Sohbetler (29 Ağustos 2017; 10:00)

OKTAR BABUNA: İyi günler sayın izleyicilerimiz. Adnan Oktar’la Hoş Sohbetler programına başlıyoruz. Adnan Bey hoş geldiniz.

ADNAN OKTAR: Oktar Bey hoş geldiniz, hepimiz hoş geldik. Ve hepimiz hoş bulduk.

Evet, dinliyorum.

OKTAR BABUNA: Şırnak’ın Uludere İlçesi’nde yapımı devam eden yok inşaatında çalışan 3 işçi PKK’lı teröristlerin silahlı saldırısı sonucu şehit oldu. Şehit olan işçilerimizin isimleri; Kadri Uslu, Ramazan Yakut ve Cangir Yılmaz.

ADNAN OKTAR: Evet, askerle baş edemeyince bu sefer masum halka yöneldiler. İşte çakallık amaçları bu. Her seferinde çıkmaza girince yeni bir yol arıyorlar kendilerine. Şehitleri bir daha göreyim.

OKTAR BABUNA: Şehitlerimizi gösteriyoruz tekrar inşaAllah. Kadri Uslu, Ramazan Yakut ve Cangir Yılmaz.

ADNAN OKTAR: Ne mutlu sizlere. Dünya şartları zordur, cennet şartları çok güzel, çok kolay. Yani şehadet aleminin şartları çünkü şehadette ölüm gerçekleşmiş olmuyor, sonra vefat edecekler, inşaAllah. Allah mübarek etsin şehadetlerini, Allah anne-babalarına uzun ömür versin, sabr-ı cemil nasip etsin.

Evet.

OKTAR BABUNA: Cumhurbaşkanı Erdoğan geçtiğimiz dönemlerde muhtarlara Külliye’de aşure dağıtmış ve muhtarlarımız bundan çok büyük bir sevinç duymuşlardı. Kendisine o gün tekrar hatırlatılarak “Muhtarlar sizin ona hizmet etmenizden ne kadar gururlanmışlar. Gururu daha önce örselenenlerin gururları tepeden tırnağa onarılmış yüzlerinden anlaşılıyor” dediler. Sayın Erdoğan, “Bu bana ayrı bir heyecan ve zevk veriyor. Orada kurduğumuz göz teması çok önemli benim için. Göz teması kuran vatandaşın bir daha seni bırakmaz, sen de onu bırakmazsın” dedi. Görüntülerini gösterebiliriz.

ADNAN OKTAR: Tayyip Hocam kibar delikanlı, efendi delikanlı, maşaAllah. Hz. İsa (as) gibi, maşaAllah. O da biliyorsunuz talebelerinin ayaklarını yıkardı, o da çok mütevazi, güzel. Milletin sevme nedenlerinden biri de o.

Evet, dinliyorum.

OKTAR BABUNA: Cumhurbaşkanı Erdoğan, Katar kriziyle ilgili şunları söyledi: “Katar krizinde Suudi Arabistan’ın körfezin ağabeyi olarak konuya el atması gerekiyor. Çünkü Müslümanların bu dünyada birbiriyle uğraşmaya ne zamanı var ne vakti ne fırsatı olamaz. Biz sevmekle emrolunmuşuz. ‘İman etmiş olamazsınız birbirinizi sevmedikçe, cennete giremezsiniz iman etmedikçe’ ölçü bu” dedi.

ADNAN OKTAR: Kardeşim, böyle mübarek bir devlet başkanı hatırlıyorsanız söyleyin. MaşaAllah evliya gibi evliya. Devlet başkanı böyle olur işte. Hep Kuran’la, imanla konuşuyor ve samimi. Havaya da girmiyor, enaniyet de yapmıyor, kibir de yapmıyor kendi halinde. İlk başta nasılsa, ilk yıllarda nasılsa aynı. Güneydoğu’ya da giderdi Saadet Partisi döneminde, Milli Selamet Partisi vardı o zaman, gider yerde yatardı, bir kilimin üstünde üstüne bir şey çekip yatardı. Allah için mücadele ederdi. Aynı tevazu, aynı sevgi, aynı saygı, aynı hürmet, aynı iman ve coşku helal olsun Tayyip Hocam’a, güzel.

OKTAR BABUNA: Sizin söylediğiniz yönde Cumhurbaşkanı’nın bir açıklaması daha var uygun görürseniz.

ADNAN OKTAR: Evet.

OKTAR BABUNA: Cumhurbaşkanı’na “Herkes sizinle kucaklaşmak istiyor, siz de halkla çok kucaklaşıyorsunuz. Bunu nasıl yapıyorsunuz?” diye soruldu. Cumhurbaşkanı şöyle cevap verdi: “O bir başka oluyor. Kucaklaşmadığın zaman ‘bu ne kibirli ya, ne gururlu ya’ denir. Kibir, gurur bize ait değil ki tevazu bize yakışır. Gurur, yücelik Allah’a aittir. Seninle bu şekilde kucaklaşmak isteyene siz o şekilde bir mukabelede bulunduğunuz zaman o artık ömür boyu onu unutmaz. Ben de hamdolsun elimden geldiği kadarıyla gerekeni yapıyorum. Bundan da taviz vermeyi hiçbir zaman düşünmüyorum” dedi.

ADNAN OKTAR: Doğru söylüyor tabii. Göz göze gelmiş, aşuresini yemiş, sarılmış, artık ondan sonra hakikaten hainlik boyutunda bir anormallik olmadıktan sonra ters dönmez.

Evet.

BÜLENT SEZGİN: Cumhurbaşkanı Erdoğan, Külliye’nin inşa edilmiş olmasının önemli olduğunu belirterek şunları söyledi: “Putin, Külliye’yi görünce ‘büyük devlet olmanın işareti işte bu eserdir. Bana da burada bir oda verseniz’ dedi. Kremlin Sarayı da büyük devlet olmanın işaretidir, içinde kaybolursunuz. Biz Külliye’yi yaptık ama muhalefet bunu hazmedemedi. Çünkü büyük düşünecek noktada değiller” dedi.

ADNAN OKTAR: Tayyip Hocam rahat olsun millet ondan yana. CHP’nin içindekiler çok büyük hata yapıyorlar. İlk başta iyi gidiyorlardı. Dindar CHP görünümüne doğru gidiyorlardı. Baktım dün çıkmış bir tanesi o şairlerden Nazım Hikmet aşağı, Nazım Hikmet yukarı. Kardeşim, hiç mi Osmanlı’da Müslümanlık aleminde beğendiğiniz şair yok, güzel insan yok? Hz. Muhammed (sav)’in sözünden güzel bir söz paylaş, bir ayet söyle. Said Nursi’den bir şey söyle, Süleyman Hilmi Tunahan’dan bir şey söyle millet sizi göklere çıkarır. Sabah-akşam Nazım Hikmet, Nazım Hikmet, Nazım Hikmet. Öyle olunca da CHP de küçüldükçe küçülüyor, küçüldükçe küçülüyor. Otuz kere söyledim yanlış yoldasınız diye. Güzelim CHP’yi ne hale getiriyorlar. Dindar CHP’yi millet iktidar yapar. Nazım Hikmet’le ne işi var milletin? Hayır tamam arada sırada oku tamam ama gece-gündüz Nazım Hikmet bu nedir? Başka insan tanımıyor musunuz?

Evet, dinliyorum.

VTR: Ben Nazile. Allah’ın veli kullarını nasıl anlarız?

ADNAN OKTAR: Nazile, veli anasıl anlaşılır? Kendi için yaşamaz sevdikleri için yaşar oradan anlarız. Bir egoist asla veli olamaz. Kendi için yaşamıyorsa kabadayıysa o velidir, Allah’a kendini verdiyse, bıraktıysa, sadece Allah için yaşıyorsa.

CHP ne zaman sağa yaklaşsa, ne zaman dindar bir üslup kullansa hemen Sayın Kılıçdaroğlu’nu “Seni alaşağı edeceğiz, alacağız, yerine başkasını düşünüyoruz.” Rahat durmuyorlar. O da onları dengede tutmak için gece-gündüz Nazım Hikmet, Nazım Hikmet o da o tarzdan gidiyor. CHP bu kafayla toparlanamaz. CHP’nin içindeki komünist zihniyetin arındırılması lazım. CHP’ye mukaddesatçı insanlar alsınlar aklı başında modern, Kuran Müslümanları alsınlar ve Kuran Müslümanlığını yaysın CHP, ezer geçer Allah’ın izniyle. Ama bu kafayla gittikçe küçülecek söyleyeyim.

OKTAR BABUNA: Siz hep hatırlatıyorsunuz, Atatürk “komünizm her bulunduğu yerde ezilmelidir” diyor.

ADNAN OKTAR: Tabii. Bak “Beyler, şurası unutulmamalıdır ki” bak dikkat çekiyor “komünistlik Türklük aleminin en büyük düşmanıdır” diyor bak en büyük, daha üstüne yok, “behemehal” diyor yani her durumda “her görüldüğü yerde ezilmelidir” diyor. Kardeşim, sen ne yapıyorsun? Ne kadar komünist varsa CHP’ye dolduruyorsun. Gitsin komünist parti kursun kendileri niye CHP’ye koyuyorsun? Türkiye İşçi Partisi var, komünist partiler var gitsinler orada örgütlensin legal olarak ne yapıyorsa yapsın. CHP’nin içinde CHP’liler kalsın, Atatürkçüler kalsın, sokmayın onları onların içine. Adam dürüst olsun, komünist partisi değil ki CHP, sosyal demokrat bir parti. Ee, o zaman ne işin var senin CHP’nin içerisinde? Komünistleri CHP’nin içinde barındırmasınlar. Nezaketiyle söylesinler “Arkadaş sizin yeriniz komünist partisidir, gidin kendi partinizi kurun orada ne yapıyorsanız yapın ama CHP’ye ilişmeyin” demeleri lazım. Sabaha kadar Nazım Hikmet’in şiirlerini okusun adamlar orada. Hayır, Nazım Hikmet’i ben dışlıyor değilim okunur tamam ama gece-gündüz okunmaz. Bu ne bu? “Hava kurşun gibi ağır” diyor. Biraz da alkol almış görüntüsü de veriyor. Milleti irkiyorsun rahatsız ediyorsun milleti o zaman. Millet sana güvenir mi? Bir Allah’tan, Kitap’tan bahset, dinden imandan bahset, milletin mayası ondan gider, millet onunla ferahlar. Milleti kasacak ne varsa yapıyorsun.

Evet, dinliyorum.

BÜLENT SEZGİN: Adnan Bey. Sizinle tanışmak isteyen arkadaşlarımız, tanismakistiyorum@a9.com.tr adresine ve 0530 255 92 39 nolu WhatsApp numarasına mesaj gönderebilirler, inşaAllah.

ADNAN OKTAR: Evet, dinliyorum.

VTR: Müzik gerçekten günah mıdır?

ADNAN OKTAR: Yakışıklım, niye günah olsun? Adamların kafasını oradan anla yani ne kadar bozuk bir mantık olduğunu, ne kadar bozuk bir inanç olduğunu oradan anla. Müzik gibi güzel bir şeyi adam haram ediyorsa artık ona ne denir? Ne konuşacaksın o adamla sen? Gülmek haram, müzik haram, resim haram, heykel haram, ipek haram, altın haram, ıstakoz haram, midye haram her şey haram, say say bitmiyor. Kuran’da var mı? Yok. Nereden? “Bana öyle geliyor” diyor. “Peki nasıl oluyor?” diyoruz “Hanefi mezhebindenim ben bana öyle geliyor” diyor. Maliki ne diyor? Maliki diyor ki “bunların dediklerinin hepsi yanlış” diyor. Şafii de çıkıyor diyor ki bu sefer “Hem Hanefi hem Maliki yanlış söylüyor” diyor. Hanbeli de diyor ki “Üçü de yanlış söylüyor” diyor. Bu adamlara nasıl güveniyorsunuz o zaman? Hepsi birbirinin doğru söylemediğini söylüyor, nasıl peşlerinden gidiyorsunuz? Kuran’a tabi olsanıza. Allah “Sizi Kuran’dan soracağım” diyor sen gerisine karışma. “Kuran’dan soracağım” diyor.

Evet, dinliyorum.

VTR: Hükümet sürekli üst akıl diyor, sizce bu üst akıl kim?

AFDNAN OKTAR: Canımın içi çok çok güzelsin. Allah sana sağlık sıhhat, uzun ömür versin. Allah cennette kardeş etsin harikulade güzelsin, maşaAllah. Allah seni korusun. Tabii ki İngiliz derin devleti. Ama tabii Tayyip Hoca açık açık anlattı “Önce piyonları temizleyeceğiz en son şah diyeceğiz” dedi. Zaten şahın amblemi İngiliz derin devletinin amblemi, aynısı. “Ama şu an açıklarsak uluslararası skandal çıkar” dedi. “Üst aklın kim olduğunu biliyorum ben ama söyleyemem” dedi. Nasıl desin İngiliz derin devleti diye? Adamlar akıl almaz şamata yaparlar. Onun için diyemiyor ama İngiliz derin devletidir. Yani Ashab-ı Şimal, Kuran’da Ashab-ı Şimal olarak geçer, kuzeydeki devlet, kuzeydeki devletteki oluşacak ashab topluluk. Bak bir Ashab-ı Kehf vardır Kuran’da, bir de Ashab-ı Şimal vardır yani deccaliyet. Ashab-ı Şimal Kuran’da geçer biliyorsunuz. Kuzey’den gelecek deccal, şimal kuzey demektir zaten. Ashab-ı Kehf’e karşılık yani Mehdiyet’e karşılık Ashab-ı Şimal. Allah o Ashab-ı Şimal’i Mehdiyet vesilesiyle darmadağın edecek Allah’ın izniyle. Cenab-ı Allah hatta bu ayetin Vakıa Suresi 41’dedir bu Ashab-ı Şimal. “Mutsuzdur onlar” diyor Allah bak “mutsuz” Ashab-ı Şimal yani deccaliyet. Ashab, devlet demiyor bak ashab, bir topluluk, şimalden gelen bir topluluk, şimalde örgütlenmiş topluluk Ashab-ı Şimal. Ebcedine baktığımızda İngiltere’nin kuruluş tarihini veriyor 1646. Bak ebcedi İngiltere’nin kuruluş tarihini veriyor tam 1646, parlamentonun yönetimi ele aldığı tarih 1646. Ashab-ı Şimal yani şimaldeki topluluk İngiliz derin devleti yani. Ebcedinin 1646 vermesi de bir mucize, tam 1646 İngiliz derin devletinin kurulduğu tarih, İngiltere’nin kurulduğu tarih, resmi olarak kurulduğu tarih 1646.

