Sohbetler (15 Şubat 2017; 10:00)


BÜLENT SEZGİN: İyi günler değerli izleyicilerimiz. Adnan Oktar'la Sohbetler'e başlıyoruz İnşaAllah. Adnan Bey, hoş geldiniz.

ADNAN OKTAR: Hoş bulduk siz de hoş geldiniz. 

BÜLENT SEZGİN: Hoş bulduk. 

ADNAN OKTAR: Evet, dinliyorum.

KARTAL GÖKTAN: Hatay'ın Amanos Dağları'nda PKK'ya yönelik yürütülen operasyonda bir uzman çavuşumuz şehit oldu. Şehidimizin ismi henüz açıklanmadı. 

ADNAN OKTAR: İsmi resmi henüz belli değil. Allah mübarek etsin. Ne mutlu ona. Deccalle çatışan illaki şehit. Deccalle silahlı çatışmada Allah Katına alıyor, net. Şehadeti net. MaşaAllah imrendik. İftihar ediyoruz. Allah annesine babasına uzun ömür, sabr-ı cemil nasip etsin. Onun şehadetini makbul etsin, meşhur etsin, makbul etsin. Çok güzel. Hep şehadet alemi doluyor. Hazreti Ali (kv) orada, Osman (ra) orada. Sahabeler orada. Ne mutlu ona. Şehadet alemini görmek ayrı bir şey. Şimdi biz şehadet alemini görmeden vefat etmiş oluruz eğer şehit olmazsak. Onlar o alemi de görmüş oluyor. Kaç alem görmüş oluyorlar? Bir; Zer alemini görüyor, iki; dünyayı görüyor, üç; şehadet alemini, dört; cenneti. Her alemi görmüş oluyor yani.

Kafamızın içinde ışık, renk; bunu gören, bu çok büyük olay. Darwinistler bu konuyu geçelim diyorlar. Işık ne demek? Pırıl pırıl mesela şu an. Renkler de çok detaylı, her türlü renk var; kahverengi, mavi, yeşil yerli yerince. Bu renkleri, ışığı kim görüyor; nasıl görüyor? Çok büyük olay bu. Çok çok büyük olay. Ses; titreşim ses. Ses diye bir şey yok. Mesela hayvan titreşimi alan bir makine. Ama insan titreşimi alan makineden meydana gelen neticeyi duyuyor ve görüyor, şuurla idrak ediyor. Şuur çok büyük olay. Bir de dokunma. Mesela şimdi masaya dokunuyorum. Dokunma diye bir şey var. Tarif et desen edilemez. Bir his. Kim hissediyor bunu? Çok acayip. Mesela koku bak, limon kokusu var şimdi ıhlamurda. Kim duyuyor? Çok acayip bir şey ıhlamurun kokusunu duymak, limonun kokusunu duymak. Şekerin tadı mesela. Şimdi şekerli bu, limonlu; limonun asitliğini hissediyorum, tatlı da, sıcaklığını da hissediyorum. Çok detaylı yaratmış Allah. İnsanların büyük bölümü nankör. Sabah da onu düşündüm. Allah ne kadar merhametli ve ne kadar sabırlı. Müthiş bir gaddarlık bu. Allah ayette diyor ya, "zalim ve cahil ve nankördür" diyor,  "insan" hatta melekler de diyorlar, "Kan dökecek, yanlış şeyler yapacak insanı mı yaratıyorsun?" diyorlar Allah'a. "Siz bilmezsiniz, Ben bilirim." diyor Allah. Ama gaddarlık net. Ben televizyon programlarına bakıyorum, bazı insanlar ne kadar gafil. Allah'la sanki hiç yok hükmünde yani Allah aklının ucundan dahi geçmiyor. Bazıları sanki böyle bir gaflet uykusunda. Aklına Allah nasıl gelmez? Gençlik özellikle çok büyük fitne. Genç olan ölmeyeceği kanaatinde oluyor. Halbuki iki on senede yaşlanıyor ve hemen hastalıkları başlıyor, her türlü hastalık yani. Beş duyu çok hayati. Bunu sürekli gündemde tutmak lazım. Bunu kitap haline tekrar getirelim.

Bir de bu atomlar; bütün kainat atom dolu. Sayısı çok fazla değil mi? Bayağı fazla. 

OKTAR BABUNA: On üzeri seksen dokuz diye tahmin ediliyor.

ADNAN OKTAR: Bütün kainatta atom sayısı. Çok fazla sayı. Bunların yörüngeleri, nereye gideceği de belli olmuyor değil mi, dönerken? Nasıl oluyor atomun yapısı? Bana bir tarif et, anlat bakayım.

OKTAR BABUNA: Atomun çekirdeğinde proton ve nötronlar var. 

ADNAN OKTAR: Çekirdeğinde proton ve nötron var, evet. 

OKTAR BABUNA: Onların çekim gücü ile etrafında da yörüngelerde elektronlar var. Kat kat yörüngeler oluyor. Birden yediye kadar olabiliyor. Mesela yüz elektron da dönebiliyor, karmakarışık dönüş yörüngeleri. Fakat hiç çarpışma ihtimalleri yok.

ADNAN OKTAR: Herkes kendi katmanında mı dönüyor? 

OKTAR BABUNA: Evet. Herkes kendi katmanında.

ADNAN OKTAR: Sürati ne kadar oluyor bu dönmenin? 

OKTAR BABUNA: Saniyede bin kilometre ile yüz bin kilometre arasında değişik tahminlerde bulunuyorlar. Ama milimetrenin milyonlarca biri kadar bir hacimde saniyede bin kilometre ve yüz bin kilometre hız mesafe katetmek aklın alacağı bir şey değil.

ADNAN OKTAR: Milimetrenin?

OKTAR BABUNA: Milyonlarca biri kadar büyüklükteki bir hacimde hatta milyara kadar. Öyle bir alanda saniyede bin kilometre veya yüz bin kilometre bir mesafe yapılması aklın kavrama sınırlarının ötesinde. 

ADNAN OKTAR: Allah çok büyük. İnsanlar neden ilgilenmiyorlar acaba? Çok acayip bu. Bütün kainat böyle. Atomlar var. Birbirine çarpmıyor hiçbiri. O onun etrafında, o onun etrafında dönüyor. Merkezde proton var, nötron var; elektronlar etrafında dönüyor. Yedi kata kadar var.

OKTAR BABUNA: Evet, dağılmıyor hiçbir zaman da, dağılmıyor. On beş milyar yıldır çarpışmıyor, dağılmıyor. 

ADNAN OKTAR: On beş milyar yıldır enerjisi de bitmiyor. Enerjinin nereden geldiğini de bilmiyorlar değil mi? 

OKTAR BABUNA: Bilmiyorlar.

ADNAN OKTAR: Allah Allah. Sürekli dönmesi ne demek? Ve hiç çarpışmaması ne demek? 

BÜLENT SEZGİN: Ve hiç yok olmuyor Hocam. 

ADNAN OKTAR: Darmakeşan olur. Üstüne balyozla vuruyorlar, bir şey olmuyor. Atom bombası patlıyor yine bir şey olmuyor. Duruyor yani.

Kuşlar rengarenk süslü. Çok fazla kuş var. Hepsi akıllı kuşların. Uçuşları, bir kere çok simetrik, düzgünler. Renkleri çok muhteşem düzgün. Hepsinin kalbi, karaciğeri, her şeyi var. Kan dolaşım sistemi var. Bayağı da gürbüz, sıhhatliler. İnsan gibi değiller. Bir de hepsi efendi, terbiyeli. Eşkali bozuk olmuyor yani hep böyle düzgün. Huyları güzel genellikle. Yavrularına çok titizler. Yumurtayı çeviriyor üstüne oturuyor, çeviriyor üstüne oturuyor. Müthiş sabırlı. Halbuki hayvanın şuuru yok. Şuuru olmadığı halde bunu yapıyor. Örümcekler çok akıllı. O yuvayı çok düzgün yapıyor mesela. Arılar akıl almaz derecede akıllı. Allah her yerde gücünü, aklını gösteriyor. Böceklerde, şunda bunda, her yerde. İnsanların uğraştıkları şeylere bakıyorum, ne kadar ilkel. Kavga eden kızları gösterdiler, filmlerini. Canhıraş deliler gibi birbirine sataşıyorlar. Allah'ı unutmuş. Muazzam bir unutma var.

Bir de ne kadar çok detaylı eşya yaratmış Allah. Her yerde ev var, her evin içinde televizyon kumandaları yaratmış. Ama bu maddenin hakikatini bilen için tabii. Maddenin hakikatini bilmeyen için bu delil olmaz. Bu anlattığım, maddenin hakikatini bilenler için olduğu için ona göre bakış açısı olması lazım. Televizyon kumandalarının içi çok karmaşık, çok ince planlı, düzgün. Buzdolabı yaratılmış. Çamaşır makinası var. İlaçlar var. Eczanelerin içi ilaç dolu. O kadar da hastalık yarattığı anlamına geliyor Allah'ın. Hastaneler var belli ki hasta gelecek. Hastane yaratmış. Hastane aletleri yaratmış. O aletlerle muayene olacak, kaderinde oraya gelecek adamlar var. Çok detaylı. Muazzam aklı var Allah'ın. Çok çok muazzam aklı var. İnsanlarla müthiş ilgileniyor Allah. Ama insanlar Allah'la ilgilenmiyor. Bu facia. Kıyamet nedeni bu. İşte onun için diyor Allah, "Mehdi olmasa çökertirdim dünyayı" diyor. Vahim Allah'ın unutulması. Allah'ın unutulmaması için ne gerekiyorsa yapılması lazım. Hem çok korkunç bu hem iğrenç bir fiil. Hem vefasızlık hem kalleşlik dine göre, İslam'a göre; hem ahlaksızlık hem zulüm hem nankörlük. Ne kadar alçakça bir hareket dine göre. Bu kadar emek var, Allah müthiş emek vermiş. Adam muhatap dahi olmuyor. İnanılır gibi değil. Hayvan bile bunu yapmaz. Hayret edilecek şey. Hayvan bile Allah'ı zikrediyor. Tabii şuursuz zikrediyor, ayrı mesele.

Görme çok acayip mesela rengarenk. Göz sıvısı bulanık. Nasıl bir şey o gözün sıvısı? 

OKTAR BABUNA: Dediğiniz gibi hem bulanık hem de arkada da görme sinir hücrelerinin önü kapalı aslında. Teknik olarak görmesi mümkün değil Hocam. İki kat hücre var. Ayrıca sinir lifleri arkadan çıkması gerekirken Allah bir hikmete binaen önden çıkartıyor onları. Bütün sinir lifleriyle kapalı görme hücrelerinin önü. İki kat hücre var. Damarlar var, damarlar da görüntüyü kapatıyor. Sıvı da çok net değil. Teknik olarak oraya görüntünün ulaşması imkansız yani. 

ADNAN OKTAR: Bulanık bir sıvı değil mi o?

OKTAR BABUNA: Evet.

ADNAN OKTAR: Mercek var, o da kıkırdağımsı bir şey herhalde jöle gibi. 

OKTAR BABUNA: Evet, şeffaf ama.

ADNAN OKTAR: O da uydurma bir şey yani. Öyle bu kaliteli görüntüyü elde edecek bir şey yok orada. 

OKTAR BABUNA: Yok. Hatta görmesi imkansız normalde, kapalı önü. 

ADNAN OKTAR: Onu biraz daha anlatsana sen. 

OKTAR BABUNA: Yuvarlak göz, görme hücresi sinirleri en arkada. Normalde önünün doğrudan açık olması gerekir görüntüyle muhatap olması için. Önünde iki kat hücre var, özel hücreler. İki kat hücre ile kapalı. Onların da önünde bütün hücrelerden sinir lifleri çıkıyor. Sinir liflerinin tamamen arkada toplanması gerekirken Allah onların hepsini öne getirmiş. Önü sinir lifleriyle de kapalı. Milyonlarca sinir lifi var.

ADNAN OKTAR: Arka kısmında ne var, en arka kısmı dediğin yerde? 

OKTAR BABUNA: Arka kısımdan kablo gibi bir sinir lifi çıkıyor. Orasına da "kör nokta" deniyor. Orada da görmeye hassas hücre yok. Yani karşıya baktığımızda biz normalde bir iki metrelik bir bölgeyi hiç görmüyoruz. Sinir lifleri, o kablo çıktığı için. O bölgenin karşılığı, karşıdaki görüntüde yok hükmünde.

ADNAN OKTAR: O görme sinirleri nerede? 

OKTAR BABUNA: Görme sinirleri ışığa hassas hücrelerin önünde. Yani ışığın geldiği tarafta. Kapatıyor önünü. 

ADNAN OKTAR: Sen onu bana bir küremsi bir şey yok mu, bir tarif etsen burada. Bu bir göz işte şu taraftan ışığın geldiğini düşün. 

OKTAR BABUNA: Bu taraftan ışık geliyor. Mercek bu tarafta. Işığa hassas hücreler arka tarafında. 

ADNAN OKTAR: Öyle mi? Tamamen gözün arkasında? 

OKTAR BABUNA: Evet, en arkasında. 

