BÜLENT SEZGİN: İyi günler değerli izleyicilerimiz. Hoş Sohbetler’e başlıyoruz, inşaAllah. Hoş geldiniz Adnan Bey.
ADNAN OKTAR: Hadi bakalım başlayalım.
KARTAL GÖKTAN: Cumhurbaşkanı Erdoğan Amerika’ya yönelik şunları söyledi: “Beni davet edeceksin, orada bizi dövdürmeye, tehditle karşı karşıya bırakacaksın. Benim korumalarım tedbir alınca da gıyaplarında gözaltı kararı vereceksin. Böyle demokrasi, adalet, merhamet olmaz.”
ADNAN OKTAR: Bir eşkıyalık sistemi dünyaya hakim olmuş rezalet yani dünya halkı çok mazlum, dünya halkı gariban. Bir avuç eşkıya dünyayı esir almış, dünya insanlığını esir almış bir avuç eşkıya. 300-500 tane eşkıya bunlar. Dünya halkı bir araya bir gelse bunları paldır-küldür aşağı indirirler, inlerinden yuvalarından çıkarırlar. Milleti mahveden böyle savaştıran, dehşet saçan, terör örgütlerini organize eden bir avuç şeytan ordusu var. Bunlar etkisiz hale getirilse, öldürülseler demiyorum da hapsedilse veyahut durdurulsa dünya bir anda cennete döner. Bak, anarşiyi bunlar örgütlüyor, savaşı da bunlar örgütlüyor, İslam ülkelerini mahveden de bunlar, gelenekçi Ortodoks sistemi kışkırtıp içinden çıkılmaz hale getiren de bunlar. Şimdi Tayyip Hoca’ya musallat oldular ama Mehdiyet’in desteği olduğu için onunla baş edemiyorlar. Yani hiç alışmadıkları bir şeyle karşılaştılar. Normalde alaşağı ediyorlardı daha önce hiç sorun çıkmıyordu. Kim olursa olsun alaşağı ediyorlardı. Bu sefer zınk diye durdular, bir mana da veremiyorlar. Çünkü Mehdiyet’le baş edemiyorlar konu bu, edemeyecekler de. Ama dünya insanlığı bir araya gelsin, bu facia üreten pislik makinesi deccaliyeti elbirliğiyle durduralım. Yoksa bunlar dünyaya kan kusturmaya katlamalı devam edecekler.
Evet, dinliyorum.
VTR: Neden Kuran’da, Nisa Suresi 34. Ayette kadın ve erkeğin eşit olmadığını savunuyor? Hatta erkek kadını dövebilir her türlü bu hakka sahip ama mesela kadın erkekten boşanamıyor. Bunların kanıtı da var başka ayetlerde. Neden, ben bunu merak ediyorum.
ADNAN OKTAR: Benim güzel yüzlüm bak sen aydınlanmışsın bu oyunu da fark etmişsin. Gelenekçi Ortodoks sistemin bu acımasız açmazını hurafelerini yüzlerine vuruyorsun. Bir oyundu bu, bu oyunu bozduk. Kadının dövülmesi diye Kuran’da bir ayet yok. Nisa Suresi 34’te de erkeklere kadınları koruyup kollama teşviki var. Kadınlara karşı üstün olmadan bahsetmiyor Allah ayette. Kadınları koruyup-kollamada görevden bahsediyor. Çünkü “gücünüz kuvvetiniz var, imkanınız var kadınları koruyup-kollayın siz bu konuda görevlisiniz” diyor Allah. Özetle, Kuran’da kadını dövme diye bir ayet yok kadından uzaklaşma vardır. Yani seyahate çıkma, annesinin yanına gönderme veyahut kendi evine gönderme, bir süre görüşmemek. Dövme yok, çok şiddetli bir gerilim varsa bir süre görüşmeme var. O arada da sonra da hakemler araya giriyor, ayette “hakem tutun” diyor. Hakemler barıştırmaya çalışıyorlar. Ama buna rağmen olmuyorsa boşanma oluyor. Boşandıktan sonra kadın iddet bekliyor, bekledikten sonra yine istiyorsa kocasına dönmek istiyorsa geri dönüyor yahut istemiyorsa da başkasıyla evleniyor, konu bu. Orada dövme ifadesi yok bir kere o yanlış. Erkeklere de Allah sorumluluk veriyor yani bakacaksın, koruyacaksın, kollayacaksın, yardımcı olacaksın, para vereceksin. Mesela erkeğe nasıl Allah emrediyor? Diyor ki “boşandığında evinden çıkartma kadını, evinde dursun” kendine imkan buluncaya kadar işte o “iddeti bitinceye kadar evinizde tutun, kadın ev aramak durumunda kalmasın. Ve yüklüce bolca ona para ve imkan verin, bundan da kaçınmayın” diyor Allah, bunda iktisat edeceğiniz tutmasın. Evlenirken de yine ona para verin” diyor. Bu yükümlülüklerden bahsediyor ayet. Yani birçok yükümlülüğünüz var, ama bu bir üstünlüktür güzelliktir erkek için, bunu söylüyor Allah. Bu hakikaten bir güzellik. Çünkü bak, evlenirken para veriyor, boşanma durumunda da para veriyor, onu evinde tutuyor ve güzel davranma emri veriliyor, Allah ayette bunları belirtiyor. Ama bu paralar yani kadının geçimini sağlayacak şekilde nafaka verilmesi, kadına para veriyorsun geçindiriyorsun. Bu nimet yönüyle “Allah sizi nimetlendirdi” diyor erkeklere Allah. Yani böyle bir güzelliği yapma imkanı verdi, bu sizin için bir üstünlüktür diyor. Mesela bir insan çok saygılıdır üstünlüktür bu, cömertlik yapar üstünlüktür, bu cömertliğiniz de bir üstünlüktür diyor Allah. Yoksa insani üstünlük yani yaratılıştan gelen bir üstünlüğünüz var demiyor, ırk üstünlüğü var demiyor ayette, hizmet üstünlüğü var diyor. Hizmet yönü bu yönüyle ama bu yönüyle bir üstünlük var diyor bir güzellik var. Nisa Suresi 34: “Allah'ın, bazısını bazısına üstün kılması ve onların kendi mallarından harcaması nedeniyle” bak “onların kendi mallarından harcaması nedeniyle erkekler, kadınlar üzerinde 'sorumlu gözeticidir.'” Bu tabii ki bir üstünlüktür. Ama Allah ayette bunu sorumlu gözeticidir anlamında diyor, bir ahlak üstünlüğüdür bu güzelliğidir. “Saliha kadınlar, gönülden (Allah'a), itaat edenler, Allah nasıl koruduysa görünmeyeni koruyanlardır. Nüşuzundan korktuğunuz kadınlara (önce) öğüt verin, (sonra onları) yataklarda yalnız bırakın,” yani sevişmeye yaklaşmayın, “(bu da yetmezse (darabe, darabtüm- evden uzaklaştırın). Ve size karşı davranışlarını düzeltirlerse aleyhlerinde bir yol aramayın.” Yani onları zorlayacak bir şey yapmayın. Ama buna rağmen düzelmiyorsa diyor ayet devam ediyor “hakem oluşturun” aranızda hakem oluşturun iki taraftan hakem, mesela 4 kişilik hakem, 2 kız tarafından, 2 erkek tarafından hakem. Durumu değerlendirirken hep bunlar iknaya çalışıyorlar bu kişileri “buna rağmen olmazsa boşanın, boşanmada da kadın iddet beklesin.” Boşanma müddeti beklediği yaklaşık 3 ay kadar, bekledikten sonra kadın pişman olur da vazgeçerse yine eşine dönsün” diyor Allah ayette. İstemiyorsa da başkasıyla evlensin. Burada adaletsiz hukuksuz bir tane ifade yok. Hepsi güzellik hepsi sevgi.
OKTAR BABUNA: Bu aynı kelime Hocam siz demiştiniz “Kuran’ın başka yerinde de yine geçiyor yolculuk olarak geçiyor ‘darabe’ kelimesi.
