Sohbetler (15 Ağustos 2017; 10:00)


BÜLENT SEZGİN: İyi günler değerli izleyicilerimiz. Hoş Sohbetler’e başlıyoruz, inşaAllah. Adnan Bey hoş geldiniz.

ADNAN OKTAR: Evet, hoş bulduk, siz de hoş geldiniz.

Dinliyorum.

KARTAL GÖKTAN: Şemdinli’de polisler için yapılan kalekola malzeme taşıyan kamyonun geçişi sırasında teröristler tarafından döşenen bomba infilak etti. 2 sivil vatandaşımız şehit oldu.

ADNAN OKTAR: Allah gani gani rahmet etsin, Allah şehadetlerini makbul etsin. Deccal saldırısında hayatını kaybeden her kişi şehittir, dünyevi hayatını. Allah anne babasına uzun ömür sağlık sıhhat versin.

Yalnız bu bomba döşeme işi eskiden beri yapıyorlar uzun bir süreden beri, yani çıkarttılar bunu. Bu İsrail’de toprak altını gösteren alet-edevat var, hem kabloları gösteriyor hem patlatıcıyı gösteriyor, yer altına konan patlayıcıyı. Bu sistemle 10 metre ileriden tespit ediyor. Bunu İsrail’den alalım. Araçlara bunu monte edelim. 10 metre öteden tespit ettiği için iyi. Bunu hükümete de ısrarla bildirelim hatırlatalım.

Evet, dinliyorum.

BÜLENT SEZGİN: PKK’nın son yıllarda şehit ettiği küçük cennet kuzularının fotoğrafları vardı Adnan Bey. Gösterebiliriz. Ahmet Günak, Destina Parlak, Ecrin Açıkgöz, Eren Bülbül, Fatih ve Havin Güneş, Fırat Simpil, Hasan Yılmaz, Hüseyin Utku Gülbahar, İbrahim Malay, İrem Çiftçi, Oğuz Kaan ve Ceylin Aydın, Sadık Efe, Yasin Börü.

ADNAN OKTAR: Ne mutlu onlara. Genç yaşta cennet kuzusu olmuşlar. Ufaklar vildan olmuş. Cennet tam onlara göre. MaşaAllah elhamdülillah. Allah bizlere de nasip etsin. Her gün düğün haberi, şehidin düğünü, maşaAllah. Allah yatak ölümü vermesin. Şehadet, kabadayıya delikanlıya yakışan odur.

Evet.

KARTAL GÖKTAN: Cumhurbaşkanı Erdoğan AK Parti’nin 16. Yıl töreninde partililere yine tevazuu hatırlattı. “Sorumluluğumuz büyük, Allah’ın yardımıyla bu yükün altından kalkarız, yeter ki nereden geldiğimizi unutmayalım, nereye gittiğimizi unutmayalım. O gurur kibir var ya, işte bunları eğer biz ayaklar altına alabiliyorsak, tevazuda toprak gibi olabiliyorsak o zaman Allah’ın izniyle yolumuz açıktır. Rabbim, başta şahsım olmak üzere hiçbir dava arkadaşımı sıratı müstakimden ayırmasın” dedi.

ADNAN OKTAR: Çok çok güzel konuşmuş. Sık sık böyle tebliğ yapıyor, imani Kurani nasihatte bulunuyor. Kendini de konunun içine alıyor. Hakikaten de uygulamada da güzel bir ahlak gösteriyor, şefkat, merhamet, sevgi. Fakat CHP’ye, Sayın Kılıçdaroğlu’na yüklenmesine gerek yok. Zaten AK Parti sağ, demokrasiyle sürekli iktidar olur. Ama tabii içi de rahatlasın diye düşünüyor herhalde böyle anlatalım falan. Bence netleşmeyen hiçbir konuyu gündeme getirmemek lazım. Yani kesinleşmeyen, netleşmeyen hiçbir konuyu gündeme getirmemek lazım. Bu şefkat politikası iyi, halim sakin. Gerginliğin bir faydası olmaz bence. Tabii klasik siyaset yapıyoruz diye düşünüyordur, tabii ki yapmamız gerekir diye düşünüyordur Tayyip Hocam. Ama bence hiç gerek yok. Daha iyi olur Türkiye. Çok sakinleşmesi lazım. Herkes huzur, sevgi arıyor. Ne faydası olur öyle bir şeyin düşünüyorum, pek bir faydası olmaz. Çünkü biz zaten sağı Türk milleti olarak daima iktidar yaparız, orada bir sorun çıkmaz.

Evet.

BÜLENT SEZGİN: Cumhurbaşkanı Erdoğan tutuklu Enis Berberoğlu’nun Kılıçdaroğlu’na haberler yolladığına dair bilgi sahibi olduğunu söylemişti Adnan Bey. “‘Çıktım çıktım, çıkamazsam konuşacağım’ diyor içeride” demişti. Enis Berberoğlu cezaevinden bir açıklama yaptı: “Adaletin tecelli etmesi engellenebilir, hukuken aklanmam gecikebilir, çektiğim eziyet uzayabilir ama hiçbir halde benden suçlu, iftiracı ve ortada bir suçlu olmadığı için itirafçı çıkmaz” dedi.

ADNAN OKTAR: İşte demek istediğim bu yani. Netleşmeyen bir konuda iddiada bulunmak doğru değil, gereksiz bir gerilim. Herhalde şüphelenmiş Tayyip Hoca anladığım kadarıyla. Bence şüphe üzerine hareket etmeye hiç gerek yok. Netleşen sarih bariz konular üzerinde hareket etmek lazım. Cumhurbaşkanı’nı niye eleştiriyorsun diyebilirler. Adettendir gerekir. Padişahı bile halk eleştiriyor, değil mi? “Büyüklenme padişahım senden büyük Allah var” diyorlar halktan insanlar. Bizim söylediklerimiz de zaten teknik ve çok önemli hayati konular oluyor. Ama Tayyip Hoca tabii genel tehlike olduğu için, İngiliz derin devleti tehlikesi olduğu için. CHP de bundan habersizmiş gibi davranıyor, yani Sayın Kılıçdaroğlu. Ondan tedirgin olduğu için herhalde onun gerilimi içinde anladığım kadarıyla. Sayın Kılıçdaroğlu’na İngiliz derin devletini bir anlatalım. Özel bir ekiple gidelim 2-3 kişilik bir boş vaktinde, kitap da götürelim. Kurmaylarına da anlatalım, kendisine de anlatalım. Hükümete bu yönde destekçi olsun. Felaket büyük yani. Özetle Tayyip Hoca’yı biz Allah’ın izniyle partili cumhurbaşkanı seçeriz, öyle bir şey olmaz. Bayağı aklı başında, şevki de iyi, gayreti samimiyeti iyi, halka olan şefkati, saygısı, hürmeti güzel, tevazuu güzel. Üst perdeye hiç alışık değil, hep tevazua alışık. O da bizim aradığımız zaten. Dine-İslam’a iyi hizmet ediyor. Müslüman sayısının kalabalık olmasına, çok olmasına vesile oluyor. Yani dindar, dindar insanların sayısının çok olmasına vesile oluyor. Siyaset nasıl etkili olur? O da bir şekilde etkili olur, oluyor bir şekilde etkili oluyor. Mühim olan netice.

Evet, dinliyorum.

KARTAL GÖKTAN: Cumhurbaşkanı Erdoğan sevgiyle ilgili de konuştu. “AK Parti’nin hikayesi bir aşk hikayesidir. AK Parti tüm vatandaşlarımızın gönlüne dokunmuş bir partidir. 11 milyon üyemiz var. 11 milyon üyemize buradan sesleniyorum; 2019’un Mart ve Kasım’ında bunu ikiyle çarpmaya hazır mıyız? İşte bunu yaptığımız zaman bilesiniz ki devran farklı dönecektir inşaAllah” dedi.

ADNAN OKTAR: 22 milyon mu istiyor Tayyip Hocam? 22 milyon rahat var zaten, rahat öyle oy çıkar. Gönlü rahat olsun. O dürüst olduğu müddetçe, samimi olduğu müddetçe Allah ondan yana olur öyle bir şey olmaz. Sürekli Allah diyor ben görüyorum ve duyuyorum. Hiçbir şey başıboş değildir. Herkesin kalbine Allah vahyeder.

Benim komiğime giden, hayretime giden de münafıkların kendilerini çok aktif, faydalı ve canlı göstermeye çalışmaları. “Muazzam faaliyet halindeyim, işte gece-gündüz gayret ediyorum.” Hayatının hiçbir gayesi yok ne gayret edeceksin? Din amacın değil, İslam amacın değil, Kuran amacın değil, vatan-millet amacın değil, hiçbir şey amacın değil neyin hizmetini yapacaksın? Bütün münafıklarda muazzam bir faaliyet içinde işte, “Rabbim Allah’ım beni yalnız da başarıya götürür, yalnızlık güzeldir.” Yalnız Müslümanlık yok, yalnız Müslümanlık haramdır Kuran’da. Yüzlerce Kuran ayetiyle yalnız Müslümanlık haramdır. Müslümanlık topluluk olarak yaşanır. Müslümanlarla birlikte yaşamak fardır açık ayet var. Yeni bir Müslümanlık modeli kendilerince fitne olarak ortaya atmaya kalkıyorlar; tek Müslümanlık modeli. Zaten İngiliz derin devletinin de istediği o tek, yani cemaat, topluluk, arkadaş grubu olarak olmayacak, ama onlar topluluk olacak İngiliz derin devleti. Mesela kendileri Birleşik Krallık’ı kurmuş İngiltere. Birleşik Krallık içinde de İngiliz derin devletini oluşturmuşlar cemaat halinde faaliyet yapıyorlar. Ama Müslümanların cemaat olmasını istemiyorlar, topluluk olmasını istemiyorlar. Onun için münafıklar da rol modellik üstleniyorlar kendi kafalarına göre. O rol modelliğe göre bir Müslüman yalnız yaşamalı. Bu, Kuran’a göre haram. Münafık özelliği olarak geçiyor Kuran’da. Tek başına, nerde görülmüş tek başına? Allah “kurşunla kaynatılmış binalar gibi birleşerek mücadele edin” diyor “ayrılıp-dağılmayın” diyor Allah “gücünüz elden gider zaafa düşersiniz ayrılıp-dağılmayın” diyor. Yani açık hüküm haramdır. Sen ne diyorsun? “Ayrılıp-dağılalım” diyorsun. Açıkça haram bu. Kurşunla kaynatılmış gibi mücadele etmiyorsan bu da haramdır. Bunun aksini savunuyorsan bu da haramdır. Müminlerden herhangi bir kişiye bir şey oldu mu “bütün Müslümanlar birleşip onu koruyun” diyor Allah. Bu ne bu? Bu cemaat işte topluluk, birlikte olmak.

Münafık her gün kendi kafasına göre çıkarına göre bir din peyda etmeye çalışır, din meydana getirir, uydurma dinler meydana getirir. O dinin fıkhını da sık sık kendi kafasına göre aptalca değiştirir ve Kuran ayetlerini kullanıyor bunu kullanırken de. Mesela bir Kuran ayetinde farz edelim “yalnızken Allah’a içten dua edin” diyor farz edelim “Tamam bak burada Allah yalnız olmamızı emretmiş o zaman tek başına yaşayabiliriz” diyor. Peki yüzlerce Kuran ayeti “birlikte mücadele edin” diyor. Bunu nasıl anlamıyorsun?

SEMİH MERİÇ: Başka ayette de “gözünü onlardan ayırma” diye bildiriyor Hocam Allah ayette, inşaAllah.

ADNAN OKTAR: Tabii. Bak müminlerde “dünya hayatının çekici süsünü isteyerek” eğlenceyi, oyunu, küfrü, dalaleti, boş şeyleri “esas alarak müminlerden gözünü ayırma, onlarla birlikte hareket et” diyor. Açık Kuran ayetleri. Tabii ki Müslüman zaman zaman yalnız kalıyor. Banyo yapıyor, tabii ki Müslümanlarla birlikte banyo yapacak hali yok. Yahut eşiyle helaliyle beraber tabii ki yalnız olacak. Veyahut Kuran okuyor mesela bir yere gitti okuyor tek başına okuyabilir. Ama hayatının geneli mutlaka Müslümanlarla. Çünkü zekat Müslümana veriliyor, sadaka Müslümana verilir, cihat ceht birlikte yapılır. Müslümanlığın gerektirdiği yardımlaşmanın her türlü gelişmesi ancak topluluğa bağlıdır. Mesela evin var evinin bir odasını veriyorsun Müslümana mesela hastalandı hastaneye götürüyorsun velayet olması için Müslümanla yan yana olman lazım. Kuran’da velayet sistemi var “birbirinizin velisisiniz” diyor. Sen velayeti kaldırmışsın çekip-gitmişsin, Müslümanlardan ayrılmışsın, Kuran’daki velayet sistemini parçalayıp-yıkmışsın. Sen diyorsun “bunun olur yönü yok, velayet sistemi diye bir şey kabul etmiyorum” diyorsun. Yüzlerce ayet var diyor sen yok diyorsun. Bu nedir? “Ben yeni bir din çıkarttım” diyor. Bunun adına fitne denir. Sen velayet sistemini yıkmaya çalışıyorsun. Çünkü velayet demek Müslümanların birbirleriyle baba-anne gibi, kardeş gibi birlikte yaşamasına denir velayet. Her şeyde birbirini koruyup-kollaması “müminler birbirinin velisidir” diyor. Sen çekip-gitmişsin küfürle yaşıyorsun, küfrü veli edinmişsin, küfre güveniyorsun, küfre saygı duyuyorsun ve küfürle yaşıyorsun. Müminleri veli etmekten çıkarmışsın. Ayet ne diyor “müminler birbirinin velisidir.” Sana göre velisi değil, veli olmaktan çıkmış. Kimi veli edinmişsin? Küfrü. O zaman sen alenen fitnenin içindesin. Kuran ayetleriyle istediğin kadar sen kendini korumaya çalış. Kuran’la oynayacağını zannediyor, Kuran sana belaya döner. Sen Kuran’la oynamaya kalkarsan Allah bin türlü belanı verir. Sen kendi küfrüne Kuran’ı alet etmeye kalkarsan Allah onu senin yanına bırakmaz.

ERDEM ERTÜZÜN: Bir ayette şöyle buyuruyor Yüce Allah. Şeytandan Allah’a sığınırım: “Kim kendisine 'dosdoğru yol' apaçık belli olduktan sonra, elçiye muhalefet ederse ve müminlerin yolundan başka bir yola uyarsa, onu döndüğü şeyde bırakırız ve cehenneme sokarız. Ne kötü bir yataktır o!” (Nisa Suresi, 115)

ADNAN OKTAR: İşte fitnenin içine sokarız, belanın içine sokarız. Müminlerin yolundan çıkarsa belaya doğru ilerler diyor Allah.

KARTAL GÖKTAN: “Ve haklarına tecavüz edildiği zaman, birlik olup karşı koyanlardır.” (Şura Suresi, 39) Diye Allah haber veriyor.

ENDER DABAN: “Eğer siz bunu yapmazsanız (birbirinize yardım etmez ve dost olmazsanız) yeryüzünde bir fitne ve büyük bir bozgunculuk (fesat) olur.” (Enfal Suresi, 73)

ADNAN OKTAR: Tabii.

Münafık kendini çok akıllı zanneder. Ve yaşlı, hastalanmış, şişmiş geyikler olur suda böyle şişer suyun üstünde kalır dört bacak. Münafık da suyun üstünde böyle yüzen ölü ceset gibidir. Nereye gideceği belli olmaz. Dalga onu nereye vurursa o tarafa doğru gider. Şişmiş hayvan cesedi gibi suyun üstünde dalgalanır durur bir oraya bir oraya, bir oraya bir oraya.

Bir de benim hayretime giden bir şey, eleştiri olduğunda toplumda bir moda var. Yani slogan fikir, slogan düşünce moda oluyor. Mesela bir konu var, o konuya adamın aklı yatsın yatmasın aynı insanların aynı konuşmalarından alarak kendi de katılıp onu slogan haline getiriyor, o modaya katılıyor. Kıyafet modası gibi. Onu internette falan da görüyorsunuz. Hepsi ona beğendi yapıyor veyahut aynı sözü söylüyor. Mesela “bu kafa nasıl bir kafa?” Bakıyorsun yüz bin kişi aynı sözü söylemiş “bu kafa nasıl bir kafa?” Başka kelime bilmiyor musunuz? Birinden görüyor duyuyor, o slogan moda oluyor onun için ama ilkel bir moda, kötü bir moda kurtulamıyor ondan. O sürüye, o topluluğa katıldığında rahatlıyor, o da onu yapmış oluyor. Bazen de sanatta böyle sürüklenmeler oluyor. Mesela genç kızlarda görüyorum ben, bir köpek yüzü var, yüzlerine köpek yüzü ilave ediyorlar biliyor musunuz? Kardeşim, bayağı çirkin oluyor o görüntüsü. Genç kız insanla köpek karışımı çok garip bir şey olur o. Fıtratı bozmuş oluyorsun ve görünümü gayet çirkin. Hayır, kedi medi yapıyor o makul görünüyor. Mesela tavşan o hakikaten güzel ama köpekle yaptığında garip oluyor. Estetik olup-olmamasını önemli görmüyor. Bir arkadaşı yaptı ya hemen o da yapıyor. Bir bak estetik mi güzel mi seni hoş gösteriyor mu? Yakışmadığını bile bile niye yapıyorsun? Mesela tavşan yapıyor o hakikaten masum güzel bir görünüm alıyor, kedi yapıyor yine masum güzel bir görünümü oluyor. Ama orada ben bir güzellik göremedim. Benim kendi kanaatim tabii genel kanaat nasıldır onu bilemem. Mesela “sen ne ayaksın, siz ne ayaksınız?” slogan. Mesela ne kadar maganda it kopuk varsa bazen onlar, bazen bilgisiz insanlar, bazen fazla düşünmeyen insanlar, bakıyoruz aynı sloganları almış. Slogan modası var. Kendine bunu niye yakıştırıyorsun? Ne kadar küçük düşürücü bir şey. Kendin niye bir fikir üretemiyorsun, kendin niye bir cümle kuramıyorsun? Yeni bir cümle kur, yeni bir konuşma bul. Bulamıyor, hep hazır oradan buradan. Mesela kız arkadaşına yazı yazacak, aşk mektuplarına giriyor internetten oradan yazılar buluyor kopyalıyor olduğu gibi kıza gönderiyor. Bu kadar boş kafa olur mu bir insan? Bu kadar ruhu bomboş olur mu? Ve slogancı kafa moda halinde etrafa yayılırsa bu iyi değil. Bu slogancı kafanın moda olmasının yanlışlığını zaman zaman anlatalım o hallolsun. Mesela dekolte konusu, onu slogan haline getiriyor. Kendi inandığından değil bakıyoruz kendi de dekolte. Kız arkadaşı dekolte yahut kız abartılı şekilde dekolte sokakta dekolte fakat dekolteye karşı. Kendi fikri yok sloganlaşmış onu görmüş bir yerlerden “herkes yapıyor ben de yapayım” diyor. Yahut “aşırı makyaj” mesela slogan, birinden duyuyor hepsi birden onu yapıyorlar. Biraz düşün biraz kendi fikrin olsun. Moda fikirler, moda sloganlar, modaya uymak ve ilkel moda bu yani kaliteli gerçek moda değil. Çok çok alt seviyede çok ilkel moda, avami modalar bunlar basit modalar. Bunlara uymamak lazım, müstakil akıl olması lazım. Mesela “ne içiyorsa biz de içelim” her yerde slogan oluyor. Bu kadar görgüsüzlük, bilgisizlik olur mu? Nasıl bir insanın kendi fikri olmaz, düşüncesi olmaz? Böyle ilkel alt kademeden bir modaya uymak, bu kadar basit bir moda anlayışına sahip olmak yani en ilkel modayı savunmak, fikirsizliğin tavan yaptığı görünümü vermek çok küçük düşürücü.

Allah diyor ki Enfal Suresi 73’te: “İnkar edenler birbirlerinin velileridir.” Birbirlerini desteklerler yardımcı olurlar. “Eğer siz bunu yapmazsanız (birbirinize yardım etmez ve dost olmazsanız)” Müslümanlar için diyor Allah, “ yeryüzünde bir fitne ve büyük bir bozgunculuk (fesat) olur.” Demek ki bunların yaptığı nedir? Fesat-fitne, bozguncu ve fitne olmuş oluyor. Ne yaptığında? Müslümanları dağıtmaya çalıştığında. Onun için işte cemaatleri şeffaflaştıralım adı altında Müslüman gruplar Nakşibendileri, Kadirileri işte Mahmut Hoca cemaatini, İskender Paşa cemaatini, Menzil cemaatini, Süleymancıları, Nurcuları dağıtma kafası var, mantığı var bu çok çok tehlikeli ve yanlış. Müslümanları yalnızlaştırma kafası var, tek kalsınlar kafası. Halbuki Allah ne diyor bak; “İnkar edenler birbirinin velileridir.” Mesela İngiliz derin devleti birbirini koruyor mu kollamıyor mu? Koruyor. İttifak var mı? Var. Dostluk var mı? Var. Sırdaşlık var mı? Var. “İnkar edenler birbirlerinin velileridir. Eğer Müslümanlar siz bunu yapmazsanız Müslümanlar birbirine yardım etmez ve dost olmazsa yeryüzünde büyük bir fitne ve bozgunculuk olur.” O zaman münafıklık artı fitnecilik, artı bozgunculuk hükümleri oluşmuş oluyor münafık için. Bak bozguncu, fitneci ve münafık. Sadece ahirettedir yalnız olma, yani imtihan edilirken yalnız imtihan edilir sadece ahirette. Onun dışında yalnızlık yok Müslümanlıkta.

Mesela Müddessir Suresi 11’de: “Kendisini tek olarak (ve yapayalnız) yarattığım (şu adam)ı Bana bırak;” diyor. Buradan anlıyoruz ki tek imtihan edilecek. “Bize yapayalnız gelecekler” diyor Allah zaten “yapayalnız.” Bir tek oradadır. Zaten “ümmetsiniz” diyor. Ümmet demek birlikte hareket etmektir, küfürle hareket edemez Müslüman.

Kehf Suresi 28’de de Müslüman hitap ediyor Allah: “Sen de” Müslüman “sabah akşam O'nun (Allah’ın) rızasını isteyerek Rablerine dua edenlerle birlikte sabret.” Yani Müslümanlara birlikte hareket edin diyor. Yalnızlığı nereden çıkarıyorsunuz? Cemaatleri dağıtalım, toplulukları dağıtalım Müslümanları tek bırakalım, olmaz.

CAN DAĞTEKİN: Şeytandan Allah’a sığınırım: “Ama yanından çıktıkları zaman, onlardan bir grup, karanlıklarda senin söylediğinin tersini kurarlar.” (Nisa Suresi, 81) Diyor.

ADNAN OKTAR: Bunlar tabii Müslümanlıktan haz duyduklarından değil Müslümanlıktan nefret eder münafık. Münafık gittiğinde ne namaz vardır ne oruç vardır. Allah’a, dine, İslam’a kin doludur. Ama kendini daha önce Müslüman tanıttığı için o etrafındaki temiz kalpli Müslümanların desteğini almak ve onların ondan şiddetli tiksinmesini ve nefretini izale etmek için, ahlaksızlığını bilmemeleri için kendini Müslüman gibi tanıtır. İşte “Yüce Rabbim benimle beraber, Allah beni koruyor,” Kuran ayetleri koyar. Yani dinden imandan bahseder ki Müslümanlar ondan iğrenmesin. O pis iğrenç bakteri dolu kokuşmuş bedenini bir pislik torbası gibi gördüklerini bildiği için bu tiksinmeyi hafifletmeye çalışır kendinde. Ama bu çok akılsızca bir yöntemdir. Allah’ın hiçbir hükmünü sen dinleme fakat ayetten bahset, Kuran’la ders vermeye kalkıyorsun. Ve bütün Allah’ın hükümlerine karşı öfke dolu olduğun halde. Bir de “çok çalışıyoruz çok gayret halindeyiz” diyor. Kardeşim, şeytan da sürekli çalışıyor sen de sürekli çalışıyorsun. Şeytan da sürekli atakta sen de sürekli ataktasın. Ama Allah diyor “bütün yapıp-ettikleri boşa çıkmıştır ve onların sonu hüsran olmuştur” diyor Allah. Sen Allah’ın dinine karşı mücadele veriyorsun onu çalışkanlık olarak görüyorsun.

Münafık küfre gidince büyük nimetlere kavuştuğunu zanneder yani çok büyük bir ferahlığa iyiliğe kavuştuğunu zanneder.