ADNAN OKTAR: O çok acayip. Peki önde ne var? 

OKTAR BABUNA: Önünde mercek var.

ADNAN OKTAR: Hayır, mercek değil. Şu ışığa hassas olan hücrelerin?

OKTAR BABUNA: Hücrelerin önünde iki kat hücre var. Önünü kapatıyorlar onun. Ayrıca bütün hücrelerden sinir lifleri çıkıyor milyonlarca.

ADNAN OKTAR: O da elini sarkıttığın yerde.

OKTAR BABUNA: Evet, elimi sarkıttığım yerde.

ADNAN OKTAR: Orası dolu yani ışığın geçeceği gibi bir şey yok orada. 

OKTAR BABUNA: Yok. Geçebilmesi mümkün değil. Ayrıca sinir lifleri arkada değil de bütün gözün önünü kapatacak şekilde önde duruyor. 

ADNAN OKTAR: Orada bir de iki kat da hücresi var.

OKTAR BABUNA: İki kat da hücre var yani üç kat oluyor. Hem sinir hücreleri hem iki kat hücre önünü kapatıyorlar. 

ADNAN OKTAR: Işığa hassas hücreler arkada.

OKTAR BABUNA: Arkada, en arkada.

ADNAN OKTAR: Kardeşim, hiçbir açıklaması yok olayın.

OKTAR BABUNA: Bir de damarlar var önünde böyle, çatallı damarlar. Onların arasından zaten bakıyor. 

ADNAN OKTAR: Yani hiç alakası yok görmenin bununla. Olacak iş değil. Görme doğrudan oluyor. Allah zaten bayağı insanların çok iyi anlayacağı şekilde yaratmış. Gözle alakası yok. Çünkü göz elektrik sağlayacak sadece yani o görüntüyü nakledecek. Nakletmesi için en biçimsiz durum oluşmuş. En biçimsiz kamera sistemi. Çünkü kaliteli bir mercek ve tertemiz bir zemin gerekiyor ki görüntü nispeten net gelsin. Ki buna rağmen net olmaz. Süper kamera kullanılsa yani çok kaliteli mercek kullanılsa yine bu görüntü elde edilmez. Çünkü üç boyutlu bu görüntü ve çok net. Görüntü direkt yaratılıyor. Bunun üstünde çok duralım. Hatta onu daha büyük bir kavanoz gibi bir şeyle tek tek gösterelim şekil şekil. Bu olacak iş değil. Bu durumda bu görüntü düşecek, görüntüyü elektrik akımına çevirecek, beyne götürecek, beyinde de birisi gözsüz bunu görecek gözü olmadan. Zaten giden görüntü elektriği en kalitesizi oluyor. Süper zaten vatı da çok düşük. O gören gözün böyle bir elektriğe ihtiyacı olmadığı belli. Hiç ihtiyacı yok. Ayrıca elektriği görüntü olarak görmek olacak iş değil. Bir yere elektrik akımı gelecek de biri karşısına geçip onu görüntü olarak görecek. Bu olacak iş değil. Hem de akıcı görüntü olarak görecek. Oraya elektrik akımı gelecek, sürekli elektrik akımı geçecek oradan; biri de onun karşısına geçip üç boyutlu net olarak bu görüntüyü görecek. Bu olacak iş değil. Allah doğrudan yaratıyor. Şimdi bazı ayılar benim bu sorgulama sistemimi benim bilmediğim için sorduğumu zannediyorlar. Halbuki en cahilin bile anlaması için özel yöntem kullanıyorum ben. Bazı kafası çalışmayanlar, "Vay be yeni öğreniyor ya" diye. Göz Mucizesi kitabını yazan benim.

OKTAR BABUNA: Hocam, otuz beş sene önce sizin bastırdığınız broşür var, evrimle ilgili. Son bölümünde maddenin hakikatinde anlatıyorsunuz zaten yazılı. Belgesini getirelim istiyorlarsa.

ADNAN OKTAR: İyi anlaşılabilmesi için halk üslubuyla anlatıyorum. En mükemmel böyle anlarlar. Kitap üslubuyla anlamazlar. Ben halkın anlayabilmesi için anlatıyorum. Bu sorgulamayı bundan sonra da yine yapacağım. Bu şekilde anlaşılır. Öbür türlü anlaşılmaz. 

OKTAR BABUNA: Siz bunu sordurtmuştunuz Hocam, dünyanın en ünlü uzmanlarına bu konuda. Bunu bu şekilde anlattırınca siz, bize cevap şöyle yazdılar; "Bu konuya hiç girmeyelim." dediler. 

ADNAN OKTAR: “Bu konuya hiç girmeyelim.” O konuya girmeyelim, bu konuya girmeyelim. En mükemmel tebliğ yöntemi budur. Bunu Karadeniz’deki Fehmi Dede de anlar, ODTÜ'deki entel Naci de anlar, İTÜ'deki Doçent Nazım da anlar. Hepsi anlar. Bunu anlamıyorum olmaz. Ama öbür türlü biz kitaptan okusak anlamazlar. Doçent bile anlamaz bazen. Hikmetini de göremez. Biz burada ayrıca hikmetinin üstünde de duruyoruz. 

Bu işitme nasıl oluyor?

OKTAR BABUNA: İşitme de hava titreşimi dışarıda atomların titreşimi. Toplu halde kulak zarına geliyor. Kulak zarı bir perde. Onu titreştiriyor hava. Ama bütün sesin atomları toplu halde geliyorlar. Ayırt edebilecek şekilde değil. Titreşmeye başlıyor. Üç tane kemik var; örs, üzengi, çekiç. Bu kemikleri oynatmaya başlıyor.

ADNAN OKTAR: Örs hangisi yavrum? En başta oynattığı kemik hangisi?

OKTAR BABUNA: Örs, üzengi ve çekiç.

ADNAN OKTAR: Örs. Bundan sonra maket olarak getirin.

OKTAR BABUNA: Evet.

ADNAN OKTAR: O nedir baştaki?

OKTAR BABUNA: Ortadaki çekiç kemiği. Üzengi dediğiniz gibi çaycı tepsisine benziyor. Sapı olan, kulpu olan altta. Çekiç ve örs kemiği var en başta.

ADNAN OKTAR: Çekiç nereye dayanıyor?

OKTAR BABUNA: Çekiç üzengiye dayanıyor, örsle üzenginin arasında.

ADNAN OKTAR: O kemiklerin parmak ucunda böyle küçük şekli var. Gerçek orijinal hali. Şimdi baştaki hangisi oluyor Oktar?

OKTAR BABUNA: Şu üzengi okun gösterdiği yer.

ADNAN OKTAR: Evet, öbürü?

OKTAR BABUNA: Öbürü örs, ortadaki örs. Buradaki de çekiç en baştaki. Kulak zarı okun üzerinde durduğu, en baştaki olan, o çekiç.

ADNAN OKTAR: Kardeşim şimdi bak o çaycı tepsisi gibi olan nedir o?

OKTAR BABUNA: O üzengi olan.

ADNAN OKTAR: İlk baştaki yapan kim bu işi yapan?

OKTAR BABUNA: İlk baştaki, en baştaki çekiç Hocam. Kulak zarı çekici titretiyor.

ADNAN OKTAR: Çekiç neyi titretiyor?

OKTAR BABUNA: O örsü titretiyor. Onun yanındaki hemen örs. Örs de üzengiyi titretiyor.

ADNAN OKTAR: Bak böyle konuşmasak çorbaya çevirecekler görüyor musun? Ezberden çok rahat anlatıyorlar. Yoksa tabii haline bıraksam onlar tahmin ediyorum üç dakikada bitirirlerdi konuyu. Öyle olmaz.  Bir daha göster bana.

BÜLENT SEZGİN: Kulaktaki resmi de vardı Adnan Bey.

OKTAR BABUNA: Kulak zarı mor olarak görülen. Çekiç kemiğini titretiyor hemen üzerinde.

ADNAN OKTAR: Tamam.

OKTAR BABUNA: Çekiç o titreşimi örse iletiyor, ortadaki. Örs de aşağıdaki bağlantıyla üzengi kemiğini titretiyor, oynatıyor.

ADNAN OKTAR: Üzengi ne yapıyor?

OKTAR BABUNA: Üzengi de iç kulakta bir zar gibi bir şey var hemen bağlı olduğu yer. Orayı titrettiği zaman onun içindeki sıvıyı titretmeye başlıyor. Sıvı, salyangoz üzerinden dönerek, orada bir salyangoz var. O yaklaşık iki buçuk bir tur atıyor böyle. Onun içindeki üç bölümdeki sıvıyı titretmeye başlıyor.

ADNAN OKTAR: Üç bölümde sıvı var bunun içinde.

OKTAR BABUNA: Evet üç ayrı bölüm var içerisindeki sıvıyı titretiyor.

ADNAN OKTAR: Tamam.

OKTAR BABUNA: O sıvının titreşme yerine göre yani havadaki gelen titreşimin bas veya tiz olmasına göre dip veya uç kısmındaki tüyleri oynatıyorlar. Tiz olanlar uç kısmı, bas olanlar dip kısmındaki tüyleri oynatıyorlar. Böylece bas-tiz ayrımı yapılabiliyor.

ADNAN OKTAR: Bir daha anlat bakalım o kısmı bas-tiz meselesini.

OKTAR BABUNA: Üzengi bir zar gibi bir şeyle bu salyangoza bağlı.

ADNAN OKTAR: Tamam.

OKTAR BABUNA: İç kulağın salyangozu bunun. Bu yaklaşık iki buçuk bir tur açıyor.

ADNAN OKTAR: Şu salyangoz gibi sarılan onun içinde mi tur atıyor?

OKTAR BABUNA: Evet. Onun içinde üç ayrı bölüm var.

ADNAN OKTAR: Üç ayrı bölüm var.

OKTAR BABUNA: Ve sıvı var onun içerisinde evet. O sıvı, basa göre bas olduğu zaman, ses gelen ses bas titreşiminde olduğu zaman, dip kısmındaki tüyleri, tiz olduğu zaman uç kısmındaki tüyleri oynatıyor. Ve bütün ses aralıkları bastan tize kadar oynattığı yerdeki tüye göre de bas-tiz arasındaki bütün sesleri algılıyoruz diye düşünülüyor. Onun içinde tüyler var. Milyonlarca, milyarlarca tüycük var.

ADNAN OKTAR: Tamam evet bu tüyler titriyor.

OKTAR BABUNA: Bu tüyler titriyor. Tüyler titrediğinde bunların dip kısımlarında kanallar açılıyor, iyon kanalları açılıyor. O iyon kanallarından içeriye giren potasyum ve sodyum oranına göre elektrik sinyalleri oluşuyor. O bütün sinirlerde toplanıyor ve yan tarafta olan, beynin yan tarafında olan sinir duyma merkezine iletiliyorlar, sinirler üzerinde.

ADNAN OKTAR: Allah Allah. Ne potasyum?

OKTAR BABUNA: Sodyum.

ADNAN OKTAR: Nasıl oluyor o?

OKTAR BABUNA: Onlar hücrenin içerisine, tüycüklerin içerisine girip çıkıyorlar. O girip çıkmasından zarındaki elektrik değişiyor. Miliamper düzeyinde çok çok düşük bir elektrik şeyi var onun (-) eksi 70 derecede duruyor normalde hücrelerin şeyi. O değiştiği zaman.

ADNAN OKTAR: (-) eksi 70 derece şeyi ne duruyor?

OKTAR BABUNA: (-) eksi 70 miliamper.

ADNAN OKTAR: Evet.

OKTAR BABUNA: Onu dinlenme halindeki elektrik dengesi deniyor zarın.

ADNAN OKTAR: Tamam.

OKTAR BABUNA: O değiştiği zaman iyonların giriş çıkışıyla yani sodyum ve potasyum içeri girip çıktığı zaman o yükseliyor. Yükseldiğinde de bir elektrik dalgası düşüyor.

ADNAN OKTAR: Yükselen ne?

OKTAR BABUNA: Elektrik dalgası yükseliyor. O elektrik dalgası yükseldiğinde bir elektrik akımı oluşuyor. Çok düşük ama bu.

ADNAN OKTAR: Peki sesin gücüyle alakası nedir bunun?

OKTAR BABUNA: İşte ses gücüyle baştaki hücreleri oynattığında, elektrik akımı oluşturduğunda bas olarak algılanıyor.

ADNAN OKTAR: Hayır potasyum falan oynatma gücünde bir değişiklik oluyor mu?

OKTAR BABUNA: Oluyor Hocam inşaAllah. O tüycük oynadığında kanallar açılıyor iyon kanalları. Ne kadar çok oynarsa o kadar iyon giriyor içeri.

ADNAN OKTAR: Ne iyonu bu?

OKTAR BABUNA: Tuz ve potasyum. Onların giriş çıkışı. Tuz içeri giriyor potasyum dışarı çıkıyor.

ADNAN OKTAR: Onun oranı fazlalaşıyor.

OKTAR BABUNA: Evet oran değişiyor.

ADNAN OKTAR: O zaman elektriğin gücü de artıyor.

OKTAR BABUNA: Artıyor.