ADNAN OKTAR: Tabii. Kuran ayetiyle aynı kelime, kelimesi kelimesine yolculuk olarak geçiyor. Zaten ayet bakın böyle dümdüz giderken aniden böyle bir şey olmaz. Bak dümdüz gidiyor böyle gider o peş peşe yani çok makul bir akış var. Birdenbire kadının ağzını burnunu patlatın kaşını gözünü yarın diyorsun gelenekçi izah. Ee sonra? Dövdükten sonra da hakem çağırın diyorsun. Adam tedavi için mi geliyor, muayeneye mi geliyor, iki tarafı anlaştırmaya mı geliyor? Kadını dövdükten sonra hakem niye arıyorsun? Dövmüşsün zaten ağzını burnunu kırmışsın ne hakemi? Bak, kadın annesinin evine gidiyor iki taraf ayrılıyor, iki tarafa hakem gönderiliyor. Hakem onlarla da konuşuyor, onlarla da konuşuyor, erkekle de kadınla da konuşuyor aralarını düzeltmeye çalışıyor. Yine olmazsa boşanıyor bu kadar. Bak boşanmayı da Kuran yine yeterli görmüyor diyor ki “iddet beklesin belki pişman olur. Bekliyor sinirleri geçer, sonra istiyorsa yine eşine geri dönebilir. Ama buna rağmen dönmek istemiyorsa kesin kararlıdır “başka erkekle evlenir, ama ondan da boşanmak isterse yine eski eşine de dönebilir” diyor Allah ayette. Kadınları öyle zorlayan açmaza sokan hiçbir hüküm yok.
Evet, dinliyorum.
VTR: Darwin’in internette Türk düşmanı olduğunu okudum. Bunun nedeni var mıdır?
ADNAN OKTAR: İngiliz derin devletinin psikopatlığı başka bir şey yok. İngiliz derin devleti o aklı ona veriyor. “Türkler insanla hayvan arası bir mahlukattır” diyor haşa. Ee? “Hepsinin öldürülmesi gerekir” diyor, özetle bunu anlatıyor. Bu Darwin’in düşüncesi. İngiliz derin devletinin elemanlarına bakıyoruz eski başbakanlar şunlar bunlar, bunlar da Türk milletinin yok edilmesini söylüyor. Niye? Çünkü şeytanın manyaklığı. Niye? Çünkü Hz. Mehdi (as) Türkler arasından çıkacak ya, Türk milletini yok ettiğinde Hz. Mehdi (as)’ı da yok edeceğini düşünüyor. Yani oyunun kuralını adamlar 1000 yıl öncesinden düşünmüş. Çünkü Resulullah (sav)’in hadislerine bakıyorlar, bakıyorlar ki Hz. Mehdi (as) Türklerden çıkacak belli, Türkiye’den çıkacak. O zaman “ne yapalım?” diyorlar “Türkiye’yi yıkalım, Türk milletini yıkalım.” Bu tam bir deccal kafası.
Mesela Nisa Suresi 101’de Cenab-ı Allah diyor ki, şeytandan Allah’a sığınırım: “Yeryüzünde adım attığınızda (yolculuğa ya da savaşa çıktığınızda),” bir yerden bir yere gittiğinizde “kafirlerin size bir kötülük yapmalarından korkarsanız, namazı kısaltmanızda sizin için bir sakınca yoktur.” Ne diyor? “yeryüzünde sefere çıktığınızda” Cenab-ı Allah “darabtüm-darabe.” Neymiş? Sefer, bir yerden bir yere gitmek. “Bir yerden bir yere gittiğinizde ‘darabtüm-darebe’” nerede bu sopa? Sopayı nereden çıkarttın? Ayetin akışından anlaşılmıyor mu? Ayetin akışında çok barışçıl bir anlatım var, sevgi dolu bir anlatım var. Birdenbire ağzını burnunu kırın der mi kadının? Kepazeliğe bak.
Bak, Darwin diyor ki: “Yaşam mücadelesinde Türk barbarlığına karşı Avrupa ırkları galip gelmişlerdir. Dünyanın çok da uzak olmayan bir geleceğine baktığımda bu tür aşağı ırkların” yani Türk ırkını söylüyor, zaten Türk ırkından bahsediyor, ama “bu tür aşağı ırkların” diyor haşa “çoğunun medenileşmiş yüksek ırklar tarafından” yani Anglosakson ırkı tarafından “elimine” yani yok “edileceğini görüyorum.” Bu bir derin devlet açıklaması. İngiliz derin devletinin açıklaması. Ne diyor? “Bu tür aşağı ırkların çoğunun” yani Türk ırkının haşa “modernleşmiş” bak modernleşmiş dikkat et. Bunlar modernlik iddiasında ya entellik iddiasında “yüksek ırklar tarafından” yani Anglosakson ırkı tarafından “yok edileceğini görüyorum.” İşte onun için Tayyip Hoca’ya bunlar bastırıyorlar, ezmeye çalışıyorlar. Onun için Tayyip Hoca’yı milli lider olarak kabul edip ittifak ederek milli devlet modelinde her yere milli devlet görevlileri yerleştirerek milli bir mücadele vereceğiz. Bunun dışında bir yol yok.
OKTAR BABUNA: Siz daha önce söylemiştiniz “Darwin’le hemen hemen aynı dönemde yaşayan İngiliz Başbakanı Gladstone “Türkleri Orta Asya’ya geri sürmeliyiz, daha da iyisi yok etmeliyiz” diyor.
ADNAN OKTAR: Orta Asya’ya orada imha etmek için söylüyor, “burada imha etmeyelim de orada imha edelim” diyor. “Önce bir sürelim Orta Asya’ya sonra da imha edelim” diyor, kitle katliamı yani.
Evet, dinliyorum.
ASLI HANTAL: Cumhurbaşkanı, protokolde otururken yanına gelen bir kız çocuğuyla yakından ilgilendi. O güzel anlar objektiflere yansıdı. Görebiliriz.
ADNAN OKTAR: Tayyip Hocam babadır, güzel insandır. Ama büyük bir oyun oynanıyor ona karşı bunu görmezden gelmek çok büyük bir gaflet olur. Parti meselesi değil bu, Türkiye’ye karşı bir oyun oynanıyor, o kişi de Türkiye’nin lideri olduğu için Türkiye’ye oyun oynamak için ona oyun oynamaya çalışıyorlar. Tayyip Hoca’yı korumak demek Türkiye’yi korumak demektir. Konuyu anlamıyor adam, particilikle falan bunun alakası yok.
Evet, dinliyorum.
VTR: Kuran ahlakının yeryüzüne hakim olması için ne yapmam gerekir?
ADNAN OKTAR: Güzel yüzlüm genel kültürünü artır, bilgini artır, kaliteni artır, sevdiğin insanlar çok olsun çok arkadaş edin ve Kuran’ın yeterliliğini kısa kısa küçük örneklerle anlatabilirsin, yavaş yavaş anlatabilirsin. Sıkmadan böyle çok önemli konularda özellikle ağırlıklı olarak konuyu açabilirsin.
Evet, dinliyorum.
VTR: Sorgulamak günah mıdır? Bu beynimize bahşedildiyse bunu kullanmamak suç olmaz mı?
ADNAN OKTAR: Yakışıklım, sorgulamak tabii ki olur ama akıllı sorgulama gerekir. Yani böyle kibirlenerek büyüklenerek değil de aklı başında bir insanın makul bir insanın üslubuyla olur. Bir insan bakar, “bu kainatı kim yarattı?” der ama bunu hemen böyle kötü bir bakış açısına çevirmeye gayret etmez. İyi niyetle bakar, iyi niyetle baktığımızda bir yaratıcının olduğu anlaşılıyor. Dürüst yaklaşmak lazım. Çirkin olan züppelik yapmaya kalkmak, böyle züppe mantığıyla kindar ve nefret dolu inatçı ve kavgacı bir ruhla olaylara yaklaşmak. Her şeyle zıtlaşan kafayla olaylara bakmamak lazım. Halim, tutarlı, makul, sevecen, olaylara ılımlı bakan nezih insan ruhuyla insanlara yaklaştığımızda her türlü sorgulamayı yapabiliriz. Yani deriz ki mesela ben bakarım dışarıda bir görüntü var, meyveler ağaçlar var bu harika derim. Ama bu nerede nasıl oluyor, sorgularım onu, sorguladığımda beynimin içinde olduğunu görüyorum. Beynimin içinde bunu ne yapabilir, tesadüf yapabilir mi? Yapamaz. Belli ki yüksek bir bilinç Allah yaratıyor böyle anlarız.
