Sohbetler (28 Ağustos 2017; 10:00)


BÜLENT SEZGİN: İyi günler değerli izleyicilerimiz. Hoş Sohbetler’e başlıyoruz, inşaAllah. Adnan Bey hoş geldiniz.

ADNAN OKTAR: Ne güzel.

Evet, dinliyorum.

VTR: Selam Hocam. Ben Azerbaycan’dan Erman. Benim sorum şu, münafık olarak hayat süren ve bunun farkında olmadan ölen birisi olabilir mi?

ADNAN OKTAR: Münafık, pislik olduğunu kendi adından daha iyi bilir. Çok aşağılık ve karaktersiz olduğunu münafık kadar bilen olmaz yani bütün hatlarıyla çok mükemmel bilir. Yalancılığını, üçkağıtçılığını, karaktersizliğini, ahlaksızlığını, haysiyetsizliğini, kaşarlığını, oyunculuğunu, Allah’tan korkmadığını hepsini bilir. Bilmez olur mu? Bilir.

Ever, dinliyorum.

VTR: Cehennemle insanları korkutmak doğru bir davranış mı?

ADNAN OKTAR: Nurlu annem, orada cehennemle korkutuyorsun ama sonucunda o insan sevgiyi, aşkı, güzelliği ve güzel ahlakı alıp, tutkunun, aşkın en yüksek noktalarına çıkıyor. Yani o korku onu aşka, sevgiye götüren yol oluyor. Korku deyince sen kötü bir şey var zannediyorsun, değil, Allah korkusu seni süsler, güzelleştirir, akıllı hale getirir, akıllı davranmanı sağlar, insanlara güzel davranmanı, kendine güzel davranmanı sağlar, Allah’a karşı güzel davranmanı sağlar, aşkın, tutkunun, sevginin insanı olursun. Bu da ancak Allah korkusuyla olur. Dolayısıyla cehennem korkusu da bunun içinde tabii.

Evet.

VTR: Cennette dünyada yaptıklarımızı hatırlayacak mıyız?

ADNAN OKTAR: Tabii, onun özelliği o zaten cennetin. Dünyada yaptıklarımızla iftihar edeceğiz ve kendimizi seveceğiz. Kendimizi sevmemizin nedeni bu zaten. Mesela biz Peygamberimiz (sav)’i seviyoruz, niye? Güzel ahlakından dolayı. Yani kimse kimseyi boyundan posundan dolayı sevmez, güzel ahlakından sever. Peygamberimiz (sav)’i biz niye sevdiğimizi bir düşünün. Hz. Yusuf (as)’ı niye seviyoruz, Hz. İbrahim (as)’ı niye seviyoruz? Manevi yönlerinden dolayı seviyoruz. O manevi yönleriyle biz bu dünyada yaşadığımız için onu görmek, hissetmek, bilmek, hatırlamak cennetin en güzel zevki. Nefsani zevklerin dışında en güzel zevktir. En güzel nimetlerin başında biliyorsunuz Allah’ın tecellisi vardır, Allah’ın tecellilerini seyretmek vardır ve güzel hatıralar.

Evet.

VTR: Merhaba, benim adım Ümit. İnsan şeytanın etkisinde olduğunu bilir mi?

ADNAN OKTAR: Bazen bilmez. Mesela duygusallaşır, gerginleşir, ağlar, çok öfkelidir, karamsar bakar halbuki şeytanın etkisine girmiştir bilmiyordur. Şeytandan Allah’a sığınması lazım, bir anormallik olduğunu hissetmesi lazım. Ağlama hissi geliyor mesela çok öfkeli, karamsar, huzursuz, dengeli düşünemiyor, etrafındakileri kırıyor, şeytanın etkisine girmiş demektir. Ama onu öyle anlamaz makul bir akış var zanneder. Şeytan o tarzda “ben geldim merhaba” demez yani bu tarzda gelir.

Evet.

VTR: Selam Hocam, ben Azerbaycan’dan Hüseyin. Size bir sorum olacaktı. Hz. Hızır (as) Kehf Suresi’nde, çocuğu öldürdükten sonra ailesine zorluk çıkaracağını belirtiyor açıklama olarak. Peki bu yaşanmamış gelecek bilgisini Allah paralel olarak yarattı mı, yoksa sadece bilgi olarak mı belirti Hz. Hızır (as)?

ADNAN OKTAR: Tabii ki vahiy almış Hz. Hızır (as) belli, açıkça söylüyor zaten. “Ben kendimden yapmadım” diyor. Çocuk muhtemelen zaten ölü yani çocuk ölü fakat ailesi ölü olduğunu bilmiyor. Ölü olduğu için nefsi de şuursuz görüntüde kodlandığı için kötülük makinesi haline gelmiş bir robot yani kötülük yapmaya kodlanmış bir robot. Bu robotu bozduğunda robot işlevsiz hale geliyor konu bu. Yani Hz. Hızır (as)’ın da görevi bu oluyor. Allah “bu robotu boz” diyor o da bozuyor.

Evet.

VTR: Eğer Tanrı insanları gerçekten severek yarattıysa bu hastalıklar, çocuklarda oluşan kanser, kemik hastalıkları neden var? Bunu merak ediyorum sadece.

ADNAN OKTAR: Güzel yüzlüm, nur yüzlüm biz eti-kemiği sevemeyiz. Aşkın, tutkunun oluşması için Allah çok hassas bir denge, çok hassas bir akıl ölçüsü, özel bir ruh yapılanması meydana getirmiş. Yoksa insanın yüzünün ortasında bir burun var, iki tane gözü var, dudağı var yemek yiyor, kulağı var, yani bunu sen sevemezsin. Bunun sevilmesi için özel bir ruhi eğitimden geçmen lazım, durduk yere bu oluşmaz. Bunun oluşması için de mutlaka acılar, çileler, sıkıntılar, zorluklar, korkular ve istenmeyen nefsin hoşlanmadığı şeylerle insanın karşılaşması gerekiyor. Ve bunları teker teker yenerken o ruh kabiliyeti o zeminde gelişiyor. Bunun dışında o ruh kabiliyetinin gelişmesinin imkanı yok. Ama robot şeklinde geliştirilirse de onun da bir değeri olmaz. Eğer Allah onu beğenseydi hepimizi melek yapardı ve çok kolay. Ama Allah onu yeterli görmüyor. Mesela melekler doğrudan güzel ahlaklı ve hiçbir zorlukla da karşılaşmıyorlar. Mesela melekte kanser olmaz, hastalık olmaz, üzüntü olmaz, trafik kazası olmaz hiçbir şey olmaz dümdüz. Ama Allah onların sevgisini yeterli görmüyor. “Biz varız” diyorlar onlar mesela “trilyonlarcayız, Sana sürekli secde ediyoruz, rüku ediyoruz, kıyam ediyoruz, sürekli Sen’den bahsediyoruz, Seni övüyoruz, yüceltiyoruz” diyorlar, “niye kan dökecek, zulüm yapacak insanlar yaratıyorsun?” diyorlar. Allah detaya girmiyor diyor ki, “siz bilmezsiniz Ben bilirim” diyor. Ha onun sırrını bize açıkladı mı Allah? Yok bize de açıklamadı. Ama onun sırrını biz kendimiz çözüyoruz. Bak melek çözememiş onun sırrını ama biz onun sırrını çözüyoruz insan olarak biliyoruz. Ama benim canım mesela onun sırrını çözememiş şu an. Acı olmadan sevgi ve tutku oluşmaz. Mesela ben onu görür görmez sevdim, ama neden? Çileden geçtim, acıyı gördüm o yüzden seviyorum. Yoksa ben de bilmezdim sevgiyi. Mutlaka bu eğitimden geçilmesi lazım. Yoksa bir avuç saç, ortada bir burun, iki tane kol, adam neyini sevecek onun? Öyle bir şey olmaz. Ama delicesine bir sevgi oluşturtuyor Allah. İşte bu eğitimle oluyor. Biz bu eğitimi almadan bu korkuyu, bu sıkıntıları, bu zorlukları yaşamadan bunu elde edemeyiz. Hz. Musa (as)’ı biz niye bu kadar çok seviyoruz, boyu posu için mi seviyoruz? Yok. Güzel ahlakından dolayı. Nedir güzel ahlakı? İstemeden adam öldürdü, bu dehşet verici bir şeydir bir mümin için. Sevgi dolu bir insan için bir insanı öldürmek kadar acı bir olay olamaz yani dehşet verici. Ömrü boyunca onun acısını çekti. Mesela bu bir çile. Cinayetten aranıyor, bu bir çile. Her an bir ölüm korkusu içerisinde, bir çile. Sonra geliyor kendi kavmi zibil gibi münafık var zibil gibi, onlarla uğraşıyor. Bütün ömrü çileyle geçti, 120 yaşına kadar Allah yaşattı hiçbir hastalık vermedi Hz. Musa (as)’a. Çünkü çilesi çok, çilesi çok olduğu için Allah gerek görmedi. Çilesi az olsaydı hastalık verirdi ona, her türlü hastalığı da verirdi. Vermedi, çünkü güçlü olması gerekiyordu kavmiyle mücadele etmesi için. Çünkü gereği kadar zaten acı çektiği için, zorluklarla karşılaştığı için Allah ondan sakıt etti. Mesela Peygamberimiz (sav) de çok fazla münafıkla muhatap oldu, 300 münafık vardı, 600 Müslüman 300 münafık, dehşetli bir sayı yani. Münafıkların adilikleri var, savaşlar, mücadeleler, şunlar bunlar, Allah Peygamberimiz (sav)’e de hafif dertler verdi. Mesela kilo almıştı “iki büklüm olmuştun” diyor Allah sıkıntıdan dolayı. Bir de çok fazla cin Peygamberimiz (sav)’in üzerindeydi. Merak ettikleri için mahlukat çok fazla geliyordu cinler. Diyor ya Allah “üstünde keçeleşmişlerdi” diyor. Bunun ağırlığı çok zordur, o kadar cini kaldırmak bir insanın bedeni için çok zordur. Ayrıca sık sık vahiy geliyor, vahyin ağırlığını kaldırmak ayrı bir zorluk, çok çok zordur vahyi kaldırmak. Çünkü boyut değişimi oluyor vücut arada kalıyor. Boyut değişiminde arada kalıyor vücut çok zordur. Başkası olsa onu kaldıramaz. MaşaAllah pehlivan bünyeli. O yüzden Allah Peygamberimiz (sav)’e öyle ciddi bir dert vermedi. Baş ağrısı oluyordu, işte vücut ağrıları falan oluyordu ama öyle ciddi bir dert vermedi ve şifa da geliyordu. En sonunda hummaya yakalandı biliyorsunuz, Cenab-ı Allah onunla mübarek canını teslim aldı vesile etti. Eğer bu çileleri çekmese dert gelirdi Peygamberimiz (sav)’e, hastalık gelirdi. Ama mesela Hz. Eyüp (as) rahattı. Çocukları var, develeri var, koyunları var gayet keyfi yerinde böyle çok rahat. İmtihan olması gerekiyordu, beden hastalıklarının haddi hesabı yok. Gözünde hastalık var, dilinde hastalık var, kulağında hastalık var, ayağında, dizinde eklemlerinde her yerinde hastalık var aşağı yukarı. Biri bitiyor biri başlıyor. Hatta öyle bir hale geliyor ki “Ya Rabbi artık Seni zikredemeyecek hale geldim” diyor. Hayvanları ölüyor, ailesindeki insanlar ölüyor, evini kaybediyor yani felaketin ucu bucağı yok her gün, hiçbirine ses çıkartmıyor, muazzam bir kayıp meydana geliyor. Bak ailesi, malları, sağlığı “Ya Rabbi artık Seni zikredemeyecek hale geldim” diyor “bana yardım et” diyor. O safhada Allah yardım ediyor. İşte öyle yetişti Hz. Eyüp (as). Yoksa o develerle, deve sütü içerek keyif zevk içinde, öyle bir şey olmaz. Mesela Hz. Yusuf (as)’da da öyle daha çocukken başladı, Allah kuyunun içinde onu korkuttu çocukken. Korktu mu? Korkmadı, maşaAllah aslan gibi dirayetli çıktı. Hapse koydular korktu mu? Korkmadı. 7 yıl zindan böyle yer altı zindanı böyle modern zindan değil. Samanın üstünde yatıyorlar, meşaleyle aydınlanıyor çıra yakıyorlar, duman falan öyle bir yer. Paslı çelik demirden kapılar yani korkunç bir yer simsiyah karanlık. Zindan demek çok şiddetli karanlık demektir. O meşale söndü mü göz gözü görmüyor öyle karanlık, orada yaşıyor. Sonunda ne oldu? Allah onu Mısır’a sultan yaptı en son aşamada. Ne kadar sürdü? Çok kısa sürdü. Çünkü cennete götürecekken Allah onu niye orada tutsun ki? Zaten o da bildiği için dedi ki “Ya Rabbi bana cennet nasip et” dedi tahta oturduğunda. Mesela “elhamdülillah Ya Rabbi saltanatımı devam ettir” demedi. “Ne güzel nimetler verdin elhamdülillah devam etsin” demedi. “Ya Rabbi bana cennet nasip et” dedi o kadar. Mesela Firavun’un hanımı da ne dedi? Hz. Musa (as)’ın yanına gitti, giderken şehit ettiler biliyorsunuz. “Bana cennette bir ev bir oda, başka bir şey istemiyorum” dedi o kadar. İşte bu yüksek aşkın oluşması için bu çilenin olması gerekiyor. Yoksa mümkünü yok normal olmak imkansız. Ben mesela acı-çile çekmesem bu yüksek sevgiye ulaşamam, bu tutkuya ulaşamam. Mesela hayret ediyor insanlar bana, bu kadar kadınlara karşı sevgin niye diye. Niye bu kadar güzelliği seviyorsun, kedileri niye seviyorsun, köpekleri niye seviyorsun, çiçekleri niye seviyorsun, adam hayret ediyor. Hakikaten şiddetli bir tutkuyla seviyorum. Neden? Çileyle eğitildiğimden, onun dışında olmaz.

Evet.

VTR: Bir düşüncenin vesvese olduğunu nasıl anlarsınız?

