın neden doğru hareket ettiğini her düşünen hemen anlar. Allah'a isyan halinde, Allah'ı sevmiyor, Allah'a saygısı yok, sadece nimetlerini yiyip bitiriyor. Bela geldiğinde de “niye bela geldi?” dersen bu olmaz. Bütün Araplar için demesem de, genel olarak hemen hemen hiçbirinde İslam aleminin birleşmesini isteyen yok. Halen de yok. Bunca belaya rağmen sorduğunda “sadece Irak kurtulsun” diyor. O kadar. “Sadece Kürdistan kurulsun” diyor. “Sadece Suriye kurtulsun” diyor. Böyle olmaz. Bütün İslam aleminin kurtulmasını ve Allah'ın hepsini sevmesini istemesi lazım. Allah'ın onları sevmesi, onların Allah'ı sevmesi için bu şart. Ben anormal olan bir şey göremiyorum. Yani biraz dikkatlice bakarsan, sen de görmezsin. Çok çok yüzeysel bakarsan göremezsin. Allah Kendini sevdirmek için her şeyi yapar. Ve sonucunda da Kendini sevdiriyor. Mesela İsrail. Toplanmıyordu İsrail'de. Normalde Allah'ın istediği odur. İsrail’de olmalarıdır. Onlara Allah zor kullandı ve hepsi İsrail'e gitmeye mecbur kaldılar. Dünya çapında zor kullandı Allah. Mesela namaz kılmıyor. Allah mesela savaşta yat kalk talim ettiriyor. Senelerce. Mesela on sene, beş sene yat kalk talim ettiriyor. Hacca gitmiyor. Allah yüzlerce kilometre yürüttürüyor. Mesela üç yüz kilometre, beş yüz kilometre, bin kilometre yürütüyor. Sırf yürüyerek böyle. Zekat vermiyor, bütün malını mülkünü Allah elinden alıyor. Çok az bir zekat verecekken, vermeyince Allah bütün malını mülkünü alıyor. Yani Allah insanların bildiği gibi değildir. Düz mantıkla hareket eder Allah. Yani çocuk mantığı gibi değildir. Yahut sathi bir mantık değildir. Düz mantıkla hareket eder. Sevmiyorsa onun elindeki nimeti alır ve onu helak eder. Bu kadar. Seviyorsa da onu ali hale getirir. Sever ve sonsuza kadar yaşatır. Ben “bu benim garibime gidiyor” diyorsa, onu da söyleyen de benim garibime gider. Çünkü Allah'ın ekmeğini yiyor. Allah'ın suyunu içiyor. Allah'ın meyvesini yiyor. Allah'ın havası soluyor. Allah'ın verdiği bedeni kullanıyor. Allah'ın verdiği hislerin tamamını kullanıyor. Fakat Allah adamı alakadar etmiyor. Bu çok kızdırıcı değil mi? Bayağı kızdırıcı bir şey. Ve Allah da elinden geri alıyor. “Bedeni Ben vermiştim geri istiyorum” diyor. Bu kadar. “Ruhu Ben verdim, geri alıyorum” diyor. Burada kızacak ne var? Ruh Allah'a ait. Adam ilgilenmiyor. “Bana ne?” diyor. Beden de Allah'a ait. “O da beni ilgilendirmiyor” diyor. E o zaman Allah “hepsini Bana ver” diyor. “Ben verdim geri alıyorum” diyor. Bu kadar. Yani tabii şehitler var içlerinde bunların. Gaziler oluyor. Masumlar cennete gider, ayrı mesele. Ben hainlik yapanlar için diyorum.
Evet dinliyorum.
VTR: İhsan sahibi insan nasıl bir insandır?
ADNAN OKTAR: Mükemmel insandır. Senin gibi dürüst, iyi bir insandır. İhsan sahibi; Allah ihsan sahibidir. İhsan eden zaten Allah'ın ihsanını ihsan eder. İhsan ettiğini zanneder. İhsan eden yine Allah'tır. Onun vesilesiyle ihsan ettiği için, o kendisi ihsan ettiğini zanneder. Her ihsan eden Allah'tır.