ADNAN OKTAR: Ama bunun da ayrıca ses kalitesini de ayırması lazım değil mi?

OKTAR BABUNA: Ayrılması lazım. Ayrıca bir şey daha var bu yani hiçbir açıklaması yok. Mesela topluca ses olan bir ortamda diyelim dört-beş kişi konuşuyor. Dördünün beşinin atomları aynı anda geliyor kulak zarına. Kulak zarını aynı anda titreştiriyor. Ama biz dikkatimizi istediğimiz kişinin sesine verebiliyoruz, ayırt edebiliyoruz. Veya orkestrada kemanı ayırt edebiliyoruz, darbukayı.

ADNAN OKTAR: Sesin nereden geldiği ayrıca belli oluyor. Üç boyutlu oluyor.

OKTAR BABUNA: Evet yani bunun bir açıklaması yok. Nasıl ayırt ediyoruz? Hepsinin sinyali toplu halde geliyor. Toplu halde kulak zarını titreştiriyor atomların hepsi. Biz o atomların arasından hangi atomların darbukaya, hangilerinin kemana ait olduğunu ayırt etmemize imkan yok normalde.

ADNAN OKTAR: Orada bir kere bütün sesler, müzik aletlerinin bütün sesleri tek tek ayrı ayrı veriliyor beyine.

OKTAR BABUNA: Evet ayrı ayrı veriyor ama toplu geliyorlar.

ADNAN OKTAR: Toplu toplu geliyor ama beyin bunları tek tek ayırt ediyor. Peki, bu beyine geldi. Beyinin neresine geliyor bu?

OKTAR BABUNA: Yan tarafında işitme merkezi var her iki tarafında.

ADNAN OKTAR: İşitme merkezi dediğin nedir bu? Beyinde bir et parçası mı?

OKTAR BABUNA: Evet et parçası.

ADNAN OKTAR: Ne kadar büyüklüğü?

OKTAR BABUNA: Şu kadar bir şey.

ADNAN OKTAR: Ufacık bir şey. Orada onu kulaksız duyan biri var öyle mi?

OKTAR BABUNA: Var.

ADNAN OKTAR: Kulağı olmadan, bu kadar teşkilat olmadan duyan biri. Oraya gelen elektriğe ihtiyacı varmış gibi pek görünmüyor. Çünkü o gelen elektrik karmakarışık bir elektrik.

OKTAR BABUNA: Karmakarışık.

ADNAN OKTAR: İki kulaktan birden geliyor ve karman çorman bir elektrik bu. Çünkü her yerden sesler geliyor. Bir uğultu olabilir en fazla böyle bir şeyde. Ama biz üç boyutlu en ince tizlere varıncaya kadar bütün ses kalitelerini fark edecek şekilde ve yönünü de fark edecek şekilde bunu duyuyoruz.

OKTAR BABUNA: Elhamdülillah.

ADNAN OKTAR: O zaman bu elektriğe ihtiyacı olmadan duyan biri var. Bu kim?

OKTAR BABUNA: İnşaAllah, ruh.

ADNAN OKTAR: Evet. Allah Allah çok acayip. Dokunma nasıl oluyor?

OKTAR BABUNA: Dokunma da bilim adamları diyorlar ki; “Atomların elektronları var. Elektronların birbirini itme gücü var.” Bunlar hiçbir zaman birbirine tam olarak değemiyorlar normalde.

ADNAN OKTAR: Tamam.

OKTAR BABUNA: Bunlar birbirini ittiği zaman derimizde alıcılar var. Bu alıcılarda deformasyon meydana geliyor. Yani eğilip bükülme gibi değişiklikler meydana geldiğinde bunlar elektrik sinyali oluşturuyorlar. Bunların, alıcıların çeşitlileri var. Kimi titreşime hassas, kimi sıcağa.

ADNAN OKTAR: Elde ve vücudun her yerinde.

OKTAR BABUNA: Evet her yerinde vücudun.

ADNAN OKTAR: Sen bir daha anlat bakayım hele bu işi bana.

OKTAR BABUNA: Atomlar birbirini itiyor yani elektronlar.

ADNAN OKTAR: Tamam itiyor.

OKTAR BABUNA: Onlar ittiğinde derideki alıcılar var. Alıcılarda bir eğilip bükülme meydana geliyor fiziksel değişiklik.

ADNAN OKTAR: İtmenin derecesine göre.

OKTAR BABUNA: Evet. O değişiklik meydana geldiğinde bunlar elektrik sinyali oluşturuyor aynı prensiple sinirlerde. Tuz içeri giriyor potasyum dışarı çıkıyor. O atlaya atlaya gitmeye başlıyor beyine doğru.

ADNAN OKTAR: Nasıl atlıyor bu?

OKTAR BABUNA: Sinir kabloları var. Ama kabloların aralarında boğumlar var. Allah hızlı gitsin diye üzerine kablo sarmış ama aralarında da kablonun aralık olan bir yerler var. O aralıkları atlaya atlaya gidiyor elektrik sinyali. Böylece çok süratli gidiyor. Normalde daha yavaş giderdi öbür türlü.

ADNAN OKTAR: O ara ara öyle mi?

OKTAR BABUNA: Evet ona nod deniyor.

ADNAN OKTAR: O atlamanın sistemi nasıl oluyor?

OKTAR BABUNA: Kablo sarılı olduğu için araları boş olduğu için.

ADNAN OKTAR: O araları boş aralarda neler oluyor yani?

OKTAR BABUNA: Sadece boş aralarda elektrik sinyali oluşabiliyor. Burası kabloyla sarılı olduğu için orada oluşmuyor. Böylece sadece aralıktan aralığa atlıyor elektrik sinyali.

ADNAN OKTAR: Orada da potasyum efendim sodyum oluyor mu?

OKTAR BABUNA: Evet sodyum ve tuz hareketleri oluyor bu aralıklarda. Sodyum içeri giriyor elektriğini yükseltiyor hücrenin bu elektrik sinyali sonra bir üst nodüle atlıyor, aralığa atlıyor.

ADNAN OKTAR: Sert, yumuşak, soğuk, sıcak.

OKTAR BABUNA: Sıcak, köşe, kenar.

ADNAN OKTAR: Kenar hepsini biliyor hücre. Bunu götürüyor beyine.

OKTAR BABUNA: Beyne götürüyor.

ADNAN OKTAR: Elektrik akımı olarak karmakarışık iki elden ve bütün vücudun her tarafından akımlar geliyor. Ayaklardan hepsinden geliyor.

OKTAR BABUNA: Evet hepsinden geliyor.

ADNAN OKTAR: Bunu tek tek iki ayağını da ayrı ayrı fark ediyor. Ayağının birinde mesela acı oluyor onu ayrı hissediyor, sertliği hissediyor, bir elindeki soğuğu, öbür elindeki sıcağı.

OKTAR BABUNA: Hissediyor.

ADNAN OKTAR:  Bir elindeki bir şey keskinse onu görüyor hissediyor.

OKTAR BABUNA: Titreşimse titreşimi hissediyor.

ADNAN OKTAR: Bunların toplamı hepsi beyine geliyor. Ve o merkezde bunların hepsi ayrı ayrı bütün vücutta ne şekilde olduğuna dair bilgi oluşuyor. Sonunda bunu dokunma hissi olmadan, dokunmadan biri hissediyor.

OKTAR BABUNA: Hissediyor evet.

ADNAN OKTAR: Bütün vücudu hissediyor yani dokunmadan hissediyor birisi. Evet, bunu bilmiyorum yani bir insan bunu bile bile nasıl gaflete düşer ben anlamıyorum. Bayağı vahim. Cenab-ı Allah bak ne diyor; “Zalim, cahil ve nankör” diyor. Akıl alacak gibi değil. Bir kere şu sistem baştan potasyum çıkıyor, sodyum geliyor, sodyum çıkıyor potasyum geliyor bu nedir? Bu sürat inanılır gibi değil. Çok mu süratli gidiyor bu?

OKTAR BABUNA: Evet hemen de eski haline getiriyor bunu. Getirmese tek bir elektrik çarpması olurdu düzeltmese ama milisaniye içerisinde hemen düzeltiyor dengeyi. Tuzu hemen dışarı atıyor, potasyumu tekrar içeri alıyor dengeyi hemen sağlıyor.

ADNAN OKTAR: Allah Allah.

OKTAR BABUNA: Anında.

ADNAN OKTAR: Hayret edilecek bir şey. Katrilyonlarca olması lazım o zaman vücudun üzerinde değil mi?

OKTAR BABUNA: Evet tabii.

ADNAN OKTAR: Vücudun her yeri böyle bilgi akıtıyor. Çok acayip. Koku nasıl oluyor?

OKTAR BABUNA: Koku da dışarıdaki yine atomlar. Mesela güle ait moleküller veya muza ait bunlar havada uçucu olarak burnumuzdaki alıcılara geliyorlar. Çok sayıda alıcı var burnun içerisinde, yukarı kısmında. Onlar her birinin kendi alıcısı var onlara yapışıyorlar. Fakat çok sayıda alıcı var. Çok sayıda alıcının toplamından bir koku meydana geliyor. Elektrik sinyali oluşuyor yine o da karmakarışık aslında. Uyarılan elektrik sinyali bu sefer beynin alt kısmındaki koku sinirleri var oraya ulaştırılıyor. Orada birbirinden ayırt edilen çeşitli kokular haline geliyor. Ama aynı anda da birçok koku duyulabiliyor. Bu tat merkeziyle de bağlantılı. Koku olmazsa tat alımı da çok büyük ölçüde azalıyor. Mutlaka koku gerekiyor tat almak için de. Birbirine bağlı merkezler.

ADNAN OKTAR: Koku genellikle potasyum sodyum atlamalarıyla oluyor.

OKTAR BABUNA: Evet o şekilde.

ADNAN OKTAR: Kokuyu da burnu olmayan biri duyuyor.

OKTAR BABUNA: Normalde hepsi atom, hepsi aynı yapıda atomların. Hepsinin protonu, nötronu var hepsinin elektronu var. Biri muz kokusu oluyor, biri gül kokusu oluyor.

ADNAN OKTAR: Burnu olmayan biri o kokuyu alıyor ve şuuruna varıyor. Aynı anda mesela karpuz kokusu oluyor onu da alıyor.

OKTAR BABUNA: Onu da alıyor.

ADNAN OKTAR: Gül kokusu oluyor onu da alıyor, limon kokusu oluyor onu da alıyor. Ahirette böyle göğsünü gere gere Allah’a inanmadığını söyleyenler olursa işte bu da bir mucize.

ADNAN OKTAR: Çiçek resimleri var mı?

KARTAL GÖKTAN: Bakayım.

ADNAN OKTAR: Böcek, kuş falan feşmekan.

KARTAL GÖKTAN: Kuş gösterebilirim, evet.

ADNAN OKTAR: Göster.

KARTAL GÖKTAN: Çiçek resimleri de gösterebilirim.

ADNAN OKTAR: Allah çok büyük bir nimet. Çok güzel sonsuz güzel bir varlık. Allah’ın değerini insanlar bilmiyor. Çok iyi değeri bilinmesi lazım. En iyi değeri bilinmesi gereken O’dur, en çok sevilmesi gereken O’dur. Hakikaten nankör insanlar. Allah’ın hikmeti acayip nankörler büyük bölümü nankör. Bu nasıl oluyor? Bu nankörlüğü nasıl elde ediyorlar? Bir mucize bu.

İğnenin ucunda üç günlük insan embriyosu var onu göstersene, elektron mikroskopla çekilmiş.

KARTAL GÖKTAN: Mor olan iğne.

ADNAN OKTAR: Elektron mikroskopla çekim. İşte bak başbakanı da bu şekilde oluyor başlangıçta, fırıncısı da, kasabı da, bakkalı da, sokaktaki mesela o çok güzel genç kızlar, genç delikanlılar ilk üç günlük hali böyle. Enaniyet yapacak bir durum var mı? Bir daha göstersene. Bak üç günlük hali böyle. İğnenin ucunda çekilmiş. İğne boyandığı için o şekilde görünüyor elektron mikroskobun özelliği olarak. Görüntü doğru yani.

Evet. Çiçeği göster.

KARTAL GÖKTAN: Görebiliriz.