Evet, dinliyorum.

VTR: Şeytan insanlara herhangi bir şey unutturabilir mi?

ADNAN OKTAR: Evet unutturur, yani o ilginç. Kafanın içine girer, kafada ağırlık yapar. Adam der ki “Kafamın içi dağınık kafamı toparlayamıyorum” der. O şeytanın etkisiyledir. Beynine elektromanyetik etki yapar öyle düşünün, kafasına baskı yapar ve unutturur. Hz. Musa (as) ne diyor ve yardımcısı, ikisi de “unuttum” diyor ama “bana şeytan unutturdu” diyorlar “şeytan unutturdu.” Hz. Hızır (as)’la beraber ama şeytan da rahat bırakmıyor, şeytan da yanlarında gidiyor.

Evet, dinliyorum.

VTR: Adalet, barış, kardeşlik istiyoruz. Siz bunu nasıl sağlayacaksınız?

ADNAN OKTAR: Yüzünde bir Alevi güzelliği var dedemin, maşaAllah. Alevi tahmin ediyorum, bıyık ve şapkadan anlaşılıyor ve CHP’li klasik. Tertemiz bir insan. Mehdiyet devrinde olur gerçek adalet. Gerçek barış ve kardeşlik Mehdiyet devrinde olur. Sen de nur gibi bir Alevi olduğuna göre, Hz. Mehdi (as)’ı beklediğine göre, biz de beklediğimize göre İmam Mehdi (as) zahir olduğunda adalet, barış kardeşlik de hallolmuş olacak. Ama Tayyip Hoca hakikaten elinden geleni yapıyor ama bu kadara gücü yetiyor. O da bir insan, kaderin dışına çıkamaz.

Evet.

VTR: Allah Hitler gibi insanları neden yaratır?

ADNAN OKTAR: Canımın içi, ben güzelliğine şaşırıyorum. Sen konuyu anlatıyorsun, insan hakikaten konudan ziyade senin güzelliğine dikkatini veriyor. Güzeller güzeli, eğer Hitler olmasa, Stalin olmasa, şeytan olmasa, deccal olmasa imtihan olamayız. İmtihan olması için deccalın adamları olması lazım, deccalın askerleri olması lazım, deccalın komutanları olması lazım ki insan imtihan olabilsin. Yoksa boş gelir boş gideriz dünyadan hiçbir şey öğrenemeyiz. Ama çok güzelsin, maşaAllah. Allah sana uzun ömür versin hidayetle, maşaAllah.

Evet, dinliyorum.

BÜLENT SEZGİN: CHP Adalet Kurultayı Çanakkale Savaşları’nın geçtiği bölgede yapılmış ve burada bir kısım partililer içki sofrası kurmuşlardı. Sayın Erdoğan konuya şöyle tepki gösterdi: “Ben gençliğimize güveniyor inanıyorum. Malazgirt’te o yakıcı güneşin altında elli bini aşkın genç vardı. O gençler bir aşkla heyecanla geldiler. Onlar Çanakkale’ye gidenler gibi değildi. Onlar sözde adalet kurultayı derken şehit cenazelerinin olduğu yerde ‘votka mı şarap mı içersiniz?’ derlerken bizim gençliğimiz tek bayrak, tek millet, tek vatan, tek devlet” dedi.

ADNAN OKTAR: Tayyip Hocam da öyle yaman ki, yani bir şey yakaladı mı burnundan getiriyor. Böyle yaman bir delikanlı ben görmedim. Ufacık bir şey yakalasın gerisini ona bırak. Tabii ki bir siyasetçi için bu çok mühim bir konu. Adam gitmiş şehit mezarının başında şarap içiyor şarap. Hakikaten skandal rezalet yani. Bunu CHP’ye mal edebilir miyiz? Edemeyiz tabii ki. Ama oradaki adamların münasebetsizliği. Saygıda sevgide güzel bir eğitim almış olsalar bu olmaz. Ama saygı ve sevgide bir eksiklik olduğu görülüyor.

Sayın Kılıçdaroğlu aslında çok vicdanlı bir insan. CHP’liler ona sahip çıksa bir de ikide bir önünü yolunu kesmeye kalkmasalar o götürecek CHP’yi ve iyi bir noktaya getirecek ama nefes aldırmıyorlar. Bir tane sağcı aldım diye CHP’yi ayağa kaldırdılar, Saadet’ten birisini aldılar diye. Kardeşim bırak, yarı yarıya sağcı olsun, yarı yarıya da solcu olsun CHP’yi iktidara getirelim. Nurcu da olsun, Süleymancı da olsun, Nakşibendi de olsun Halk Partisi adı üstünde halka açık olsun. Halkın yolunu kapatıyorsun sen halkın yolunu. Bir tane Nurcu göremiyoruz, bir tane Süleymancı göremiyoruz, bir tane Nakşibendi yok, bir tane Kadiri yok bu nasıl Halk Partisi? Böyle Halk Partisi mi olur? Elini sallasan komüniste değiyor. Komünist bol, böyle olmaz. Bıraksınlar Sayın Kılıçdaroğlu’nu bir sene karışmasınlar bir sene, o insan aklı başında vicdanlı güzel bir insan gereğini yapar.

Evet, dinliyorum.

VTR: İstanbul’un farklı yerlerine meyve ağaçları dikilemez mi?

ADNAN OKTAR: Ah benim aslanım benim güzel yüzlüm benim aferin, çok güzel olur. Bizim de istediğimiz o. Yol boyu bir tane meyve ağacı yok bir tane. Yok “Çoluk çocuk…” Bırak kardeşim Ümmeti Muhammed yesin, yol boyuna meyve ağacı dik ne olur? Elma- armut ağacı, boş ağaçlar bak hepsi yaprağını dökmüş. Bizim bahçede de elma ağacı var hiçbir şey olduğu yok. Ne mahsuru var? Bırak, elma, armut, üzüm olsun. Bir tane meyve ağacı yok bir tane zorunuza ne oluyor yani? Kardeşim, bu memleket bizim değil mi? Bir de onlara o kadar bakım yapıyorsunuz emek veriyorsunuz meyve ağacını öyle beslesen meyve ağacı seni kucaklar. Bütün İstanbul’un meyve ihtiyacı karşılandığı gibi civar illere de meyve gönderebiliriz o zaman. Zaten ilgililer var belediyenin elemanları var, her gün toplarlar kasalar koyar götürürler, değil mi? Limon da çok güzel yetişir limon. Bizim bahçede çok güzel oluyor limon. Bak limon da pahalı bulunan bir şey. Millet çayına sıkar. Her yere limon ağacı ekin. Nedir bu neden çekiniyorsunuz ben anlamıyorum.

Evet, dinliyorum.

VTR: Neden ülkemizde kimse adalete güvenmiyor?

ADNAN OKTAR: Yakışıklım, bunu söyleyenler çok ama bilmiyorum. Bir darbeden geçtik şimdi FETÖ’nün işgali mevzubahisti. Adamların yüzlerce hakimi var, yüzlerce savcısı var, yüzlerce polisi var, binlerce aslında. Devlet tabii can havliyle kendini koruyor şu an can havliyle. PKK bir yandan saldırıyor. Böyle bir ortamda sıhhatli böyle kusursuz bir adalet biraz zor olur. Ama yine de adalet konusunda haksızlığa uğrayan arkadaşlar bana yazsın buraya, söz bir Allah bir okuyacağım ve anlatacağım. Söylemiyorsunuz ki. Mesela dediler ki; “Çocuklar hapishanede mağdur oluyor” tamam bu doğru güzel. Mesela farz edelim bin çocuk olduğunu düşünelim, biz bunları kreşlerde sultan gibi yaşatırız bunu yaparız evvelAllah. Ben Tayyip Hocam’dan rica ediyorum her cezaevine geniş büyük kreşler yapalım, açık bahçe de olsun ama çocuklara, anası bilmem kim falan değil. Çocuğa orada bakıcılar olacak onlar götürecekler. Güneşe çıksınlar, gezsin, top oynasın çocuk bahçesi yani bildiğin çocuk bahçesi olsun. Akşam da gider annesinin yanında yatar bunda bir şey yok, değil mi? Hatta şehit gezisi de yaptırılabilir çocuğa. Otobüslere bindirilir her yere götürürsün, deniz kenarına götürürsün. Bin çocuk ne olacak bizim için hiçbir şey değil. Yüz otobüsle yahut elli otobüsle yaparız yani. Helali hoş olsun iftiharla seve seve yaparız. Herkes sevgi de gösterir çocuklar rahat eder. Bu konuda haklısınız bir şey dediğim yok. Ben bunu Tayyip Hoca’dan rica ediyorum bu yapılsın. Bir de meyve ağacı konulsun. Ne mahsuru var? Şu an elmalar kocaman olacaktı, ne olur? Ne var bunda kardeşim? Armut ağaçları, elma ağaçları bir kere şehir, bir kere turistik yönü de mükemmel olur. Bütün millet gelir İstanbul’a, Ankara’ya da gelir. Her meyve bahçesi ne demek? “Daha öncesini görmedik…” Her şeyin ilkini biz bir yapalım, başka yerde model olmayabilir. Milletin modeline göre mi biz hareket edeceğiz? İnsanların modeline göre mi hareket edeceğiz? “Avrupa’da yok” diyor. Avrupa’da yoksa burada yaparız. Allah Allah. Her yeri bağlık bahçelik yapalım, değil mi yol boyu? Bir de güneşi her cepheden alıyor her yer. Güzel İstanbul’da yetişen üzüm türleri var iyi, ek üzümleri güzelce. Üzüm suyu çocuklara dağıtırız. Armut-elma kurutulur, meyve olarak da yenir kurutulmuş olarak da yenir. Meyve tozu da toz haline de getirip kullanılabilir çeşitli böyle yiyeceklerde bayağı faydalı olur.

Evet, dinliyorum.

VTR: Adım Semih. Ne kadar seversek o kadar sevilir miyiz, aşk karşılıklı mı?

ADNAN OKTAR: Canımın içi, şimdi sever de ama şöyle olacak; Allah’a niyetle seversen, Allah’ın tecellisine niyetle seversen Allah sevgine karşılık verdirtir yaratır. Ama sen onu putlaştırırsan Allah’tan ayrı bir varlık olarak seversen o sana belaya döner. Bak görüyorsunuz duyuyorsunuz belaya döner. Hatta öldürmeye kalkıyor, yaralamaya kalkıyor, iftira atıyor, saldırıyor rezalet çıkarıyor her türlü kötülük yapabilir. Putlaştırırsan put sana saldırır. Allah’ın tecellisine niyetle seversen Allah güzel karşılık verir.

Evet.

VTR: Merhabalar, ismim Arzu. En çok merak ettiğim soru şu, hayvan haklarına ne zaman bir çözüm bulunacak? Her gün sosyal medyada işkencelerle dolu resimler görmekten artık bıktık.

ADNAN OKTAR: Canımın içi canımın içi aferin sana güzel insan, vicdanlı insan, merhametli insan, maşaAllah. Allah seni dünyada da ahirette de mutlu etsin, cennetle Allah ödüllendirsin. Ne güzel insansın ki bu kadar merhamet ediyorsun hayvanlara. Haklısın benim bir tanem. Hapis cezası getirilmesi lazım. Mesela arabayı sürüyor köpeğin üstüne eziyor, adama para cezası veriliyor, işte dikkatsizlikten hafif. Adam sırıtarak geliyor. Mesela köpeği ezdiğinde adamı hapse sokarsan bir beş yıl hapis yerse bir daha yapıyorsa yapsın. Hayır, farkına varmadan yaparsa ayrı, mesela arabada gidiyordur köpek aniden fırlar tamam. Ama kasten arabayı üstüne sürüp çiğniyorsa verirsin bir beş yıl burnundan getirirsin. Çünkü onu yapan her şeyi yapar, o zulmü yapan her şeyi yapar. Mesela kediyi hayvanı kesiyor, adamı da keser bu. Ve bu adamları tanıtmak lazım sırf hapis değil. Önden, yandan, cepheden resimlerini göstermek lazım. Hatta “dikkat” diye altına da yazı yazarak “bu adam bunu yapmıştır dikkat” diye böyle olması lazım. Hadi beş sene vermiyorsa bile en az bir yıl kesintisiz yatacağı şekilde hapis cezası verirsin, bir yıl o ona yeter. Bir de resminin sürekli yayınlanması internette. Hatta bunlar bir resmi kitap şeklinde de basılabilir devlet tarafından. Hayvanları öldürenler, hayvan katilleri ve hayvan işkencecileri, hayvanlara işkence yapanlar ve hayvan katilleri diye bunların öldürdükleri hayvanların resmi de eğer mümkünse onunla birlikte, yaraladıkları hayvanların resmiyle beraber adamların resimlerini yayınlayalım kitaba, sıkıysa yapsın ondan sonra. Her yerde başına kakarız nereye gitse. Hangi ile gitse dersin “sen hayvan katilisin değil mi?” falan dersin. Mesela kahveye oturdu mu “hayvan katili geldi” diye konuşursun. İşyeri açtığında “hayvan katili ne yapıyorsun?” dersin. Bir daha yapıyorsa yapsın bakayım, yapmış çünkü. Tabii bu kanunla güvence altına alınsın bu sözler bu konuşmalar.

Ceviz ağacı ekebilir devlet, badem ağacı ekebilir, elma olabilir, kiraz olabilir, kayısı olabilir gayet güzel olur. Doyasıya millet kiraz yer Allah Allah, dalbastı kiraz. Kayısı, millet bir doya doya kayısı yesin Ümmeti Muhammed. Çocuklar alıyorsa alsın Allah Allah, alsın helal olsun.

Bu, Kabahatler Kanunu’ndan çıkarılması lazım hayvanlara eziyet edenler. Direkt TCK’ya alınması lazım Türk Ceza Kanunu’na. Bak benim canımı nasıl öfkelendirmişler nasıl canı yanmış.

Evet, dinliyorum.