Evet.
VTR: Neden bu kadar çok gizli şey var?
ADNAN OKTAR: Çok genel bir soru. Ama devlet için gizlilik gerekir. İnsanlar için de gizlilik gerekir. Mahremiyet denir. Namahrem denir. Mesela mahrem. Değil mi? Harem dairesi vardır. Gizli anlamında yani gizlidir. Yani her ailenin, her insanın gizlisi olur. O şekerin de mutlaka bir gizlisi vardır. Dolayısıyla normal. Bunda şaşılacak bir şey yok. Devletlerin gizlisi, bankaların gizlisi, şirketlerin gizlisi, her şeyin gizlisi olur. Mühim olan illegal olmaması. Suç olmamasıdır.
Evet.
VTR: Cennette özgür irademiz var mı?
ADNAN OKTAR: Tabii ki özgür iraden var ama sonsuza kadar olan hayatın bellidir.
VTR: Hayvanlara eziyet edenlerin topluma tanıtılmasını istiyoruz.
ADNAN OKTAR: Önden, yandan, cepheden, boydan resimleri ve bu adamların biz adreslerini de bileceğiz. Şu adreste oturur. Şurada muhkemdir denilecek. Adı soyadı da bu. “Bu adam böyle işkence yapan, hayvanlara işkence yapan bir adam bilin” diyeceksin. Bu kadar. Gidip dövüp sövecek halimiz yok adamı. Ama bileceğiz ki biz ona göre tedbir alalım. Yani nerede, nasıl hareket edeceğimizi ona göre ayarlarız.
Rüstem Bulut diyor ki “Sorum şu, bu güzel hanımlar neden sizi hep bulur da, neden bizi uzay ve gök cisimleri bulur? Dünyanın neresinden baktık da dünya bize limoni olur?” diyor. İşte Allah'ı çok seversen, gök cisimleri sana o zaman çok yaklaşır. Allah sana yakından yakın olur. Ama sen Allah'a uzak olursan, Allah da senden uzak olur. Tecellileri de uzak olur o zaman. Allah’ı unutursan Allah da seni unutur. Ama tabii ben canımın ne durumda olduğunu bilmiyorum. Genel anlamda diyorum.
Evet.
VTR: Allah Kuran’da neden Kendine yemin eder?
ADNAN OKTAR: O insanları doyuran, hoşuna giden bir üslup. Allah insanların anlayacağı gibi anlatıyor o yüzden. Bizim toplumlarımıza göre, her topluma göre, yeminle söylemesi doyurucu olur. Mesela Allah “gerçekten” diye başlar. “Kesinlikle” der. O bizim ruhumuza doygunluk meydana getirmesi içindir, hitap şekli olarak.
Evet dinliyorum.
KARTAL GÖKTAN: Kitaplarımızın ücretsiz dağıtımı devam ediyor Adnan Bey. Caferi, Azeri kardeşlerimizin yoğun olarak oturduğu İstanbul Sefaköy'de sekiz yüz adet Azerice eseriniz, Azeri kardeşlerimize hediye edildi. Antalya Döşemealtı beldesinde altı yüz adet “Allah akılla bilinir” isimli eseriniz dağıtıldı. Ve Aydın'da, Aydın'ın turistik ilçesi Didim’de beş bin adet “Allah akılla bilinir” eseriniz halkımıza ücretsiz hediye edildi.
ADNAN OKTAR: Ne güzel bunların hepsi maşaAllah. Bir kitap “Allah akılla bilinir” adamın eline geçtiğini düşünelim bir insanın bütün dünyası değişir. Neşesi, sevinci her şeyi oturur. İçine kapalıysa, dışına dönük olur. Üzüntülü ise üzüntüsü gider. Acı duyuyorsa, acısı gider. Vesveseleri gider. Yani hayata bakışı olduğu gibi değişir. Ne büyük sevap. Ne büyük ferahlık. Bir can kurtarmak ne demek? Bir canı kurtarmış oluyorsun. Mükemmel. O can da başka canları kurtarır. Yani o zincirleme bir kurtuluş.