Evet, dinliyorum.
VTR: Hz. İsa (as) hangi Hristiyan cemaat içerisindedir?
ADNAN OKTAR: Tek bir Hristiyan cemaati değil de bence Hristiyanlardan Hz. İsa (as)’ı bu yüzyılda bekleyen cemaatler var bu yüzyılda. O cemaatlerin içerisinde faaliyet yaptığını düşünüyorum. Mesela bu 7 gün tarikatı diye bir tarikat var herhalde Hristiyan cemaati, değil mi kilise var. Onlar bu yüzyılda bekliyorlar. Mormonlar var onlar da bu yüzyılda bekliyorlar. Müslümanlığa çok benziyor Mormonlar biliyorsunuz. Bu cemaatlerin içinde ve masonluğun da bir kolunun içinde faaliyet yaptığını düşünüyorum. Tapınak Şövalyelerinin de bir kolunun içinde faaliyet yaptığını düşünüyorum. İlluminati’de de talebeleri olduğunu düşünüyorum. Öyle gibi görünüyor. Ama daha çok Hz. İsa Mesih (as)’ın özelliği, en güçlü silahı onun duasıdır. Yani her duası kabul olan bir Peygamberdir Hz. İsa Mesih (as). Allah kalbine vahyeder, dua ettiğinde olay oluyor hemen olur. En olunmaz olmayacak gibi görünen olay bile oluyor dua ettiğinde. Kuran’da da bu ifade ediliyor.
Evet, dinliyorum.
VTR: Günümüzün Musa’sı ve Harun’u kimdir?
ADNAN OKTAR: Hz. Mehdi (as)’dır ve Hz. İsa Mesih (as). Kuran’da zaten anlatılan o. Deccalla tek başına Allah mücadele etmesini istemiyor Hz. Mehdi (as)’ın. Aslında ağırlık ondadır işin doğrusu benim anladığım, rivayetlerden anladığım kadarıyla yüzde 90 ağırlık onun üzerinde görünüyor. Ama Hz. İsa Mesih (as)’la birliktedir. Hz. Hızır (as) da sessiz sedasız destek sağlayan bir güçtür. Hz. Hızır (as) da öyle dünya yöneticilerine yönelik faaliyetleri olur daha çok.
Evet, dinliyorum.
VTR: Kehf Suresi’nde gençler neden mağaraya sığınıyor?
ADNAN OKTAR: Benim güzel yüzlüm tertemiz tertemiz nur gibi eli-yüzü. Allah seni cennetle müjdelesin. Kehf Suresi’nde anlatılan aslında Mehdiyet’tir. Yani açık havada değil Mehdiyet genellikle kapalı, evde, ev içerisinde faaliyet yapan bir topluluk ona işaret ediyor. Çünkü salonda “geniş bir yerde toplanırlar” diyor geniş bir yer, çok detay veriyor ayette. Durduk yere denmez bu. “Mağaranın geniş bir yerinde toplanıyorlar” diyor. Bir salon gibi bir yer geniş. Sayısı belirtilmiyor yedi diyorlar ama sayısı yedi değil. İşte Mekselina, Mislina, Mernuş, Debernuş, Şazenuş, Kefeştatayyuş, Kıtmir sayılır bunlar tahmin. Yedi değil sayıları daha kalabalık yahut daha az olabilir Ashab-ı Kehf. Bu kadar, evet.
VTR: Adam olunur mu doğulur mu?
ADNAN OKTAR: Adam ne olunur ne de doğulur. Müslüman doğulur, Müslüman ölünür, Müslüman dirilinir. Adam olma diye bir şey yoktur. Bu, son zamanda çıkan bir din adamlık dini, adam olma. Kendine has kuralları vardır, adam gibi adam olma çok muğlaktır. Böyle bilmişlik yapma, bilmiş konuşmalar yapma, ana zeminde bunun ayini olur bir köşeye çekilir böyle erkeklerde de var kadınlarda da var. Kendinden çok emin, Allah’tan büyük olduğunu düşünerek çok abartılı bilmiş konuşmalar. Böyle adam gördü mü adam der ki “bu adam gibi adam” der. Ama tabii zemininde yine dürüst olma iddiası vardır, dürüst olma, yalan söylememe iddiası vardır ama muazzam bir enaniyet ve büyüklük hissiyle devam eder. Ama Müslümanlıkta dürüstlük, samimiyet vardır ama alabildiğine tevazu vardır, Allah’a teslimiyet vardır. Arada büyük fark var. Dolayısıyla adamlık diye bir şey olmaz.
Evet, dinliyorum.
VTR: Her şeye hikmet gözüyle bakmak doğruluk mu yoksa Pollyannacılık mı?
ADNAN OKTAR: Her şeye hikmet gözüyle bakmak doğruluktur. Çünkü Pollyannacılık ayrı. Adam kafasına silah doğrultuyor, “bana elmaşekeri doğrulttu” diyor adam. Izgara üslubu bu yahut alay üslubu bu, bu olmaz yani aptalca. Ama hikmet ayrıdır. Tarikatlarda vardır hikmet, Kuran’da asıl vurgulanır. Kuran’da Allah hikmetle her şeyi anlattığını ifade eder. Baktığımızda Kuran’da Allah’ın kısa, özlü, muhteşem bir anlatımını görürüz, buna hikmet denir. Tarikatlarda da hikmet önemlidir, tarikat şahlarında da önemlidir. Peygamberimiz (sav) mesela konuşmalarında hikmetli konuşur, kısa ve özlü konuşur. Masonlukta hikmet çok önemlidir. Tapınak Şövalyeliğinde hikmet çok önemlidir. Zaten masonlar üstad seçerlerken hikmete çok önem verirler. Hikmetli konuşuyor mu, hikmetle meramını anlatabiliyor mu ona dikkat ederler. Hikmet için samimiyet gerekiyor. Samimi insan hikmetli konuşur. Yani az kelime çok anlam, buna hikmet denir.
Evet, dinliyorum.
VTR: Peygamberlerimiz vahiyleri hemen nasıl ezberliyordu?
ADNAN OKTAR: Bu ne yakışıklılık böyle. Hem güzel hem de çok yakışıklısın, maşaAllah. Allah seni hidayetle sarsın cennetiyle müjdelesin. Allah peygamberleri müthiş bir hafızayla yaratıyor, bütün peygamberlerde vardır bu. Görülmemiş bir zeka ve görülmemiş bir hafıza. Mesela Hz. Musa (as) çok telaşlı bir insan olmasına rağmen Tevrat’ı baştan sona ezbere biliyordu. Hz. Musa (as)’dan sonra gelen bütün peygamberler de yine Tevrat’ı ezberden biliyorlardı. Bizim Peygamberimiz (sav) de Kuran’ı ezberden biliyordu. Hz. İsa (as) da öyle İsa Mesih, ezber kabiliyeti çok yüksek. Mesela Kuran bir sayfa okuduğunda o anda bitiyor ezber aklında kalıyor su gibi ezber. Özel bir yetenek. Bazı insanlarda vardır bu ama bir peygamber alametidir aynı zamanda. Bir harikuladelik olarak peygamberlerde var bu. Ama dünyanın birçok yerinde şu an var öyle insanlar, yani bir sayfa okur okumaz ezberleyen.
Evet, dinliyorum.
VTR: Merhaba Adnan Ağabey. Ben Merzifon’dan Necati. Abur-cubur yiyor musunuz?