ADNAN OKTAR: Şimdi bak bunun toprak altında kökleri var. Çamur yani girdiği yer çamur, nemli toprak. Ve ipek gibi incecik kökleri. Bir kısmı kıl kadar çok ince. Topraktan suyu alıyor, potasyumu alıyor, magnezyum, kalsiyum, bakır, çinko, kobalt, nikel yani işine yarayacak olanları alıyor. Ama mikrobu almıyor. Mesela mikrop geçmiyor. Virüs falan onları da geçirmiyor. Onları alıyor atomik parçalara ayırıyor. Mesela potasyumsa parça, tek parça potasyum. Suyla beraber onları çıkarıyor yukarıya çiçeğin yaprağına geliyor. Göster çiçeğin yaprağını. Şimdi bunlar hep metalle elde ediliyor. Metallerle elde edilen renkler. Mesela ona oradaki sarı kısma ilgili metali kullanıyor ve ilgili kimyasalları kullanıyor. Hacmini tam o kadarlık yapıyor. Ne büyüyor ne küçülüyor o kadarla bırakıyor. Sonra o mavi kısma geçiyor, koyu mavi. Sonra açık turkuazı boyuyor. Sonra tel tel tel onların boyamalarını yapıyor tek tek. Ve hepsinde kimyasal maddelerin hepsini kullanıyor. Neye ihtiyaç varsa renklendirme için. Mesela kromsa krom kullanıyor, demirse demir kullanıyor. Mesela kırmızı da demir kullanıyor. Bak atom atomu biliyor. Mesela bize deseler ki “Atomu seç” biz seçemiyoruz. Elektron mikroskopta da görülmüyor atom, demir atomu.  Ama bu ot buluyor yerde. Demir atomunu tek olarak alıyor götürüyor çiçeğin ilgili yerine gelip yapıştırıyor, o kırmızı rengi elde ediyor. Ve direkt sırf atomla olmuyor tabii. Ona kimyasal bir yapı oluşturduktan sonra onu oraya yapıştırıyor. Bir bileşik meydana getirdikten sonra yapıştırıyor. Yağlı boya gibi gözü görmediği halde simetrik ve düzgün tamamen boyadıktan sonra çiçeği boyama işlemini durduruyor. Boya kutularını kaldırıyor ondan sonra. Ondan sonra yeni tomurcukların açması durumunda onların boyama işlemine başlıyor, boyacı ustası gibi tek tek tek onları boyuyor. Ne küçülebiliyorlar, ne büyüyorlar tam derecesinde kalıyor. Fakat ömrü var. Kısa oluyor ömrü menekşenin bu tip çiçeklerin sonra vefat ediyor, kavruluyor. Renkler, güzellik hepsi darmadağın oluyor. Bu insan için de böyle.

Ben mesela bakıyorum genç kızlar nasıl kavga ediyorlar? Özellikle evlenme konusunda adeta Allah’tan, dinden, imandan çok daha büyük görerek, muazzam bir hırs göstererek adeta çılgınlaşıyorlar, cinnet geçiriyorlar ve saldırganlaşıyorlar. Kız olsun, erkek olsun. Hayret ediyorum. Allah’a önemli vermeleriyle, evliliğe önem vermeleri aralarında dağlar kadar fark var. Evliliğe Allah’ın bin misli daha önem veriyor adam. Milyon misli daha önem veriyor. Allah’ı unutuyor zaten. Kim neyle evlendiğinin de farkında değil. Allah’ın onun beyninde gösterdiğinin farkında da değil. Evlenmek için hırs gösterdiği, cinnet geçirdiği adamın beyninde bir görüntü olduğunu fark etmiyor. Mesela cinnet geçirdiği kadının da beyninde bir görüntü olduğunun farkında değil. Kendini yerden yere atıyor, cinayet işlemeye kalkıyor. Halbuki beyninde bir görüntü.

Hastanedeki cihazları da bütün parçalarını yaratan Allah’tır. İlaçların hepsini yaratan Allah’tır. Etkisini yaratan da Allah’tır. Mesela vücutta tümörü meydana getiriyor Allah. Hücrenin emir almasıyla oluşturduğu bir yapı. İlacı da Allah yaratıyor. İlaç gidiyor tümöre dağıtıyor. O dağıtma işlemini yapan da Allah’tır ilaçla.

Gezegenlerin yörüngeler üzerinde dönüşleri sonucunda ortaya çıkan şekiller var. Mars, Uranüs ve Jüpiter. Bilimsel olarak bilgisayarda tespit edilen yörünge ve dönüşlerinin sonucunda ortaya çıkan şekil. Mars, Uranüs ve Jüpiter. Bilgisayarla elde ediliyor. Görüyor musun Allah’ın geometri sanatını, fizik sanatını, simetri sanatını, altın oran sanatını? Her şeyde altın oran var.

ERDEM ERTÜZÜN: Daha önce şöyle söylemiştiniz Adnan Bey; “Allah, Kendisini görmek isteyene perdelerini açar, görmek istemeyene de perdelerini kapar” demiştiniz.

ADNAN OKTAR: Tabii adam hayvan gibiyse Allah onun içinde onu çökertiyor.

Bu anlattığım konuları görmek için, anlamak için “Koku ve tat mucizesi” kitabımı tavsiye ederim. Görüntüsü var mı o kitabın? Bir de “İnsan mucizesi” kitabım çok güzel, onu tavsiye ederim.

“Birliğin temeli sevgi” diyelim. Etiket yapalım.

Hz. Ali (kv) diyor ki; “Sen kendini sandığın bir parça; küçük bir parça, halbuki sende var alem; en büyük alem” diyor. İçinde en büyük alem var. Yani “Sonsuz büyüklük senin içinde” diyor. “Sen de sonsuz büyüklüğün içindesin” diyor Hz. Ali (kv). Peygamberimiz (sav) sırrı vermiş ona. Hz. Ömer (ra)’e verdi bu sırrı, Ebu Hureyre’ye verdi diyor “Ben bu sırrı söylesem bu boyun gider” diyor “kafamı kesersiniz” diyor. Yani “Maddenin olmadığını söylesem kim bilir ne dersiniz?” gibi. Görüntüden ibaret olduğunu söylüyor. Ama var yani görüntü bir boşluk değil. Görüntü olarak var, varlığı var. Ama gölge varlık.

KARTAL GÖKTAN: Kitaplarınızın kapaklarını gösterebilirim. “Koku ve tat mucizesi, İnsan mucizesi”

ADNAN OKTAR: Evet, bu kitaplarda bunu çok güzel anlatıyoruz ama sohbetle anlatılması çok önemli. Sorgulama yöntemiyle anlatılmalı. Bak benim mesela şu anlattığım daha iyi kavramışlardır. Evet önemli bu.

İnsanların zalim ve nankör olması Allah’ın hoşlanmadığı bir durum. Allah sevilmek istiyor. Bir de nankörlük çok korkunç bir şey. Allah’ın verdiği nimetleri saymak lazım. Mesela bak Allah bize nimetler veriyor. Bak burada güzel bir ortam var, güzel arkadaşlarımız var, sağlık sıhhat veriyor, zenginlik, bereket, bolluk veriyor. Ama bunları zaman zaman tek tek sıradan sayılması lazım. Bunu unuttuğunda insan gaflete düşebilir. Mesela Allah Resulullah (sav)’a çok büyük nimetler verdi. Mal mülk verdi, hanımlar nasip etti, çok sevdiği sahabeler oldu, zafer nasip etti, dinini hakim kıldı. Ama Peygamberimiz (sav) hep biliyordu bunları, unutmuyordu. Müslüman sürekli aklında tutması gerekir.

“Adnan Oktar namaz bir Arap ritüelidir. Esin kaynağı da Budizm’dir. Bırakın bu İslamist anlatımları. Yeter bu milleti Arapların masallarıyla aldattığınız. Bir peygamber düşünün ki on yedi kişiyle gömülüyor. Senin o stüdyonda daha fazla insan var. Ne yani o günün birebir tanıklığını yapmış Araplardan 1400 yıl sonra bizler daha mı çok şey biliyoruz?” Tabii biliriz. Niye bilmeyelim? Allah ‘bil’ derse biliriz. “Namaz bir Arap ritüelidir” kardeşim Araplardan önce 10 bin yıl önce de namaz vardı. Taş oymalarına baktığımızda, kaya resimlerine baktığımızda hepsinde secde, namaz, rüku ve kıyam var. Araplar daha ortada yokken var bu. Namaz çok eski bir ibadettir. Hz. İbrahim (as) devrinde vardı, Nuh (as) devrinde var. Dolayısıyla hem Araplarda, hem bütün kavimlerde icra edilen bir ibadet şeklidir. O tarihi kaynaklara bakarsan, kaya oymalarına bakarsan dünyanın her yerinde bunu görürsün. Kıyam, rüku ve secde. Azteklerde falan hepsinde görürsün, her yerde vardır. “Esin kaynağı da Budizm’dir” Brahmanlar var, İbrahim’den gelir. Hz. İbrahim (as)’in dininin bozulmuş şeklidir Budizm. Bak Brahman adı üstünde İbrahim’in bozulmuş şeklidir yani İbrahim kelimesinin. İbrahimiler anlamına gelir Brahman. Dolayısıyla o da bir hak dinin bozulmuş şekli yani secde var, namaz var, oruç var, zekat var hak dinin bozulmuş şekli. Budizm deyip geçmen mantıksız. Mesela Mejdek ona da baktığımızda İslam dininin yine gerçek bir hak dinin bozulmuş şekli olduğunu görüyoruz. Hepsinde Mehdi inancı var. Mesela Budizm’de Mehdi inancı var, Mejdek’te aynı şekilde Mehdi inancı var ve hepsinde rüku, secde var. Hak dinler gelmiştir zamanla bozulmuştur. Hristiyanlık nasıl bozulduysa Budizm de hak bir dinin bozulmuş şeklidir. Dolayısıyla Budizm de başka hak dinlerle aynı ittifak halindedir. Hz. İbrahim (as) dininin bozulmuş şekli olduğuna göre, Hz. İbrahim (as)’den önce de başka peygamberler olduğuna göre hepsi birbirine benzer. Onda şaşıracağın bir şey yok zaten öyle olması gerekir. Dinler İslam dinleri. Adı üstünde İslam dini olduğu için İslam dinleri birbirlerine benzer. Başka bir dine benzeyecek durumu olmaz. “Bırakın bu İslamist anlatımları” diyor. Canım şunun mantığı var mı? “Bırakın” niye bırakalım? Müslüman insanız. Ben de sana desem ki “Bırak böyle anlatımları” desem yeridir. Bırakma değil de sen de anlat ben de anlatayım, kim haklıysa onu vicdanlar takdir eder. “Bu milleti Arapların masallarıyla” ama şimdi “Arapların masalları” diyorsun Hz. İbrahim (as)’a da “masal anlatıyorsun” diyorlardı, Nuh (as)’a da “masal anlatıyorsun” diyorlardı, Peygamber (sav)’e de “Arapların masallarını anlatıyorsun” diyorlardı müşrikler. Sen de aynı dili kullanıyorsun. Hak dinlerde zaten müşriklerin kullandığı tek üslup bu “Eskinin masallarıdır derler” diyor, Kuran ayeti var. Çok fazla Kuran ayeti var. Nuh (as)’a, İbrahim (as)’e, İshak (as)’a, Yakup (as)’a, İsmail (as)’e hepsine bu söz söylenmiş. Başka bir söz kullanmıyorlar. Sen de aynı sözü kullanınca bizim imanımız daha da artar. Çünkü bu bir mucize. Başka bir kelimeyi kullanmıyorsun dikkat edersen. Evet, “Bir peygamber düşünün ki on yedi kişiyle gömülüyor” Kaç kişiyle gömülür bir peygamber? Küçük odada gömüldüğüne göre ufacık Peygamber Efendimiz (sav)’in odası var yani vefat ettiği oda var. Yine on yedi kişinin oraya sığması yine iyi. Çünkü peygamberler vefat ettiği yerlere gömülüyor. Peygamberimiz (sav) de hücresinde vefat ettiği için hücresi kazıldı, önce derince kazıldı. Sonra iç kısma karşı lahit gibi toprak oyuldu. Peygamberimiz (sav)’in mübarek naaşı altına güzel bir yaygı serildikten sonra oraya kondu. Üstü ahşapla yanları kapatıldıktan sonra toprakla dolduruldu ve kapatıldı. On yedi kişi insaf, bu kaç kişiyle olabilir ki? Küçük hücrenin içine o kadar insan sığar. Dolayısıyla bunu söylemeni de anlamadım. Ne amaçla söylüyorsun? Ne kadar adam olması gerekir? Buraya mesela “Kaç kişi sen burası?” diyorsun ama sen burayı Peygamberimiz (sav)’in hücresiyle kıyasladığında burası çok büyük bir yer. Peygamberimiz (sav)’in hücresi küçük adı üstünde hücre. Buranın şu kardeşimizin olduğu yerden şuraya kadar. Mesela kaç metrekare? En fazla sekiz, on metrekaredir. Küçük veyahut on-on beş metrekaredir. Küçük adı üstünde hücre. Oraya o insanların ancak sığacağı belli. Mesela Budistlerde de secde vardır, onlar da tesbih çekerler, Allah’ı anarlar. Var mı onların resimleri?

BÜLENT SEZGİN: Gösterebiliriz.

ADNAN OKTAR: Mesela bak bu secde Hristiyanlarda da, Musevilerde de bu şekildedir. Kuran’da da var bak “Yüzleri üzerine kapanırlar” diyor Allah. Bütün hak dinlerde olan bir ibadet şekli. Bak o da tesbih çekiyor, Allah’ı anıyor. Dolayısıyla bütün bu hak dinler zamanla bozulmuşlar. Ama ana vasıflarını muhafaza etmişler.

KARTAL GÖKTAN: Fatır Suresinin 3.ayetinde şeytandan Allah’a sığınırım “Ey insanlar, Allah'ın üzerinizdeki nimetini anın.” buyuruyor Yüce Rabbimiz. Siz de gece gündüz Allah’ın nimetini anıyorsunuz maşaAllah.