ADNAN OKTAR: Nur yüzlüm, Kuran’a bakarız, Kuran’la çelişiyorsa vesvesedir. Kuran mihenktir mihenk, her şeyi Kuran’a vuracaksın, Kuran’a getireceksin, Kuran’ın o altın yüzeyine getirip dokunduracaksın, vuracaksın derken dokunduracaksın. Eğer Kuran onu alıyorsa doğrusun, Kuran onu almıyorsa yanlışsın. Ölçü odur.

Evet.

VTR: Merhaba, ben İlayda. Ahlak önemli mi? Neyi esas alarak ahlaklı olabiliriz?

ADNAN OKTAR: İlayda canımın içi. Allah’a şükür ki Cenab-ı Allah Kuran’ı indirmiş. Ama bak, Kuran olmasaydı Tevrat’ta, İncil’de olurdu işin doğrusu. Fakat tahrif olduğu için Allah netlik olsun diye, bir de fluluk olmasın diye Allah’a çok şükür her şeyi netlemiş. Öbür türlü cenneti cehennemi kavramak falan çok zor olurdu. Tevrat’ta anlatılıyor ama flulaştırmışlar. Adam iman edemediği için ilgili kısımları çıkartmış yahut flulaştırmış. İncil’de de var ama yani o da yine flu sayılır. Allah’a çok şükür Kuran’da Cenab-ı Allah açık açık gürül gürül anlatıyor cennet şudur özellikleri bu, cehennem budur özellikleri bu. Haramlar şunlardır helaller bunlar. Bu kadar net, bu kadar berrak bir din olması çok büyük bir nimet bizim için Allah’a çok şükür. Öbür türlü içinde aramaya kalkacaktık. Burada aramaya gerek yok dinle doğrudan karşılaşıyorsun. Ama adama din yetmiyor ilave istiyor. İlave isteyince hurafe çıkıyor. Mesela bugün birkaç gelenekçi kanala girdim, tatlı bir dede var, iki kişi sunuyorlar. “Bir kadın soru sormuş nedir o” falan diyor yavaş yavaş anlatıyor. Hakikaten şeker bir insan ama onun anlattığı tarzda din yok olur yani mümkün değil yaşanmaz. Gençler iyi niyetle diyorlar “ecdattan kaldı yaşatalım” diyor ama yaşamaz o. Sen istediğin kadar uğraş o din çöker gider. Vicdanlı oldukları için diyorlar “baba yadigarı kalmış yaşatalım.” Ölmüş belli yani o sen nasıl yaşatacaksın? Hurafe olduğu da belli, hurafe denizi. Yani ayıp olmasın diye hurafeyi ayakta tutmaya çalışıyorsun ama gitmez o çöküyor. Nitekim mesela bizi eleştirenlere bakıyorum gayrimeşru ilişkiye giren insanlar birçoğu. Kimi bilmem nereye gidiyor kadınlarla ilişkiye giriyor, kimi daha da beter şeyler yapıyorlar, kimi erkek çocuklarla ilişkiye giriyor, kimi gizlice içki içiyor. Kimi namazını kılmıyor kılmadığı halde “kılıyorum” diyor. Sabah namazına kalkıyor mesela ailesiyle beraber banyoya giriyor abdest almadan gidip “namazımı kıldım” diyor, “ben odamda kıldım” diyor. Yani bir kovalamacadır gidiyor, samimiyetsizlik. Mesela sabah uykusu var canı tatlı uyumak istiyor vuruyor kafayı yatıyor kalkmıyor. Ama sabah kalktığında “müzik haramdır” diyor “dekolte haramdır” diyor “ipek haramdır, altın haramdır. Yazık-günah değil mi?” diyor “dinimize sahip çıkalım” diyor. Hakikaten birden hamiyeti kabarıyor ama uyuduğu anda, keyfine dokunduğu anda hamiyeti gidiyor. “Ne olacak uykumuz var bir uykumuzu alalım” falan diyor. Yani samimiyetsizlik diz boyu o yüzden de din yavaş yavaş her yerde çöküyor. Afganistan’da çöktü, Irak’ta, Suriye’de çöktü, Libya’da çöktü, Mısır’da çöktü gelenekçi İslam. Yemen’de çöktü, diğer ülkelerde de çökmek üzere. Ve İngiliz derin devleti de bunu daha da geliştirip çökmeyi daha da hızlandırmaya çalışıyor ve bütün gücüyle destekliyor. Bizi pek hesap etmediler elhamdülillah, biz devreye girince her şey allak-bullak oldu, maşaAllah.

Evet, dinliyorum.

BÜLENT SEZGİN: Adnan Bey, biz televizyon programında küçük ir kız çocuğu sevgiyi şöyle anlatıyor.

VTR: “Sevgi süt mü bitsin Evrim abla? Şeker biter, gece biter, ekmek biter, gündüz biter hatta bazen çizgi filmler bile biter. Ama sevgi asla bitmez. İnsan bir kere sevince sevecektir.”

ADNAN OKTAR: Sen benim yanımda olsan o burnu öyle bir ısırırım senin. Bu şekerlik, çünkü hak ediyorsun sen. Bu kadar fazla şeker olunca bizim de senin burnunu ısırma hakkımız doğar. Tatlılığa bak sen. Hakikaten çok tatlı, maşaAllah.

Evet, dinliyorum.

VTR: Adım Ömer. Sizce ölüm gün içinde hatırlanması gereken bir şey mi?

ADNAN OKTAR: Yakışıklım, istese de istemese de insan zaten ölümü hatırlayacak şekilde yaratılmıştır. Sabah kalkar kalkmaz ölümü hatırlar zaten. Ve gün içerisinde kesintisiz aklında olur ölüm, unutacağı bir şey değildir. Her gün ölüm haberleri oluyor televizyonda her gün. Televizyonda ben ölüm haberi olmayan bir konu görmüyorum. Ya dolaylı yoldan ya direkt ölüm haberi oluyor.

Evet.

VTR: Dışarıdaki güvenliği sadece güvenlik güçleriyle mi sağlayabiliriz?

ADNAN OKTAR: Nur yüzlüm, nasıl yapacağız? Tabii insanlar da yardımcı olacak. Vatandaşların da yardımcı olması lazım. Güvenlik güçlerine vatandaşın yardımcı olması hayati bir şey, önemli yani.

Evet, dinliyorum.

VTR: Merhaba Adnan Bey. Her insanın şeytanı var mıdır? Her insana göre güçleri farklı mıdır?

ADNAN VOKTAR: Hay benim yakışıklım çok nur yüzlüsün sen, çok güzelsin maşaAllah. Güçleri farklı değildir de şeytanın uygulamaları farklıdır. Yani her insana -çok zeki bir varlık olduğu için onun- her insana onun hassasiyetine göre uygulama yapar şeytan. Her insanda vardır tabii bir tane, iki tane de değil yani mebzul miktardadır şeytan kaynar. Bir negatif zeka yüküdür, görünmez bir zeka yüküdür. İnsanın beynine rahatça girer, kafasının içinden de geçer gider gelir. Vahyetme yeteneği vardır, beyne gizlice hitap etme yönü vardır. Nasıl sinirler bize sessizce bilgiyi aktarıyor ya, onun da beynimize girip sessizce bilgi aktarma yeteneği vardır. Bilgiyi verir ama mümin direnir ona yapmaz. Eğer zayıfsa iradesi bırakır kendini o ne diyorsa yapar.

VTR: İnsanlar kendini beğenmiş tavırlarından ne zaman vazgeçecekler?

ADNAN OKTAR: Kendini beğenmiş gördü mü hakikaten insan deli görmüş gibi oluyor bir acayip. Kadın olsun, erkek olsun direkt manyak gördüğü kanaatinde oluyor. Herkes çok riskli bulur öyle bir insanı. Hep yalnız kalır onlar, deli muamelesi görüyorlar. Böyle bir sanatçı vardı, bir gün ben bir mağazaya gittim bütün tezgahtarlar, yöneticiler falan benim yanıma geldiler. O enaniyetle girdi mağazaya, çok etkileyeceğini falan düşündü. Mağaza sahibi de oradaki tezgahtarlar da hiç ilgilenmediler onunla bana geldiler. Akıl almaz öfkelendi böyle adamlara. Bağırıyor “ben insanım buraya geldim” diyor bilmem ne. Halbuki normal ben ilk geldiğim için bana yöneldiler benimle konuşuyorlar. Yine ünlü bir sanatçıyı da bir ünlü otelde görmüştüm, ben girdiğimde bütün garsonlar falan benimle ilgilenmeye başladılar. İsim de verebilirim de ama vermesem daha iyi olur, eteğiyle ünlü bir kişi. Acayip öfkelendi adama nefretle bakıyor böyle garsonlara falan. Zaten enaniyetten yarılıyorsun artık şişmişsin. Adam zaten rahatsız olur senden muhatap olmak istemez. Sen de muazzam enaniyet yaparak senin karşında o insanların adeta hizmetçi gibi olmasını istiyorsun. Onlar tabii ki tevazuyu, sevgiyi ve saygıyı ararlar, niye uğraşsınlar seninle yani bir sebep yok. Dolayısıyla böyle insanlar hep dışlanır ve ezilirler her yerde. Bunların bir riski de olmaz tek insanlardır bunlar.

Evet, dinliyorum.

VTR: Münafıklar Müslümanların içinden ayrılır mı yoksa ölene kadar beraber mi yaşarlar?

ADNAN OKTAR: Eğer keyfi yerindeyse beraber yaşamaya devam eder. Ama genellikle onların bir kopma noktası vardır. Münafıkların sonuna kadar götürme gücü genellikle zordur yani pek o güce dayanamazlar. Çünkü şeytan onlara sürekli “bana gel bana gel” der sürekli. Ama menfaati de orada durmaya doğru onu iter. Menfaatinin durumuna göre. Yani bir şey kaybedeceğinin düşünürse, malını kaybedeceğini, çıkarını, keyfini kaybedeceğini veyahut yeteri kadar çıkar elde edemeyeceğini düşündüğünde onun bir limiti vardır münafığın. O limitin altına düştüğünde çıkarı gider. Yahut ondan bir imkan oluşacağını düşünürse, Müslümanlara bir fayda geleceğini düşünürse onun bir limiti vardır, o limitin üstüne çıktığında yine gider. Genellikle hep çıkara göredir bir çıkar çizgisine göredir münafıklarda, buna çok dikkat etmek lazım.

Evet, dinliyorum.

KARTAL GÖKTAN: Yabancı basında en son yayınlanan makaleleriniz şunlar Adnan Bey: Sol görüşlü Amerika’nın bağımsız haber sitesi American Herald Tribune’de “Toplumdaki ahlaki çöküş ne zaman sona erecek?” başlıklı makaleniz yayınlandı. Yazınızda, toplumlara empoze edilmiş güçlünün ayakta kalacağı mantığının insanların sevgi bilinci, güzel ahlak aşılanarak eğitildiği bir toplumda tam tersine çevrilebileceğini anlatıyorsunuz.

İsrail’in önce gelen günlük İngilizce gazetesi The Jerusalem Post’ta “BDS zihniyeti neden barış için çözüm olamaz?” başlıklı makaleniz yayınlandı. Yazınızda, İsrail’e karşı sebepsiz yere oluşturulan nefrete örnek olarak Filistin’deki BDS, yani boykot, geri çekilme ve yaptırım hareketine değiniyorsunuz. Her hareketin de, her iki toplumunda birlikte barış ve kardeşlik ruhu içinde yaşayacağı mutluluk, huzur, güvenlik ve refah dolu bir ortamı hedeflemesi gerektiğini anlatıyorsunuz.

Suudi yayın şirketi Middle East Broadcasting sahibi olduğu Birleşik Arap Emirlikleri Dubai merkezli Al-Arabiya haber kanalına ait Al-Arabiya’nın Farsça yayınında “Avrupa’da vahim tablo” başlıklı yazınız yayınlandı. Yazınızda, kiliselerin büyük oranda kapanması veya özel mülklere dönüştürülmesinin vahameti üzerinde duruyorsunuz. Avrupa’nın ortaya çıkan bu vahim tabloyu ciddiye alması gerektiğini ifade ediyorsunuz. Ve maneviyatın gelişmesini sağlayacak sağlam, akılcı, bilimsel tedbirler alması gerektiğinin öneminden bahsediyorsunuz.

Merkezi Cidde’de bulunan Suudi Arabistan’ın en köklü günlük gazetelerinden Al-Bilad Daily’de “tüm canlılarda Allah’ın üstün sanatı hakimdir” başlıklı makaleniz yayınlandı. Yazınızda Allah’ın insana ve yeryüzündeki tüm varlıklara can verdiğini, her birine yaşamaları için türlü olanakları nimet olarak sunduğunu ve bunun için türlü donanımlar var ettiğini anlatıyorsunuz.

Merkezi Londra’da bulunan Arapça günlük gazete Al-Kudüs Al-Arabi’de “Körfezi yıkma planında kazananlar kaybedenler” başlıklı makaleniz yayınlandı. Yazınızda, körfez ülkelerinden biri üzerinde oynanan oyunun tüm körfez ülkelerinin yıkımına sebep olacağını anlatıyorsunuz. Ortadoğu’nun en güçlü Müslüman ülkelerini parçalamaya yönelik faaliyetlerin görülmesi ve Müslümanların bir an önce birleşmeleri gerektiğini belirtiyorsunuz.

Tunus’tan yayın yapan Tunisian Monitor Online sitesindeyse “Hristiyanlar, Müslümanlar ve Museviler bir arada barış içinde yaşayabilirler” başlıklı makaleniz yayınlandı, maşaAllah.

ADNAN OKTAR: Hepsini Cenab-ı Allah kaderde bitirmiş. İşte makale yayınlandı deniyor. Halbuki daha biz doğmadan onlar yazılmıştı yayınlanmıştı.