Müminun Suresi 54 ve 56’da diyor ki Cenab-ı Allah: “Artık sen onları (münafıklar), belli bir süreye kadar kendi gafletleri içinde bırak.” (Müminun Suresi, 54) “Onlar sanıyorlar mı ki, kendilerine verdiğimiz mal ve çocuklarla” (Müminun Suresi, 55)  işte rahatlık, keyifle güya keyifle, “Biz onların hayırlarına koşuyoruz (veya yardım ediyoruz)? Hayır, onlar şuurunda değiller.” (Müminun Suresi, 56)

“Şu halde onların malları ve çocukları” eğlenmesi, keyif yapıyor gibi görünmesi “seni imrendirmesin;” aldatmasın “Allah (münafıkları) bunlarla ancak onları dünya hayatında azaplandırmak” yani bela verip hastalık verip perişan etmek ve “ve canlarının inkar içindeyken zorlukla” yani çırpınarak ve azap içinde “çıkmasını ister.” (Tevbe Suresi, 55) Diyor Allah.

Mesela Enbiya Suresi 89’da Hz. Zekeriya (as) diyor ki, şeytandan Allah’a sığınırım: “Zekeriya da; hani Rabbine çağrıda bulunmuştu: "Rabbim, beni (tek)yalnız başıma bırakma,"” Müslümanlarla birlikte eyle diyor “sen mirasçıların en hayırlısısın." (Enbiya Suresi, 89) Bak yalnız başına kalmaktan Allah’a sığınıyor. Ama münafıklarda bu tam tersidir. Ama ayetle kendince ahmakça Müslümanın yalnız yaşaması gerektiğini savunur münafık. Ve bunun üstün bir özellik olduğunu savunur. O ahmak kokuşmuş ağzıyla beyniyle Allah’ı kandıracağını ve Müslümanları kandıracağını zanneder. Allah’ın ayetleriyle Allah’ı tekzip etmeye çalışır kendi ahmak kafasınca.

“Allah'ın ipine hepiniz sımsıkı sarılın. Dağılıp ayrılmayın.” (Ali İmran Suresi, 103) Diyor Allah, dağılma ne demek ayrılmak? Bak “dağılıp-ayrılmayın” haram kılmış Allah Müslümanlara. Açık net haramlığı.

SEMİH MERİÇ: Peygamberimiz (sav) döneminde münafıklar elçinin yanından ayrılıyorlar, Allah da onu teşhis ediyor, “Böylece onun emrine aykırı davrananlar, kendilerine bir fitnenin isabet etmesinden veya onlara acı bir azabın çarpmasından sakınsınlar.” (Nur Suresi, 63) Diye bildiriyor, inşaAllah.

 ADNAN OKTAR: Yani Allah mutlaka bir bela vereceğim diyor, evet.

Ali İmran Suresi 103’te: “Allah'ın ipine” Müslümanlar için Allah emir veriyor bak “Allah'ın ipine hepiniz” Müslümanlar olarak “sımsıkı sarılın. Dağılıp ayrılmayın.” Açık hüküm haram, dağılma ayrılma haram. “Ve Allah'ın sizin üzerinizdeki nimetini hatırlayın.” Daha önce verdiği imkanları güzellikleri hatırlayın, “Hani siz düşmanlar idiniz. O, kalplerinizin arasını uzlaştırıp-ısındırdı ve siz O'nun nimetiyle kardeşler olarak sabahladınız.” Veli oldunuz birbirinize diyor, kardeş oldunuz “Yine siz, tam ateş çukurunun kıyısındayken, oradan sizi (Müslümanlıkla) kurtardı.” Diyor Allah Kuran’la. “Umulur ki hidayete erersiniz diye, Allah, size ayetlerini böyle açıklar.” Allah ayette. 

GÖKALP BARLAN: “Her nerede olursanız, Allah sizleri bir araya getirecektir.” (Bakara Suresi, 148) Diyor Allah.

ADNAN OKTAR: Tabii bak, dünyanın neresinde olursanız olun Allah Müslümanları bir araya getirecek diyor. Sen ne diyorsun? “Müslümanlar ayrılsın” diyorsun. Kuran’a savaş açıyorsun, Allah’a savaş açıyorsun. Fitne yapıyorsun, bozgunculuk yapıyorsun ve münafıklık yapıyorsun. Sonra da “Yüce Rabbim” diye başlayarak Müslümanları kandırmaya çalışıyorsun Allah’ın adını kullanarak ahlaksızca ve alçakça.

Casiye Suresi 10’da, münafıklar kendilerini böyle çok mutlu gibi göstermeye çalışırlar ama için için yanarlar. Allah onlara çok azap verir. Münafıklar için diyor ki Allah: “Arkalarından cehennem (onları izlemektedir).” Nereye giderse hangi şehre, hangi kasabaya, hangi ilçeye giderse gitsin cehennem onları arkalarından izlemektedir. İlerledikçe cehennemi genişliyor, bir yere gittikçe daha genişliyor. “Kazandıkları şeyler, onlara hiçbir yarar sağlamaz.” Yani eğlenmeye gitmesi, oraya buraya gitmesi, keyif sürüyor gibi göstermesi içinin yanmasını engellemez diyor. “Allah'tan başka edindikleri veliler de” yani küfürden edindikleri pis arkadaşları haysiyetsiz insanlar da “Onlar için büyük bir azap vardır.” (Casiye Suresi, 10) Bak onlara da azap vereceğim diyor Allah. Onun için de ayrıca azap yükleniyor onları veli edindiği için. Ahlaksız alçak insanları veli edindiği için onun için de ayrı azap görüyor Kuran’ın ifadesine göre.

BÜLENT SEZGİN: “Mümin erkekler ve mümin kadınlar birbirlerinin velileridirler.”  (Tevbe Suresi, 71) diyor Allah.

ADNAN OKTAR: Evet. Veli demek, birbirini koruyup-kollayan yan yana olan, her yönde destekleyen. Küfrü veli edinmiyor. “Allah’tan başka edindikleri veliler de” diyor “onlar için büyük bir azap vardır.” Onlar da ayrıca azap görüyor, hem o hem kendisi.

KARTAL GÖKTAN: “Sizden; hayra çağıran, iyiliği (marufu) emreden ve kötülükten (münkerden) sakındıran bir topluluk bulunsun.” (Ali İmran Suresi, 104) diyor Allah.

ADNAN OKTAR: Evet. Furkan Suresi 29’da: “Çünkü o,” şeytan “gerçekten bana geldikten sonra beni zikirden (Kuran'dan) saptırmış oldu.” Bak diyor ki “Şeytan da insanı 'yapayalnız ve yardımcısız" bırakandır.” (Furkan Suresi, 29) Münafıkları işte yapayalnız yardımsız bırakan da şeytan. Ayette bak açıkça söylüyor Allah Furkan Suresi 29’da “şeytan da insanı 'yapayalnız ve yardımcısız' bırakandır." Münafık ne diyor? “Siz de yapayalnız olun” diyor. Şeytan ne diyor? O da “yapayalnız olun” diyor. Samiri ne diyor? “Ben de yapayalnızım” diyor Samiri. Demek ki şeytanın üslubuyla münafıkların üslubu hepsi aynı.

OKTAR BABUNA: “Müminler ancak kardeştirler.”  (Hucurat Suresi, 10)

ADNAN OKTAR: Tabii, inananlar kardeştirler ve velidirler, “Birbirlerinin velisidirler” diyor Allah. Ve demek? Öz kardeş ve birbirinin koruyucusu ve kollayıcısı, annesi babası gibi, çocuğu gibi yani.

GÖKALP BARLAN: Şeytandan Allah’a sığınırım “Andolsun, biz sizden mücahit olanlarla sabredenleri bilinceye (belli edip ortaya çıkarıncaya) kadar…” (Muhammed Suresi, 31) imtihan edeceğini söylüyor Allah. 

ADNAN OKTAR: Müminlerden başkasını sır dostu edinmeyecek. Adam gidiyor küfrü sır dostu ediniyor. Münafığı, imansızı sır dostu ediniyor. Açıkça bunu yaptığı halde ahlaksızca Müslümanım diyor daha hala. Daha hala Müslümanları Kuran ayetiyle, çalışkanlıkla, işte gayret etmekle kandırıyor. Şeytan senin on mislin çalışıyor yüz mislin çalışıyor. Sen de şeytanın bir avanesi olarak çalışıyorsun. Ahirette hep beraber olacaksınız, inşaAllah.

Mesela Peygamberlere de diyor Hud Suresi 91’de: “"Ey Şuayb" dediler. "Senin söylediklerinin çoğunu biz 'kavrayıp anlamıyoruz'.” Münafıklarda da bu vardır anlamazdan gelir. Müslümanların yanında anlıyordur, bak dikkat edin anlıyordur, Müslümanların yanından ayrılır ayrılmaz anlamıyordur. Müslümanın yanındayken her şeyi doğru diye kabul ediyordur, ayrılır ayrılmaz her şey yanlış diye reddeder. Kapıdan adımını atar atmaz. Görüyor musun, bir metre önce ayrı, bir metre sonra ayrı. Bir metre önce bütün Müslümanların, Kuran’ın dediklerini kabul eden adam bir metre dışarıya çıktığında tam tersini savunuyor. “Doğrusu biz seni içimizde zayıf biri görüyoruz.” Münafıklar hep böyle imamları, peygamberleri hep zayıf görmüşlerdir, güçsüz görmüşlerdir. Ve güçsüz olmasını sağlamaya gayret etmişlerdir. “Eğer yakın-çevren olmasaydı,” bak Müslümanlar nasılmış? Çevresi varmış birlikte hareket ediyorlar, “gerçekten seni taşa tutar-öldürürdük.” Bak Müslümanların cemaat, topluluk halinde olmasının faydasını görüyor musun? Yalnız olsaydın direkt öldürürdük diyor. “Sen bize karşı güçlü ve üstün değilsin." (Hud Suresi, 91) Münafıklarda hep böyle bir iddia vardır, yani karşı tarafı güçlü ve üstün görmemek için kendilerince ahmakça çırpınır ve gayret ederler. Bunu yaptıkça Müslümanlar güçlenir kendileri de küçük düşüp kaybolup eriyip-giderler.

Ali İmran Suresi’nde Cenab-ı Allah diyor ki: “Eğer Allah size yardım ederse, artık sizi yenilgiye uğratacak yoktur” yani Allah yardım ederse. Bu çok önemli, adam kendi gücüyle yapacağı bir şey zannetmesi. “…ve eğer sizi 'yapayalnız ve yardımsız' bırakacak olursa,” bak bunu bir felaket olarak söylüyor Allah, münafık da bunu bir nimet gibi görüyor. “…ondan sonra size yardım edecek kimdir? Öyleyse müminler, yalnızca Allah'a tevekkül etsinler.” (Ali İmran Suresi, 160) Yapayalnız ve yardımcısız olmayı Allah bir felaket olarak belirtiyor Kuran’da. Münafığın nimet olarak gördüğünü Allah felaket olarak belirtiyor.

Evet, buyurun dinliyorum.

BÜLENT SEZGİN: Adnan Bey, darbecilerden bazılarının resimleriyle tanıtmak istiyorum. Darbeci eski Yarbay Mustafa Azimetli, Emniyet Havacılık Dairesi’ni bombaladı. Polis Özel Harekat Yerleşkesi’ni lazerle işaretledi. Darbeci eski Yüzbaşı Uğur Uzunoğlu. Türkiye Büyük Millet Meclisi, TÜRKSAT ve Özel Harekat Yerleşkesi’ni bombaladı. Darbeci eski Yüzbaşı İlhami Aygül, Ankara İl Emniyet Müdürlüğü’nü bombaladı. Darbeci eski Yüzbaşı Hüseyin Türk, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni, TÜRKSAT’ı ve Emniyet Özel Harekat Başkanlığı’nı bombaladı. Darbeci eski Yüzbaşı Mustafa Mete Kaygusuz, saldırılar sırasında telsizin başındaydı.

ADNAN OKTAR: Kardeşim, bu adamları caddelerden geçirsinler oradan götürsünler olay yerine. Bir de bu herifler daha hala sakal makal bırakmış adam. Saçını maçını tarıyor bilme ne. Bunların hepsini 3 numaraya vursunlar sakalını falan da kessinler. Bu bizi kızdırıyor yani rahatsız ediyor. Otuz kere söyledik, elbiselerini bir an önce bu adamların giydirsinler. Sıkıldık artık yani. İllet oluyorum adamların yüzünü gördüm mü. Bir de bunlar ağzını bozarsa kafalarını ezsinler bunların yani yere eğsinler, 45 derece eğsinler. Aslan gibi jandarma, gayet kolay iş.

Evet, dinliyorum.

KARTAL GÖKTAN: Bir izleyici sorusu var.

VTR: Merhabalar, ben Bursa’dan Burak. Cennet anaların ayaklarının altında mıdır?

ADNAN OKTAR: Güzel Burak, orada kastedilen tabii ayağının altı fiilen o anlamda değil de, anneye hizmet edilirse, anneye hürmet edilirse, anneye saygı duyulursa, korunup-kollanırsa bir merhamet, vicdan, yüksek bir ahlak ortaya konduğu için karşılığı cennettir, anlamı bu.

KARTAL GÖKTAN: FETÖ’den tutuklu olan suikast davası sanığı darbeci Kurmay Albay Osman Kılıç, duruşma salonuna getirildikleri sırada temsili darağacı gösterilmesi, urgan atılması ve protestocuların önünden geçirilmesinden rahatsız olduğunu söyledi. Kendilerine psikolojik işkence uygulandığını iddia ederek şikayetçi oldu.

ADNAN OKTAR: Tamam urgan falan anlaşılıyor. Ahlaksızca ve alçakça bir şeyler yaptıkları için halk öfkesini dile getiriyor bu normal. Yani o nasıl kinini milletin üstüne kusmaya kalktı kendince, değil mi? Halk da protestosunu ifade edebilir eder yani nasıl yapsın? Psikolojik bilmem ne falan yok, zaten hapishaneye gireceksin. Normalde asılacaktın. Zaten şeri hukuka göre de asılmaları gerekir. Şeri hukukun geri dönmemesi diye bir konu yoktur. Şeri hukuk kabul edenler için 1400 yıldan beri geçerlidir. Dolayısıyla şeri hukuka göre zaten alayının asılması gerekir. Ama kanun değişti hayırlı da oldu. Çünkü yaptıkları rezaletin boyutunu bir görsünler. Yaptıkları ahlaksızlığı bir görsünler. Halkın içinden geçecekler. Halk bunlara görüşünü tabii ki ifade edecek, gazeteden basından zaten duyuyorlar. Ne diyelim beyefendi mi diyelim ne diyeceğiz yani? Ne denmesi lazım? Zaten katilsiniz, zaten ahlaksızlık yapmışsınız halk bunu ifade ediyor, ifade edecek bunu. Ve siz cezaevindeyken de bunu ifade edecekler. Ve ömrünüz boyunca bunu duyacaksınız. Kibarlığa bak “bizim moralimizi bozuyorlar, psikolojik işkence ediyorlar” diyor. Halk içindeki duyguyu sana ifade ediyor, o bir sembolik anlatım. Yani normalde sizin asılmanız gerekiyordu anlamına gelen bir şey o. Bu kadar açık. Sen milletin üstüne tank sürmüşsün, zırh delici mermiyle ateş açmışsın, o ip atmış beyefendi de rahatsız oluyor kendi kafasına göre. Kendini böyle beyefendi görüyor. Hassas ruhu rencide olmuş. Üstüne bomba atmıyor ip atıyor. Sen onun üzerine bomba atmışsın. Ayrıca cezalanacaksın zaten adı üstünde. Psikolojik olarak. Yani senin hapse girmenin amacı ne? Psikolojik yönden seni cezalandırmak. Hapishaneye niye sokulur bir adam? Psikolojik yönden cezalandırmak. O da psikolojik bir ceza işte sana. Kanun istiyorsan kanun da çıkartırız. Öyle bir sorun olmaz.

Evet dinliyorum.

VTR: Merhabalar ben Manisa’dan Sedanur, size şöyle bir sorum olacak. Ölümden korkmalı mıyız, ben ölümden çok korkarım, korkmalı mıyız?

ADNAN OKTAR: Sedanur o kadar güzelsin ki, o kadar güzelsin ki Allah senin ömrünü uzun etsin. Muhteşem bir insansın muhteşem bir kızsın. Allah sana sağlık sıhhat ve uzun ömür nasip etsin. Ölümden korkma nasıl olur? Adam cehenneme gitmen korktuğu için tabii ki ölümden korkabilir. Allah’tan korktuğu için. Çünkü ne kadar uzun ömürlü olsa o kadar hatasını telafi etme imkanı var. O anlamda bir mahsuru yok. Ama hani yok olurum tarzında düşünüyorsa facia. Çünkü zaten teknik olarak fizik olarak mevcut bu ses, görüntü ve algıların hiçbiri yok olmaz. Yani kâinatın fizik yapısı buna müsait değil. Var olan bir şey hiçbir şekilde yok olmaz.

Evet.

KARTAL GÖKTAN: Uluslararası basında en son yayınlanan makaleleriniz şunlar Adnan Bey. Sol görüşlü Amerika’nın bağımsız haber sitesi American Herald Tribune’de  “Dünya kaynakları herkese yeter mi?” başlıklı makaleniz yayınlandı. Yazınızda savaş ideolojilerinin yerini barışa bıraktığı, fedakarlığın bencilliğin önüne geçtiği insanların her şeye sahip olmak yerine paylaşmaktan zevk aldığı bir dünyada kötülüğün barınamayacağını anlatıyorsunuz.

Ürdün’ün ilk bağımsız Arapça gazetesi El-Gad’da “Rock yıldızları ve intiharlar” başlıklı yazınız yayınlandı.

Katar’ın en büyük Arapça gazetelerinden El Rayah’da “Suriyeli mültecilerin yaşadıkları acılar devam ederken dünya suskun”  başlıklı makaleniz yayınlandı. Yazınızda mültecilerin boğularak şehit olmalarının hala önüne geçilemediğini, bu utanç verici durumun son bulması gerektiğini, insan hayatlarının siyasetten, ulusal çıkarlardan veya paradan çok daha önemli olduğunu vurguluyorsunuz.

Güney Afrika KwaZulu-Natal’dan yayın yapan 690 bin tirajlı Sunday Tribune Gazetesi’nde yine Güney Afrika Sekunjalu Cape Town’dan yayın yapan günlük tirajı 300 bin olan günlük gazete Weekend Argus’da ve Güney Afrika’dan yayın yapan The Independent News ve medyaya ait haftalık İngilizce gazete The Sunday Independent’ta “Afrika’da Kolonyalizm bitti mi?” başlıklı yazınız yayınlandı.

ADNAN OKTAR: Göreyim.

KARTAL GÖKTAN: Kanada Ontario’da İngilizce ve Arapça olarak basımı yapılan Al Bilad Gazetesi’nin İngilizce yayınında “Afganistan savaşını kazanabilmek için Amerika’nın tek seçeneği var” başlıklı makaleniz yayınlandı. Yazınızda Amerika’nın askeri yöntemlerle bir başarıya ulaşamayacağını bugüne kadar hiç denemediği bir strateji olarak radikal öğretilere karşı Kuran’ın sözünün anlatıldığı bir eğitim seferberliği ile başarıya ulaşabileceğini anlatıyorsunuz.

Merkezi Bağdat’ta bulunan bağımsız ve sol çizgiye ait Arapça günlük gazete Almada’da “Medya terörizmin oksijeni olmamalıdır” başlıklı makaleniz yayınlandı. Yazınızda medyanın teröristleri katil haline dönüştüren felsefeyi fikren darmadağın edecek haber yöntemleri kullandığında terörün oksijeni olma tehlikesinden kurtulacağını vurguluyorsunuz. Son olarak Almada’da ayrıca “Afrika’da Kolonyalizm bitti mi?” başlıklı makaleniz yayınlandı maşaAllah.

ADNAN OKTAR: Ne güzel. Dünyanın ünlü büyük gazetelerinde yazım çıkması Allah’ın bir lütfu.

Evet dinliyorum.

VTR: Merhaba ben Ali. Bir insan neden bir dine inanır?

ADNAN OKTAR: Bir dine niye inanır? Şimdi gözümüzün önünde bir ekran var. Tam renkli ve her şey de mükemmel. Yani inanmamanın dışında bir yol deli olmak lazım başka bir yolu yok ki. Ben kendi açımdan öyle düşünüyorum. Saat, televizyon görüyorum. Aletler var çeşitli. Makinalar var, insanlar var. Renkler var. Sesler var. Çikolata yiyorum tadı var. Güzel koku var yani ne bu? Nasıl açıklanır? Belli ki bir yaratan var. Yaratan da yalnız başına bırakmayacağına göre, bir mesajı olacağına göre. Allah’ın yarattığında insanları yalnız bırakmayacağını bildiğimize göre bir mesaj olduğuna göre o mesaj da din olmuş oluyor.

Evet.

VTR: Kuran’da yasaklı içkiler adına “hamr” kelimesi geçiyor. “Hamr” mayalanmış demek ama rakı damıtılıyor, o zaman rakı günah değil, böyle bir şey var mı?

ADNAN OKTAR: Vay seni seni seni. Benim anladığım rakı içmek istiyor. Ona fetva arıyor. Farz edelim dediğin gibi olsa bile rakı zaten vücuda zararlı bir madde. Saf alkol yine haram olur. Dediğin gibi de olsa fark etmez. Yani dediğinde haklılık yönü olabilir ben ona bir şey demiyorum. Ama tentürdiyot içmek helal mi? Haram, ölürsün. Efendim, sinek ilacı içmek helal mi? Haram yani bunu sormaya gerek yok. Yahut asit insan içebilir mi asit? Haram. Asitten daha beter. Asidi yine sulandırırsın falan feşmekan. Bunun çözümü de yok. Alkol muazzam tahribat yapan çok zararlı bir madde. Vücudu parçalar adeta dolayısıyla zevk alınacak hiçbir yönü yok. Helal olamaz, çünkü vücuda zararlı.

Evet dinliyorum.

VTR: Merhaba ben Songül. Ne zaman Avrupai bir ülke olacağız?

ADNAN OKTAR: Songül senin gibi kaliteli güzel kızlar, güzel hanımlar her yerde var. Avrupa’yı zaten insan temsil eder. Yani sonra eşyalar temsil eder. Siz zaten Avrupalı oldunuz. Çok kalitelisiniz ve sayınız çok fazla. Bak dikkat ederseniz her kim olursa olsun ekrana çıkan, hepsi Avrupai ve kaliteli. Hepsi sevgiyi arıyor, kaliteyi, güzelliği, neşeyi, sevinci, kardeşliği ve hepsi savaşa karşı hepsi kavgaya karşı, hepsi silaha karşı, teröre karşı. Ve hepsi sanatı istiyor. Güzel resimler olsun, güzel müzik olsun.  Güzel heykeller olsun. Sokaklar süslü olsun, binalar süslü olsun diyor. Sizle biz zaten Avrupalı olduk. Binalara gelince o da artık Mehdiyet’in işi. Ama Mehdiyet’in çoktan talebesi olmuşsunuz. Allah’a çok şükür. Ve toptan talebesi olduk. Yani mühim olan buydu. Canımın içi tabii sen istiyorsun ki binalar çok güzel olsun her yer sokaklar çok güzel olsun. Mehdi (as)’nin zuhurunun dışında gerçekten mümkün değil. İmkansız, zaten herkes de bunu takdir eder. Aksini kimse söylemez, mümkün değil. Çünkü bir kere aşk ve sevgi olması gerekiyor en başta. Aşkın, sevginin üstadı çıkmadan binanın aşk ile meydana getirilmesi mümkün değil. Binanın sevgi ile meydana getirilmesi mümkün değil. Bak hep binalarda sevgi yok. Sevgisiz yapılmış binaları görüyor musunuz? Hepsi nasıl hüzünlü, nasıl o acıyı bize ifade ediyor. O sevgisizliğin o soğukluğunu bize nasıl ifade ediyorlar? Hangi binada sevgiyi görebiliyoruz? Hangisine Mehdiyet’in ruhu değmiş? Hangisine Mehdiyet’in eli değmiş? Değmemiş, değmeyince böyle oluyor işte. Mehdi (as)’nin zuhurunda bir binalara bakın bir de şu an. Allah kıyas yapalım diye bunu yapıyor.

BÜLENT SEZGİN: Hadislerde “çok kısa zamanda imar eder” diyor Mehdi (as) için.

ADNAN OKTAR: Evet, “sizin” diyor “yirmi yılda yaptığınızı Mehdi bir yılda yapar” diyor. Sadece Mehdi (as)’ninki sevgi ve sosyal adalettir onun dışında karışmaz. Siyasete karışmaz. Sevgi ve sosyal adaletin teşviki o kadar.

Evet.

VTR: Ben Merih. Ne zaman bencillikten kurtulmayı düşünüyoruz, ne zaman güzel insanlar olacağız, ne zaman mutlu olacağız? Bunu sormak istiyorum.