ADNAN OKTAR: Şekerliği, tatlılığı görüyor musun sen güzelliği. Abur-cubur her insan yer. Abur-cubur olmadan eğlence olmaz. Fındık, fıstık, kuruyemiş, çikolata, gofret, dondurma bunlar şart ve elzem olan yiyecekler. Ama bunlara abur-cubur ismi konması güzel değil. Ne denebilir? İşte Türkçeye yeni bir kelime eklemek lazım güzel bir kelime. Ama çok olmaması lazım fındık, fıstık mesela doyasıya yenmez bir avuç falan çok az yenmesi lazım. Üzüm de öyle bir avuç çok az. Bir avuç bir avuç değil, toplamında kilo eder o zaman öyle değil ama eline geçtiğinde öyle. Çikolata da paketle satılıyor şimdi. Masanın üstünde gördüm şöyle bir çikolata, ferah yarım kilo gelir. Çikolata aldım yiyeyim bari falan olmaz. Çok az bir şey, şöyle ufak bir parça olabilir. Abur-cubur kilo aldırır insana iyi bir şey değil, kilo almanın nedeni o. Normal yemekle insanlar pek kilo almıyorlar ama abur-cuburla kilo alıyorlar. Bu riskli. Kilo bir kere eklem bozuklukları yapar, omurgada bozukluklar yapar, mafsallarda bozukluk yapar, şeker hastalığını tetikleyebilir, kalbi zorlar kalp büyür, enfarktüse sebep olabilir her şey. Onun için makul kiloda olmak lazım.
Evet.
ASLI HANTAL: ABD Başkanı Trump, Rakka’nın DEAŞ’tan temizlenmesiyle ilgili terör örgütü PKK-PYD’yi tebrik ederken “Güçlerimiz bütün şehri DEAŞ’tan temizledi” ifadesini kullandı.
ADNAN OKTAR: DEAŞ’ı ve PKK’yı örgütleyen İngiliz derin devleti. Bir örgütümüz diğer örgütümüz lehine çekildi diyor, bu. Yoksa gerçek çatışmaya girse IŞİD onların tozunu dumanını birbirine katar. Yani gerçek bir saldırı yapmış olsa orada tek bir fert bırakmaz kitle katliamı yapar. Ama yenen kim? İngiliz derin devleti. Yenilen kim? İngiliz derin devleti. İki kukla, “kuklalarımız birbirini yeniyor” diyor. Aslında diğer kuklasını serbest bıraksa alayını kazır tamamını kazır. Çünkü çok daha gözü dönmüş onlar. Ama onlar oraya onların yerleşmesini istiyor şu an. Şehirleşmelerini, geniş alanda onların oturmasını bekliyorlar. Büyük bir kitle katliamı düşünüyorlar. Ama yine olan oradaki garibanlara olacak. ‘Atlar tepişir insanlar mağdur olur’ derler. Yeni bir atasözünün değişik şekli.
Evet, dinliyorum.
VTR: Rüyalarımızdan ve kabuslarımızdan ders çıkartabilir miyiz?
ADNAN OKTAR: Sen bir kere şu yakışıklılığı bana bir anlat bakayım. Sen hem çok güzelsin hem çok yakışıklısın. Saçlar falan bu nedir böyle bu güzellik böyle. Bir de tertemiz giyinmişsin aferin sana. Yüzün de çok temiz. Allah seni kutsasın, cennetiyle şereflendirsin seni. Tabii, rüyadan uyanan insan gününü büyük bir sevinçle geçiriyor. Mesela rüyasında feci şekilde sopa yediğini görüyor, kolu-bacağı kırılmış görüyor. Kalkıyor bakıyor kolu-bacağı duruyor acayip şükrediyor hamd ediyor. Akşama kadar onun sevinci içinde oluyor. Oradaki imtihan daha elastiki bir imtihan olduğu için Allah rüyada çok imtihan eder insanları eğitir, insanlar da haline şükreder o rüyadan kalktıktan sonra.
Evet, dinliyorum.
VTR: İnsanlar aşık olmaktan niye korkuyor?
ADNAN OKTAR: Yakışıklım, aşık olmak şeklinde olmuyor o. Mesela zengin bir kız oluyor, arabası var evi de var, eli-yüzü düzgün, babası zengin, çevresi de çok geniş. Bazı delikanlılar hicranlı bir şekilde ona aşık oluyor. Eve gidip ağlıyor evlenemedim falan diye. Aslında aşık olduğu onun malı-mülkü imkanları, o kızla elde edeceği eğlence. Yoksa onun dini imanı, geleceği, sağlığı sıhhati, iffeti onuru onu ilgilendirmiyor öyle bir şey yok. Egoistçe bakar insanların bir kısmı. Dolayısıyla ona inanmak doğru değil. O aşk değil, o bir çıkar hevesidir. Delikanlılarda da olur o kızlarda da olur. Mesela çok zengin bir delikanlı oluyor, altında araba son model, inşaatlar mal-mülk, kotrası teknesi her şeyi var. Genç de, genç olması ölüm riski az olması açısından önemli görüyorlar bazen. Babası zengin, çevresi zengin, “deli gibi aşık oldum” diyor. Hatta yamuk-yumuk da oluyor adam bazen, kişiliği bozuk oluyor, dengesiz falan da oluyor. Ama “gönül bu sevdim” diyor “bayılıyorum” falan diyor. Yalan. Bir çıkar hırsı var, hatta cinnet geçiriyor onu elinden alırlarsa yeri-göğü birbirine katıyor suç da işleyebiliyor cam-çerçeve kırıyor, kendini doğruyor. Çünkü o menfaate göre kendini alıştırdığı için o menfaatin ani elinden alınması yani elindeki para dolu torbanın çalınması gibi. Kapkaççıya parasını kaptıran bir insanın dehşeti neyse o da kapkaççıya kendini kaptırmış bir zavallı olarak kendini görüyor ve şiddetli bir reaksiyon gösteriyor. “Aşkım nereye gitti?” işte bilmem ne falan. Böyle bir şey yok. Menfaati nereye gitti onun peşinde oluyor. Aşk, Allah’ın aşkıdır, Allah aşkına dayalı aşka, Allah’ın aşkıyla bezenen aşkla biz aşk deriz. O aşk sonsuzdur, cennette de devam etmesi Allah’tan istenir ve hiçbir karşılığı yoktur. O kız hastalansa da seversin, yaralansa da seversin, kanser olsa da seversin. Hatta daha da çok seversin. Ama bu aşıklara bakıyoruz kız kanser olunca hemen boşayıp gönderiyor. Ki kanser çok rahat rastlanan bir hastalık. Yaşlanınca da aşkı bitiyor. Kız doğum yapıyor vücudu bozuluyor yine aşkı bitiyor. Para gelmiyor kızdan yine aşkı bitiyor. Yahut erkekte de aynı şey olabilir. Dolayısıyla bunlar samimiyetsiz olaylar. Dikkatlice incelerseniz bunun kökeninde görebilirsiniz. Bazı vakalar için söylüyorum tabii.
Dinliyorum.
ASLI HANTAL: Erzincan'ın Dikmen Köyü’nde yol boyunca asılan “Bu köydeki ağaçlardan zarar vermeden meyve yiyebilirsiniz helaldir” yazılı tabelalar dikkat çekiyor. Köy sakinlerinden Ali Karaca; “Yolun iki tarafına dikilen meyve ağaçlarından gelip geçen herkes istediği şekilde yiyebilir yalnız ağaçlara zarar vermemek şartıyla” dedi.