Müslüman alemini çökerten münafıklıktır. Münafık çok zeki şeytani bir sistemdir. Zekayı çok kullanır münafık, zeka oyunu çok yapar. Münafıklara bakın yazışmalarında, konuşmalarında böyle cedele ve münafıkane zekaya çok önem verirler. Çok ince bir cedel tekniği vardır. Mesela Müslümanın bir konuşmasını alır onu kendi menfaatine uygun hale getirir. Mesela Müslüman ona cevap verirse ona da yine şeytani bir mantıkla, cedel mantığıyla yine bir münafık stilinde yeni orijinal bir cevap daha verir. Yani altta kalmama mantığı vardır münafıkta. Hakkı kabul edip doğruyu kabul etmek Müslümandadır. Ama münafıkta yüzüne tükürsen yağmur yağıyor zanneder. Hiç üzerine de alınmaz. Yani kendisine yönelik bir sözü üzerine alınmaz, başkasına söylenmiş gibi anlar veyahut anlamak ister. Halbuki anlıyordur ama anlamazlıktan gelir. Peygamberimiz (sav) zamanında da mesela Peygamberimiz (sav)’e doğrudan söz edemeyen münafıklar dolaylı yoldan Müslümanları hedef alarak Peygamber (sav)’e söz ediyorlardı. Mesela Müslümanlara iftira atarak dolaylı yoldan Peygamber (sav)’e iftira atıyorlardı. Yöntem buydu. Çünkü Peygamber (sav)’e direkt söylese direkt muhatap almış olacak. Yani karşılık olarak hiç kaale alınmayacak. Ama Müslümanlara saldırarak dolaylı yoldan yansıtma metoduyla Peygamberimiz (sav)’e saldırdıkları için kendi kafalarınca onu kurnaz bir yöntem zannediyorlardı. Mesela Müslümanlar şunu yapıyor, falanca Müslüman şunu yapıyor. Mesela Hz. Ömer (ra)’ı suçluyor, Hz. Ebu Bekir (ra)’i suçluyor, Hz. Osman (ra)’ı suçluyor. Sen Hz. Ebu Bekir (ra)’i, Hz. Osman (ra)’ı, Hz. Ömer (ra)’ı, Hz. Ali (kv)’i suçladığında Peygamber (sav)’i suçlamış oluyorsun. Çünkü onların hayatını sen çirkin görüyorsun, İslam dışı görüyorsun. Onlara İslam’ı öğreten de Peygamber (sav) olduğuna göre, Kuran’ı vahyedilen kişi de olduğuna göre, onların hayatını çirkin gördüğüne göre Peygamber (sav)’i de çirkin görüyorsun demektir haşa. Ama direkt söylemedikleri için Peygamberimiz (sav)’in sevdiği kişilere laf söyleyerek Peygamber (sav)’e zarar vermeye çalışıyordu münafıklar. Cedel mantığıyla, şeytani bir tartışma mantığıyla, şeytani bir demagojiyle bir yere varacaklarını zannederler. Müslümanlar her türlü oyuna ve çirkefliğe karşı çok akılcı olup böyle pisliklere hiç bulaşmadan doğru yollarına devam etmeleri lazım.

Evet, dinliyorum.

KARTAL GÖKTAN: Adnan Bey, sizinle tanışmak isteyenler tanısmakistiyorum@a9.com.tr adresine ve 0530 255 92 39 numaralı WhatsApp numarasına mesaj gönderebilirler.

VTR: Merhaba, ben Sedef. Sizce ilişkilerin temel problemi nedir?

ADNAN OKTAR: Kız-erkek ilişkilerinde kastediyor, değil mi? Güvensizlik. Allah korkusu olmayınca, Allah sevgisi olmayınca adamın ne yapacağı belli değil. Çıkarına göre hareket ediyor. Genç kız zaten savunmasız oluyor, dezavantajlı oluyor onlara göre. Genellikle genç kızlar burada mağdur olan oluyor, çok mağdur ediyorlar. Allah korkusu, Allah sevgisi olursa, akıllı, vicdanlı, merhametli, şefkatli, onu koruyup-kollayan, nezaket gösteren, dinine imanına mukaddesatına sahip çıkan, haysiyetine, şerefine, namusuna titiz olan bir insan olursa hiçbir sorun olmaz. Ama bunlara önem vermiyorsa adam zaten felaket kapıda demektir.

VTR: Ateşe tapanlar yangın çıkınca ne yapar?

ADNAN OKTAR: Yakışıklım, onlar tabii kontrollü bir ateşle muhatap oluyorlar. Senin tatlı şakanı onlar o şekilde düşünmezler.

Evet, dinliyorum.

VTR: Merhaba, ben Mahmut. Bir Müslüman evrim teorisine inanabilir mi?

ADNAN OKTAR: Yok kardeşim yok, öyle şey olmaz. Evrim teorisi, dürüst olsunlar oyun oynamasınlar, tesadüfler sonucu canlıların oluştuğuna inanan bir pagan felsefesi ve pagan inancı. Bunu anlamazdan gelmenin bir alemi yok. Her safhasının tesadüflerle oluştuğuna inanıyorlar evrimin. Yani çamurlu sularda işte moleküllerin tesadüfen bir araya geldiğini ve proteini meydana getirdiğini. Yine tesadüfen ilk hücreyi meydana getirdiğini, sonra ondan da çoğalarak tesadüfler sonucu meyveleri, bitkileri, insanları, hayvanları, bütün kainatı meydana getirdiğini iddia ediyorlar. Ve Allah inancına karşı hazırlanmış, İngiliz derin devleti tarafından hazırlanmış bir oyun. Konu bu. Bunu çaktırmadan Türk milletine kabul ettirmeye çalışıyorlardı. Eğer biz olmasak kabul ettireceklerdi. Yani Türkiye’de kabul ettirirlerdi. Zaten kabul edilmişti Türkiye’de. Yani yüzde 80 kabul ediyordu 1970’lerde, yüzde 80-90 oranında kabul ediliyordu. Ama Allah’a şükür biz devreye girince sapır sapır döküldüler şimdi savunacak hiç kimseleri kalmadı.

Mesela bak Münafikun Suresi’nde Cenab-ı Allah, şeytandan Allah’a sığınırım: “Münafıklar sana geldikleri zaman: "Biz gerçekten şehadet ederiz ki, sen kesin olarak Allah'ın elçisisin" dediler.” Demek ki münafık bir Müslümanın yanına geldiğinde Müslümanların liderine, mesela farz edelim Hz. Mehdi (as)’la karşılaştıklarında yahut Hz. İsa Mesih (as)’la karşılaştıklarında ne diyecek? “Biz gerçekten şehadet ederiz ki sen kesin olarak Allah’ın Mehdi’sisin yahut İsa Mesih’sin” veyahut işte geçmiş dönemde Peygamberimiz (sav)’e “sen Allah’ın peygamberisin” diyorlar. “Allah da bilir ki sen elbette O’nun elçisisin. Allah, şüphesiz münafıkların yalan söylediklerine şahitlik eder.” (Münafikun Suresi, 1) Çünkü nefretle ve alçakça geliyorlar, inanmıyorlar. Onlar kendi menfaatinin derdinde. Müslümanlardan nefret ediyorlar ama o arada peygambere dost görünerek Müslümanları vurmak istiyorlar. Kendilerince uyanıklık yapıyorlar. Peygamber de diyecek ki “Bunlar bana dost, Müslümanları vuruyor ama İslam’a da vuruyorlar, bana da gizlice vuruyorlar ama her halükarda Müslümanlar bunlar” diyecek diye düşünüyorlar. Ve bu münafıkların ahmakça bir tesellisi. Münafıkların yanaşma şekli budur zaten bu şekilde yanaşırlar. “Seviyoruz, saygı duyuyoruz” görüntüsüyle yaklaşarak Müslümanlara saldırırlar alçakça ve kahpece.

Evet, dinliyorum.

BÜLENT SEZGİN: Yeni Akit Gazetesi “Maymunlar medyası evrimde ısrarlı” başlıklı bir haber yayınladı. Şöyle haber: “Uyduruk evrim müfredattan çıktı. Maymundan geldiklerini savunan medya kuruluşları son 1 yılda 140 evrim haberi yayınladılar. Konuyla ilgili Cumhuriyet 21, Birgün 23, Aydınlık 11, Sözcü 9 evrim haberi yayınladı. Ve Hürriyet Posta Evrensel ve Yurt Gazeteleri de 60 evrim haberi yayınladı” diye yazdı.

ADNAN OKTAR: Evrime karşı bizim dışımızda mücadele veren yok zaten, dünyada yok. Var evanjeliklerin ama ne diyor; “Dünyanın ömrü 6 bin yıldır” diyor. Şimdi 400 milyon yıllık fosil geliyor, ne kadar yıllık bu diyoruz “en fazla 5 bin yıllıktır” diyor dalga geçer gibi. Artık granite dönmüş 5 bin yıl olur mu? Belli ki yüz milyonlarca yıllık, açık bilimsel olarak. Anlamazdan geliyorlar. Onlar çoktan mağlup olmuştu. Dünyada Darwinizm’e karşı tek aslan gibi duran biziz ve yenen de bizi Allah’a çok şükür.

Evet, dinliyorum.

VTR: Merhaba, ben Gizem. İmanın kalbe yerleşmesi ne demektir?

ADNAN OKTAR: Güzel yüzlü Gizem, nurlu Gizem, kalpte samimi kanaatin oluşması. Yani bir insanın tamamen safiyane temiz kalple dürüstçe, samimiyetin huzuruyla, aklıselimle Allah’ın varlığını ve ahreti kabul etmesi.

Evet, dinliyorum.

VTR: Benlik duygusu insanlara niçin verilmiştir?

ADNAN OKTAR: Benlik duygusu olursa imtihan mümkün olur, öbür türlü olmaz.

Evet, dinliyorum.

VTR: Sizce çocuklar şımartılmalı mı?

ADNAN OKTAR: Çocuk akıllı oluyor. Ben kendimden biliyorum, üç yaşında falan bayağı aklı başındaydım yani sarhoş muamelesi yapılmaz çocuğa, deli muamelesi de yapılmaz çok çirkin. Çocuğa saygı duymak lazım, değer vermek lazım, aklına da güvenmek lazım. Deli muamelesi yapıldığında çocuk dengesizleşiyor yani deli taklidi yapmaya başlıyor. Çünkü “öyle yaparsan severim seni, yani sen deli havası verirsen sana şefkat, sevgi duyarım. Sen ama deli görüntüsü vermezsen ben seninle ilgilenmem” mantığı olmaz. “Akıllı olursan seni severim” görüntüsü verilmesi lazım. Çocuk o zaman akıllı olur.

Evet, dinliyorum.

VTR: Müslümanlar birleşecek mi?

ADNAN OKTAR: Canımın içi, güzel yüzlüm, sen istiyorsan ve sana Allah bunu istetiyorsa Müslümanların birleşmesi kapıda demektir. Bütün Müslümanlara Allah bunu istettiğine göre birleşecek demektir. Yani birleşmememiz zaten çok anormal bir şey, çok mantıksız, çok münasebetsiz bir şey. Ne alaka ya Suriye ile niye bizim sınırımız olsun? Yani niye pasaportla, vizeyle gidelim? Irak, Fas, Tunus, Cezayir, yani şu an Fas’ta bizim deniz kenarında sohbet ediyor olmamız lazımdı. Kazablanka’da eğleneceğiz, ibadet edeceğiz, sohbet edeceğiz, konuşacağız. Böyle şey olmaz. Pasaport ne demek? Ben kendi babamın evine gidiyorum, annemin evine gidiyorum. Bana pasaport soruluyor. O zaman iyi. Annem o zaman kapıda bana sorsun. Desin ki; “hani nerede pasaport, göster. Ondan sonra ben seni içeri alacağım” desin. Var mı böyle bir şey? Allah’a çok şükür ta eski dönemden beri kardeşiz. Osmanlı döneminden kardeşiz, Resulullah (sav) döneminden kardeşiz, böyle şey olmaz.

Evet, dinliyorum.

VTR: Büyükler de küçüklere saygı göstermeli mi?

ADNAN OKTAR: Büyükler de küçüklere tabii tabii, yakışıklım o çok önemli bir konu. Saygı olmadığında sevgi olmaz. “Çok seviyorum” diyor, deli yerine koyuyorsun. Olur mu öyle şey? Adam yerine koymuyor, yani sanki mahluk. Karşında insan var, Allah’ın ruhunu yaşıyor. Normal insan. Yaşının küçük olması ne fark eder kardeşim? İsterse beş yaşında olsun, saygı duyacaksın. Olmaz öyle şey. Yani onu deli yerine koymanın anlamı ne?

Evet.

VTR: Mutluluğun formülü nedir acaba?

ADNAN OKTAR: Mutluluğun formülü “iki çocuk bir de evlenirsen” öyle demiyor mu şarkıda? Bir eşin olsun diyor, bir de iki çocuk oldu mu, tamam. Akla bak da hizaya gel. Mutluluğun formülü Allah’ı çok sevmektir, Allah’tan çok korkmaktır. Allah’a derin imanla iman etmektir. Allah’a teşekkür etmektir. Kalbin Allah ile birleşmesidir ruhun, Allah’a kendini teslim etmektir. Öbür türlü çocuk da senin başına bela olur, eşin de başına bela olur, sen onların başına bela olursun, onlar senin başına bela olur. Allah süründürür. Öbür türlü olacağı o. Öyle olsa herkes mutlu olur, evlenen kurtulur. Boşanıyor adam. Karısını vuruyor. Çekiyor alnından vuruyor yahut bıçakla kesmeye kalkıyor. Allah’tan korksa yapar mı? Allah’ı sevse yapar mı? O mesela o delikanlıyı kadın çekip vurmuş sunucu bir delikanlı var, bayağı yakışıklı aslan gibi delikanlı. Belli ki haset ediyor onun yakışıklılığına, güzelliğine. Münasebetsizliğe bak, boşanacakmış da onunla evlenecekmiş, yani çok densizce bir ifade. Orada merhamet yok, şefkat yok, kin ve nefret var, öfke var. Allah’tan korkmadığı anlaşılıyor orada. Allah’tan korkan yapar mı bunu? İki cinayet birden, hem kendini, hem karşısındakini, çok korkunç bir şey.

Evet.

VTR: İyi günler. Ben Antalya’dan Abdullah. Adnan Bey sizi çok seviyoruz, her anlamda sizi destekliyoruz. Darwinistlerin, PKK’lıların, DHKP-C’lilerin, anarşist komünistlerin durumunu da kıs kıs gülerek seyrediyoruz. Çalışmalarınızda başarılar diliyoruz. Canımızı Müslüman olarak Allah’a nasıl teslim edebiliriz? Teşekkürler.

ADNAN OKTAR: Canımın içi, yakışıklım benim Allah sana uzun ömür versin. Vicdanının temiz olduğu anlaşılıyor. Sen Allah’tan bunu istiyorsan Allah sana onu mutlaka verir. Sen hiç gönlünü sıkma, gönlün de çok rahat olur. Allah sana uzun ömür versin. Göreceksin nurlar içerisinde, güzellikler içerisinde Allah’a teslim olacaksın, inşaAllah.