ADNAN OKTAR: Bak görüyor musun dünya güzelini bak cennet kuzusunu görüyor musun? Merih Hanım baştan sona anlattığı Mehdiyet. Baştan sona Kuran ahlakı. Baştan sona cennet arzusu. İnşaAllah çok güzel olacak. Ve Mehdiyet’in dışında çözüm olmadığını da Allah bize gösteriyor.  Kimle konuşsak bunu görüyoruz. Tayyip Hocam bak güzel bir Mehdiyet adımı attı. Her yer hanımlarla dolsun dedi. Ve gece gündüz nasihat, nasihat ve emri bil maruf nehyi anil münker maşaAllah. Ben böyle cumhurbaşkanı görmedim. Bak ta 1950’lerden beri efendim buralardayız Türkiye’deyiz. Allah’a şükür yani.

İnsan ne kadar uzun yaşıyor hayret 1956 çok eski bir tarih. Kendime bakıyorum çakı gibiyim. Ne 56’sı? En fazla kaç yıl olmuştur ben doğalı? 17 yıl falan olmuştur. En fazla, en fazla.

Evet dinliyorum.

VTR: Adnan Oktar’ı seviyorum, beğeniyorum, çok çağdaş bir insan, beğeniyorum kendisini, denk geldiğim zaman da izliyorum.

ADNAN OKTAR: Benim yakışıklım muhteşem. Muhteşem maşaAllah. Allah nurunu artırsın. Güzel insan hep güzelliğin peşindedir. Her şeye güzel bakar. Güzel görür. Allah onu güzellik içinde yaratmıştır. Bu yakışıklımı Allah cennette bizlere kardeş etsin.

Evet.

VTR: Merhaba ben Bursa’dan Kenan. Zaman çok hızlı, nasıl kullanmalıyız?

ADNAN OKTAR: Kenan yakışıklı Kenan farkına varmış olman güzel. Zaman akıl almaz hızlı akıyor. Ahir zamanın özelliği insanlar yemek yiyor daha işine gidiyor akşam oluyor yani. Bak şimdi kısa sürede akşam olur.

Evet dinliyorum.

BÜLENT SEZGİN: Eren şehidimizin annesi askerler tarafından oğlunun neden PKK bölgesine götürüldüğünü anlayamadığını söyledi. “Muhtar nerede, köyün mülki amiri o değil mi? Köyün güvenliği için keşif yapılacaksa neden muhtar çağırılmıyor? Muhtar yerine neden 2002 doğumlu çocuğumuz çağrılıyor. Bunların cevaplarını istiyoruz. Oğlum askerde şehit olmak istiyordu bir kapı önünde değil. Bu acı oldu” açıklaması yaptı. Ahmet Hakan da bunun üzerine “Eren’in annesinin HDP’nin yönlendirmesi ve etkisi ile bu şekilde konuştuğunu ama aslında sadece çocuğunu düşünen bir anne konumunda olduğunu” söyledi.

ADNAN OKTAR: Kardeşim şimdi işin doğrusunu anlatayım ben. Eren kabadayı her halinden belli oluyor. Asker de bunun farkına varmış. Polis de farkına varmış. Ben resmini gördüm alenen kabadayı. On beş yaşında falan değil. On beş yaşında nüfus cüzdanında öyle yazıyor. Kendisi yirmi beş yaşında yani kabadayının hası. Askere yardım etmek istemiş. Devlete yardım etmek istemiş. Olay bu. Daha da detayına girmek istemiyorum da gönüllü olarak kabadayı olmuş bu kadar basit. Kabadayılığının da hakkını vermiş. Cennet kuzusu olmuş. Niye öyle niye böyle bunlar gereksiz. Bir şey yok onda. Kaderinin onu oraya getirmesi ile olan bir şey. Şehirde olsa terör oraya ulaşmayacak mı? Ulaşır. Zaten şehirde her yerde oluyor. Orada da zaten normalde olacak iş değil. Yani çünkü o PKK’nın hedefi olan birisi değil. Ama kabadayıya yakışan olmuş. Allah onu çok sevdiği için yanına almış. Zaten “Niye beni yeteri kadar sevmiyorsunuz?” diyor. Allah da “Yanıma gel” demiş o kadar. Onun için annesi şunu dedi bu dedi bunlar boş. Devlete yardım etmek isteyen bir ruh içinde olan bir delikanlı konu bu. Kabadayılığının da gereğini yapmış. İfa etmiş. Allah şehadetini makbul etsin, kabul etsin. On beş yaşında değil o onu söyleyeyim. Ruh olarak on beş yaşında değil yirmi beş yaşında. Tam bir aslan. Genç Osman onun ismi. Genç Osman, Genç Osman da Bağdat’ta aynı şekildeydi. Onun da yaşı küçüktü. İstiklal Savaşı’nda da bizim aslanlar on-on iki yaşındaydılar. Dolayısıyla şurada olsaydı, annesi acıdığı için anne olduğu için kızıyordur şu an. Ama şehadetine seviniyor. Mühim olan bu. Çocuk orada ne işi vardı? Bir şekilde gitmiş olabilir. Merak etmiş gitmiş olabilir. Dağı sevdiği için gitmiş olabilir. Yani asker onu tahmin edemez öyle bir şey olacağını, edememiş olabilirler. Olan ile ölene çare olmaz.  Dolayısıyla konuyu böyle dallandırıp budaklandırmanın bir alemi yok. Ama hukuki yönden araştırma yapılsın o ayrı mesele. Hukuku bir hata varsa o düzeltilir. Veyahut hatası olanlar varsa tecziye edilir. Ama o yiğidin istediği zaten şehadet zaten yiğitlik. Allah ona onu nasip etmiş. Anneye moral yönden destek olmak lazım, şevklendirmek lazım. Ne mutlu ona ki bir şehit anası olmuş. Büyük bir şeref. Biz de onu maddi manevi koruyup kollarsak mesele kalmaz. Evladı niçin yaşar bir insanın? Allah için yaşar. Ne için doğurdu? Allah için doğurdu. Onu yaratan kimdi? Allah’tı.  Yanına alan kim? Allah. Annesi yaratmadı onu Allah yarattı. Annesi vesile oldu. O annelik sevabını alıyor o da evlatlık ve şehadet sevabını almış oluyor. O kadar.

Evet.

VTR: Merhaba adım Dilan. Benim sorum, iyi bir arkadaşlığın temelleri nasıl atılmalı?

ADNAN OKTAR: Tabii ki Allah korkusu ve Allah sevgisi üstüne olması lazım. Onun dışında olmaz.  Yani boşluğun üstüne kurulan arkadaşlık mutlaka yıkılacak demektir. Örümcek ağının üstüne kurarsan sevgini o alt üst olur. Sonunda hep acı, hüsran ya cinayet ya yaralanma ya nefret ya kavga. Allah sevgisi, Allah korkusu üstüne kurulursa Allah’ın tecellisi olarak seversen hiçbir şey olmaz.

Evet.

VTR: Adım Hasan. Boşanma süreci çocukları nasıl etkiler, bu olumsuz etkileri nasıl aza indirebiliriz?

ADNAN OKTAR: Yakışıklı Hasan bu olan bir şey artık. Bunu bir felaket haline getirmemek lazım. Boşanmayı normal makul görmek lazım. Kuran’da da helal olan bir şeydir. Yani felaket haline getirirsen toplumda yeni bir azap kapısı açmış olursun. Bunu dehşet verici büyük bir felaket gibi değil de o insanların içinden gelen onları rahatlatacağını düşündüğümüz bir eylem olarak görelim. Dolayısıyla çocuk hem annesinin yanına da gider, babasının yanına da gider. Bunu büyük bir travma konusu haline getirirsek gözümüzde büyütürsek etkisi daha yükselir. Bunu yapmazsak daha iyi olur.

Evet.

BÜLENT SEZGİN: Müslüman Yazar Nuri Pakdil Star Gazetesi’ne verdiği röportajda “Çocukluğum Allah demenin bile yasak olduğu bir dönemde geçti” diyerek Cumhuriyet okullarının eğitim sistemini eleştirdi. “Batı emperyalizminin savunucusu öğretmenlerin egemen olduğu cumhuriyet okullarında okuyanların çoğu batı hayranı, din düşmanı ve emperyalistlerin işbirlikçisi olarak yetişiyor” dedi. Oda TV bu röportajı “İşte Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar’ın hayran olduğu yazar” manşeti ile verdi. “Hulusi Paşa ile Hakan Fidan’ın Pakdil’in evine ilginç ziyareti” yorumunu yaptı.

ADNAN OKTAR: Kardeşim dediği doğru o yazarın. Yani Darwinist, materyalist eğitim verildi onu kastediyor. Darwinist, materyalist eğitim sonucunda PKK çıktı işte komünistler çıktı. 12 Eylül öncesi Türkiye gidiyordu komünist oluyordu. Eğitimin bozukluğu yabancı ve hatalı eğitimin meydana getirdiği netice. Onu kastediyor. Karmaşık bir şey yok. Ve bu doğru bundan neyinden kaçınıyorsunuz? Biyoloji, tarih, felsefe bunlara bir şey denildiği yok. Hocanın anlatmak istediği açıkça söylememiş ama Darwinist, materyalist eğitimi kastediyor. Bunun sonucu Türkiye yıkılıyordu ucu ucuna kurtuldu. Hulusi Paşa da ayrıca milli insanları sever tabii ki. Paşa’ya boş yere laf atıyorlar. Hulusi Paşa kabadayı ve delikanlıdır. Dürüst bir Müslüman dürüst bir insan. Hiç boş yere uğraşmasınlar. İyi niyetli bir insana, samimi bir insana hiç kimse zarar veremez. Eleştirenler hiçbir yere varamazlar. Hakan Fidan o da dindar beş vakit namazında bir delikanlıdır o da çok dürüsttür. Ama insan bunlar tabii hataları olabilir. Yanlışları olabilir ayrı mesele ama Hakan Fidan da beş vakit namazında muttaki halis bir Müslümandır.

Evet dinliyorum.

VTR: Merhaba ben Yağmur. Bir sevmek bin defa ölmek demek mi?

ADNAN OKTAR: Bir sevmek binlerce kere yeniden doğmak gibidir. Kalbin açılır. Aklın açılır. Allah'a daha yaklaşırsın. Allah'a coşkulu sevgini ifade eden güzel bir ibadettir sevmek. Ama duygusal romantik bakış açısına girer de kıskançlık kapısını da açarsan, o zaman felaketin kapısı açılır. Artık sevgi kalmaz. Geriye tarif edilemeyen şeytanın karanlık dehlizlerindeki acımasız çatışma başlar. Sevgi artık ölür. Allah vermesin. Heves kalır ve acımasız karanlık bir kuyunun içerisinde insan çarpa çarpa ilerlemeye başlar. Bin kere ölmek demek odur. Sakın sakın. Allah için seversen, Allah'ı sakın bırakma. Allah'ı çok sev. Allah seni koruyacaktır.

VTR: Merhabalar İstanbul Kapalıçarşı’dan Hocamıza selam olsun. Rumeli Orhan Kemal ben. “Çek tulumbayı çek” şarkısının yazarı ve icra edeni.  “Hap Koydum” şarkısının yazarı ve icra edeni. “Abe Kaynana” şarkısının icra edeni, yazarı. Hocamızı seviyoruz. İzliyoruz. Çok güzel eğlenceli bir program yapıyor. Sizin kameranız vasıtasıyla da İstanbul Kapalıçarşı’ya bekliyoruz Hocamızı. Bir acı kahvemizi içmeye bekleriz Hocamızı her zaman. Eğer tabii davet ederse bizler de onları ziyaret etmek isteriz. Seviyoruz. Saygın bir insan. İnternetten biz de görüyoruz. Hoş bir program yapıyor. Hoşumuza gidiyor.

ADNAN OKTAR: Rumeli Orhan, bizim canımız, kalbimiz. Çok değerli bir sanatçı. Yetenekli bir sanatçı. Davetine de inşaAllah icabet ederiz. Bu yakışıklıyı bu güzel insanı köşke de bekliyoruz. Yemekte, sohbette hem bir fasıl icrası olur, hem de güzel bir tanışma olur. İyi olur. Hayırlı olur. Selamına aleykümselam diyorum.

Arkadaşların soruları devam etsin.

VTR: Merhaba ben Furkan. Şu hayatta en çok mutlu olduğunuz an hangi an?

ADNAN OKTAR: En mutlu olduğum an Allah'la olan andır. Onun dışında insan mutlu olamaz. Allah'la kalbini sürekli bağlantıda tutan insan hep mutludur. Onun dışında ne ile mutlu olunur? Denize bakarsın, Allah'la beraber deniz güzeldir. Güzel bir kadına bakarsın, Allah'la beraber o kadın güzeldir. Yemeğe bakarsın, Allah'la beraber o yemek güzeldir. Onun dışında güzel olmaz.

Evet.

VTR: Kedicikleri nereden buluyor? Çok merak ediyorum.

ADNAN OKTAR: İnsanları Allah yaratır. Gözümüzün önünde bir perde var, nurani bir perde. Orada seyrediyoruz. Onu Allah kaderde teker teker her insan için ayrı hazırlamıştır. O görüntünün dışında bir şey seyretmiyoruz. Yani bulma değildir o. Allah'ın göndermesidir. Allah'ın o görüntüyü göndermesi oluyor. Sen bulduğunu zannedersin ama bulma değildir o. Allah'ın görüntüyü senin gözünün önüne getirmesidir.

Evet.

VTR: Adnan Bey'e benim bir sorum olacak. Tüm Türk milleti, tüm İslam alemi İsrail'e karşı iken kendisi neden İsrail'i bu kadar koruyor? Ve neden İsrail'e karşı herhangi bir harekette bulunanın ‘Gök kubbeyi başlarına yıkacaklarını’ söylüyor? Ben bunu merak ediyorum. Kendisinden cevap bekliyorum. Teşekkür ediyorum.

ADNAN OKTAR: Aslan kabadayım benim. Aslan. Görünüşünden belli oluyor yiğit kabadayı olduğun. İsrail'in zalimine bizim desteğimiz olmaz. Ama Peygamber soyunu yeryüzünden yok etmeye kalkan olursa, ne diyor adam “Ben” diyor. “İsrail’de canlı bir tane Musevi bırakmayacağım. Hatta hayvan da bırakmayacağım. Hepsini kökünden kazıyacağım” diyor. Ben de dedim ki “Eğer sen bunu yapmaya kalkarsan gök kubbeyi tepene geçiririz” dedim. Bu dediğim doğru. Biliyorlar bunun doğru olduğunu. Ve bir daha da o lafı pek öyle ağızlarına almaya kalkmadılar. Peygamber soyunu yok ettirmeyiz. Bunu unutacaklar. İsrail'in zalimi varsa, Allah onu zulmünün içinde boğsun. İsrail'in zalimi varsa, Allah onu zulmünün içinde boğsun. Ama ben masum hahamlara, masum İsrail halkına masum İsrailli genç kızlara, masum çocuklara elini uzatmaya kalkan olursa, elini kolunu kırarız kanunu hukukla. Bunu bilecekler. Buna müsaade etmeyiz. Benim anlattığım bu. Ama bu her ülke, her mazlum için geçerli. Yani Filistinli bunun için de, Pakistan da, Mısır, Cezayir, Libya, Fas, Tunus, Suriye, Irak, Afganistan hepsi. Onun için yani sırf İsrail için değil bu sözümüz. Bir insan Peygamber soyunun kökünü kazımak üzere kin duyuyorsa, şeytanın etkisinde demektir. Buna müsaade etmeyiz. Kastettiğim bu.

EBRU ALTAN: Siz İran’ı da uyarmıştınız. İran'da nükleer bomba atmakla tehdit etmişti. “Haram olur” demiştiniz. Hemen kabul etmişlerdi.

ADNAN OKTAR: Dediler ki, İsrailli Sanhedrin üyeleri geldi buraya. Yani Sanhedrin zaten İsrail ordusunun operasyon kararını veriyor. Yani fetva almadan ordu hareket etmez. İsrail ordusu hareket etmez. Fetva almadan İsrail ordusu hareket etmez. O fetvayı verecek insanlar buraya geldiler. “Biz İran’ın Kum şehrini, Tahran’ı ve nükleer tesislerin hepsini vuracağız” dediler. “Sakın yapmayın” dedim. İkna ettim, gönderdim ve vazgeçtiler. Sen bu kısmı niye almıyorsun? Mesela İran da öyle. “Bütün İsrail'i yerle bir edeceğiz tek bir canlı bırakmayacağız” diyorlardı. Onlarla da konuştuk. Haram olduğunu söyledik. Olmaz.

Evet.

VTR: Adnan Hoca’yı çok seviyoruz. Aslan adayıyız inşaAllah. Biz de onun aslanı olmaya adayız. Seviyoruz onu.

ADNAN OKTAR: Tam erkek güzelisin. Allah ömrünü uzun etsin. Allah sana sağlık sıhhat versin. Aslan gibisin de çoktan aslan oldun çoktan. Evet, gelirsen ağırlarız inşaAllah.

Evet dinliyorum.

VTR: Hocam İslam dünyaya hakim olduğunda, buna sebep olan Mehdi (as)'ı herkes tanıyıp bilecek mi?

ADNAN OKTAR: Mehdi (as) çıkıp “Ben Mehdi’yim” demez. Halk da “Ey Mehdi” demez. Sevgiyi öğreten bir insan. Yani şu an Mehdiyet zaten gürül gürül çalışıyor, işliyor yani. İsteyen de istemese de devam ediyor şu an. Sevgi de yayılıyor. Bütün insanlar sevgiyi istiyor. Bu Mehdiyet’in bir başarısıdır. Bütün insanlar birlik ve kardeşlik istiyor. Savaşların durmasını istiyor. Sanat istiyor. Estetik istiyor. Güzellik istiyor. Bağnazlık istemiyor. Nefret ediyor gençlik bağnazlıktan. Konu bitmiş. Tayyip Hoca'ya bakıyoruz “Her yerde kadınlar olsun” diyor. Bu da Mehdiyet’in bir başarısıdır. Darwinizm'in yerle bir olması Mehdiyet’in başarısıdır. Homoseksüelliğin yerle bir olmasan Mehdiyet’in başarısıdır. Rumiliğin yani İngiliz tipi Rumiliğin ipliğinin pazara çıkması da yine Mehdiyet’in bir başarısıdır. Daha bu yıllarda böyle bir başarı varsa ve öncüleri bunu daha sağlıyorsa, Mehdi (as) çıktığında kim bilir ne olur? Düşünemiyorum. Ve Mehdi (as) çıktığında da “Ben Mehdi’yim” falan demez. Asla da dedirttirmez. Makama mevkiye de meraklı değildir. Hiçbir siyasi faaliyette bulunmaz. Yani cumhurbaşkanı, başbakan, milletvekili hiçbir şekilde alakası yoktur. Risale-i Nur’da bu açık açık belirtiliyor. Siyasetin s’siyle bağlantısı olmaz. Saraylarda da işi olmaz. Kendi evinden sevgi ile sevgi lideri olarak yönetir. İnsanlar istese de istemese de ona uyarlar. İstemeyen de uyar, isteyen de uyar. Ve “her yerde ondan bahsedilir” diyor Peygamberimiz (sav). Yani bu bir gönül hareketidir ve bunun karşılığında da Mehdi (as) hiçbir şey istemez. Sadece Allah'ın rızası o kadar. Ve kendine Mehdi denilmesini de asla asla asla kabul etmez. Çünkü haram olur. Yani dinden çıkar, bir insan böyle bir iddiada bulunursa. Ama acaba o mudur diyeceğiz. İsa Mesih’i de göreceğiz. Acaba o mu diyeceğiz. Yani Mehdi (as)'nin gösterdiği ilgiden anlayacağız onun İsa Mesih olduğunu. Yani gösterdiği ihtimamdan ve İsa Mesih’i Hristiyanların çok fazla sevmesinden anlayacağız. Ama birçok kişi tabii açık açık da İsa Mesih olduğunu söyleyebilir. “Benim kanaatim bu” diyebilir. “Olabilir” diyebilir yani. “Allahualem” demek şartıyla, diyebilir.

Evet dinliyorum.

VTR: Benim sorum Adnan Bey'e. Çevresinde çok güzel, çok hoş bayanlar var. Acaba bunlardan bir tanesi ile neden evlenmiyor? Kendisini biri ile evlenmiş olarak da görmek istiyoruz. O kadar çevresinde bayan var. Kedicikleri var. Bunlardan biri ile izdivaç yapsa diye düşünüyorum.

ADNAN OKTAR: Öyle bir şey yaptığımda üçüncü dünya savaşı çıkar. Allah esirgesin. Yani felaketi düşünemiyorum. Bir tahayyül et. Aklında bir canlandır. Çünkü hepsi beni tutkuyla aşkla seviyorlar. Öyle bir şey de. Sen söylememiş ol, ben de duymamış olayım en iyisi. Yok, ben onların hepsini çok seviyorum. Aşkla seviyorum. Ahirette de inşaAllah birlikte oluruz.

Tayyip Hocam, Mehdiyet bereketiyle hareket eden bir siyaset mehdisidir. Siyaset mehdisi olduğu için o sarayda oturabilir. Ve siyaset de yapabilir. Mesela “Mehdi-i Abbasi” diyor. Siyaset mehdilerini belirtiyor Bediüzzaman. Örnekler veriyor. Mehdi-i Abbasi, mesela diyor “bir siyaset mehdisidir.” Tayyip Hocam da bir siyaset mehdisidir. Gayet güzel, başarılı. Çok önemli, AK Parti'nin konumu da önemli aslında. Müslümanlar derli toplu, güçlü, dinç, canlı, İngiliz derin devletinin karşısına dikti. Bu çok şahane ve şuurlu bir Müslüman. Büyük bir nimet. Çok önemli.

Evet dinliyorum.

VTR: Adnan Hocamıza sormak istediğim soru, programında açık giyinen bayanlar var, kardeşlerimiz var. Bazı hocaların vermiş olduğu vaazlara göre yasak olduğu söylenen, haram olduğu söylenen bazı müzik enstrümanları kullanıyor. Bu konuyla ilgili kendisinin açıklamasını, görüşünü merak ediyorum. Böyle bir cevabı olursa çok seviniriz.

ADNAN OKTAR: Sen ne efendisin, sen ne yakışıklısın. Sen ne güzel konuşuyorsun. Allah ömrünü uzun etsin senin. Sağlık sıhhat versin sana. Dekolte Peygamberimiz (sav) zamanında bütün hanımlara şamil bir kıyafetti. Hiçbiri inkar edemez. Ayette zaten, cilbap ayeti dekolte hanımları örtmek için gelmiştir. Diyor ki Cenab-ı Allah, “Bu dekoltelerinizle dışarı çıktığınızda” yani bu dekolte, buna benzer dekolte kıyafet. Hanım arkadaşlarımızda olduğu gibi. “Yanlış anlayanlar olur. Sizin canınızı yakmaya kalkabilirler. Sarkıntılık yapmaya kalkanlar olabilir. Onun için üstünüze genişçe cilbaplarınızı giyin. Örtünün. Yüzünüzü de kapayın. Fark edilsin Müslüman olduğunuz. Yani bilinsin ve size ilişmesinler.” Diyor Cenab-ı Allah. Burada zaten dekoltenin bütün İslam kadınlarının kıyafeti olduğunu da görüyoruz Peygamberimiz (sav) zamanında. Yani lamı cimi yok. Buradan çok açık belli oluyor. Nur Suresi’nde de kadınların sadece cinsel organlarının ve göğüslerinin kapatılmasını emreder. O kadar. Başörtüsü ile ilgili bir hüküm yok. Gece gündüz yayınlıyoruz zaten. Yayınladıktan sonra da seslerini kestiler. Ve büyük bir oyuna geldiklerini de gördü Müslümanlar. Oyun oynandı Müslümanlara. Başörtüsü ile ilgili oyun oynandı. Başörtüsü yok İslam'da. Çarşaf vardır. Cilbap. “Yüzü açık” diyor. Nereden çıkardın yüzünü? Asıl yüzü etkiler kadının. Orada kastedilen yüzü. Gelir kapatır alnından itibaren. Toplar, sadece gözü kalır. Onun da derinliğe aldırır. Böyle çeker. Ve hiç belli olmaz. O şekilde çıktığında, adam diyor ki “tamam bu Müslüman. Efendim ben bu kadına dikkatli davranayım” diyor. Amaç budur. Bu kadar. Ne zaman? Müşrik saldırısı olduğunda. Kadınlar taciz edilip, rahatsız edildiğinde tedbir. Allah’ın verdiği tedbir. İstediği, emrettiği tedbir.

Evet dinliyorum.

VTR: ABD'de yetişkinlik yaşı yirmi bir. Neden ülkemizde on sekiz diye soruyorum.