ADNAN OKTAR: Öyle olması lazım öbür türlü çok işkence yani çünkü çok güzel görünüyor ağaçlarda ama bence oradan meyve alanlar da nezaket gösterip oraya parasını bıraksalar çok güzel olur. Çünkü emek veriyor o çiftçiler. Nasıl yapabilirler? Bir naylona falan sarıp oraya bir yazı bırakıp taşın altına falan bir yere bırakabilirler para. Az da olsa bıraksalar onlara bir kazanç yani çünkü adamların başka kazancı yok ki maaş da almıyorlar, bir şey de almıyorlar. İlaçlıyorlar, bakım yapıyorlar yazık günah yani on lira versen ne olur yani, beş lira versen? Ağaçta meyve dehşet bir şey şahane. Biz Fuat'ın Konağı'nın oradan geçerdik Tokat'ta köyden gelip giderken. Şahane çaka çaka her yer elma çok fazla yetişiyordu şeftali. Ahmet Kılıç eniştenin evine giderdik biz geldiğimizde. Fayton; taksi bilmem öyle bir olay yok. Şahane bir şey fayton ya niye kullanılmıyor ben anlamıyorum. Şak şak şak şak şak gayet güzel giderdik. Oralar için çok mükemmel bir şey her yer için çok mükemmel. Geldi mi Kılıç eniştenin direkt bağına inerdim ben. Kardeşim şeftali ben böyle şeftali görmedim kocaman garç diye bölünüyordu ortadan ikiye çekirdeği ayrılıyor içi de kıpkırmızı böyle sulu. O zaman steril olma sorunu yoktu yani öyle yıkama falan. Erik, elma hakikaten onların üstü puslu oluyordu böyle mumlu artık cekete, gömleğe, kazağa ne varsa sürerdik biz gıcır gıcır parlardı. Sonra da haşır huşur yerdik. Bahçe çok önemli ya her yerde bahçe olması lazım. Bahçe hayati bir şey yani şehir yayılması lazım özetle. Çok yayılması lazım. Bir de meyve konusunda egoist olmamak lazım. Ama meyve alanların da saygılı olması gerekiyor. Yine yolda bir benzin istasyonu gibi bir yerde durduk orada da bahçe var. Bahçe sahibi de oradaydı tanıştık falan “Buyurun bahçeye” dedi. Bir gittik kardeşim domatesler falan artık tadından çatlamış domatesler dandik domates değil bölüm bölüm parça parça. Salatalıklar, kabaklar, patlıcanlar “buyurun toplayın istediğiniz kadar” dedi. Çaka çaka topladık. Ama tabii nezaket gösterdik adamın hakkı olan parayı verdik. Ama kardeşim yani hepsi taze biber acı acı kokuyor. Biber alıyoruz hiç kokusu yok. Domates alıyoruz kokusu yok. Acı acı kokardı domates bizim zamanımızda. Bir şeyler oldu memlekete bunu da düzelteceğiz inşaAllah.
Evet, dinliyorum.
VTR: İsmim Hayriye. Kuran'da kadına bir erkeğe iki miras hakkı veriliyor. Bu doğru mu?
ADNAN OKTAR: Benim güzel yüzlüm tablo gibi yüzü ne kadar güzel çok temiz yüzü. Yaklaştır bakayım çok çok çok güzel kızsın çok. MaşaAllah Allah nurunu artırsın. Allah seni nuruyla sarsın, hidayet versin. Seni cennette kardeş etsin bana yani mutlaka görülmesi gereken bir güzellik çok çok güzel bir insansın. Sorunu bir daha alayım.
VTR: İsmim Hayriye. Kuran'da kadına bir erkeğe iki miras hakkı veriliyor. Bu doğru mu?
ADNAN OKTAR: Şimdi iki türlü anladım ben bir; Kuran'a göre böyle bir şey varmış yazan böyle bir şey yazıyor mu? Doğru mu? İkincisi bu adaletli mi anlamında. Ben ikincisi anlamında anlıyorum. Şimdi İslam'da kadın bu gördüğünüz gibi değil. Şu an kız çocukları ne oluyor? Liseye gidiyorlar “çocuğum” diyor “mutlaka üniversiteyi oku kimseye güvenme, kocan seni sokakta bırakır, ağabeyin evlenir gider, baban da ölür, sokakta kalırsın, kimse sana yardım etmez sürünürsün” diyor. Bütün kız çocuklarına diyorlar bütün kız çocuklarının kabusu şu an bu, yüzde doksan dokuzunun kabusu. “Evin olmaz sokakta kalırsın, aç kalırsın, aç olarak ölürsün” diyorlar. Şimdi İslam'da bu böyle değil kardeşim. İslam'da ağabeyinin kız kardeşine ömür boyu bakması farzdır. Yemesini, içmesini, elbisesini, arabasını, evini her şeyini hazırlamakla mükelleftir çünkü velisi. İhtiyacı olanı koruyan velisi. Şimdi veli istediği kadar zengin olsun çünkü olduğu gibi kardeşine akıtacak onu, farz. İslam toplumunda ikinci bir şey olmaz. Kız çocuğu dedin mi tamam okulu bitirir de ister çalışır ister çalışmaz keyfine bağlı. Babası, kardeşleri, erkek kardeşleri ona bakmakla mükelleftir. Annesi bakmakla mükelleftir. Halası, amcası, dayısı bakmakla mükelleftir ama aktif olan erkek olduğu için yani işyeri kuran, fabrika kuran, tesis kuran, bakkal, dükkan ne bileyim imalathane kuran erkek olduğu için, parayı kazanan erkek olduğu için Allah onlara daha imkan veriyor ki kız kardeşine ve kadınlara bakabilsin. Hem eşine bakması farz, hem annesine bakması farz erkeğin. Eşine, annesine ve kız kardeşine bakması farz. Koruyup kollaması da farz. Onun mirastan biraz daha fazla pay alması bu kutsal varlıkların korunması için bir garanti ve güzellik, kolaylık. Çünkü bütün ömrünü onlara hasretmiş oluyor o amaçladır. Yani Kuran'da erkeğe mirasın fazla olmasının sebebi budur. Yani kız kardeşine, annesine bakmasını sağlamak amacıyladır. Kendi yesin diye değil. Zaten kendi para biriktiremez. İhtiyaçtan fazlasını harcamakla mükellef ama Kuran tam uygulanıyorsa yani Mehdiyet İslam'ı varsa, Mehdi İslam'ı varsa, Muhammedi İslamiyet varsa. Yoksa Ebu Hanife tarzı bir İslam varsa tabii ki kırkta birini, karısının altınının kırkta birini verecek. Kardeşine de bakmaz niye bakacak yani? Kendi haline bırakır isterse sürünsün, isterse ölsün umurunda bile olmaz yani öyle bir şey yok. Kız kardeşin evlendi bitti. Evlenmese de alakası yok “kız kardeşim beni ne ilgilendirir ya” diyor. “Ha sadaka veririm” diyor. “Olur sadaka fıtır sadakası vereyim size” diyor. Bayram günü tespit ediliyor size de geliyorlar zarfın içinde. Yaklaşık bir ekmek, bir de 100 gram peynir alacak kadar falan para. Bak kurnazlığa bak onu ucu ucuna bilmem ne kadar buğday karşılığı hesap ediyorlar. Görüyor musun bak cimriliği ve mantığı? İnsan utanç duyar. İşte bir kaç litre buğday karşılığı yani kaç litre tam hatırlamıyorum da. Bir sa mı bir şey diyor buğday karşılığı. Fakire fıtır sadakası veriyorsun o kadar. Zekat karısının altınının 40'ta biri bu da gelenekçi uydurması. Ya sen Türkçe bilmiyor musun be adam? Allah diyor ki; “ihtiyacından arta kalanın kırkta da biri” demiyor “tamamını vereceksin” diyor. “Karının altının kırkta biri” de demiyor Allah ayette. Nereden çıkarttın onu? Acayip uyduruyorlar yani öyle bir konu yok. Uyduruyorlar derken kim uydurduysa ilk önce uydurmuş. Öbürü de o uydurmadan alıyor konu bu. Böyle bir şey olmaz. Mesela benim kız kardeşim var ölünceye kadar bakmakla mükellefim ben. Evli de olsa bakmakla mükellefim ben. Evli olması bir şeyi değiştirmiyor yine bakmakla mükellefim. Kocası bakıyor mu? Yiyor mu? İçiyor mu? Ben kontrol etmekle mükellefim. Kocası mükellef tamam ama kardeşi olarak ben de mükellefim. Öyle kız çocuğu sokağa bırakılmıyor şu an olduğu gibi. Şu an çocuklar dehşet yaşıyorlar, ödleri kopuyor mesela kocası küfrediyor, sesini çıkartmıyor. Dövüyor, sesini çıkartmıyor. Aşağılıyor, sesini çıkartmıyor. Yalnız kalırım mahvolurum korkusuyla. Adamı çoktan def edecek ama korkudan sesini çıkaramıyor. Bazı insanlar için söylüyorum. Tabii bu kepazelik şu an son bulmak üzere Allah'ın izniyle. Çünkü anlaşıldı teşhis kondu bundan sonra çok güç bu oyunun olması.