Evet dinliyorum.
VTR: Nasıl daha çalışkan oluruz?
ADNAN OKTAR: İrade kullanacağız. Normalde insan hep uyumak ister. Her insanda vardır tembellik. Kediler gibi sürekli kıvrılıp yatmak ister. Ama biz irademizi kullanıp kendimizi aştığımızda, o canlılık, o hareket hemen bizde Allah tarafından bahşolur.
Evet.
VTR: Merhaba. İyi akşamlar. Neden kadınlara şiddet uygulanıyor? Neden eşit haklarda davranılmıyor? Bir şey istediklerinde eşleri neden yapmıyor?
ADNAN OKTAR: Kadınlara büyük bir oyun oynanmış. Çok büyük bir felaket dünyanın başına çökmüş. Bunu daha yeni yeni daha da şiddetini fark ediyoruz. Bu oynanan büyük oyunu, bu büyük felaketi bütün gücümüzle durdurmaya çalışacağız ve çalışıyoruz. Her yerden tedbir alıyoruz. Yani müthiş bir felaket dünya çapında. Dünyanın en güzel varlıklarına karşı alçakça ve ahlaksızca, namussuzca ve şerefsizce ve kahpece bir savaş ilan edilmiş. Bu savaşı ortadan kaldıracağız. Bu oyunu ortadan kaldıracağız. Bunu yapan zalimlerin hepsini durduracağız.
Evet.
VTR: Selam Adnan Hocam. Ben Yiğit. Sizi seviyorum. Takip ediyorum. Sorum şu olacak. Her şeyden zevk alabilmek için ne yapılabilir?
ADNAN OKTAR: Aslan aslan. Pehlivan olacak bu gelecekte inşaAllah. Her şeyden zevk almak için, her şeyin Sahibi’ni seveceksin. Ama delice, tutkuyla seveceksin Allah'ı o zaman her şeyden sana Allah zevk aldırır. Helal olan, doğru olan her şeyden.
Evet.
VTR: Sizce hükümet hangi konuya daha çok ağırlık vermeli?
ADNAN OKTAR: Sevgi. En çok sevgi. Yani başka bir şey yok. Birlik ve bütünlüğümüzü sağlayacak olan odur. İttihad-ı İslam'ı sağlayacak odur. Sevgi dolu olursak, bütün İslam ülkelerini severiz. Onlar sevildiğini hissederse hemen bizimle beraber olmak isterler. Hadi birleşelim deyince, birleşmez. Ama bütün Türkiye, bütün İslam alemini seviyorsa, herkes sevdiği yere gitmek ister. Türkiye'nin en büyük sorunu sevgidir. Başka bir sorunu yok.
Evet.
VTR: Sizce yürürken kulaklıkla müzik dinlemek tehlikeli midir?
ADNAN OKTAR: Tabii çok tehlikeli. Adam mesela “dikkat et” der. “İlerde tabela var” der. Veyahut “başınıza bir şey düşüyor” der. Yahut bir araba geliyordur “Aman hanımefendi kaçın araba geliyor” falan hiçbirini duyamazsın. Çok çok tehlikeli. Bayağı riskli. Çünkü yaşamak sanattır. Sağ kalmak sanattır. Yani her an her yerde, her şey olabilir. Çok dikkatli ve çok temkinli olmak durumundayız. Merdivenden inmek bile mucizedir. İnsan düşmeden merdivenden inmek mucizedir. Araba çarpmadan yolda yürümek de mucizedir.
VTR: Dost kimdir?
ADNAN OKTAR: Dost, Dost’u sevendir. Allah'ı seven dosttur. Allah'ı sevmeyen dost olmaz. Kim Allah'ı seviyorsa o dosttur.
VTR: Sevginin bir ölçüsü var mıdır?
ADNAN OKTAR: Tabii ki. Yani açık açık hissedilir. Allah onu insanın kalbine vahyeder. Ve sevgi açıkça kalpte hissedilir. Yani hiç zorlanmaz insan. Seveni hemen anlarsın.
Evet dinliyorum.