BÜLENT SEZGİN: Avrupa Rohingya Konseyi, Myanmar ordusunun Arakan Eyaleti’nde son üç günde 2 ile 3 bin arasında Müslümanı katlettiğini duyurdu. Arakan’da yavaşlatılmış bir soykırım yapıldığı söyleniyor.

ADNAN OKTAR: Yine etiket yapalım “Arakanda cinayetler bitsin” diye İngilizce bir etiket yapalım.

Oraya uzanmak da çok zor. İşte güçlü bir devlet olsak donanmayı önüne çekeriz, uçak gemilerini de önüne çekeriz “burada soykırım yapmayın rahatsız olduk” deriz adamlar hizaya gelirler. Ama güçlü bir donanmamız o anlamda yok. Mesela 3-5 tane uçak gemimiz olsa oraya doğru yönlense adamlar daha haberini aldığında hizaya gelirler, böyle de pervasızlık olmaz. Hatta “biz oradaki insanları tahliye etmek için geldik” diye asker de çıkarılır. “Güvenli bölge oluşturacağız” dersin hepsi olur. Yani “katliama seyirci kalamayız, güvenli bölge oluşturmamız gerekiyor” diye direkt içeri girersin. Sıkıysa yapsın.

Evet, dinliyorum.

BÜLENT SEZGİN: Arakan’da Müslümanların yaşadığı köyleri yakıp-yıkan Myanmar ordusunun 700’ün üzerinde okul, medrese ve evi yaktığı tespit edildi. Son dönemde artan saldırılar nedeniyle 20 binin üzerinde sivil yaşadığı bölgeyi terk etti. 60 bin Rohingyalı Müslümanın Bangladeş’e girişine izin verilmediği için sınıra yakın dağ bölgelerine sığındığı belirtiliyor. İngiliz şirketleri Arakan’da petrol ve gaz aramak için bölgeye yerleşmiş durumdalar.

ADNAN OKTAR: Konu odur. Müslümanları oradan gönderip orada petrol aramak için. Bak yine İngilizler devrede, yine İngiliz derin devleti, yine Müslümanlara nefret İngiliz derin devletinden kaynaklanıyor.

Evet, dinliyorum.

VTR: Cennetteki arkadaşlarımız dünyadaki arkadaşlarımızdan mı olacak?

ADNAN OKTAR: Güzel yüzlüm, o kadar güzelsin ki Allah’a çok şükür. Çok fazla güzel insanımız var o beni çok sevindiriyor. Benim canım da çok güzel. Çok iç açıcı güzelliği, maşaAllah. Ve hepsi bak Kuran talebesi, hiçbiri bağnazlığa yakasını kaptırmamış. Ve bu çocuklara ne diyorlar, “deist” halbuki gerçek Kuran Müslümanı bu insanlar. Çünkü niye başı açık ya, dekolte “ha namaz” bunların istediği gibi namaz da kılmıyorlar geceli gündüzlü o zaman “deist” diyor. Normal namaz kılmayı bile deistlik olarak alıyorlar çünkü “İslam’ı değiştirmiş bunlar” diyor. Cennette buradaki arkadaşlarımızı daha çok seveceğiz tabii. Çünkü onların sabrını, çilesini görmüş oluyoruz. Şehitleri falan mesela çok severiz kabadayı oldukları için. Orada cennet hurileri, insanları var ama onların güzelliğini severiz ama işin doğrusu kıyaslanmayacak şekilde oluyor dünya kadınlarına olan sevgi, kıyaslanmayacak derecede üstün oluyor gayri ihtiyari. Çünkü mükemmel bir ahlakı biliyorsun sen, ama orada zaten mecbur iman etmeye huri. İkinci bir yol yok yani. Ne vefasını ölçme imkanı var, ne sadakatini, ne sabrını hiçbirini bilmiyoruz, sadece Allah’a kul ama çok güzel, itaatli, saygılı. Tabii yine çok severiz ama dünya hanımlarıyla kıyas olmaz.

Evet, dinliyorum.

BÜLENT SEZGİN: Cumhurbaşkanımıza sormuşlardı “siz halkla çok kucaklaşıyorsunuz” diye. “Kucaklaşmadığın zaman ‘bu ne kibir bu ne gurur’ derler” demişti. “Bu gurur bize ait değil bize tevazu yakışır” demişti. Resimler vardı.

ADNAN OKTAR: Bir de ahlaksızca ve alçakça bu insanı bu güzel insanı asmaya kalkıyor, yok kesmeye kalkıyor, yok “Darağacına alacağız” diyor. Bu müthiş bir şerefsizlik ve müthiş bir ahlaksızlıktır. Muazzam bir haysiyetsizliktir, acımasızlık adamların ruhunu sarmış, sevgisizlik de sarmış güzelliği göremeyecek hale gelmişler, Allah gözlerini kapatmış kalp gözlerini de kapatmış. Gece-gündüz sana hizmet ediyor bu insan, gece-gündüz senin iyiliğin için çalışıyor, gecesini gündüzüne katıyor aman vatan bölünmesin, millete bir zarar gelmesin, devlete bir zarar gelmesin diye. Sen de ahlaksızca ve alçakça asmaktan kesmekten bahsediyorsun. O köpekler de kurşunlamaya kalkmıştı. Yani görülmemiş bir kahpelik ve görülmemiş bir alçaklık. Şeytandan da aşağı bu köpekler.

Evet, dinliyorum.

VTR: Fatih Sultan Mehmet Kuran’ı uygulayan bir Müslüman mıydı?

ADNAN OKTAR: Fatih Sultan Mehmet Kuran’ı ezbere biliyordu. Ve bak dikkat edin tam bir Kuran Müslümanıydı. İnsanlar onu mesela Sünni gelenekçi bilir öyle değil, kendisi müçtehit mücedditti. Yani Kuran’dan kendisi anlam çıkarıp İslam’ı yaşayan bir insandı ve dolayısıyla da bağnazlığa şiddetle karşıydı, modern bir Müslümandı. Onun için yobazlar ona gıcık olurlar Fatih Sultan Mehmet’e onu biliyor musunuz siz? Acayip nefret ederler çok kinlidirler ona karşı. Hatta ahmakça laflar ederler böyle. İşte “anası Hristiyan’dı, onun Müslümanlıkla alakası yok” bilmem ne falan. Annesi Hristiyan da olabilir, zaten Kuran’a da uygun o Hristiyan olması. Peygamberimiz (sav)’in hanımı da Hristiyan’dı, Maria Hristiyan’dı. Yani ahlaksızlığın boyutunu anlayın. Kuran Müslümanı olunca gösterdikleri tepkiyi görüyor musunuz? Daha hala kinliler bu ahmaklar Fatih Sultan Mehmet’e. Sultan Süleyman da öyle o da Kuran Müslümanıydı. Osmanlı sultanları hep çoğu Kuran Müslümanıydı. Abdülaziz halis Kuran Müslümanıdır.

Evet, dinliyorum.

VTR: Merhaba. Neden Müslümanları öldürüyorlar?

ADNAN OKTAR: Canımın içi, yabancı herhalde Suriyeli falan mı? İşte deccalın vasfı odur. Ama tabii bu son aşaması. Bir kere deccalın tanınmış olması deccalın sonu demektir. Deccalın özelliği tanınmamasıydı. Tanınmadığı için deccal vasfını devam ettirebiliyordu. Yani deccalın en büyük avantajı buydu. Hadislerde de deccal ilk başta tanınamıyor. İnsanlar deccalı tanıyamıyorlar.  Faydalı bir şey zannediyorlar, anlayamıyorlar. Sonra Mehdi (as) onlara insanlara tanıtıyor deccalı, deccalın ne olduğunu gösteriyor. “Sonra” diyor Peygamberimiz (sav) “Deccal o şahsı alır” Mehdi’yi alır, bu sefer “Ortadan biçmeye kalkar ama her seferinde Mehdi onu gülerek karşılar” diyor. Yani “Tehdit edecektir, öldürmeye kalkacak, suikastlar yapacak ama başarılı olamayacak” diyor. “Her seferinde o onu güler yüzle karşılayacaktır ve her seferinde “Allah’ın Resulü’nün bize tarif ettiği deccal sensin” diye halka deccalı tanıtacak” diyor hadislerde. Biz de Mehdi öncüsü olarak deccalı tanıttığımız için şu an deccalın kolu kanadı kırılmış vaziyette, felç. Üst üste ataklar yapıyorlar Türkiye’ye dikkat ederseniz deccalı kurtarmak için. Ama yakayı kurtaracağı gibi değil. Türkiye’nin Cumhurbaşkanı bile deccalın farkındayım ben diyor. Cumhurbaşkanı yardımcıları farkındayız diyorlar. Dört yüzün üzerinde yazar deccalı teşhis ettiklerini söylüyorlar yani İngiliz derin devletini. Gereği yapılacak.

Evet dinliyorum.

BÜLENT SEZGİN: Adnan Bey, Fatih Sultan Mehmet, Hz. Mehdi (as)’ye derin saygı duyuyordu. Mehdiyet konusuna çok önem verdi. İstanbul’u fethetmeyi ancak Hz. Mehdi (as)’nin İstanbul’u manen fethedeceğine ikna olduktan sonra kabul etmiştir. Fatih’in Hocası Akşemseddin’in Mehdi (as)’dan önce Fatih’in İstanbul’u fethetmesini eleştirenlere söylediği şu söz önemli. Şöyle söylüyor: “İstanbul’u önce Mehmet fethedecek, sonra İstanbul’u ehli salibin, haçlılar ele geçirecek. Daha sonra da Hz. Mehdi İstanbul’u tekrardan fethedecek.”

ADNAN OKTAR: Yani maneviyat bozulacak anlamında haçlı derken, maneviyat bozulacak, Mehdi yeniden manen fethedecek. Fatih Sultan Mehmet’in fetihten vazgeçtiğini biliyorsunuz değil mi? Bayağı direnmiş, Akşemseddin falan devreye giriyor, o bayağı zor ikna ediyor. “Ben hiçbir şekilde yapmam” diyor. “Resulullah söylemiş” diyor “Mehdi fethedecek, ben yapmam” diyor. O hadisi söyleyince Akşemseddin, detaylı anlatınca, bayağı vaktini alıyor Akşemseddin’in onu ikna etmesi, Fatih Sultan Mehmet’i. Sonra da fetih de uzayınca bu defa yine şüpheleniyor, tedirgin oluyor. Akşemseddin istihareye yatıyor, kalkıyor. Ne gün ve hangi saatte fetih olacağını söylüyor. Şu gün şu saatte fethedeceksin diyor istiharede. Hakikaten dediği saat ve dediği gün İstanbul fethediliyor. Ama tabii yeniçeri de cinnet geçiriyor söylendiği için o saatte olacağı diye. Adrenalin etkisi yapıyor. Yeniçerinin biliyorsunuz öncü askerleri çok korkunçtu görünümleri. Özel olarak kendilerini korkunç yapıyorlar. Niye yapıyorlar ben anlayabilmiş değilim. Ön dişlerini söküyorlarmış. Sadece şu iki sivri dişleri kalıyormuş o köpek dişleri denen dişler var ya onlar kalıyormuş ve yüzlerinde de yara izi meydana getiriyorlarmış yüzlerini de bozuyorlarmış. Böyle faça meydana getirerek. Çok çok ürkütücü görüntü veriyorlarmış. Ayrıca üstlerinde kurt postuyla falan da bir görüntü veriyorlarmış. Önden önce onlar gönderiliyor, felaket korkuyormuş görenler, canavar görüntüsü verdikleri için. Resimleri var mı onların öyle, çizimleri vardı hayali çizimleri, onları bulabilirseniz. Dehşet verici oluyormuş görüntüleri.

Fatih Sultan Mehmet heykele karşı değildi, resme karşı değildi, resim yaptırıyordu, heykel de yaptırıyordu, kiliseleri onartıyordu. Tam bir Müslümandı, Kuran Müslümanıydı. Çok aydın, çok fazla yabancı dil biliyor, görgülü, kibar, nezaketli, çok efendiydi.

Evet dinliyorum.

VTR: Boş zamanlarımızda neler yapmamızı önerirsiniz?

ADNAN OKTAR: Yakışıklım bol bol spor yap, en iyisi odur. Çok önemli o. Ama sporu bilimsel yapmak lazım, hükümet bu konuda bilim adamlarını görevlendirsin. Çünkü kontrolsüz spordan zarar görenler oluyor. Abartılı spor yapıyorlar. Veyahut mesela ısınmadan başlıyor. O yüzden tendon kopmaları, eklem çıkıkları, şu, bu falan, kas bozuklukları falan oluşabiliyor. Bilimsel bir metodu bütün okullara, bütün devlet dairelerine yaymak lazım yani nasıl çalışma yapılacağını, spor çalışması. Özellikle yaşlılıkta çok çok tehlikeli olur, eklem bozukluğu hemen başlar. Mesela boyun fıtığı çok yaygın, omurga fıtıkları, eklemlerde bozukluklar, el, ayak, boyun eklemlerinde, diz eklemlerinde, parmak eklemlerinde bozukluklar. Bir de yaşlandıkça vücuttaki kalsiyum ve magnezyum oranı, fosfor oranı düşüyor, dolayısıyla kemiklerde erime meydana geliyor. İnsan küçülür, buna karşı özel bir beslenme uygulanması gerekiyor. Kalsiyum, magnezyum ve fosforun daha yüksek alınması gerekiyor ve D vitaminin de çok yüksek alınması gerekiyor. Bunları da doktorların anlatması gerekiyor. Normalin üstünde olmalı. Küçükken o kadar etki etmez ama ileri yıllarda etki eder. Onun için amcalar, dedeler falan hep iki büklüm olurlar dikkat ederseniz. Bastonla yürür çünkü eklemlerinde sorun çıktığı için. Ama iyi önlem alınırsa bastona falan da pek gerek kalmaz. Ama tabii her halükarda insan ölür.

Burada pek olmamış ama yine de gösterebiliriz göster bakalım. Bu tarz ve buna benzer. Aslında başka bir yerde vardı çizim olarak yine. Neyse yeterli.

Evet, dinliyorum.

VTR: İnsanlar neden bu kadar kalıplaşmış düşüncelere bağlı?

ADNAN OKTAR: Sen de çok güzelsin, esmer güzelisin. Ama bayağı güzelsin maşaAllah. Etkileyici, güzel, hoş bir kızsın. Bir daha.

VTR: İnsanlar neden bu kadar kalıplaşmış düşüncelere bağlı?