Evet dinliyorum.
VTR: Dünyadaki Müslümanlar nasıl bir araya geliriz onu öğrenmek istiyoruz?
ADNAN OKTAR: Yakışıklım durduk yere bu olmaz yani Müslümanlar dese ki Şiilerle beraber olalım. “Gelin” derler işte “bizim mollalarımız hazır, alimlerimiz hazır gelin biat edin yaşayın” der. “İran'ın gücünü biliyorsunuz. Gel burada bir iş güç sahibi ol yaşa” der adam ne diyecek. Şii olabilirsin yani adamı ilgilendirmez. Sünni olsa mesela gitse bir farz edelim bir Nakşibendi tarikatına. Adam sen çalışıyor musun? Ne iş yapıyorsun falan der zoraki kabul eder bazı tarikatlar da. Çalışıyorsan çalış der. “Gelirsin arada zikir yaparsın işte” der. Adamı ilgilendirmez onun ne olduğu. “Birleşelim” dediğinde “Şiiler gelsin şeyhimize bağlansın” der adam “kimse şeyhi gelsin ona bağlansın” der. Birleşme şu an sıfır ihtimaldir. Nasıl birleşme olur? İmam Mehdi (as)'nin dışında birleşme mümkün değil. İmkansız. Ya İmam Mehdi (as) zuhur eder aleni alametleri görülür, yeni bir muazzam bir İslami devrimi olur mana devrimi olur. Bütün herkes kayıtsız şartsız onda ittifak eder. Şii, Sünni, Vahabi herkes ateist, dinsiz, Mason, komünist bile onda ittifak etmesi lazım. Allah buna göre yaratmış bu sistemi. Kabul ediyorlarsa böyle. Onun dışında mümkünü yok. Kime bağlanacak? Hayrettin Karaman'a mı bağlanacaklar? Cübbeli Ahmet'e mi bağlanacaklar? Şii alimlerine mi? Vahabi alemlerine mi bağlanacaklar? Öyle bir şey olmaz. İslam alemini kırar geçirirler böyle döve döve, söve söve, eze eze, öldüre öldüre. Şehit ede ede ilerlerler. Mehdi (as)'nin dışında bir yol yok. Var diyen bana projesini açıklasın. Allah'ın hazır projesi varken, Allah'ın hazır planı varken, Allah'ın hazır kaderi varken yeni kadere kalkışırsan, yeni kadere kalkışmaya kalkarsan yerinde kalırsın. Hiçbir şey yapamazsın.
ASLI HANTAL: Adı geçenlerin cevap hakkı vardır.
ADNAN OKTAR: Evet, dinliyorum.
VTR: Sabah kahvaltısında ne yiyorsunuz Adnan Ağabey?
ADNAN OKTAR: Sen ne güzelsin sen, ne şekersin sen, ne yakışıklısın nasıl nurlusun sen. Sabah kahvaltısında ne yiyorum? Yani ben keyif için yemek yemem. Vücut neye ihtiyaç duyar? Protein, mineral ve vitamin. Bunları karşılayacak şekilde yemek yerim. Hayvani proteinler işte kalsiyum, magnezyum için biraz peynir. Hayvani protein için et, biraz sebze bu tarzda. Zevk almak için pek yemek yemem. Nadir olur yani böyle eğlenmek için yemek yemek. Beslenme amaçlı yerim ben yemek yediğimde. Ama ideal kahvaltı tabii tereyağlı. Biz çocukluğumuzda keyfine yerdik yani öyle ihtiyaç için öyle bir konu yoktu biz gıcık olurduk kolesterol falan duyardık. Ne alaka ya kolesterol falan çok illet olurdum ben. Artistlik yapıyorlar falan diye düşünürdüm. Ama ideal bir mutfak, ideal bir kahvaltı bir kere beyaz peynir olacak bir. Kaşar peyniri olacak iki. Pide veya simit olması lazım üç. Çay olması lazım dört. Vişne reçeli olması lazım, çilek reçeli olması lazım, ayva reçeli olması lazım. Bal olması lazım. Salam, sosis cinsinden bir şeyler olması lazım garnitür tarzında. Kilo alma probleminin olmaması lazım. Yani yumulacaksın. Kahvaltıyı güçlü yapmak lazım. Sabah ilk yemeyi ondan sonrası o kadar değil de sabah kahvaltısı önemli. Ama peyniri eksik etmemek lazım peynir önemlidir beslenmede.
Evet, dinliyorum.
VTR: Ruhsuz olan bir insan acaba ben ruhsuz muyum diye düşünür mü?
ADNAN OKTAR: Yok, ruhsuz olan bir insan ruhun ne olduğunu anlamayacağı için ruhlu muyum ruhsuz muyum diye de düşünmez. Yani bakın, insanları Allah yaratır. İnsanların içinden insanlara bakar, onların içinden uygun olanlara ama bu zahiri. Batini ayrı tabii. Kutsal ruh üflenir. Allah Kendi ruhundan üfler kutsal ruh. O insanın üstüne o çöker kutsal ruh. Kutsal ruh olan bir insan hiçbir şekilde ölmez. Bu İncil’de, Tevrat'ta da vardır. Yani bir daha sonsuza kadar ölmez. Kutsaldır ruh üflenen insan. Ama kutsal ruh verilmeyen her insan yok olur. Yani ne olur? Cehenneme gider. Cehenneme ne diyor Tevrat? “Ölüler diyarı” diyor “karanlık” diyor sadece onunla açıklanıyor. Orada sonsuza kadar kalır. O kadar. Yani yokluktan gelir yokluğa gider. Ama insan ruh üflenen varlık zaten o kilitlenmiştir. O bir daha ölmez. Samimi ruh sahibi bir varlık da hiçbir şekilde cehenneme gitmez. Bak çocukların dikkatini çekti o konu. Çok zekiler. Hakikaten ruh üflenmemiş bir insan yani kutsal ruh taşımayan bir insan benim ruhum var mı yok mu diye asla düşünmez asla. Hiçbir anlamı yok zaten kavrayamaz da öyle bir olay olmaz, Tevrat'ta ve masonlukta da o geçer çok uzundur o. “Ben ben olduğum için benim. Sen sen olduğun için sensin” diye uzun bir anlatımdır. Kuran'da da var. Onları bana gönderirseniz orada okuyabilirim.
Evet, dinliyorum.
VTR: Merhaba biz Amasya'dan sizi çok seviyoruz Adnan Ağabey.
ADNAN OKTAR: Ah severim ben sizin tatlılığınızı, güzelliğinizi. Gençler yakışıklı, kızlar çok güzel ben de sizi çok seviyorum. Siz cennet kuzusuna benziyorsunuz siz. Tek tek yaklaştırsana hepsi çok şekerler maşaAllah çok güzeller. Kabadayıları göster delikanlıları. Aferin benim canlarıma.
Bak şöyle “Eğer ben bensem” kendi beni için söylüyor bak “bensem sen de sen olduğun için sensin” bu şuurun açıklaması işte şuuru çok güzel anlatan bir ifade. “Çünkü ben benim” bak daha da pekiştiriyor “o zaman ben de ben değilim” bu daha da batın bir açıklama “ben de ben değilim.” Yani çünkü ortada bir eşya yok birisi yok, bir şey yok. Ben varlık değilim diyor varlık olan sensin. Var olan bir tek Allah. Ben gölge bir varlığım. O gölge varlığın sahibi de sensin. “Sen de sen değilsin. Eğer ben bensem, ben ben olduğum için sen de sensin. Çünkü sen sen olduğun için o zaman ben benim sen de sensin.” Yani mesela bir varlık oluyor birisine sen diyor o da sen değil. Hepsi Allah.
