BÜLENT SEZGİN: İyi geceler değerli izleyicilerimiz. Hoş Sohbetler’e başlıyoruz, inşaAllah.
ADNAN OKTAR: Ne güzel. Evet, dinliyorum.
OKTAR BABUNA: Diyarbakır’ın Lice kırsalında PKK’ya yönelik operasyonda seyir halindeki askeri aracın geçişi sırasında döşenen el yapımı patlayıcı infilak ettirildi. Araçtaki biri binbaşı, biri uzman çavuş 2 asker şehit oldu.
ADNAN OKTAR: Bu çakallar bu konuyu profesyonel hale getirdiler ve oturttular ve mutlaka bu oluyor. Bir de onlar bu konuda çok avantajlı konumdalar. Onları bu konuda dezavantajlı hale getirelim. Onu bir ara yetkilerle mi görüşmek lazım, uzmanlarla mı görüşmek lazım? Bir ara görüşelim, inşaAllah.
Evet, dinliyorum.
OKTAR BABUNA: Bugün Hakkari’ye bağlı Şemdinli’de teröristlerle çıkan çatışmada bir uzman çavuş hafif yaralandı. Uzman çavuşun telefonuna isabet eden mermi hayatının kurtulmasına vesile oldu.
ADNAN OKTAR: Şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyoruz, şehadetlerini tebrik ediyoruz Allah makbul etsin, kabul etsin. Anne babalarına sabr-ı cemil, hayırlı bereketli uzun ömür diliyoruz Cenab-ı Allah’tan. Ne mutlu onlara akın akın gidiyorlar biz burada kaldık. Allah öyle diliyor. Çağırırlarsa inşaAllah Allah nasip ederse o şerefe biz de nail oluruz.
Evet, dinliyorum.
BÜLENT SEZGİN: Genelkurmay Başkanlığı resmi Instagram sayfasında Mehmetçik’in operasyonların arasında yerde yemek yediği bir fotoğrafı paylaştı. Görebiliriz resmini.
ADNAN OKTAR: Aslan onlar aslan, afiyet şeker olsun benim aslanlarıma. En iyisiyle besleyelim onları en güzeliyle balla kaymakla, en iyi şeyleri gönderelim.
OKTAR BABUNA: Taze kesilmiş et verelim demiştiniz, inşaAllah.
ADNAN OKTAR: Evet.
FETÖ demek, -dar planda değerlendiriyor- İngiliz derin devletinin bir züppelik ve sinsilik anlayışı var ahlaksızlık anlayışı. Bunlar kahpe oluyor, satılmış oluyor, millete tepeden bakıyorlar. Her şeyde züppe konuşması züppe, oturması kalkması züppe, bilmiş, hep ön planda olmak isterler, hep büyük olduklarını iddia ederler, çok kültürlü, çok bilgili, çok okumuş olma iddiasında olurlar. Bu manyakların ana vasıflarından birini söylüyorum bak çok önemli. Çok okumuş olma iddiasındadır bunlar, çok bilen, her şeyi iyi analiz eden, devlet üstü, toplum üstü, insanüstü görürler kendilerini ve insanları beğenmez züppelik içerisinde yaşarlar. Bu sırf burada değil Pakistan’da da var böyle çakallar, Türkiye’de de var. Nerede böyle münafık züppe görürsen bil ki FETÖ’nün adamıdır nerede görürsen. Nerede bir alçak, vatandaşa tepeden bakan karaktersiz görürsen bil ki İngiliz derin devletinin FETÖ’nün adamıdır. Bunlar bir bütün İngiliz derin devleti, FETÖ falan bunların hepsi bir bütün. Yani züppelik, bilmişlik, ukalalık ana özellikleri oluyor.
Evet, dinliyorum.
KARTAL GÖKTAN: Bir izleyici sorusu var.
VTR: Merhaba Adnan Bey. Müşriklerle anlaşma neden olur acaba? Bunu çok merak ediyorum cevabını verirseniz çok sevinirim.
ADNAN OKTAR: Şimdi münafıkla anlaşma olmaz. Münafık deli dengesizdir. Şeytanla anlaşma olmayacağı için münafıkla da anlaşma olmaz. Ama müşrik söylüyor müşrik olduğunu söylüyor kendini gizlemiyor. “Ben Müslüman değilim” diyor haşa “müşrikim” diyor “benim inancım bu” diyor, adamla anlaşabilirsin, adamın bir şey dediği yok gizlemiyor kendini. Asgari müşterekte anlaşabilirsin. Mesela bir yol vardır beraber kullanalım dersin. Mesela bir çeşme vardır beraber kullanalım, sabah siz kullanın akşam biz kullanalım dersin anlaşırsın. Ama münafıkla anlaşma olmaz münafık kahpedir, ne sözüne güvenebilirsin ne tavrına ne ahlakına ne kişiliğine hiçbir şeyine güvenemezsin, iblis. He an bir kahpelik, he an bir kalleşlik, her an bir oyun, her an bir pislik, münafığın sağı-solu belli olmaz ve asla güvenilmez.
Her bir hücrenin içi şehir gibi. Milyonlarca ansiklopedi sayfası bilgi içeren bilgi bankası her hücrenin içine yerleştirilmiş. Milyonlarca sayfa bilgiyi ihtiva ediyor milyonlarca sayfa yazı, düzgün yazı, her harf düzgün ama milyonlarca sayfa kitap her hücrenin içinde var. Bu nasıl tesadüfen oluyor? Milyonlarca harf düzgünce yazılmış, mesela Yaratılış Atlası gibi düşün 5 bin kitap, 10 bin kitap var Yaratılış Atlası gibi, oradaki harflerin düzgünlüğünü düşünün, öyle bir düzgünlükte yazılıyor ve bu hücrenin içine konuyor. “Nasıl oldu?” diyoruz “tesadüfen oldu” diyor. “Bu nedir?” diyoruz “bu bilim” diyor. Burada bir yüksek akıl var görülüyor. Bunu bir yüksek akıl meydana getirdiği anlaşılıyor dediğinde bunda bilimselliğe zıt ne var? Ve tesadüf nasıl bilim oluyor yani? Lahaul ve Lhamo’ya inanıyordu Sümerlerde, Akadlarda adamlar tesadüf tanrısına, siz de tesadüf tanrısına inanıyorsunuz. Dolayısıyla boş yola girdiniz gurur yapmayın, enaniyet yapmayın. Yenildiniz mahcup oldunuz, boş bir inancın peşinden gittiğiniz anlaşıldı ve bunu da anladınız anlamazdan gelmeyin. Artık tavrınızı düzeltin bitti bu iş.
“Son günlerde Sabetayizm’i çok anlatıyorlar. Bahseder misiniz bu konudan?” Sabetayizm kendi vaktinde zamanında hakikaten etkileyici bir cereyandı o zamanlar. Sabetay zeki bir Museviydi. Hakikaten de kendini Mesih zannetti. Sonra Müslüman oldu Osmanlı onu tehdit edince, geçici olarak Müslüman oldu. Çaktırmadan alttan alta devam etmek istedi ama öyle Mesihlik olmayacağı belli. Bir kere zamanı da değil yöntem de çok kötü dar bir alanda. Ama o dönemde tabii böyle gizemli şeyler insanların hoşuna gidiyordu masonluk gibi gizli bir şey olduğu için. Bir süre devam etti. Kitabı da yok zaten Sabetaycılığın, bir eseri, belgesi, bilgisi hiçbir şeyi yok. Adamın sözlerinden kaynaklanan geçici bir durumdu. O da normal yaşadı adam. Korktu zaten Osmanlı’dan vefat etti gitti. Ha o devrin adamları kalmıştır tabii, onların çocukları da olmuştur ama adam inancını kaybetmiş bitmiş. Çünkü Musevi’yse niye gizlesin Museviliğini? Musevilik, insan göğsünü gere gere söylüyor. Türkiye’de Musevi olmak çok itibarlı bir şey. İşadamlığında şunda bunda falan çok sükseli bir şey Musevi olmak. Yurt dışında da çok sükseli adam niye gizlesin Musevi olduğunu?
Evet, dinliyorum.
VTR: Hırsızlık yapanlar öldürülmeli mi?
ADNAN OKTAR: İşte gelenekçi Ortodoks sisteme göre öldürülmesi gerekiyor hırsızlık yapan. Cezaevinde ne kadar hırsız varsa hepsini öldürür onlar. Çünkü “üç kere hırsızlık yapan öldürülür” diyor. Kuran’da öyle bir hüküm yok.
Evet, şimdi biraz fasıl dinleyelim. Bir kemancı vardı video. Hayret adamdaki yetenek, değil mi çok şaşırtıcı, maşaAllah. Sokak sanatçıları çok önemli. Bir milletin zenginliğidir sokak sanatçıları. Sanatın en güzel uygulama yeri de sokaktır. Çünkü özgür rahat. Sokak sanatçılarına alabildiğine destek olmak lazım. Sayılarının çok artması lazım teşvik edilmeleri gerekiyor ve onlara bahşiş harçlık verirken de hasis davranmamak lazım. Normal bir hayat sağlayacakları gibi desteklenmeleri gerekiyor.
Evet, dinliyorum.
VTR: Adım Enis Şahin. Benim Adnan Hoca’ya sorum, Kuran bütün dünyaya gönderilmiş bir kitapsa niçin Arapça gönderildi? Kuzey kutbuyla ilgili niye hiçbir bilgi yok Kuran’ın içinde? Bunu merak ediyorum.
ADNAN OKTAR: İngilizce gönderilse “niye İngilizce gönderildi?” diyeceksin. Almanca gönderilse “niye Almanca gönderildi?” diyeceksin, onun bir mantığı kalmıyor o zaman. Hiç kimsenin bilmediği bir dil olamayacağına göre belirli bir dil olması gerekiyor. “Şu dil olsa kabul ederdim” demeyeceğini düşünüyorum, değil mi öyle görünüyor. O zaman gayet makul Arapça olması. Çünkü Arapça çok zengin bir dil. Dünyanın en zengin dilidir Arapça. İfade açısından da şek-şüpheye yer bırakmayacak şekilde dil bilgisi yönünden mükemmeldir. Belki hikmeti o olabilir. Ama bütün dünya Arapçayı tercüme eder. Bir Arap lider konuştuğunda bütün dünya televizyonlarında “şunu dedi” diye tercüme ediliyor. Uganda’da, Mozambik’te de her yerde tercümesi oluyor. Kuran’da da “Allah şunu dedi” diye her yerde tercümesi oluyor. Dolayısıyla anlamama diye bir şey yok. Kuzey kutbu, güney kutbu bütün dünyaya yönelik Kuran’ın ifadesi. Ama benim kardeşimin ifade etmek istediği şey kuzey kutbunda ibadet zor olacağı için yahut mümkün olmadığı için herhalde böyle bir durum oluşuyor. O zaman şöyle yaparsın; nedir, mesela namaz vakti girmiyor, namaz vakti girmiyorsa namazı o vakit kadar kılarsın. Oruç da takatinin üstünde olduğu için orada oruç tutulmayacağı belli bu kadar basit. Dinde bir hüküm yoksa öyle bir ibadet de yoktur. “Niye yok?” diyor. Allah Allah sen önce ibadeti oluşturuyorsun olması gerektiğine inanıyorsun, sonra da “niye yok?” diyorsun. Dünyanın belirli yerlerinde yok. Ama şöyle de olmuyor; adam hasta oluyor ona namaz olmuyor. Ne diyeceksin ona “niye namaz olmuyor” diyebilir misin? Hastalıkta nasıl namaz olmuyorsa orada da şartlar olmadığı için namaz olmaz bu kadar açık. Mesela adam hapsedilebilir bir yere kapatılır yönü bilmiyordur kıbleyi çıkaramaz kıble sakıt olur ondan yani kıbleye dönemez. Su yoktur abdest alamaz, eli-kolu bağlıysa da namaz kılamaz her yeri bağlıysa. Orada da mevsimin özellikleri olarak, coğrafi özelliği olarak, gece-gündüz farklılıkları çok şiddetli farklı olduğu için yani büyük bir zaman aralığı olduğu için tabii ki namaz sakıt olur bu kadar basit. Niye olmuyor? Olmuyorsa olmuyordur, başka ibadet yok değil ki, diğer ibadetleri yaparsın. İbadetin sakıt olduğu birçok durum varken o durumu niye şaşkınlıkla karşılıyorlar ben onu da hayretle karşılarım o zaman. Mesela hacca gidemiyor adam ayağı sakat. Niye hacca gidemiyor? Ayağı sakat olduğu için gidemiyor. Haccın yolu kapanır hacca gidemezsin bu kadar basit, hac senden sakıt olur. Paran yoktur hacca gidemezsin hac senden sakıt olur bunun gibi. Bir ibadetin kalkması normal, onda şaşacak bir şey yok. Adam su yoksa teyemmüm eder. Teyemmüm de edemiyorsa namaz ondan sakıt olur bu kadar basit açık yani.