ADNAN OKTAR: Kardeşim şimdi şahıs şahıs da insanlar, bir genel nimeti anmak var. Mesela Türkiye’de Allah muazzam güzellikler yaratıyor.

Evet dinliyorum.

BÜLENT SEZGİN: 15 Temmuz darbe girişimi sırasında Ankara’daki en hareketli yerlerden biri olan Jandarma Genel Komutanlığı’nda yirmiye yakın sivil kişi olduğu ortaya çıktı. Kamera görüntülerinde o gece karargahta olan personelin yüzü tek tek incelenirken, asker kıyafeti giymiş ancak kayıtlarda ve listelerde olmayan yirmi kişiye rastlandı. Savcılık şimdi darbe girişimini yönettiği değerlendirilen bu sivillerin yakalanması için işlem başlattı.

ADNAN OKTAR: İngiliz derin devletinin yalakası, aşağılık köpekler. Şu gayrete bak, hayırlı bir şey söylesen kabul etmez. Şu köpeğin gayretine bak, orada asker vuruyor, aslanları vuruyor, polisi vurdular. Bu ne azgınlık, bu ne köpekliktir? Binayı olduğu gibi aşağıya indirdiler, gece uyuyordu aslanlarımız, özel harekatçılar. Yani kahpeliğin kitabını yazmış bunlar. İngiliz derin devletinin fitil fitil burnundan getireceğiz, inşaAllah.

KARTAL GÖKTAN: Hocam, sizi seven tüm bayan arkadaşlarımız Sevgililer Gününüzü kutlamak amacıyla bir video hazırlamışlar.

ADNAN OKTAR: Bu kadar güzel genç kızın bir insanı bu kadar aşkla sevmesi çok şaşırtıcı yani tarihte böyle bir vaka çok zor olur. Hayret edilecek bir şey yani bu beni müthiş hayrete düşürüyor. Allah’ın verdiği nimetler de beni hayrete düşürüyor. Bir acayip dünya, çok acayip. Cenab-ı Allah’ın varlığı çok çok güzel. Ahlakı çok güzel Cenab-ı Allah’ın. Dostluğu çok güzel, sevgisi çok güzel, imtihanı güzel. Sabır çok zevkli. Mesela cennette bu yok. Dünyanın iyi kıymetini bilmek lazım. Mesela cihat yoktur cennette, sabır yoktur, sadaka yoktur, zekat yoktur, hac yok sadece şükür var.

OKTAR BABUNA: Hatta demiştiniz “Allah göründüğünde secdeye kapananları da artık kaldırıyor” diye inşaAlah.

ADNAN OKTAR: Tabii. Cenab-ı Allah “sakın” diyor “hemen kalkın” diyor. “Siz Benim yüzüme bakmanız için Ben buradayım” diyor. “Yüzüme bakacaksınız” diyor. “Cemalimi görün diye size görünüyorum” diyor. Zevkten kendini kaybediyor müminler. Tarif edilemiyor cihetsiz görülüyor, yönsüz, tarif edin deyince tarif edemiyor. Çok güzel bir genç şeklinde tezahür edecek Cenab-ı Allah. Sık sık, sık sık. En büyük nimet budur cennette. Ne kadar güzel “selamünaleyküm” diyor, aleykümselam “Ben Allah’ım” diyor. Küfür, cehennem ehli bunun büyü olduğunu söylüyor işte, büyünün etkisi altındayız şu an diyor. Sonsuza kadar da o iddiada devam ediyorlar. Hepsi tek bir an içinde oluyor ama biz onu sonsuz olarak algılıyoruz. Bak, an saniyenin milyonda biri gibi kıyaslanamıyor. Sonsuz kısa zamanı sonsuz uzun zaman olarak alıyoruz. Bu Allah’ın müthiş bir sanatı, nefis bir sanatı anlayabilen yok. Kavranamıyor. Mesela sonsuzluk kavranamıyor.

“Hocam günaydın. Siz Mehdi misiniz?” Müminlerin hepsi bir nevi mehdidir. Tebliğ yapan herkes bir nevi mehdidir. Ama ben eçhelü cahil, zır cahil bir insanım. Hoca da değilim, alim de değilim, Mehdi hiç değilim. Kuran okumayı Arapça bilmem, fıkıh dersi almadım, hocaya gitmedim. Samimi görüşlerimi dile getiriyorum. Bu program da dini bir program değil yani bir eğlence, şov programıdır. Ben alemciyim dedim artık otuz kere söyledim. Ama benim alemimde sürekli Allah vardır. Ben Allah’ı anmadığım hiçbir anı düşünmem, bilmem. Yemek yerken de, eğlenirken de her şeyde Allah’ı anarım.

Evet dinliyorum.

KARTAL GÖKTAN: Partisinin grup toplantısında konuşan Kemal Kılıçdaroğlu değişen anayasa maddeleri için anayasa mahkemesine başvurmayacaklarını ifade etti.

ADNAN OKTAR: O olmaz tabii canım çok mantıksız. Halka başvurulacak zaten. “Halka sormanıza gerek yok biz anayasa mahkemesine sorar çözeriz” zaten olmaz. İyi, yerinde zamanında vazgeçti. Milletin genelinin dediğinin olması önemli.

Evet dinliyorum.

BÜLENT SEZGİN: Gülen’in Türkiye’ye iade edilmesi gerektiğini açıklayan Trump’ın Ulusal Güvenlik Danışmanı Michael Flynn, Rus Elçi Kislyak ile yaptığı görüşmelere dair kaset kayıtlarının ortaya çıkması üzerine istifa etti. Rusya’nın Washington Büyükelçisi Sergey Kislyak ile Aralık’ta yaptığı telefon görüşmesinde Rusya’ya yaptırımları konuştuğu öne sürülüyor.

ADNAN OKTAR: Kim bu?

KARTAL GÖKTAN: Michael Flynn.

BÜLENT SEZGİN: Ulusal Güvenlik Danışmanı Trump’ın.

ADNAN OKTAR: Şahin gibi bakıyor. Yok yok bu iyi insan. Bunu Trump muhafaza etsin danışmanı olarak, bundan istifade etsin. Yetki de versin ona. O görevinden istifa etmiş olabilir, o etsin ama hiçbir şey yapmayacak anlamına gelmez. Buna daha geniş yetkiler versin Trump. Önemli bir danışman olarak yanında tutsun çünkü bu insan dürüst. Üslubu da güzel, dindarlığı da güzel aklı başında. PKK’ya falan karşı bu, Darwinizm’e karşı, homoseksüellere karşı. Buna oyun oynamış da olabilirler. Basın biraz riskli çıkışlar yapabiliyor böyle dönemlerde. Bir de basının her oyununda geri adım atmanın bir alemi yok. Gitmeyeceğim arkadaş dersin bu kadar basit. Ne yapıyorsa yapsınlar. Basın yine oyun oynayabilir, bazı gazeteciler oyun oynayabilir hükümete, dikkatli olsunlar.

GÜLEN BATURALP: Programımıza devam ediyoruz.

ADNAN OKTAR: Deneyin bakalım neler anlatabileceksiniz?

GÜLEN BATURALP: Ukrayna’nın doğusunda Rusya yanlısı ayrılıkçı gruplarla hükümet kuvvetleri arasındaki çatışmalar artarken Rusya’nın Ukrayna sınırındaki askeri birlikleri ve genel olarak batı bölgelerindeki askeri kuvvetleri ani bir kararla bir askeri tatbikat çerçevesinde savaşa hazır duruma getirdiği bildiriliyor.

ADNAN OKTAR: Gerek yok bunlara Amerika’yla Rusya arasında böyle suni gerilimlere falan bu İngiliz derin devletinin oyununa gelmiş olurlar. Çok çok gereksiz ve hatalı bir tavır olur. Nedir bu? Silahlanma yarışı demektir. Bilakis Amerika’yla Rusya saldırmazlık anlaşması yapsınlar,  saldırmazlık paktı oluşturulsun silah üretimini neredeyse sıfır noktaya getirsinler. Önce yarı yarıya düşürsünler sonra üçte bire düşürsünler kendi halklarına harcasınlar. Ukrayna, bu haliyle muhafaza edilsin Ukrayna. Oturup silah yığmak bilmem ne yapmak falan iş çıkartmak bunlara gerek yok. Aracı olmak lazım bu konunun hallolması gerekiyor. Ne gerek kardeşim? Rusya gayet rahat yaşasın. Amerika da gayet rahat yaşasın. Saldırmazlık paktı İngiliz derin devletine bir tokattır. İkisini birbirine düşürüyor İngiltere oradan seyrediyor İngiliz derin devleti. Bu hataya düşmeyelim.

Evet dinliyorum.

GÜLEN BATURALP: Bahçeli kendisine yönelik olarak “Niye değişti?” şeklinde sorular sorulduğunu ifade ederken “Değişen ben miyim yoksa bakan gözler mi şaşı? Değişen ben miyim derlenen Türkiye mi” diye sordu. Bahçeli “Davamı değişmem, fikriyatımı değişmem, ülkülerimi hiçbir şeye değişmem” dedi.

ADNAN OKTAR: Bir kere Bahçeli hakikaten aklı başında dürüst bir insandır böyle bir şey de yani hiçbir şekilde çıkarı için böyle bir şey yapmaz. Yani bakan başbakanlık versen de yapmaz ne yaparsan yap yapmaz. Yani o da tabii avantaj.

Evet dinliyorum.

ASLI HANTAL: Cumhurbaşkanı Erdoğan El Bab’dan sonra hedefin PYD’nin kontrolünde olan Menbiç olduğunu söylemişti. Sözcü Gazetesi Ankara Temsilcisi Saygı Öztürk de Fırat Kalkanı Harekatı’na ilişkin olarak “YPG’nin elinde ABD tarafından verilen tanklar, Türk Silahlı Kuvvetleri’ne karşı kullanılacak tanksavarlar, yerden havaya atılan füzeler ve milan füzeleri var. Menbiç’in etrafına araçların geçişlerini engellemek için açılan hendekler suyla doldurulacak, ABD’nin verdiği zırhlı araçlar da Türk askerine karşı hazır halde cephe hattında tutuluyor” iddiasında bulundu.

ADNAN OKTAR: İşte onun için Türkiye’nin sınır boyuna menzili uzun roket sistemleri yerleştirilmesi lazım. Yani yüz binlerce roket yerleştirilmesi lazım. Bir tane, iki tane değil. Ve on binlerce de top olması lazım. Türkiye’nin savunmasında kullanılması için. Namlu çapı ve menzili bu operasyon için uygun olması gerekiyor. Ama tabii orada masumlara zarar gelmemesi için koordinat ayarlamaları, uyarmaların ona göre yapılması gerekiyor. Almanların kullandığı mesela Tombul Bertha vardı namlu çapı ve menzili diğer toplarla kıyaslanmaz. Resmi varsa göndersinler ki çok geri bir teknoloji şu anda bile olsa çok etkileyici olur. Bu tarz topçu ve füze sistemlerinin geliştirilmesi lazım. O zaman o istediği kadar oraya tanksavar yaysın, milan yaysın bilmem ne on beş dakikalık bir hava saldırısıyla adamın ne tankı kalır ne milanı kalır. Ne gazozu kalır ne kolası kalır her yer tuzla buz olur dümdüz olur. Önce Türkiye uyarır “arkadaş” der “benden size bir hafta müsaade buraları yerle bir edeceğim yani burada hiçbir şey bırakmayacağım buyurun” der. Sıkıysa çıkmasınlar zaten baştan bir başladın mı tasını tarağını toplayan kaçacaktır. Yöntemin bu olması lazım. Bizzat askerin girmesine gerek yok. Top mermisi oraya girsin, roket girsin. Önceden uyarsınlar gereğini yapsınlar. Tombul Bertha, Şişman Bertha evet on iki buçuk kilometre, ağırlığı kırk yedi ton, uzunluğu beş metre altı metreye yaklaşık sekiz yüz yirmi kilogramlık mermi atıyor. Kalibre çapı kırk iki santim.

GÜLEN BATURALP: Resmini gösterebiliriz Hocam.

ADNAN OKTAR: Evet. Mermi ateşlendikten sonra yerden kırk kilometre yüksekliğe yani stratosfere ulaşıp stratosferde iki dakika yol aldıktan sonra yay çizerek hedefe varıyor. Yaklaşık on metre genişliğinde ve on metre derinliğinde çukur açıyor. Yani orada farz edelim bir savunma sistemi varsa PKK’nın kökten yok olur.

GÜLEN BATURALP: Bir resmi daha vardı.

ADNAN OKTAR: Evet görelim. Bir de bunlar top ateşiyle şununla bununla hava atışıyla etkilenecek silahlar değil. Çünkü tamamen çelik, balistik çelikten oluşuyor etkilenmez de. Bir de Gustav Topu var onun seksen santimetre namlu çapı. Yani çocuk kundağı gibi konulan mermi. Şekilde görüldüğü gibi çok acımasız bir şey. Bin üç yüz elli ton ağırlığında, otuz iki buçuk metre uzunluğunda namlusu. Kırk yedi kilometre uzağa ateş edebiliyor, kırk yedi kilometre. Bayağı iyi bir uzunluk kırk yedi kilometre. O alanı olduğu gibi alıyor. Türkiye sınırında olmuş olsa.