VTR: Merhaba. Ben Suriyeliyim. Müslüman birliği kurulsun.
ADNAN OKTAR: Aslanım benim. Aferin benim canıma. Aferin benim nur yüzlüm. Tabii bu. Kurtuluş budur. “Suriye kurtulsun” diyor. Suriye kurtulmaz, İslam birliği olmadıktan sonra nasıl kurtuluyor yani?
Evet.
VTR: Merhaba, ismim Hasan. Evinizdeki aynalarda sırlar var mıdır?
ADNAN OKTAR: Ayna, tabii Allah'ın yaratma sanatının tecelli ettiği bir yerdir ayna. Aynaya bakarsın, birden Allah bir insanı daha yaratır aynada. Aynada bu salondaki insanların bir o kadarı daha yeniden yaratılıyor. İstese onları birden hareketlendirir Allah. O görüntülerin hepsi yürüyüp konuşmaya başlarlar. Bir bakıyorsun dağlar, ovalar görünüyor aynada. Ayna Allah'ın sanatının tecellisi olan bir yerdir. Tek tek yaratılır hepsi.
Evet dinliyorum.
VTR: Merhaba, ben Özge. Düşündüğümüz her şeyden sorumlu muyuz?
ADNAN OKTAR: İnandığımız ve doğru bildiğimiz her şeyden sorumlu oluruz. Yasak olan haramlardan da sorumlu oluruz tabii ki.
Evet Fikret Efendi.
VTR: Ben A9 teknik ekibine seslenmek istiyorum. Hala benim sorunum çözülemedi ben internetten sizi izleyemiyorum. Hollanda’dan 18 Ağustos’ta bir program yayınladınız ve orada Hollanda’da düzenlenen fosil sergileri varmış benim haberim yoktu bundan. Gerçekten şu anda bilgi konusunda mağdur durumdayım bu konuda bana yardımcı olabilir misiniz? Bir de sizin Youtube’a attığınız videoları Facebook’ta paylaşmak istiyorum. Çünkü çok değerli bilgiler var. Fakat o bilgileri maalesef atamıyorum, size şimdi göstereceğim ekranda şu anda 14 Ağustos’ta attığınız bu bilgiyle ilgili. Şehrin ismini pek anlayamadım bana tekrar bunu WhatsApp’tan yazıp gönderebilir misiniz? Bu bir ikincisi de paylaşım F yazmıyor yani Facebook’ta paylaşamıyorum ben buradan. Bana bu konuda yardımcı olabilir misiniz? Yardımcı olursanız çok sevinirim çok teşekkür ediyorum iyi günler, iyi yayınlar, hoşça kalın.
ADNAN OKTAR: Severim ben senin gayretini, şevkini. Nedir bu teknik bir konu sen bana anlat.
KARTAL GÖKTAN: Evet paylaşmak istiyor videolarımızı fakat Facebook üzerinden paylaşmak için sayfada link görememiş.
ADNAN OKTAR: Doğru mu bu?
KARTAL GÖKTAN: Kontrol edelim inşaAllah.
ADNAN OKTAR: Kontrol edin teknik iyi bilen birisine kontrol ettirin bu ve buna benzer hiçbir şikayet eksiklik olmasın.
“On beşinci müceddid Azerbaycan’da yaşıyor” diyor o da odur zaten sorun yok. O kadar çok Mehdi beni arıyor ki yani inanmazsınız. Haddi hesabı yok yüze yakın Mehdi adayı var hepsi “hadi gözün aydın ben buradayım hazırım” diyor. Bir tanesi kaşını örnek gösteriyor “bak burada bir çizgi var.” Hayır ne yapmam gerekiyor? Tamam hepsine biat ediyorum daha ne yapayım bilmiyorum ki.
Muş ve Bitlis’in yüzde on-on beşi Arap’tır. Van’da da yüzde ondur Arap nüfusu. Bayağı yüksek.
Evet, dinliyorum.