ADNAN OKTAR: Amerika'da herhalde biraz daha olgun olmalarını, güvenlik açısından daha önemli görüyor olabilirler. Ortadoğu'da insanlar daha erken olgunlaşıyor. Yani bedenen de daha erken olgunlaşıyorlar. Belki onun etkisidir. Mesela Suudi Arabistan'da öyle. Hatta on iki, on üç yaşında bile kızlar kadın gibi oluyor. Yani çabuk olgunlaşıyorlar. İklim özelliği olarak yahut coğrafya özelliği olarak bir ihtimal onunla ilgilidir. Ama Amerika'nın aldığı tedbir de makul. Yirmi bir yaş demesi çok makul. İyice oturur. Mesela silah alabiliyor. Araba alabiliyor. Yani şuuru tam otursun diye bekliyor olabilirler. Onda bir şey yok.

Evet.

VTR: Her gün makyaj yapmak cildi bozar mı?

ADNAN OKTAR: Tabii çok dikkatli olmanız lazım. Kadın cildi çok hassastır. Özellikle akşam sabunla yüz yıkandıktan sonra hiç makyaj yapmamak lazım, bir daha hanımların yapmaması lazım. Kremle yüzünü yumuşatması. Ellerinize ve yüzünüze çok iyi bakın. Kremle yumuşatın. Yani alerjik olmayan bir krem kullanın. Bir de kaliteli makyaj malzemesi kullanın ki yani alerjik olmayan. Siz de kalıcı bir etki yapmasın. Onu mutlaka doktorla da konuşarak bir kere de olsa doktora gidip özenli şekilde bir makyaj politikanız olması lazım. Ama en önemlisi alerjik yiyeceklerden kaçının. Fıstık bazen dokunur. Domates dokunabilir. Yumurta dokunabilir. Yani onu tecrübe ederek anlayabilirler. Yalnız alerjik olan bir yiyeceği kestiğinizde, alerji yine devam eder. Ona aldanmayın.  Çünkü kanda o, vücutta devam ediyor. O kimyasallar atılmış olmuyor. Dolayısıyla biraz daha beklemeniz gerekebilir. Mesela domates yersin, bir hafta etkisi devam edebilir. Veyahut çilek yer adam. Bir hafta, on beş gün bile etkisi devam edebilir. Onun için aceleci olmamak lazım. Alerjik olduğunu gördüğünüzde hemen kesin.

VTR: Merhaba ben Seda. Kadın haklarını yeterli buluyor musunuz?

ADNAN OKTAR: Kadınları dünyanın her yerinde ezim ezim eziyorlar. Dehşet verici bence. Akıl almaz bir haksızlık var. Meclisin yarısı kadın olması lazım. İşyerlerinde en az yarı yarıya kadın olması lazım. Çok acı bir durum bu. Sokakta nefes aldırmıyorlar. Caddede nefes aldırmıyorlar. Evinde nefes aldırmıyor. Kadın üzerindeki baskı, bütün dünyada dehşet verici ve çok rahatsız edici. Mehdiyet devrinde bu bela kalkacak. Dünyanın en güzel varlıklarına yapılan zulmün dozu çok yüksek bütün dünyada. Tabii bunu herkese şamil olarak söyleyemeyiz ama birçok yerde. Ailelerden başlıyor bir kere eziyet. “Git evlen” diyor. “Git kendine iş bul.” Genç kız. Niye doğuruyorsun bakmayacaksan? Genç kıza bu denir mi? Ne kadar utandıracak bir şey çocuk için. Ne kadar ezici bir söz. Sokakta eteğine laf ederler. Dekoltesine laf ederler. Makyajına laf ederler. Saçına laf ederler. Ağabeyi ayrı. Amcası ayrı. Birçok ailede, birçok kişide bu oluyor. Herkeste olmasa da muazzam bir baskı var kadınlara. Bu, Mehdiyet devrinde kökünden kazınacak. Peygamberimiz (sav)’in yirmiye yakın hadisi var. “başlarını açacaklar” diyor hadiste. “Başlarını açacaklar, güzellikleri ortaya çıkacak ve Şam'a kadar tek başlarına gidecekler ve kimse de onlara söz edemeyecek” diyor.

Evet dinliyorum.

VTR: Merhaba ben Ecem. Bir erkek evlenmeye nasıl ikna edilir?

ADNAN OKTAR: Güzel Ecem, senin gibi güzel bir kıza hayır diyecek ben bir erkek düşünemiyorum. Bir kere saçların çok güzel. Yüzün de çok güzel ve kalender kızsın. Hoş sohbet, dürüst ve samimisin. O çok önemli. Bunu konuşacak kadar özgür ve samimi olman senin dürüstlüğünü gösteriyor. Bak şöyle yap yani Allah'tan korkunu, Allah'a olan sevgini çok iyi vurgula. Dürüstlüğünü, samimiyetini çok iyi vurgula. Çok sevilecek bir kızsın. Seninle herkes evlenmek ister. Ama Kuran Müslümanı olarak yani modern dindarlığını iyi vurgula ki, güvenilir olduğun tam anlaşılsın. Güvenirlilik çok hayatidir. Güvenilir olmanın ölçüsü de dindarlık olduğu için, Allah'tan korkmak olduğu için, seni o zaman herkes baş tacı etmek ister. Ama öbür türlü tedirgin olurlar. Yani güvenemezler. Benim sana tavsiyem, Kuran'ı baştan sonuna kadar birkaç kere oku ve Allah'ı severek oku. Allah senin yolunu açar inşaAllah.

VTR: Adım Dilan. Sevgi dünyaya hakim olacak mı?

ADNAN OKTAR: Tabii. Allah ömür versin sana. Zaten gençsin, göreceksin. Ben de buralardayım. Üç-beş yıl içerisinde her şey çok değişecek. Münafıklar rezil kepaze olacaklar, o ahmaklar. Kendilerini çok akıllı zanneden ahmaklar, yüzüne tükürülecek derecede aşağılık oldukları ortaya çıkacak. İslam muzaffer olacak. Hristiyan alemi, Müslüman alemi hep birleşecek. Musevilik birleşecek. Dünyanın üstünden bu belayı tamamen atacağız. Boş yere acı çekiliyor. Boş yere ızdırap çekiliyor.

VTR: Merhaba ben Kadir. Sevmek için illa sevilmek mi gerekiyor?

ADNAN OKTAR: Tabii ki, sevmek ve sevilmek karşılıklıdır. Ama tek yanlı da insan sevebilir. Yani çok aşkla tutkuyla seversin. Gıyabında seversin. Biz mesela Peygamberimiz (sav)’i görmedik, deli aşığıyız. Hazreti Musa (as)’yı gıyabında. Görmedik, çok çok seviyoruz. Hazreti İbrahim (as)'i görmedik, çok seviyoruz. Yani sevginin bir limiti yoktur. Bize Peygamberimiz (sav) karşılık vermedi. Ben de sizi seviyorum demedi. Biz onu görmeden seviyoruz. Ahirette direkt gidip sarılacağız. Tabii o da bize sarılır ayrı mesele. Ama karşılık olup olmaması önemli değildir. Sevmek çok önemlidir. Bir de seven, gerçek seven mutlaka sevilir. Öyle bir şey yoktur. Hangi gerçek seven, sevilmemiş bana bir göster. Bana bir kişi gelsin söylesin. Ben gerçekten sevdim ama sevilmedim desin duyayım. Böyle bir şey olmaz.

Evet.

BÜLENT SEZGİN: Güneş Gazetesi’nden Kayahan Uygur -görebiliriz- İngiliz derin devleti konusunda şunları yazdı. “Dünyada son yüz elli yıldır çıkmış olan emperyalist savaşların tümünün perde arkasında Anglosaksonların parmağı olduğu bilinir. Dünyadaki bütün felaketlerin, insan kıyımlarının, toplu imha silahlarının en büyük insanlık suçlarının ardından Anglosakson emperyalizmi varken, bunların üstü örtüldü. Hitler, Stalin gibi imha edilmiş korkuluklarla insanların dikkatleri başka yönlere çekildi” dedi.

ADNAN OKTAR: Bak aydınlarımızı ne güzel aydınlattık. 1970’lerde, 80’lerde, 90’larda, 2000’lerde, 2010’larda bunlardan hiç bahsedilmezdi. Ama biz han kapısı gibi açınca kapıları, Osmanlı'nın evladı ecdadı kapılardan süvariler olarak şimşek gibi girdiler. Her yerde İngiliz derin devletine karşı olan insanların üslubu var. Münafıklar ve yancıları da kaçacak delik arıyorlar. İt gibi sinsi sinsi daha hala ahlaksızlık yapmaya çalışıyorlar. Ankara'da o alçakların faaliyet yaptığını da biliyorum. İngiliz derin devletinin elemanlarının.

Ben diyor gelenekçi İslam anlayışından çıktım. Şirkten çıkmışsın. Beni dinden çıkarttın diyor. Dinden çıkmadın, şirkten çıktın. Kuran dinine geçtin. Müslüman oldun. Şimdi Müslüman oldun. Değil mi? Gelenekçi kafadan kurtulduysan, şirkten kurtuldun. Hurafeden kurtuldun. Allah adına söylenmiş yalanlardan kurtuldun. Kuran'a tabi olup, saf hakiki İslam dinine girmiş oldun. Ama onu sana şeytan şu an şokundan dolayı yanlış gösteriyor. Kuran Müslümanlığını kabul etmiş. Şirkten çıkmış. Beni dinden çıkarttın diyor. Öyle dersen hakikaten dinden çıkarsın, onu söyleyeyim. Öyle olmaz. Sen Kuran Müslümanı oldun. Sahabenin yaşadığı İslam'a döndün. Ama şirkin büyüsü seni şu an sarhoş hale getirmiş. Ondan bunları böyle konuşuyorsun. Sen La İlahe İllaAllah Muhammeden Resulullah diyorsun ve Kuran'dan başka kitap tanımam diyorsun bitti. Kurtuluşun tamam Allah'ın izniyle.

Evet dinliyorum.

KARTAL GÖKTAN: Adnan Bey, Türkiye çapında eserlerinizin ücretsiz dağıtımı devam ediyor. Geçtiğimiz hafta sonu ağırlıklı olarak tatil beldelerindeki halkımıza toplam 23 bin 500 adet “Allah akılla bilinir” isimli eseriniz ücretsiz olarak hediye edildi. Dağıtımı yapılan yerlerin bilgileri şöyle. Geçtiğimiz hafta sonu Antalya Kumluca, Kaş, Demre ve Finike ilçelerinde toplam 8 bin 500 adet “Allah akılla bilinir” kitabı halkımıza ücretsiz hediye edildi. İzmir Çeşme'de 5 bin adet hediye edildi. Mersin Anamur'da 5 bin adet hediye edildi.

ADNAN OKTAR: Ortalık yıkılmış kardeşim. Yazın mükemmel olmuş.

KARTAL GÖKTAN: Balıkesir Ayvalık'ta 5 bin adet. Toplamda 23 bin 500 adet.

ADNAN OKTAR: MaşaAllah. Obüs mermisi gibi yani maşaAllah. Deccalın kafasına kafasına. Müslümanlara da nur saçılmış. Çok güzel olmuş. Hayır olmuş. Faaliyette bulunan herkes nefesleri adedince, kitaplardaki harfler adedince inşaAllah sevaba kavuşmuştur ve inşaAllah sevaba kavuşsunlar. Çok güzel. Her hareketleri onlara şifa olsun. Her hareketleri onlardan bir belayı savsın inşaAllah.

VTR: Kadın, erkek insanların bana bakması çok rahatsız ediyor. Ve bu son dört senenin, beş senenin sorunu ve yolda yürürken çok rahatsız oluyorum. Bunun için nasıl bir çözüm bulunabilir ve kadınlar nasıl özgürlüğüne kavuşabilir?

ADNAN OKTAR: Sen çok sevgi dolu bir insansın da sana sevgiyle bakmıyorlardır. Ondan rahatsız oluyorsundur. O normal o. Çünkü hasetle bakıyorsa veyahut pis pis bakıyorsa tabii ki rahatsız olursun. Çünkü adam yabancılayarak bakıyor, yani sığır gibi anlamsız veyahut vahşi bir sırtlan gibi bakıyor. Tabii ki o güzel gönlün, o güzel kalbin ondan rencide olabilir, rahatsız olabilir ve pis nazarı zaten Kuran’da da belirtiyor Allah. “(Allah,) Gözlerin hainliklerini ve göğüslerin sakladıklarını bilir.” (Mümin Suresi, 19) diyor. “…seni neredeyse gözleriyle devireceklerdi…” (Kalem Suresi, 51) diyor şeytandan Allah’a sığınırım. Onun için Allah senin karşına seni çok tutkuyla seven, aşkla seven, değerini bilen, kıymetini bilen insanlar çıkartsın. Onlar sana tutkuyla, sevgiyle baksınlar. İçine o zaman ferahlık gelir, güzellik gelir. Sen Allah’tan yana ol, Allah’ı sev, senin o güzel gözlerini layık değiller ki Allah seni onlardan beri hale getiriyor. Pis bakışları Allah senden korusun. Sana güzel bakışlar tevcih etsin Allah. Canımın içi dünyadaki en büyük dert bu, yani Allah’ın İslam ülkelerini mahvetmesinin nedeni o. Kadınlara dünyayı dar ettikleri için Allah Müslümanlara dünyayı dar ediyor. Yani Müslüman kadınlar özgür olduğunda Irak da kurtulur, Suriye de kurtulur, Afganistan da kurtulur, her yer kurtulur. Kadınlara zulmedildiği müddetçe dünya yıkılmaya devam edecek ben söyleyeyim. Bu da ancak Mehdiyet’le engellenebilir. Başka hiçbir çözümü yok. Kadınlar bak her yerde ızdırap içinde ve her yerde acı içindeler ve haklılar.

Evet.

VTR: Merhaba, ben Elif. Yeni kapandım da başörtüsü hakkında ne düşünüyorsunuz?

ADNAN OKTAR: Canımın içi Allah mübarek etsin. Müthiş yakışmış. Çok güzel olmuşsun, melek gibi olmuşsun. Muhteşem zaten nurlusun, çok çok güzel bir kızsın. Güzel bir ibadet olarak yapmışsın. Allah mübarek etsin. Çünkü sen onu çarşaf niyetine örtmüşsün benim gördüğüm, değil mi? Nazarlardan rahatsız olduğun için yani insanların pis sözlerinden, kötü sözlerinden rahatsız olduğun için çarşaf niyetine o kıyafeti giydiğin için ki çok da yakışmış Hz. Meryem gibi olmuşsun. Allah o ibadetini kabul etsin. Bir daha göreyim ben seni.

VTR: Merhaba, ben Elif. Yeni kapandım da başörtüsü hakkında ne düşünüyorsunuz?

ADNAN OKTAR: Elif çok çok isabet etmişsin bir tanem. Çok yakışmış sana. Başörtünü her yerde kullan dışarıda. Hem İslam’ı da tebliğ etmiş olursun. Adamların aklıma Allah’ı getirmiş olursun birçok insana. Bir de yakışan genç kızların başörtüsü takması çok çok iyi, gayet güzel. Hatta risk altında değilse bile sırf İslam’ı hatırlatmak için bile giyebilirler. Yani mesela ihtiyacı yoktur, güven içindedir ama İslam’ı tanıtmak amacıyla mesela sakal bırakmak, İslam’ı tanıtmak için başörtüsü iyi olur, güzel olur. Ama benim canıma müthiş yakışmış, çok çok, değil mi? Çok güzel olmuş. Tebrik ediyorum. Allah kabul etsin ibadetini. Bir de akıl almaz güzelsin, Allah seni korusun. Hidayetiyle sarsın, maşaAllah. Uzun ömür versin sana.

Evet.

VTR: Modaya uygun mu giyinmeliyiz, yoksa kendi tarzımız mı olmalı?

ADNAN OKTAR: Canımın içi çok güzelsin sen. Sen ne giysen yakışır. Gözlerin, ağzın, burnun, alnın her yerin çok güzel. Gerçekten yakışır. Genç kızlar zannedildiği gibi olmuyor. Eğer güzelse herhangi bir kıyafet çok yakışır. Yani yüzündeki ifade, bakışları çok önemlidir genç kızın. Moda da bir tanem kalmadı moda artık. Moda sevginin hakim olduğu dünyada ayakta durabiliyordu. Estetiğin, sanatın değer bulduğu bir dünyada kıymet buluyordu. Deccal öyle hamleler yaptı ki insanlar işlevsel hale geldiler. Modanın anlamı kalmadı onlar için. Güzel giyinmenin anlamı kalmadı. Adamlar bir tişört giyiyor, bir blue jean giyiyor, bir de lastik ayakkabı yahut kısa bir şort giyiyor, sokağa çıkıyor. Saçını da tıraş ettiriyor o kadar, kısa üç numara. İşlevsel, yani “güzel görüneyim, beğenilsin, şık giyineyim, temiz kokayım, saçlarım güzel olsun, bakışım güzel olsun. Sesim güzel olsun, güzel binalarda oturalım, güzel arabaya binelim, güzel kıyafet giyelim, güzeli sevelim, güzel müzik olsun, güzel sanat olsun” kafasında değiller. Sadece sandviç yesin, yemeğini yesin, uyusun, dedikodu yapsın. Bir kısım insanlar maalesef şeytanın ifasıyla bu hale geldiler. Bunu, bu deccalın oyununu bak, bütün gençlik şiddetli bir telinle telin ederek bozuyor. Her gencimiz hepsi deccal karşıtı olmuş, hepsi Mehdiyet taraftarı hepsi sevgi, hepsi sanat ve güzellik taraftarları. Yani deccaliyet Türkiye’de kaybetmiş benim gördüğüm. Demek ki dünyaya öğretmen olacağız, inşaAllah.

Evet.

BÜLENT SEZGİN: Richard Moore, Kemal Kılıçdaroğlu’nu ziyarete gitmişti. Ahmet Kekeç Star Gazetesi’nde bu ziyaretle ilgili şunları yazdı. “Richard Moore’un terbiyeli çocuk oturuşunu gördünüz mü? Peki sırıtık çehresini gördünüz mü? Genel Merkeze gelmiş ikili 15 Temmuz girişimini de konuşmuşlar. Kemal Bey konuşmasının uygun bir yerine mutlaka “kontrollü darbe” sözünü yerleştirmiştir. Ama “kontrollü darbe gecesinde Kıbrıs üssünüzdeki birlikleriniz niçin alarm vaziyetindeydi?” diye sormuş mudur, sanmıyorum.” Dedi.

ADNAN OKTAR: Kardeşim Kıbrıs Üssü’nü bırak, Akdeniz’de İngiliz gemileri elli bin askerle bekliyorlardı, onu önce açıklasın. Ve paraşütçü komandolar hazırlardı kıyafetlerini giymiş olarak Kıbrıs’taki üste. Onu açıklasın. Nereye indirme yapacaklardı onu açıklasınlar. Sorulacak çok soru var. Zaten inkar etmiyorlar. Diyorlar; “Biz vatandaşlarımıza İngiliz vatandaşlarına zarar verileceğini düşündüğümüz için elli bin askerle hazırlık yaptık” diyorlar “onları kurtarmak üzere.” Yani inkar etmiyor adamlar. Hayır, inkar etseler zaten şakır şakır fotoğraflarını önlerine koyarım.

Evet, dinliyorum.

VTR: Önceden dans etmiyordunuz. Neden şimdi dans ediyorsunuz Adnan Bey?

ADNAN OKTAR: Canımın içi insan hayatında hep hatalar yapar. Gençlik hatası olarak gör. Bir tanem benim çok güzel maşaAllah.

VTR: Merhaba ben Sude. Ben de Tuana. İtalya’da en sevdiğiniz üç şey?

ADNAN OKTAR: Yani önce sizin şu güzelliğinizden bir bahsedelim. Sanki son derece normal bir şeymiş gibi. Normal olan bir şey yok. Olağanüstü güzelsiniz. Ben sesinizi, güzelliğinizi bir daha göreyim Sude ve Tuana’nın.

VTR: Merhaba ben Sude. Ben de Tuana. İtalya’da en sevdiğiniz üç şey?

ADNAN OKTAR: Canımın içi İtalyan’ın en hoşuma gideni o yüksek, biçimli çok güzel dağları ve Sicilya’nın. Tarihi binaları, evlerinin eski olması ama Sicilya’ya bayılıyorum. Üzüm bağlarını çok seviyorum. Zeytin bahçelerini çok seviyorum ve İtalyanların köy ekmeğini çok beğeniyorum. İtalyanların köy ekmeği olacak. Soğuk sıkma zeytinyağını bana kapta getirecekler, o İtalyanların siyah ekmeğini böleceğim, batıracağım zeytinyağına, yiyeceğim. Ve üzüm, sapsarı üzümle yiyeceğim. Ve o yüksek Sicilya’nın dağlarında gezeceğiz, konu bu, olay bu. Roma’yı da beğeniyorum ama çok batırdılar Roma’yı. Tarihi binaları biraz boğuldu. Tarihi binalar çok önemli eski binalar tek tek gezmek lazım.

Evet.

BÜLENT SEZGİN: Komandolarımızdan Şehit Eren Bülbül’e mesaj var Adnan Bey.

ADNAN OKTAR: Çok güzel olmuş. Görüyor musun şehidin güzelliğini. Annesi de neyin peşinde? Ya benim güzel annem, sen güzel anne oldun, cennet annesi oldun. Oğlun da şereflerin en yükseğine kavuştu ve biz seni seviyoruz. “Niye öyle oldu? Niye böyle oldu?” diyor. Allah şehit etmek istedi, aldı oraya götürdü işte, bu kadar. Yani neyi oturup ince ince düşünüyorsun ve oğlun devletin sevdiği bir çocuk, yani öyle düşün. On beş yaşında devlete hizmet edilmez mi? Edilir. Kabadayıysa eder. Ben baktım kıyafetine kabadayı. “On beş yaşında devlete hizmet edilmez” diye bir şey yok. Edilir. Yani on iki yaşında bile devlete hizmet edilir. Edilmez diye bir şey yok.

Evet.

KARTAL GÖKTAN: Bir-iki resmi vardı Eren Bülbül’ün.

ADNAN OKTAR: Bu şimdi “ben kabadayıyım” demiyor mu bu yiğit? Yakışıklı kuzum benim.

Evet.

VTR: Dini konular sunduğunuz bir programda neden oynuyorsunuz?

ADNAN OKTAR: Canımın içi dini konuların olmadığı bir yer olmaz ki, din her yerdedir. Ben her zaman size söylüyorum. Banyoda da din vardır, yemek yerken de din vardır. Dans ederken de din vardır. Namazda da din vardır. Sokakta da din vardır. Dinin olmadığı hiçbir yer olmaz. Dinle hayat iç içedir. Dinin olmadığı bir yer demek felaket demektir. Dinin olmadığı yer demek şeytanın olduğu yer demektir. Yani dinle bağlantın yoksa şeytanla bağlantın olur. Başka türlü bir yol olmaz. Dolayısıyla dini program demeyelim, bütün hayatım benim dini program. Her yerim, her şeyim benim dini programdır. Dinin olmadığı hiçbir yer olmaz. Dolayısıyla dinle eğlence iç içedir. Dinle müzik iç içedir, sanat iç içedir. İbadet iç içedir. Sevgi iç içedir. Dinin sarmadığı, dinin taalluk etmediği hiçbir şey yoktur.

Evet.

BÜLENT SEZGİN: Allah “Şüphesiz benim namazım, ibadetlerim, dirimim ve ölümüm alemlerin Rabbi olan Allah'ındır.” (Enam Suresi, 162) diyor.

ADNAN OKTAR: Bak, “hayatım” deyince ne oluyor? Hayat Allah için olunca din her yere hakim demektir.

Evet, dinliyorum.

VTR: Adım Emirhan. Yayınlarınızda DJ çıkarmayı düşünüyor musunuz?

ADNAN OKTAR: DJ, şimdi tam adının üstüne geldin. Kardeşim bir sır vardı söyleyeceğim, beni mecbur ettiniz. Bizim Bülent bak, şu an görünen kardeşimiz ünlü bir DJ’dir aynı zamanda, yani müthiş üstattır. Hatta lakabı da var söylemiyorum DJ olarak yani. Ama güzel sözün tabii, öyle bir ortam da yapabiliriz, iyi olur, güzel olur.

Evet, dinliyorum.

VTR: Eğitim sistemini maalesef çok doğru bulmuyorum. Çünkü ilkokuldan itibaren üniversite zamanına gelene kadar eğitim bir şekilde eksik kalıyor. Bunun en güncel örneği şu anda maalesef lise müfredatına kadar olan bütün konularda evrim teorisi tamamıyla kaldırıldı müfredattan. Bu hani sonuç olarak bilimin temelini oluşturan bir teori, yine de müfredattan kaldırılması kesinlikle yanlış bir tutum olarak görüyorum. Bu sadece çok basit bir örnek, yani eğitim sisteminin yanlış olduğuna dair. Düzeltilmesi için ne yapılabilir? Yukarı taraftan yetkili kişiler bu konu hakkında nasıl önlemler alabilir bunları merak ediyorum rica ederim.