VTR: Selam Adnan Bey. Ben Antalya’dan Kader. Sizi çok seviyorum. Üç tane çocuğum var. Ben onları Mehdiyet devrine nasıl hazırlayabilirim?

ADNAN OKTAR: Ay benim nur yüzlüm, ay benim güzelim. Tesettürünle cennet kızı gibi olmuşsun sen, aferin sana. Allah sana uzun ömür, sağlık sıhhat versin. Canımın içi senin gibi böyle nurlu, güzel anneleri varsa o çocuklar zaten doğal olarak senin maneviyatından istifade ederler. Senin Allah’a sevgin, ahir zamanda İslam’a hizmet etme aşkın hemen anlaşılıyor. Çocuklar böyle güzel bir anneyi gördüklerinde zaten aksini yapmazlar. Sen gönlünü ferah tut. Onlar senin doğal halinden zaten etkilenecektir ve en güzel şekilde hizmet edeceklerdir, inşaAllah.

Evet dinliyorum.

BÜLENT SEZGİN: Sevimli kediler var.

ADNAN OKTAR: Yüzlerindeki şu masumluk, insanın işte en çok hoşuna giden o. Yüzlerinde çok dürüst, çok samimi ama alabildiğine masum bir ifade var. Yani insanlar masum insana karşı biz özlem duyuyorlar ya, Allah işte kalbimizi öyle ferahlatıyor onlarla çünkü tam anlamıyla masum hayvan.

Evet, dinliyorum.

KARTAL GÖKTAN: Adnan Bey sizin daha önce belirttiğiniz bir uygulama yeni kararnameyle yürürlüğe sokuldu. Bundan sonra her ihbarla soruşturma açılmayacak. Savcılık ihbarla ilgili soruşturma açmadan “soruşturmaya gerek yok” kararı verebilecek. Böylece kişilerin lekelenmeme hakkı korunmuş olacak.

ADNAN OKTAR: Kardeşim, Allah’a çok şükür, yani bizim söyleyip de hükümetin yapmadığı hiçbir konu kalmadı. Mesela bunu geçenlerde ısrarla söyledim. “Vatandaşlar çok mağdur oluyor, özellikle ünlülere yönelik bunu yapıyorlar” dedim. Her konuda soruşturma. Adam aşka geliyor, kafasına esiyor. İnternetin başına geçiyor, bir şeyler yazıyor. “Hadi gel bakalım. Yani dediği doğru mu bu adamın?” Ya kardeşim böyle şey olur mu? Adam belli ki münasebetsizlik yapıyor. O adamı çağırıp kendine sormak lazım. Yani ilgili kişi niye gitsin? Yani suçladığı kişi niye gitsin? Tabii savcılarımız, hakimlerimiz daha iyi bilir ama adamı çağırırsın “ispat et bunu” dersin “nereden çıktı bu?” İspat edemiyorsa karşı dava açılması lazım iftiradan. Adam nasıl, yani devletin birimlerini, devletin savcılığını, mahkemelerini boş işle meşgul etmek istiyor ve iftira atıyor. İftiradan dava açılması lazım.

Evet, dinliyorum.

BÜLENT SEZGİN: Adnan Bey, sizinle tanışmak isteyenler tanismakistiyorum@a9.com.tr adresine ve 0530 255 92 39 numaralı WhatsApp numarasına yazabilirler.

ADNAN OKTAR: İyi güzel.

Evet, dinliyorum.

VTR: İsmim Adem Torun, Osmaniyeliyim. Benim sormak istediğim soru şu, benim de çok arkadaşım soruyor, ben Ülkücüyüm şahsen. Bu referandum süreci oldu, bitti, bu başkanlık sistemi bize ne getirecek yani araştıramadık adam akıllı doğrusu. Bize bundan sonra ne getirecek? Terörü bitirecek mi? Türk-Kürt sorununu çözecek mi?

ADNAN OKTAR: Yok, o öyle bir şey getirmez. Yani terörü bitirmez, Türk-Kürt sorunu yani onu da bitireceğini zannetmiyorum. Ama devletin sağlam zemine oturmasını yani güçlü iktidar sağlar. Çünkü karşı tarafın hep kullandığı zayıf iktidarı ezmek ve zayıf iktidarı devirme üstüne kurulu olduğu için bu sistem güçlü iktidar meydana getirecektir. İngiliz derin devletine karşı rahatça dayanabilecek bir güç oluşacaktır. Yani yoksa ortalı bir hükümeti devirmek çok kolay oluyor. Zaten Cumhuriyet tarihi boyunca gördük, şakır şakır hepsini devirdiler. Koalisyonlar hep çökertildi. Hükümetler hep istifa ettirildi. Yani istifa ettirilemeyen, çökertilemeyen hükümet modeli meydana gelmiş oluyor, tek faydası bu. Yoksa terörü inşaAllah bitirirler de ama çok zor. Çünkü fikri mücadele yapılmadıktan sonra çökmez, gitmez.

Evet, dinliyorum.

VTR: Bazı aileler çocuklarına dinsel inançtan önce maddiyata daha fazla önem vermelerini söylüyorlar. Bunun nedeni ne, niye maneviyata daha fazla önem vermiyorlar?

ADNAN OKTAR: Güzel yüzlüm, haklısın ve sonucunda çocukları da başlarına bela oluyor. Onlar çocuğun başına bela oluyor, çocuklar da onların başına bela oluyorlar. Onu mantıklı bir şey olarak görüyorlar, mantıkla hareket ediyorlar, vicdanla hareket etmiyorlar. “Adamın en önce maddeye ihtiyacı var” diyor. Halbuki en önce manaya ihtiyacı var. Öyle olunca da Allah bereketi kaldırıyor. Huzurlu aile sistemi kalmıyor, aile çöküyor. Halbuki maneviyata önem verilse yani Allah korkusunu, Allah sevgisini esas alırsa Allah o aileye bereket verir ve dağılma da olmaz ve güçlü, sağlıklı, her yönden güzele doğru giden bir yapı olur.

Evet, dinliyorum.

KARTAL GÖKTAN: Avrupa’nın çeşitli şehirlerinden faaliyet haberlerimiz var. Pazar günü Köln’de fosil sergisi düzenlemiş kardeşlerimiz.

ADNAN OKTAR: Köln, aferin çok güzel.

KARTAL GÖKTAN: Sergiye gelenlerin fosillere yoğun ilgi gösterdiğini iletmiş kardeşlerimiz. Yine Pazar günü Belçika’nın Houthalen şehrinde bir fosil sergisi düzenlendi. Sergide sizin Hollandacaya çevrilen çeşitli başlıktaki yaklaşık otuz beş kitabınız sergilendi ve dağıtıldı. Faaliyete Belçika ve Hollanda’dan altı kardeşimiz katıldı. Geçtiğimiz hafta sonu da iki gün boyunca Hollanda’nın Veldhoven şehrinde fosil sergisi yapıldı. Hollanda ve Belçika’dan altı kardeşimizin katılımıyla gerçekleştirilen sergide Avrupa’da çok büyük yankı uyandıran Yaratılış Atlası da vardı. Halktan ilgi gösteren çok fazla kişi oldu, maşaAllah.

ADNAN OKTAR: Bu faaliyetler o kadar vurucu, o kadar etkileyici ki tarif edemem, anlatamam ve bu ülkeler de o kadar önemli ki onu da anlatamam. Allah’ın bir lütfu, lütfu keremi, maşaAllah, muhteşem hizmet, muhteşem. Allah nefesleri sayısında, adımları sayısınca, kitaplardaki harfler sayısınca sevap versin inşaAllah.

Türk-Kürt sorunu diye bir konu yok. Bir kere bunu çok yanlış biliyorlar yani Türk-Kürt sorunu. Binlerce yıldan beri biz beraberiz. Hiçbir zaman için Türk-Kürt sorunu olmadı. Ne oldu? Türk-PKK sorunu var. Türk-komünist sorunu var yani komünist, Stalinist, PKK sorunu var. Yoksa Türk-Kürt sorunu olmaz. Biz Kürt kardeşlerimizle iç içe yaşıyoruz. Ne kadar? Binlerce yıldan beri.

Evet, dinliyorum.

VTR: Adnan Bey iyi geceler. Ben şunu sormak istiyorum size, ben sizin daha önce Yaratılış Atlası Ansiklopedisi kitabınızı okudum. Gerçekten orada nasıl evrimi yalanladığınızı öğrendim, yani kanıtlarıyla beraber gün yüzüne vurmuşsunuz. Bu çok hoşuma gitti ama bu kadar bilgisi ve donanımı olan bir insan niye bunu dışa vurmuyor, ben onu anlayamadım. Hareketleriniz o kadar bilginizin kaynağının olduğunu bana pek göstermiyor, benim sorum bu. Teşekkür ederim.

ADNAN OKTAR: Yakışıklıma biz cevap vermiştik ama bir daha cevap vereyim. Yani istiyorlar ki böyle profesör havası vereyim, yani yuvarlak gözlükle çıkalım ve ağır ağır, aksak aksak konuşalım. Latince kelimeler, Fransızca kelimeler havalarda uçuşsun. Sürekli çeşitli bilim adamlarının isimlerini sayayım. Dans olmasın, eğlence olmasın, sevgiden, aşktan, tutkudan bahsetmeyelim, yani başka bir boyutun başka bir insanı olalım. Yani doğal bir insan olmayalım. Yani bilim adamı eşittir böyle. Böyle bir şey yok. Müslüman adı Müslüman’dır zaten, bilim adamı diye bir şey olmaz. Müslüman bilgiliyse bilgilidir. Kasapsa kasaptır, bakkalsa bakkaldır ama sorduğumuzda onun bir tane ismi vardır, Müslüman’dır. Dolayısıyla kasabın kasap gibi davranması, bakkalın bakkal gibi davranması, bilim adamının bilim adamı gibi davranması, böyle bir şey olmaz. Herkes Müslüman gibi davranmak durumundadır. Müslüman gibi davrandığında da mütevazı ve rahat, hayatı yaşayan, hayat doludur. Neşelidir, şarkı da söyler, oynar da, güler de, sevinci, sevgiyi, tutkuyu yaşar. Dolayısıyla mesleğine göre, yaşantısına göre bir üslup ve karakter geliştirmez. Hakikaten mesela bazen görüyoruz adam gazeteci, kıyafetler gazeteci kıyafeti, üslup gazeteci. Neredeyse gazeteyi ekmek yapıp yiyecek adam. Mesela doktor sadece tıptan konuşuyor, avukat sadece hukuktan konuşuyor, tam avukat klasik yani. Mesela hakim görüyoruz, tam klasik hakim karakteri gösteriyor. Hep kanun, hukuk, şu, bu falan, öyle olmaz. Yani doğal insan olacak. Bütün insanların birbirine benzemesi lazım, mesleği insanın karakterini değiştirmemesi lazım. Tek bir ortak insani karakter gerekir. Neşeli, sevinçli, hayat dolu, sevgiyi yaşayan, tutkuyu yaşayan, Allah’ı çok seven, Allah’tan korkan, yardımsever, vicdanlı, samimi bir insan görünümü. Meslekleri yani tavırlarından anlaşılmaması lazım.

Evet, dinliyorum.

VTR: Afrika’da doğal kaynaklar bu kadar fazlayken neden dünyanın en fakir ülkesi Afrika?

ADNAN OKTAR: Çünkü Afrika İngiliz derin devletinin sömürgesi, sömürgesini “niye zenginleştireyim?” diye düşünüyor ve dolayısıyla nefes aldırmıyor. Şu an orayı gelecek için kullanmak üzere hazırda tutuyor.

Evet, dinliyorum. 

KARTAL GÖKTAN: Adnan Bey, sizi canlarından çok seven bayan arkadaşlarınız yine sizi çok güzel bir villada havuz başında muhteşem bir akşam yemeğinde ağırlamışlar. 

ADNAN OKTAR: Allah Allah. Allah Allah. MaşaAllah. 

KARTAL GÖKTAN: Sofradan da çeşitli detay görüntüler vardı. 

ADNAN OKTAR: Bakayım. Vay vay vay. MaşaAllah çok güzel.

Dinliyorum.

VTR: Selam Hocam, ben Rana. Size sorum şu olacak; Allah Hz. Meryem için "Onu alemlerin kadınlarından üstün kıldım" diye bildiriyor. Peki bir Müslüman kadın da böyle bir konuma ulaşabilir mi? Yani alemlerin kadınlarından üstün olabilir mi? Ve bunun için ne yapmalıyız? Sevgiler. 

ADNAN OKTAR: Sen nasıl güzelsin, nasıl güzelsin maşaAllah. İmtihanda, yarışta bir sınır yok. İnsanlar peygamberlerin seviyesine dahi çıkabilirler. Hanımlar da Hazreti Meryem'in seviyesine rahatça çıkabilir. Allah yolunu kapatmamıştır. İlerleyemez mümin diye bir şey yok, ilerler. İlerleme gücü vardır. Yapabilir mi yapamaz mı o Allah Katında ama yolu kapalı değildir. Sonsuza kadar açılma gücü vardır.

Evet. 

VTR: Merhaba ismim Dilara Eylül. Bir bayan olarak Konya'da istediğim gibi rahat bir şekilde giyinip gezemiyorum. Bunun artık çözüme kavuşmasını istiyorum. İnsanların, kadınların istediği yerde özgürce giyinmesini istiyorum. 