VTR: Merhaba arkadaşlar. Ben Alanya’dan Yaşar. Biz müzisyeniz daha doğrusu müzisyen olma yolundayız. Bunların okulunu okumak için çalışmalarımız var. Lise yeni bitti konservatuar için hazırlanıyorum. Burada Alanya’da bir sıkıntımız var evet. Burada sokak müzisyenliği bir gelenektir sonuçta. Antalya Kaş’ta çaldık. İzmir’de yaptık bu işi ve İstanbul’da da yaptık. Birçok yerde yaptık hiçbirinde hiçbir sıkıntı olmadı. Ama burada çok yoğun bir müdahale var. Zabıtalar tarafından uyarılıyoruz. Eğer devam edersek enstrümanlarımıza el konuluyor.
ADNAN OKTAR: Çok büyük hata. Bu tabii çok korkunç bir şey ve çok çok yanlış, bilakis belediye bütün gücüyle teşvik edeceğine, takdir edeceğine, sanatın güzelliğini herkese gösterip bunlarda kolaylık sağlayacağına böyle bir karşılık vermek inanılır gibi değil. Bunu dilekçeyle bildirelim hem İçişleri Bakanlığı’na da, ilgili belediyelere de, Başbakanlığa da, Cumhurbaşkanlığı’na da. Çok çok yakışıksız ve çok büyük hata. Gençler şevkli, güzel orada müzik yapıyorlar, oraları güzelleştiriyorlar, sanatı teşvik ediyorlar eğer gelenekçi Ortodoks Müslümanlar bunu engelliyorsa bu çok korkunç yani anlamı facia, tam anlamıyla facia. O zaman bizi adamlar Irak ve Suriye gibi yapmak istiyor demektir anlamı bu veyahut bilgisizliğinden veya sanatı takdir edemediğindendir veyahut yüzeysel düşündüğündendir yahut işgüzarlık yapıyor olabilirler çok büyük hata. Mutlaka sanatçılara kolaylık sağlansın her yerde müzik yapabilir sanatçı, sanatçıya özgürlük sağlansın. Ben böyle bir hatayı hayretle karşılıyorum, ibret vesilesi herkes bu konuda dilekçe yazsın, yazı yazsın, uyarsın. “Türkiye’ye niye turist gelmiyor?” Diyor. Gelmez. Böyle yaparsan gelmez, böyle şey olmaz. Konuşalım, uyaralım, hatırlatalım.
Evet.
BÜLENT SEZGİN: İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Türkiye’de görev yapmanın sorumluluğunun ağır olduğunu belirterek; “Burası zor ülkedir, burası işi çok olan ülkedir, bin yıldır bu topraklar üzerinde tutunan ecdadımız bilesiniz ki bunu bilek gücüyle yapmışlardır. İşte bu yüzden bu ülkede orgeneralin de, astsubayın da, bakanın da, memurun da görev ve sorumluluğun ağırlığı aynıdır, bize rahat yoktur, olmamalıdır” dedi.
ADNAN OKTAR: Doğru ama Türkiye’yi güzelleştirelim. Sanat olsun, kalite olsun her yer huzurla dolsun bu zor bir şey değil. Hem zorluklarla uğraşalım, hem de güzellik olsun. Avrupa’da her köşe başında bir müzisyen vardır bu nasıl oluyor? Müzik yok, resim yok, o yok, bu yok, heykel yok, kalite yok böyle şey olmaz. Bilmeden bir hata yapılıyorsa bunu da düzeltmek istiyoruz. Dilekçeyle bildirsin kardeşlerimiz böyle şeylerde suskunluk olmasın.
Evet, dinliyorum.
VTR: Merhabalar, iyi akşamlar. Ben Alanya’dan Seyitcan. Kayseri’de, sokak müziğine neden karşılar ben anlamıyorum.