Evet, dinliyorum.
BÜLENT SEZGİN: Gazeteci Mehmet Ocaktan, MHP’nin Ahmet Davutoğlu’nu hedef alan açıklamalarının arkasında bir bit yeniği olduğunu söyledi ve 2019’da MHP diye bir partinin kalmayacağını iddia etti. Yazısının devamında MHP’nin parçalanacağını da iddia etti. “Eminim MHP tabanı son dönemde yaşanan savrulmalardan dolayı büyük bir tedirginlik ve kararsızlık içindedir. Muhtemelen önümüzdeki aylarda MHP’yi derinden sarsacak yeni bir parti ortaya çıkacaktır. Buna, tabandan AK Parti’ye büyük bir kayış olduğu durumu eklenirse MHP büyük bir sorunla karşı karşıya. Gidişata bakarak söylemek gerekirse yeni sistemin giderek iki partili bir yapıya doğru evrilmesi kaçınılmaz gibi gözüküyor” dedi.
ADNAN OKTAR: Başkanlık sisteminin özelliği o zaten iki büyük parti oluyor. Ama küçük partiler de oluyor. İktidarda tek bir parti oluyor. Yoksa tabii ki diğer partiler vasfını kaybediyor. Ama AK Parti’nin içerisinde MHP çok güçlendi, AK Parti MHP’lileşti. Mühim olan bu. Şu anki çizgisi AK Parti’nin MHP çizgisi. Milliyetçilik anlayışı, her şeyinde bu görülüyor. Zaten öyleydi daha da pekişmiş oldu. Dolayısıyla Türkiye’de zaten tek bir milli ideoloji vardır. Bir milli ideoloji vardır bu her yere hakimdir. CHP’de de vardır ama CHP’de zaman zaman bazen geriler. Ama CHP de ülkücü zihniyetin hakim olduğu, milli zihniyetin hakim olduğu bir partidir. Mesela Aydınlıkçılar, hiç ummazsınız orada da ülkücü zihniyet hakimdir. Milliyetçi yapı vardır. Ama tabii dine İslam’a önem vermiyorlar o yönüyle vahim bir eksiklik meydana geliyor o ayrı.
Evet.
VTR: Ben Ensar Can. Eskiden kız çocuklarını niye diri diri gömerlermiş?
ADNAN OKTAR: Vahşiliklerinden, sevgisizlik, merhametsizlik. Halbuki kız çocuğu dünyanın en güzel süsü, en güzel nimet, en büyük ihtişamdır. Ama adamlarda sevgi yok, merhamet yok. Çoğu homoseksüel yapanlar zaten kadın nefreti var, her yer homoseksüel dolsun istiyor. Homoseksüellerin çoğu kadınlardan nefret ederler. Mesela Darwin de nefret eder kadınlardan, üslubundan hissediliyor. Nefret eder derken hiç hoşlanmaz. Mevlana’nın izahlarında da kadından hiç hoşlanmadığı görülür. Gelenekçi Ortodoks sistemde de kadından pek hoşlanmazlar. Dolayısıyla zemininde homoseksüelliğin geliştiği ideolojiler oluyor bu yapılar, gelişebiliyor yani.
VTR: Depremlerin olmasının en önemli nedeni nedir?
ADNAN OKTAR: Depremler tabii bilimsel açıklanabilir. Fırtınalar bilimsel açıklanır her şey bilimsel açıklanır. Tsunami açıklanabilir, ölüm bilimsel olarak açıklanır, yani ölüm nedeni şundandır dersin ama hepsi kaderde belirlenmiş olaylardır. Hepsi Allah tarafından belirli saatlere göre hazırlanmıştır. Bilimsel açıklanamasa zaten aklın ihtiyarı kalkar tabii ki bilimsel açıklanacak gibi olur. Dolayısıyla bir deprem belirli bir saatte, belirli bir vakitte, belirli bir günde manidar bir şekilde meydana geliyorsa bir şey anlatıyordur. Yumruk büyüklüğünde dolu belirli bir gün, belirli saatte olan bir olay üzerine oluyorsa bir şeyi işaret ediyordur. Biz bundan bir anlam çıkartırız.
Evet.
VTR: Suriyeliler ülkemizden ne zaman gidecek?
ADNAN OKTAR: Yakışıklım, niye? Ne güzel misafir. Misafire sorulur mu ne zaman gideceksin diye? Sen bir yere misafir gitsen, mesela amcanlara gittin eğleniyorsun falan yahut düğüne gittin, sana sorsalar ne zaman gidiyorsun falan çok mahcup olursun. Misafire öyle denmez. Misafir bereketiyle gelir bereketiyle gider. Suriyelilerin gidecek bir durumu yok, Suriyeliler artık gitmez. Gidecek bir ülkeleri yok, bilakis daha da gelen olabilir. Suriye diye bir ülke kalmadı onu söyleyeyim. Irak diye de bir ülke kalmadı konuyu anlamadı insanlar. Mehdiyet’i de kavrayamadılar. Hz. Mehdi (as)’ın zuhurunun dışında Suriye diye bir şey olmaz artık. Hz. Mehdi (as)’ın zuhuru dışında Irak diye de bir şey olmaz. Artık Libya diye de bir şey yok. Afganistan diye de bir şey yok, Yemen diye de bir şey yok. Bundan sonra Mehdiyet’in dışında bu ülkeler gittikçe felakete ve belaya gider. Bomboş çöl olacaktır başka bir şey olmaz. Ancak İmam Mehdi (as)’la kurtuluş. Şu an anlamıyorlar bakın bir sene daha beklesinler hiçbir şey değişmez daha da berbat olur değişmez. Mehdiyet’in dışında bir yol yok.
Evet, dinliyorum.
BÜLENT SEZGİN: Orhan Bursalı yazısında evrimi müfredattan kaldırdığı için Milli Eğitim Bakanlığı’na dava açılması gerektiğini iddia etti. “Milli Eğitim’e dava açılmalı, evrimi yasaklamak anayasaya, insan hak ve özgürlüklerine aykırıdır. Bu gerekçelerle eğitim müfredatı yapıcı ve uygulayıcılarına, Milli Eğitim’e, Bakan’a hızla ve burada belirttiğim ciddi gerekçelerle dava açılmalıdır.”
ADNAN OKTAR: Niye pagan dinini anlatmıyorsunuz diye? Pagan dinini anlatmak tarih dersi için olur ama bilim olarak anlatmaya kalkarsan o zaman sana dava açarlar. Sen pagan dinini bilim olarak nasıl okutursun? Olur mu öyle şey? O zaman Lahaul ve Lhamo bizi yarattı diye çık anlat, eski Etiler döneminden kalma, Etrükslerden kalan, Sümerlerden kalan dinleri gelin bize anlatın dayatma tarzında. Olmaz. Eski bir pagan dinidir. Pagan dinini pagan dinleri bölümünde istediğin kadar anlat. İstediğin kişiye de istediğin gibi anlatabilirsin kimse sana yasaklamaz. Ama asıl yaratılışın anlatılmasının yasaklanması mahkemeye verilmesi gereken bir konu. Asıl Allah yarattı diyemiyorsun, özgür bir düşünce yok. Hiçbir devlet kurumunda, hiçbir kitapta kainatı Allah yarattı diyemiyorsun. Hiçbir öğretmen bunu diyemiyor yasak. Asıl bunun kanunla ortadan kaldırılması gerekiyor. Asıl bunun mahkemeye verilmesi gerekir.
Evet, dinliyorum.
VTR: Merhaba, ben Ahmet. Asosyal insanlara tavsiyeniz nedir?
ADNAN OKTAR: İmanlı olacak, Allah’ı sevecek, dışa dönük olacak, neşeli olacak, sevgi doldu olacak, aşk insanı olacak, tutkuyu arayacak, diğergam olacak, fedakar olacak.
Köy hayatı çok güzel oluyor ama turistik bölgeye çevrilirse, turistik bölge haline getirilirse artık orası köy olmaktan çıkıyor bir tiyatro sahnesine dönüşüyor. Doğal köy çok önemlidir. Turistik tesis oldu mu artık orası tiyatro sahnesi olur.
Evet, dinliyorum.
VTR: Merhaba. Öncelikle ben de bir üniversite öğrencisiyim ve mühendislik okuyorum. Üniversite okuyan tüm öğrencilerin kafasında işsizlik problemi var ve biz bölümlerimizi seçerken ilgilendiğimiz şeylerden ziyade iş olanakları en fazla olan şeyleri seçmeye çalışıyoruz. Bunun sebebi de Türkiye’de işsizlik oranının çok fazla artmış olması. Acaba sizce bunun sebebi, sürekli yeni yeni üniversitenin açılması olabilir mi?
ADNAN OKTAR: Güzel yüzlüm nur yüzlüm, siz yetişiyorsunuz güzel bir gelecek için özel hazırlanıyorsunuz siz. Çok fazla üniversite mezunumuz olacak, siz dünya yöneticisi olacaksınız, çok önemli görevler alacaksınız. Sınırlar kalkacak. Siz kendinizi yetiştirmeye devam edin, genel kültürünüzü bilginizi artırın. Sevginizi artırın, Kuran’ı baştan sona mutlaka okuyun. Çok değil kısa bir süre sonra sınırlar kaldırılacak. Irak, Irak’ı siz kuracaksınız, Irak’ın adamı kalmadı. Orada mühendislik yapacak siz olacaksınız. Suriye’yi siz imar edeceksiniz, Afganistan’ı siz imar edeceksiniz. Libya’yı İslam alemini siz kalkındırıp güzelleştireceksiniz. Her yerde size ihtiyaç olacak. Çok fazla kadro yetişsin gerisine siz karışmayın.
Evet, dinliyorum.
BÜLENT SEZGİN: Rahmi Turan Sözcü Gazetesi’ndeki yazısında Merve Kavakçı hakkında şöyle bir yorumda bulundu: “Yanlış işler devam ediyor. Türkiye, Nazım Kıbrısi’nin önünde diz çöküp avuç açan dinci bir kadına temsil ettiriliyor. Dünya ileriye bizse geriye geriye gidiyoruz. Şeyhlere biat eden tüm dünya görüşü ve hayat tecrübesi bundan ibaret olan Merve Kavakçı’nın devlet deneyimi nedir?” diye sordu.
ADNAN OKTAR: Devlet deneyimi neymiş? Devlet deneyimi Allah’ı sevmesi, Allah’tan korkması, vicdanlı olması, vatanını milletini sevmesi, bayrağını sevmesi, milletine sevgiyle bakması tepeden bakmaması, züppe olmaması, çakal olmaması, it suratlı böyle fontuk olmaması, İngiliz derin devletinin uşağı olmaması, bak İngiliz derin devletinin uşağı olmaması, kahpe bir nefretle etrafa zehir saçmaması bunlar çok önemli. Beyefendiye iletirsiniz. O yüzden biz orada onu görevlendirdik. Hep böyle bu tarz değerli insanları görevlendireceğiz.
Evet.
VTR: Iraklıları seviyor musunuz?
ADNAN OKTAR: Benim canım sen Iraklısın herhalde ve çok güzelsin. Boyunu-posunu seveyim ben senin aslansın. Tabii ki seviyoruz Iraklılar bizim canımız. Zaten bizim evlatlarımızsınız bizi cetvelle ayırdılar. 2-3 kişidir bizi ayıran. Tek bir kadın harita hazırlıyor, tek bir homoseksüel harita hazırlıyor elinde cetvelle ayırıyorlar. Biz zaten bütündük, zaten bizim parçamızsınız, zaten kendi evladımızsınız. Bizim kendi ülkemizi yıktılar. Yıkılan yer Türkiye’dir, Irak yıkılmadı Türkiye yıkıldı. Suriye yıkılmadı Türkiye yıkıldı. Bize ait yerler oralar, bizim kendi evlatlarımız. Dolayısıyla bize ait yerleri yeniden imar edeceğiz, düzelteceğiz ihya edeceğiz.
Evet.
VTR: Adam olmak ne demektir?