“Musa şöyle karşılık verdi İsraillilere gidip: Beni size atalarınızın tanrısı gönderdi dersem, adı nedir diye sorabilirler. O zaman ne diyeyim?” diyor Allah’a. Bak şekerliğe bak. Hep bütün konuşmaları böyle Allah’la. Allah diyor ki bak “Allah: ‘Ben Benim’ dedi” görüyor musun bak, “Ben Benim.” “İsraillilere de ki: Beni size ‘Ben Benim’ diyen gönderdi.’” Yani şuurlu varlık gönderdi. Burada ruh açıklanıyor, ruhun varlığı açıklanmış oluyor. Bunu bilemeyen, bunu anlamayan cehennemdedir. Açıkça söyleyeyim. Yani çünkü Allah’a iman edemiyor. “İsraillilere de ki: Beni size atalarınız İbrahim, İshak ve Yakup Tanrısı Allah gönderdi. Sonsuza dek adım bu olacak. Kuşaklar boyunca da böyle anılacağım.” Bak “Ya Rab beni ölüler diyarından çıkardın, yaşam verdin bana, ölüm çukuruna düşürmedin” onlar ölüm çukuruna düşürülmüş oluyor. Ruhu olmayanlar ölü.
Evet.
VTR: Oğlunuz olsa hangi ismi koyardınız?
ADNAN OKTAR: Adnan. Benim yakışıklım Fatih Sultan Mehmet’e benziyor. Onun gençliği, yakışıklı bir delikanlı. Ses tonu da güzel, davudi.
Evet dinliyorum.
VTR: Bir insanın karakterini tamamen değiştirmesi mümkün müdür acaba?
ADNAN OKTAR: Yakışıklım tabii, eğer ruh sahibi ise çok rahat şekil alır. Müslüman; Kuran bir bardaksa, Müslüman da sudur. Dökersin içine hemen o bardağın şeklini alır. Anında onun şeklini alır. Ama iman sahibi olması, ruh sahibi olması gerekir. Hiç diretmez. Yalnız iman sahibi olmayan ölülerlw ben Müslümanları görüyorum yazık çok uğraşıyorlar. Ağlamaklı oluyor inanamıyor, gözleri inanmıyor. Bütün delillerini anlatıyor, gözlerinin içine bakıyor. Halbuki ölü. Yani çok garip bir konu. Morga gidip de birisine iman konusu anlattığında bir anlam oluyor mu? Morgda anlamaz adam. Aynısıdır yani. Fakat o gözü açık olduğu için konuştuğu için onu canlı zannediyor. Halbuki ölü o. Kendini paralıyor, Peygamberimiz (sav) de canım benim, ayet gelmeden önce bilmiyor, “neredeyse kendini helak edeceksin” diyor Cenab-ı Allah. “Onlar” bak “ölüler” diyor “ölüler seni bırakıp ters dönüp gittiklerinde sen onlara çağrıyı işittiremezsin. Kulakları duymaz onların” diyor. “Kalp gözleri” yani şuurları da “kapalıdır” diyor “sen onları diri zannedersin, onlar ölüdürler. Hayvanlar gibidirler, hayvanlardan da aşağıdırlar” diyor. Adamlar zannediyor ki sembolik anlatıyor Kuran. Sembolik anlatmıyor muhkem ayet bu, açık. Niye sembolik anlatsın? Doğrudan muhkem ayet.
Evet dinliyorum.
VTR: Cehennem ne zaman yaratılmıştır?
ADNAN OKTAR: Cehennem ne zaman yaratıldı? Gelenekçiler korkuyor bu konudan ama çok yüzeysel düşünüyorlar. Hayret ediyorum, çocuk gibi. Diyor ki “Allah yalnızdı” diyor “bir gün baktı hiçlik aynasında Kendini gördü” diyor. “Sıkıldı Allah bir gün” diyor. “Yalnız duruyordu” diyor. “Trilyonlarca sene yalnız bekledi” diyor. Akıl edemiyor zamanın bizim için olduğu. Yani bir algı biçimi olduğunu akıl edemiyor. Zaman diye bir şey yok. An vardır. Şimdi an olduğunda cehennem ne zaman yaratılmış oluyor? Sonsuz öncede yaratılmış oluyor. Ve sonsuz sonrada da olmuş oluyor. Dolayısıyla cehennem ehli sonsuz evvelde vardı sonsuz sonrada da var. Özel yaratılır. Ruh sahibi ise bir insan özetle cehenneme hiçbir şekilde gitmez. Şuuru açıksa samimi ise gitmez.
Evet dinliyorum.
VTR: Neden iki bayram arası düğün olmaz?
ADNAN OKTAR: Yakışıklım sen hiç dinleme iki bayram arası davul ve zurna ile şahane bir düğün yap hiçbir şey olmaz. Nerden çıkıyor? Bir akıllı derler, güzel bir söz söyler yüz köy bundan istifade eder derler. Yok öyle bir şey, yok öyle bir şey. Nereden çıkıyor? Bilakis iki bayram arası olur düğün. Ne alakası var?
Evet dinliyorum.
ASLI HANTAL: AK Parti Gaziantep Milletvekili Şamil Tayyar “Tarikatların emniyette iktidar mücadelesi var” açıklaması yaptı. FETÖ’den boşalan kadrolara Menzilciler, Süleymancılar gibi tarikatların yerleştiğine dair iddialar TSK için değil ancak emniyet için geçerli diyen Tayyar şöyle devam etti. “Ancak bu tehlikeli bir şey. Görev dağılımı yapılırken inisiyatifin hiçbir grubu yapılmaması gerekir. Mili görüşçü olsa bile. Farklı gruplara mensup insanları harmanlayan bir kadro yapılanması bence çok sorun oluşturmaz. Çünkü bunlar birbirlerini denetler.”
ADNAN OKTAR: Doğru söylüyor da ben Şamil Hoca’ya şaşıyorum. Devletin yapısını nasıl bilmez? Yani hiç mi polise gitmiyor, hiç mi emniyette misafir olmadı? Bak ben ona söyleyeyim. O son kere sorsun ben son kere açıklayayım. Emniyet silme ülkücüdür. Mili İstihbarat Teşkilatı silme ülkücüdür. Ordu da silme ülkücüdür. Yani yapısı itibari ile mecburdur zaten. Yani devletin yapısı zaten Türk devleti kuruluş yıllarında Atatürk’ün kurduğu yıllarda resmi ideolojisi ülkücülüktü zaten. Ülkücü milliyetçi sistemdir. Hiçbir şekilde bundan devlet ayrılmaz. Daha önce de bu böyleydi. Hep böyle yani. Osmanlı döneminde de alttan alta bu şekilde. Nereden çıkarıyorsun sen? Ben gittim mesela tarikatlar olur, bazen Süleymancıya rastlıyorum emniyette. Bazen Nakşibendi olur, tesbih çeker. Ama hep ülkücüdür. Ülkücülüğün içinde erimişlerdir. Atatürk kendisi de ülkücüydü Atatürk’ün. Yani bütün o devrin yazarları, paşaları tamamı ülkücüdür. Enver Paşa başta olmak üzere dolayısıyla öyle bir yapı yok. Yani Hoca’nın olayı görememesine ben şaşıyorum. Ve devletin resmi ideolojisi içten yani derinden. Yazılmamış ideolojisi Kızıl Elma’ya dayanır. Kızıl Elma görüşüne dayanır. Bunu da herkes bilir. Bu oturup anlatılmaz da yani uzun uzun anlatılmaz. Ama bilinen bir şeydir bu. Bazen adamlar oyun oynamaya kalkar. Devlet seyreder. Böyle artistlik yaparlar. İleri geri sağa sola ama devlet kendini yıktırmaz Türkiye’de öyle bir konu olmaz. Yani kendini sarstırmaz dahi. Seyreder ama öyle bir konu olmaz. Anında tepesine biner ve dümdüz eder. Yani ses çıkarmıyorsa bir bildiği vardır. Dolayısıyla Şamil Hoca bilmiyorum resmi daireleri gezmedi mi, hiçbir yeri incelemedi mi bilmiyorum. Mesela solcu vali bile olsa, komünist vali bile olsa ülkücü olur. Bak Aydınlıkçılar bile sonunda ülkücü oldular. Maocu görüşe sahipler. Silme ülkücü hepsi. CHP’nin içinde de ülkücü çok büyük bir kadro vardır. Ulusalcı adı altında. Çok güçlü bir yapılanmadır. Dolayısıyla Hoca’nın dediklerine katılıyorum. Doğru, hakikaten harmanlama iyi olur, güzel olur. Bir risk yok. Dengelemesi onlar da doğru. Ama belki bir bildiği vardır. Söylemek istemiyor olabilir. Çünkü bu açıkça anlatılan bir sistem değil. Ben söylüyorum tek bunu herkes söylemez bunu bilinir. Mesela ilk mezun olan kaymakamlar bilmez bunu. Kaymakam adayı oluyor ya öğrenci hiçbir şey bilmez. Kaymakam olur bir süre sonra devleti tanırlar. Yani zamanla ona hissettirilir bu. Devleti anlar ve ideolojisini, düşüncesini ona göre değiştirir.