ADNAN OKTAR: Al bir tane daha. Olur mu böyle şey? Ne kadar güzel daha ne istiyorsunuz? Sen yapmıyorsun yapana engel oluyorsun inanılır gibi değil, belediye kendi bunu teşvik etmesi, yapması lazım. Her yerde müzisyenler oluşturması lazım, kendi kadro vermesi lazım sen yapmıyorsun, adam ücretsiz yapıyor aşkla, şevkle yapıyor onu da engelliyorsun olur mu böyle şey? Bunu şiddetle kınıyorum çok büyük bir hata, çok büyük bir yanlışlık. Arkadaşlar bize söylesinler biz de her yere dilekçe yazalım, uyaralım böyle şey olmaz. Türkiye’yi güzelleştirelim, her yerde sevgi olsun, genç kızlar özgür olsun, delikanlılar özgür olsun, hayat neşeyle dolsun. Müzik duyalım, güzellikler olsun, çiçekler olsun, bahçeler olsun. Biz buraya mezara gömülmeye gelmedik, imtihana geldik ve Allah’ın güzelliklerini görmeye geldik.
Evet.
KARTAL GÖKTAN: Muğla’da şehir meydanında otuz beş gün boyunca halkımıza eserleriniz tanıtılmış Adnan Bey. Faaliyeti gerçekleştiren kardeşlerimizden bize mesaj var. “Adnan Hocam’a selamlar, sevgiler. Mersin’den Celal Baba” diye yazmışlar. Bir video var.
ADNAN OKTAR: Şahane olmuş, mükemmel çok çok iyi olmuş. Her yerde Darwinizm darbe yiyor, süper.
Evet, dinliyorum.
KARTAL GÖKTAN: Siz sosyal medyada kısaltma yapılması konusunu eleştirmiştiniz Adnan Bey. Bilgi teknolojileri ve iletişim kurumu harekete geçmiş bu konuda ve güzel Türkçe kampanyası başlatmış. “Slm” değil “Selam,” “mrb” değil “merhaba” şeklinde Türkçenin kullanımı için.
ADNAN OKTAR: Kampanya ile olmaz daha yaptırımcı olsunlar. Yarım cümle oranı düşük olduğunda daha keskin tedbir alabilirler mesela yazışmalarda yüzde 2’ye kadar buna müsaade etmek lazım kısaltmaya, onun dışında yazışmayı geçici iptal edebilirler. Mecburi hale getirmek lazım çünkü öbür türlü zor bu akımı durdurmak, tavsiyeyle pek olacak gibi değil. Normal yazacaksa yazsın öyle bir yönteme de başvurulabilir.
Evet, dinliyorum.
BÜLENT SEZGİN: İçişleri Bakanı Soylu, “Şurası çok açıktır birileri Ortadoğu’daki paylaşımı beğenmiyor. Kendi kafasına ve çıkarına göre yeni sınırlar çizmek istiyor ve Türkiye onlar için bu planda ciddi bir sorun teşkil ediyor” dedi.
ADNAN OKTAR: İngiliz derin devletinin mantığını anlattık zaten orada amaç kan dökmek yoksa arazinin ne şekle geleceği onları ilgilendirmiyor ama o bahaneyle kan dökülmesini istiyor yani Müslüman nüfusu yok edilmesi orada amaç. Yoksa bir süre sonra der ki “Ben bu haritayı da beğenmedim bir daha düzeltmek istiyorum” diyor. Yine kan döküyor, maksat kepazelik çıkartmak.
Evet, dinliyorum.
VTR: Aşk mı, para mı?
ADNAN OKTAR: Tabii ki aşk öncedir, para aşk içindir zaten yoksa para neye yarar? Hiçbir şeye yaramaz. Parayla mezar yeri satın alırsın onun dışında hastane parası yaparsın hiçbir şeye yaramaz. Aşk, en önemlisi odur.
Evet.
VTR: Merhaba Fırat Olcay ben. İkinci kez dünyaya gelseydiniz seçim imkanınız olsaydı, nasıl bir hayat yaşamak isterdiniz?
ADNAN OKTAR: Yine Adnan Oktar olarak cihada devam, İslam’ı anlatmaya devam. İslam’ı yaşamanın, İslam’ı anlatmanın amacı nedir? Cennete hazırlıktır, cennet kursu burası, cennette nasıl yaşayacağımızı öğreniyoruz. Cennet aşkını, cennet tutkusunu burada öğreniyoruz, cennet efendiliğini, cennet saygısını, cennet nezaketini, cennetin her türlü güzel ahlakını burada öğreniyoruz bu kursu bitirmeden cennete gidemeyiz.