ADNAN OKTAR: O doğru, bütün dünya çapında bu var. Türkiye’de de ben bunu görüyorum. Konuşmada aynı kendi kuralları var, toplum kuralları var. Mahalle kuralları var, konuşma kuralları var. Soru sorma kuralı var, cevap verme kuralı var. Kendi olan, özgürce yaşayan insan çok çok nadir. Bu çok ürkütücü bir şey. Benim canımın sözü çok hayati. İnsanlar kendi olamıyorlar. İnsanların kendi olması için de insanlara yol göstermek lazım. Toplum kurallarından işte adap, edep, bilmem gelenek görenek, bilmem ne falan adı altında insanlar kurallar altında müthiş eziliyorlar ve bambaşka bir dünyada oluyorlar. Normal konuşmak mümkün olmuyor, normal arkadaşlık kurmak mümkün olmuyor. Korku içinde yaşıyor yani konuşma ve dostluk adeta böyle bir tuzağa düşmeme yarışı gibi. Yahut tehlikeye düşmemek için didinen bir insan görünümünde oluyor.

Evet dinliyorum.

BÜLENT SEZGİN: Adnan Bey, Arakan katliamına yönelik bazı resimler vardı.

ADNAN OKTAR: Gelenekçi İslam’la o insanları yetiştirdiler. Adamlar da gıcık oluyor. Kuran Müslümanı olsalar ellemezler tabii bir şey demezler ama gelenekçi Ortodoks İslam anlayışı orada hakim olduğu için o gariplerin de başka bir İslamlık bilmedikleri için o dini yaşıyorlar ve onlar da onlara kök söktürüyor, iflahlarını kesiyorlar. İşte Kuran Müslümanlığının olmamasının acı sonuçlarından birisi de Arakan’da Müslümanların çektiği acıdır. Her yerde gelenekçi İslam anlayışından ızdırap çekiyorlar, her yerde. Kuran Müslümanı olsalar hiçbir yerde acı çekmeyecekler.

Evet dinliyorum.

VTR: Karşı cinse kibar davrandığımızda neden hoşlandığımızı düşünüyorlar onu merak ediyorum.

ADNAN OKTAR: Canımın içi, kabalık, münasebetsizlik, densizlik diz boyu. Sizi adeta bir cehennemin içine koydular, ben bunun farkındayım, görüyorum da. Gelenekçi Ortodoks İslam anlayışı bir yandan Darwinist düşünce bir yandan bir tuzak gibi sizi sardı. Ve geleneklerle de sizi ezim ezim ezmeye başladılar. Kaba, akılsız erkek anlayışı da, küt erkek anlayışı da çok yaygın olduğu için sizin güzelliğinizi, inceliğinizi, nezaketinizi, sevgi anlayışınızı takdirden uzaklar. Hakikaten bir genç kız hürmetle, nezaketle konuştu mu adam yılışmaya başlıyor, yavşıyor anında. Başlıyor densizliğe. Telefonla rahatsız ediyor, yoluna çıkarak rahatsız ediyor. Genç kızlar da ne yapacağını şaşırıyor tabii bu münasebetsizlerin tavrından dolayı. Ne yapılabilir bu konuda? Genç kızlar kendi aralarında dayanışma içinde olabilirler. Delikanlılar da mert delikanlılar, cesur yiğit delikanlılar, kabadayı gençler de bu hanım kızlara destek olurlar. Yani onların haysiyetini, şerefini, namusunu, dinini, imanını, aklını, sağlığını, sıhhatini, güzelliğini, mutluluğunu, sevincini korumak bir zevktir, bir güzelliktir. Genç kızı sevmek budur. Onun bütün güzelliklerini koruduğunda, seviyorsun demektir. Güzelliğini öldürmeye kalktığında da sevmiyorsun demektir. Ama bu adamlar sanki aç kurt gibi, sanki dağda bir yiyecek bulmuşlar gibi köpek gibi saldırma kafasında oluyorlar ve zarar verme kafasında oluyorlar. Genç kızlar da tabii adeta kendilerini cehennemde gibi hissediyorlar. Bir kısmı için söylüyorum ve bazı yerler için söylüyorum. Bu belayı, olabilecek en kısa sürede sıvıştıracağız inşaAllah. Önümüzdeki üç-beş yıl içerisinde bu pislik, bu densizlik, bu münasebetsizlikten eser kalmaz Allah’ın izniyle.

VTR: Bir insan pratik zekasını geliştirebilir mi?

ADNAN OKTAR: Allah’a dua ederse geliştirebilir tabii. Yani durduk yere gelişmez. Ama pratik zeka, zeka odur zaten pratik zekadır, matematik zeka zeka değildir. Pratik zekadır, yani nüktedan olması, seri konuşması, hazırcevap olması ve pratik hemen ani çözüm bulması bir konuya, zeka budur. Ama tabii bu Allah’tan bir yetenektir. Allah’a bağlı olan insanlarda Allah’ın verdiği bir nimet.

Evet dinliyorum.

BÜLENT SEZGİN: Adnan Bey sizinle tanışmak isteyenler, tanismakistiyorum@a9.com.tr adresine 0530 255 92 39 numaralı WhatsApp numarasına mesaj gönderebilirler.

ADNAN OKTAR: Evet dinliyorum.

VTR: Allah’a inananların sayısını nasıl artırabiliriz?

ADNAN OKTAR: Benim canım annem, nurlu annem, güzel annem, cennet kuzusu annem. Aslansın sen aslan. MaşaAllah sana maşaAllah. Benim güzel annem, benim nurlu annem, nasıl artırabiliriz? Kısa kısa iman hakikatleri anlatarak. Mesela bir yerde bir arkadaşla karşılaştık. Onu sıkmadan, Allah’ın bir mucizesi, Kuran’ın bir mucizesi, kısa kısa ezberlesinler. Mesela elli-yüz mucizeyi ezberleyelim. Kuran mucizeleri ve iman hakikatleri yani Allah’ın yarattığı harika şeylerden kısa kısa anlatırsak hayatında ilk defa duyan milyonlarca insan olacaktır ilk defa. Ben lisedeydim, bir ama çocuk vardı. Namaz kılıyordu, bak ama iki gözü görmüyordu. Bizim lisede hiç kimse namaz kılmıyordu hiç kimse. O ama çocuktan ben akıl almaz etkilenmiştim ve çok sevgi duymuştum. Ya tutanak çubukla gidiyor banyoya abdestini alıyor, o çubukla gidiyor seccadesini seriyor. Beş vakit bak namaz. Beş vakit namazında inanılır gibi değil, lise öğrencisi. Hayret edilecek şey bak. Allah’ın veli kulunu görüyor musun? Yine böyle arkada onun yanına da bir çocuk vardı, zayıf minyon bir çocuk. Baktım o da onu görünce o da onunla beraber namaz kılmaya başladı. Mesela çok önemlidir, çok etkileyici olur. Dolayısıyla insanlar pek bilmiyor. İlk defa duyuyorlar iman hakikatlerini. Sevgiyi de bilmezler mesela ilk defa sevgiyi tanıtabilirsiniz insanlara. Dostluğu da bilmiyorlar birçok insan bilmez. Mesela dürüstlüğün önemini bilmez. İlk defa. Hiç üşenmemek lazım kısa kısa ama sıkmadan anlatmak lazım.

Evet.

VTR: Halkımız polisleri yeteri kadar seviyor mu acaba?

ADNAN OKTAR: Polisleri genellikle insanlar pek sevmez. Korkarlar polisten ona bir çözüm bulunması lazım. Mesela polise ev vermek istemezler. Evlenmek istediğinde polise kız vermezler. Halka polis deyince irkilir hemen halk bu bir gerçek. Hâlbuki polis canını ortaya koyuyor onun için, vatan için, bayrak için, Allah için, Kitap için canını ortaya koyuyor canını. Yani o insanı korumak için bunu yapıyor. Böyle yüce bir varlığa yüce bir sevgi gerekir. Onun için polisi sevdirmeyi devletin ciddi bir politika olarak uygulaması gerekir. Askeri sever halk ama polisi o kadar sevmezler. Her yerde değil tabii. Seven çoktur ama ekseriyet itibariye benim gördüğüm pek sevmiyorlar. Bunu halletmemiz lazım mesela karakollarda yemek verilebilir. Polisler evlere çağrılabilir evlerde polislere yemek yedirilebilir değil mi? Polisler düğüne çağrılabilir. Mesela onlara masa yapılır. Ayrımın kaldırılması lazım. O zaman insanlar polisi sever. Çünkü hakikaten gecesini gündüzüne katıyor ve çok zor meslektir polislik ve bir mücahitliktir. Canını, malını, namusunu, ırzını koruyor polis. Çok yüce bir meslek, değerinin iyi tarif edilmesi gerekiyor.

Evet.

VTR: Hz. Mehdi(as)’ın zorlanacağı bir konu var mıdır?

ADNAN OKTAR: Hz Mehdi(as)’nin zorlanacağı konu çok da ama o, o zorluklardan dolayı Mehdi oluyor zaten. Yağmur gibi bela yağar Mehdi (as)’ye mesela çok fazladır bela. Ona direncinden dolayı ona Mehdi deniliyor zaten. Çok dirençli olduğu için. Yani bir insanın tahammülünün çok çok üstündedir direnci Mehdi (as)’nin. Bütün ömrü öyle. İnsanlar görebilir mi göremez. Görebilen belki bir kısmını görür ama birçoğu da göremez, bilemezler.

VTR: Hayatınızdaki en büyük riskiniz nedir?

ADNAN OKTAR: Sen bir kere çok güzelsin, Allah’ın güzel bir tecellisisin. Sen cennet kuzusuna benziyorsun sen. İnşaAllah bu güzelliğinle cennete gidersin. Cennette de kardeş oluruz inşaAllah ve asıl güzelliğini orada göreceğiz. Ben senin güzel sesini bir daha duyayım.

VTR: Hayatınızdaki en büyük riskiniz nedir?

ADNAN OKTAR: Günaha girmek tabii, hata yapmaktan Allah’a sığınırım. Günaha girmekten Allah’a sığınırım. En büyük risk odur başka bir risk olmaz.

VTR: Kitaplarınızın ismini nasıl buluyorsunuz?

ADNAN OKTAR: Tüm kızların hepsi çok güzeller şu güzelliğine bak maşaAllah. Canım benim. Allah ömrünü uzun etsin senin. Tabii hidayetle. Kitaplarımın ismini, bazen diyorum siz bulun. Bana üç-beş isim getiriyorlar. Bazen o isimlerin içinden beğeniyorum. Üç-beş isim. Ama bazen de hiçbirini beğenmeyip kendim mesela dün öyle oldu. Bana beş isim getirdiler hiçbirini beğenmedim, kendim bir isim verdim kitaba. “Ne isim verelim?” falan dediler. Çünkü artık her şeyi bana bırakıyorlar “Bu kadar da olmaz “dedim. Kitap kapaklarında da öyle mesela beş-altı kapak getiriyorlar ben tarif ediyorum. O kapaklardan bazen birini beğeniyorum bazen de hiçbirini beğenmeyip gönderiyorum veyahut renk değişiklikleri yaptırıyorum, desen de mesela bundaki deseni buraya alalım, buradaki harfi yazıyı şuraya alalım değiştirdiğimde iyi bir kapak çıkıyor.

Evet.

VTR: Hep realist misiniz?

ADNAN OKTAR: Gerçekçi olmadığında insan çok tehlikeli bir boyuta girer. Çok risklidir gerçekçi olmamak. Duygusal oldun mu Allah vermesin ya intihar ya cinayet ya şizofreni ya çökme ya başarısızlık ya mutsuzluk ya insanlara acı verme bin bir türlü rezalet çıkar. Akılcı olduğunda insan hem kendine hem çevresine çok faydalı olur. Aman aman aman akılcılıktan sakın ayrılmayalım. Mantıkçılık değil, mantıkçılık çok tehlikelidir. Mantıkçı olan daima kaybeder. Kazanacak gibi görünür her seferinde batar, her seferinde çöker mantıkçı, mantıkla hareket eden. Akıl ve vicdan, bununla hareket edecek. Mantığa saplandığında çünkü mantık vicdanı ezer. Sen vicdanı ezdiğinde de Allah seni ezer. Vicdanı ezmek suçtur. Vicdanı akılla birlikle kullanmak gerekiyor.

Evet. 

VTR: Adnan Hocam’a bir sorum var, ruhu olmayan insanları da cennette görebilecek miyiz? 

ADNAN OKTAR: Yakışıklım nur yüzlüm, ruhu olmayan insanları göremeyiz. Çünkü onlar yok. Ölü demek yok demektir. Sadece görüntü. Görüntüsü kalır ama kullanılmaz. Görüntüsü sonsuza kadar kalır. Görüntüsü sonsuza kadar kalır, bozulmaz. Sonsuz evvelde de vardı onların görüntüsü, sonsuz sonrada da var. Hiçbir görüntü kaybolmaz. Durur ama boş. Ruhu olmadığı için boştur. Kalıp. Cennette de olmazlar, hiçbir şekilde olmaz. Cehennemde olur, görüntüsü olur. Artık söylemeyeyim dedim ama söylettiniz. Görüntüsü olur, boş kalıptır yani.

Evet. 

VTR: Türkiye bölünmek üzere mi yoksa birleşmek üzere mi? 

ADNAN OKTAR: Yakışıklım nur yüzlüm, Türkiye'nin bölünmesi demek Türk milletini galeyana getirmek demektir. Yani bir nevi bizde cinnet hali oluşur öyle bir şey yapmaya kalkarlarsa. Bu bütün dünyada kıyametin kopması demektir. Yani her yerde kıyametin kopması demektir. Yani virüs dahi kalmaz dünyada. Türkiye'yi bölmeye kalkanın dünyayı başına geçiririz. Açıkça söylüyorum, sakın denemeye kalkmasınlar. Yani hiçbir yer kalmaz, istisnasız hiçbir yer. Sakın ha. Doğrudan kıyamet kopar.  Ama İttihad-ı İslam'ı yapacağız tabii. Türk İslam Birliği'ni yapacağız. Bunun alt yapısı hazırlandı. Her şeyi hazır. Sadece o büyüğümüzün karar vermesine kaldı iş inşaAllah.

VTR: Cennette herkes güzel ahlaklı mı olacak? 