ADNAN OKTAR: Yakışıklım aslan gibi delikanlısın. Ama tesadüf inancını, putperest bir inancı bilimin temeli olarak söylemene şaşırdım. Bilimin temeli desen ki “fiziktir, kimyadır, biyolojidir, paleontolojidir, arkeolojidir” bunları desen aklım alır. Ama sen bir pagan dinini bilimin temeli olarak alıyorsun. Yani bütün kainatın tesadüfen yaratıldığını iddia ediyor, “tesadüfle binlerce tesadüf sonucu bütün insanlar, meyveler, hayvanlar, her şey yaratılmıştır” diyor. “Proteinler, molekül, her şey tesadüfen olmuştur” diyor. Sen de buna inanıyorsun. Nasıl bilimin temeli oluyor tesadüf dini? Pagan dini nasıl temel olur? Ama tarih dersinde bu işlenebilir, pagan dinleri dersinde olabilir ama bu tip bir teşhis koyman çok büyük bir hata.

Evet.

BÜLENT SEZGİN: Yüz kırk yaşındaki bir anne ve beş günlük oğlu.

ADNAN OKTAR: Yüz kırk yaşında, bu da oğlu, çok güzel ama anneye hürmet etmek lazım. Abdülhamit devrini görmüş, herkesi görmüş yani. Abdülaziz devrini görmüş.

Evet, dinliyorum.

VTR: Ankara’daki yüksek gelirlilerinin yaşadığı semtlere saat 23:00’dan sonra veya geç saatlere kadar otobüs veya diğer ulaşım seçenekleri varken, Sincan veya daha az düşük gelirli kesimlerin oturduğu semtlerde ulaşımın saat 22:30’dan sonra olmaması Ankara için bir sorun.

ADNAN OKTAR: Nurlu güzel delikanlı, dediğin tabii çok vahim. Onu biz Ankara Belediye Başkanı Melih Gökçek’e iletelim. Zaten o şu an bizi izliyor. En dikkatli izleyenlerimden biri de o. Dolayısıyla bu vahameti inşaAllah ortadan kaldırırız.

Evet.

VTR: Ben Aleyna. Türkiye’de sanat ve sanatçıya pek değer verilmiyor. Ben de ileride müzisyen olmak istiyorum. Size bir şarkımı paylaşmak istiyorum.

ADNAN OKTAR: Aleyna canımın içi, bayağı güzel kızsın, sesin de çok çok güzel. Aksanın da çok güzel ve ses kontrolün de mükemmel. Hakikaten gerçekten sanatçısın. Sanata ve sanatçıya önem verilmemesi tabii çok vahim, büyük belalardan birisi Ortadoğu’nun en büyük dertlerinden biri budur. Ortadoğu’yu mahveden ana belalardan birisi de budur, sevgisizliğin kökeni de bunun içindedir. Sanat olmayınca sevgi de olmaz, sanat olmayınca güzellik de olmaz. Yerden göğe kadar haklısın bir tanem. İnşaAllah güzel bir döneme geçiyoruz. Bundan sonra bu düzelecek. Niye? Çünkü bak, hepiniz aynı fikirdesiniz ve bütün Türkiye’siniz. Karşı olan bir kişi göremedik. Dolaylı yoldan karşıymış gibi görünen de aslında sizden ve bizden. Dolayısıyla güzel bir netice alacağımız aşikar açık görünüyor.

VTR: Merhaba ben Eda. Biz ne zaman Avrupa’daki kadınlar gibi özgür giyinebileceğiz?

ADNAN OKTAR: Canımın içi nasıl güzelsin, dekolte sana nasıl yakışır. Çok güzel gözlerin, yüzün çok güzel, boynun, her şeyin çok güzel. Saçın da iyi olmuş, çok güzel olmuş, yakışmış sana. Canımın için bak, hepiniz ittifakla aynı şeyi söylüyorsunuz, milyonlarsınız. Bu ne demektir? Olacak demektir, yani son aşamasındayız Allah’ın izniyle. Her yerdesiniz. Aydın yüzünüz, nurlu yüzünüz, sevgi dolu kalbiniz her yere hakim olmuş durumda. Biraz kısa beklerseniz her şeyin düzeleceği aşikar anlaşılıyor.

Evet.

BÜLENT SEZGİN: Hafif şehla bir kedi var.

ADNAN OKTAR: Şehla kedi çok çok önemli bir nimet. Genç kızlara da çok yakışıyor şehlalık, bazıları üzülüyor. Halbuki şehla hakikaten çok nefis duruyor onlarda. Ama inandıramıyorum. Mesela bazen kapamaya çalışıyorlar gözlerini. Şehla kadına hatta “gözleri şehla” diye şarkılarda bile geçer, bakışlarının şehla olması çok hoştur. Sakın öyle düşünmesinler.

Evet.

VTR: Tayyip Erdoğan’dan sonra ülkenin başında kimi görüyorsunuz?

ADNAN OKTAR: Yakışıklım, Allah uzun ömür versin Tayyip Hocam bayağı uzun kalacak. Mehdiyet devrinin aslanı o. Sonra kaderde olan, sonra yine kaderde olan, sonra yine kaderde olan, sonra yine kaderde olan, sonra yine kaderde olan, sonra da kıyamet.

Evet.

VTR: Selam Adnan Bey. İnsan bazı dönemlerde yalnız kalabiliyor, yani Müslüman kardeşlerinden ayrı kalmak zorunda kalabiliyor. Bu durumda bu insanın ne yapmasını önerirsiniz? Allah rızası için neler yapabilir? Cevaplarsanız çok sevinirim.

ADNAN OKTAR: Canımın içi arkadaşın da güzel, sen de çok güzelsin. Kuran’ı aç, Kuran sana işaret edecektir. Kuran’la çok dost ol, hep yanında gezdir Kuran’ı. “Ya Rabbi bana ne diyorsun?” de, aç. Allah’ın sana ne dediği hemen göreceksin. Allah ile konuş. “Ya Rabbi ben Seni çok seviyorum” de, “canımdan çok seviyorum” de. “Sen benim her şeyimsin. Bana ne diyorsun?” de. Aç Kuran’ı ne zaman istersen aç, sana Allah oradan cevap verecektir Kuran’dan.

Evet.

VTR: Merhaba ben Sultan. Sizce Türkiye’de feminizm doğru algılanıyor mu?

ADNAN OKTAR: Sultan o kadar güzelsin ki canımın içi, o kadar güzelsin ki maşaAllah, hayret ettim. Tabii ki feminizm iyi niyetli ortaya çıktı ama bilakis kadınların aleyhine oldu. Öyle olmaz. Yani doğrudan adına feminizm demeye gerek yok. Kadınların güzelliğini, üstünlüğünü, hoşluğunu, temizliğini, Allah’ın çok büyük bir nimeti olduğunu her yerde herkese anlatmak lazım. Ama kadının nimet olduğunu Allah bizim kalplerimize zaten nakşediyor. Bütün insanlara bunu hissettiriyor. Ama şeytan bir oyun oynamış, kadınları ezmeye kalkmış. Şu an oyun da fark edilmiş. Şu an şeytan kaçıyor, inananlar da onu darmadağın ediyor. Bundan sonra her şey çok güzel olacak. Sultan hakikaten “Sultan” olacak. İnşaAllah.

Evet.

BÜLENT SEZGİN: Hürriyet’ten Hilal Meriç şöyle bir yazı yazdı: “Gülmenin bu ülkede kötü bir eylem sayılmasının nedenleri bitmedi. Mesela Google’a baktığımızda İslam dininin kahkahaya bakışı hakkında karşısına çıkan ilk sonuç “Tebessüm etmek, güler yüzlü olmak çok iyidir. Kahkahayla gülmek mekruhtur” açıklaması oluyor. Ayrıca gülmeye sadece okul, aile ya da din karşı değil. Unutmayın siyasetçilerimiz de bu konuda açıklamalar yaptılar. Mesela Bülent Arınç’ın “Erkek zampara olmayacak. Kadın da herkesin içinde kahkaha atmayacak. Bütün hareketlerinde cazibedar olmayacak” sözünü unutmayalım” dedi.

ADNAN OKTAR: Bu güzeller güzeli gelenekçi Ortodoks İslamlığın bittiğini yani çöktüğünü zannediyorum görüyordur. Gençler son derece uyanık ve akıllı. Bunların o münasebetsiz izahlarına gülmeye bile gerek duymuyordur. Cevap vermeye dahi gerek duymuyorlar. Yani onun da hiç kaale dahi aldığını zannetmiyorum. İstediği gibi insan güler. Gülme yasaklanır mı? Ne münasebetsiz bir hareket. Gelenekçi Ortodoks İslam’ın ne kadar ürkütücü olduğunu da buradan anlıyoruz. Gülmeye bile müdahale etmiş. Sevgiye müdahale ediyor. Coşkuya müdahale ediyor. Müziğe müdahale ediyor. Süse, bakışa her şeye müdahale ediyor. Güzel olan her şeyi yok etmek istiyor. Belli ki bir oyun oynamış şeytan ve şu an o düzeliyor. Bilmemişler, farkına varmamışlar. Bir oyun içine düşmüş olabilirler. Bunlar zamanla tam düzelecektir.

Evet.

VTR: Bu ülkede sabah kalkıyoruz ayrı bir dertle, akşam yatıyoruz ayrı bir dertle. Paylaşamadığımız ya da paylaşmadığımız ne? Bu ülke bizim. Bize bizden başka dost yok. Bize yardım edecek kimse yok. Ben istiyorum ki eskisi gibi gece 10’da, 12’de kızlarımız erkeklerimiz çıksın dolaşsın. Saat 10’dan sonra sokakta kimse yok. İnsan utanıyor bundan. Hakikaten utanıyorum. Ben erkek halimle utanıyorum. Ben 18 yaşımdayken, 16 yaşımdayken, 12-01’lere kadar biz sokakta kızlı erkekli oynardık. Hadi çıkın şimdi saat 10’da oynayın bir yerde. 9 buçukta hadi şuradan gezin. Niye olduk böyle? Ne değişti?

ADNAN OKTAR: Bak görüyor musun güzel insanı, sevgi insanı. Yediden yetmişe millet uyanmış. Gelenekçi Ortodoks sistemin yaptığı tahribatı da görmüş. Bundan sonra bu pisliği temizlemek gençlerin üzerine kaldı. Milletin üzerine kaldı. Deccalın, şeytanın bütün pisliklerini temizleyeceğiz. İnşaAllah.

VTR: Yaşadığı ve sergilediği İslam’ın samimiyetine inanıyor mu?

ADNAN OKTAR: Canımın içi Kuran’a göre değerlendiririz. Eğer Kuran’a göre doğruysa doğrudur. Kuran’a zıtsa da yanlıştır. Kuran’a sunduğumuzda Kuran ile uyum halinde olduğunu görüyoruz. Ama gelenekçi Ortodoks uydurma, müşrik dine göre de yanlış olduğunu görüyoruz. Kuran dini mi? Şirk dini mi? Kuran dinine göre doğru olduğuna göre mesele yok. Ama şirk dinine göre doğru söylüyorsun. Yani biz pagan dinlerine uygun değiliz. Şirk dinlerine uygun değiliz. Lahaul ve Lhamolara onlara uygun değiliz. Firavun zamanındaki put dinlerine de uygun değiliz. Lat, Uzza’ya da uygun değiliz. Neye uygunuz? Kuran’a uygunuz. Kuran’a göre doğru yoldayız. Kuran’a göre yanlış bir şey yaptığımızda insanların bizi Kuran ile uyarması lazım. Ama yanlış bir şey görmüyorlar ki Kuran ile uyarmıyorlar. Demek ki Kuran’a tam uygunuz. Çünkü yanlış bir şey olsaydı eğer “Kuran ile açıkla” der. “Allah’ın şu ayetine uymuyor” dersin. Bakıyor bütün ayetlere uyuyor. Ama Lat ve Uzza’ya uymuyor. Putlara uymuyor. O önemli değil. Ben Lat ve Uzza’ya inanmıyorum. Allah’a inanıyorum.

Evet.

BÜLENT SEZGİN: Sinirlenen bir prenses var.

ADNAN OKTAR: Hayret ne kadar güzel. Bir de bayağı gururlu da böyle. Bayağı güzel bakmışlar, maşaAllah.

Şimdi dinliyorum.

VTR: Biz birlik olursak bizi kimse ayıramaz. İşte bitti bu kadar.

ADNAN OKTAR: İşte Anadolu insanının güzelliği, temizliği. Adam bir de oyunu beğenmiyor. Diyor “Onun oyuyla biz bir miyiz?” diyor. Senden bin kat üstün. Nur gibi mübarek insanlar. Bir daha.

VTR: Biz birlik olursak bizi kimse ayıramaz. İşte bitti bu kadar.

ADNAN OKTAR: Bu güzel insanların ahlakı işte dünyaya örnek olacak ahlak. İnsanlar çok dejenere oldu, bozuldu. Bu insanların, Anadolu insanının ahlakı hiç bozulmadı. Bu mucize. Yani olduğu gibi kaldı, tertemiz. Mesela bazı gazeteciler falan gidiyor dalga geçer gibi densiz densiz konuşuyor. Halbuki onun tırnağı etmez o.  Oradaki o mübarek insan.

Evet, dinliyorum.

VTR: Merhaba, ben Merve. Allah’ın beğendiği samimiyet nedir?

ADNAN OKTAR: Çok nurlusun. Nurlum maşaAllah. Allah imanını, aklını, hidayetini artırsın. Sana uzun ömür versin. Çok yakışmış tesettürün. Kuzu gibi olmuşsun. Çok tatlı olmuşsun. Cilbap niyetine örttüğü için ibadet çok güzel ki bu havada kolay değildir.

Samimiyet çok kolay geçilen bir boyuttur. Çok kolay yani insan üç saniye içinde, iki-üç saniye içinde o boyutun içine girebilir. Zevkli, güzel bir boyuttur. Allah’ı severek, Allah’a teslim olmaya samimiyet denir. Allah’a bırakmak kendini, buna samimiyet denir. Çok güvenip, severek, saygı duyarak -ama bak Allah’a güvenerek bu çok önemli- güvenerek. Öyle eleştirerek falan değil, kuşkuyla falan değil çok güvenerek -tam anlamıyla güvenerek- sevmek ve ona Kendini bırakmak. Ona samimiyet denir. Yani artık ondan sonra her şey Allah’tan olur. Kişideki her hareket ona samimiyet deniyor. Allah’tan olan her harekete samimiyet denir. Ama teslim olmazsa şeytana teslim olmuş olur. O zaman da samimiyetsiz denir ona da.

Evet.

VTR: Merhabalar, ismim Esra. Neden bebek bakımı konusunda hep anneler ilgili ve erkekler bu konudan hep kaçınıyorlar?

ADNAN OKTAR: Güzel Esra, canımın içi, güzel anne. Tabii ki erkekle kadın aynıdır çocuğa bakımda. Zaten çocuğun bakımı kolay da değildir. Yani kadına bırakılması diye bir konu olmaz. Ayrıca yardımcı da tutulabilir. Bayağı güç bir şey kadını o çok yıpratır çocuk bakımı. Ayrıca işte annesi destek olabilir. Akrabaları destek olabilir. Kadına bırakılması hiç hiç olmaz. Özellikle zorlu olan kısımların da hepsini erkeğin yapması daha düzgün daha doğru olur.

Ayrıca küçük çocuğun bakıma muhtaç olması da Darwin’in teorisini tamamen altüst eden bir durumdur. Çünkü eğer çocuk maymun veyahut ona benzer bir şey gibi düşünüyorlar ya insanı, çocuğu. Eğer o tarzda olmuş olsaydı şu ana kadar hiçbir insan yaşayamazdı. Çünkü çocuğun akıllı, kontrollü, dengeli, tutarlı bir şekilde hatta ilmi yönden bilgili bir kafayla korunup kollanması gerekiyor. Aksi halde çocuk ölür. Yani her çocuk ölür. Kendi başına yetecek gibi değil çocuk. 1 yaşında, 2 yaşında, 3 yaşında hep annesinin kontrolünde olması lazım. O diyor ki “Maymun gibiydi, vahşiydi. Dağlara, ağaçlara tırmanıyorlar.” Çocuk ne olacak? Senin dediğin gibiyse o adam yani öyle ağaçlara falan tırmanan vahşiyse çocuğun yaşama ihtimali sıfır. Çocuğun bir kere çok titiz temizlenmesi gerekiyor. Yani suyla temizlenmesi gerekiyor. Bakım yapılması gerekiyor. Cildi falan her şeyi çok hassas oluyor. Cildinin çok iyi korunması gerekiyor. Isısının çok iyi korunması gerekiyor. Yani kundakla sarılması gerekiyor. Hiçbir yerde yaşayamaz. Bunu hiç akıl edemiyorlar. Bunu da hiç düşünmüyorlar. Her yerden patlamışlar da ben bunu usulen söylüyorum. Yani en başında patlamış vaziyetteler zaten. Ama insanoğlunun çocuğu, bakımın dışında bak hayvan mesela ayının yavrusu doğuyor gidiyor direkt annesini emiyor. Ne yapacağını falan hepsini biliyor. Annesini buluyor, gidip onu emiyor. Kendini kontrol edebiliyor yani. Mesela atın yavrusu falan kısa sürede koşacak hale geliyor. Kendini temizliyor falan çok iyi koruyacak hale geliyor. Mesela keçinin yavrusu bile birkaç günün içerisinde kendini koruyacak hale geliyor. Ama insan öyle değil. Yıllarca kendini koruyamıyor.

Evet, dinliyorum.

VTR: Benim duyumlarıma göre altın erkeğe haram kılındığı söyleniyor. Sizin bu konudaki düşüncelerinizi alabilir miyim?

ADNAN OKTAR: Güzel yüzlüm bir kere öyle bir şey mantıklı değil. Çünkü Kuran’da olması gerekiyor. Altının haram olması çok vahim bir yasak olmuş oluyor, mühim bir yasak. Şarap gibi, domuz gibi yasak oluyor. Allah “bu kadar” diyor “yasaklar” diyor kesin sınır koymuş. “Bunun dışında da bir yasak yok” diyor. “De ki” diyor hatta “De ki ‘bunun dışında haram olduğunu göremiyorum’ de” diyor. Bak “De ki ‘bu sayılanların dışında haram olduğunu göremiyorum’” Adam da diyor ki “hakikaten göremiyorsun” diyor. “Ben sana hadislerden çıkarayım” diyor. Sayıyor da sayıyor. Karidese haram diyor, midye haram, altın haram, ipek haram, müzik haram, gülmek haram, sakalını kesmek haram. Sayıyor da sayıyor adam. Öyle bir şey yok. Peygamberimiz (sav), altında rekabet ettikleri için o devirde “bu rekabete gerek yok” diyor. Yani “herkesin altın alması gereksiz bu devirde” diyor “fitne çıkar bırakın” yani “böyle bir yarışa sokmayın” diyor o kadar. Altının haram olmasından değil. Bu şu anda da yapılıyor. Mesela savaş durumunda diyorlar ki “200 gram ekmeğin dışında ekmek almayın” diyor. Ekmeği 200 gramın dışında almak haram mı yani? Değil. Geçici taktikler yapılmıştır. Mesela müzik, “savaş anında müzik çalmayın” diyor Peygamberimiz (sav). Çünkü gürültüden düşmanı duyamazsın. Bu sürekli haram anlamında değil. Altın da o arada rekabet ettikleri için geçici bir durdurma. Haramlıkla alakası yok.

Evet.

VTR: Peygamber Efendimiz (sav) şu an burada olsaydı, ona ne sormak isterdiniz?

ADNAN OKTAR: “Ya Resulullah” derdim “sen zaten söylüyorsun Kuran’da da benim ümmetim bu Kuran’ı terk ettiler” diyor. “Kuran’ı terk ettiler. Ümmet Kuran’ı terk edip sizin hadislerinizle yol aldığını söylüyor. Ne diyorsunuz bu adamlara?” derdim. “Kuran yeterli olduğunu Allah söylüyor. Siz vahiyle bildiriyorsunuz. Yani vahiy bildiriyorsunuz. Ama adamlar sizin adınıza yalan söylüyorlar. Ne diyorsunuz?” derdim. O da gereğini yapardı. O güzel insanı nasıl tedirgin etmişlerdi o devirde ve sonunda da yaptılar dediklerini. Hz. Ali (kv)’ı da şehit ettiler. Hz. Ali (kv) diyor, “Ahir zamanda kadınlar başlarını açacaklar” diyor. “Başları açık süsleri ortada olacak” diyor. Yani “çarşafa da gerek kalmayacak” diyor. Çarşafa, güvenden dolayı.

Adamlar bunu duyunca vahşice Hz. Ali (kv)’yi de şehit ettiler. Hz. Ömer (ra)’ı da şehit ettiler. Hz. Osman (ra)’ı da şehit ettiler. Yani yobaz azgınlığının gücü ta o zaman kendini gösterdi. Yobaz azgınlığının ne demek olduğunu millet gördü.

Evet.

VTR: İnsanlar neden edebiyatla ilgilenmiyorlar ya da şiirleri neden önemsemiyorlar ya da şairler neden onlar için önemli değil?

ADNAN OKTAR: Aferin benim canıma, aferin benim güzelime. Tesettürün için de tebrik ediyorum seni. MaşaAllah, çok iyi olmuş. Bir daha dinleyeyim seni.

VTR: İnsanlar neden edebiyatla ilgilenmiyorlar ya da şiirleri neden önemsemiyorlar ya da şairler neden onlar için önemli değil?

ADNAN OKTAR: Canımın içi müzik önemli değil, resim önemli değil, heykel önemli değil, şiir önemli değil, sanat önemli değil. Adam sadece tıka basa bir yerde çadır gibi bir yer kuracak yemeğini yiyecek, işine gidecek, gezecek. Sonra yine bedava yemek olacak gelecek onu yiyecek başka bir şey istediği yok. Bir de uyuyacak. “Uyumuşum ya” diyor. Sonra da her şeyi haram kılacak. Güzel ev, güzel bahçe, güzel insan, güzel kıyafet, güzel söz, güzel şiir, güzel yazı, güzel hitabet, güzel ses önemli değil onlar için. İşte bu, deccaliyetin bize sunduğu bir dehşet kumkuması. Bunu süratle kazıyoruz. Benim canlarım bak hep sanat, güzellik, estetik ve iyilik peşindeler.

Evet.

VTR: Acaba tüm fakirler yani yoksullar vefakar olurken tüm zenginler vicdansız olmak zorunda mıdır? Sormak istediğim soru bu ve şunu da eklemek istiyorum. Allah bazı kullarından umudu kesince yani vicdansızlığını görünce, galiba onlara da yol veriyor. Yani benim gördüğüm bu. Benimle aynı mı düşünüyorsunuz? Teşekkür ederim.

ADNAN OKTAR: Benim nur yüzlüm haklı olduğun yönler var. Tabii ki bu haksızlık, adaletsizlik senin vicdanında derin yara açmış ve bu seni çok üzmüş anlaşılan. Biraz da öfkelendirmiş hatta. Tüm demeyelim de bir kısmı için diyelim. Bir kısmı için çünkü tüm çok kapsamlı oluyor. Zaten mantıklı da olmaz. Ama bir kısmı için dediklerin doğru. Şimdi ahir zamandayız. Deccaliyet tabii ki insanlara egoistliği, bencilliği o kapitalist ruhu, mal biriktirme ruhunu ve fakirlere acımamayı insanlara gösterdi. Yani ezen ezene kafasını geliştirdi. İkinci Dünya Harbi’nde ne uygulandı? Güçlü olan haklıdır. Faşizmde ne uygulandı? Kapitalizmde ne uygulandı? Güçlü olan haklıdır. Güçlü olan zayıfı ezer kafası uygulandı. Darwin’in getirdiği düşünce. Ve onunla insanlığı ümmeti mahvettiler. Gelenekçi Ortodoks sistem de kendi samimiyetsizliği içinde bu sistemi körükledi, güçlendirdi. İbn Miskeveyhler ile şunlarla, bunlarla daha da batırdı. Dolayısıyla Mehdiyet’in vaktine kadar bunlar tahribatına devam etti. Ama şu an bu belanın önü dev güçler tarafından kesilmiş durumda. Yani Mehdiyet tarafından. Bak benim aslanım konuşuyor. Konuştuğu Mehdiyet. Fakirlerle zenginlerin arasında adalet olmasını istiyor. Bu ne? Hz. Mehdi (as)‘ın birinci vazifesinden bahsediyor. Deccale Allah imkan veriyor. Yol veriyor deccaliyete. Bu da doğru. Çünkü imtihan için bu gerekiyor.