ADNAN OKTAR: Adamlık denen bir şey vardı bizim çocukluğumuzda, ben bir türlü kavrayamazdım. Adamlık bambaşka bir şeydi. Müslümanlık gibi bir şey değil bu. Adamlık, içinde olgunluk var ama soğuk, mesafeli, tepeden bir garip bir din. Yani tarif edilmeyen garip bir din, soğuk bir din. Buna ben işte “adamlık dini” dedim ve bunun kitabını yazmıştım. Adamlık diye bir şey yoktur. Ben bu kitabı yazdıktan sonra zaten adamlık dini de gitti. Hiç duyuyor musunuz adamların ağzında adamlık dini diye bir şey? “Adam olmak, adam ol” diyenleri duyuyor musunuz? Kökten gitti. Eskiden Müslümanlar bile sürekli adam olmaktan bahsederdi “önce adam ol” falan derlerdi. O Fesli falan şu bu hepsinin kafasında o vardı. Bu iddia kalktı. Yani gizli garip bir dindir adamlık dini, Müslümanlık vardır sadece o kadar.
Evet.
VTR: İnsanlar düğünler dışında neden şık giyinmez?
ADNAN OKTAR: İşte her gün düğün olması gerekiyor, her gün bayram olması gerekiyor. Sadece düğünlerde, halbuki genç kızlar kadınlar her gün düğüne gider gibi süslenip öyle çıkmaları lazım. “Mescitlere gelirken süslenin” diyor Allah. “Süslerinizle düğüne gider gibi gidin” diyor.
Evet, dinliyorum.
VTR: Merhaba Adnan Bey. Öncelikle iyi akşamlar diliyorum. İslam’ı zorla kabul ettirmek için savaş yapılır mı? Cevaplarsanız sevinirim.
ADNAN OKTAR: Zorla kabul ettiriyorsa adam münafık olur. Adamı sen “öldüreceğim” dersen “tamam ben Müslüman oldum” der ama iman etmez. Öyle şey olmaz. “Dinde zorlama yok” diyor Allah açık ayet. Dinde zorlama yok deyince “hayır ben zorlayacağım” dersen bu ayete zıt hareket edersin. Savaşla din kabul ettirilir mi, nerede görülmüş?
Evet, dinliyorum.
VTR: Bir insanın vicdanının temiz olması yeterli midir?
ADNAN OKTAR: Evet yakışıklı. Vicdanı temizse yani samimiyse yeterlidir. Evet.
VTR: Büşra Özbek. Neden biz erkeklere güvenemiyoruz?
ADNAN OKTAR: Canımın içi, Allah korkusu, Allah sevgisi o kadar yaygın değil. Allah’tan korkmuyor acımasız oluyor. Yani kalleş, vefasız, oyuncu, yalancı, düzen kuran, merhametsiz oluyor. Genç kızlar naif kibar varlıklar, bedenen de naif varlıklar. Bunlar bedenen de daha kaba güç kullanmaya yatkın oldukları için, bazıları için diyorum, hanımları rahatça ekarte edebiliyorlar ezebiliyorlar. Hanımlar da o belaya girmemek için çok özenli ve dikkatli davranmak zorunda kalıyorlar. MaazAllah güvenip rahat davranmış olsa mahvederler. Onun için onlar çok özenli, dikkatli, adım adım hareket ederek tehlikeyi daha önceden yakalayıp izale etmeye çalışıyorlar. Ama buna rağmen benim güzel canlarım bu alçakların oyunundan kurtulamıyorlar. Ya öldürülüyorlar, ya dövülüyorlar, ya aşağılanıyorlar, ya hakarete uğruyorlar. O yüzden genç kızların büyük bölümü dehşet içinde erkeklerden fellik fellik kaçıyorlar birçoğu. Tabii hepsi için demiyorum bu sözlerimi ama birçoğu için bu böyle geçerli. Hepsinin bir ağız yangınlığı var hemen hemen çoğunun. O yüzden yalnız kalmayı tercih ediyorlar. Halbuki kadın için tutku, sevgi, aşk hayattır. Kadın demek aşk demektir. Kadın demek tutku demektir. Allah bütün bedenini tutkuya göre yaratmıştır. O güzelim varlıklar tutkuyu yaşayamadan ölüp-gidiyorlar bu dünyadan. Mesela bir çiçek düşün, o ne koklanıyor ne seyrediliyor ne beğeniliyor, yaşıyor çürüyor ölüyor gidiyor. Ve kimsenin haberi yok çok korkunç bir şey bu.
Evet.
BÜLENT SEZGİN: “Elazığ’da bu lokantalarda ihtiyaç sahiplerinden ücret alınmıyor” diye bir haber var Adnan Bey. İşletmeci Mehmet Öztürk “Hem ilçemizden hem de dışarıdan gelen yoksullar var, yolda kalan ihtiyacı olan herkese yemek veriyoruz. Seve seve yardım ediyoruz dua alıyoruz. Bize tek kalan şey de budur. Trilyon lira da kazansan fakir-fukaraya verdiğim kadar beni mutlu etmiyor. Benim için en büyük kazanç bu” dedi.
ADNAN OKTAR: Tam Anadolu insanı. İşte dünyada olmayan bir ahlak bu. Sen Norveç’e gitsen bunu bulamazsın, İsveç’te, Almanya’da bunu bulamazsın. O yüzden dünya lideri diyoruz Türkiye. Adama sorsan beğenmez mesela olmadık laf eder ama yüreği nur gibi ışık gibi. Adamın kafa-göz taranmış düzgün falan, üstü-başı düzgün ama içi bakteri, içi lağım. Ama bu insan Anadolu insanı yüzü mazlum belki avami görünüyor ama içi veli ruh, nur dolu içi ve tertemiz bir insan. İşte o yüzden biz dünyaya öncü olacağız. Bu Anadolu’daki güzel ahlakı bütün dünyaya anlatacağız. Bu insanın mesela eğitilmeye ihtiyacı bile yok. Anlatırız tabii ama hazır yani ruhu hazır vicdanlı. Nereye göndersen çok güzel görev yapar. Sen bu adamı elçi olarak tayin et çok güzel elçilik de yapar. Sen diyorsun ki züppe olacak, homoseksüel olacak, Darwinist olacak, İngiliz derin devletinin uşağı olacak, “bu çok iyi elçi olur” diyor. Bundan elçi olmaz. Allah’ı seven, Allah’tan korkan, nezih, kalbinde derin insan sevgisi olan, Allah’a derin muhabbeti olan insan elçi olabilir. O tip bilgiye zaten ihtiyaç yok, teknik elemanlar var. Orada ihtiyaç olan sevgi sadakat ve yüksek ahlaktır.
Evet.
VTR: En çok ne şekilde ne için dua edersiniz?
ADNAN OKTAR: En büyük nimet Allah’ı en çok sevmektir. Allah’ın en çok sevdiği olmak için dua edilir. Ve Allah’ı en çok sevmek için dua edilir. En önemli konu budur. Bunun üstüne önemli konu yoktur.
Evet, dinliyorum.
VTR: Ben Melisa. Bazı erkekler neden ana kuzusu oluyor?
ADNAN OKTAR: Severim ben senin güzelliğini, tatlılığını, bir taneliğini, sen dünyalar tatlısısın çok nurlu ve çok güzelsin. Ana kuzusu nazik oluyorlar herhalde. Duygusallaşıyor kızın omzuna yaslanıp ağlıyor falan. Kız eleştiriyor oturup hüngür hüngür ona da ağlıyor. Kızın başına bela oluyor. Kız da yakayı bir kere kaptırmış oluyor. “benimle ilgilenmezsen intihar ederim” diyor “bunalımdayım” diyor. Klasik manyak, çocukların başına bela oluyor, bir de böyle türleri de var. Ilık tipler böyle. Ana kuzusu dediği o. Yani kadın mı erkek mi belli değil. Düzelecek hepsi düzelecek, yeter ki Kuran’a sıkı sıkıya sarılalım.
Evet.
VTR: Osmanlının asıl yıkılma sebebi nedir?
ADNAN OKTAR: Tek sebebi vardır Darwinizm. Abdülhamid'in yüz binlerce, milyonlarca Darwinizm’le ilgili kitabı, Darwinizm’i savunan kitabı bütün Osmanlı topraklarına göndermesi. Başka hiçbir nedeni yok. İngiliz derin devleti bu konuda teşvikçi olmuştur. Abdülhamid farkına varmamıştır ayrı mesele. İngiliz derin devletinin geri planda olduğu bu operasyonla yıkılmıştır Osmanlı. Osmanlının ruhunu yok ettiler Darwinizm’le. Bedeni kaldı. Bedeni de rahatça öldürdüler.
Evet.
VTR: Evrimi bu kadar eleştirirken acaba evrim hakkında yazdığı kitapları yazarken hiç bilimsel olarak araştırmalar yaptı mı veya herhangi bir laboratuvarda gidip bunları inceledi mi? Bunları merak ediyorum.
ADNAN OKTAR: Laboratuvar biz lisedeyken laboratuvara inerdik kendi laboratuvarım vardı benim. Ama laboratuvar bütün dünyadır. Bahçede gezerken bile kayalarda ben ağaç fosili buldum. Kaya getirmişler parçalanmış kayanın içinde var ağaç fosili. Bebek’te sahilde bile vardır fosiller kayaların içerisinde. Gidenler görebilirler. Ama tabii benim uyanıklığım hazır bilgiden istifade etmem. Şimdi milyonlarca profesör yüzbinlerce üniversitede araştırma yapıyorlar. Onlar hepsi bilgilerini internete yüklüyorlar. Ben ne yapıyorum? Küt ona el koyuyorum. Hazır bilgiye. Onlar da zaten diyor “bilgimizden istifade edebilirsiniz buyurun beyler” diyor. Biz bilgi lokantasına gidiyoruz. En ala yiyeceklere el koymuş oluyoruz konu bu. Zaten usul budur yani en etkili yöntem. Mesela bir kişi laboratuvarda araştırma yapıyor. Ama öbür tarafta sen milyonlarca kişinin yaptığı araştırmanın sonucunu kullanıyorsun. Hangisi bilimsel? Milyonlarca kişinin yaptığı çalışma neticelenmiş, laboratuvar neticesi almış, ispatlanmış, fotoğrafları çekilmiş, şahitli, net. Bu bilgi bir kişinin elde edebileceği bilgi mi? Değil. Bir kişi yüzlerce yıl çalışsa bu bilgiyi elde edemez. Ama milyonlarca insanın çalışma yapması sonucu elde edilen bilgiye doğrudan ulaşmak çok süratli bilginin kullanılması demektir. Dolayısıyla yüzbinlerce laboratuvarda milyonlarca profesörün elde ettiği bilgilerden istifadeyle biz evrimin geçersizliğini anlattık. İspat ettik. Mesela proteinlerin tesadüflerin olamayacağından tut mitokondrinin, kofulun yapısına kadar hepsini. Normalde bunu bir insanın tek başına yapması mümkün değil. Usul belli ki bütün bilim adamlarının imkanlarını kullanmak.
Evet.
VTR: Günümüzdeki evlilikler neden iyi gitmiyor? Acaba sebebi nedir?
ADNAN OKTAR: Canımın içi, oradaki ana neden şefkat, merhamet olmaması, saygı, hürmet olmaması, derin sevgi, aşk ve tutku olmaması, acıma hissinin olmaması, vefa hissinin olmaması, koruma kollama duygusunun olmaması. Bunlar olmayınca Darwinist eğitim insanı çökertiyor.
Evet.
VTR: Her insan hayalini kurduğu şeyi yapmayı hak ediyor mu?
ADNAN OKTAR: Bayağı güzel maşaAllah. Hayalini kurduğu şey eğer hayırlıysa Allah zaten nasip eder. Hayali kurduran da Allah'tır. Kendi kurmaz hayali. Hayali Allah kurdurur. Onu ona nasip edecektir. Önce hayali gelir sonra kendisi gelir. Ama hayırsız bir şeyi hayal ettiyse o şeytandandır. Ona nasip olmaz.
Evet.
VTR: Adana insanının farklı olduğunu düşünüyor musunuz?
ADNAN OKTAR: Evet, Adana delikanlı doludur. Kabadayıdır Adanalılar. Bütün Anadolu'da gerçi bu özellik var ama. Kebabıyla, kabadayılığıyla dikkat çeken bir ilimiz olarak biliyorum.
Evet.
VTR: Çalışıyoruz, bu mutluluğa bu huzura yeter olmaz. Türkiye'nin başkentinde yaşıyoruz şu mutluluğa bak cennette yaşıyoruz. Ama takdir eden yok.