Evet, dinliyorum.
VTR: Adım Dilara. Sizce ben güzel miyim?
ADNAN OKTAR: Dilara, bir tanem, canımın içi tabii çok çok güzelsin. Kaşların çok güzel, burnun, dudakların, çenen, yüzünün biçimi bir kere çok güzel, boynunun uzunluğu bayağı güzel, saçların çok güzel görünüyor ve şapkan da çok yakışmış. Bir daha ben göreyim.
VTR: Adım Dilara. Sizce ben güzel miyim?
ADNAN OKTAR: Canımın içi ismin de çok güzel, kendin de çok güzelsin Allah sana uzun ömür versin, cildin bir kere çok güzel. Sağlık, sıhhatle, hidayetle Allah seni yaşatsın, ömrüne bereket versin annenle, babanla, uzun ömürle sevinç içinde yaşamanı Allah nasip etsin.
Evet, dinliyorum.
VTR: Merhaba benim adım Ezgi. Bir insanı etkili kılan nedir?
ADNAN OKTAR: Tabii ki aklıdır, samimiyetidir. Akıl ve samimiyet en çok insanda etki eden güç.
VTR: İsmim Lusin. Sizi dünyanın en mutlu insanı yapabilecek şey nedir?
ADNAN OKTAR: Allah’ın beni sevdiğini bilmem, bunu bildiğimde havalara uçarım.
Evet.
VTR: Merhaba Adnan Bey. Biz neden istediğimizi giyemiyoruz. Bize neden karışılıyor? Ben bunu merak ediyorum.
ADNAN OKTAR: Canımın içi bir psikopat lobi, deccaliyet kadınlara esaslı bir saldırı kararı almış, esaslı bir nefret kararı almış çünkü şeytan homoseksüeldir, kadın düşmanıdır şeytan, nefret eder kadınlardan. Şeytanın emrine uyuyorlar ve akıl almaz bir cesaretle ve deli kararlılığıyla ve ahmakça ve alçakça kadınlara esaslı bir savaş ilan etmiş deccaliyet. Her geçen gün bu felaketin boyutunu daha çok görüyorum. Bu adamların biz fitil fitil burnundan getireceğiz kanunla hukukla, hiçbirinize bu alçak saldırıyı yapmalarına müsaade etmeyeceğiz. Her şeyinize karıştıkları yetmiyor gibi bir de hakaret ediyorlar, “kadın yarımdır” diyorlar. “İnsan değildir” diyorlar. İşte “insanla, maymun arası bir varlıktır” diyorlar. Bin bir türlü kepazelik ve ahlaksızlık, “dediğinin tersini yapın” diyorlar. İşte dövelim, sövelim. Bunların bir kısmı bilgisizliğinden yapıyor. Bir kısmı da şeytanlığından, bir kısmı da gerçekten çok çok çok ahlaksız oldukları için yapıyorlar. Bu adamlara artık bu kapılar kapanacak. Siz de istediğiniz gibi özgür giyineceksiniz, dekolte bir kere size çok yakışıyor bayağı güzel oluyorsunuz. İstediğiniz gibi dans edersiniz, eğlenirsiniz öbür türlü şizofren bir kadın modeli istiyorlar, kadın olmayan kadın. Bak erkeğe benzemenizi istiyorlar, şizofren ruhlu olmanızı istiyorlar, içine kapanmanızı istiyorlar, hayatınızın acı içinde geçmesini istiyorlar, güzel olmanızı istemiyorlar kıskanıyorlar çünkü bunlar iktidarsız, hasta insanlar. Bunların ruhunda iktidar yok, aklında iktidar yok bu adamların ve sizin acı çekmeniz, aşağılanmanız haşa onların kafasına göre onların o aşağılık kompleksini tatmin ediyor. Bu alçaklara bunu mümkün hale getirtmeyeceğiz, buna müsaade etmeyeceğiz her yönden kapatacağız. Bize güvenin Allah’ın izniyle milletimize güvenin, hükümet de bu konuda kararlı yakın bir zamanda göreceksiniz bunların tozunu dumanına katacaklar kanunla hukukla.