Dolayısıyla Anadolu insanı her yerde güzel. Fakirler hakikaten çok sevecen olurlar çoğu. Sofrasına gidersin acayip güzel karşılarlar. Hep onların bir misafir odası vardır. Mesela bir tavuğu vardır keser onu yer, yedirir. Köylerde çok fakir olur. Denesinler isterseler, fakir. Bir misafir geldi mi bir tavuğu iki tavuğu oluyor. Onlardan birini keser, misafirine yedirir. En güzel yerde yatırırlar. Misafir odası denen oda, evin hiç kullanmadıkları en süslü, en güzel odasıdır. Sadece misafirlere ayırırlar. Bütün Anadolu’da öyledir. Benim canlarım dünyanın en güzel insanlarıdır.

Evet.

VTR: İnsanı hayvandan ayıran akıl mıdır?

ADNAN OKTAR: Evet, akıl. Aklından kaynaklanan imanı.

VTR: Merhaba, ben Oğuzhan. Sorum, ateşe inananlar için cehennem ödül müdür?

ADNAN OKTAR: Oğuzhan tabii ki ateşe inanan o anlamda inanmıyor. Yani İran’da olan Mejdek inancında ateşe tapanlar Mecusiler, ateşi kutsal biliyorlar. Ama tabii ki ateşten dehşete düşerler. Genelde acımak lazım çünkü hak din ulaşmadıysa puta cahil insan bulaşabiliyorlar. Fetret ehli olarak, cehalet ehli olarak hata yapabiliyorlar. Allah’ın tebliğinin ulaşması çok önemli. Tebliğ ulaşmadığında Allah cezanın hükmünü değiştiriyor. Kuran’da bu açık. Yani ayetin ifadesiyle “Buyruğumuz geldi, uyarılanların sonu” diyor “feci oldu” diyor. Ama “uyarılanların” ama adam uyarılmamış. Fetret ehli, onların hükmü ayrıdır.

Evet.

VTR: Merhaba, Adnan Bey. Ben Barış. İnsanlar niye emeğe karşı saygı duymuyorlar?

ADNAN OKTAR: Barış, sen ne güzel delikanlısın böyle. Ne kadar samimisin sen. Bir kısım insanlar doğru, emeğe karşı saygı duymaz, egoist ve benciller, sevgisizler, kendi için yaşar, insanlar için yaşamaz. O insanların emeği halbuki çok güzel, çok hoş, o insanı mutlu etmek de çok hoş ama egoistçe sadece kendini düşünür. Ama sen de bak gördüğün gibi güzel bir insan olarak Mehdiyet’in ruhuyla konuşuyorsun. Adalet istiyorsun, sosyal adaleti istiyorsun, bu da Mehdiyettir.

Evet.

VTR: Işıklarda mendil satan çocuklara karşı nasıl davranmalıyız, mendil almalı mıyız?

ADNAN OKTAR: O süreci dikkatli takip etmek lazım. Müthiş bir sirkülasyon varsa, sürekli mendil alan varsa, sürekli para veren varsa orada adaletsiz bir durum olur tabii. Çünkü çok yüksek bir paraya döner. Ama genel duruma bakmak lazım, arada sırada insanlar veriyorsa, bunların geçimini sağlayacak kadarsa tabii ki vermek lazım o parayı. Ama abartılı bir akış olduğu görülüyorsa gerek yok o zaman. Yani makul bir akış olması lazım.

VTR: Neden bazı gördüğümüz rüyaları hatırlayamıyoruz?

ADNAN OKTAR: İyi bir şey hatırlamamak, hatırlarsan bazen üzülebilirsin. Çünkü rüyalar bazen değil çoğu zaman delice ve dengesizdir. Seni korkutacak şeyler olabilir. İmtihan amacıyla olur o. O arada ruh onu kendi mantığıyla yani ölü haliyle değerlendirir. Hatırladıklarında hayır vardır, hatırlamadıklarında hayır yok ki Allah hatırlatmaz. Çünkü çoğu boştur, gereksizdir. Sadece uyuman için bir avuntudur o kadar. Beynin dinlenmesi için ruhu meşgul etmek için olan bir şey. Ruh o anda o boş şeyle ilgilenir, meşgul olur. O arada da o ölü beden dinlenir.

VTR: Merhaba ben Gökdeniz. Ülke yönetiminden memnun musunuz?

ADNAN OKTAR: Gökdeniz, birçok kişi memnun değil ama büyük bir bölümü de memnun çünkü ekonomik yönden bir denge var. Darbe geçirdiğimiz halde büyüme hızımız Avrupa’dan daha yüksek. Almanya’nın iki misli büyüme hızımız. Ve sağlık sektöründe inanılmaz bir gelişme oldu, ücretsiz hastaneler var, Amerika’da falan yok şu an bu sistem. Hızlı bir kalkınma hamlesi var. Yani bu kadar terör, anarşinin yoğun olduğu bir ülkede böyle bir kalkınma hızı, böyle bir manevi gelişme, inkişaf, dindar bir hükümet gerçekten bir nimet. Kötüsünü düşünerek iyiyi fark edebiliriz. Aksi olsaydı ne olurdu diye düşünerek fark edebiliriz. Tabii ki her şeyin daha iyisi olması istenir. Daha adil, daha adaletli, daha sakin, daha huzurlu ama hükümetin imkanları, elindeki elemanlar, maddi gücüyle olabilecek en yükseğini elde etmeye çalışıyor ama bu kadarını elde edebiliyor. Onların iyi niyetine inanmamız lazım.

Evet

VTR: OHAL ne zaman kalkacak merak ediyorum?

ADNAN OKTAR: OHAL kalkabilir ama polisin ve adli çevrelerin eli zayıflamış olur yani sürat kazanamazlar. OHAL, darbe geçirmiş bir ülke için rahatlatıcı ve kolaylaştırıcı. Ama OHAL’den kaynaklanan mağduriyetin varsa söylersen onu kaldırttırabiliriz ama ne olduğunu söylemeniz gerekir?

Evet.

VTR: İnsanların neden batıl inançları vardır?

ADNAN OKTAR: Aferin benim canıma. O da Kuran Müslümanı olduğu için batıl inancı kabul etmiyor, Kuran’ın yeterliliğini hissettiren bir üslubu var. Çünkü batıl inanç, put inanç demektir. Mesela Darwinizm bir batıl inançtır put inançtır, Kuran’a uymayan her türlü ibadet ve inanç put inançtır yani farz olarak bilinen her inanç put inançtır.

Selam veren herkese aleyküm selam diyorum.

Evet.

VTR: Sarhoşken ne kadar süre sonra namaz kılabiliriz?

ADNAN OKTAR: Hale bakmak lazım, şahıs kendi bakıp durumuna, eğer ayeti okuyabiliyorsa ne dediğini anlayabiliyorsa, şuuru yeterli dereceye geldiyse olur. Kendi kanaati ile zannı galibi ile olur. Mesela alkol alır ama bir türlü toparlayamıyordur dikkatini yani kelimeyi çıkaramıyordur, dili dolanıyordur, olmaz. Dilini rahatça kullanacak gibi olması lazım. Kelimeleri rahatça anlayıp ifade edecek gibi olması gerekiyor. Ve dengede durabilmesi lazım namazda kıyamda dengede durabilmesi lazım. Bunu sağladığında olur.

VTR: Merhaba ben Enes. İnsanların Allah’ın tecellisi olduğu ne anlama geliyor?

ADNAN OKTAR: Enes Allah diyor ki; “Biz insanı kendi suretimizde yarattık.” Yani beğendiği en beğendiği surette, ahseni takvim, en beğendiğim şekilde yarattım diyor ve ona Kendimden ruh üfledim diyor, biz Allah’ın ruhunu taşıyoruz o yüzden Allah’ın tecellisiyiz.

VTR: Ben dövmeciyim. Bir soru soracağım. Peygamberler döneminde dövme var mıydı?

ADNAN OKTAR: Tabii tabii, dövme çok eskidir. Peygamberimiz (sav)’den çok çok daha eski dönemlere dayanır. Hz. Musa (as) döneminde vardı. En eski dönemlerde var. Tevrat’ta da onu görüyoruz.

VTR: Erkekler neden bu kadar yalancı?

ADNAN OKTAR: Canımın içi güzel yüzlüm, sen çok cins tiplere rastlamışsın benim gördüğüm. Allah’tan korkmuyorsa tabii ki tuzak kurmak için, oyun oynamak için, seni kendince elde edebileceğini düşünerek, o kendi küçük aklıyla sana tuzak taktikler uygulamışlar gibi görünüyor. Sen de zeki, akıllı olduğun için onların bu aptalca çabalarını görüp onların yüzüne vurmuşsundur. Allah sana güzel yüksek bir akıl vermiş, karşına da akılsız aptalları çıkartmış gibi görünüyor. Ama o aptallara karşı aklınla seni korumuş Allah. Dolayısıyla sana zarar verememişler. Sen en çok akıllı olmasına özen göster. Gerçekten samimi, Kuran’a inanan, seni koruyup kollayan, senin namusuna, şerefine, onuruna dikkat eden insan olmasına özen gösterirsin, o zaman zaten o yalan söylemek diye bir olay olmaz. Yani o haram olduğu için yapmaz.

VTR: Sokakta köpek dövmüşler, getirmişler bizim kapının önüne atmışlar, acı çekiyor, kapının önünde biz bakamıyoruz, kurtulmasını istiyorum, Sincan Saraycık Mahallesi’nde.

ADNAN OKTAR: Ay benim canım güzel yüzlüm. Merhametini şefkatini görüyor musun? Kurtulmasını istiyorum diyor. Tabii nasıl yapılsın? Onun için çok zor o hayvanı kurtarmak, çünkü tıbbi bilgisi yok, veteriner değil. Orada kim varsa onu gören, o hanımefendiye yardım etsin. Yeri bellidir bizim çocuklar röportaj yapmışlar. Veterinere götürsünler o köpeği bir de takip etsinler.  O yapan alçak kimse onu da yakalatıp deşifre etmek lazım.

Haşr Suresi, 7’de Cenab-ı Allah diyor ki; “Öyle ki (bu mallar ve servet) sizden zengin olanlar arasında dönüp dolaşan bir devlet olmasın.” Sadece zenginlere mahsus olmasın, bunu halka da dağıtın, dengeleyin diyor Allah ayette.

VTR: Türkiye ile Avrupa ülkelerinin arasını nasıl düzeltebiliriz?

ADNAN OKTAR: Türkiye gelenekçi Ortodoks sistemden vazgeçmesi gerekiyor. Adamlar haklı. Çünkü adamın müziğine karşısın ama onunla görüşmek istiyorsun. Bu çok samimiyetsiz bir şey. “Ben” diyor, “İtalya’da yaşamak istiyorum” diyor. “Ama müziğe karşıyım. “Başka? “Heykele de karşıyım, dekolteye de karşıyım.” E o zaman niye gidiyorsun? Her yerde heykel var orada, müzik de var, dekolte de var. O zaman öyle deme, de ki; “Ben müziği seviyorum, dekolteyi de beğeniyorum, sanatı da beğeniyorum ama gelenekçi kafamla, gelenekçi inançlarla burada yapamıyorum. Ama orada çaktırmadan o güzellikleri takdir ediyorum” de. “Bilinçaltımda beğeniyorum ama bilinç üstünde karşıymışım gibi gösteriyorum” de. Çünkü bütün gelenekçiler çocuklarını Avrupa’ya gönderiyor. Arabistan’a göndermiyor, Kuveyt’e göndermiyor, Mısır’a göndermiyor, Pakistan’a göndermiyor, beğenmiyorlar, Avrupa’yı beğeniyor. Avrupa’nın sen kültürünü beğeniyorsun. Niye samimi olmuyorsun? Biz gelenekçi Ortodoks sistemden vazgeçersek Avrupa’yla birleşiriz. Onun dışında Avrupa asla kabul etmez, haklı adamlar. Çünkü bir kere, sakal tıraşı olanı öldürmekten bahsediyorsun, Hristiyan’dan nefret ediyorsun, Yahudi’den nefret ediyorsun, Musevi’den nefret ediyorsun, o zaman niye gidiyorsun?

Evet dinliyorum.

VTR: Sizce ülkemizde adalet var mı?

ADNAN OKTAR: Adalet konusunda bayağı rahatsızlar ama bir kısım kardeşlerimiz. Fakat neden olduğunu söylemiyorlar. Elle tutulur bir delil verseler ben buradan bağıra bağıra anlatırım. Neyi kastediyorlar yani? Mutlaka bir delilleri vardır, bir şey düşünüyorlardır, onu kardeşlerimiz mutlaka söylesinler, mesela şu mahkemede adaletsizlik yapıldı, şu yargılamada adaletsizlik yapıldı, şu savcı yanlış karar verdi, gürül gürül söyleyelim. Ama hiçbir delil olmadan adalet var mı, içerlemiş belli ki kardeşimiz. Mükemmel adalet Mehdiyet devrindedir onu söyleyeyim. Yani çok mükemmel bir adalet anlayışı Mehdiyet devrinde. Şu an öyle bir mükemmellik dünyanın hiçbir yerinde yok, Amerika’da adalet var mı? Yok. Rusya’da var mı? Yok. Çin’de var mı? Yok. Avrupa’da nerede var adalet? Hangi ülkede var? Almanya’da var mı adalet? Olan daha yüksek yerler var ama Ortadoğu’nun hiçbir yerinde yok.

Evet dinliyorum.

VTR: Ülkemizde önce iç siyasetin bir bütün olması lazım, dış mihraklara karşı içimizde ne kadar kavga da etsek, gürültü de etsek sonuçta biz kardeşiz. Dış güçlere, PKK’ya veya diğer örgütlere karşı bir bütün olup hep birlikte mücadele etmesi gerekir diye düşünüyorum tüm siyasetçilerin, iktidar olsun, ana muhalefet olsun, diğer güçlere ülkemizi bölmek isteyen düşmanlarımıza karşı bir göstermek.

ADNAN OKTAR: Aferin benim delikanlıma. Bu da Mehdiyet üslubudur. Ben darbe akşamı söylemiştim. Bu klasik siyaset bitti dedim, bütün siyasiler tek bir ağızdan konuşsun dedim ama baktım yeniden o ayar gitti. Doğru söylüyor benim delikanlım. Tek noktadan hareket edilmesi lazım, herkes ortak milli çıkarlarımızda, milli hedeflerimizde tek noktadan hareket etmeleri lazım.

Evet.

VTR: Programınızın insanlara faydalı olduğunu düşünüyor musunuz gerçekten?

ADNAN OKTAR: Türkiye’de ve İslam aleminde tekiz. Böyle mükemmel bir İslam anlatışı, böyle bir Kuran anlatışı İslam aleminin hiçbir yerinde yok. Varsa, söz bir Allah bir söyleyin, o adamın ayakkabısının altını öpüp peşinden gideceğim. Böyle bizim gibi Darwinizm’e mükemmel vuruş yapan bilimsel, PKK’ya bilimsel mükemmel vuruş yapan, İngiliz derin devletini böyle tepeleyen, homoseksüelliğe karşı net tavır alıp, mücadele edip başarılı olan, İngiliz Rumiliğini yerle bir eden, sevgisizliğe savaş açan, sevgiyi muhabbeti sürekli dilinde tutan, gönlünde tutan, Kuran hakikatlerini, iman hakikatlerini bu kadar mükemmel anlatan, milyonlarca kitabı ücretsiz dağıtan eğer başka bir topluluk, arkadaş grubu varsa, bana söylemeyen varsa günaha girer. Hakkımı helal etmiyorum eğer söylemezlerse böyle bir topluluk varsa. Varsa eğer böyle bir topluluk, o kişinin ve kişilerin ayağının altını öpüp devam etmezsem peşlerinden namerdim. Allah adına yemin ediyorum, ayaklarının altından öper, peşlerinden giderim. Olabilecek dünyadaki en mükemmel model, en mükemmel İslam’ı anlatan modeldir. En akılcı, gençlere en güzel hitap eden, gençlerin tam ruhuna hitap eden, gençlerle mükemmel diyalog kuran, sevgi dolu, sevgiyi esas alan muhteşem bir çalışma. Bizi eleştirenler sadece, “niye dekolte var, niye makyaj var?” diyorlar. Bak başka bir şey diyemiyorlar. O da birbirlerinden öğrendikleri için. Çünkü neyi eleştireceğini bilmiyor. Bir moda gerekiyor o anda, bir moda akımı gerekiyor, bir eleştiri mantığı olması gerekiyor. Birbirlerinden görüp onu söylüyorlar zaten onu sordukça da benim anlattığım daha da pekişiyor, daha da güçleniyor.

OKTAR BABUNA: Bütün dünya medyasında Darwinizm’i bitiren kişi olarak sadece sizi söylüyorlar, ikinci bir kişi olsa söylerler.

ADNAN OKTAR: Bütün dünya gazeteleri cayır cayır bağırıyor Darwinizm’i bitiren kişi diye. Mehdiyet konusunu benim gibi gündemde tutan hiçbir Müslüman alim yok. İttihad-ı İslam’ı gece gündüz gündemde tutan hiçbir Müslüman topluluk yok benim dışımda. Türk İslam Birliğini savunan benim dışımda, bu kadar geceli gündüzlü savunan hiçbir topluluk yok. Savunma oranı çok yüksek. Bak gençler, konuşuyoruz, bağlantı kuruyoruz, son derece samimi ve candan yaklaşımları. Aksini bilip de söylemeyen varsa harama girer, Müslümanlık hakkımı helal etmem söylesinler. Dünyadaki en mükemmel model, anlatım modeli. Ruha, akla, beyne tam hitap eden, çok inandırıcı delillere dayalı, kökeninde samimi sevgi olan, çok azimli, kararlı ve hiçbir çıkar istemeden Allah rızası için anlatan. Bak hocaların beş yüz bin liradan başlıyor adamların hizmet fiyatı. Ben üstüne para veriyorum dinlemeleri için. Para almak değil de üstüne para veriyoruz. Dolayısıyla gençlerin hepsinde Türkiye’de ve İslam aleminde kendine güven geldi. Eskiden Darwinizm’den dolayı gençler başı yerde geziyordu Müslüman gençler. Hiçbiri tartışmaya giremiyordu. Şu an bana havale ediyorlar, konu bitiyor. Eskiden ödleri kopuyordu Müslümanların Darwinizm karşılarına gelecek diye. Ve ne diyorlardı? “Biz Müslüman alemi olarak sizden önce Darwinisttik” diyorlardı. İbn-i Miskeveyhleri falan örnek gösterip, “Darwin’i biz sizden önce anlattık, Darwinizm’i daha önce keşfettik, gerçek Darwinist biziz” diyorlardı. Hatta yeşil komünistler falan diye de bir kafa da ortaya çıkmıştı. Müslümanlar komünistten daha komünistti birçok Müslüman. Bütün bunlar yerle bir oldu. Ve Türkiye’de bugün gençler göğsünü gere gere Müslümanım diyorsa, rahatça tartışabilecek güçteyse, bize şahsı manevi olarak dayanabildikleri içindir. Nokta-ı istinad olduk.  İstinad noktasıyız. Bak her genç şu an göğsünü gere gere Müslümanım diyebiliyor. Eskiden alay edilme korkusuyla ağızlarını açamıyorlardı, şimdi akıl almaz bir özgürlükle Müslümanım diyorlar.

Evet dinliyorum.

OKTAR BABUNA: Fethullah Gülen’in bir ifadesi var. “Şirazeden çıkmıştık imanımı kaybetmiştim, Darwinistler vurdu mu kalıyordu” diyor, “biri çıktı, yüzlerce kitap yazdı, bitirdi ondan sonra” dedi.

ADNAN OKTAR: “İmanımı kaybettim” diyor Fetullah Gülen. “Adnan Oktar çıktı imanımı kurtardı” diyor özetle.

Evet.

VTR: Merhaba ben Bahadır. Balık tutmayı sever misiniz?

ADNAN OKTAR: Bahadır, tam benim işim bu konular. Balık tutmada iyi üstadımdır ben. Bizim oltalarımız vardı uzun sırık alıyorduk ağaçtan kendimiz kesiyorduk. Misina bağlıyorduk ince. Ama gelirken Ankara’dan alıyorduk misinayı, uzun ve sarılmış misina. Bir de yedek misinalar da alıyorduk, balık oltası da alıyorduk, çelik olta. Bir de öbür türlü biz eskiden kendimiz de yapıyorduk çividen olta ama uydurma oluyor tabii o. Hayvanı yakalamak onunla pek mümkün olmuyordu. Ama bu modern oltalar tabii çok mükemmel. Oltayı da takıyorduk ucuna da ekmek yuvarlatıp ekmeği yem olarak takıyorduk. Bir de mantar, o misinanın orta kısmında mantar oluyordu. Suya giren kısım yaklaşık en fazla bir metre falandır. Ama diğer misina kısmı iki metre falan oluyordu. Mantar o bir metrenin sonunda oluyordu. Oltayı attığımızda suyun üstünde o mantar yüzüyordu. Balık geldiğinde o mantarı hafif hafif oynatıyordu önce, sonra birden derince kuvvetlice çekiyordu. O güçlü çekme eğer zayıf oynatıyorsa sürekli küçük balıklar gelmiş demektir. Ufak balıklar oynuyorlar yani. Ama güçlü çekmede balık dehşet demektir. Bir çekiyorduk koskocaman sazan böyle. Şapur şupur böyle çırpınarak çıkıyordu. Hemen iğnesini çıkarıyordum. Onu söğüt dalına takıyordum, balığı. Kardeşim üç kilo, dört kilo falan az buz balık tutmuyorduk yani. Sonra ırmağın kenarına götürüp kendim temizliyordum. Pullarını böyle aksi istikamette bıçağın sırtından kazıyordum. Ondan sonra içlerini de temizliyordum. Irmak sürekli akıyor zaten. Öbür balıklara da yem oluyordu onlar. Sonra akşamdan tuzluyordum onları. Böyle bir lenger, Osmanlı lengeri vardı kalaylı. Onun içine koyuyordum. Tuzluyordum, sabah yumruk gibi tereyağını tavaya koyuyordum. Balıklar cazır cazır kızarıyordu bir güzel. Efendime söyleyeyim, ye babam ye.

Evet dinliyorum.

VTR: Eşler arasındaki maksimum yaş sizce kaç olmalı?

ADNAN OKTAR: Eşler arasındaki maksimum yaş bence pek anlamlı değil. Yani kadın mesela kırk yaşında olur. Genç delikanlı da on dokuz yaşında olur. Evlenebilir kadınla hiçbir şey olmaz. Yani şöyle iddia edebilirler belki kardeşim kırk yaşındaysa birkaç on sene sonra yaşlanır erken ölür falan. Böyle bir hesap bir kere Kuran’a ve akla uygun bir şey değil. Yani öyle bir şeye garanti vermek mümkün değil yıllara. Kimin ne zaman öleceği hiçbir şekilde belli olmaz. Bir kere ikisi de aynı yaşta da olsa rahatça ya biri ya diğeri önce ölüyor. Ya kadın ya erkek. Yani ikisi aynı anda ölen çok nadirdir. O zaman diyor ki ben ne yapacağım. Zaten sen bir şekilde biriniz önce öleceksiniz. Onun lamı cimi yok. Ama işte bunu velayet sistemi ortadan kaldırabilir. Velayet sistemi olmuş olsa bütün müminler birbirini korusa bu korkuyu yaşamazlar. O yüzden böyle ince ince hesaplar yapıyorlar. Garip hesaplar yapıyorlar. Sevse bile yaşından dolayı korkuyor. Diyor; ya önce o ölürse. Kardeşim adam zımba gibi olur. Mesela sen erkenden ölebilirsin. Kanser olur ölebilirsin. Trafik kazasından ölebilirsin. Beyin kanamasından ölebilirsin. Çok rahat olabilir. Bir kere kanser sinsi bir hastalık. Sessiz gelen bir hastalık. Rahatça ölebilir. Dolayısıyla ben yaş farkı diye bir konuyu kabul etmiyorum. Çünkü ruhun yaşı yok. Ruh bir trilyon yaşında oluyor. Onu dediğine göre acayip yaşlanmış olması lazım. Ama hep on dokuz yaşında gibi ruh. On trilyon sene geçiyor yine on dokuz yaşında gibi. Ruhun olmaz. Beden şekilden şekle girebilir. Ama yani dinçlik varsa sağlık sıhhat varsa konu bitmiştir. Bence hiçbir mantığı yok. Bir kadın diyor mesela kırk yaşında bir kadın on dokuz yaşında bir gençle çok rahat evlenebilir. O genç için de çok da olumlu olur bu. Çünkü olgun bir kadınla evlenmiş oluyor. Hayatı ona çok güzel anlatabilir, tanıta bilir. Değil mi? normal, makul yaşamasını sağlayabilir. Erkek için de tersini de düşünebiliriz. Yaş farkı iddiası her kafadan ayrı bir ses çıkıyor. Arada en fazla on yaş olabilir diyor. Kimi beş yaş olabilir. Kimi yirmi yaş olabilir diyor. Adamın zenginliğine göre de yaşın ortalaması yükselmeye başlıyor. Ama tabii doksan yaşında bir kişi ile on sekiz yaşındaki bir kadının evlenmesi olmaz diyebiliriz. Ama iman amacı ile oluyorsa ahiret amacı ile oluyorsa çok rahat olur. Hz. Musa (as) 120 yaşında vefat etti. 90 yaşında Peygamberin çocuğu oluyor. 90 yaşındayken. Yani o yönden de değerlendirmek lazım. Bu konularda katı olmamak gerekiyor. Elastiki olmak lazım. Gönüldeki sevgiye bakmak lazım. Gönülde sevgi varsa yaş farkının hiçbir anlamı yok. Her ne olursa olsun hiçbir şekilde limit koymamak lazım.