ADNAN OKTAR: Bak görüyor musun Anadolu insanının güzelliğini? Bak mutluluk sebebi Anadolu'nun merkezi, Türkiye'nin merkezi Ankara onun için o büyük bir nimet, büyük bir güzellik. Aksi olsaydı onu düşünüyor onunla kıyaslıyor ve ondan mutlu oluyor. Bu bir parça kafa kullanıldığında elde edilecek bir nimettir. Ama birçok insan nimetin güzelliğini bulacak kapasitede olmuyor.
Evet, dinliyorum.
VTR: Merhaba adım Funda, saçımı çok beğenerek yaptırdım. Ama insanların bu tepkisinin neden olumsuz yönde olduğunu anlamıyorum. Özellikle yaşlılar, büyük insanlar tepki veriyorlar. Bunu nasıl yenebileceğimizi bilmiyorum. Ben bu şekilde seviyorum. İnşaAllah o önyargıyı yıkmayı becerebiliriz. Buna ihtiyacımız var yeni nesil olarak.
ADNAN OKTAR: Benim güzelim, güzeller güzelim çok çok yakışmış saçın çok güzel olmuş. Ama bu insanlar tabii tutkuyu, aşkı bilmiyorlar, derinliği bilmiyorlar, heyecanı bilmiyorlar, kadın güzelliğinin o derin ihtişamını, derin etkileme gücünü bilmiyorlar. İçi kurumuş insanlar, ruhu kurumuş insanlar, sevgisi kurumuş insanlar, dünyadan geçmiş. Onun için düz bir saç, düz bir kıyafet, anlamsız bakışlar, elinde file pazardan yiyecek alıp götürür. Niçin yaşadığını bile bilmez bu insanların birçoğu. Bunları hiç esas alma sen bir tanem. Sen son derece güzel olmuşsun. Senin güzelliğinden anlayan üç-beş kişi bile olsa çok çok değer, çok çok değer. Çünkü değer bilmeyenler bizim anladığımız anlamda o insanlık özelliklerini göstermiyorlar demektir. Dolayısıyla senin de kaale alacağın insanlar değillerdir. İster düzelsinler ister düzelmesinler seni beğenecek, sevecek çok insan olacaktır. Onlar sana çok çok çok fazla yeter. Bir daha göreyim ben güzelimi.
VTR: Merhaba adım Funda, saçımı çok beğenerek yaptırdım. Ama insanların bu tepkisinin neden olumsuz yönde olduğunu anlamıyorum. Özellikle yaşlılar, büyük insanlar tepki veriyorlar. Bunu nasıl yenebileceğimizi bilmiyorum. Ben bu şekilde seviyorum. İnşaAllah o önyargıyı yıkmayı becerebiliriz. Buna ihtiyacımız var yeni nesil olarak.
ADNAN OKTAR: Funda bak yeni nesil diyorsun. Bütün arkadaşların senin kafanda hepsi sanat istiyor, hepsi güzellik, hepsi estetik, hepsi kalite, hepsi temizlik istiyorlar. Ve hepiniz nur gibisiniz, ışık gibisiniz. Ve hepiniz çok güzelsiniz. Yeni nesil olarak ve pırıl pırıl bir aydınlık içindesiniz. Gelecek bizim sizin gönlünüz çok rahat olsun. Bir de ayrıca çok güzelsin onu da belirteyim. Fizik olarak çok güzel bir kızsın. Yani saç çok yakışmış rengi muhteşem olmuş ama çok güzelsin ayrıca.
Evet:
VTR: Türk dizilerinde beğendiğiniz en iyi kadın oyuncu hangisi?
ADNAN OKTAR: Canımın içi sen çok güzel kızsın sen. Her yerin güzel maşaAllah. Dizi oyuncusu hanımların çoğu bayağı güzeller. Ben zaten o dizilerin konularına gıcık oluyorum. Konuları çok kötü, mantıkları da çok kötü oluyor. Sanat anlayışı da çoğunda çok kötü. Ama kızlar çok çok güzeller hakikaten. Nefis bir fiziğe sahipler, bakışları çok güzel. Gözlerindeki ifade çok güzel. Ama delikanlılar da onu pek o kadına o güzel karşılığı verebildiklerini pek görmüyorum. Yani hepsi için demeyeyim de bir kısmı koyun gibi bakıyor böyle. Kız çok anlamlı derin bakıyor ama çocuk koyun gibi bakıyor. Birçoğunda öyle hepsini tenzih ediyorum. Bu çok acı bir şey bir genç kız için. Yani o güzel anlamlı, derin bakışına muhatap olacak insan olmaması dehşet vericidir tahmin ediyorum bir genç kız için. Ama bunlar tabii zamanla hepsi ortadan kalkacak. Her şey daha güzel olacak.
Evet, dinliyorum.
BÜLENT SEZGİN: Arkadaşlarımız bugün Güvenlik Politikaları Uzmanı Karar Gazetesi Yazarı Mete Yarar’a sizin kitaplarınızı hediye etti Adnan Bey. Kendisi teşekkürlerini iletti.
ADNAN OKTAR: Ben de teşekkür ederim. Mete Hoca samimi bir delikanlı, şevkli hakikaten, azmi de güzel, kafası da iyi çalışıyor, zeki bir insan.
Evet, dinliyorum.
KARTAL GÖKTAN: Geçtiğimiz gün yapılan Kudüs mitinginden bir görüntü var.
ADNAN OKTAR: Kötü, kötü sevgi ile halletmeleri gerekirken kanla halletmeye kalkarsan kanla karşılaşırsın. Kan kanı getirir ve bunun sonunda orada Müslüman kalmıyor. Çok acı bir olay. Aynı kafa Irak'ta oldu bakın bu hale geldi. Suriye'de de aynı kafa bu hale getirdi. Bütün İslam alemini mahveden bir mantıktır bu. Her şey sevgiyle güzel olur. Akılla, ilimle, şefkatle, ikna ederek güzel olur. İsrail'le dost olup, arkadaş olup, kardeş olup oraları cennete çevirmek lazım. Çok yanlış bir politika izleniyor. Çok yanlış bir mantık.
Kudüs mitinginin logosunu görebiliyor muyuz?
KARTAL GÖKTAN: Evet.
ADNAN OKTAR: “İsrail Güçten Anlar!” Kardeşim tamam da güç kullanıyorsun sen yeniliyorsun. Güç kullanıyorsun, yeniliyorsun. Irak’ta güç kullandın, yenildin. Suriye’de güç kullandın, yenildin. Libya’da güç kullandın, yenildin. Afganistan’da güç kullandın, yenildin. Yemen’de güç kullandın, yenildin. Filistin’de perişan edildin ve daha edilmek istiyorsun. Sevgiyle güzel olur, İslam. Sevgiyle hakim olur. Böyle bir şey yok. İslam, ikna ile sevgiyle, telkinle, muhabbetle, kaliteyle, sanatla hakim olur. “Al eline sopayı, al eline silahı çık dışarı” böyle bir şey yok. Yanlış yoldasınız. Biri İsmailoğulları biri Yakupoğulları. Kardeş olun birbirinizi sevin. Dost olun. Uçsuz bucaksız coğrafya, bomboş oralar. Oraları cennete çevirelim. Bu nefret politikasıyla bir yere varamazsınız. Yanlış yoldasınız.
Evet, dinliyorum.
BÜLENT SEZGİN: Haber Türk’ ten Nihal Bengisu Karaca, sosyal Darwinizm ile ilgili şunları söyledi: “Süleyman Mabedi’ni tarihte iki kez yıkan Babil ve Roma’ydı, Müslümanlar değildi. Yahudileri soykırımdan geçiren de çoğunlukla Hristiyanlardı. Ama İsrail, tarihte yaşanan tüm Yahudi katliamlarının acısını Müslümanlardan çıkardı. Çünkü şu an önündeki tek engel Müslümanlar ve üstelik uluslararası sosyal Darwinizm’ in yazılı olmayan kurallarına Müslümanlar göre zayıf halka durumundalar” dedi.
ADNAN OKTAR: Yok kardeşim dost olsalar, kardeş olsalar hiçbir şey olmaz. İsrail onları sevgiyle bağrına basar. Öyle bir olay yok. Yani gider adamı sen otomatik silahla tararsan adam kendini koruyor. Olay bu ve tabii ki biraz da pimpirikliler. Yani “bizi öldürecekler, yok edecekler.” Herkes aynı şeyi söylüyor. Bütün dünyada nereye gitseler nefret. Korkuyor onlar da. Yani dehşetli bir savunma refleksi gelişmiş durumda. “Küçük bir topluluğuz, bizi mahvedecekler biz kendimizi koruyalım” diyorlar. Türklere yapıldığını düşünün aynı şeyi. Ne yapardı Türkler? Yani Türk milleti olarak bizim öyle toplandığımızı düşün. 3-5 milyon kişi olduğunu düşün. Bütün dünya bizden nefret ediyor. Ne yapardık? Kendimizi korurduk. Bunu anlamazdan gelmenin bir alemi yok. Şefkatle, merhametle, sevgiyle yaklaşmak lazım. Peygamber nesli bu insanlar. Merhametle yaklaşırsak, huzurlu yaşarlarsa kimseye bunların bir zarı zoru olmaz. Yani biri bir şey deyince herkes onun peşinden gidiyor. Bir sevgiyle yaklaşmayı, merhametle yaklaşmayı imanla, kaliteyle, sanatla, sevecenlikle yaklaşmayı bir düşünün. Bir de bunu yapın.
Evet, dinliyorum.
KARTAL GÖKTAN: Mücevher gibi görünen payetli örümcek diye bir örümcek cinsi var. “Aynalı Örümcek” olarak da biliniyor. Bu cinsin özelliği resimlerden de gördüğümüz gibi gövdelerinin aynalarla kaplı gibi görünmesi. Sanki küçük küçük aynalar yapıştırıcıyla örümceklerin gövdesine tutturulmuş gibi. Mücevher gibi maşaAllah.
ADNAN OKTAR: Hakikaten bayağı güzel. İnsan hiç ölsün istemez.
Evet, dinliyorum.
VTR: Merhaba, ben Burcu. Siz özel şoför mü kullanıyorsunuz yoksa kendi aracınızı kendiniz mi kullanıyorsunuz?
ADNAN OKTAR: Burcu, bak sen dünyalar tatlısısın, dünyalar şekerisin. Seni bir gün ben gezdireceğim kendi arabamla. O zaman cevabı almış olacaksın ve bizzat ben kullanacağım. Evet, ama zaman zaman da tabii arkadaşlarımın kullandığı arabayla da gidiyorum.
Evet.
VTR: Ben Selin. Ne sıklıkla kitap okuyorsunuz?
ADNAN OKTAR: Güzel Selin, bir kere çok güzelsin. Onu söyleyeyim. Allah seni çok güzel yaratmış. Benim kitap okumadığım gün olmaz. Bir kere zaten her gün Kuran okuyorum. Ama araştırmacı olduğum için de sürekli yeni yeni kitaplar geliyor. Ben D&R’a girdiğimde D&R hemen böyle elini kolunu ovuşturmaya başlar beni gördüğünde. Yani çok yüklü kitap alırım ben gittiğimde. Gözlerinde böyle dolarlar.
Evet, dinliyorum.
VTR: Hazal ben. Tavsiye ettiğiniz 3 kitap nedir?
ADNAN OKTAR: Hazal canımın içi sen çok güzelsin. Allah sana uzun ömür versin. Sağlık sıhhat versin. Ömrün boyunca Allah seni böyle güzel tutsun. Hep genç tutsun. Çok hoş kızsın. 1: Kuran. 2: Tevrat. Yani Kutsal Kitap. 3: Risale-i Nur. Bu yeter.
Evet, dinliyorum.
VTR: Merhaba, ben Aygülüm. Dövme ne zaman yaptırmayı düşünüyorsunuz?
ADNAN OKTAR: Aygülüm sen ne kadar güzelsin. Canımın içi nasıl güzelsin sen. Canımın içi benim dövmem var. Ben dövme yaptırdım. Ama görünmüyor ayrı mesele yani. Kıyafetim olduğu için görünmüyor. Fakat dövmem var. Ama ne kadar güzel Aygülüm. MaşaAllah.
Samimiyetleri ne güzel. Konuşmaları ne güzel. Dışa dönüklükleri çok güzel. Yeni nesil muhteşem. Benim canlarıma en güzel dünya şartlarını oluşturacağız. İnşaAllah ve çok güzel yaşayacaklar.
Evet.