ADNAN OKTAR: Evet, yakışıklım. Herkes cennette doğal olarak güzel ahlaklıdır, herkes. “Orada kötü bir söz asla işitmezsiniz” diyor Allah ayette.

Evet, dinliyorum.

VTR: Türkiye'deki insanların psikolojisi neden çabuk bozuluyor? 

ADNAN OKTAR: Çünkü duygusallar. Akıl ve vicdanı birlikte kullanmıyorlar. Yahut kullandıklarında akıl ve mantığı kullanıyorlar. Mesela o kadının delirmesinin nedeni o. Cinayet işlemesinin nedeni o. Duygusal, başından beri duygusal. Aklını kullanmamış. Ve neye götürüyor onu; cinayete ve intihara götürüyor. Sonu bu olur işte duygusallığın. Aklını kullanmıyor. Halbuki Allah'a teslim olsa, Allah'ı çok sevse, Allah'tan korksa ne kendine kıyabilir ne de o aslan gibi delikanlıya kıyabilir. Mesela insanlar şoka giriyor, niye? İşte duygusallık insanı o hale getirir. Akıl gider duygusallık olduğunda.

Ne kadar güzel köpek çeşitleri var. Allah bize ne kadar güzel nimet çeşitleri sunmuş.

Evet, dinliyorum. 

VTR: Komşuluk ilişkileri neden bu kadar zayıf? 

ADNAN OKTAR: İşte Allah korkusunu, Allah sevgisini kaldırırsan, Darwinist eğitimi gece gündüz insanlara dayatırsan, gelenekçi Ortodoks sistemle de insanları İslamiyet’ten soğutursan olacağı bu. Yine imanlı milletmiş ki dayanmış. Helal olsun. Bu kadar baskıya dayanan bir millet olamaz yani maşaAllah. Yine iyi dayandılar. Anadolu'yu bozamadılar. Büyük şehirlerde biraz tahribat yaptılar. Anadolu duruyor.

Evet, dinliyorum. 

VTR: Dünyada çocuğu olmayan kişinin cennette çocuğu olur mu? 

ADNAN OKTAR: Tabii hatta eşiyle beraber oluyor. Eğer diyor, şahıs eşinin doğurmasını isterse çocuk anında hemen orada olur diyor. Doğum sancısı yahut o şeylerden geçmeden, o safhalardan geçmeden çocuk kadından hemen olur diyor Peygamberimiz (sav) hadiste, derhal. Ama zaten her yer vildan dolu. Ama istiyorsan olur. Senden diye istiyorsan, senin o çocuğun şeklinde oluyor. O da işte baba diyor sana. O tarz hoşuna gidiyorsa ki olacak ki söylüyor Peygamberimiz (sav). O da bir eğlencedir, cennet eğlencesi. Ona anne diyor mesela. Hepsi Allah'ın ruhu halbuki. İnsan işte vesile olduğunu zannediyor. Halbuki sadece vesileye de ihtiyaç yok ama vesile olduğunu zannetmesi hoşuna gidiyor insanın.

Evet, dinliyorum. 

BÜLENT SEZGİN: Fehmi Koru, 15 Temmuz nedeniyle ihbarcılığın yeniden hortladığını iddia etti. Şöyle söylüyor; "Bu konuda kendimi çok çaresiz hissediyorum. Çok sayıda insan durumunu anlatıp yardım bekliyor." dedi. Ve OHAL'in kalkması gerektiğini söyledi. "Dışarıdan ülkemize yöneltilen en ağır eleştiriler adalet ve yargıyla ilgili. Ülkemiz bu durumu hak etmiyor." dedi. 

ADNAN OKTAR: Ama kardeşim, adalet ve yargıysa insaf etsinler. Ya bir internet sitesinde bir yerde yayınlasınlar. Biz görelim. Mesela adaletli bir site yapsınlar, internet sitesi. Orada yapılan -ama samimi olsunlar bize demagoji yapmasınlar- adaletsizlikleri yayınlasınlar. Söz bir Allah bir üstüne gideceğim. Varsa öyle bir şey zaten hiçbir hakim bunu kabul etmez, hiçbir savcı öyle bir sözü kabul etmez. Hükümet asla kabul etmez. Varsa düzeltelim. Niye gizliyorsunuz yani? Değil mi, varsa söyleyin, yapalım. Bir internet sitesi oluştursunlar yahut bir kaç tane. Adaletteki eksiklikler yahut adaletteki sorunlar diye bir internet sitesi. Oraya yazın. Ne mahsuru var? Yahut bize yazsınlar, direkt ben yayınlayayım. Söz bir Allah bir burada yayınlayacağım. Ama ne olduğunu söyleyin, biz bilmiyoruz ki nedir? Meçhul bir şeyden bahsediyorsunuz.

Evet, dinliyorum. 

VTR: Yakın zamanda atom bombası atılacak mı? 

ADNAN OKTAR: Bir kere çok yakışıklı bir delikanlısın, onu söyleyeyim. Bir daha göreyim benim aslanımı. 

VTR: Yakın zamanda atom bombası atılacak mı? 

ADNAN OKTAR: Yok, atom bombası devri bitti. O atom bombasının atılışı da izinli oldu zaten. İzinsiz kimse atom bombası kullanamaz. Atom bombası yok bundan sonra.

Evet. 

VTR: Dışarıdaki insanlar neden sıradan giyiniyor? 

ADNAN OKTAR: Yakışıklım, ben de onu çok dile getirdim. İnsanlarda beğenilme arzusu kalmadı. Çünkü delikanlılar hanımlardan kızlardan umudunu kesti, kızlar da beylerden ümidini kesti beğenilme konusunda. Kızlar kızlardan ümidini kesti. Erkekler de karşılıklı birbirlerinin yakışıklılığını takdir edebilir. Şık giyinmişler falan yahut kızın güzel giyimini takdir edebilir. Kızlar kızların kıyafetini takdir edebilir. Ama daha ziyade kız-erkek birbirini beğenir. Bunu ortadan kaldırdılar. Kadının beğenilmesini suç haline getirdiler. Kadının erkeği beğenmesini suç haline getirdiler. O zaman bitti. Adam “niye giyineyim ki?” diyor. Genç kızlar “niye süsleneyim?” diyor, “niye güzel olayım?” diyor. Kadın olursa hakaret ediyorlar, çekici olursa hakaret ediyorlar. Dekolte giyiniyorsa saldırıyor, makyaj yaparsa küfrediyor. Ne yapsın genç kızlar? Onlar da artık erkek gibi giyiniyorlar, erkek çocuğu gibi hareketler yapıyorlar. Delikanlılar da dümdüz işte artık ne bulursa onu giyiniyor. Kadınlardan umutlarını kesmiş dümdüz gidiyorlar. Ben gençlerde öyle bir şey hiç görmüyorum. Bir kadına karşı özlem, kadını beğenme duygusu, evlenmek için müthiş bir istek, kadınlara karşı derin bir hayranlık, kadınlara aşık olmak için içinde bir sevinç göremiyorum. İçine kapandılar. Gelenekçi Ortodoks İslam anlayışı ve Darwinizm iki taraftan gençliğimizin adeta ruhunu öldürmeye çalışıyorlar idi ki devreye girdik. Bundan sonra bunlara kök söktüreceğiz. Ve asla müsaade etmeyeceğiz fıtratı bozmalarına, kardeşlerimizi insanlarımızı adeta insanlıktan çıkartmalarına, sevgiyi öldürmelerine asla müsaade etmeyeceğiz. Hodri meydan diyoruz. İlimle irfanla, kanunla hukukla gereğini yapacağız. Ve yapıyoruz, acayip püskürdüler dikkat ederseniz. Darmakeşan oldular ve olacaklar. Genç kızlar da son derece cesur ve rahat olsunlar. İstedikleri gibi giyinsinler, istedikleri gibi eğlensinler. En ufak bir anormallik olursa hemen İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'na şikayet ederek değil, bilgilendirme olarak göndersinler. Gerisine karışmasınlar.

Evet, dinliyorum. 

VTR: Selam Hocam, ben Ayşenur. Okullarda neden bu kadar uzun kalıyoruz? Ben çok sıkılıyorum. 

ADNAN OKTAR: Ayşenur nasıl güzelsin sen, nasıl güzelsin. Allah nurunu artırsın canımın içi. Çocuklara bu ne eziyettir kardeşim. Eziyet demeyeyim de bayağı bir sıkıntı. Çocukluğumuzda bizi, beni mahvettiler yani artık öyle söyleyeyim. Sabah kalkardık, simsiyah önlük. Niye siyah kardeşim? Yakamıza artık ümüğümüze kadar düğümlerdik bir de yaka önlüğü takardık. Saçlar alaburus mu bir şey diyorlardı o tarzda tıraş edilirdi. Çanta elimizde, beslenme çantası da yanında; haydi bakalım okula. Tahta tahta, dümdüz tahtanın üstüne çocuk oturtulur mu? Tahtanın üstünde, kollarım dirseklerim de tahtaya geliyordu. Havasız, basık, elli kişilik sınıf. Pencereler kapalı sıkı sıkıya. Gri duvarlar; önün gri, arkan gri, her yer gri. Bir tane de kürsü. El insaf el insaf el kadar çocuklara bu yapılır mı? El insaf. Ve saatlerce o tahtanın üstüne otururduk saatlerce. Biri bitiyor biri başlıyor. Kardeşim, ev ortamı gibi yapın. Ağaç da olsun çiçek de olsun, tablolar olsun, yastık olsun. Oturalım. Hocası gelsin, anne-baba gibi olsun. Sevgi göstersinler çocuklara. Ve filmle anlatalım. Yaşayarak anlatalım. Genel kültürün önemini anlatalım, kaliteli olmanın önemini, temizliğin önemini anlatalım. Onlar da severek kabul etsinler. Ve dinlesinler. Böyle eziyet gibi oluyor, sıkıntı verici bir ortam oluyor. Çok yanlış bu. Olacak mı? Olacak ama işte az göreceğiz bunu. En fazla İslam’ın hakimiyeti altmış yıl falandır. Altmış-yetmiş yıl en fazla. Aslında altmış yıl, doğrusu o. Altmış yıl, onun da yedi veya dokuz senesi dünya hakimiyeti olarak geçiyor. Son. Ondan sonra bitiyor. Kıyamet.

Evet, dinliyorum. 

VTR: Adım Mehmet Ali, Osmaniye'de yaşıyorum. Ben çalışıyorum mesela tersleyen oluyor, küfreden oluyor, tartılıp para vermeyen oluyor. Bu yaşta çalışıyorum, para kazanıyorum, tersliyorlar, küfür ediyorlar. Küfretmesinler, terslemesinler. 

ADNAN OKTAR: Şimdi bak bu beni nasıl öfkelendirdi. İnsan akıl almaz kinleniyor. El kadar çocuk ve dünya güzeli. Zor şartlarda orada çocuk bir güzellik yapıyor, harçlık kazanmaya çalışıyor. Tersliyor. Mesela onların fitil fitil burnundan getiren bir sistem olması lazım. Mesela küfrettiğinde gözaltına alınması lazım. Mesela çocuk onu söyleyecek, diyecek ki bana küfretti. Yahut biri görecek. Karakolda yirmi dört saat tutacaksın. Defalarca başına kakacaksın “niye küfrettin?” diye. Oradan savcılığa sevk edeceksin. Oradan mahkemeye sevk edeceksin. Fitil fitil burnundan getireceksin. Bir daha yapıyor mu, göreyim bakayım. Tabii onu kanun hukuk ölçüleri içerisinde yapmak lazım. Osmanlı'da bu ocaklara deli ocağı deniyor. Yani korkunç görüntülü bu insanlara deli ocağı deniyor.

Evet, videoyu gösterin, o çocuğun videosunu. 

VTR: Adım Mehmet Ali, Osmaniye'de yaşıyorum. Ben çalışıyorum mesela tersleyen oluyor, küfreden oluyor, tartılıp para vermeyen oluyor. Bu yaşta çalışıyorum, para kazanıyorum, tersliyorlar, küfür ediyorlar. Küfretmesinler, terslemesinler.

ADNAN OKTAR: Bunu duyan herkes acayip öfkelenir. Çok büyük bir ahlaksızlık. Nur gibi çocuk. İşte kabadayıların sayısının çok olması lazım, yiğitlerin. Mesela tersleyince mesela küfretti, "Beyefendi özür dilerim, siz küfrettiniz herhalde değil mi, yanlış duymadım?" diyecek. “Hep beraber buyurun karakola gidelim” diyecekler. Karakolda da teslim alacaklar adamı. Bir kere gözaltı süresinin de uzun olması lazım. Kırk sekiz saat de olabilir. İki gün tutacaksın. Üçüncü gün ifadesi alınsın. Oradan savcılığa oradan karakola. Yeniden savcılığa. Oradan mahkemeye. Bir daha da yapıyorsa yapsın. Bu çok çok kızdırıcı bir şey. Özellikle çocukları mazlum görmek, kadınları mazlum görmek. Mesela bu çakallar böyle babayiğit birine bunu yapamaz. İt gibi korkar. Mümkün mü? Tartılacak. Gayet saygıyla cevap verecek. Ama bakıyor çocuk itlik yapıyor. Mesela bakıyor kadın. Çocuk dışında kadınsa o kadına da aynı kafada yaklaşıyorlar. Buna müsaade etmemek lazım.

Evet, dinliyorum.

VTR: Merhaba benim ismim Tekin, benim sorum: Adnan Oktar sürekli kendisinin Mehdi olduğunu ima ediyor. Kesin söylemiyor, sırtımda benim var diyor, Mehdi gelecek, kendisi de yakışıklıyım diyor, böyle birisi gelecek. Kesin bir dille de söylemiyor, tam tersini de söylemiyor. Kesin bir yargıda bulunmayıp da böyle imalarda bulunmasının sebebi nedir? Bunu sormak istiyorum.