Evet.

VTR: Kansere çare bulunacak mı?

ADNAN OKTAR: Mehdi (as) devrinde bence bulunacak olabilir. Çünkü bütün hastalıklara çare bulunacağı hadislerde var. Kansere uygulanan yöntem çok korkunç. Vücudu öldürerek kanseri öldürüyorlar. Böyle bir yöntem görülmüş şey değil. Vücudu mahvederek kanser mahvediliyor. Daha kolay daha makul yolları vardır. Ama bilim biraz yavaş ilerliyor tabii dünyada çok yavaş ilerliyor. Kanser ile ilgili çalışmalar da çok yavaş. Devletler bu konuda bol para ayırarak, bol imkân ayırarak, bol teşvik yaparak ve bol eleman bulundurarak bu konuda gelişme sağlayabilirler. Bir de lakayt ve kendi haline bırakılmış bir konu da. Gönüllü olarak yapmak isteyenler var. Kanser araştırması mesela devletin kanser araştırmak için özel bir kurumu, kansere tedavi için özel bir sistemi yok devletlerin. Halbuki her devletin sistemi olması lazım sırf bu konu ile ilgilenen. Dolayısıyla da çok çok iyi olur. Böyle bir yöntem uygulanırsa. Ama kanserin tedavisinin önümüzdeki yirmi, otuz yıl içerisinde mümkün olacağını düşünüyorum inşaAllah.

VTR: Selam Ankara’dan Rasim ben, Hocam ellerinizden öperim. Benim sorum şu olacak,  bir ortama girdiğinde selam verildiğinde, o selamı bir kişinin alması yeterli mi, yoksa herkesin alması mı gerekiyor? Teşekkürler, saygılar.

ADNAN OKTAR: Bak görüyor musun bu milletimizin güzelliğini? Şu nezakete, şu efendiliğe bak. Bir tane psikopat dengesiz adamla karşılaşmadık. Hep böyle efendi, huzurlu seçme falan da yok. Kim denk geliyorsa herkes ile konuşuluyor. Görüyorsunuz. Ama herkes efendi. Bu milletin yüksek seciyesinden oluyor. Ben yakışıklımı bir daha dinleyeyim.

VTR: Selam Ankara’dan Rasim ben, Hocam ellerinizden öperim. Benim sorum şu olacak,  bir ortama girdiğinde selam verildiğinde, o selamı bir kişinin alması yeterli mi, yoksa herkesin alması mı gerekiyor? Teşekkürler, saygılar.

ADNAN OKTAR: Yakışıklım ben senin ellerinden öperim. Allah ahlakını, imanını güzel yaratmış.  Cennet kardeşi oluruz inşaAllah, ahirette. Selam dediğinde selam demesi karşıdakinin bir kişinin demesi yeterlidir, toplulukta. Ama toplulukta ey topluluk hepinize selam veriyorum derse o ayrı mesele. Ama selam dediğinde aleykümselam bir kişi kastettiği düşünülür. Bir kişinin aleykümselam demesi yeterli olur. Nisa Suresi 86’da “Bir selamla selamlandığınızda, siz ondan daha güzeliyle selam verin” ve aleykümselam ve rahmetullah “ya da aynıyla karşılık verin”. Selam dediyse selam. “Şüphesiz, Allah her şeyin hesabını tam olarak yapandır.”(Nisa Suresi, 86) Mesela selam, sevgiler dersin. Selam, sevgiler. Selam, sevgiler, saygılar da diyebilirsin. Hepsi olur.

Evet dinliyorum.

VTR: Tutumlu olmakla cimri olmak arasındaki fark nedir?

ADNAN OKTAR: Güzel yüzlüm şimdi tutumlu oluyoruz da adam ne var ne yoksa sürekli biriktiriyor ömrü boyunca vefat ettiğinde, dolapların içerisinden paralar çıkıyor. Döşemenin altından paralar çıkıyor. Niçin biriktirdiği belli değil. İsraf tabii haramdır. Mantıksız harcama olmaz. Ama makul harcamayı biriktirme ruhu olmadan yapmak lazım. Yani biriktirme uğursuzluk getirir. Biriktiren o parayı ya kötü bir yere harcar. Ya o para elinden bir şekilde çıkar. Biriktirmede hayır olmaz. Uğursuzluk getirir.

Evet dinliyorum.

VTR: Ben Gizem. Sizce çocuklar daha iyi nasıl eğitilir?

ADNAN OKTAR: Güzel gizem çocuklara en güzel nimet sevgidir ve saygıdır. O gucu gucu tarzı ile dalga geçer gibi deli kızdırır gibi sevme olmaz. Çocuğu kaale alarak saygı duyarak sevmek lazım. Onun şahsiyetini kabul ederek sevmek lazım. O şekil dışında çocuğu delirtir. Sevgi gösteriyorum diyor. Saygı gösteriyor musun? Saygı yok. Kendin olarak çocuk ile görüşmen gerekir. Saygı göstererek konuşman gerekir. Çocuk onu gördüğünde aklın önemini görür. O da kendi olur ve çok saygılı aklı başında konuşur. Yahya’ya çocukken mesela Cenab-ı Allah hikmet veriyor. İsa Mesih’e çocukken hikmet veriyor.

Evet.

VTR: Egoistlikten nasıl arınırız?

ADNAN OKTAR: Güzel yüzlüm ne yaparsın? Dersin ki; her şey görüntü her şeyi Allah yaratıyor. Dünya malına önem vermemek lazım dersin. Dünya malı dünyada kalır. Allah için yaşıyoruz, herkes Allah’ın tecellisi. Ben herkes için yaşayayım. Sevdiklerim için yaşayım dersin. Kendini Allah’a adarsın. Egoistlikten de kurtulursun. Kendini Allah’a adadığında zaten kabadayı olursun. Delikanlı olursun. Dürüst, samimi Müslüman olursun. O en yüksek hazlardandır. Allah için yaşamak.

Evet.

VTR: İyi akşamlar. Size iki tane sorum olacaktı. Ben Manisa’dan Merve. Öncelikle başarınızın sırrını merak ediyorum, ikinci sorum da, kitap yazmaya neden başladınız, sizi kitap yazmaya ne itti?

ADNAN OKTAR: Merve Allah’a çok şükür çok çok güzelsin. Hayret edecek şekilde güzelsin. Allah nurunu artırsın. Allah sana uzun ömür, hidayet nasip etsin. Tüm başarıyı yaratan biliyorsun Allah’tır. Şu an beni senin beyninin içinde görüntü olarak yaratan Allah senin o güzel yüzünü de benim beynimin içinde görüntü olarak yaratan Allah. Bütün tecellileri Allah yaratır. Sana bu güzel konuşmayı daha annenden doğmadan önce Allah yaptırmıştı. Daha baban doğmadan bu konuşmayı sen yapmıştın. Zamanı geldi ben de senin bu konuşmanı duydum.

Başarı kime ait? Allah’a ait. Bu bir inanç meselesinden çok, sadece bir inanç değildir. Teknik bir gerçektir bu. Bilimsel bir gerçektir. Tek bir an vardır. Bu an içinde bunların hepsi olmuş bitmiş. Zaman bir algı biçimi. Dolayısıyla bu başarıyı biz tevazu olarak Allah’a vermiyoruz. Gerçekten böyle olduğu için doğrusunu anlatmış oluyoruz. Kitapların yazılma sebebi de dünyayı belanın sardığını görerek, insanların bu kadar mutsuz olduklarını görerek, savaşların ve dehşetin bütün dünyayı inlettiğini görerek, Darwinist, materyalist sistemin, Allahsız, Kitapsız, vicdansız insanların yaptığı zulmü seyrederek huzurla benim yaşamam mümkün değil. Buna karşı ben mücadele etmekle mükellefim Kuran’a göre. Allah’ın emrini yerine getiriyorum. Emri bil maruf nehyi anil münker tabir ediliyor. Yani kötü olanları insanlara bildirmek. İyi olanları da insanlara bildirmek. Bunu yaparken akılcı bir üslup kullanıyorum. Gelenekçi Ortodoks sistemin belasının içine düşmeden tam Kuran’a uygun akılcı, dürüst, samimi. Kendini göklere çıkaran bir üslup ile değil. Edebiyat yaparak değil. Süslü laflar yaparak değil. Tam özlü ve karşıtı olacak şekilde konuşuyorum. Edebiyat yapanları Allah hepsini rezil ediyor. Hepsi küçük düşüyorlar. Dolayısıyla benim güzelimin bu konudaki merakını da herhalde gidermişimdir diye düşünüyorum.

Evet.

VTR: Kastamonu’da üniversite ortamında, kafeler olsun, yiyecek, içecek her türlü şeyler pahalı. Öğrenci olduğu için ucuz olması lazımken daha çok pahalılaştırmışlar hayatı.

ADNAN OKTAR: Öğrenciler için oralarda vakıf olması gerekiyor. Vakıflar yiyecek satması gerekir. Yani sadece öğrenciyi koruma amaçlı olması lazım. Besleyici, sağlıklı. Mesela Türk gençliğini koruma vakfı, Türk gençliğini koruma vakfı bu kadar. Bu vakıf gençliğe faydalı yiyecekler, besleyici yiyecekler ve spor imkânları sağlayarak onların zinde ve sağlıklı olmalarını sağlayabilir. Sadece devletin yapabileceği bir şey değil bu.

Evet dinliyorum.

VTR: İsminizi değiştirmek isteseydiniz hangi ismi seçerdiniz?

ADNAN OKTAR: Muhammet güzel. Muhammet Mustafa, Ahmet güzel. Ahmet, Muhammet, Mahmut güzel. Ahmedi Mamudu Muhammet Mustafa en güzel isim Peygamberimiz (sav)’de maşaAllah. Mustafa çok güzel. Muhammet Mustafa. Ahmet de çok güzel.

Evet dinliyorum.

VTR: Hiç kamplara, festivallere katıldınız mı?

ADNAN OKTAR: Kamplar, festivaller. Kızılcahamam’da festival vardı. Oraya gitmiştik. Et kesiyorlardı geniş çaplı. Eğlence yerleri falan yani tabii biraz ilkel görünüyordu ama yine de o devre göre o şartlara göre hareketliydi. Ama beni en çok ilgilendiren tabii kebapçıların çok olmasıydı. Adım başı kebapçı vardı. Hayvanlar taze taze kesiliyordu. Etler, pirzolalar havalarda uçuşuyordu böyle. Etin kilosu yedi liraydı. En pahalısı sekiz liraydı. Altı liraya bile et vardı o zamanlar. Biz Ankara’ya geldiğimizde on lira olmuştu. Dedik bundan sonra et alınmaz falan dediler yani.  Bitti bu iş kapandı. On bir lira oldu artık yattı bu iş iyice dediler. Sonra gittikçe yükseldi öyle konu olmadı.

Evet dinliyorum.

OKTAR BABUNA: Güneş Gazetesi’nden Kayahan Uygur, İngiliz derin devleti konusunda şunları yazdı “Dünyada son yüz elli yıldır çıkmış olan emperyalist savaşların tümünün perde arkasında Anglosaksonların parmağı olduğu bilinir. Dünyadaki bütün felaketlerin, insan kıyımlarının, toplu imha silahlarının en büyük insanlık suçlarının ardında Anglosakson emperyalizmi varken bunların üstü örtüldü. Hitler, Stalin gibi imal edilmiş korkuluklarla insanların dikkatleri başka yöne çekildi” dedi.

ADNAN OKTAR: Helal olsun kabadayıya, göster bakalım.

KARTAL GÖKTAN: Görebiliriz.

ADNAN OKTAR: Yedi ceddine rahmet olsun. Helal olsun sana. Kapıyı biz sonuna kadar açtık. Osmanlı evlatları yeri göğü inletiyor maşaAllah.

Evet dinliyorum.

VTR: En beğendiğiniz tatil yöresi neresi?

ADNAN OKTAR: Aman Allah’ım sen nasıl güzelsin böyle. MaşaAllah, maşaAllah. Allah sana uzun ömür versin. Sağlık sıhhat, hidayet versin. Ben senin güzel yüzünü bir daha göreyim.

VTR: En beğendiğiniz tatil yöresi neresi?

ADNAN OKTAR: İstanbul en beğendiğim tatil. En mükemmel tatil burada olur.

Evet.

VTR: Merhabalar ben Furkan Yapıcıoğlu. Hangi üniversiteden mezun oldunuz?

ADNAN OKTAR: Hangi üniversiten mezun oldum? Fındıklı Güzel Sanatlar’da okudum ben. 1979, 80, 81, 82, 83 kadar 83’te İstanbul Üniversitesi felsefe bölümüne geçtim. Klasik felsefe orada da bir süre okuduk. Yani iki yıl kadar da orada okudum. Sonra yoğun olarak bu faaliyetlere ağırlık verdim.

Evet.

VTR: Merhaba ben Süleyman. Hazır cevap mısınız?

ADNAN OKTAR: Onu artık siz takdir edeceksiniz. Ama polemikte üstüme yoktur yani. Hiç kimse benim ile baş edemez onu söyleyeyim. İsteyen de deneyebilir.

Evet.

VTR: Devletin imkanları olduğu halde, bu sokak çocuğu problemi niye var?

ADNAN OKTAR: Yani sokak çocuğu da biraz sırf devletle değil de vakıflarla halledilmesi gereken bir şey onu vatandaş halletmesi gerekiyor. Devlet hangi birine yetişsin, nereye yetişsin? O zaman komünist devlet olur zaten. Yani her şeyle ilgilenmiyorsa devlet o zaman komünist bir idare meydana gelir. Bunları devlete bırakmamak lazım. Bir mahallede kaç tane sokak çocuğu olabilir? Beş tane. Kaç ev var beş bin tane. On çocuğu beş bin ev rahat içinde yaşatamaz mı? Yaşatır. Onun için vakıflaşmak, dernekleşmek, birlikte hareket etmek, velayet ruhuyla hareket etmek, sahip çıkmak, sevgi göstermek önemli. Geniş çaplı olarak tabii, dar anlamda demiyorum.

VTR: Neden yangın merdivenlerinin çıkışları kilitli?

ADNAN OKTAR: Peki sen niye bu kadar sevimlisin, bana önce onu bir söyle bakalım. MaşaAllah, Allah seni çok sevimli, çok güzel yaratmış. Bir daha dinleyeyim ben seni.

VTR: Neden yangın merdivenlerinin çıkışları kilitli?

ADNAN OKTAR: Canımın içi o dediğin doğru ve süper tehlikeli bir şey bu. Neden yaptıklarını ben de anlayamıyorum, feci şekilde yanarak birçok insan şehit oluyor. Yangın merdiveni kurtulmak içindir. Sen kilitlersen onun hiçbir amacı kalmıyor. Bunun suç unsuru olması lazım. Yangın merdiveninin kilitli olmasının açıklaması yok. Hukuken zecri ceza ile cezalandırılmaları gerekir.

Evet dinliyorum.

VTR: Tekstil mezunuyum ve tekstil alanında gelişmeler bekliyorum. Teşekkürler.

ADNAN OKTAR: Evet ama Türkiye’de ve dünyada tekstil o kadar güç bulan bir ekol değil. Ortalı bir gelir getiren, ortalı talep olan bir sistem. Ama yine de çok önemli tabii. Kardeşimizin sözü de önemli.

Evet.

VTR: Merhaba ben Mehmet Gültekin. Bekarlara neden ev kiralanmıyor İstanbul’da?

ADNAN OKTAR: Yakışıklım çekiniyorlar herhalde aile olunca daha tabii sorumluluk alacaklarını daha dikkatli daha özenli olacaklarını düşünüyorlar ama bekar olunca bilemez, komünist olabiliyor adam, PKK’lı olabiliyor yahut ruh hastası oluyor. Başlarına bela olabiliyor. Yüzde kaç ihtimal? Belki binde bir ihtimal ama daha önce canları yandığı için, daha önce bu tip olaylarla karşılaştıkları için riskli görüyorlar, daha tehlikeli görüyorlar. Onun için ne olabilir? Gençlere güvence veren insanlar olması lazım, kefil. Mesela amcası, dayısı falan tanıdıkları kefil olsun, kefalet sistemi olsun, o zaman daha rahat olur. Yoksa bilmediği etmediği bir kişiye bir insanın ev vermesi, mahalle arasında falan yarın bir gün bir sorun çıkarsa o sorumlu olur. Dengesiz bir tavır, dengesiz bir hareket riski var. Ama mesela bir yakını yahut bir iş adamı yahut bir memur, tanıdığı bir polis de olabilir. Güvence verirler bu genç güvenilirdir der o olur. Mutlaka kefil bulmaya çalışsın o gençler, kefaletle olur.

Evet.

VTR: Benim adım Hüseyin Çetiner, İstanbul Times Yayın Grubu’nun imtiyaz sahibi ve kurucusuyum. Özellikle 1984 yılından bu yana, ülkemizin doğu kesiminde kanayan bir yara terör olayı. Sayın Adnan Oktar’ın da gerek yurt içi gerek yurt dışı bağlantılarını biz biliyoruz. Önemli bir camiada bulunuyor. Özellikle bu konunun üzerine eğilirse ben çok sevinirim. Terörün bitmesi konusu Türkiye’de çok önemli. Yirmi yaşında gencecik çocuklarımız, fidanlarımız toprağa gitmesin diyorum, terör konusu bence çok önemli. Buna eğilirse çok memnun olurum. Saygılar sunuyorum.

ADNAN OKTAR: Canım benim, güzel huylum benim, Allah ömrünü uzun etsin. Canının yandığı konu zaten bütün Türkiye’nin ve dünyanın canını acıtan konu. Teröre karşı en etkili çalışmayı zaten yıllardan beri biz yapıyoruz. Bilimsel, akılcı, felsefi yani terörün beynini dağıtacak, terörün aklını yok edecek çalışmayı biz yapıyoruz. Neyle yapıyoruz? Yüzlerce eserle bunu yapıyoruz, milyonlarca kitapla yapıyoruz, konferanslarla yapıyoruz ve yapmaya da devam edeceğiz. O muhterem kardeşimin hassasiyeti tabii çok hoş, çok güzel, inşaAllah daha da yaygınlık kazanır ama teröre karşı mücadelede felsefi, akılcı karşılık verilmesi, teröristlerin sen değil mi karşımıza aldığımız adama soruyoruz, buraya niye geldiğini sorguluyoruz bir teröristin. Neden terörist olduğunu sorguluyoruz. Diyorlar ki, “Beni eğittiler” diyor, “Ne kadar eğittiler?” “5 yıl eğittiler” diyor. 5 yıl eğitimin sonunda, “daha önce ben dindar Müslümandım” diyor, “5 yıl eğitimin sonunda Allahsız, Kitapsız, komünist PKK’lı oldum” diyor 5 yıllık eğitim. O zaman biz de ne yaparız? 5 yıllık düz eğitimle ondaki hasarı gideririz. 5 yılda adamların yıktığını 5 yılda da biz tamir ederiz. Tamir etmezsek yıkılmış kale kalır. Yıkılmış insan kalır. O zaman 5 yılda adamı o hale getiriyorsa biz de 5 yılda onu eğitimle düzeltmemiz lazım. 5 yıl sonra alnına kurşun sıkmayla olmaz. Adamın beynini ele geçirmemiz gerekiyor. Beynini ele geçirmişler, beynini ele geçirirsek, aklını ele geçirirsek kafasına kurşuna gerek kalmaz öbür türlü polis kendini korumak için kafasına kurşun sıkıyor. Halbuki beynini ele geçirmiş olsak o insan bize faydalı olmuş olacak. Bilimsel mücadele yapılmıyor PKK ile. Bu çok büyük bir felaket. Büyük milli bir felakettir. Terörü durdurmanın tek yolu eğitim olduğu halde yani eğitim derken ilkokul, ortaokul, lise eğitimi değil PKK’ya karşı antikomünist, anti-Darwinist eğitim olduğu halde bu ısrarla ve kararlılıkla yapılmıyor. Komünizm sürekli Türkiye’de gelişiyor. Eğitim yapılmadan komünizm durdurulmaz, PKK durdurulamaz. Onu da en ala yapmaya çalışan bizleriz.

Evet

VTR: Merhaba Adnan Bey. İsraf neden var acaba?

ADNAN OKTAR: İsraf haramdır. Ama israf tembel insanların, umursuz insanların, dikkatsiz insanların keyfiliğinden kaynaklanır. Mesela yemek yiyor ekmekten bir tane ısırıyor koyuyor kenara, kalkıp gidiyor. Umursuzluk, ferahlık. Acımıyor, millete acımıyor, insanlara acımıyor, fakirlere acımıyor. Umursuzluğun, boş vermişliğin, Allah’tan korkmamanın bir neticesi.

Başbakan Binali Yıldırım Hocam, yıllardır söylediğim bir konuya o da el atmış. Aynı benim üslubumu kullanmış. “Ne yazık ki” diyor, “sosyal medya dili, gençlerimiz arasında geçersiz bir yazı iletişim diline dönüşüyor. Anlamsız kısaltmalar, aralara serpiştirilen yabancı kelimeler, bozuk cümleler giderek sıradan hale geliyor” diye uyardı. “Milli bir seferberlik ruhuyla çalışarak gençlerimize sözün, dilin, kelimelerin değerini en iyi şekilde anlatmalıyız” diyor.

İngiliz derin devleti, Amerika’yı öyle bir kilitlemiş ki, yüksek mahkeme yargıçları değiştirilemiyor, yüksek mahkeme yargıçları da hükümetten daha güçlü, hükümetin kararını değiştirebiliyor yüksek mahkeme yargıçları. Onlar da ömür boyu yargıç. İngiliz derin devleti bir kere seçtirmiş onları, aslında sabit derin devlet gibi, yani devlet onlar. Hükümet ne karar alırsa alsın hiç önemli olmuyor, yüksek mahkeme bir karar veriyor o ne diyorsa o oluyor. Mesela homoseksüellerle ilgili bir karar çıkarttı yüksek mahkeme, hiçbir hükümet hiç kimse bozamıyor, konu bitiyor. Onları da oraya o adamları yerleştirmişler, ömür boyu ama ömür boyu. Adam gelmiş mesela 70 yaşına. 80-90 yaşına kadar yaşıyor bunlar değişmiyor. Sonraki yine onların getirdiği adamlar, 60 yaşında göreve başlıyor, 90 yaşına kadar kalıyor adamlar, sürekli o mahkemenin kararlarını Amerikan halkı sırtında taşımış oluyor, hükümetin kararı hiç hükmünde oluyor.

Evet dinliyorum.

VTR: Merhaba Adnan Bey, Dursun Ali Özçelik, Rize. Benim merak ettiğim, kamuoyunun da merak ettiği soru şu: bazen ellerimizi açarken, bazen de kalbimizden, ellerimizi açmadan dua ediyoruz, illa dua ederken ellerimizi Allahu Teala’ya şu şekilde açmamız mı gerekiyor, yoksa içimizden duamızı yapabilir miyiz?

ADNAN OKTAR: Tabii ki içimizden duamızı yapabiliriz. El açmanın hiçbir mecburiyeti yok. Allah duyuyor bizim sesimizi, Allah’ın duyması için söylüyoruz. Kalbimizden geçse de duyar ama dille söylememizi istediği için Allah ama yüksek sesle bağırarak değil de, “Kendi duyacağımız gibi, için için” diyor Allah “yakararak ve samimi olarak Bana dua edin” diyor Cenab-ı Allah.

Evet dinliyorum.

OKTAR BABUNA: Cumhurbaşkanı Erdoğan, Antalya’da partisinin genişletilmiş il danışma meclisi toplantısında yaptığı konuşmasında artık parlamenter demokrasi yok demişti. Bu konuşmanın ardından sosyal medya hesaplarında bazı değişiklikler yapıldı. Erdoğan’ın Twitter hesabındaki Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı ifadesi değiştirildi ve Türkiye Cumhurbaşkanı yaptı. Oda TV bu konuyu haberleştirerek “Çok konuşulacak görüntü” başlığıyla verdi.

ADNAN OKTAR: Ne var gayet normal yani. Evet dinliyorum.

KARTAL GÖKTAN: Daha önce Ahmet Necdet Sezer ve Fahri Korutürk de Türkiye Cumhurbaşkanı ifadesini kullanmışlardı resmi yazışmalarında, belgeler de vardı.

ADNAN OKTAR: Hayır canım zaten normal kelime odur normal cümle o. Türkiye Cumhurbaşkanı, doğru. Türkiye’nin Cumhuriyet olduğunu ayrıca söylemeye gerek yok herkes biliyor zaten.