VTR: Gardırobunuzda giymediğiniz eşyalar var mı acaba?
ADNAN OKTAR: Ben niye sorduğunu biliyorum. “Hocam hani rica edeyim” diyorsun “biz de yakışıklı olalım hani” diyorsun. Tamam bir ara uğrarsan sana bir gömlek benden hediye. İnşaAllah.
Evet, dinliyorum.
VTR: Yeterince popüler olduğunuzu düşünüyor musunuz?
ADNAN OKTAR: Yani beni bir gösterin önce.
Dinliyorum.
VTR: Çinlilerin bu kadar kaba ve inatçı olmalarının sebebi nedir? Ben çok merak ediyorum. Lütfen bana cevaplarını verin.
ADNAN OKTAR: Ama böyle bir şey olabilir hakikaten. Çünkü neden? Ben iki Çinli kızla tanıştım. Hakikaten biraz duygusuzlardı. Dikkatimi çekti. Çok duygusuzlar ve çok mekanikler. Ateist yetiştirildikleri için olmuş olabilir. Ateist yetiştirildiler. Komünist, Darwinist yetiştirildiler. Mahvettiler o nesli. Ama daha hala bak şoku devam ediyor. Yazık acıyalım onlara öyle yapmayalım. Onlara İslam’ı, Kuran’ı öğretelim. Kurtaralım. Yani bu son nesil bile mahvolmuş durumda. Yani bir dahaki nesli kurtaralım hiç olmazsa.
Evet.
BÜLENT SEZGİN: Minik kediler var.
ADNAN OKTAR: Allah bunları düz ve sakin de yaratabilirdi. Yine severdik ama hayret edici şekilde oyuncu, hareketli, estetik hareketler yapan, şaşırtıcı hareketler yapan, muazzam hareket zenginliğine sahip, hareketleriyle insanı adeta büyüleyen nefis varlıklar olarak yaratmış Allah. Yani bu hareketlerin güzelliği tarif edilecek gibi değil. Bir kere, iki kere, on kere değil yani sürekli bir zenginlik var. Çok büyük bir nimet. O hareketlilik, o canlılık apayrı bir olay.
Evet, dinliyorum.
VTR: 17 yıldan beridir Almanya’dayım. Almanya’da yaşamamın sebebi -ülkemi seviyorum evet ama- özgürlük haklarının Almanya’da daha fazla olması. İnsanların insanları ayırmaması, kültür, din, özgürlüğü daha rahat yaşamaktan dolayı. Ben de soruyorum, neden Türkiye’de bu özgürlük yok?
ADNAN OKTAR: Canımın içi doğru, güzel söylüyorsun. Ama Türkiye büyük bir beladan daha yeni kurtuldu. Bir de gelenekçi Ortodoks insanların sayısı bir hayli var Türkiye’de. Bunlar özgürlükten yana değil. Bunlar kendine de baskı yapılmasını istiyor. Kadınları ezmek istiyor. Büyük bölümü hepsi demeksek de büyük bölümü öyle. Yani kadını insan yerine koymayan bir sistem var. Gelenekçi Ortodoks sistem içerisinde. Rumilikte de var bu ve Darwinist düşüncede de var bu. Bir kere nüfusun yarısı kadın ve onları ezen ve ezmek isteyen bir düşünce çok yaygın. Bu durumda özgürlük olmuyor tabii. Yani bizim istediğimiz anlamda özgürlük olmuyor. Ama bundan sonra olacağını açıkça görüyoruz. Çünkü Tayyip Hoca hakikaten dürüst delikanlı hep güzellikten yana, iyilikten yana ve Mehdiyet’ten yana. Kapı açıldı, yol göründü. Işığı uzakta bütün açıklığıyla görüyoruz.
Yalnız tabii Çinliler konusunda Çinlilerin tamamı için bunu söyleyemeyiz. Bir kısım Çinliler hakikaten çok küt, sevgisiz ve mat yetiştirilmiş ama suçu ben komünizmde buluyorum, Darwinizm’de buluyorum.
Evet.
VTR: Merhaba Adnan Bey, ben Kenan İzmir’den. Beynimiz kimyasallarla yönetiliyorken özgür iradeden bahsedilebilir mi? İyi ve kötü tanımlanabilir mi?
ADNAN OKTAR: Kenan şimdi kimyasallarla beynimiz yönetiliyorken dersen yanlış anlaşılır. Şöyle diyelim, ilk anlaşılan esrarı çekerse adam bambaşka oluyor, görüntüler alıyor, sesler duyuyor falan gibi de anlaşılabilir bu. Ama sen bu anlamda demiyorsun. Kimyasallar mesela bizim sinirli olmamıza sebep olabiliyor, sakin olmamıza sebep olabiliyor bunu söylüyorsun. Sinirleniyoruz ama irade yine bizim. İrademizi kıramaz kimyasal. Bizi ne kadar sinirlendirecek ilaç verirlerse versinler biz sinirlenmeyiz. Ne kadar sakinleştirecek ilaç verirse versinler sakin de olmayız istersek imanımızla, aklımızla. İrademize, imanımıza etki edecek bir ilaç yok, kimyasal yok. Mesela alkol istediği kadar içsin insan, gayet aklı başındadır, o yalan. Ama tabii uyuşturucu kullanırsa, yüksek dozda uyuşturucu kullanırsa şuuru tamamen kapanacağı için tabii ki kendini kontrol edemez o ayrı mesele. Ama o ölmüş oluyor zaten o anda. Ruhu alınmış oluyor o ilacı yüksek dozda kullandığında Allah ruhunu almış oluyor. Koma hali oluyor. Komada insan uyuyor zaten, uykuda can alınır.
Evet.
VTR: Merhaba Adnan Hocam, İzmir’den ben Mustafa. Öncelikle sormak istediğim soru, yeryüzünde insanlar var tabii, acaba diğer gezegenlerde insan ve insana benzeyen insan grubu yaratıklar veya başka bir yaşamda insanlar veya yaratıklar var mı, biliyor musunuz? Bunu öğrenmek istiyorum.
ADNAN OKTAR: Benim anladığım cinler bazen sapıtıyor. Olay bu, başka bir şey yok. Uzaylı falan yok, olsa mutlaka ya radyo dalgası ya televizyon dalgası ona benzer bir dalga boyu olması lazım. Kendi aralarında iletişimlerinde mutlaka bir dalga yaymaları lazım. Yahut bir alamet olması lazım, hiçbir alamet yok.
EBRU ALTAN: Zaten siz canlılığın tesadüfen oluşamayacağını net ispatladıktan sonra bu uzaylı iddiası daha çok popüler olmaya başladı.
ADNAN OKTAR: Evet. Hani Allah yerine uzaylıyı koymak istiyorlar ama onu da beceremiyorlar.
Evet, dinliyorum.
VTR: Şu anki gençlerin giyim tarzlarını nasıl buluyorsunuz?
ADNAN OKTAR: Pek güzel giyinmiyorlar, işlevsel giyiniyorlar üşümemek için veyahut güneşten korunmak için, o kadar. Güzelliği amaçlamıyorlar, çok nadir güzel olmak için giyinen genç kız, çok çok nadirdir. Ağır baskı altında oluyorlar. Bak, saçını boyuyor laf oluyor, dekolte giyiyor laf oluyor, şort giyiyor laf oluyor, makyaj yapıyorlar laf oluyor. Çok muazzam bir baskı sistemi kurmuş gelenekçi Ortodoks sistem. Ama baktım gençlere hep dayanışma halindeler, çok aydınlar, pırıl pırıllar ve hepsi modern İslam anlayışını, Kuran Müslümanlığını kabul ediyorlar. Şu an özgürlük onlar için kapıda, her an olabilir. Birkaç yıl içerisinde çok rahatlayacakları hissediliyor inşaAllah.
Evet, dinliyorum.
VTR: Takıntılı insanlara karşı tavsiyeniz ne olur?
ADNAN OKTAR: Bir kere delikanlımız yakışıklı, onu bir takdir edelim maşaAllah. Takıntı yaygın. Dedelerde olur, anneannelerde oluyor bazen, bazı insanlarda olur. Izdırap verici, ikna etmek lazım. Çünkü insanları rahatsız ediyor, görüntüsü de biraz komik duruyor. İnsana yakışmaz yapmamak lazım ama facia değil. Ama huzursuz edici yani seyredeni de huzursuz eder. Dua etmek lazım.
Evet, dinliyorum.
VTR: Ben Önder Çetin, Balıkesir Burhaniye. Bize önerebileceğiniz en iyi sporların gençler için ne olabileceğini söyleyebilir misiniz?
ADNAN OKTAR: Bence body, abartılı olmayan body. Koşu, makul ölçüde koşu ve abartılı olmayan body. Ama yapabiliyorlarsa pehlivanlık çok iyi. Yalnız kulaklar gider onu söyleyeyim. Çayır pehlivanlığı süper. Akıl almaz dirençli oluyor vücutları, ömür boyu dirençli oluyor. Zaten pehlivan diyorlar adı üstünde. Mesela bak güreşçiye güreşçi deniyor ama çayırda güreşenlere pehlivan diyorlar, pehlivan gibi delikanlı diyorlar. Pehlivanlık da iyi olur ama body kurtarır.
Evet, dinliyorum.
VTR: Merhaba ben Cankut. Benim sorum şöyle, Marmara denizi bu kadar kirliyken neden herhangi bir çalışma yapılmıyor bu kirlilik sorununu çözmek için? Teşekkürler.
ADNAN OKTAR: Cankut bunlar hep para isteyen şeyler, çok emek isteyen, geniş çalışma isteyen şeyler. Ancak Mehdiyet devrinde olabilir geniş çaplı. Bütün dünyanın cennete çevrilmesi, bütün dünyanın seferber olmasıyla olacaktır. Herkes çalışacak böyle bir sistemde. Ama bu sistem de sadece devletten, belediyeden isteniyor. Mesela adam kirletiyor, batırıyor ortalığı “belediye temizlesin” diyor. Halbuki halk, belediye, devlet hepsi beraber temizlerse çok güzel olur.
Evet, dinliyorum.
VTR: Fatih Sultan Mehmet hakkında ne düşünüyorsunuz?
ADNAN OKTAR: Fatih Sultan Mehmet akıllı bir insan. Kuran Müslümanıdır Fatih Sultan Mehmet. Tablosunu yaptırmıştır, müzikle ilgilenmiştir, kendisi resim yapmıştır. Çok aydın gerçek bir Kuran Müslümanıdır.
Evet.
VTR: Ben Ege, Balıkesir Akçay’dan katılıyorum. Sorum şu, hayvanlara neden gerektiği kadar değer verilmiyor? Teşekkür ederim.
ADNAN OKTAR: Ege, güzel Ege. Senin kalbin ne güzel benim bir tanem, canımın içi. Hayvanları böyle sevmen ne kadar güzel. Allah sevgini kat kat artırsın. Hayvanlara şefkat, insanlara şefkat, bitkilere şefkat sevgi cennet ahlakıdır. Sen o sevgi ile inşaAllah cennete gidersin.
Evet.
VTR: Merhaba Adnan Bey, ben İzmir’den Cansu. Aminoasitler nasıl sentezlenir?
ADNAN OKTAR: Cansu ne kadar modern kız. Çok güzel, çok çok kusursuz güzelsin. Allah güzelliğini kat kat artırsın. Benim iki kitabım var; Hücredeki Mucize ve bir de Protein Mucizesi diye kitabım var benim güzelim. Bu kitaplarımı oku. Çok teknik bir konu bu, çok geniş bir konu. Beş dakikada anlatılacak bir şey değil. Hem çok iyi aklında kalır, çok iyi hafızanda kalır. Eğer alamazsan ben sana hediye olarak göndereyim, adresine göndereyim.
Evet.
VTR: Merhaba ben Meral, merak ettiğim bir soru var. Dünya hırslarından kurtulmanın yolu nedir?
ADNAN OKTAR: Meral dünya hırsından niye kurtulalım ki? Dünya hırsımız olsun ama sevdiklerimiz için olsun. Mesela zengin olalım, olduğu gibi sevdiklerimize harcayalım. Güzel araba alalım, sevdiklerimizi gezdirelim. Güzel villamız olsun, sevdiklerimizi ağırlayalım. Güzel yiyecekler alalım, sevdiklerimize yedirelim. Kendimiz için yaşamayalım, onlar için yaşayalım. Ve o yüzden de dünyayı onların emrine verelim. O yönde hırsımız olsun.
Evet, dinliyorum.