ADNAN OKTAR: Dilara çok çok güzelsin canımın içi, güzel kuzum çok çok güzelsin. Allah nurunu artırsın. Herhalde annesi yanındaki hanımefendi de. Cennet kızı gibisin. Hiç çekinme sen, göğsünü gere gere gez. Arkadaşlarını da tembihle, onlar da rahat rahat gezsinler. Adamlar çok az sayıda, siz çoğunluktasınız ama adamlar sizi baskıyla bir şekle sokmaya çalışıyorlar. Zaten çok mevzi almış onlar, çok ileri gitmişler. Siz susarsanız onlar ileri gitmeye devam ederler. Bilakis istediğiniz gibi mini şort da giyin mini etek de giyin, dekolte de giyin. Göğsünüzü gere gere gezin. Sizi bu adamlar kıskanıyor, ben söyleyeyim. Sizi ele geçiremedikleri için, aşağılık kompleksi içinde oldukları için haset ediyorlar. Başka bir konu değil. Onun için hiç değer vermeyin. Sizin asaletinizi, nurunuzu, güzelliğinizi, hürriyetinizi, özgürlüğünüzü bu bir avuç akılsız engellemiş konumunda olmasın. Canımın içi bir kere dekolten çok çok güzel, bayağı da yakışmış. Mini şort giyersin, güneşten de istifade edersin. Saçını açarsın, saçın daha da sağlıklı olur, hava alır, güzelliğin görünür. Doğal yaşam budur zaten Allah bizi böyle yarattı. Seni kıskançlıkla hasetle durdurmaya çalışan eğer bir hamle daha kazansa seni zaten insan yerine koymuyor o. Hakaret ediyor zaten. İnsanla -haşa- hayvan arası bir şey diyor. Kendisi hayvandan daha aşağı olduğu halde sana hakaret ediyor. Ve senin dediğinin tersini yapmak istiyor. Ayrıca daha da vahimi öldürmeye kadar gidecek gözü dönmüş ahlaksızca eylemler peşinde oluyorlar. Bunların şımarıklığının, azgınlığının gitmesi için sizin cesur ve kararlı olmanız lazım. En ufak bir densizlik yaptıklarında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'na dilekçeyle bildirin ama şikayetçi olmayın. Böyle bir durum var, bilginize dersiniz. Ki bunlar örgütlü bir yapı gibi görünüyor. Beş-on bin kişilik bir yapı gibi görünüyor. Bunların gereğini devlet yapar. Tayyip Hoca modern bir delikanlı ve bunlara asla prim vermez. AK Parti'yi de batırmaya çalışan tipler bunlar. Bunlar neden şımardı bunu anlamak da mümkün değil. Bunların ne haddine sizin hürriyetinizi ellerinizden almak? Böyle bir şeye asla müsaade etmeyin, sizin kararlılığınızla bu darmadağın olur.

Evet. 

VTR: Sevdiğinize niye seni seviyorum dersiniz? 

ADNAN OKTAR: Yakışıklım, o bilmek ister tabii ki sevdiğini. Duymak ister, duyduğunda içi rahatlar. Bir insan sevilip sevilmediğini öbür türlü sırf bakışla, sırf tavırla anlayamaz. Onun sözle teyit edilmesi gerekir. O yüzden çok güzel bir tavır, bir ibadet. Bir nezaket gösterisidir, güzelliktir yani. 

Evet, dinliyorum. 

BÜLENT SEZGİN: Adnan Bey, sizin Sağlıkçılara Yönelik Şiddete Çözüm konulu videonuzu 1 milyon 200 bin takipçisi olan Facebook'ta doktorlar sitesi.NET yayınladı. Bir bölüm vardı. Bu konuşmanızı 1 milyon 200 bin takipçisi olan Facebook'ta doktorlarsitesi.NET paylaştı Adnan Bey. 

ADNAN OKTAR: MaşaAllah. Görebiliyor muyum sitede görüntüyü yeniden? Bu doktorlar arasında da konuşulan bir konu. Bu çok kolayca yapılması mümkün olan bir şey. Hükümet bunu hiç bekletmesin. Yoksa doktorlarda bu stres yapar. Adam saldırdığında incecik cam, çıtalardan oluşmuş bölümler var. Zaten acil servisler rahat ve temiz yerler. Orada güvenliğe yönelik hiçbir şey olmuyor. Doktorun kendini koruyabileceği bir oda falan olmuyor. İncecik kapılar zaten zayıf. Kapı rahatça kırılacak gibi. Dolayısıyla böyle olmaz. Öyle bir saldırı olduğunda doktorlar derhal hatta bir kanal gibi bir yer de olması olabilir öyle bir şey için. Hemen oradan odalara geçmeleri lazım. Tek bir yerde de değil aslında nereye yakınsalar orada hemen sığınacakları bir yer olması lazım. Zor bir şey değil bu, gayet kolay. İçeri hava gelecek gibi olacak, acil ihtiyaçlarını karşılayacakları gibi bir banyo olması lazım, bir banyo. Su ve yiyecek bulunacak. Çünkü polisin müdahalesi vakit alabilir. Bir saat-bir buçuk saat vakit alabilir. Olur olur yahut hakikaten Allah esirgesin çatışma falan da olabilir. Orada o insanların, o değerli insanların bir süre beklemesi gerekebilir. Bazen oluyor mesela adam it kopuk takımı, silahlı çatışmaya giriyor. Polisle de çatışıyor. Çok vakit alabilir. Ama öyle çelik bir yerde kalırlarsa. Ve her şeye dayanıklı olması lazım. Bomba dahil, yangın dahil her şeye dayanıklı bir oda olması lazım. Ve gizli geçişi de olması lazım, o odadan dışarıya geçiş de olması lazım. O odada kalacakları gibi değil, istediklerinde gizli bir geçitle çıkabilecekleri gibi bir yer de olması lazım. Bunu mutlaka yapalım. Doktorların güvenliği hayati. Çünkü bu çok fazla oluyor. Cahil insan çok. Münasebetsiz insan çok. Mesela babası geliyor, kalp krizi geçirmiş, orada vefat ediyor. Onu doktorun üstüne yıkmaya çalışıyor. Doktor ne yapsın ona. Senin müdahale etmediğinden oldu diyor yahut beceremedin diyor, niye kurtaramadın diyor. Çok vahşiyane hareketler bunlar. Doktor elinden geleni yapıyor. Ama o çatacak birini arıyor o anda, bu sefer gidip doktorun gırtlağına sarılıyor, dövmeye çalışıyor yahut kurşunlamaya çalışıyor. Bu vahşi hareketlerin önü sonu kesilmiyor. Onun için böyle bir risk gördüklerinde doktorlar hemen ilgili bölüme geçip polis çağırsınlar. Ve mutlaka özel harekat polisi iki kişi her hastanede bulunsun. Otomatik silahlı, mermisi tabancası her şeyi bulunan iki özel harekat polisi güvenlikçilerin dışında bulunsun. Çünkü oraya gelen mafya da olabilir, terörist de olabilir, hepsi olabilir. Doktor kendini güvende hissederse psikolojik olarak çok rahat eder. Hemşireler de kendilerini çok güvende hisseder. Öbür türlü korkacaklardır. Her gelenden korkar. Kimin ne psikopatlık yapacağını bilemez ki. Herkesten korkabilir. Çünkü acilden gelmiş mesela Allah esirgesin kolu kopmuş, adamın siniri tepesinde. Şimdi doktor onu dikmeye çalışıyor. Stres içinde doktor onu nasıl diksin? Sakin olması lazım. Adam tepesinde bekliyor, silahlı adam. Böyle olmaz. Buna mutlaka süratle dediğimiz tarzda bir çözüm bulunması lazım. Veyahut buna yakın.

Evet, dinliyorum. 

VTR: Müslümanlık dini barış dini olduğuna göre, gerçi bütün, Yahudilikte de hepsinin temelinde bir barış var. Ama barış olduğu halde neden bu savaşlar ve özellikle Müslümanlarda neden oluyor? 

ADNAN OKTAR: Canımın içi, aslında iman etmiyorlar. Söylüyorlar, Müslümanız diyorlar ama ibadet yapıyor fakat iman etmiyorlar. Allah'tan korkmuyorlar. Yoksa Allah'tan korkan nasıl insanlara kıyar? Hiç umurunda değil. Mesela soruyor, “sen ne?” diyor. “Şii’yim” diyor. Daha demesiyle beraber kafasına sıkması bir oluyor. Şu kepazeliğe bak. Şii, Müslüman değil mi? La İlahe İllaAllah Muhammeden Resulullah diyor nasıl kafasına sıkarsın? Sırıtarak ilerliyor. Umurunda bile değil. Her yerde var bu. PKK'da var, şunda bunda var, IŞİD'de var.

Evet, dinliyorum. 

BÜLENT SEZGİN: Ünlü oyuncu Murat Yıldırım ve eşi Fas Güzellik Yarışması’nın birincisi Imane Elbani hacca gitti Adnan Bey. Murat Yıldırım, daha önce kendisinin hacca gittiğini şimdi de eşi ve ailesini hacca götürdüğünü söyledi. 

ADNAN OKTAR: Çok güzel olmuş. Allah kabul etsin. MaşaAllah.

Evet, dinliyorum. 

VTR: Merhaba ben Cansel. Turan Ülküsünü destekliyorum ve tekrardan geleceğini düşünüyorum. Peki siz bunun hakkında ne düşünüyorsunuz? 

ADNAN OKTAR: Aslanım aslanım canımın içi, aferin sana maşaAllah. Ülkücü kızları çok seviyorum. Böyle çok yiğit delikanlılar. Canımın içi, bu zaten olması gereken makul hakkımız. Ben daha önce de anlatmıştım. Şimdi Konya, Erzurum, Erzincan bizden ayrı olsa, bunlar ayrı ayrı devletler olsa, Eskişehir ayrı bir devlet olsa biz de burada otursak pasaportla oraya gitsek bu ne ise Türki devletlerin de bizden ayrı olması aynı. Arada hiçbir fark yok. Böyle bir mantıksızlık, böyle bir anormallik bir tek bize uygulanmış, Türk milletine uygulanmış. Milletler ne olur, birleşiyor, tek millet oluyor. Almanya; iki Almanya vardı hemen birleştirdiler. Mesela şimdi sadece Kuzey Kore, Güney Kore ayrı. Böyle şey olmaz. Ayrılık asla kabul edeceğimiz bir şey değil. Rahmetli Atatürk de mutlaka Turan'ın oluşacağını söylüyor. İslam aleminin birleşmesi, Türklük aleminin birleşmesi geleceğin kaçınılmaz güzellikleri.

Evet, dinliyorum. 

VTR: Ben Eda. Erkekler neden sürekli daha dengesiz olan taraf ve kızlar daha dengeyi sağlamak zorunda olan taraf, merak ediyorum. 

ADNAN OKTAR: Bu, kadınların şefkatini, merhametini, sabrını, aklını, nezaketini, mükemmel yönlerini gösterir. Bir güzellik, üstünlük, güzel ahlak görüntüsü bu. Bunun başka bir açıklaması yok. Bir de ama öyle erkeklerle niye hanımlar uğraşır ben bunu anlamıyorum. Adam kalitesizse, aklı zayıfsa, görgüsüz, kaba ve münasebetsizse, kadının değerini bilmiyorsa, saygıdan anlamıyorsa, hürmetten anlamıyorsa neden ona kıymet verilmesi gereksin? Hanımlar daima kıymetlidir. Onların kıymetini bilenlerle muhatap olsunlar, değerini bilenlerle. Çünkü kadın çok nadide bir varlıktır, çok asil, güzel bir varlıktır. Dünyanın süsüdür. Böyle ihtişamlı bir varlığın kıymetini bilmiyorsa adam, bunun hiçbir açıklaması yok. Layık değil demektir. Uzak durmaları gerekir hanımların.

Evet.

VTR: Bir insanın sadık olup olmadığını nasıl anlayabiliriz?

ADNAN OKTAR: Güzel yüzlüm sen çok güzel, tatlı bir kızsın. Sen zordayken, zora geldiğinde sana yardımcı oluyorsa, sana şefkatli ve merhametli ise, seni koruyup kolluyorsa, haysiyetini, şerefini ve namusunu kendi haysiyeti ve şerefi ve namusu olarak görüyorsa, sağlığına sıhhatine en az kendisi kadar dikkat ediyorsa senin sağlığına sıhhatine özen gösteriyorsa, huzurun ve neşen için gayret ediyorsa seni değerli bir varlık olarak görüyorsa bu çok güzel. Eğer bunları yapmıyorsa sadık değildir bu kadar açık. Egoist, bencilse, çıkarcıysa sana değer vermiyorsa en ufak menfaatiyle çatıştığında egoistçe ve hayvanca kendi çıkarının peşine gidiyorsa o değersiz insandır bu kadar basit. Hemen anlaşılır. Genç kızlar çok akıllıdırlar, çok zekidirler gözüne bakar bakmaz ses tonundan, üslubundan, yürüyüşünden bile anlarlar. Elektriğinden, kurduğu cümlelerden, merhamet anlayışından hemen anlarlar.

Murat Yıldırım hacca gitti diye muhalifler çok eleştiriyorlarmış. Onun güzel tavrından eğer rahatsız oluyorsa hacca gitmesinden bir insan dinle imanla, Allah’la, Kitap’la alakası yok demektir. Onun yaptığı eleştirinin hiçbir kıymeti olmaz. Dinsizse senin dinine zaten saldırır. Ona hürmet edilmez, değer de verilmez. Sen düşün, bir hırsızı düşün adam hırsızlık yapmıyor diyor diye ona kin duyuyor, zina yapmıyor diye kin duyuyor, şarap içmiyor diye kin duyuyor, namaz kılıyor diye kin duyuyor, oruç tutuyor diye kin duyuyor, hacca gidiyor diye kin duyuyor. Adam hastadır onun muhatabı da olmaz zaten onun eleştirisi sıfır hükmündedir, hiçbir anlamı yoktur. Dolayısıyla tavşanlar hoplar demiş güzel insanlar yoluna devam eder, kervan gider. Kaale almamak çok önemlidir.

Evet, dinliyorum.

VTR: Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idam edilmesinde devlet haklı mıydı?

ADNAN OKTAR: İdam son derece gereksiz, müebbet verebilirlerdi. İdam verilmesi için hiçbir neden yok, hiçbiri için idama gerek yok. Mesela şu an müebbet hapis var doğru, güzel. Sonradan suçsuz olduğu anlaşılıyor bazen ne olacak? Olur mu öyle şey? Geri dönüşü olmayan bir şey. Ben olsam asla imzalamazdım asla. Ben hayret ediyorum o idam kararını imzalayanlara. Bana bu çok ürkütücü geliyor. Asla ve kesinlikle öldüreceklerini bilsem imzalamam.

Evet, dinliyorum.

VTR: Selam Hocam size sorum şu olacak: İman etmiş toplulukta insanlar bilerek ya da bilmeyerek yanlışlar yapabiliyorlar. Yani hem mümin olan hem de münafık olan aynı yanlışları yapabiliyor. Peki biz gerçekten Allah’ın ruhunu taşıdığımızı nasıl anlayabiliriz? Sevgiler.