Evet.

VTR: Merhabalar, ben Erdal, Almanya’dan geliyorum. Küresel ısınmaya karşı nasıl bir tedbir alabiliriz ülkemizde? Ben bunu sormak istiyorum.

ADNAN OKTAR: Nurlu Erdal kardeşim, küresel ısınmaya hiçbir tedbir alamazlar almayacaklar da zaten. Küresel ısınma artacak, yüz yıl sonra insanların büyük bir bölümünün telef olacağını söylüyorlar zaten. Büyük bir kitle telef olacak diyorlar. Zaten çok az bir insan kalmış olacak, onun üzerine de zaten kıyamet kopacak. Son zamandayız, dünyanın son zamanı, bak yüz yıl sonra, Avrupa’da diyorlar ya, üçte iki insanlar yaşayamayacak hale gelir diyorlar üçte ikisi. Akıl almaz bir sıcaklık artışı meydana gelecek. Bunu durduramazlar, öyle bir şey olmaz. Alınamaz mı tedbir? Alınır ayrı mesele ama artık iş işten geçmiş, kıyamet kararı alınmış dünya için. 2120 gibi falan kopar Allahualem kıyamet.

VTR: İsmim Şilan. Üniversite mezunlarına neden gerekli değer verilmiyor diye merak ediyorum, sorum bu.

ADNAN OKTAR: Şilan, canımın içi, hem ismin güzel hem kendin çok güzelsin. Allah nuruyla seni sarsın, hidayet versin sana. Üniversite mezunlarını biz 3-5 yıl sonra devreye sokacağız acele etmeyin. Siz dünya yöneticisi olacaksınız. Şu an sizin iş bulmanız çok güç olur. Üniversite mezunları adeta yığılacak Türkiye’de, çok fazla olacak. Ama bir anda bütün dünyanın her tarafına yayılacaksınız, her yerde güzel görevler alacaksınız, Türkiye’nin birçok yerine yayılacaksınız, görevler alacaksınız. Irak’ı siz imar edeceksiniz, Suriye’yi siz imar edeceksiniz, Yemen’i siz imar edeceksiniz, Afganistan’ı siz imar edeceksiniz, modernleştireceksiniz, güzelleştireceksiniz. Baştanbaşa yıkılmış Libya’yı cennet gibi yapacaksınız, muhteşem güzel bir Libya yapacaksınız. İmam Mehdi (as)’nin sevgi anlayışı içerisinde bunları yapacaksınız inşaAllah. Şu an istense de size iş bulunması çok zor. Gelişen ülkeyiz daha, ucu ucuna Türkiye yaşıyor. Biz Türkiye’yi yıktırtmamaya çalışıyoruz şu an, bölünmemesine çalışıyoruz. Ve o konuda da elhamdülillah başarılıyız milletçe.

Evet dinliyorum.

VTR: Biyomimetik hakkında ne biliyorsunuz?

ADNAN OKTAR: Yakışıklım şimdi öyle bir soru sordun ki sen. Ben üniversite imtihanına girmişim gibi hissettim kendimi.

OKTAR BABUNA: Sizin bu konuda kitabınız var zaten.

ADNAN OKTAR: Evet o konuda benim kitabım var.

KARTAL GÖKTAN: Gösterebiliriz. Teknoloji Doğayı Taklit Ediyor-Biyomimetik isimli eseriniz.

ADNAN OKTAR: Skorsky mesela yusufçuğu taklit ederek yapılmıştır. Oradan düşünsün. Doğadaki Allah’ın sanatından ilham alınarak bilimin geliştirilmesi metoduna deniyor.

VTR: Adım Emin Buğra. Öğrenci için bence önemli olan bir şey, hocaların öğrencilere daha fazla ilgi göstermesi, öğrenciler peşinden koşmamalı da bence hocalar öğrencilerin peşinden koşmalı, böylece eğitim açısından öğrencilerin daha da suyuna gidilir, okul sevdirilir en azından, böyle şeyler olursa daha iyi olabilir.

ADNAN OKTAR: Canımın içi, güzel yüzlüm, orada yapılacak olan şey, sizlere samimi sevgi gösterilmesi, sen onu demek istiyorsun, sevgiye ihtiyacımız var diyorsun, şefkate ihtiyacımız var, saygıya ihtiyacımız var diyorsun, bu Mehdiyet devrinde olur. Egoistliğin, bencilliğin, Darwinizm’in yaygın olduğu bir dünyada bunu hemen elde etmek çok güç. Ama Mehdiyet devrinde sevgiye doyacaksınız, saygıya doyacaksınız, arkadaşlığa doyacaksınız, muhabbete doyacaksınız inşaAllah.

VTR: Merhaba ben Abdülkerim. Kitap okuma oranı ülkemizde neden bu kadar düşük?

ADNAN OKTAR: Yakışıklı Abdülkerim, dediğin doğru. İnsanlar biraz tabii gelenekçi Ortodoks sistem, o eğitimin etkisiyle, Darwinist, materyalist eğitimin de etkisiyle çift belanın içinde kaldılar. Gelenekçi Ortodoks sistem insanları dünyadan vazgeçirtti, sanattan, bilimden, estetikten vazgeçirtti. Hatta gülmekten, eğlenmekten, sevmekten, sevilmekten vazgeçirttirdi. Darwinist, materyalist sistem de “siz hayvansınız” dedi. Çocukların adeta aklı gitti birçoğunun. Dolayısıyla ne okumaya ihtiyaç duydular, ne sevgiye, ne dostluğa, ne bilime. Sadece günübirlik yaşamak istediler. Bu bela deccalın bir oyunuydu biz bunu düzeltmeye çalışıyoruz ama ne düzeltmeye çalışmak; mükemmel. Ve muazzam bir atakla ilerliyoruz elhamdülillah.

Evet

VTR: Merhaba, adım Tuğçe. Sizce bu Avrupa’da ve Amerika’daki yaşlı insanların, Türkiye’deki yaşlı insanlara göre çok daha güzel olmasının sebebi nedir?

ADNAN OKTAR: Canımın içi onlar bizim insanlarımız gibi çok acı çekmiyorlar. Bizim insanlarımız daha çok acı çekiyor, yaşlılar bilhassa çok acı çekiyorlar. Terk ediyorlar, saygı görmüyorlar, sevgi görmüyorlar, bir kısmı itici bulunuyor insanlar tarafından, sevdikleri yakınları tarafından veya terkediliyorlar veya pek adam yerine konmuyorlar. İyi beslenemiyorlar. Yaşlıların çok iyi beslenmesi gerekiyor, kalsiyum, magnezyum, fosfor dengesinin özellikle çok dikkatli olması gerekiyor, hem kemik yapısı çöküyor, hem beyin süratli eriyor, bedenleri eriyor, bunun sonunda da tabii perişan hale geliyorlar. Ama Avrupa’da gıdaların içinde her türlü mineral, vitamin oluyor genellikle. Daha iyi beslenebiliyorlar ve moral yönünden de daha birbirlerine saygı sevgiyi gösterebiliyorlar kısmen de olsa. Benim kanaatim bunlar. Bizim yaşlılarımız da çok sevgi, şefkat görseler, iyi beslenseler falan daha sağlıklı olurlar ve daha uzun ömürlü olurlar. “Ömürler uzayacak Mehdi devrinde” diyor Peygamberimiz (sav). Yani iyi sevgi, saygı ve güzel beslenme sonucunda yaşlıların ömürleri uzayacak, bu inşaAllah.

Evet.

VTR: Nida Kuşku. Ankara’da niye bu kadar az ağaç var?

ADNAN OKTAR: Nida sen cennet gencisin demek ki, cenneti seviyorsun ki ağaçları seviyorsun. Ağacı seven cenneti sever, cenneti seven Allah’ı sever. Ağacın az olması, Ankara Belediye Başkanı Melih Gökçek’in çok büyük bir hatası. Habire beton habire beton. Beton fabrikaları geceli gündüzlü çalışıyor. Çimento arabaları habire yollarda gidiyor. Halbuki her yerde yollarda ağaç arabaları gitmesi lazım, fidan arabaları gitmesi lazım. Geniş araziler elde edip yıkımlar meydana getirip yani gereksiz binaları yıkarak, çocuklara, gençlere güzel bahçeler oluşturması lazım. Ama zevksiz benim gördüğüm Ankara Belediye Başkanı. Yaptırdığı heykeller, sanat eserlerinde zevk diye hiçbir şey yok. Danışmıyor da benim kanaatim. Kendi kafasına göre yaptırıyor. Dolayısıyla pek estetik durmuyor. Kalite ve sanat bakanlığı kurulmuş olsa, oradaki uzmanlara danışırlar dolayısıyla da öyle ucube, garip sanat eserleri ortada olmaz ve her yer de yeşillenir, ağaçlandırırlar. Mehdiyet devrini bekliyor ağaçlar. Yeşillenme Mehdiyet devrini bekliyor.

Evet dinliyorum.

VTR: Haydarpaşa Garımız biliyorsunuz çok güzel tarihi bir miras ve yandı. Neden bu kadar zamandır burası yapılmadı, neyi bekliyor? Merak ediyorum.

ADNAN OKTAR: Ben de her zaman eleştiriyorum bunu. Bunlar normalde çok çabuk yapılabilecek, hemen bitecek şeyler. Benim bildiğim 2018 diyorlar. 2018’lik ne işi var? Yıldırım hızıyla yüz, iki yüz ustayı doldurursun bitirirsin. Git Haydarpaşa Garı’na kaç kişi var. Tak tak çekiş sesi geliyor. Biri orada çimento taşıyor, bir şeyler yani böyle.

Evet dinliyorum.

VTR: İsmim Fatma. Sizce kadın Türkiye'de görmesi gereken değeri görüyor mu?

ADNAN OKTAR: En büyük bela şu an ahir zamanda kadınlara yapılan zulüm. O yüzden Müslümanları Allah kırıp geçiriyor. Irak’ta, Suriye'de, Afganistan'da, Libya’da, Yemen’de mahvoluyor Müslümanlar. Allah'ın kullarının yarısı kadındır. Kadınlara akıl almaz zulüm ediliyor dünyada. Akıl almaz baskı var. Hür özgür yaşayamıyorlar. Adeta hapishane hayatı yaşatılıyor, büyük bölümüne, çok büyük bir bölümüne. Bu, Mehdiyet devrinde son bulacak bu zulüm. Dünyanın en güzel nimetine nankörlük ediliyor. En güzel nimete, kadına ihanet ediliyor. Sevgiyle hürmetler karşılanacakken, her yerde horlanıyor. Bir erkek sultası var dünyanın birçok yerinde. İşte “erkek egemen toplum” diyorlar ve o güzelim varlıklara, o nadide varlıklara, dünyanın en güzel varlıklarına zulmettikleri için Allah İslam ülkelerini teker teker yıkıyor. Yok örtüneceksiniz, yok kapanacaksınız. Ya kardeşim başörtüsü diye bir şey yok. Çarşaf vardır. Müslüman kadın normalde dekolte gezer. Dekoltedir kıyafeti. Zulme uğrama ihtimali varsa, saldırı ihtimali varsa çarşaf giyer kapanır. Bunun dışında bir örtü yok.

Evet dinliyorum.

VTR: Adım Hilal. Kayseri'de insanların biraz kıyafet yönünden yobaz olduğunu düşünüyorum. Çünkü biz gençler kısa veya açık bir şey giyindiğimizde insanlar sanki çok yanlış bir şey yapıyormuşuz gibi bize uzun uzun bakıyor. Bundan rahatsızlık duyuyorum açıkçası. Teşekkür ederim.

ADNAN OKTAR: Bu Kayseri'de ne kadar çok genç kızlar bundan şikayetçi. Bu ne olmuş? Hükümet buna bir el atsın. Bu çok ayıp, çok çirkin ve müthiş bir görgüsüzlük. Allah'ın güzel kullarına, Allah'ın nadide varlıklarına, Allah'ın dünyaya süs olarak yarattığı bu muhteşem varlıklara ihanet bela getirir. Uğursuzluk getirir. Münasebetsizliği bıraksınlar. Bunun sonucunda homoseksüellik yayılıyor. Bunun sonucunda oğlancılık yayılıyor. Kadına öfke ile bakan, oğlan çocuğuna başka türlü bakıyor. Birçoğu homoseksüel bunu yapanların. Onun için hanım kardeşlerimiz bu adamlara asla aldırış etmesinler. İstedikleri gibi giyinip, göğüslerini gere gere gezsinler. Kayseri'de de, her yerde de bu şekilde olsun.

Evet dinliyorum.

VTR: Alkol kullanıyor musunuz acaba?

ADNAN OKTAR: Alkol şu an alsak ne olur? Tansiyonumuz çıkar. Çarpıntı yapar. Midemizi rahatsız eder. Vücut elektrolit dengesini bozar. Hiçbir şeye yaramaz. Yani müspet hiçbir etkisi olmaz. Boş iş. Zararlı iş. Zaten Kuran haram etmiş. Onun için böyle bir şeye hiç yanaşmamak lazım. Vücut ne yapacağını şaşırıyor alkol geldiğinde. Yani çok zorda kalır vücut. Zehirli toksik bir madde. Ama güzelliğin muhteşem. Allah güzelliğini kat kat arttırsın. Çok güzel kızsın. Yani unutulacak gibi değil güzelliğin.

Evet dinliyorum.

VTR: Merhabalar Adnan Hocam. Hadis-i Şerif’te buyurulmaktadır ki “İşi ehline veriniz.” Eğer işi ehline verilmediği zaman, doğacak zararların hükmü kimin üzerinedir? Bu konu hakkındaki sizin kıymetli görüşleriniz nelerdir? İyi akşamlar diliyorum.

ADNAN OKTAR: Yerden göğe kadar haklısın. Hatta Nisa Suresi 58’de de geçer bu konu. Şeytandan Allah'a sığınırım. “Şüphesiz Allah, size emanetleri ehline (sahiplerine) teslim etmenizi ve insanlar arasında hükmettiğinizde adaletle hükmetmenizi emrediyor.” diyor Allah. Fakat ehli derken tabii sevgi dolu, aklı başında, merhametli, şefkatli, Allah'tan korkan olmak şartıyla ehli. Yoksa adam iblis gibidir Müslümanların başına bela olur. Mesela adam homoseksüel ama çocuk doktoru. Şimdi ehli ama sen ona çocuğunu götüremezsin. Mahveder o çocuğu Allah esirgesin. Yani bazıları için söylüyorum. Ehlinden kasıt sevgi dolu, merhametli, imanlı, akıllı, Allah'tan korkan, dürüst, iyi niyetli, her yönden güzel insan ve bilgili.

Evet dinliyorum.

VTR: Selam Kayseri'den Mustafa ben Hocam. Uçaklarda elektronik sigara içilmesi yasakken bira içilmesi serbest. Bunun yasaklanmasını istiyoruz. Çünkü yarım saat, bir saat uçakla seyahat ediyoruz ve bu bir saat yaklaşık olarak bira kokusu uçağa yayılıyor. Bunun yasaklanması için neler yapılabilir, görüşlerinizi alabilir miyim? Teşekkür ederim.

ADNAN OKTAR: Yerden göğe, gökten de yere kadar haklısın. Alkol hakikaten nefes yoluyla geçer ve tiksinti verici bir koku oluşur. Uçak zaten küçük bir alan. Uçakta alkol olur mu? Yani çok çok büyük hata. Yerde ne yapıyorsa yapsın. Uçakta olmaz. Onu hem Türk Hava Yolları’na, hem diğer şirketlere dilekçeyle bildirelim. Yani çok doğru.

OKTAR BABUNA: Çok sık rahatsızlananlar da oluyor alkol alıp uçakta.

ADNAN OKTAR: Tansiyonu çıkar falan her şey olur.

OKTAR BABUNA: Kalbi sıkışanlar.

ADNAN OKTAR: Tabii. Basınç yüksek zaten. Bir de bira içiyor adam. Ne olur onun uçağın içinde?

OKTAR BABUNA: Olay çıkaranlar oluyor alkol alıp.

ADNAN OKTAR: Tabii, taşkınlık yapanlar falan var. Çok riskli. Yani din açısından değerlendirmesinler. Din açısından değil, bilimsel açıdan mahsurlu ve sosyal açıdan mahsurlu. Din açısından demiyorum. Din açısından karışamayız ama bilim açısından, konfor, kalite açısından çok çok mahzurlu.

Evet.

VTR: Dabbe nedir, bunu öğrenebilir miyiz?

ADNAN OKTAR: Neml Suresi 82. Şeytan'dan Allah'a sığınırım. “O söz, başlarına geldiği zaman, onlara yerden bir dabbe çıkarırız; o da, insanların bizim ayetlerimize kesin bir bilgiyle inanmadıklarını onlara söyler.” Kesin bir bilgiyle inanmadıklarını onlara söyler. Yani ne demek? İman hakikatleri anlatılır, anlatır bu dabbe. Neyden mamul? Yerden mamul. Debip, debelenen küçük, ufak, ince hareketlere denir. Yani çok küçük gözle görülmeyen, küçük hareketler. Tam televizyonun ve bilgisayarın açıklaması. Tam tarifi. “…ve insanlara kendini anlatır, sunar. Ve sakallı bir insan çıkar” diyor. Sakallı bir insan görünümünde. “Her eve girerek insanlarla konuşur.” Her eve. Dünyadaki bütün evlere girer. Nedir bu? Televizyon, internet. Ve çok küçük hareketler oluyor ekranda, ondan zaten görüntü oluşuyor. İnternette de öyle çok küçük hareketlerle oluşuyor. “Ve yerin altında da kolları vardır” diyor. Örümcek ağı gibi. İnternet kabloları yerin altında. “Gökteki de duyar” diyor. “Yerin altındaki de duyar ve sesi yüzlerce kilometre öteden duyulur” diyor. Bu internet olduğu buradan da anlaşılıyor. “Ve yerden mamul olması” yerdeki maddelerden yapılıyor.  Bakır, çinko, demir. “Filkulağı gibidir” diyor. Açıldığında hakikaten filkulağı gibi. “Ve domuz gözü gibi de küçük gözü vardır” diyor. Hakikaten bilgisayarda da göz oluyor. Oradan etrafı görmek mümkün oluyor. “İnsanlarla konuşur” (tükellimuhum) diyor Allah. “Ve iman hakikatleri anlatır.” Baktık demek ki bu. Yani dabbe; bilgisayar ve internet. Ahir zamanda çıkacağı ve insanlara hitap edeceği söyleniyor. İnsanlara hitap eden bir varlık. Yani sürati açısından. Hitap şekli “dünyada girmedik ev bırakmaz” diyor. “Her eve girer” diyor. O zaman bilgisayar olduğu açık anlaşılmış oluyor.

Evet.

VTR: İsmim Burhanettin Erdoğan. Lise bire geçtim. Sorunum matematiğin zor olması. Anlamıyorum matematiği biraz.

ADNAN OKTAR: Güzel Burhanettin matematik seni sıkıyor da benim kanaatim. Gıcık bir olay olarak görüyorsundur benim kanaatim. Ama bütün sisteminde Cenab-ı Allah matematikle yaratmış. Matematiği Allah’ın sanatı olarak gör. Bir de o gözle değerlendir. O zaman çok hoşuna gidecek. Ama düz olarak tabii gıcığına gider. Ama Allah'ın sanatı olarak bakarsan çok hoşuna gider. Çünkü Allah her yerde matematik kullanmıştır, geometri kullanmıştır. Hem geometriyi sev, hem matematiği sev Allah'ı sevdiğin için.

Evet.

VTR: Türkiye'de araçlara ve telefonlara neden özel tüketim vergisi veriyoruz? Bunu açıkçası merak ediyorum. Halkı bu kadar vergiye zorlamanın bir anlamı olmadığını düşünüyorum.

ADNAN OKTAR: Türkiye fakir bir ülke. Yani halktan topladığı paralarla devlet hizmet yapabiliyor. İşte çeşitli bahanelerle para toplaması gerekiyor. Yoksa hizmet durur. Başka türlü olmaz. Tamam zor bir dönemden geçiyoruz. İnşaAllah Mehdiyet döneminde büyük bir berekete bolluğa kavuşacaksınız. Şu an sabredeceksiniz. Başka çare yok.

Evet dinliyorum.

VTR: En iyi okuduğunuz tekerlemeyi duyabilir miyiz?

ADNAN OKTAR: Eyvah. Allah senin neşeni, şevkini, imanını, hidayetini kat kat arttırsın. Bu büzüşesiceler mi var, o felaket. Denilecek gibi değil. Bir berber bir berbere bire berber gel beraber bir berber dükkanı kuralım demiş. Ama çok süratli denmesi lazım. Kırk kartal. O hiç yapılacak gibi değil. Onu yap bakalım Oktar. Kırk kartal. Kırkı konar. Kırkı kalkar. Olacak iş değil. Yani şu büzüşme zaten tam olayı bitiriyor. Onu söyleyecek adam ben düşünemiyorum. Şu köşe kış köşesi var bir de biliyorsunuz. Şu köşe yaz köşesi. Ortada su şişesi. Hiç olacak gibi değil ama hayret insanın dilinin dönmemesi.

Evet dinliyorum.

VTR: En iyi alışkanlığınız nedir?

ADNAN OKTAR: En iyi alışkanlığım sürekli sevgiyi anlatmam.

Evet.

VTR: Merhaba ben Alihan. 2023’te bizi neler bekliyor?

ADNAN OKTAR: 2023’te biz de burada olacağız inşaAllah. Siz de orada olacaksınız. Acayip yani Türkiye uçacak uçacak. Mehdiyet’in gölgesi değil de direkt kendisi kaplamış olacak Türkiye'yi inşaAllah.

VTR: Telefonda görüntü iletimi nasıl oluşuyor?

ADNAN OKTAR: Canımın içi bana öyle sorular soruyorsunuz ki yani elektronik mühendisi olmam gerekiyor. Tıp doktoru olmam gerekiyor. Kimya profesörü olmam gerekiyor. Aman Allah'ım. Teknik olarak radyo sinyalleri ile çalışmıyor mu? Evet. Görüntülü konuşma sistemi internet teknolojisini de ekleyerek oluyor bildiğim kadarıyla değil mi? 3G teknolojisi ile başlamıştı görüntülü konuşma. Şimdi 4.5G oldu. Beş buçuk, altı buçuk derken herhalde on buçuk, yirmi bir buçuğa kadar gidecek. VAllahi ben o kadar teknolojiden o yönüyle anlamam ama sathi bilgim var. Radyo sinyalleri ile çalışıyor diyeyim özetle öyle bitirelim.

VTR: Adnan Bey tesbih koleksiyonunuz olduğunu biliyorum. Sizin en sevdiğiniz tesbih taşı hangisi?

ADNAN OKTAR: Akik. Akik bir de zümrüt. Zümrüt, o da çok güzel. Akik ve zümrüt. Çok hoş taşlar. Tevrat'ta da uzun uzun anlatılıyor. Akik hakikaten ruhu çok besleyen bir taş. Ama kırmızı akik çok güzel. O çok güzel. Evet, klasik akik.

Evet dinliyorum.

VTR: Merhabalar ben Bursa'dan Berkay. Ailelere çocuk eğitimi verilsin istiyorum.

ADNAN OKTAR: Canımın içi doğru söylüyorsun. Televizyonlardan devlet böyle bir imkanı sağlayabilir. Çok da faydası olur. Haklısın. Doğru söylüyorsun. Zaten televizyon yayınımız çok geniş kapsamlı dinleniliyor. Hemen olmasa da bir süre sonra senin bu ricanın yerine geldiğini göreceksin inşaAllah.

Evet.

VTR: Ben Bursa'dan Kerim. Televizyonda futbol hakkında çok konuşan insanlar hakkında ne düşünüyorsunuz?

ADNAN OKTAR: O kadar boş işler ki o. Yani çok ayıp yapıyorlar bir kısmı bence. Türkiye'nin bu kadar sorunu varken. PKK sorunu var. Darwinizm meselesi var. Türkiye'nin bölünme tehlikesi var. Rumilik adı altında dinsizlik propagandası yapılıyor. Fakirlik sorunu var. Sevgisizlik, merhametsizlik var. Kadınlara karşı çirkin davranılıyor. Kadınlara karşı acımasız davranan insanlar var. Bütün bu belaların içerisinde hiçbir şey yokmuş gibi boş boş saatlerce futbol sohbeti yapmak bence hiç doğru değil. Hadi yap da bu kadar da olmaz. Yani saatlerce çok yanlış. Orada harcanan elektriğe, vakte, zamana ve insanların vaktinin alınmasına çok esefle bakıyorum. Hata olarak görüyorum. Ama tabii insanların hürriyetine de müdahale etmek doğru değil.

Şimdi kısa bir ara verelim devam edelim.

KARTAL GÖKTAN: Videolarla devam ediyoruz. 


DEVAMINI GÖSTER