VTR: İsmim İrem. Ülkemizde bilim adına yapılan her şey öylesine ve gelişen dünyada en büyük problemimiz de bu olmalı bence. Yazılım da aynı şekilde, yakın zamanda burada uçan arabalar olacak, her şey bilgisayar olacak kod olacak ama sanki bu imkansızmış gibi bakılıyor. Halbuki bizi bekleyen gelecek de bu değil mi?
ADNAN OKTAR: Benim güzelim aferin benim bir taneme. Bak yeni gençlik, yeni nesil muhteşem. Çok güzel olacağı, tam bir cennet ortamı olacağı anlaşılıyor.
Evet, dinliyorum.
VTR: Ben Kardelen. Kuşlardan çok korkuyorum, bunu nasıl yeneceğimi bilmiyorum. Nasıl yenebilirim?
ADNAN OKTAR: Canımın içi bir kere çok güzelsin sen ama nefis güzelsin, çok muhteşem güzelsin. Allah güzelliğini kat kat artırsın. Allah sana sağlık, sıhhat, uzun ömür versin. Film seyretmiştir tahmin ediyorum yahut vahşi bir çatışma görmüştür kuşların saldırganlığını görmüştür. Kuşlar insanlara saldırmaz, dokunmazlar. Yavaş yavaş alıştırılabilirsin bir tanem. Şöyle olabilir, bir sevdiğin sana kuş getirsin sana dokundurtursun, sevdirsin. Yavaş yavaş alıştırabilir. Yahut kafeste seyretmeye alış. Yoksa çok rahatsız olursun, her yerde var kuş çünkü. Allah’a dua et, en başta o.
Evet.
VTR: Merhaba ben Filiz. İnanç bir insanın hayatına nasıl yön verir?
ADNAN OKTAR: Güzel Filiz inançlı olursan, Allah’ı çok seversen, Allah’tan korkarsan akıllı oluyorsun, samimi oluyorsun. Her şeyin başında bir kere Allah seni yönlendiriyor, Allah’ın korumasına giriyorsun. Bu, hayatının son derece güzel ve kaliteli olması demektir. Çünkü ya şeytanın kontrolüne girer insan, ya Allah’ın kontrolüne girer. Allah’ın kontrolüne girdiğinde en mükemmel yola girmiş oluyorsun. En mükemmel hayatı yaşamaya başlarsın. En huzurlu, en isabetli hareketler yapmaya başlarsın. Her şeyin hayırlı, bereketli olur.
Evet.
VTR: Merhaba ben Melike. Trafikte sizce kadınlar mı çok hata yapıyor, erkekler mi?
ADNAN OKTAR: Güzel Melike, ortak bence kadınlar da, erkekler de eşit derecede hata yapıyorlar trafikte.
Evet.
VTR: Adnan Oktar Hoca’yı takip ederim, görüşlerini de az çok biliyorum. Belgeselleri de izliyorum kanalda yayınlanan. Güzel bir ideoloji altyapısı oluşturduğunu düşünüyorum Türkiye’de. Genel olarak ülkenin belli başlı sorunları var. Adnan Hoca bunların üzerinde oldukça önemli noktalarda, nokta atışı yapıyor bilhassa. Benim merak ettiğim ve arada kaldığım birkaç nokta var. Mesela Türk İslam birliği mi bize düze çıkartır, yoksa Türk birliği mi? Sadece biyolojik olarak aynı gelenekten, aynı kültürden yetişmiş insanların olduğu bir birlik mi bizi geleceğe daha iyi taşır, yoksa İslam’la sentezlenmiş bir Türk birliği mi? Bunu merak ediyorum açıkçası.
ADNAN OKTAR: Yakışıklım sen çok dürüstsün maşaAllah. Türk birliği ile İslam birliği ikisi de aynı. Ama Türk birliğinin anlamı şu, şimdi Araplar paramparça bunun bir mantığı yok. Araplar bir tek millet olarak yaşaması lazım normalde. Çünkü Arapça konuşuyor, aynı kandan, aynı soydan. Şimdi sen Konya’yı ayıracaksın düşün yahut Eskişehir’i ayıracaksın. Burası ne diyeceksin, Konya. Çıkart pasaportu. Bunun bir mantığı yok ki. Konya, Türkiye ile nasıl iç içe ise Türk devletleri de Türkiye ile iç içe olması lazım. Makul olan budur. Suriye, Irak, Fas, Tunus, Cezayir bunlar Arap ülkeleri, Arap kökenli. Bunların da tek bir millet olması lazım. Allah diyor, “milletler olarak yarattık” ama sen millet olarak bir de kendi aranda bölünmüşsün. Böyle bir şey olmaz. Bir millet bütünlüğü olması lazım. Millet bütünlüğü içerisinde İslam birliği olur. Türkler birleşir, Araplar birleşir, Ruslar birleşir, Almanlar birleşir tek millet olurlar. İslam birliği içerisinde hepsi bir araya gelirler. Makul olan, doğru olan budur.
Evet, sorulara devam edelim.
VTR: Ben Erdek’ten. Türkiye’de insanlar neden birbirinden kaçıyorlar ve birbirine güvenmiyorlar?
ADNAN OKTAR: Türk milletinin üstüne deccaliyet bir afat olarak çökmüş. Türk milleti de deccaliyete karşı feryat ediyor. “Güven yok, sevgi yok, dostluk yok, selam verilmiyor” diyor. “İnsanları sevmek istiyorum, dost olmak istiyorum, kardeş olmak istiyorum. Neden olmuyor?” diyor. Çünkü deccaliyet Türk milletinin üstüne karabulut gibi çöktü ama şu an Mehdiyet bunu darmadağın ediyor ve edecek. 3-5 yıla kadar tam anlamıyla düzlüğe çıkacağız. Bu oyun bozulacak. Bak hep sevgi, hep dostluk, hep kardeşlik herkes istiyor ama. Sadece bir araya gelecekler o kadar.
Evet.
VTR: Ben Manisa’dan Enes. Gerçek Allah sevgisini nasıl hissederiz?
ADNAN OKTAR: Gece gündüz, sabah akşam hep aklındadır. Sabah bismillah diye kalkarsın, akşam yatarken bismillah diye yatarsın. Bir an bile aklından çıkmaz. Benim hiç aklımdan çıkmıyor. Nasıl çıksın? Her şeyi O yaratıyor, her şeye O sahip. Bütün güzelliklerin sahibi, bütün güzellikleri bize sevdiriyor, bana sevdiriyor. Beni güzelliklere sevdiriyor, güzellikleri bana sevdiriyor.
Evet.
VTR: Ben Muhammed. Gençlere sıkılmamaları konusunda tavsiyeleriniz nelerdir?
ADNAN OKTAR: İş güç yapmayla sıkıntı gitmez. Allah’ı sevmeden, Allah’ı anmadan, Allah’a kendini teslim etmeden bir insanın normal yaşaması mümkün değildir. Allah öyle yaratmış çünkü. Yaratılışta Allah’ı zikrederek, Allah’la beraber olacak gibi yaratıldık biz. Allah’ı bırakan insan ağır bunalıma girer, depresyona girer, depresyon içinde yaşar. Ve bütün bu hastalıkların kökeninde bu var. Allah’ı bıraktın mı ruh sakatlanır ve beden de sakatlanır.
Evet.
VTR: İzmir’de neden çocukların yüzebileceği bedava havuzlar yok?
ADNAN OKTAR: Bunlar biraz fazla mı şeker? İki ahbap çavuş, ikisi de birbirinden tatlı maşaAllah. Havuz aslında her yere yapmak lazım. Fakat bakımı zor herhalde havuzların. Biraz pahalıya mal oluyor olabilir. Geniş alan gerektiriyor. Bir de çocuklarda çok titiz olmak lazım, boğulma olayları oluyor. Geniş personel gerekiyor.
Evet, dinliyorum.
VTR: Merhaba Adnan Bey, ben Ankara’dan İlyas Gözütok. Türkiye’de hayat şartları acaba nasıl düzelir, ekonomi sıkıntısı nasıl giderilir?
ADNAN OKTAR: İlyas kardeşimiz sen nurlu, temiz bir insana benziyorsun. Tam tipik temiz bir Anadolu insanısın. Şimdi sen ne yapıyorsun? Kasaba gittiğinde en fazla yarım kilo kıyma alıyorsundur. Pazara gidiyorsun ıspanak alıyorsun, ucuz ıspanak alıyorsun, lahana alıyorsun, biber alıyorsun muhtemelen. Patates alıyorsun. O az kıymayla onu yapıp yiyorsun. Ama akranlarına bak, akranlarının çoğu ölmüştür. Zengin akranlarına bak. Ama sen çok sağlıklısın. Fakirlikte de bereket vardır, onda da çok büyük nimet vardır. Fakirler mesela çok sıhhatli sağlıklı olurlar, daha çeviktirler. Mesela kolesterol oranı onlarda çok daha düşük oluyor. Kanda ürik asit oranı çok düşük oluyor. Çünkü zenginler sürekli yüksek protein alıyorlar, yüksek kolesterollü besleniyorlar damarları genellikle çok kapanır zenginlerin ve erken ölümler oluyor genele oranla baktığımızda. Ama fakirler çok uzun yaşarlar. Çok zayıf oluyor bedeni ama çok çevik ve güçlü olurlar, köylerde falan hep öyledir dedeler falan. Onun için fakirlikte de hayır gör. Fakirliğin huzuru da ayrıdır, fakirliğin mutluluğu da ayrıdır. Mesela bizim köyde yaşadığımız ev konak falan değildi, köy eviydi klasik köy evi ama Osmanlı tarzda yapılmış bir köy eviydi yani küçük bir odada kalıyorduk biz. Misafir odası vardı, küçük bir mutfağı vardı, kileri vardı ama ev öyle ahım şahım değil, taş toprak ve ahşaptan yapılmış bir ev. Yani taş yığma tekniğiyle yapılmış köy evi. Ben hayatımda o ev kadar ben rahat ettiğim ev düşünemiyorum. Akıl almaz rahattı, yattın mı hemen uyuyorduk acayip şahaneydi. Yüksek böyle divan vardı, doluşuyorduk böyle hepimiz yorgan yatakların dolabı vardı onları da çıkarıyorduk oradan hep oralara yayıyorduk, yattıktan sonra on dakika falan sürmüyordu uyumamız yani. Gayet şahane oluyordu. Sabah erken kalkıyorduk pınara gidiyordum köyünün pınarına, buz gibi suyla elimi yüzümü yıkıyordum sırtımda havluyla geri dönüyordum. Yani saray gibi bir evde olduğunu düşün bence o zevk olmaz. Mesela kara tavada yabani mantarı doğrayıp tereyağı ile ve yumurta ile pişiriyorduk köy ekmeğiyle yiyorduk. Şu an öyle köy ekmeği de bulamıyoruz ayrıca. Yani akıl almaz zevkli oluyordu ben tarif edemem, hayatta öyle bir yemek yok şu an buralarda. Öyle bir şey olmaz. Onun için fakirliğin de ayrı bir güzelliği vardır yani onu düşünmesi lazım kardeşimizin.
Evet dinliyorum.
VTR: Kadınlar neden metalaştırılıyor?
ADNAN OKTAR: Bir kere bak üç kız arkadaş üçünüz de çok güzelsiniz önce onu bir belirtelim. Kadınlar neden metalaştırılıyor? Erkekler de metalaştırılıyor, kadınlar da metalaştırılıyor. Yani Darwinist düşünce insanı zaten meta olarak görüyor. Adam ne diyor? Havuç yedik, portakal yedik biz olduk diyor. Yani insana Allah’ın ruhunu taşıyan bir varlık olarak bakmıyor adamlar. Allah’ın ruhuyla karşı karşıya olduğunu düşünmüyor. O durumda tabii ki her şey metalaşır. Çocuk da metalaşır, kadın da, erkek de her şey meta haline gelir. Allah’ın ruhuyla beraber olduğunu bilmezsen, aşkı tutkuyu bilmezsen, helali haramı bilmezsen, Allah sevgisini bilmezsen, Allah korkusunu bilmezsen her şeyin meta olmasının dışında bir yol olmaz.
Evet.
VTR: Ben Dilek, Balıkesir Bandırma’nın Erdek ilçesinde bulunuyoruz. Sağlıksız beslenmenin önüne nasıl geçebiliriz acaba? Teşekkür ediyorum.