ADNAN OKTAR: Canımın içi Allah sana uzun ömür versin, hidayet versin. Bir insan kendinin ruh varlığı olduğunu nasıl anlar? Bu görüntüyü gören kim, bu sesi duyan kim diye şaşırdığında ruh sahibidir. Böyle bir varlığın Allah’tan korkmaması teknik olarak imkansızdır, mümkün değil. Akıl almaz derecede korkar Allah’a da çok saygılı olur ve mümindir. Ama bilinci kapalıysa farkına varmaz. Anlatsan da anlamaz.

Evet, dinliyorum.

VTR: Osmaniye Hatice Yılmaz. Kadınlar neden mutsuz oluyor, kadınlara neden istedikleri kadar değer verilmiyor? Hele de eşlerinin yanında çok mutsuzlar, onlar (eşler) anlamıyorlar, bilmiyorum ben çok mutsuzum bu konuda.

ADNAN OKTAR: Ya yazık günah Allah’ın bu güzel varlıklarına bu büyük nimete akıl almaz bir nankörlük edilmiş. Bu İslam ülkelerinin yıkılmasının tek nedeni bu kadınlarına yapılan zulüm. Bak Irak’ın, Suriye’nin başına gelen, Libya’nın başına gelen, Afganistan’ın başına gelen, Yemen kadınlara yapılan zulmün dışında bir olay yok sırf bu yüzden Allah yerle bir etti o ülkeleri. Kadınların değeri bilinmedikten sonra felaket yağmur gibi gelir. Allah en büyük nimeti veriyor sen ona nankörlük ediyorsun inanılır gibi değil. Allah’ın verdiği bu büyük nimete, bu büyük güzelliğe, bu ihtişama saygısızlık, sevgisizlik, münasebetsizlik felaketi, belayı ve uğursuzluğu celp eder Allah esirgesin. Bu belayı bütün gücümüzle süratle kaldıracağız inşaAllah.

Evet.

BÜLENT SEZGİN: Hapisteki FETÖ’cü darbeciler sürekli Gülen’in rüyalarından bahsederek vakit geçiriyorlarmış. Kurtuluş Tayiz Akşam Gazetesi’ne şöyle bir yorum yaptı “Bunlar FETÖ tarafından zeki oldukları için seçildiğini düşünüyor. Oysa zeki oldukları için değil ahmak oldukları için seçildiler. Şartlandırılmaya, kontrol edilmeye müsait oldukları için tercih edildiler. Bu nedenle hapishanede bile rüyalarla, masallarla idare edilmelerine şaşırmamalı” dedi.

ADNAN OKTAR: Kurtuluş Tayiz mükemmel konuşmuş, doğru teşhis, müthiş bir ahmaklık ve ruh bozukluğu, dengesizlik, merhametsizlik, hainlik, nankörlük Allah tarafından bunlara verilmiş sırf deccal ordusuna katılabilmeleri için. Allah da belalarını veriyor tabii ki.

Evet, dinliyorum.

VTR: Adım Furkan Taşkın. Hiç kiliseye gittiniz mi?

ADNAN OKTAR: Tabii, çok gittim bayağı hoş havası, görüntüsü çok hoş. Sinagoga da gittim. Camideki ferahlık orada da oluyor. Çünkü orası da Allah’ın evi hepsinde ibadet edilir. Ama bir şeyi putlaştırıyorsa adam o olmaz tabii. Herhangi bir şeyi putlaştırmadıktan sonra rahatça ibadet edilir.

Evet.

VTR: İsmim Muhammed. Ülkücülük ve Türkçülük arasındaki fark nedir?

ADNAN OKTAR: Yakışıklı Muhammed şimdi adamlar vardı siz bilmiyorum o devirde bilmiyorsunuz. Nihal Atsız grubu bunlar Türkçüydü varsa Türk yoksa Türk ama ırk Türk’ü istiyor bu. Yani Kürt, Çerkez, Laz bunu kabul etmez saf kan Türk olacaksın. Onun dışındakileri pek kaale almazlardı ve o ırkın üstünlüğüne Türk ırkını, saf Türk ırkının üstünlüğüne inanıyorlardı yani Hitler hayranlığı gibi. Ama Ülkücülük apayrıdır. Ülkücülük Türküm diyen herkesi Türk kabul eden, Türk milletinin yücelmesini, yükselmesini amaçlayan, Türklük aleminin birleşmesini, İslam aleminin birleşmesini isteyen, yüce idealler uğruna canını verecek derecede kararlı olan çalışkan, disiplinli, yiğit ve kabadayı cesur gençlere ülkücü denir. Türkçülük ırk esasına dayalı olan Türkçülük onlar klasik faşist tabir ediliyor. Yani faşist özentisi diyelim. Faşist özentisi, faşist yalakası olabilir ancak. Irk üstünlüğünü iddia edip diğer ırkları aşağılayan ve diğer ırkların yok edilmesini ve tek bir ırkın canlı kalmasını istiyorsa bir adam bu manyaklıktır, ruh hastalığıdır. Ama Nihal Atsız’ınki de tabii benim gördüğüm faşizmi çok andırıyor. Üslubu, anlatımları çok andırıyor. Onu ayrı bir kategoride değerlendiriyorum.

Mesela diyor ki; Nihal Atsız oğluna bıraktığı vasiyette. “Öğütlerimi tut, beni iyi belle. Yahudiler bütün milletlerin gizli düşmanıdır. Ruslar, Çinliler, Acemler, Yunanlılar tarihi düşmanlarımızdır.” Kimse kalmadı ki.  “Bulgarlar, Almanlar, İtalyanlar, İngilizler, Fransızlar, Araplar, Sırplar, Hırvatlar, İspanyollar, Portekizliler, Romenler yeni düşmanlarımızdır. Japonlar, Afganlılar ve Amerikalılar yarınki düşmanlarımızdır. Bu kadar çok düşmanla çarpışmak için iyi hazırlanmalı” diyor. Yani iyi sıhhatte olsunlar. Bu adamın peşinden gidiyorsa bir adam bir rahatsızlığı vardır. Kuran’a da karşıydı bu Nihal Atsız. Klasik faşist karakteri savunuyordu. “Kuran Muhammed’in talimatıdır” diyor inanmıyor. “Tanrı yemin eder mi?” diyor. “Görülüyor ki Kuran’da yer alan yeminler Muhammed’in gönlünden ve beyninden doğmadır” diyor. Halbuki Allah'ın yemin etmesi kalplere ferahlık vermek, inşirah vermek için Allah'ın kullandığı güzel bir üslup. Cenab-ı Allah'ın müminlere karşı kullandığı bir üslup. Çünkü bütün Arapların o devirde ruhuna, kalbine hitap edecek şekilde Cenab-ı Allah Kuran’ı indirdi. Hem edebi yönüyle, hem hitap yönüyle, hem anlatım yönüyle mükemmel bir anlatım. İnsana iniyor o ayet. İnsanın anlayacağı gibi ve Arap toplumuna geliyor. Ve bütün alemlere, insanlara geliyor. Ve insanların kalbine güven verecek bir üslupla Allah ayetleri indiriyor.  Adam bunu bile anlamamış. Bunun bile hikmetini göremiyor. Ve Allah'ı eleştiriyor haşa.

Evet, dinliyorum.

VTR: Adnan Ağabey merhabalar, ismim Fatih. “Son üç ay içerisinde büyük olaylar olacak” dediniz. Gençler korkmasın diye bahsetmiştiniz. Bu olaylar nasıl olaylar bir savaş mı? Yoksa bir kargaşa mı? Ben bunu öğrenmek istiyorum sizden. Cevaplarsanız sevinirim.

ADNAN OKTAR: Canımın içi, yakışıklım. Üç ay konusu büyük bir ihtimalle yanlışlık. Ama “önümüzdeki aylarda” dedim. “Önümüzdeki aylarda ve yıllarda büyük olaylar olacak” yani 2017’den sonra 2018’de, 2019’da. 2017 içerisinde de. Bunlardan korkmamak, sarsılmamak önemli. Çünkü İncil’de de geçiyor “büyük olaylar olacak korkmayın” diyor İncil’de de.  Çünkü hayırla oluyor. Allah'ın istediği Kendini sevdirmek. Bu olaylarla karşılaşacağız zaten. Biz daha önce de söyledik gördünüz 15 Temmuz olayları oldu. Öbür ayaklanmalar oldu. Peş peşe büyük olaylar devam etti. Aslında Türk milleti birçok olayı engelledi. Mesela şu an Suriye'yi çoktan bölmüş olacaklardı. Türkiye engelledi. Katar’ı işgal edeceklerdi. Türkiye engelledi yani deccalın ataklarını engellemiş oldu Türkiye. Ama buna rağmen yine büyük olaylar olacak.

Evet.

VTR: İsmim Ali Hamza, Aleviyim. İmam Ali'yi çok seviyorum. Alevilerle ilgili bu yanlış düşünceler fikirler nasıl, ne şekilde ortaya çıktı? Nasıl ortaya atıldı? Siz bunun hakkında ne düşünüyorsunuz?

ADNAN OKTAR: Hz. Ali (kv) en baştan haklıydı. Bazı Sünniler garip bir kafayla yanlış bir düşünce ile Alevi kardeşlerimize karşı öfke dolu oldular. Çünkü adam zaten sevgiyi bilmiyor, önüne geleni asıp kesme kafasında, nefretle değerlendiriyor. Ama bu bir kısım Sünniler için söylüyorum. Bir Alevinin nezaketi, sevgi anlayışı, kalite anlayışı, modernlik anlayışı o tipler için çok uç asla kabul etmez. Ama şu an köşeye sıkıştılar tabii. Modern çağda münasebetsizlik yapamıyorlar. Ancak genç kızları işte dekolte hanımları falan çok özür dilerim ama hırlıyorlar, bir şeyler söylemeye çalışıyorlar. Ama tam mağlup vaziyetteler. Alevilere hakaret eden, saldıran bu adamlar sanki sadece Alevilere mi? Vahabilere de saldırdılar. Hristiyanlara da saldırdılar. Musevilere de saldırdılar ve hatta kendi tarikatından, cemaatinden olmayan kişilere de saldırdılar onlar. Sünni oluyor ama mesela Şafii mezhebinde adam ona bile öfkeli. Hanbeli’ye bile öfkeli. Onları bile insan yerine koymak istemiyor bu bir vahşilik ve bunlar genellikle Allah'a inanmayan, Allah'tan korkmayan, kalbinde Allah sevgisi olmayan insanlar. İnsan diyorum yani mahlukat mı diyeyim insan mı diyeyim bilmiyorum. Onun için bunların değeri yok, gücü de yok şu an. Bunların gücü süratle kayboluyor. Artık Alevi kardeşlerimiz göğsünü gere gere rahatça gezebilirler. Mehdiyet çağındayız. Mehdiyet daima Alevileri kollayacaktır. Şiileri kollayacaktır. Sünni samimi Müslümanları kollayacaktır. Mehdiyet’in olduğu bir devirde Alevilik artık sultanlıktır. Şiilik sultanlıktır. Sünnilik sultanlıktır. Hiçbir şey olmaz bundan sonra gönülleri rahat olsun.

Evet dinliyorum.

VTR: İsmim Mustafa Öztürk. Dakik bir insan mısınız?

ADNAN OKTAR: Çok disiplin olmayı ben sevmem işin doğrusu. İllet olurum öyle şeye. Ben kafama estiği zaman istediğimi yapmak isterim yani çünkü o zaman daha sanatçı, daha telif edici, daha yaratıcı oluyorum. Ama öyle dakikalar, saniyeler konuştuğunda hiç hoşlanmam. Ama tabii söz verdiğim şeyi yerine getiririm ve zamanında oraya yetişirim o ayrı mesele. Ama kendimi disipline etmem birden gelişir bende olaylar. Her şeyi ona göre yaparım. Mesela ne zaman resim yapacağım, ne zaman yazı yazacağım, ne zaman sohbet edeceğim içime gelen bir ilhamla olur. Kendi disiplin anlayışımdan ziyade Allah'ın bana vereceği işarete göre hareket ederim. Tabii işaret, vahiy alıyorum anlamında değil. İnsan onu hisseder.

Evet.

VTR: İngilizce dünyanın neden ortak dili?

ADNAN OKTAR: Onu İngiliz derin devletine sorsak en güzel cevabı onlardan alırız herhalde. Zamanında adamlar her yere hakim olmuş ama bir zararı yok tabii. İngilizcenin ortak dil olmasında bir mahsur yok. Ben güzelimi bir daha görebiliyor muyum?

VTR: İngilizce dünyanın neden ortak dili?

ADNAN OKTAR: Şimdi şunu da söyleyeyim sen çok güzel bir kızsın. Işıklar bulunduğun yerde seni çok daha güzel göstermiş. Hoş kızsın. Allah sana uzun ömür, hidayet nasip etsin. Bir mahsuru yok yani bir dilin zaten ortak dil olması gerekiyordu. İngilizce yine uygun. Ama herhalde Türkçe ileride daha hakim bir dil olacak.

Evet, dinliyorum.

VTR: Kendiniz için ayırdığınız özel günler var mı?

ADNAN OKTAR: Benim ayırdığım her gün kendim için özeldir zaten. Kendim için ayırmadığım benim bir gün olmaz. Ayırdığım her gün tatildir, her gün eğlencedir. Mesela bugün kendime tatil günü ilan ettim her günü ilan ettiğim gibi. Gayet mutluyum sevdiklerimle beraberim, sohbet ediyorum, müzik dinliyoruz, eğleniyoruz, Allah'tan bahsediyoruz, güzel mekan, güzel insanlar, sevdiklerim. Yoksa bir tatil köyüne git, bir şezlonga uzan eline de meyve suyu al boş boş denize bak tek başına ne olur? Veyahut koşarak git denize suyun içinde bir şeyler yapmaya çalış. Kalp sevgiyle dolmadıktan sonra sevenler olmadıktan sonra ne denizin anlamı olur, ne şezlongun anlamı olur. Buradaki hayat her yerden çok daha güzel.

Evet.

VTR: Yaratılış Atlası kitabının hemen hemen bütün dünyaya basılıp dağıtımının finansı nasıl yapıldı acaba?