Evet, dinliyorum.
VTR: İntikam almak ne kadar doğru?
ADNAN OKTAR: İntikam eğer Allah için yapılıyorsa mesela PKK’dan intikam farz olur zaten o gerekir. Allah, millet, devlet düşmanı oldukları için ve askerlerimizi, polislerimizi şehit ettikleri için tabii ki intikam farz, orada bir ikinci ihtimal olmaz. Ama mazlum bir insan hata yapılmış mesela yanlış konuşmuş, yanlış hareketler yapmış kin tutmanın bir alemi yok, her şey affedilir ama vatan hainliği, kahpelik, askere, polise yapılan saldırılar bunlar affedilmez.
Evet.
BÜLENT SEZGİN: İtalya’da yayın yapan Corriere Della Sera’ya konuşan firari Can Dündar, Avrupa’da hareket eden Müslümanların çoğunun terörist olduğu iddia etti. “İslam’da bir sorun olduğu bariz, gerçeklerin söylenmesi lazım” ifadesini kullandı.
ADNAN OKTAR: Canım şöyle adam mesela diyor “Zina eden kadını öldürmek lazım” diyor bu terör bu. “Sakalını keseni öldürmek lazım” diyor. “Namaz kılmayanı öldürmek lazım” diyor bu terör bu. Çünkü Kuran böyle bir şey demiyor adam kafasından çıkarıyor bunu. Ama bu adamın tabii niyeti bozuk benim anladığım, bu İslam’ı kabul etmediği için öfkeyle yaklaşıyor anladığım kadarıyla. Bir de FETÖ’cülerin de etkisinde anladığım kadarıyla, ağzına geleni konuşuyor onun ne konuştuğu önemli değil ama gerçekleri de görmek lazım. Gelenekçi Ortodoks İslam anlayışı milletimizi mahvediyor, genç kızları mahvediyor, dünyayı mahvediyor ve Darwinizm, Darwinist düşünce bütün insanlığa gençleri özellikle sol kesimi mahvediyor, perişan ediyor buna müsaade etmeyeceğiz. Sağı gelenekçi Ortodoks İslam anlayışı mahvediyor, solu da Darwinist düşünce mahvediyor çift kıskaca almış deccaliyet bir ona, bir ona mahvediyor buna müsaade etmeyeceğiz.
VTR: Şu anki Cumhurbaşkanımıza hakaret edince düşünce özgürlüğü oluyor da, Atatürk’e hakaret edince niye düşünce özgürlüğü olmuyor?
ADNAN OKTAR: Canımın içi şimdi oldu mu şu laf? Sen yakışıklı, aklı başında güzel bir delikanlısın. Cumhurbaşkanı’na hakaret bayağı ağır bir suçtur hatta tutuklamayı bile gerektirir. Atatürk’e hakaret de yine ağır bir suçtur tutuklamayı gerektirir. Aşağı, yukarı aynı cezai müeyyideler uygulanıyor yani aynı cezayı alıyorlar, aynı cezadır. Türk Ceza Kanunu yani CMUK bu şekilde. Yakışıklım öyle bir şey olmaz. Cumhurbaşkanı’na hakaret ne demek? Bir şahsa bile hakaret edemezsin, özgürlük olur mu o? Hem ceza davası, hem tazminat davası açarsın öyle bir şey olmaz. Atatürk’e de hakaret edemezsin ve Atatürk’e hakaret edildiğinde vatandaş Atatürk adına dava açabilir. Herkes Atatürk’e hakaret edildiğinde Atatürk adına dava açabilir, ceza davası açabilir. Cumhurbaşkanı’na da hakaret edildiğinde vatandaş kendisi şikayette bulunabilir, “Cumhurbaşkanıma hakaret etti” diye dava açabilir. Ve sonuna kadar da devam eder dava kazanır da, açıksa hüküm açıksa kazanır.
Şimdi kısa bir ara verelim.
BÜLENT SEZGİN: Kısa videolarla programımız devam ediyor.