ADNAN OKTAR: Dilek Hanım çok kibar çok nezih bir insansın. Yanındaki hanımefendi de öyle çok kibar bir insana benziyor. Sağlıklı beslenmeyi devlet eğitimi olarak okullarda, televizyonlarda, camilerde, kurslarda her yerde halka beyan edilmesi gerekir. En hayati konulardan birisi. Nesli bozar bozuk beslenme. Nitekim neticelerini de görüyoruz sokakta sapsarı yüzlü insanlar, ufak tefek kalmış insanlar, zayıf kemikli insanlar, zayıf kaslı insanlar hatta dimağı zayıf oluyor, beyni zayıf oluyor beslenme bozukluğundan.
Evet.
VTR: Ben Türkiye’ye Kazakistan’dan geldim. Şimdi İzmir’de yaşıyorum. Türkiye’de insanlar çöp çok atıyor onun için çok merak ediyorum.
ADNAN OKTAR: Kazak güzelleri nasıl hoş oluyorlar maşaAllah. Sesi de güzel, kendi de çok güzel. Yanındaki hanım da çok güzel. O da bak temizlik. Cennet nimetini arıyor herkes. Temizlik olsun. Güzellik olsun. Aşk olsun. Tutku olsun. Sevelim sevilelim. Merhaba diyelim birbirimize. Selam verelim diyorlar. Dolayısıyla cennet gibi bir ortam arıyorlar. Herkesin bilinçaltında bir cennet tutkusu var. Bu da ancak Mehdiyet’ledir. Üç-beş yıla kadar yollar sonuna kadar açılacak inşaAllah.
Evet dinliyorum.
VTR: Bir bayana dövmeyi yakıştırıyor musunuz?
ADNAN OKTAR: Canımın içi sen bir kere çok çok çok güzelsin ama nefis güzelsin. Allah güzelliğini kat kat arttırsın. Canımın içi açıkça söyleyeyim. Dövme kadını çok çekici yapıyor. Yani çok çok cazibeli yapıyor. Yani birse üç, öyle düşün. En az. Çok etkileyici oluyor görüntüsü.
Evet.
BÜLENT SEZGİN: Çocukla köpeğin arkadaşlığı var.
ADNAN OKTAR: Bu insan sevgisi, hayvan sevgisi karşı karşıya olduğunda, bu insana da hayvana da çok fayda veriyor. Hayvan daha güzelleşiyor. Tüyleri daha parlak, gözleri daha güzel, huyu daha sıcak, daha ılımlı oluyor. Ve çocuk da daha sıhhatli oluyor. İnsansa daha güzel daha merhametli oluyor. Yani insan sevgisi ile hayvan sevgisinin iç içe olması çok önemli.
Evet.
VTR: Merhaba ben Harun. Balıkesir Erdek’ten katılıyorum. Üç tarafı denizlerle çevrili olan ülkemizde, neden boğulma vakaları bu kadar yaşanıyor? Buna rağmen neden yüzme dersleri olmuyor eğitim kurumlarımızda? Bunu merak ediyorum. Teşekkür ederim.
ADNAN OKTAR: Harun, yakışıklı Harun. Yüzme dersi alsa da bir insan, dünyanın en iyi yüzücüsü de olsa yani bin metre beş yüz metre derinlikte denizin üstünde yüzerken, eğer boğazına su kaçarsa boğulmaması hemen hemen imkansızdır. Yahut kramp gelirse, en iyi yüzme ustası da olsa kurtarışı olmaz. Özellikle bir kalp krizi durumunda yüzde yüz ölüm olur, Allah esirgesin. Bayılmada zaten hiçbir kurtarışı yoktur. Denizde bayılma rahatça olabilir. Bak tansiyon yüksekliğinden bayılabilir. Tansiyon düşüklüğünden bayılabilir. Şekeri düştüğü için bayılabilir. Şekeri yükseldiği için bayılabilir. Koluna veyahut bacağına kramp girebilir. Ve en tehlikelisi de yine boğazına rahatça su kaçabilir. Su kaçtığında, ikinci kere su kaçması daha da güçlenir. Yani ondan kurtulayım derken bir daha kaçar su. Yani içinden çıkılmayacak bir durum meydana gelir. Onun için bir kere çok derin denizde yüzmek doğru değil. En fazla en fazla bir elli. Bir kırk. Yani yüzülecek denizin derinliği bu kadar olması lazım. Ve plaj olması lazım. İkincisi eğer biraz derin suda yüzüyorsa mutlaka can simidi, can yeleği olması lazım üstünde. Onun dışında olmaz. Son derece riskli. Yani bu yüzme becerisi ile alakası yok.
Evet dinliyorum.
VTR: Hangi gözlük markasını kullanıyorsunuz?
ADNAN OKTAR: Söylenir mi? Söyleyelim. Cartier. Versace. Ferre.
Evet dinliyorum.
VTR: Merhaba ben Ezgi. Neden biz kadınlar olarak istediğimizde çalışamıyoruz, neden istediğimiz kadar özgür değiliz?
ADNAN OKTAR: Canım benim, asıl sorun işte özgür olamamanız. O bizi çok kızdırıyor ve çok rahatsız ediyor. Kadın özgür olamadığın da bu sefer kadın vasfı kalmıyor. Yani şizoid bir yapı gelişiyor bu sefer. İçine kapanıyor, hafızasına etki ediyor, konuşmasına etki ediyor, güzelliğine etki ediyor, saçları dökülüyor, cildi bozuluyor yani strese giriyor. Kadın özgür olduğunda güzelliği, yaratıcı gücü ortaya çıkar, telif gücü ortaya çıkar. Bu özgürlüğü mutlaka sağlayacağız. Mehdiyet döneminin muhteşem güzelliği olarak bu olacak. Peygamberimiz (sav) müjdeliyor bunu. Bunu ben söylemiyorum Peygamberimiz (sav). Hem de çok fazla hadiste söylüyor. Ve özellikle kadın özgürlüğü üzerinde durmuş. Bak erkek özgürlüğünden hiç bahsetmiyor Peygamberimiz (sav). Hep kadınların özgür olacağından bahsediyor bu çok manidar. Erkek özgürlüğüne dair ben hiç hadis görmedim. Ama kadın özgürlüğüne dair çok fazla hadis gördüm.
Evet, dinliyorum.
VTR: Sizce erkeklerin piercing takması uygun mudur?
ADNAN OKTAR: Bir kere dövmen çok iyi olmuş. Piercing olabilir yani delikanlıyı böyle hafif karizmanın ötesinde gizemli gösterebilir olabilir. Tabii böyle garip yerlere takılmazsa olur. Ama mesela hayati yerlere piercing taktırıyorlar onu ben anlamıyorum. O bayağı riskli.
VTR: Ben Burçin 10 yaşındayım ve en çok merak ettiğim soru annem beni hiç evden bir yere göndermiyor. Neden göndermiyorsun anne?
ADNAN OKTAR: Ya bu tatlılık nedir? Acayip nefesim kesildi şu şekerliğe bak sen, şu tatlılığa bak sen. Bir daha.
VTR: Ben Burçin 10 yaşındayım ve en çok merak ettiğim soru annem beni hiç evden bir yere göndermiyor. Neden göndermiyorsun anne?
ADNAN OKTAR: Burçin sen o kadar tatlısın ki annen de seni o kadar seviyor ki artık çılgınca bir sevgi ile sana aşık olmuş annen. Ve seni kıskanıyor, bu kadar nedeni bu. Delicesine bir sevgi alameti başka bir şey değil. Çünkü akıl almaz güzelsin ve akıl almaz tatlısın. Korkuyordur başına bir şey gelecek diye korkuyordur annelik içgüdüsü ile bir Müslüman ruhuyla. Bir laf atan olur, üzen olur, kıran olur, kaçıran olur, bir fenalık yapan olabilir diye düşünüyor. Allah vermesin annen bir yerine indirir sana bir şey olursa çok çok üzülür, felaket üzülür. Öyle bir korkuyu tatmamak için sana ben söyleyeyim nefes aldırmaz. Hiçbir yere bırakmaz, hep yanında olacaktır. Gücü yettiği kadar yanında olur kanaatim. Ama seni dışarı çıkartsın tabii annen, çok çok sık çıkarsın. Teyzene emanet edebilir. Halana emanet edebilir. Onlar da olabilir. Ama kıskanması normal. Kim olsa seni kıskanır çok güzelsin çünkü çok tatlısın. Anneliğin gücünü de düşün, sana aşık olduğunu düşün. Kadın ne yapsın? Kıyamıyordur sana.
Evet.
VTR: Merhaba ben Bartu. Neden sürekli sevgi etiketi?
ADNAN OKTAR: Deccal sürekli nefret etiketi yapıyor biz de deccalin oyununu onun negatif elektriğini pozitif elektrikle bozuyoruz. Onun negatif düşüncelerini negatif şeytani eylemlerini pozitif Rahmani bir güzellikle yerle bir ediyoruz.
Evet.
VTR: İleride daha iyi kaliteli bir kamera olur mu gözden daha iyi?
ADNAN OKTAR: Zaten ruh görüyor şu an göz görmüyor. Yani kamera ile bakmaya kalkarsan bu kalitede zaten görmen mümkün değil. Dünyanın en ala kamerası olsa böyle göremezsin. Ve direkt senin ruhun görüyor zaten.
Evet.
VTR: Geçmiş tarihte yaşamış beğendiğiniz sevdiğiniz savaşçı var mıydı?
ADNAN OKTAR: Yani sen o kadar sakinsin ki benim bir tanem. Sanki hiçbir şey yokmuş gibi, sanki olağanüstü bir güzelle ben karşılaşmamışım gibi bir kere muhteşem güzelsin muhteşem. Allah sana sağlık sıhhat uzun ömür versin, hidayet versin. Çok nefis bir güzelliğe sahipsin. Fatih iyidir, Fatih Sultan Mehmet. Hazreti Ali (kv) çok iyi savaşçıdır. Kabadayıdır, delikanlıdır. Hz. Ali (kv) diyelim de öyle bitirelim yani dedemiz.
Evet.
VTR: İnsanlarla yapı olarak göz burun olarak aynıyız ama baktığımız zaman neden farklı gözüküyor?
ADNAN OKTAR: İşte o Allah'ın çok büyük bir sanatı, büyük bir mucize. Milim oynamalar var milim. Ama akıl almaz farklı insanlar uzaktan yakından birbirleriyle alakaları yok. Milim farklılıklar en fazla yarım santimdir veyahut işte biraz daha az biraz daha fazla. Ama hiç alakası yok ve ruhları da hiç alakası yok, kişilikleri de alakası yok bu da çok büyük mucize. Ne kişilikleri benziyor ne tipleri benziyor. Allah'ın muhteşem yaratıcılık sanatı.
Evet.
VTR: Merhaba ben Miraç. Kan vermemizi tavsiye eder misiniz?
ADNAN OKTAR: Miraç canım benim sen ne fedakar ne güzel insansın. Bak kadın olduğun halde ki kadınlarda kan düzeyi daha düşük oluyor buna rağmen insanları sevdiğin için, yardımlaşma ruhuyla, merhamet ruhuyla, kurtarıcılık ruhuyla, annelik ruhuyla ve hepsinin üstünde Müslümanlık ruhuyla güzel bir teklifte bulunuyor. Kan vermek tabii çok hayati sağlığı sıhhati müsait olanlar yani herhangi hastalık taşımayanların kan vermesi çok büyük ibadet olur. Çünkü kan verilmesi sonucu ölümden kurtarılan binlerce, yüz binlerce insan var. Kan kaybından ölecekken kan veriliyor bitiyor. Mesela yarım saat gecikse ölecek. Geliyor hemen gelir gelmez ağır yaralı oluyor hemen kan veriyorlar hemen kurtuluyor. Sonra da ameliyata alınıyor. Yoksa onu kaldıramaz o.
Evet:
VTR: Marjinal olmanın insana bir faydası var mıdır?
ADNAN OKTAR: Olumlu yönde bir marjinalse olabilir. Mesela bir genç kız çok değişik bir kıyafet marjinal bir kıyafet giyer çok etkileyici güzel olabilir. Bir delikanlı da öyle çok değişik güzel bir saç stili, kıyafet stili yapabilir beğenilecek bir görüntü elde edebilir. Evini insan marjinal döşeyebilir çok hoş görünüşlü. Ama marjinalliği negatif kullananlar var insanlardan. İşte homoseksüeller şunlar bunlar falan bu tabii çok korkunç ve dehşet verici.
Evet, dinliyorum.
VTR: Merhaba ben Olcay. Yalancı bir insanı nasıl anlarız?