ADNAN OKTAR: O kitabı basan firmanın reklam gelirleri ve reklam giderleri oluyor. Reklam giderini ne yapar mesela farz edelim 10 bin lira onun yerine kitap alıp dağıtıyor. Kitap firması hem tanıtımını çok iyi yapmış oluyor hem de sağlam bir reklam yöntemi, hem de para boşa gitmemiş oluyor öbür türlü gazetelere, radyolara falan verecekti parayı boşa gidecekti ama oradaki yaptığı reklamla hem çok iyi bir eğitim politikası izlemiş oluyor hem de geniş çaplı tanıtıyor. Çünkü o kitabı alan başkasına tavsiye ediyor “bende böyle bir kitap var” diyor başkası da merak ediyor gidip kitabı alıyor istiyor zaten satışların en çok yükselmesinin sebebi o. Kitabın dağıtılmış olması bir de ben kitaplarımdan telif hakkı almıyorum. Ben Yayınevi’ne dedim “Benim kitaplardan alacağım telif hakkı yerine kitap dağıtın” dedim ki çok yüksek benim telif hakkı yüzde yirmiler falan oluyor bu da muazzam bir miktar yani gelirinin yüzde yirmisi bununla da kitap dağıtılıyor o zaman katlamalı oluyor. Hem reklam çok güçlü olmuş oluyor tanıtım, hem de kitap dağıtımı çok fazla olmuş oluyor çift yönden.

Evet, dinliyorum.

VTR: Sizce bakımı en kolay hayvan hangisidir?

ADNAN OKTAR: Kuzu, koyun. Kuzu canım benim hiçbir şey istemez. Bırak ortalığa kendi kendine otları kırt kırt kırt minik canıyla koparır. Hiçbir şey de istemez. Ne su ister ne bir şey öyle yaşar. Ve her şeyi temiz kuzunun.

Evet.

VTR: Merhaba ben Yağız. Cesaret taklit edilebilir mi?

ADNAN OKTAR: Tabii taklit edilebilir. Korkuyordur ama cesur gösterebilir kendini. “Beşer beşer gelin ulan” falan der. Filmde var göstersene onu. Önce kafa tutuyor “ne olacak?” falan diyor. Sonra “ne diyorsun?” falan diyor. Tam dediğime bir örnek bu.

Evet, dinliyorum.

VTR: Kızla erkeğin arasındaki güveni ne oluşturur?

ADNAN OKTAR: İman, inanç, Allah korkusu, Allah sevgisi. Allah’tan korkmuyorsa hiçbir şeyden çekinmez. Merhameti de olmaz, vicdanı da olmaz.  O genç kızın ne namusu, ne haysiyeti, ne şerefi, huzuru, ne dini, imanı, sağlığı sıhhati adamı ilgilendirmez. Onu bir av olarak görür o. Dağda yakaladığı bir av gibi görüyor. Ve her türlü hakka sahip olduğuna inanır. Ama Allah’tan korkuyorsa, Allah’ı seviyorsa o yüce bir varlıktır. Allah'ın tecellisidir. Allah'ın ruhunu taşıyan bir varlığa karşı büyük bir minnettarlık, derin bir saygı, derin bir hayranlık duyar. Ve ona en güzel ahlakla davranır.

Evet.

BÜLENT SEZGİN: Cumhurbaşkanı Erdoğan "Ben çalışan, koşturan, terleyen bir cumhurbaşkanı olacağım, alışılmış bir cumhurbaşkanı olmayacağım" demişti. Nitekim tam dediği gibi son üç yılda doksana yakın yurt dışı seyahati gerçekleştirdi. En çok gittiği ülkeler sıralamasında Amerika, Suudi Arabistan ve Rusya ilk sıralarda yer alıyor. Ayrıca yurt içinde 65 kenti 147 defa ziyaret etti.

ADNAN OKTAR: Tayyip Hocam Mehdi misali maşaAllah. Her yeri geziyor. Tayyip Hocam’ın şahsını desteklesin gençler sakın, sakın milleti bazı adamların lafına uyup. Öfke hastalığına yakalanmış onlar, merhametsizlik hastalığına yakalanmış ve nankörlük hastalığına yakalanmış. Öyle değil. Ben Tayyip Hoca’yı tanıyorum güvenebilirler. Öyle diktatörlük falan çok ayıp yapıyorlar çok utanacaklar sonra. Mazlum, kendi halinde, sevecen, insancıl, bayağı merhametli, özgürlüğü savunan modern bir delikanlıdır Tayyip Hocam. Tam bizim gençlerin kafasındadır. Hiç kafalarında tedirginlik olmasın bağnazlığa da şiddetle karşıdır. Ama tabii adamları dengelemesi gerekiyor. Onun için dikkatli davranıyor.

Evet, dinliyorum.

VTR: Selam Adnan Bey, sizi çok seviyorum. Allah sizden razı olsun. Sizi hep izliyorum. Ellerinizden öpüyorum dualarınızı istiyorum. Teşekkür ederim İran'dan Sevinç.

ADNAN OKTAR: Ah severim ben senin güzelliğini. Ben senin ellerinden ayaklarından öperim ben senin. Allah senin ömrünü uzun etsin. Allah sana sağlık sıhhat, hidayet versin. Ne güzel tevazuun, sevgin maşaAllah.

Evet, dinliyorum.

VTR: Üç dilek hakkınız olsaydı neler dilerdiniz?

ADNAN OKTAR: Bir, o minik yanaklarından sıkmak ve sana sarılmak o tatlı şeker canına senin. Ne kadar tatlı gözlüğünün güzelliğine bak sen. Halihazırda olan tabii Mehdi (as)’ı görmek. İsa Mesih’i görmek ve onlarla Kudüs-ü Şerif’te beraber olmak isterdim. Artı iki madde daha var.

VTR: Yürürken hızlı mı yürürsünüz yoksa yavaş mı?

ADNAN OKTAR: Fırtına gibi gidiyorum ben maşaAllah çarşılarda falan görürler.

EBRU ALTAN: Yetişmek mümkün değil.

ADNAN OKTAR: Yani jet gibi böyle dükkana girdiğimde de alışverişim de çok süratli oluyor. Tak tak tak tak seçiyorum hemen hatta anlattım ya böyle ünlü bir kalem ve saat satışı yapan bir mağazaya girdim kaleme baktım “çok güzel” dedim aldım cebime koydum. Normalde bayağı uzatıyorlar iki saat yok bilmem ne yok bilmem ne çalışıyor mu, çalışmıyor mu bilmem ne. Ya kardeşim bırak işte çalışmıyorsa geri getirirsin ne olacak yani.

Evet, dinliyorum.

VTR: Laiklik tehlike midir?

ADNAN OKTAR: Önce senin güzelliğinden bir bahsedelim çok çok güzel kızsın. Çok ihtişamlı görünüşün göze çok çok hoş geliyorsun. Allah güzelliğini, nurunu kat kat artırsın. Laiklik ferahlıktır, huzurdur, dinin özünde olan bir nimettir. Allah ayette ne diyor, şeytandan Allah'a sığınırım “Sizin dininiz size benim dinim bana” yani sen benim dinime karışma ben de senin dinine karışmayayım, bu kadar. Özetle ve ne diyor Cenab-ı Allah? Şeytandan Allah’a sığınırım. “Dinde zorlama yoktur” demek ki laiklik ferahlık, bir güzellik. Dinin gerçek anlamda yaşanması için laiklik şart.

Evet.

BÜLENT SEZGİN: İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı yakın bir tarihte İran’ın başkenti Tahran’ı ziyaret etmesini beklediklerini açıkladı. İran Genelkurmay Başkanı Bakıri’nin Ankara’daki ikili ilişkilere yönelik görüşmesinin çok iyi geçtiğini de belirtti.

ADNAN OKTAR: Evet çok iyi olmuş. Tayyip Hocam İran’ı bağrına bassın. Hepsi değerli bak hepsi. Bu gelenekçi Ortodoksların sözüne hiç inanmasın kaale de almasın. İngiliz derin devleti onları kullanıyor oyuna getirmek istiyor. İran samimi müminlerin, tertemiz Müslümanların olduğu muhteşem bir diyar. Çok güzel insanlar, tertemiz insanlar ve gerçek Müslüman onlar, tertemiz Müslümanlar. Aman sakın adamlar ne diyorsa desin. Hiç umurunda olmasın. Fethullah Gülen’in en nefret ettiği ülke biliyorsunuz İran, oradan anlasın. Oyunun büyüklüğünü oradan anlasın. Bilakis gitsin hepsini bağrına bassın. Çok sevdiğini söylesin, güvendiğini söylesin, birlikte işbirliği yapalım. Kardeş olduğum için ona benim nazım geçer istediğim gibi konuşurum. Çünkü sevdiğim saydığım bir insan.

Evet dinliyorum.

VTR: Ülfeti kırmanın yolları nelerdir?

ADNAN OKTAR: Ülfeti kırmanın yollu Allah’ı çok sevmek hiç unutmamak. Tekrar, tekrar Allah’la derin bağlantıya ruhumuzu açmak. En ufak bir gaflette hemen tekrar, tekrar Dost’a, Sevdiğimize dönmek.

VTR: Ersin Emek. İnsan düşüncelerinden sorumlu olabilir mi?

ADNAN OKTAR: Bilerek ve isteyerek kötü şeyler düşünmek, tasarlamak tabii ki sorumluluk gerektirir. Mesela cinayet tasarlıyor hırsızlık tasarlıyor hatta aynısı gibi günaha girebilir. Ama vesvese olarak geliyor kafasına istemiyor ama abuk sabuk fikirler geliyor hiç önemli değil hiç kaale almasın. Sıfır sorumluluğu olur hiçbir anlamı olmaz.

Evet dinliyorum.

BÜLENT SEZGİN: Sunucu Vatan Şaşmaz’ı öldüren eski manken Filiz Aker’in yeğeni: “Halamdan böyle bir şey bekliyorduk ama Vatan Şaşmaz olacağını tahmin etmedik. Bize bir parti düzenleyip herkesi öldürdükten sonra intihar edeceğini söylemişti. Öyle bir şey yapacağım ki herkes bizi konuşacak demişti. İlk anlattığında şaka yaptığını düşündüm ancak dediklerini yaptı.”

ADNAN OKTAR: Üslubundan şizofren bir karakter gösterdiği anlaşılıyor. Ve gece gündüz silahla geziyor. Benim anlayamadığım otele silahla bu hanımı niye sokuyorlar. Orası yolgeçen hanı olmadığına göre otel silahla girilmez. Silahını almaları gerekiyordu. Ayrıca üç kere intihara teşebbüs etmiş, silah ruhsatı nasıl veriliyor böyle bir insana? Verildiyse bile ruhsat nasıl iptal edilmez? Üç kere intihara teşebbüs etmiş adama silah verilir mi? Ruh sağlığını kaybetmiş belli. Vatan’ın da, delikanlının da, kadın çağırdığında yanına gitmesi, ya diyor başıma bela çıkaracak diyor, biliyorsun madem, e niye gidersin mübarek tek başına yani. Ne mecburiyetin var, görüşmüyorum dersin olur biter. Veyahut gidiyorsan bile tedbirli gitmen gerekir. Ama tabii kader, illaki olacak, Allah gani gani rahmet etsin.

Evet dinliyorum.

VTR: İnternette en çok neye bakarsınız?

ADNAN OKTAR: İnternette en çok neye bakarım? Canımın içi böyle önemli günlük haberler oluyor onlara bakıyorum genellikle. Bir de bir konuyu merak ettiğimde, Allah’a çok şükür çok şahane oldu internet, anında muazzam çok detaylı bilgi buluyoruz. İnternet çok çok büyük bir nimet insanlık için, dünyanın en büyük üniversitesi, muhteşem. İnternetle yetişen bir toplum, mükemmel, mükemmel. Günlük haberlerde önemli şeylerin detaylarına bakıyorum onlarda çok faydası oluyor. Ben canımı bir daha göreyim.

VTR: İnternette en çok neye bakarsınız?

ADNAN OKTAR: Canımın içi başörtün de çok güzel olmuş. Tebrik ediyorum ibadetinden dolayı. Çarşaf niyetine örttüğün için o namazdan daha da fazla ibadet olarak sevap kazandıracak güzel bir ibadet.

Evet dinliyorum.

VTR: Sizi aldatana bir şans daha verir misiniz?

ADNAN OKTAR: Ah severim ben senin güzelliğini. Tabii ki, bu öbür türlü olursa sevgi kalmaz, insan hata yapabilir, yanlışlık yapabilir. Mutlaka, eğer samimi vazgeçtiyse, samimi kendini düzelttiyse yazık günah ve hiçbir anlamı yok. O kindarlık olur, samimiyetsizlik olur. Candan bir tövbeyle tövbe etmiş, vazgeçmiş, hatasını kabul ediyor, bir daha yapmayacağım diyor, o zaman ne istiyorsun ondan daha? Çok çirkin olur, derhal kabul etmek lazım ve derhal güzel bir karşılık vererek onun pişmanlığını hafifletip rahatlatmak lazım. “Ben seni affettim seni çok seviyorum. Güvenebilirsin, gönlün rahat olsun, ben unuttum bile tarzında” güzel konuşmalarla gönlündeki o sıkıntıyı izale etmek lazım.

VTR: Sokak düğünleri hakkında neler düşünüyorsunuz?