Evet dinliyorum.
ASLI HANTAL: İsrail’in önde gelen haber sitesi The Times Of Israel, İsrail’de en fazla dağıtımı yapılan İsrail Hayom Gazetesi’nde yayınlanan “BDS” yani “boykot geri çekme zihniyeti neden barış için çözüm olamaz?” başlıklı makalenizi içeren bir yorum yaptı. The Times Of Israel haber sitesi İsrail Hayom Gazetesi köşe yazarlarının İsrail’in sorunları ile ilgilenmemekle eleştiriyor. “Musevi köşe yazarları başka konulara ağırlık verirken TV’de sohbet programı olan Türk Müslüman Yazar Adnan Oktar İsrail’e karşı uygulanan boykotu eleştiren yazısını köşesine taşıdı” deniliyor. Yani sizin Musevilerin haklarını Musevilerden daha çok koruduğunuza dikkat çekiyor haber. Adnan Oktar BDS’nin görünürde Filistin halklarının haklarını savunan bir hareket olarak kendini tanıtsa da izledikleri ayrımcı, dayatmacı yöntemler ile barışa ve kardeşliğe hizmet etmekten çok uzak bir yapıya dönüştüğünü anlatılıyor. BDS hareketinin yani boykot geri çekme ve yaptırım hareketi. BDS hareketinin içinde samimi niyette olanlar olsa da aynı nefret üslubundan beslenen radikal örgütlere benzer zihniyette olduğunu, İsrail politikalarını eleştirme görünümünde Musevi nefretini alevlendiren bir propaganda hareketi olduğunu anlattığınız cümlelerinize yer veriyor haberde.
ADNAN OKTAR: Gayet güzel olmuş.
Evet dinliyorum.
VTR: Medeniyetler çatışması diye bir şey var mı?
ADNAN OKTAR: Nasıl benim güzelimin görüntüsü, bayağı güzel değil mi?
EBRU ALTAN: Çok hoş karizmatik.
ADNAN OKTAR: Çok anlamlı bayağı güzel bakıyorlar. Allah nuru ile sarsın. Uzun ömür versin, sağlık sıhhat versin benim güzelime. Huzur içinde yaşamasını nasip etsin. Cennette de Allah dost etsin. Tabii ki var. Yani var hale getiriyorlar. Şöyle; normalde olmaz. Ama gelenekçi Ortodoks sistemi, gelenekçi Ortodoks hocalarla keskinleştirip zıtlaştırıyorlar. Mesela Cübbeli’yi çıkarıyorlar. Muazzam bir Şii karşıtlığı. Orada İngiliz Şiilerini çıkarıyorlar muazzam bir Sünni karşıtlığı. Hristiyanlarla Müslümanlar arasında muazzam bir zıtlık kendi kafalarınca çıkartmaya kalkıyorlar. Halbuki böyle bir şey yok. Hepimiz Allah’ın kuluyuz. Hepimiz Allah’a inanıyoruz. Hristiyanlar, Museviler efendim Şii, Sünni hiç fark etmez hepsi mümin tertemiz insanlar. İngiliz derin devletinin bir projesi bu yani önce zıt medeniyetler meydana getirmek, sonra o zıt medeniyetlere çatıştırmak. Zıt medeniyetleri birbirine düşman etmek, öfkelendirmek, nefret tohumları ekmek, kin dolu hale getirmek ve bu kinin silahla, kanla ifade edilmesini sağlamak. Şu an bunu yapıyor adamlar. Biz de onların bu oyununu bozuyoruz. Yani medeniyetler çatışmasını medeniyetler sevgisine çeviriyoruz. Medeniyetler muhabbetine çeviriyoruz. Onlar deccallık yapıyor biz de Mehdiyet ruhu ile bu pisliği temizlemeye özel gösteriyoruz. Ve güçleri yetmiyor şu an. Yani bu belayı, bu pisliği dünyaya yaymaya güçleri yetmiyor.
Evet dinliyorum.
VTR: Allah kuluna yeter mi?
ADNAN OKTAR: Nasıl benim güzelim. Güzel kız değil mi? Bayağı güzel. Yaklaştır bakayım. Bakışları çok güzel canım benim. Alın, kaş, göz, dudakları, burnu her yeri çok güzel. Allah kuluna neden yeter? Çünkü biz kendimizi mesela elimiz ile şöyle korurken Allah korur. Biz elimiz ile koruyamayız. Yani bütün korumayı Allah yapar. Şahıs kendini korudu zannediyor ya o korumanın tamamı Allah’a aittir. Aldığı her tedbiri Allah alır. “Dolayısıyla Allah kuluna kafi değil mi?” ayeti bu konunun batın yönünü açıklar. Mesela kendini silah ile koruyor. Silah ile korumayı Allah yapar. Sen yaptığını zannedersin. Hepsini Allah yapar, Allah’a aittir. Öyle gibi görünür.
Evet dinliyorum.
VTR: Adil kullanım kotası ne zaman kalkar?
ADNAN OKTAR: Bu şekerlik ne peki sen önce onu bana söyle bakayım. Bu tatlılık bu ballık. Bu sevimliliğin sebebini bana bir anlat bakayım sen. Allah yaratıyor tabii seni böyle sevimli şeker. Biz bunu tabii acı ile hatırlayacağız ilerde. Ya diyeceğiz bizde adil kullanım kotası vardı bilmem ne. İnternete girerdik beklerdik falan. Çocuklar şaşıracaklar “gerçekten mi?” falan diye. Bu bizim bilgisayarlar antika dükkânlarında satılacak böyle. İnsanlar hayretle bakacaklar “nasıl bir şeymiş?” falan gibi.
“Adnan Bey madem çok saygıdeğer biri, madem Hocanız, yanında bacak bacak üstüne nasıl atıyorsunuz? Bu âcizane” diyor “sormak istedim” diyor. Bacak bacak üstüne de atar, bacağını ayırır da oturur. Öyle bir şey yok rahat yaşayalım. Hayat rahat olsun. Bak Allah diyor ki “yan gelip yatmışken de Allah’ı anın” diyor. Öyle bir şey olmaz. Nereden çıkarıyorsunuz? Hep adap edepli Osmanlıdan kalma. Hayat zehir olur. Böyle şey olmaz. Seviyorum onları, onlar da beni seviyorlar. Rahatız, aile ortamı gibi. İnsanlar rahat yaşaması lazım. Niye öyle cendereye alalım insanları?
Şimdi kısa bir ara verelim devam edelim.
ASLI HANTAL: Yayınımıza kısa videolarla devam ediyoruz.