“Evrim olmadan coğrafya da işlenemez.” O nereden icap etti? Evrimle ne alakası var? Evrim bir putperest dini. Coğrafyayla putperest dinin bağlantısı nedir? Yani Mejdek inancı olmadan coğrafya olmaz demekle aynı. Son derece münasebetsiz bir şey. Kainatın bütün nimetlerini, bütün güzelliklerini insanların, hayvanların, bitkilerin tesadüfen yaratıldığına inanan bir putperest inanç. Bunun coğrafyayla bağlantısı nedir?

“Bağnazlık kitabınızda “dövme yapan yaptıran lanetlenmiştir” diyor. Programınızdaki gençlerde hepsinde dövme var bunlar geçici dövme mi? Aydınlatırsanız sevinirim hayırlı günler.” Geçici dövme kimsede yok hepsi gerçek dövme. Ayrıca niye lanetlensin? Dövme bayağı yakışıyor gayet de güzel oluyor. Steril şartlarda yapıldıktan sonra bayağı hoş. Kendi kendinize helaller haramlar oluşturmayın. Allah diyor ki ayette şeytandan Allah’a sığınırım “diliniz yalana alıştığı için” diyor bak “diliniz yalana alıştığı için” yani sürekli yalan söylediğiniz için alışmışsınız diyor o yüzden “şuna helal buna haram demeyin” diyor. Atmayın yani diyor sürekli. “De ki, ‘Kuran’da ben bunun haram olduğunu göremiyorum’ de” diyor Allah. Nerede biz de göremiyoruz göster neredeymiş?

EBRU ALTAN: Biz acaba mevzu hadisleri okurken yanlış mı anladılar? Sahte hadisler olarak çünkü biz okumuştuk o bölümü.

ADNAN OKTAR: Canım sizin anlattıklarınızın hepsini doğru anlıyorlardır zaten. Oradaki hadisleri okuduğunuz, kitaptaki hurafe olan hadisleri olduğu gibi öyle anlıyorlar. Onun için siz onu okumadan önce “biz bir hurafeyi anlatacağız, aslında bu böyle değildir bu hurafenin kaynağını bu şekilde gelenekçi Ortodoks sistem uydurma bu kaynaktan alarak yapmıştır” diyeceksiniz. Tabii kitaptan okuduğunda anlarlar ama sizin sohbetinizde o şahıs ilgili kısmın pasajını okuyor geçiyor, adamın aklında sadece orası kalır.

“Hz. Mehdi (as) deniz kenarıyla dağ arasında bir yerden çıkar.” Demek ki yüksekçe bir yerde oturacak ama deniz kenarı. İstanbul’da yani. “Yanında dövmeleri, nişaneleri olan delikanlılar vardır” diyor. Hz. Mehdi (as)’ın talebelerinde bile dövme varsa neden biz de olmasın? Bak açık hadis.

İmam Caferi Sadık’tan rivayet edildi. “O Mehdi, imam, muttaki, tertemiz, iyilik sahibi, kendisinden razı olunan, hadi hidayete vesile olandır. Adaletin başı ve sonudur. Allah’ı tasdik eder, Allah onun sözünü tasdik eder doğrular. İşaret ve alametleri zahir olduğunda tehameden çıkar.” Tehame demek deniz sahiliyle dağ arasında kalan yer. “İyi binekleri vardır” diyor. Nedir? Güzel arabalar. İyi binekler. “Nişaneli, dövmeli delikanlılar yanındadır.”

“Hz. Mehdi’nin yanında mühürlü bir sahife vardır.” Yani mühürlü kitap. “Onlar” Hz. Mehdi (as)’ın talebeleri “kerrar, atak ve ileri hamle yapan itaatte ve gayrettedirler.”  Yani Hz. Ali (ra)’ın lakabıdır biliyorsunuz Kerrar. “Çıkarken Cebrail sağında, Mikail solundadır” Hz. Mehdi (as)’ın. Nerede geçiyor? Kemaluddin ve Temam'un Nimet eseri, sayfa 267. Bak, Hz. Mehdi (as)’ın yanında mühürlü kitaplar olacağını söylüyor, Peygamberimiz (sav)’in mührünün olduğu kitaplar. Ve “yanında da dövmeli gençler vardır” diyor. Biz de Mehdi öncüsü olduğumuza göre bizde de o kokular oluyor tabii, o alametler olur. “Ricalin musavvemetun” kelime şekli böyle.

Evet dinliyorum.

GÜLEN BATURALP: 15 Temmuz akşamı Genelkurmay İkinci Başkanı Yaşar Güler’i kaçırmaya çalıştığı söylenen Yaver Mehmet Akkurt’u üç kurşunla vurarak öldüren üsteğmen C.K hakkında takipsizlik kararı verildi. Kararda Üsteğmen’in meşru savunma sınırları içinde fiili işlediği görüşü belirtildi. Kararda anlatılana göre koridorda yerlerde sürüklenerek aşağıya indirilen Güler Paşamız bir araca bindirilerek güney nizamiyeden çıkarılmaya çalışıldı. Ancak darbeciler nizamiye kapısında Muhafız Tabur Komutanı Yarbay Osman Tolga Kılıçarslan’ın direnişiyle karşılaştı. Araçtan inen Akkurt, “kapıyı açın yoksa komutanı vururum” diye bağırdı. Savurduğu tehdide rağmen Yarbay Kılıçarslan’ın geri çekilmediğini gören Akkurt, ona üç el ateş etti. Nizamiye kapısında komutanının yaralandığını gören takviye nöbetçi subayı Üsteğmen C.K hain Yaver Akkurt’a önce MP5 marka silahla ateş etmeye çalıştı. Ancak silahı tutukluk yaptı. Bu kez beylik tabancasına sarılan C.K, Akkurt’a üç el ateş ederek onu yaraladı. Muhafız Tabur Komutanı Yarbay Osman Tolga ise darbeciler tarafından başından, ciğerlerinden ve ayağından yaralandı.

ADNAN OKTAR: Kardeşim, şimdi adam darbeci, kan döküyor. Adam nefsini savunmak için adamı vuruyor. Sonra adam gidip mahkemede ifade veriyor, dava açılıyor. Bence hukuki yön yeniden değerlendirilmeli. Yani böyle bir şeyde meydana gelen neticede şahıs kendini koruduysa sadece ona teşekkür etmek gerekir. Tebrik ve teşekkür ve madalya. Bu kadar. Yani hakkında dava açılması hiç olmaması gereken bir şey. Kanunda değişiklik yapılsın. Bir darbe kanunu çıkarılsın. Vatandaş veyahut kumandan, asker kendini savunduğunda gidip mahkemelerde bunun savunmasını yapmak durumunda kalmaması gerekir. İlgili kanun maddesi düzeltilsin.

Evet dinliyorum.

ASLI HANTAL: Hürriyet’ten Verda Özer, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Başdanışmanı İlnur Çevik’in “Türkiye’nin Suriye’nin kuzeydoğusunda bir Kürt kantonunu tolere edebileceğini söylediğini yazdı. İlnur Çevik’in gündeme getirdiği bir diğer konu ise  “PYD’de de bir Barzani olamaz mı? Barzani’nin Türkiye ile ilişkileri muhteşem” diyor. Yani nasıl Irak Kürdistan Yönetimi Başkanı Mesut Barzani, PKK ile arasına mesafe koyduysa Suriyeli Kürtlerin de PKK’dan uzaklaşmalarını öneriyor. İşte bu da, bu meselenin uzun vadeli çözümü için anahtar olabilir. Trump yönetimi de, ABD’nin PKK ve YPG üzerindeki nüfuzunu kullanabilir.”

ADNAN OKTAR: Kardeşim lafı uzatmasınlar. Türkiye’yi seven, Türkiye ile dost, mümin, muttaki Kürt kardeşlerimiz orada bir Kürt bölgesi oluşturuyorlarsa biz bundan rahatsız olmayız. Suriye kabul ediyorsa, Irak kabul ediyorsa, Birleşmiş Milletler kabul ediyorsa biz iftiharla kabul ederiz. Hoşumuza da gider, Kürt kardeşlerimizin orada bir devlet oluşturması veyahut bir bağımsız yapı oluşturması Türkiye’nin herkesin kabulü durumunda iftihar edeceğimiz bir şey olur. Biz PKK’yı istemiyoruz. Adamlar bizi anlamadılar. Türkiye’den toprak talebini kabul etmiyoruz ama Suriye diyorsa ki “burada bir Kürt bölgesi oluşsun. Bunlar Türkiye’ye de Suriye’ye de dost olacaklar.” Kardeşimiz olarak iftihar ederiz. Zaten oradalar. Tamam devlet olarak bağımsız devlet olmak istiyorsa olsun. Biz bundan rahatsız olmayız. Biz komünist devlet istemiyoruz. Allahsız, Kitapsız, Türkiye düşmanı bir devlet istemiyoruz. Her ne pahasına olursa olsun buna müsaade etmeyiz. Bir gecede bitiririz. Bunu denemeye kalkmasınlar. Gece 12’de başlarız, sabah 6’da biter. İş çıkarmasınlar, başlarını belaya sokmasınlar. Akıllarını toplasınlar başlarına. Akıllı olsunlar yani. Evet, Amerika falan da dinlemeyiz, öyle bir şey olmaz. Ayrıca Trump böyle pis işlere zaten girmez. O homoseksüelliği savunan adam gitti. Onun kafasıydı o. Biz onu dinlemezdik, söyleyeyim. Biz Amerikan halkıyla dostuz ama Amerika’nın bir avuç İngiliz derin devletiyle işbirliği yapan veyahut onlardan korkan diyelim, adamlarının ne düşündüğüyle muhatap olmayız.

Evet, dinliyorum.

GÜLEN BATURALP: İddialara göre Pentagon, Amerika’nın Irak işgaliyle ilgili algı operasyonu yapmak için bir İngiliz halkla ilişkiler şirketiyle anlaştı. O şirket 2007 ile 2011 yılları arasında ABD’nin isteği doğrultusunda sahte terör videoları hazırladı. Terör örgütü El Kaide’nin propagandasının yapıldığı o videolar Irak’ta radikal militanların bulunduğu bölgelere dağıtıldı.

ADNAN OKTAR: Kardeşim bıraksınlar bunu şirket mirket. Herhangi biri de yapar bunu yani basit bir işlem. Zaten CIA falan bunu yapamıyorsa bomboş yer demektir. Propaganda filmi herkes yapar. Bir öğrenci bile istese yapar.

ASLI HANTAL: Hürriyet Gazetesi’nden Abdülkadir Selvi, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Trump’a iki net öneride bulunduğunu yazdı. Bir; “Rakka operasyonunu birlikte yapalım.” İki; “Terörden arındırılmış güvenli bir bölge kuralım.” Buna göre 8-10 bin kişilik ÖSO birlikleriyle SDG'nin içindeki yerli Arap unsurlardan oluşacak bir gücün Türk ve Amerikan özel birliklerinin koordinasyonunda Rakka operasyonu yapması öneriliyor.

ADNAN OKTAR: Rakka’lık bir şey yok. Oradan IŞİD çekilsin zaten. Adamlara eğlence çıkartmasınlar. Türkiye’nin operasyon yapmasının nedeni, ‘bizim IŞİD’le alakamız yok’ mantığını daha iyi vurgulamak gibi görülüyor. Ayrıca PKK’nın çevresini sarmak. Çünkü bunlar farz edelim Amerika tarafından veyahut İngiltere veya başka bir ülke tarafından püskürtüldüğünde gelir oraya PKK konar. Onlar konmasın da hani biz sağlama bağlayalım gibisinden Türkiye’nin bir çalışması benim anladığım. Öyle bir bakış açısı içerisindeler gibi görünüyor. Burada yapılacak en güzel şey IŞİD’in kendiliğinden oradan çekilmesi, lafı uzatmalarına gerek yok. Suriye politikasında İngiliz derin devleti batağa battı, beceremedi. Suriye’yi bölmek istedi beceremedi. Türkiye’yi de bu işin içine sürüklemek istedi. Türkiye de direndi, kabul etmedi. Konu bu, başka bir karışık bir şey yok. Çok basit. Rahatça elde edeceklerini zannettiler. Türkiye’yi de rahat böleceklerini düşündüler. İşte Öcalan’ı çıkaracaklardı. Akıldaneler dağıldı Türkiye’ye biliyorsunuz. İzmir’e falan götüreceklerdi Öcalan’ı önce, orada köşk gibi bir yere koyacaklardı. Sonra da onu Cumhurbaşkanı olarak Güneydoğu’da bir devlet kurup onun başına geçireceklerdi. Biz bunları çıkarttık rezil kepaze oldular, aşağılandılar. Ondan sonra konuşacak halleri kalmadı. Türkiye’de herkes bunların aşağılık olduklarını gördü. Gece-gündüz filmler gösterildi falan, oyunları bozuldu. Türkiye’nin de Suriye politikası yanlıştı. Ben onu söyledim Tayyip Hocam’a yani Suriye’nin bütünlüğü esas dedim. “Biz Şam’da gidip namaz kılacağız.” falan diyordu Tayyip Hocam. Bu yanlış dedim. Şam’da namaz kılacağız fakat Suriye devleti varken, bütünlüğü korunmuşken. Bir süre sonra zaten Suriye’de devlet yeniden normal akışına girecek. Mehdi (as) zahir olduğunda zaten Suriye diye bir devlet olacak. Yani her şey normal zeminine oturacak ama tabii bu savaştan da hükümet çok güçlü etkilendi. Artık hatalarını kabul ettiler. Mütevazı olacaklardır bundan sonra. Bak göreceksiniz bayağı baş eğici, saygılı, hürmetli olacaklar.