ADNAN OKTAR: İlk yalanında hemen anlarız. En başlangıçta anlaşılmaz. Ama işte kaçamak konuşması, rahat konuşmaması zaten onun siperde olduğunu gösterir. Güveni yaşamadığını gösterir. Az konuşuyorsa “ben az konuşurum, çok dinlerim” falan diyorsa ki bu çok münasebetsiz bir laf bu. Sanki çok makulmüş gibi. Karşındakinin de ona hakkı var. O da az konuşur o zaman seni dinler. Ne olacak? Sessiz birbirinizi oturup seyredin öyle münasebetsizlik olmaz. O çirkin bir uyanıklık o. Konuşmaktan kaçınıyorsa şaibelidir özetle bu kadar. Yani konuşmaması bir insanın çünkü bir şeyleri ele vermekten kaçınıyor demektir. Ağzından bir şey kaçırmaktan çekiniyor demektir. Ne çekiniyorsun? İstediğin gibi konuş vicdanın temizse, Allah'a inanıyorsan, Allah'tan korkuyorsan, Allah'ı güveniyorsan özgürce konuşmam lazım. Konuşmuyorsa, siperde ise bunun arkasından yalan da gelebilir. Mesela “ne düşünüyorsun?” diyorum. “Hiçbir şey” diyor. Yalan, bir insanın hayvan olması lazım hiçbir şey düşünmemesi için. Hayvan hiçbir şey düşünmez. Nasıl insan hiçbir şeyi düşünmez? Yani en azından yerdeki halıyı düşünüyordur. Bardağı düşünüyordur. Yani basit sıradan bir şey de olsa mutlaka bir şeyler düşünüyordur bir insan. “Hiçbir şey düşünmüyorum” diyorsa bir vahşilik vardır. İlk yalanını oradan anlayabilirsin.
VTR: Merhaba ben Bilal. Hafızamızı nasıl geliştirebiliriz?
ADNAN OKTAR: Bir şeyi kafada aklında tutmaya çalışırsın. Başka bir şeyi de aklında tutmaya çalışırsın. Mesela yere bir şey bırakırsın onu aklında tutarsın. Bir yazı yazarsın onu aklında tutmaya çalışırsın zorlayabilirsin kendini.
Evet.
VTR: En çok zevk aldığınız içecek nedir?
ADNAN OKTAR: En çok zevk aldığım içecek nedir? İşin doğrusu Ankara dönerinin üstüne acılı kebap üstüne soğuk tuzlu ayran, keskin bir ayran. En güzeli budur ve en faydalısı budur. İki kola ama karışık gazozla karışık olacak.
Sorulara devam edelim.
VTR: Merhaba saç bakımınız için ne kullanıyorsunuz?
ADNAN OKTAR: Su, sabun o kadar. Başka ne yapılması gerekiyor? Yanlış mı yapıyoruz bilmiyorum. Güzel ala köpürte köpürte kafayı yıkıyoruz güzelce. Duşta da yıkanıyorum bu kadar.
Evet, dinliyorum.
VTR: Merhaba ben Kamer. Görüşmekten dolayı hiç pişman olduğunuz kişiler var mı?
ADNAN OKTAR: Tabii adam mesela münafık çıkıyor, sahtekar çıkıyor, ahlaksız, vicdansız çıkıyor insan tam bir kanaat de kanaat getiremiyor münafık olduğuna. Alamet görüyorsun da ama münafık ve ahlaksız çıkacağını tam kestirmek mümkün değil. Zaten peygamberler bile bilmiyor münafığı. Dolayısıyla insan pişman olur mu? Yok, pişman da olmuyoruz çünkü çok sevap almış oluyoruz.
Münafık Müslümanlara böyle köpek gibi hizmet eder. Sonra da uyuz köpek gibi kaçar gider. Niye rahatsız olayım yani o yönden düşündüğümüzde? Yine Müslümanlara bir fayda, iyi insanlara bir fayda kalmış oluyor geriye. Ama tabii münafığın stilinde şu vardır. Ayrıldığında der ki, demek istediği mesaj şudur “Siz bir Kuran Müslümanlığı yaşıyorsunuz ama ben de bir Müslümanım, ben de Müslümanlık yaşıyorum ben size yeni bir şeriat sunuyorum” diyor “benim şeriatımda cihat yok” diyor. Yani “İslam'ı tebliğ etmek, yaymak yok. Müslümanlarla birlikte olmaya gerek yok. Keyif, zevk var” güya. İşte “yüzüyorum, hopluyorum, oynuyorum” diyor. Yahut bir kısmı fuhuş yapıyor, bir kısmı kumar oynuyor, bir kısmı içki içiyor. Veyahut homoseksüellerle beraber oluyor. Veyahut kadın satıcısı oluyor her türlü ahlaksızlığı yapıyor. Ama “özgürüm” diyor özetle “siz de böyle olun” diyor. Halbuki Müslüman Kuran'ın disiplini içindedir. Bir arada mutlu olur. Allah'ın dinini yaydığında o ibadeti yaptığında kalbi rahattır. Yani tek başına olduğunda bunu bir azap olarak görür. Ama münafık tek başına olmayı bir nimet olarak görür. İslam’a hizmet etmemeyi bir nimet olarak görür. Mümin ise İslam’a hizmet etmeyi bir nimet olarak görür. Onun için münafığın şeytani bir şeriatı vardır. Müslümanlık adı altında bir şeriat oluşturur. Şeytani bir şeriat, onun şeriatında fuhuş serbesttir. İslam'ı tebliğ etmemek serbesttir. Yalnız yaşamak serbesttir. Müslümanlık için para harcamamak, pinti olmak serbesttir. Sorumsuz olmak, boş ve gayesiz yaşamak serbesttir. Yani ucu bucağı yok her türlü ahlaksızlık serbesttir. Yalancılık serbesttir, üçkağıtçılık serbesttir ama ara sıra “namazımı kılıyorum” der bu şeriattaki münafık. Namaz kılmasına gerek yoktur münafığın onun inancına göre. Abdeste de gerek yoktur. Hayali abdest alır, hayali namaz kılar. O ona yeter der ki “ben namazımı kılıyorum” der hayali olarak söyler. Münafığın bütün ibadetleri hayalidir. Dolayısıyla onu yapmamaktan da ayrı haz duyar. Yerine getirmemekten ama konuştuğunda da namazında niyazında, namuslu, aklı başında, İslam için yaşayan bir insan gibi kendini gösterir. Şeytani ayrı bir şeriat olduğu için o şeriatı anlamak mümkün olmaz. Halbuki Müslümanın şeriatı belli Kuran'a net uyuyor, hükümlerine uyuyor. Münafığın Kuran şeriatında Kuran'ın yüzde doksan beşi yoktur. Yüzde doksan beşi yoktur Kuran’ın. Yüzde doksan beşini çıkarır münafık. Ama Müslümandır sorduğunda. Ve Kuran'a uyar. Kuran'ın yüzde beşine uyar. Nedir? Allah diyor ki “yemek yiyin, Allah'ın nimetini yiyin” diyor onu yer. Mesela “gezin” der Allah Kuran'da İslam'ı tebliğ etmek için, yaymak için. O İslam'ı tebliğ etmek için kısmını kaldırır keyfi için gezer. Mesela “yiyin için israf etmeyin” der İslam. “Yiyin” dedi mi haram yer. “İçin” dedi mi gider şarap içer. “Allah diyor işte yiyin, için” diyor. “Ben de içiyorum, yiyorum” der. Öyle şeytani ve delice bir şeriat anlayışı vardır münafığın. Ama sorduğunda hiçbir harama girmediğini, çok namuslu olduğunu, dürüst olduğunu, İslam için yaşadığını söyler. Yani kendine has sinsi şeytani bir dindir münafığın yaşadığı. İslam adı altında bir münafıklık dini. Şeriatı olmayan bir din. Ayetlerin yüzde doksan beşinin olmadığı bir dindir.
Evet, dinliyorum.
VTR: Yıllardan beri böyle bir zulmün altında kendi ümmetimizden insanlar var. Müslüman camiada sadece bir tek biz ses çıkartabiliyoruz. Diğer Arap ülkeleri sadece yemek içmek ile meşgul. Biz bugün yine Kudüslü Müslüman kardeşlerimizin yanındayız. İnşaAllah bir daha yanında olmak zorunda kalacağımız şeyler olmaz. Ama olacaksa da biz Türk milleti olarak her zaman onların yanındayız.
VTR: “Euzu billahi mineşşeytanirracim Bismillahirrahmanirrahim” Allah'ın izniyle burada zulme uğrayanların sesi olmaya geldik. Zalimlere dur demeye geldik. Allah'ın izniyle de bunu başaracağız. Allah inşaAllah bize bunu nasip eder. Zafer inananlarındır ve zafer yakındır. İman varsa imkan da vardır Allah'ın izniyle.
ADNAN OKTAR: Ay benim canım. Ay benim güzel yüzlüm. Benim nurlum aferin sana. Allah imanını artırsın, takvanı arttırsın. Ama benim güzel yüzlüm yani güzel bir enerjin var, güzel bir imanın var ama Kuran sevgi ile merhametle, şefkatle, akılla, kalite ile, sanatla İslam'ı dünyaya hakim etmemizden bahsediyor. Yani kötülüğe kötülükle, zulme zulümle, kana kanla bu şekilde olmaz. O zaman işte senin istemediğin durumlar oluyor. Ama bak güler yüzlü, sevecen bir kızsın, imanlı olduğun çok aşikar görünüyor. Senin İslam için, Allah için yapmayacağın yok görülüyor. Ama Kuran bize hep sevgiden, insancıllıktan, barıştan, kardeşlikten, insanları sevmekten bahsediyor. Ehli kitap bir avuç insan var. Hristiyanlar baskı altında, Museviler baskı altında onlarla ittifak edip dinsizliğe karşı mücadele edecekken birbirimizi ezmeye kalkarsak Musevileri biz ezmeye kalkarsak onlar bizi ezmeye kalkarsa Hristiyanlar bizi biz Hristiyanları ezmeye kalkarsak dinsizlik kuvvet bulur. Bilakis biz bir araya gelip dinsizliğe karşı ortak hareket etmemiz gerekiyor. Bu çok yanlış, yapılan politika çok yanlış. Senin de bu konuda anlayışlı olacağını umuyorum. Çünkü sen bir Kuran Müslümanısın.
Evet, dinliyorum.
VTR: Benim adım Muhammed, Filistinliyim, 29 yaşındayım, Gazzeliyim, ailem de Gazzeli. Bu tür mitingler bizim için manevi olarak çok önemlidir. Oradaki abluka hala devam etmektedir. Kudüs'te gerginlik artıyor. O yüzden Türk kardeşlerimizden beklentimiz bu tür faaliyetlere devam etmeleridir.
ADNAN OKTAR: Canım benim güzel de. Gidip adamları tarıyor arkadaşlarınız otomatik silahla. Onlar da sizi eziyor o zaman. Nefsi savunma olarak bunu görüp geziyorlar. Böyle yapacağınıza sevgi ile yaklaşsanız, dostlukla yaklaşsanız size onlar çok güzel yaklaşacaklar. Ben bu konuda size garanti veriyorum. Yani ben bizzat bu olayın içinde olacağım. Ama dostça, kardeşçe yaklaşın. Yazık, onlara da yazık, size de yazık. Bir avuç Filistinli var bir avuç İsrailli var birbirinizi boş yere eziyorsunuz. Kardeş olun aynı soydan geliyorsunuz. Hz. İbrahim (as)’ın soyundansınız. Bir arada kardeşçe, dostça yaşayın. Üniversiteler açın, hastaneler açın çok güzel tesisler açın. Zenginlik, refah ve güzellik içinde yaşarsınız. Aralarını bulmak için bir toplantı ihdas etmeye çalışalım. Yani Filistinlileri davet edelim. Hem İsraillileri hem Filistinlileri çok üst düzey olmasa da orta düzeyde kişileri çağıralım. Bir konuşalım onun sonucunu da yayınlarız iyi olur inşaAllah.
Evet, dinliyorum.
BÜLENT SEZGİN: Kedi ile kuşlar arkadaş.
ADNAN OKTAR: Normalde olacak bir şey değil bu. Mesela mucize bu. Bu ahir zamana ait özellikler. Bu Tevrat'ta ve hadislerde çok üzerinde durularak belirtilen bir husus. Geçmişte hiç olan bir şey değil bu. Bu ahir zamanda binlerce ve yüz binlerce böyle vaka var.
Evet, şimdi kısa bir ara vereli devam edelim.
BÜLENT SEZGİN: Kısa videolarla devam ediyoruz.