ADNAN OKTAR: Delikanlı şimdi Mehdi (as) ile ilgili hadisleri ben anlatıyorum. Anlatınca adam diyor ki sen burada kendini anlatıyorsun diyor. Evet ben de diyorum bana benziyor doğru diyorum. Şimdi desem ki hadislerle anlatılanların alakası ne. Mesela benim burnum küçük değil. Alnım da geniş değil. Sırtımda da ben yok. Alnımda kaş çatma çizgisi yok. Gözlerim yeşil değil. Benle alakası yok dersem bu samimiyetsiz olur. Evet bana benziyor doğru. İki yol var. Ya hadisleri söylemeyeceğim, hadisleri söyleyince de adam diyecek ki sen kendini tarif ediyorsun burada derse hadisleri söylediğimde bunu inkar etmem gerekiyor. Yok böyle bir şey yok sen yalan söylüyorsun. Nerede benimle bağlantısı hadislerin. Hiçbir şekilde uymuyor demem lazım. Uyduğuna göre evet uyuyor diyeceğim, benziyor diyeceğim. Aksi yalan olur, dürüstlük olmaz. Bu konuda herhalde benim yakışıklımla ittifak halindeyiz.

Canım yakışıklıyım yani ne var bunda. Kıskanılacak konumda olmayacağına göre. Bizim yakışıklılıkla, Mehdilikle. Mehdi(as) yakışıklı bir delikanlı olacak oradan diyor. Ama biz de yakışıklılığın Türkiye’de haddi hesabı yok. Bak programa çıkan, yayında konuşan arkadaşlarımızın hepsi yakışıklı. Hepsinin de yakışıklı olduğunu söylüyorum. Yakışıklı olmak suç değil güzel bir şey. Mehdi (as) de yakışıklı olacaksa, yüzlerce delikanlı da binlerce milyonlarca delikanlı da yakışıklı. Orada da bir hemfikirlik var herhalde. Onda bir mahsur yok.

Mehdi (as) gelecek söylüyorum ama bunu bütün alimler söylüyor. Bediüzzaman Said Nursi, en başta Peygamberimiz (sav) söylüyor. Hz. Ali (kv) vakit söyleyerek söylüyor. Bak, 2000 yılında gelecek diyor. 2000 yılında zahir olacak diyor. Hz. Ali (kv) söylüyor. 1400 yıl öncesinden. Peygamberimiz (sav) müteaddit hadislerle söylüyor. Ve bütün Nakşibendi şeyhleri, Kadiri uleması, Kadiri şeyhlerinin hepsi söylüyor. Mehdi (as) elan hayatta ve ayakta diyorlar şu an. Ben onlardan naklediyorum. Bediüzzaman Said Nursi diyor ki “1400 sene sonra gelecek bir hakikati asırlarında karib (yakın) zannetmişler” diyor. Hicri 1400. Şu an 1400 ü geçtik. Demek ki Mehdi (as) hayatta. Hz. Ali (kv)’nin hadisine göre de “2000 yılından sonra zahir olur” diyor. O da doğru. Onu da aktarıyoruz. Alametler, yüze yakın alamet saydım. İki uçlu kuyruklu yıldızdan tut Halley’den çık. Bütün alametleri saydım. Bu alametler dışarda olan alametler ayrıca bak. Mehdi (as)’nin bedeninde olan alametler değil. Göksel alametler. Bedenindeki alametleri de saydım. Mesela ayağında ben vardır diyor, orta boylu geniştir diyor. Omzu geniştir, benim omzum geniş. Karnı geniştir diyor. Benim de karnım da geniş. Uylukları geniştir diyor, uyluklarım da geniş. Peki adam dese ki burada sen kendini tarif ediyorsun. Ne alaka ben incecik delikanlıyım desem, alakası yok desem, ben geniş birisi değilim desem yalan söylemiş olurum. Evet diyorum doğru benziyor. Mehdilik iddia ediyor muyum? Allah adına yemin ediyorum diyorum ömür boyu Mehdilik iddia etmeyeceğim bitti. Hatta diyorum bak Allah’ın, meleklerin, bütün insanların laneti üzerime olsun eğer Mehdilik iddia edersem diyorum. Daha ne diyeyim? Burada dürüst olmayan, mantıksız olan hiçbir nokta kalmamış oluyor. Hadisleri anlatmaya mecburum. Hadislerin bana benzemesini de kabul etmeye mecburum. Benziyor çünkü. İnkar edersem yalan söylemiş olurum. Burada onun tedirgin olacağı bir şey yok. Ha ima? Tabii ki bunu anlattığında adam sen ima ediyorsun diyebilir. Ama ben anlatmaya mecburum. O bir yorum olur. Çünkü anlatmadığımda hadisleri tamamen kapatmam gerekiyor. Bu konuyu tamamen geçmem gerekiyor. Benzemediğini söylediğimde de yalan söylemiş olurum. Benzediğimi söylediğimde de ima olarak algılıyorsa bu anlatımın mecburiyetinden oluyor onda yapacak bir şey yok. Bunu kim olsa anlatmak mecburiyetindedir. Peygamberimiz (sav) zamanında da anlatılmıştı ima geçerli olmaz. İma ile biz bir yere varamayız. Ayrıca Mehdilik bir başarıdır, başarıdan sonra biz o kişiye diyeceğiz ki Allahualem Mehdi (as) herhalde diyeceğiz. Nasıl? İslam’ı dünyaya hakim eder vesile olur, çıkar bir insan biz onu da görürüz, onun İsa Mesih ile de beraber arkadaş olduğuna zannı galibimiz gelir o zaman herhalde Mehdi (as)’dir deriz. Zannediyorum anlattıklarımdan kanaatin gelmiştir. Çünkü ikinci bir anlatım yöntemi varsa bunu söylemen lazım. Bak yemin etmenin dışında ne yapabilirim? Artık yemin ediyorum diyorum ki bak “Hiçbir şekilde Mehdilik iddiasında bulunmayacağıma Allah adına yemin ediyorum” diyorum. Kesin dille reddetmiyor diyorsun. Bundan kesin dil ne olur? Bundan kesin reddetme nasıl olur? Yeminle reddetmenin üstüne daha nasıl bir reddetme olur? Ayrıca lanetleşiyorum. Bunun üstüne daha yok. Net bir dille reddediyorum. Senin artık bununla kanaatinin gelmesi lazım. Anlatma diyorsan bu olmaz anlatacağım. Mehdi (as) ile ilgili hadisi anlatacağım. Benzemesinde de yalan söyleyemem. Benzemesi doğru. Seyit diyor, ben de seyidim doğru. Şecerem var, bilimsel şecere doğru. Bu konuda tedirgin olması yersiz, ayrıca Mehdilik iddiası ile bir insan çıkmayacağına göre ortaya, başarı sonucunda kabul edileceğine göre niye tedirgin oluyor ben anlamadım. Bundan hiçbir huzursuzluk, tedirginlik duymaması lazım. Çünkü böyle bir kişi iddia ile ortaya çıkmayacak. Sonuçta biz zannedeceğiz herhalde budur diyeceğiz. Allahualem diyeceğiz. Tedirgin olmasın. Ama yine de kanaati gelmezse yani içinde eksik bir açıklama hissediyorsa ona da cevap verebilirim.

Evet, dinliyorum.

KARTAL GÖKTAN: Faaliyet haberlerimiz var. 11 ve 23 Ağustos’ta kardeşlerimiz İstanbul’un çeşitli semtlerinde kitaplarınızdan dağıttılar. Bursalı kardeşlerimiz 7 Ağustos’ta bir araya gelip kitabınızdan bölümler okuyup sohbet ettiler. 28 Temmuz ile 6 Ağustos tarihleri arasında da Bursa ve Gebze’den kardeşlerimizin katılımıyla Şile’de kitap fuarında fosil sergisi düzenlediler. Sergiye yoğun ilgi oldu maşaAllah.

ADNAN OKTAR: Şahane, şahane. Onu gözüyle gören bir daha Darwinizm’e inanmaz.

KARTAL GÖKTAN: Malatya’dan iki kardeşimiz geçtiğimiz Pazar günü 150 adet “Müşrikler İstemese de Mehdi” adlı eserinizin dağıtımını yaptılar. Ankaralı kardeşlerimiz 10-28 Ağustos tarihleri arasında Kurtuluş, Aşağı Ayrancı, Çankaya, Yıldız, Kavaklıdere, Farabi, Tunalı Hilmi, Batıkent, Necatibey, Kızılay, Orhan Aktürk Sitesi, Birlik Mahallesi, Sincan, Fatih Subay Evleri ve Keçiören Aktepe’de toplam 645 adet Harun Yahya eseri ve 2 bin 200 adet broşür dağıtımı yaptılar. Balıkesir, Çorum ve Denizli’den kardeşlerimiz yemekte bir araya gelip Mehdiyet ve ahir zaman üzerine sohbet ettiler. Kardeşlerimiz Kayseri, Alparslan Mahallesi’nde 30 adet eserinizi halka hediye ettikten sonra evde sohbet edip Kuran okudular. 22-24 Ağustos tarihleri arasında Kayseri, İpeksaray Alışveriş Merkezi’nde yaratılışı ispat eden fosil sergisi düzenledi kardeşlerimiz. Manisa’nın Akhisar ve Saruhanlı semtleri, İzmir’in Alsancak ve Kordon semtleriyle 86’ncı İzmir Uluslararası Enternasyonal Fuarı’nda halkımıza ücretsiz olarak eserlerinizden armağan etti kardeşlerimiz. Sakarya’nın Erenler ilçesinde farklı günlerde çok sayıda A9 TV broşür dağıtımı yapıldı. Susurluk esnafına sizin kitaplarınızdan hediye etti kardeşlerimiz. Kayseri’de A9 TV broşür dağıtımı oldu. “Allah Akılla Bilinir” isimli kitabınız Anamur’da halkımıza armağan edildi. Çorumlu kardeşlerimiz Sungurlu ilçesinde birçok eserinizi dağıttılar.

ADNAN OKTAR: Anneannem Sungurlu’ya geldik derdi. Tokat’a giderken oradan geçiyorduk. Bir türlü yol bitmezdi.

KARTAL GÖKTAN: Geçtiğimiz hafta Çamlıca Salı Pazarı’nda da yine çeşitli eserlerinizden bir bayan kardeşimiz dağıtmış maşaAllah.

 ADNAN OKTAR: Böyle böyle sonucunda muazzam bir Kuran Müslümanlığı bütün Türkiye’ye hakim oldu. Elhamdülillah. Ve Avrupa’ya da.

Evet, soruları alalım.

VTR: Merhaba, ben Fatoş. Bir erkek birden fazla kadını sevebilir mi?

ADNAN OKTAR: Fatoş şimdi bu söz bana. Yani bunu anladım. Canımın içi bak ben kız arkadaşlarımı çok seviyorum. Ama mesela sen çok sevilecek bir kızsın. Benim seni sevmemden normal ne olabilir. Tabii ki seveceğim. Ne kadar mantıksız sevgiyi kilitlemek. Yani saygıda kusur etmiyorsam, nezakette kusur etmiyorsam, unutmuyorsam, vefam mükemmelse, ilgim alakam varsa, o benim için apayrı bir alem ise bir insanın değil mi bir beyin başka bir hanımı sevmesinden doğal ne olabilir? Ama tabii basit akılsız bir ahmağın, kadınları et gibi gören bir ahmağın hevesi ayrıdır. Yani orada çirkin bu. Adam aç köpek gibi yani etten ete saldıran bir köpek gibi kadınlara değer vermiyor, saygı duymuyor, vefası yok, sadakati yok. Bunlar kategori dışı ben bunları insan olarak saymıyorum. İnsan olarak seviyorsa cennet ahlakının bir gereğidir. Cennette de bu şekilde olacak çünkü. Normalde benim dışarıda gördüğüm erkeklerin bir kısmı kadını bir meta gibi görüyor. Bir çıkar için bir makine gibi görüyor. İşte çamaşırlarını yıkatacak, yemeğini hazırlatacak, zaman zaman onu kullanacak, kafasına da esmezse onu unutacak, kovacak, dövecek, sövecek. Böyle yani adamın kafası bu. Buradaki varlığa biz insan diyemiyoruz. Yani ben gerçek insanı kastediyorum. Gerçek bir insan başka kadını da sevebilir ve bu bir güzellik ve üstünlüktür.

Evet.

VTR: Ben Fatih Can. Hayattaki en büyük başarınız nedir?

ADNAN OKTAR: Şu Darwinizm’i yerle bir etmek, İngiliz derin devletini patlatmak ve rezil rüsva etmek, Rumilik’in sonunu getirmek, homoseksüelliği Türkiye’de darmadağın etmek ve dünya çapında da ne olduğunu ortaya dökmek. Sayarız daha da.

Evet.

VTR: Merhaba, ben Büşra. Sizce yetişkin bir insan çocuk masumiyetinde olabilir mi?

ADNAN OKTAR: Büşra çok güzel kızsın sen canımın içi. Tabii, Peygamberimiz (sav) çocuk gibiydi. Yani yüzünde tam anlamıyla çocuk ifadesi vardı. Çok heybetliydi, pehlivandı ama vefatında da yüzündeki ifade çocuk ifadesi yine. Yani çocuk vefat etmiş gibiydi görüntüsü. Peygamberlerde de öyle oluyor. Yani yüzünde ve ruhunda o çocukluk gitmez. Tertemiz ve masum. İsa Mesih’e Allah’ın kuzusu denmesinin nedeni odur. Allah’ın kuzusu deniliyor biliyorsunuz Hristiyanlarda. Kuzu gibiydi yüzü çocuk gibi. Çok masum yani çok abartılı bir şekilde masum hiç değişmedi o. Temiz olduğu için vicdanı. Temiz vicdanda yüz değişmez. Yüzdeki o masum ifade kalır.

Evet, dinliyorum.

BÜLENT SEZGİN: Adana’da merkez üssü Karataş ilçesi olan bir deprem gerçekleşti, Adnan Bey. Deprem Adana ve Mersin'de hissedildi. Dün gece saat 22.00’de meydana gelen depremin büyüklüğü 3.7 olarak açıklandı.

ADNAN OKTAR: Adana. Hikmetsiz hiçbir şey olmaz.

Evet, dinliyorum.

VTR: Merhaba, ben Eren. Sizin hedeflerinizi başaran insanlar var mı?

ADNAN OKTAR: Benim hedeflerim ilk defa başarıldı. Darwinizm ilk defa dünyada yıkıldı. İlk defa Abdülhamit’in kim olduğu ortaya çıkarıldı. Kimse bilmiyordu. İlk defa Rumilik’in kim olduğu ortaya çıkarıldı. Kimliği ortaya çıkarıldı. İlk defa homoseksüelliğe cephe alındı.  Tavır alındı, yani demokratik yoldan. İlk defa İngiliz derin devleti rezil kepaze edildi. İlk defa. Şimdi bir şey ilk defa olunca daha önce olmuş olması mümkün olmaz.