Evet, dinliyorum.

GÜLEN BATURALP: Trump ile Erdoğan arasında yapılan görüşmede, Suriye’de YPG, PKK yerine Barzani’ye bağlı peşmerge güçlerinin kullanılmasının konuşulduğu iddia edildi. Kürt medyasından Bas Gazetesi’nin özel kaynaklardan edindiği bilgilere göre, Trump ve Erdoğan görüşmesinde Suriye’nin kuzeyinde PKK, PYD’ye alternatif olarak Kürdistan bölgesi başkanı Mesut Barzani’ye yakın güçlerle hareket edilecek ve Barzani’nin rol alması desteklenecek.

ADNAN OKTAR: Kardeşim şamataya gerek yok. IŞİD’in hiç uzatması olmasın. Çekilsin, orda Türkiye bölgeyi temizlesin. Suriye devleti de yeniden kurulsun. PKK’nın da orada ayrı bir devlet kurmasına müsaade edilmesin. Ama Kürt kardeşlerimiz dindar, muttaki, temiz insanlar. Bir araya gelip orada Suriye’nin kabulüyle, Birleşmiş Milletler’in, Türkiye’nin kabulüyle bir devlet kurarlarsa başımızın tacı. Biz ona hiçbir şey demeyiz.

Evet, dinliyorum.

ASLI HANTAL: Milli Gazete’den Hüseyin Akın yazısında, “Cemaatlerin sorgulanmaz itaat kültürü ister istemez kendi mağdurlarını da oluşturacaktı ve öyle oldu.” diyerek şunları söyledi; “ ’Hocamız söylediyse mutlaka bir bildiği vardır.’ ‘Hocamız yaptıysa hikmetinden sual olunmaz’ neviinden şartsız kabuller ne yazık ki cemaatlerin aymazlıklarını artırıyor. Bu bir uyku değilse şayet, uyuşturma yahut sarhoşluk olsa gerekir.”

ADNAN OKTAR: Ne yapacaklar? Kafa mı tutacaklar? Mesela diyor ki biz parti olarak düşündüğümüz MHP’dir veyahut CHP’dir veyahut AK Parti’dir. Sana ne? Şeyhi öyle diyorsa adam isterse öyle yapar. Zaten kapalı oy kullanıyor. İstese başka türlü de yapar. Sana mı soracak yani? Bunlar hep asi adamlar olsun istiyor. Böyle kafasının dikine giden, kavgacı, zıtlaşan. Nedir yani? Şeyhi söylüyorsa boş bir adam olmuyor şeyhi, aklı başında bir insan oluyor. Onun da aklı yatıyor ona. Zaten mantıksız bir şey söylemez onlar. Hangi Müslüman cemaat anormal bir şey söylüyor? Gayet makul olmuş oluyor. Böyle Müslümanları hep asiliğe, itaatsizliğe itmek eğilimindeler. Şeyh efendi bir şey söylüyorsa tabii ki doğru söylemiş oluyor. Mesela Menzil şeyhi diyor ki, “Mehdi’den bahsetmeyin, İsa Mesih’ten bahsetmeyin.” Adam çekinebilir. Çünkü Mehdi’den bahsettiklerinde “Mehdi nerede?” diyecekler. Çünkü Mehdi’nin o zaman geldiğini söylemesi gerekir, yalan söyleyecek hali yok. “Geldiyse nerede?” diyecekler. “Ne bileyim.” diyecek. O zaman “ne biçim şeyhsin?” derler. O zaman ne diyor, “anlatmayın kimseye, konuşmayın.” diyor, normal diyebilir yani. Bunda bir şey yok.

Evet, dinliyorum.

GÜLEN BATURALP: ABD Başkanı Donald Trump yedi Müslüman ülkenin vatandaşlarına ABD’ye giriş yasağı getirmesine ilişkin çıkardığı kararnamesini savunarak, “Kocaman, açık, güzel bir kapı olsun istiyorum ama yanlış insanları içeri alamam.” dedi. Dünyanın birçok farklı ülkesinde terör saldırılarının düzenlendiğine dikkat çeken Trump, “Bu ülkelerde yaşanan problemlerin kendi ülkemizde de yaşanmasını istemeyiz.” diye konuştu.

ADNAN OKTAR: Doğru ama pek bir şey çıkmaz yani onun bu kadar tedirgin olmasına gerek yok orada Amerika’ya dışarıdan gelen bir terörist falan olmadı ve olmaz da yani. Çok zor, Amerika barış ülkesidir. Rusya ile arayı düzeltsin Trump. İran’la aralarını bulalım, mesele hallolsun. İsrail’le de İran’ın arasını bulalım. Bunlar tamamen suni. Bir saldırmazlık paktı derhal Amerika ve Rusya arasında imzalanması lazım. Kardeşim silaha ne para veriyorsunuz ya? Trilyonlarca lira parayı kendi halkınıza harcayın. “Arkadaş ben de silah yapmayacağım, sen de silah yapmayacaksın.” dersin bitti. İki taraf da halkına harcasın. Bu konuda İngiliz derin devletinin silah tüccarlarının teşviklerine, oyunlarına, yalanlarına kanmasınlar.

Evet, dinliyorum.

ASLI HANTAL: Türkiye’de gazetecilerin tutuklanmasına tepki gösteren İngiltere, Türkiye’deki gazetecilerin tutuklanmasına neden olan benzer bir yasa önerisinde bulundu. Türkiye’deki gazetecilere yönelik baskıyı eleştiren İngiliz hükümetinin tavrı ikiyüzlülük olarak yorumlandı. Yeni yasaya göre İngiliz hükümetinin devlet sırlarını ifşa eden muhbirlere verilen hapis cezasında artırıma gidiliyor ve gazetecilerin casusluk yasası kapsamında yargılanabileceğinin önü açılıyor.

ADNAN OKTAR: Türkiye adaletsiz pek bir şey yapmaz. Yani sen vatanın, milletin, devletin aleyhine alenen hainlik yaparsan devlet kendini tabii ki korur. Anormal ben bir şey göremiyorum. Varsa hakikaten yazsınlar. Söz bir Allah bir, yeri göğü birbirine katarım. Kanunla hukukla, bütün gücümle mücadele ederim. Söylesinler, duyayım. Soruyorum hep yuvarlak ifadeler. Öyle olmaz. Net bana somut delil söylesinler.

Hocam, “Marihuana ile ilgili ayet veya hadis var mı? Marihuana kullanmak haram mı? Namaza engel olur mu?” Ali. Ne cesaret, insan beynini allak bullak eden bir zehri denemeye kalkıyorsun. O zaman bakır sülfat yani göztaşı denen zehir, bardağa doldurup içersin o zaman. Allah vermesin. Bir insanın bilerek ve isteyerek kendini zehirlemesi, bu da “Kuran’da var mı?” demek ne demek bu? Sülfürik asidi al iç o zaman. Olur mu öyle şey? İntihar gibi bir şey, büyük bir bela yani. İnsan vücuduna zararlı olan her şey haramdır. “Kuran’da var mı?” Kuran her şeyi tek tek yazar mı? Yazmaz. İnsan vücuduna zarar veren, insanlığa zarar veren her şey haramdır. Bunu nasıl tehlikeli görmüyorsun? Aklın, beynin gider Allah esirgesin, mahvolursun. Kokainde de adam bütün gücüyle çekiyor. Kardeşim aklın, beynin komalık olursun. Cinnet mi geçirdin be adam? Normal yaşıyorsun, bırak. Burun kemiği eriyor, ağzı burnu birbirine karışıyor, insanlıktan çıkıyor, mahvoluyor. Zorun nedir? Akıl almaz tehlikeli bir şey.

Dinliyorum.

ASLI HANTAL: Almanya Federal Meclis Başkanı Norbert Lammert son dönemde Türkiye’de art arda iki darbe yapıldığını savundu. Önce demokratik yollardan seçilmiş bir hükümete karşı askeri bir darbenin yapıldığını kaydeden Lammert “ardından seçilmiş hükümet tarafından ülkenin kendi anayasasına karşı bir darbe daha yapıldı” diye konuştu, Lammert “bu da amacına ulaşmış gibi görünüyor” dedi. Lammert Erdoğan’ın anayasa reformu ile kendi gücünü artıracak bir başkanlık sistemini hayata geçirmeyi amaçladığını ifade etti.

ADNAN OKTAR: Bir siyasetçi tabii ki siyasi gücünü artırmak ister, etkinliğini artırmak ister.

GÜLEN BATURALP: Macaristan’ın siyasi gazetelerinden Magyar Idök’te yayınlanan makalede ABD’li iş adamı George Soros’un faaliyetleri FETÖ elebaşısı Fetullah Gülen’e benzetildi. Yazıyı yazan Macar Avukat Janos Somogy, Gülen ile Soros arasında ürkütücü benzerliklerin olduğunu her ikisinin kurduğu ağ yapısının örtüştüğünü belirtti.

ADNAN OKTAR: Ama Saros İngiliz derin devletinin adamı, Fetullah Gülen de İngiliz derin devletinin eline düşmüş bir adam tabii ki benzeyecek bunda şaşılacak ne var? Yani irili ufaklı bu adamların çok fazla çetesi var İngiliz derin devletinin. Birbirine benziyor diyor, bütün ajanlık sistemleri birbirine benziyor tabii ki onda hayret edilecek bir şey yok.

Evet, dinliyorum.

ASLI HANTAL: Elif Çakır Karar Gazetesi’ndeki yazısında şunları söyledi: “Getirilmeye çalışılan sistemin bu millete tane tane güzel bir şekilde anlatılması lazım ve bu yapılırken siyasilerin kullandıkları dile halkı kutuplaştırmamayı dikkat etmesi gerekir. Zira ‘evet’ kampanyasını yürüten bazı siyasilerin kullandıkları sorunlu dil, agresif söylemler, gereksiz polemikler seçim kampanyasına faydadan ziyade zarar verir.”

ADNAN OKTAR: Kim bu Hanımefendi göreyim?

ASLI HANTAL: Görebiliriz ekranda resmi.

ADNAN OKTAR: Elif Çakır benim haftalardan beri söylediğim, her gün söylediğim bir konuyu dile getirmiş iyi yapmış güzel yapmış demek bizi de iyi takip ediyor, Allah ilmini irfanını artırsın, isabetli doğru konuşmuş.

Evet, dinliyorum.

GÜLEN BATURALP: Turgay Polat’ın Karar Gazetesi’nde yazdığı yazıya göre, Milli Eğitim Bakanlığı’nın müfredat internet adresine 175 bin 342 görüş ve öneri iletildi. Bakanlığın kurumsal e-posta adreslerine ise 8 bin 700 görüş gönderildi. En fazla görüş ve önerinin biyoloji dersinde evrim teorisinin kitapta yeniden yer alması için yapıldığı belirtildi. Yine daha önce bakan ve müsteşarın da açıkladığı, aynı fikirde olduğu Atatürk ile ilgili hassasiyet önerilerde yer aldı.

ADNAN OKTAR: Atatürk konusu tamam. Atatürk’ün neyini anlatırsın? Aydın ve ilerici yönünü, onun Kuran talebesi yönünü anlatırsın, bu doğru. Darwinizm, peki niye pagan putperest inançlar hepsi anlatılmasını istemiyorsunuz da neden bir tek Sümerler devrinde kalma pagan inancını sadece bir bölümünü anlattırmak istiyorsun? “Putlara nasıl taparlardı, putların gücüne nasıl inanırlardı, nasıl kainatın tesadüfen olduğuna inanıyorlardı?” bunları anlatın, Hititlerde var Eski Yunan dinlerinde var yani Mezopotamya putperest dinlerinin hemen hepsinde vardır tesadüfen kainatın yaratılması inancı. Pagan putperest inançları hepsiyle anlatılması gerekiyorsa yani tamamının anlatılması gerekiyorsa tamamen anlatılsın, küçük bir bölümü niye istiyorlar? Bir de putperest inancı neden merak ediyorlar bu kadar? Putların ve putperest inancın tarihi diye bir kitap basılsın Milli Eğitim Bakanlığı ek ders kitabı olarak dağıtsın madem putperest inancı bu kadar merak ediyorlar. Put resimlerini de yayınlasınlar, burada müzede de var putların resimleri yani pagan inancını anlatsınlar.

Evet, dinliyorum.