ADNAN OKTAR: Canımın içi, en güzel düğün. Sokak düğünü yapsalar da gitsek eğlensek. Şahane, en mükemmel düğün odur. Salonda düğün mü olur? Ankara’da bizim Karaşarlı komşu vardı, düğün yapmıştı. Aşağıda yine Hediye Hanımların evinin önünde boş alan vardı orada düğün yapılmıştı, mahalle inim inim inlemişti. Eskiden darbuka vardı kardeşim, şimdi tıngırtı var. Tıngırtıyla darbukanın arasında çok büyük fark vardır. Darbuka inim inim inletirdi. Bütün mahalle ayağa kalkmıştı. Halılarla böyle çevrelemişlerdi, genişçe böyle halılardan bir çerçeve yapmışlardı. Sandalyeler, masalar, darbuka, kanun, klarnet, yıkılmıştı ortalık. Karaşarlı komşu da evinin bahçesinde yapmıştı. Orada da ortalık yıkılmıştı. Ankara’da öyle olurdu düğün. Eski eve yeni adet, olmaz. Salonda düğün olmaz, mahallede yapacaksın. Yıkılacak mahalle ve sabaha kadar ve ertesi gün de, ertesi gün de, üç gün falan olması lazım düğünün. Bir gün düğün mü olur? Çok acı bir şey. Köyde düğün olurdu, başlardı fasıl, bitmezdi, gecenin üçünde bitmezdi, sabah yine davul sesiyle ortalık inlerdi. Pilavlar, yemekler… Hasan Ağa’nın oğlunun nişanı vardı, komşunun kızıyla evlendirmiştik. Orada yediğim türlü yemeği ve etleri tarif edemem. Bak abartmıyorum her bir parça yarım kilo, her bir parça yarım kilo. Kasaba her gittiğimde diyorum, doğra sen karmaşık hiçbir zaman için onu yapamıyorlar hep geometrik doğruyorlar. Oradaki doğramayı bir türlü elde edemedik, en iyisi ben kendim doğrayacağım başka çare kalmadı. Ya kardeşim rastgele doğramışlar böyle bir olay yok. Budun neresine gelirse kesmiş doğramış, tabağına dolduruyor, anlatılacak gibi değil, çok kötü oldum.

BÜLENT SEZGİN: Hocam muhteşem bir hafızanız var gerçekten.

ADNAN OKTAR: Nazan’ı evlendirmişlerdi Hasan Ağa’nın oğluyla. Teknik ressamdı Hasan Ağa’nın oğlu. Mektup yazdı küçük oğlan. O da askerdeydi. “Baba” dedi, “köyü yıkacağım” diyor mektupta, “köyü yıkacağım” Susuz Köyü “köyü yıkacağım” diyor, hakikaten yıkılmıştı ortalık, düğün dediğin öyle olur.

Evet dinliyorum.

VTR: Zaman her şeyin ilacı mıdır, mesela aşk acısı zamanla geçer mi?

ADNAN OKTAR: Canımın içi orada akıl kullanmak lazım. Eğer değerli bir insansa seninle zaten ayrılmaz o. Ama yani iki taraftan birisi anormaldir, ondan kaynaklanıyordur. Eğer akıllıysa, gerçekten Allah’tan korkup Allah’ı seviyorsa, seni Allah’ın tecellisi olarak görüyorsa o cennet dostunu seçmiş demektir. Ahiret dostunu seçmiş demektir. Niye ayrılsın? Sonsuza kadar beraber olacak Allah’ın ruhunun iki tecellisi. Ayrılmanın hiçbir anlamı yok ki. Seven ayrılmaz zaten yani bir mantığı yok. Mutlaka karşı tarafın aklında bir bozukluk vardır, ruhunda bir bozukluk vardır. Allah selamet versin. Allah kurtarmış demektir. Senin için, cennet için sana layık olsa zaten Allah senden ayırmaz onu. Cennete layık görmediği için senden ayırıyor. Gidersin ama senin yanında alır götürürler onu. Yani onu isteme sen. Ayırdıysa bir hayır vardır Allah. Gerçekten seven, aşkla tutkuyla seven, merhametiyle, şefkatiyle, dostluğuyla, hayranlığıyla, tutkusuyla asla sevdiğinden ayrılamaz. Nasıl ayrılsın yani? Ruhun bedenden ayrılması gibi, asla olmaz öyle bir şey.

Evet, dinliyorum.

BÜLENT SEZGİN: Arakan’da hükümetin önceki gün çıkardığı vur emri üzerine silahlı güçler ve Budist rahipler tarafından Müslümanlara karşı yeni katliamlar yapılmaya başlandı. Birleşmiş Milletler’e acil yardım çağrısı yapıldı. Türkiye’de yaşayan Arakanlı Aktivist Doktor Muhammed Eyüp Han, “Burada dayanılmaz bir zulüm ortamı var. Katliamlar, tecavüzler, diri diri yakmalar her gün yaşanan olaylar. Ancak Myanmar hükümeti buraya uluslararası gazetecilerin, yardım kuruluşlarının ve Birleşmiş Milletler gözlemcilerinin girmesine izin vermiyor” dedi. Son üç günde iki ile üç bin arası Müslüman şehit edilmiş.

ADNAN OKTAR: O zaman İngilizce etiket yapalım “Arakanda zulme son” diye, İngilizce. Onu da kardeşlerimiz desteklesinler.

Evet, dinliyorum.

VTR: Merhaba, benim adım Demet. İnsanın her şeyi içine atması doğru mu acaba?

ADNAN OKTAR: Demet canımın içi, içine atabilir de ama üzerek atıyorsa o olmaz. O çok tehlikeli olur, yıpratır onu, sinirlerini bozar. Ama mesela bir şey vardır, biri alaycı davranmış, kaale almaz, Biri küfreder, onu kaale almaz. Neşesini daha da artırır. “Onların yaptığı atar, bize neşe katar” der. Böyle derse olur. Bak, “onların yaptığı atar bize neşe katar.” Bunu demesi gerekir. Yoksa üzülürse o olmaz. O çok tahribat yapar. Çünkü hatta halk arasında biz söz vardır, “it ürür, kervan yürür.” Böyle denilse olur. Hatta derler; “zenginin malı züğürdün çenesini yorar” derler. Bir insanın güzelliği, zenginliği, ihtişamı, kalitesi, sevilmesi birçok insanı kıskandırır. Sürekli adam havlar ama sen de ilerlemeye devam edersin. Öyle düşünebilirsin.

Evet.

VTR: Allah kaderimizi değiştirir mi?

ADNAN OKTAR: Allah kaderini değiştirdiğini düşündüğünde zaten kaderinde olandır o. Kaderin değişmesi durumunda o kaderde olan, asıl kaderde olan olmuş olur. Yani kaderin değiştirildiğini zanneden kaderde olan değişmeyi yaşamıştır ama değişmez yani onu söyleyeyim.

VTR: Ruh eşi diye bir şey gerçekten var mıdır?

ADNAN OKTAR: Canımın içi çok güzelsin sen. Esmer güzelisin, çok çok güzelsin. Canımın içi mesela bir genç kız çok güzel ahlaklıdır. Merhametli, şefkatli, kibar, saygılı, hürmetlidir. Allah’tan korkar, sanattan anlar, temizdir. Allah ona bir bey getirir, bir arkadaş getirir aynıdır o da onun. Buna derler ruh eşi diye. Yoksa yani öyle metafizik anlamda ruh eşi diye bir şey olmaz. Çünkü bütün ruhlar aynıdır. Hepsi Allah’ın ruhudur. Ahlak benzerliği olur, kişilik benzerliği olur, ona derler ruh eşi diye. Yani yüksek ahlaklı olan bir insan yüksek ahlaklı olan birisiyle karşılaştığında ahlakları uyar. Bazen de tam aksi olur Allah esirgesin, ikisi de ahlaksızdır, ikisi de namusuzdur. Birbirine tam kalıp gibi oturur. Beraber yani bir mikrop demeti gibi yaşarlar. O da onun bir eşidir yani.

Evet, dinliyorum.

VTR: Askerle polis arasını açmak isteyenler var mı?

ADNAN OKTAR: Yakışıklım sen bir kere çok yakışıklısın onu söyleyeyim, çok güzel bir delikanlısın. Allah ömrünü uzun etsin. Asker ile polisin arası hiçbir zaman için açılmaz. Polis bayağı aklı başında, yani bu darbe teşebbüsünde de çok nezaketli ve dikkatli davrandılar. Hiçbir zaman için kendilerini kaptırmadılar. Ben o zaman da sürekli televizyondan uyardım. “Aman sert davranılmasın” dedim. Yoksa polis darmadağın ederdi, yani bir kişiyi bırakmazdı. Yani hepsini kalbura çevirirdi istese ama çok özenli davrandı, çok nezaketlidir polis. Asker de öyle, çok aklı başındadır asker ama o gün oyuna getirmeye kalktı deccal. Deccal bir tuzak kurdu. Türk askeri, Türk polisi bu deccalın oyununu bozdu Çok büyük bir tuzaktı, askeri polisi birbirine düşürteceklerdi yalanla, hurdayla. Allah deccalın oyununu bozdu.

Evet, dinliyorum.

VTR: Kalbim temiz demekle iyi insan olunur mu?

ADNAN OKTAR: Şimdi bir dakika bir dur. Sen önce çok çok güzelsin ve çok şekersin ve müthiş sevimlisin. Hem cazibeli hoşsun ama çok çok güzelsin, maşaAllah. Olunmaz tabii ki bir tanem, mutlaka Kuran’ın güzel ahlakına sevecenlikle yaklaşması ve yaşaması lazım.

Evet, dinliyorum.

VTR: Erkekler neden bu kadar odun acaba?

ADNAN OKTAR: Ah kurban olurum ben seni Yaratan’a canımın içi dünyalar tatlım. Bir tanem hepsi olmasa da büyük bölümü odun, yani doğru. İşte o odunları, o keresteleri düzeltmeye çalışıyoruz. Düzelteceğiz, gönlün çok rahat olsun. Onların hepsini düzgün hale getireceğiz. Kütük olduklarını ben de biliyorum ama tabii hepsi değil, yani iyileri de var, biliyorsun. Hepsi anlamında söylemiyorsun ben anladım, genel anlamda söylüyorsun. Ama o hayvanların bir şiddet uygulama ruhu bütün dünyada var. Bu pislik, bu bela bir şekilde oturmuş ama şu an süratle kazıyoruz bunları, hiçbir şey kalmayacak inşaAllah. Gönülleri rahat olsun. Üç-beş yıla kadar bu rezalet biter, hiçbir şey kalmaz. Çünkü bunlar alanı boş bulmuşlar. Kadınlara olmadık zulüm, olmadık kabalık ve bunlara baktık ki sonra çoğu homoseksüel, transseksüellerle ilişkiye giren, iktidarsız, akılsız, aşağılık kompleksi olan, karaktersiz adamlar. Dolayısıyla kadınlara çok zulmetmişler, çok aşağılamaya kalkmışlar kendi kafalarınca. Ama kendilerini aşağılayıp küçük düşürdüler. Bundan sonra bu rezilliğe müsaade etmeyeceğiz inşaAllah.

Evet, dinliyorum.

VTR: Merhaba adım Ömer. Futbol mu basketbol mu?

ADNAN OKTAR: Futbol tabii ki hiç tereddütsüz. Bana, “Basket maçı mı seyredeceksin, futbol mu?” deseler, illaki futbol. Ama heyecanlı olacak, milli maç falan olacak böyle. Son dakikalar özellikle çok hayati. Mesela bir gol atılsa şampiyon olacak durumda oluyorsun, bir gol atılsa. O zaman mehter takımını getirmek lazım şart, yani ordunun mehter takımını. Tekbirlerle ortalığı yıkacaksın böyle, yani adrenalin olur ve mutlaka o golü atarlar Allah’ın izniyle.

Evet, dinliyorum.

VTR: Bir kadının üzerinize titremesi sizi bunaltır mı?

ADNAN OKTAR: Canımın içi nur yüzlüm, kadına çok yakışır o tabii, çok güzel. Kadının düşkün olması, sevgi dolu olması onun zaten güzelliğinin, onun ihtişamının bir yansımasıdır. Allah kadınları o yüzden güzel yaratmıştır diyoruz. Bir yönü de odur, çok şefkatlidirler. Üzerine titremesi de onun ruhundaki o güzellik ruhunun, annelik ruhunun bir tecellisi oluyor. Sevdiğine kadınlar çok titizdirler. Çok iyi korur, hiç kendini düşünmez. Yani egoist değildirler, çok şeker varlıklardır. Bu kadar muhterem, bu kadar yüksek varlıkların bu kadar ezilmiş olması onların dürüstlüğünden, iyi niyetinden istifade ile yapıldı. Çünkü kadınlar hep sabırlıydı, hep şefkatli, hep merhametli, hep tahammüllü oldular. Ahmaklar da o konuda atağa geçti ve kendilerince güç kazandıklarını zannettiler ama şu an dünyayı onların tepelerine geçiriyoruz, inşaAllah. Hiçbir şekilde buna müsaade etmeyeceğiz. Bu yaptıkları ahlaksızlıktan da ömür boyu utanç içinde kalacaklar, inşaAllah.

VTR: İnsanların içinde rencide eden insanlara nasıl cevap vermeliyiz?

ADNAN OKTAR: Canımın içi o zaten arsız, hayasız, haysiyetsizdir. Senin asaletine ne gider? Dönüp gitmek, hiç cevap vermemek. O kadar yücelirsin ki o senin çok asil olduğunu gösterir. Mesela kızardın farz edelim, utandın ve hiç cevap vermeden çektin gittin. O kendinin mikropluğunu bin kere daha hisseder. Ne kadar aşağılık olduğunu, ne kadar karaktersiz olduğunu daha çok hisseder. İnsanlar da ondan tiksinirler. Cevap vermemek en asil harekettir. Çünkü onlar çok kaşar olur öyle tipler, daha çirkin bir karşılık verir. Daha da azgın, yani sen güzel bir cevap verirsin ama o çok çirkin bir karşılık verir. Bence öyle adi insanlardan uzaklaşmak, hiç muhatap olmamak, cevap vermemek müthiş bir aşağılamadır, en güzel cevap odur. Bazen yani bazı sözler mesela ahmakça cevap vermiştir de bir kelimeyle tabii onu rezil edebilirsin ama çok ustaca, çok nükteli bir şeyle ama çok iyi düşünmek ve tam oturtmak gerekir ama bazı vakalar için olabilir bu, yani hakikaten onu rezil ettiğinde onu anlayacak birisi olması lazım. Yoksa haysiyetsiz ve kaşarsa hiç etkilenmez. Yani hemen kişiliğini teşhis edip ona göre olması gerekiyor. Bence en iyisi, en sağlamı hiç cevap vermemen.

Evet.

VTR: Ahmet Kaya dinler misiniz?

ADNAN OKTAR: Ahmet Kaya çok güzel sanatçı yani sanatı mükemmel. İnancında eksiklikler, yanlışlıklar olabilir o ayrı ama bence dürüst bir insan, samimi bir insan, sanatı da güzel. Allah rahmet etsin diyorum.

Kısa bir ara verelim, devam edelim.

BÜLENT SEZGİN: Yayınımıza kısa videolarla devam ediyoruz. 


DEVAMINI GÖSTER