Evet, dinliyorum.

VTR: Kadınların erkeklerden üstün yanları var mıdır?

ADNAN OKTAR: Canımın içi nurlu kuzum benim. Canımın içi çok çok güzelsin. Allah nurunu kat kat arttırsın. Aslan gibisin tertemizsin. Allah seni hidayetle uzun yaşatsın. Şefkat yönü çok üstündür kadınların, merhamet yönü üstündür. Analiz güçleri, analiz yapma güçleri çok yüksektir. Detayı çok fazla görürler. Sanatçı yönleri çok keskindir kadınların. Derin düşünürler. Tutkuya çok açıktırlar. Temizliği daha çok severler. Daha titizdirler. Tertipli ve temiz olmaya daha özenlidirler ve çok sevimliler ve çok tatlılar. Yani Allah çok güzel yaratıyor onları maşaAllah.

Evet, dinliyorum.

VTR: Türk Ordusunu nasıl buluyorsunuz?

ADNAN OKTAR: Türk Ordusunun en iyi yönü kabadayı olmasıdır. Yani çok sıkı kabadayıdır. Yani namlı kabadayıdır. Bir de genetik kabadayılık var. O yönü çok güzel. Merhametlidir, çok merhametlidir Türk Ordusu. Yani dünya orduları içerisinde en merhametli ordudur. Yani binlerce delille anlatabilirim. Ama ordumuzun askeri gücü yeterli değil. Yani silah gücümüz yeterli değil. Bizde bir kere en az, en az 10 bin, 15 bin roket bulunması lazım. Kıtalararası roket de dahil olmak üzere, bir. İkincisi kendimize ait atom bombası ve hidrojen bombası olması lazım en az otuz-kırk tane. Kendimize ait. Ayrıca uçaksavar roketlerimiz olması lazım mutlaka hedefi vuran. Tanksavar roketlerimiz olması lazım mutlaka hedefi vurabilen. O zaman yani dünya beş diyordu ya Tayip Hocam o zaman dünya altı olur. Çok hayati bu. Mesela Pakistan’ın var atom bombası. Türkiye’nin de var ama NATO’yla birlikte kullanıyor öyle olmaz. Bizim şahsımıza mahsus atom bombası olması gerekir. Hayır, Allah kullandırtmasın zaten istemeyiz de caydırıcı unsur açısından.

Evet dinliyorum.

VTR: Bahşiş vermeyi sever misiniz?

ADNAN OKTAR: Bahşiş vermek. Ah severim ben senin o sevimli güzel yüzünü. Bahşiş tabii çok sevindirici bir şey bayağı güzel bir anda o insanı rahatlatmak, ona huzur vermek, onun hayatın zorluğundan kurtulmasını sağlamak çok güzel bir şey. Bahşiş her yerde serbest olması lazım. Mesela garson çocuk ne kazanır orda gidiyor geliyor ve çok yoruluyor akşama kadar. Sen orda mutlusun, güzel yemek yiyorsun ne olacak yani bir yemek parası da ona verirsin. O çocuk sevinir açılır. Belki evlidir, belki çocukları vardır onlara bir şeyler alır. Her yerde bu böyle. Hastanede olsun, başka yerde de olsun. Güzel hizmet eden bir insana bahşiş verilmesi serbest olması lazım yasak olmaması lazım. Mesela ufak hediyeler, küçük şeyler mutlu ediyor insanları. Karşılıklı hediyeleşme ne var bunda? Bunu garip görmek yanlış. Büyük miktarlar meblağlar anormal olabilir ama makul olan küçük hediyeler bahşişler güzel. Onun teşvik edilmesi lazım bence.

Evet dinliyorum.

VTR: İstanbul’un en çok neresini seviyorsunuz?

ADNAN OKTAR: İlla İstanbul’u bana küstüreceksiniz. Bak desem ki Bebek güzel desem Sarıyer küser. Sarıyer güzel desem Tarabya kızar, üzülür. Üsküdar zaten küser, darılır. Üsküdar bir bütün nazlı bir güzeldir. Şuran güzel dersen öbür yerlerin güzel değil anlamına gelir öyle demeyelim.

Evet dinliyorum.

VTR: Merhaba ben Levent. Bir an önce bu kan, gözyaşı bitsin istiyoruz.

ADNAN OKTAR: Aslanım benim, benim nur yüzlüm benim, benim veli ruhlu ve güzel insanım. Allah sana uzun ömür versin bak ne güzel bütün milletimiz Mehdiyet ruhunda. Herkes sevgiyi barışı istiyor. Kan dursun diyor. Hanımlara özgürlük verilsin. Ama hepsinde bir Müslüman ruhu bir Kuran ruhu kesin görüntülerine hakim Allah’ şükür.

BÜLENT SEZGİN: İstanbul Belediye Başkanı Kadir Topbaş’tan İstanbullulara uyarı geldi “Gece yarısına kadar sürecek fırtına geliyor” şeklinde.

ADNAN OKTAR: Gece yarısına kadar sürecek fırtına. Evet, şu an bir serinlik geldi hakikaten. Ne güzel.

Evet dinliyorum.

VTR: Kurban hayvanları kesilirken acı hissediyor mu acaba?

ADNAN OKTAR: Hayır, hayır hayvan severler çok rahat olsun kardeşlerimiz. Şuuru kapalı, yani ben benim demiyor, bilmez. Bu görüntüyü gören kim, duyan kim demesi lazım acı çekmesi için. Şuuru tamamen kapalıdır, bir makine gibidir hayvan. Bilgisayar gibidir. Hiçbir şekilde acıyı bilmez. Hiçbir hayvan hiçbir şekilde acıyı bilmez ama acı alametleri gösterir. Mesela şöyle düşünün ameliyat oluyor insan. Ameliyat da çırpınıyor, acı tepkisi gösteriyor farz edelim ama hiçbir şekilde hatırlamaz dahi. Acıyı hiçbir şekilde hissetmez. Adama ameliyatta narkoz veriliyor. Narkozdan dolayı hiçbir şey bilmiyor ama bir yerine dokunuyorsun acı alameti oluşturuyor yüzünde. Onun gibi düşünün.

Evet dinliyorum.

VTR: Kurban bir ibadet midir, her yıl kesmek zorunda mıyız?

ADNAN OKTAR: Kurban güzel işte Hac Suresi 28. Ayette hatırladığım kadarıyla. “Allah'ın adını ansınlar. Artık bunlardan yiyin ve zorluk çeken yoksulu da doyurun” diyor Allah. “Sizin için rızık olarak verdiği (kurbanlık) hayvanlar üzerine belli günlerde Allah'ın adını ansınlar” kurban adarlarken. “Artık bunlardan yiyin ve zorluk çeken yoksulu da doyurun” diyor Cenab-ı Allah. Çok güzel, farz olmasa dahi çok güzel ama ayette görüyorsun.

Evet dinliyorum.

BÜLENT SEZGİN: Adnan Bey sizle tanışmak isteyen arkadaşlarımız tanismakistiyorum@a9.com.tr adresine ve 0530 255 92 39 nolu WhatsApp numarasına mesaj gönderebilirler.

ADNAN OKTAR: Tamam da şimdi üç bin kişi falan telefon etmiş, mesaj göndermiş. Ben nasıl görüşeceğim onlarla? Asıl konu orda. Ne yapacağız? Bir salon toplantısı falan mı gerekiyor?

Evet dinliyorum.

VTR: Benim ismim Özge. İnsanların satılmasını yanlış bulduğum gibi hayvanların da satılmasını yanlış buluyorum. Hayvanlar satılmasın para karşılığında, onlar da evde isteyerek bakılması için insanlar tarafından evlerine alınsınlar. 

ADNAN OKTAR: Yani kedi köpek için diyor değil mi? Onları kastediyor. Yasak mı Türkiye’de kedi köpek satmak.

KARTAL GÖKTAN: Yok değil.

EBRU ALTAN: Pet-shoplar kapatılıyor.

ADNAN OKTAR: Ama hayvan satmak yasak değil kedi, köpek. Seven birisi kedisini falan satmaz. Ne yapar ona çok güvendiği, çok sevdiği birine onu emanet verir ona bak diye. Arada sırada da kendi de ilgilenir. Öyle olur. Onu demek istiyor benim güzelim. Sen ne kadar güzel kızsın ne güzel insansın sen maşaAllah. Vicdanın da ne kadar güzel, ne merhametli kızsın. Allah sana uzun ömür versin, hidayet versin. Ne kadar güzel bizim insanlarımız. Ahlakları da güzel, kendileri de güzel maşaAllah.

Evet.

VTR: Merhaba Adnan Bey sizi severek izliyorum yayınlarınızı kaçırmamaya çalışıyorum. Sorum Mehdiyet hakkında, Mehdi (as) zuhur ettiği zaman insanlar onu tam olarak tanıyabilecekler mi?

ADNAN OKTAR: Bu Mehdi (as) konusu Allahualem doğru, hayret edecek bir şey ben lisedeyken o kadar ihtimal vermiyordum. Ama doğru hayrettir ama doğru. Ama normal yani kıyamete doğru gidiyoruz son kere İslam’ın hakim olması gerekiyor. İslam aleminin de başına mutlaka birinin geçmesi ve bu sevgisizliğin yok olması gerekiyor, merhametsizliğin, bu acıların, savaşların kalkması gerekiyor. Öbür türlü felaket bu. Mehdiyet mantık olarak da çok makul, deliller yönüyle de çok makul. İnanılması farz olmamakla beraber Allahualem doğru ve göreceğiz. Ve çok yakın, çok az vakit kaldı.

Evet dinliyorum.

VTR: Ben Ayşe, Osmaniye’de yaşıyorum. Genel olarak sorun kadınların çalışabileceği ortam. Her yere girip çıkılmıyor, çalışılamıyor, insanlar bayanlarımıza başka gözle bakıyor. Özellikle de evlenmiş ayrılmış insanlara, benim bu konuda sıkıntım.

ADNAN OKTAR: Allah’ın bu güzel varlıklarına, bu nadide varlıklarına yapılan bu zulüm nedir? Bu kepazelik nedir, bu acımasızlık nedir? Yazık hep rahatsızlar. Bu felakete karşı hükümet, devlet olarak insanlarımız olarak ani refleksle karşılık vermemiz gerekiyor. Gerçi bu oluyor ve olacak ama sürekli uyarmak da görevimiz. Böyle bir rezalet olmaz. Dünyayı kadınlara cennete çevireceğiz Allah’ın izni ile. Dünyanın en güzel varlıklarına bu acıyı çektirtmeyiz inşaAllah.

BÜLENT SEZGİN: Sevimli köpek arkadaşı ile uyumak istiyor.

ADNAN OKTAR: Genç kızlar canlarım benim köpekleri, kedileri onlar acayip seviyorlar. Ben mesela delikanlılarda bunu pek göremiyorum. O kadar kedi köpek o kadar seven nadir oluyor. Ama kızlar cinnet geçiriyorlar acayip hoşlarına gidiyor kediler köpekler ve çok şefkatliler ve bayağı güzel bakıyorlar, bu da onların mühim bir güzelliği. Ne kadar değerli varlıklar olduğunu Allah o yönden de bize gösteriyor.

Evet.

VTR: Bakara Suresi’nin 63. Ayeti ne anlama geliyor.

ADNAN OKTAR: Bakara Suresi 63 şeytandan Allah’a sığınırım. “Sizden misak almış ve Tur'u üstünüze yükseltmiştik” o ayet. Bir bulut yoğunluğu oluşmuş benim anladığım. Öyle bulut resmi var mı dağ şeklin de bulutlar dağ şeklinde bulutlar vardır.

BÜLENT SEZGİN: Bakalım.

ADNAN OKTAR: Yani tam anlamı ile dağa benziyor. Üstlerine geliyor. Museviler hatta ellerini şöyle yaparlar dua ederlerken. Yani o üstlerine gelecek bir bela sandıkları için. Musevilerde bu şekilde ibadet yapılıyor. O ayetle ilgilidir, o konu ile ilgilidir. O bulut üstlerine çökecek zannettiler ama çok kesif bir bulut. Fakat dağ şeklinde. Varsa gösterirsin.

Evet dinliyorum

VTR: İntihar eden kişi hemen cehenneme mi gider?

ADNAN OKTAR: Yok o kadar da değil tabii. İntihar Allah vermesin fakat cinnet geçirdikleri için, aklı yerinde olmadığı için. Aklı yerinde olan insan dinden sorumludur. Açık şuurla yapamaz bir insan. Aklı yerinde olmadan yaptığı için Allah öyle insanları hemen cezalandıracak öyle bir şey olmaz tabii. Allah onu göz önünde bulundurur. Yani çünkü cinnet geçirmiş. Ne yaptığını bilmiyor. Allah vermesin ama tabii intihar vakaları çok önceden belli oluyor yapacağı hissediliyor. Fakat tedbir almıyorlar. Mesela bu genç kızda da öyle yahut hanım mı diyelim. Belli mesela mezar satın almış, bilmem hazırlık yapıyor, katliam yapacağım diyor. Kendisi intihar girişiminde bulunmuş. Yani illaki yapar. Birkaç kere intihar girişiminde bulunan yapacak demektir. Çok iyi takip edilmesi gerekiyor. O delikanlı da hadi gel diyor. İnsan tek başına gider mi öyle yere belli ki bir olay çıkacak. Seni durduk yere çağırır mı? Olay çıkarmak için çağırıyor. En azından saldıracaktır yahut hakaret edecektir. Bir şey yapacaktır tek başına niye gidiyorsun? Niye kimseye haber vermiyorsun? Mesela otelin girişinde tembihlemesi lazım üstünde bıçak var mı silah var mı mesela böyle bir hanım gelecek dersin otele. Bu hanımda arama yapın demesi gerekir ama hep böyle iyi niyetli olaylara neşeyle bakan bir ruh halinde delikanlımız da rahmetli. Tabii kaderde olacak ki oluyor yani.

Evet dinliyorum.

VTR: Sizce erkekler altın takmalı mı?

ADNAN OKTAR: Tabii ki takar. Yakışıklım niye takmayasın? Altın da kullanır, gümüş de kullanır. İstediğini giyersin. Allah’ın verdiği nimetler.

VTR: Bir insan sakarlıktan nasıl kurtulabilir?

ADNAN OKTAR: Dikkatini çok açması lazım, çok çok özen göstermesi lazım. Keskin bir dikkat kullanması gerekiyor. Kafasını yorması gerekiyor. Kafasını yormadan olmaz. Sakarlık peş peşe devam eder. Kafayı kullanmamak, kafa tembelliğinden oluyor sakarlık. Yani boş kafa ile gezer, sarhoş gibi gezer ondan olur.

Evet dinliyorum.

BÜLENT SEZGİN: Oraj fırtınasından bir görüntü göstereceğim. Gök gürültülü fırtına, çoğunlukla şimşek ve gök gürültüsüyle yağmur veya dolu eşliğinde görülüyor.

ADNAN OKTAR: Evet.

VTR: Adnan Bey benim istediğim ve sorum; Beni yanınıza alın.

ADNAN OKTAR: Sen bizim canımızsın her zaman başımızın üstünde yerin var. MaşaAllah.

VTR: Merhaba ben Gökşin. Hayatınızda ertelediğiniz şeyler var mı?

ADNAN OKTAR: Ertelediğim şeyler çok. Daha Mekke’ye gitmedik, Medine’ye gitmedik, Kudüs’e gitmedik, Roma’ya gitmedik. Kazablanka’ya gitmemiz gerekiyor. Lizbon oraya gitmemiz gerekiyor. Gideceğim yerler çok.

BÜLENT SEZGİN: Bazı bulut resimleri vardı Adnan Bey.

ADNAN OKTAR: Evet, bu tarz işte yani buna benzer mesela daha da yoğunlaşma. Mesela şu tarz bak görüyorsunuz dağ gibi bu insanların üstüne doğru yaklaşıyor ve korkuyor o zaman Museviler. Ellerini havaya kaldırıyorlar. Yani gerçek bir dağ değil havaya kalkan. Böyle kesifleşmiş yoğun bir bulut.

Evet.

VTR: Korku filmleri sizi korkutuyor mu?

ADNAN OKTAR: Hem nasıl hem nasıl. Birdenbire adam tabutun içinden çıkıyor, insan ne olur? ağzından kan akıyor, dişler beş santim falan yani insan korkar haliyle. İnsanın üstüne üstüne de geliyor. Bu sefer öbürü de öbür tabuttan çıkıyor. Adamın kemikleri falan da görünüyor ayrıca. Onlarla uğraşılmaz, en iyisi kapatacaksın. MaazAllah insanın rüyasına girer onlar. Ama vampir filmlerine gelince bazen güzel kadınlar oluyor vampir filmlerinde o olur. Ama o güzel kadınların hatırına seyrederim yoksa vampir beni tiksindirir, hoşlanmam da ama sabırla o güzel kadınların görünmesini beklerim. Çünkü vampir filmlerinde böyle bembeyaz şahane çok güzel kızlar oluyor. Ama çok acıyorum onların vampir olmasına, güzelim kızlar niye vampir oluyorsun? O vampir olmadan önce bir dönemleri oluyor onların, o dönemlerini seviyorum ben. Vampir olunca aramız bozuluyor. Ondan sonra olmaz, görüşemeyiz.

Evet.

VTR: Merhaba ben Sebahaddin. Bayramlarda trafik kazalarında neden bu kadar kişi ölüyor?

ADNAN OKTAR: Güzel yüzlüm, nur yüzlüm haklısın ama hükümet bayağı iyi tedbirler aldı çok düşürüldü oran. Çok ciddi şekilde düşürüldü. Daha da düşürecekler inşaAllah. Allah’ın izniyle bir şey olmaz.

Evet devam edelim.

BÜLENT SEZGİN: Adnan Bey, Paris Hilton sosyal medyada paylaşımında köpekleri çok sevdiğini yazdı. Köpekler için bir klimalı bir sistem ısıtmalı, mobilyalı ve avizeleri olan iki katlı köpek konağı yaptırmış.

ADNAN OKTAR: Paris Hilton aferin ona. Çok iyi olmuş. Ama hiç kendine bakmıyor.

Evet, dinliyorum.

VTR: Merhaba, Adnan Oktar Bey, size bir sorum var. İsmim Büşra Karagöz. Konya’da bayanların rahat giyimi neden bu kadar rahatsız edici. Artık biz rahat giyinemeyecek miyiz? Şimdiden teşekkürler.

ADNAN OKTAR: Bu nedir bu Konya’daki durum? Kayseri ve Konya. Demek ki bir ekip var böyle bu işi kendine iş edinmiş sokaklarda, buna hükümet tedbir alsın. Olur mu genç kızlar istediği gibi giyinir onlara mı soracaklar? Zaten yüz yıllardan beri baskı yapıyorlar. Şimdi de yeni bir antikalık daha çıkartmışlar bu sefer dekolte giyinmeyeceksin, şunu yapmayacaksın, sağa bakmayacaksın, makyaj yapmayacaksın böyle densizlik olmaz. Böyle vaka olduğunda arkadaşlar mutlaka İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na bilgilendirmede bulunsunlar. Arabaysa plakasını bildirsinler. Şahıssa hatta fotoğrafını çekip bilmiyorum kanunen bir mahsuru var mı? Telefonla resmini çekip savcılığa göndersinler bu şahıs böyle yapıyor bu şekilde diye. Bilgilendirme, devletin arşivinde olsun bunlar.

Evet, dinliyorum.

VTR: Birçok kişi burada bir İslam devleti kurabileceklerini ve Alman’ı tamamen ezebileceklerini düşünüyorlar. Böyle bir şey olmaz. Bizim hükümetimiz maalesef, dikkatli söylemek gerekirse siyasi nedenlerden dolayı bunu öyle bir safhaya getirdi ki, sanki kendisi de Alman’ı ezmek istiyormuş gibi bir görünüm veriyor.

ADNAN OKTAR: Bu gelenekçi Ortodoks İslam anlayışı her yerde milletin başına bela oluyor. Baksana adamları da tedirgin etmişler. Ezmek istiyorlar bizi falan diyor. Hakikaten çok sevgisiz, merhametsizler. Anlattıkları zaten hep asmak, kesmek, doğramak üstüne. Esaslı bir atak gerekiyor bu densizlerin yaptığı rezalete bir dur demek gerekiyor. Almanya’daki gazetelerle konuşalım bu adamların İslamiyet’le falan alakası yok böyle asmak kesmek kafasında olanların. IŞİD Kafası, Taliban kafası bunlar İslamiyet’le alakalı şeyler değil. Şirk mantığı bunlar. İslam dışı hareketler. Dolayısıyla baksana her yerde insanların başına bela. Konya’da genç kızların başına bela olmuşlar. Almanya’da oradaki insanların başına bela olmuşlar. Kökten bir çözüm gerekiyor. Bu köklü çözüm de Mehdiyet başka bir çözüm yok.

Evet, dinliyorum.

VTR: Kanalınızın adı neden A9?

ADNAN OKTAR: Sen niye böyle güzelsin? A9 niye A9 oldu? Çünkü bütün isimler alınmış. Bir, iki, üç, dört, beş, altı, yedi, sekiz, dokuz, on. Tamamı alınmış. Bir de ilave olarak diğerleri de alınmış. Bir tek A9 serbest kalmış. Biz de A9 dedik hayırlı oldu. İnşaAllah.

VTR: İnsan sevgisini neden rahatça ifade edemez?

ADNAN OKTAR: Canımın içi çok çok güzelsin. Saçların da güzel, kendin de güzelsin. Çünkü hanımlar utangaçtır. Bir de erkekler bazen densizlik yaparlar kadın sevgisini açıklarsa şımarır, başına bela olur, musallat olur, işte sokağa çıkmayacaksın, yürümeyeceksin, sağa bakmayacaksın, sola bakmayacaksın, makyaj yapmayacaksın yani yeni bir bela daha gelişir o yüzden onlar da sevgisi varsa bile bir dostluk anlayışı içindeyse bile onu gizlemek durumunda kalıyor. Çünkü yeni yeni mevzi kazanmak, yeni yeni belaların içine girmek için adam zaten sabırsızlanıyor. O yüzden hanımlar bilinçaltında korktukları için sevgilerini açıklayamıyorlar. Çünkü bir tek o değil adam diyor ki beni seviyor diyor babana da söyleyeceğim diyor anana da söyleyeceğim diyor yeni bir bela ufku daha açıyor. Ağabeyine söyleyeceğim diyor. Hakikaten onlarla ittifak ediyor, çocuğu dövdürüyorlar kızı hakaret ediyor, yolda gidip musallat oluyor. Daha da olmazsa bıçaklamaya kalkıyor. Kızlar da korkuyorlar genç kızlar, çocuklar tamamen içine kapandı birçoğu. Ama bu oyunu biz şu an durduruyoruz ve yaptırtmayacağız bu kepazeliği asla müsaade etmeyeceğiz. Ne Türkiye çapında ne yurt dışında böyle bir şeye müsaade etmeyeceğiz. Sıkıysa yapsınlar. Kanunla hukukla tepelerine bineceğiz.

Evet, dinliyorum.

VTR: Merhaba ben Zeynep. Hayatınızda hiç dilek tuttuğunuz oldu mu?

ADNAN OKTAR: Güzel Zeynep o kadar tatlı, o kadar şekersin ki o kadar balsın ki anlatamam. Elinden yüzünden samimiyet, dürüstlük, tatlılık akıyor. Dua ediyorum “Ya Rabbi bana şunu nasip et, Ya Rabbi bunu nasip et” diye dua ediyorum. Bu dilek zaten Allah’tan dilek.

VTR: Yalan söyleyen bir insan, jest ve mimikleriyle anlaşılır mı?

ADNAN OKTAR: Tabii çok zorlanır. Yalan söyleyen çok acınacak hallere düşer. Bir de çok akılsız olur yalan söyleyenler. Allah zaten aklını aldığı için yalan söyler. Zeki bir insan akıllı bir insan o zavallının aldığı şekilleri hayret ve ibretle izler. Yalancının mimiklerinde, el hareketlerinde, bakışlarında, ses tonunda, vücut hareketlerinde ciddi anormallikler meydana gelir. Bazen yüzsüz olur suratında teneke çakılmış olur oradan da anlaşılır. Adamın yüzünde eşek oynamış derler ya çok hayasız olur oradan da anlayabilirsin yalan söylediğini. Hayasız olduğunu yüzünde en ufak bir mimik oynaması da olmaz bazen.

Evet.

BÜLENT SEZGİN: Bütçeyle yetinemeyen Diyanet’in yıl sonuna kadar 1.3 milyar lira ek ödenek isteyeceği öğrenildi. Böylelikle Diyanet yıl sonuna kadar tam 8.1 milyar lira harcayacak.

ADNAN OKTAR: İyi ama faydalı bir şeyler yapsın. Diyanet İşleri Başkanı “Hiçbir şey yapamıyoruz” diyor. “Gençlere hitap edemiyoruz onlara anlatma imkanlarımız kalmadı. Bu sistemle bu olmaz” diyor. Kuran yeterlidir deyip ortaya da çıkamıyor.

Evet, dinliyorum.

VTR: Benim adım Woche Dagmar, Berlin Spandau’da yaşıyorum ve Türkiye hakkında bir şey söylemek istiyorum. Aslında sadece şunu belirtmek istiyorum, Türkiye’nin diktatör bir devlete dönüştüğünü düşünüyorum ve bunu gerçekten çok çok üzücü buluyorum, herkes ve tüm dünya için.

ADNAN OKTAR: Canım benim bayağı şeker. Böyle bir kötü imaj olduysa böyle bir şey olduysa bunu düzeltebiliriz. Alman büyükelçiliğiyle görüşelim. Almanya’ya bir açıklama yapalım. Alman gazetelerine yazı yazabiliriz. Öyle bir konu yok. Biz Almanları seviyoruz çok şeker insanlar. Osmanlı döneminden beri biz onları çok seviyoruz. Güven içindeler, rahatsız oldukları konular neler onları belirtirlerse Alman gazetelerinde yazılarımı yayınlayabiliriz. Yahut Alman televizyonuyla röportaj yapabiliriz. Gereksiz bu, bu tedirginlik tamamen suni oluşmuş. Onu bir görüşelim.

Evet.

VTR: Neden evlenmiyorsunuz?

ADNAN OKTAR: Neden evlenmiyorum? Çünkü çok yoğun İslam’a, Kuran’a hizmet ettiğim için. Evleneme demek çocuklara bol vakit ayırmak demektir, hanıma bol vakit ayırmak demektir. Hayatın diğer yönlerinden çekilip bütün dikkati ailene verirsin. Ben bütün dikkatimi İslam’a, Kuran’a, İslam’ı yaymaya, deccaliyeti ezmeye, Darwinizm’i yaymaya, Rumilik adına yapılan dinsizliği durdurmaya, PKK’yla mücadeleye, tarihi geçmişte yapılan yalanlara, doğru olmayan bilgilere doğruları söyleyerek engel olmaya, sevgiyi yaymaya, insanlara yapılan baskıyı kaldırmaya ve savaşı, şiddeti ve dehşeti dünyadan ortadan kaldırmak için gayret etmeye çalışıyorum. O zaman nasıl vaktim olsun? Çok zor.

Evet, dinliyorum.

VTR: Sizce sevgiliye en güzel hitap şekli nedir?

ADNAN OKTAR: Eğer samimi değilse sevgili, yaptığı her hitap sevgiliyi kızdırır. Adam ne derse desin eğer kadın karşısındaki erkeğin gözlerinde, ses tonunda, elektriğinde, vücut hareketlerinde samimiyet, asalet, derinlik, tutku, candanlık, Allah korkusu, Allah’a derin iman görmüyorsa istediği kadar sevgi cümleleri söylesin. Okuyor adam internetten oradan buradan anlatıyor ezberden. Kadını sadece kızdırır bu başka hiçbir şeye yaramaz. Halbuki eğer gerçekten candan severse ona sevgi dolu bir bakışı yüzlerce kelimeden daha etkileyici olur. Sevgi dolu tam kendi olarak konuştuğu herhangi bir hal hatır sorma bile olağanüstü etkili olur. Öbür türlü yapmacık, usulen yani dizi film çekiliyormuş gibi bir görüntüde yapılan iltifatlar sadece öfke ve rahatsızlık meydana getirir.

Şimdi kısa bir ara verelim.

BÜLENT SEZGİN: Yayınımıza kısa videolarla devam ediyoruz.