ASLI HANTAL: Türkiye Gazetesi’nden Ahmet Sağırlı referandum kampanyasındaki üslubu eleştirerek şunları yazdı. “Doğru ifade şudur: Evet diyenler de hayır diyenler de bu ülkenin insanıdır. Önünüze bir taslak getirdik. Bakın, düşünün, taşının, birilerine sorun veya sormayın. İster gözü kapalı evet/hayır deyin, ister inceleyerek deyin. Ama bilin ki, evet deseniz de hayır da deseniz kararınızın başımızın üstünde yeri var. Bunun yerine “hayır diyen haindir, PKK da hayır diyor, Erbakan'ın partisi de hayır diyor” derseniz en kötü ihtimalle yarıya yakın hayır oyu çıkması halinde memleketin yarısını peşinen hain ilan etmiş olursunuz. Tersi de doğrudur.”

ADNAN OKTAR: Benim dediklerimi tekrar tekrar hepsi tekrar ediyor özetle, haftalardan beri anlattığım bir konu bu, kelimesi kelimesine aynısını söylüyorlar. Doğru söylüyorlar demek ki fikrimiz düşüncemiz revaç bulmuş.

Evet dinliyorum.

GÜLEN BATURALP: Diriliş Postası Gazetesi’nden Fethi Güngör, Muhammed Ebu Zehra’nın “İslam Birliği” isimli eserinden alıntılar yaparak şunları söyledi. “İslam Birliği'nin, önünde duracak herhangi bir engel ya da ayak bağı olmaksızın en kısa ve kolay yoldan kurulması gerekir. Ne var ki bazı Müslüman ülkelerin Haçlı devletleriyle olan bağları korunurken İslam Birliği'nin sağlanabilmesini hayal dahi edemiyorum. Her türlü anlaşma, ittifak ve yukarıda zikrettiğimiz beş sorumluluğun yerine getirilmesini gerektiren İslami birliğe ters düşen tüm dostlukların bir kenara bırakılması elzemdir.”

ADNAN OKTAR: Güzel, Allah razı olsun iyi demişsin ama Mehdi (as)’nin Moşiyah’ın çıkacağı vakit için Hazreti Süleyman (as), Hazreti Musa (as) 3500 yıl önce tedbir almışlar, ona göre bir yapılanma oluşturmuşlar gizli bir yapılanma, onun en son meyveleri şu an alınacak. 3500 yıl önce bu yapılanmayı oluşturmuşlar ve kesintisiz bu mantık devam etti şu ana kadar.

Dinliyorum.

ASLI HANTAL: İsviçre medyasında sizin Fransızca ‘İslam Terörü Lanetler’ kitabınızın dağıtımıyla ilgili çeşitli haberler çıktı. 20 Minutes, Tribune de Geneve, Civil Warine In Europe gibi sitelerde çıkan haberlerde; Şık giyimli gençler tarafından geçtiğimiz Pazar günü Cenevre’deki posta kutularına çok sayıda ‘İslam Terörü Lanetler’ isimli kitabınızın Fransızca versiyonunun dağıtımının yapıldığı ifade ediliyor ve kuşe kağıda basılı resimlerle zenginleştirilmiş 328 sayfalık bu kitabın Türkiye’de basıldığı ve Harun Yahya müstear isimli Adnan Oktar’a ait bir eser olduğu belirtiliyor. Ekranda resmini görebiliriz.

ADNAN OKTAR: Helal. Yani güzel hoşuma gitti.

ASLI HANTAL: Adnan Bey sizin İsviçre medyasında çıkan Fransızca ‘İslam Terörü Lanetler’ kitabınızın dağıtımı ile ilgili haberin iki görüntüsü daha vardı, ekranda görebiliriz.

ADNAN OKTAR: Göreyim.

Osman Celal Çavuş “Selam Hocam” aleykümselam “trafikteyim Trabzon’da aracımı durdurup izlemeden edemeyeceğim” diyor maşaAllah.

Mesela bak Sayın Kılıçdaroğlu çok güzel, o başörtüsünü çekip çıkarmışlardı ya geçenlerde bir genç kızın, kadının da çılgınlığına bak inanılır gibi değil. Mesela onu ziyarete gidecekmiş Kılıçdaroğlu çok iyi yapmış yani böyle sahip çıkması çok iyi.

“NASA’nın dünyaya yaklaşan yeni bir yıldızın anlamı nedir? Haberlerde gördüm internette.” Aslında yıldızlar vurmak için sabırsızlanıyor dünyaya, Mehdi (as) olduğu için vurmuyorlar şu an, İsa Mesih (as) olduğu için vurmuyorlar yoksa kaç defa bu taşlar teğet geçti bir kere, iki kere, üç kere değil, çok yakından geçiyor ama hiçbirinde vurmuyorlar çünkü vakit gelmedi, vakit 2120 gibi.

Evet dinliyorum.

GÜLEN BATURALP: ABD'de yayınlanan The Nation Dergisi’nin Ortadoğu muhabiri ve Pulitzer Ödüllü Gazeteci Roy Gutman, terör örgütü PKK ve PYD'nin Suriye'de savaş suçu işlediğini yazdı. Yazıda PKK’nın elebaşlarından Murat Karayılan’ın yakılan köyler için ‘tek bir tavuk dahi canlı çıkmayacak’ dediği belirtiliyor.

ADNAN OKTAR: Doğru, zaten fotoğraflarla belgelerle açık bu.

Evet dinliyorum.

GÜLEN BATURALP: Trump’ı Meksika sınırına duvar ve yedi Müslüman ülkeye vize yasağı nedeniyle eleştiren Avrupa Birliği ülkelerinin 90’lı yılların başından bugüne mültecilere yönelik benzer duvar projeleri yürüttüğü ortaya çıktı. Avrupa’da 12 dikenli tel duvar bulunuyor, İspanya’da 2, Macaristan’da 3, Bulgaristan, Yunanistan, Fransa, Avusturya, Slovenya, Estonya ile AB üyesi olmayan Makedonya’da da birer duvar yer alıyor.

ADNAN OKTAR: Duvarlar Mehdi (as) devrinde kaldırılacak, bütün duvarlar kaldırılacak.

Evet dinliyorum.

GÜLEN BATURALP: İngiltere’nin Türkiye’ye yatırımı arttı, Merkez Bankası İngiltere’nin Türkiye’ye 961 milyon dolarlık yatırım gerçekleştirdiğini açıkladı.

ADNAN OKTAR: Biz İngiliz derin devletine yüklendikçe Türkiye’yle muhabbet bir hayli artmaya başladı ama onun altından bakalım ne çıkacak? Onu teknik olarak bir incelemek lazım. Türkiye’yi övmeler, Türkiye’ye muhabbet halbuki daha önce Avrupa Birliği’ne eğer Türkiye’ye girerse biz hemen çıkarız bu büyük bir tehlike diyordu adamlar şimdi “canlarım ciğerlerim Avrupa Birliği’ne de girin, sizi muhabbetle kucağımıza alırız kucaklarız, yan yana oluruz, her zaman görmek isteriz, buyurun siz bize gelin biz size gelelim çay içelim karpuz yiyelim” falan bütün üslup değişti adamların. Demek ki doğru yoldayız. Yalnız bunlar bir taktik bunu da unutmamak lazım, bunlar tamamen sathi taktikler.

Türkiye’de 15 Temmuz’da yapılan darbenin arkasında İngiliz derin devleti var. Türkiye’yi yağma edeceklerdi yani Sevr dönemine çevireceklerdi biz buna bakarız yani Türkiye’nin ticari anlaşmalar yapması şu bu falan bunlar değil asıl bizim düşündüğümüz.

O kadar sıkıştırdık ki İngiliz istihbaratı yani MI6 150 yıldır ilk defa basına açıklama yaptı, açık açık hiç yapmaz, 150 yıldan beri yapmıyordu üstüne gidince bu hale geldiler. Putin doğrudan İngiliz derin devletini işaret eden açıklamalar yaptı, Rusya’nın tarihinde yok bu. Mesela Tayyip Hocam Kuran’la evrimi bağdaştıranlara cevap olabilecek açıklama yaptı ‘inancımıza göre insanlığın ilk insan olan ve ilk Peygamber olan Hazreti Adem ve Hazreti Havva’dan doğup çoğalarak bugünkü yedi buçuk milyarlık nüfusa ulaştı’ dedi, Darwinistlere bir tokat da Tayyip Hocam’dan geldi. Mesela Cumhuriyet tarihinde ilk defa Cumhurbaşkanı mezhepleri kabul etmediğini açıkladı, İngiliz derin devletinin en büyük dayanağı oydu mezhepleri birbirine kırdırmaktı o da ellerinden gitti.

ASLI HANTAL Adnan Bey Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Katar ziyareti sırasında Katar Emiri Şeyh Tamim bin Hamad Al-Sani ile samimi ve neşeli konuşmaları dikkat çekti, resmimiz vardı.

ADNAN OKTAR: Bakayım. Tayyip Hocam iyi samimi bir insan, tabii ki onlar da samimi olduğu için mütevazı olduğu için seviyorlar.

GÜLEN BATURALP: Makalelerinizle ilgili haberlerimiz vardı.

ADNAN OKTAR: Evet dinliyorum.

ASLI HANTAL: İran’ın en büyük İngilizce günlük gazetelerinden Tehran Times’da ‘Rohingya zulmü bitmiyor’ başlıklı makaleniz yayınlandı. Yazınızda, 82 yılında kabul edilen bir yasa ile vatandaşlık hakları ellerinden alınan mülteci sayılan Rohingya Müslümanlarını yaşadıkları zulümden kurtarmak için yapılması gerekenin materyalist zihniyete bilimsel darbe vurmak olduğunu anlatıyorsunuz.

Diğer yazınız Katar’ın en büyük Arapça gazetelerinden Al-Raya’da ‘Amerika’nın vize kısıtlaması teröristleri durdurabilecek mi?’ başlıklı makaleniz yayınlandı. Yazınızda, Amerikan hükümetinin terörizmle mücadelede katı tedbirler almak yerine ana kaynağı olan ideolojisine yönelirse çok daha etkili sonuçlar elde edeceğini anlatıyorsunuz. Bu mücadeleyi en etkin şekilde samimi Müslümanlarla ortak olarak gerçekleştirebileceğini söylüyorsunuz. Bu yazınız aynı zamanda 1957 yılından beri yayınlanan günlük tirajı 110 bin olan Malezya’nın en büyük gazetelerinden biri olan Berita Harian’da da Malezyaca olarak yayınlandı.

1945’ten beri yayınlanan Malezya’nın en köklü İngilizce gazetelerinin başında gelen News Straits Times gazetesinde ve internet sitesinde ‘teröre karşı savaş ama nasıl’ başlıklı makaleniz yayınlandı. Yazınızda Amerika’nın radikalizme çözüm sınırlar koyarak değil, sevgi ve bilimle olması gerektiğini anlatıyorsunuz ve teröre karşı ilmi mücadelede bizimle el ele vermesinin önemini vurguluyorsunuz.

İsrail’in önde gelen haber sitesi Times of İsrail’in farsça sitesinde ‘Aklıselime davet, Kuran’a bağlı Müslümanların Musevilere bakış açısı nasıl olmalı?’ başlıklı makaleniz yayınlandı. Allah’ın Kuran’da kitap ehli olarak bahsettiği Musevi kardeşlerimizi sevmemizi ve korumamız gerektiğini buyurduğunu anlatıyorsunuz. Dinimizin bize barış yolunu emrederken kendimizi öfke ve nefret duygularına teslim etmememiz gerektiğini hatırlatıyorsunuz.

ADNAN OKTAR: Çok güzel olmuş. İran’la ilgili haberi oku İran’daki Tahran Times.

ASLI HANTAL: İran’ın en büyük İngilizce günlük gazetelerinden Tahran Times’da ‘Rohingya zulmü bitmiyor’ başlıklı makaleniz yayınlandı. Yazınızda, 82 yılında kabul edilen bir yasa ile vatandaşlık hakları ellerinden alınan mülteci sayılan Rohinya Müslümanlarını yaşadıkları zulümden kurtarmak için yapılması gerekenin materyalist zihniyete bilimsel darbe vurmak olduğunu anlatıyorsunuz.

ADNAN OKTAR: Güzel, İran’da Tehran Times’da benim dışımda Sünni Müslüman olarak hiç kimsenin yazısı çıkmıyor. Bir tek benim yazım çıkıyor. Allah’a çok şükür. Rusya’da da Pravda’da en çok okunan yazılar yine benim yani oranı en ünlü gazetesi. Tehran Times da oranın en ünlü gazetesi ve başyazı olarak çıkıyor ve en çok okunanlar listesinde başta oluyor genelde.

Pavlus’tan Koloselilere mektup ; “Kendinizi duaya verin. Duada uyanık kalın ve şükredin.” Allah’a şükredin “Umudunuzla sevinin. Sıkıntıya sabredin. Kendinizi duaya verin.” (Pavlus'tan Romalılara Mektup 12:12)

“Sürekli dua edin. Her durumda şükredin. Çünkü Allah'ın Mesih İsa’da sizin için istediği budur.” (Pavlus'tan Selaniklilere 1. Mektup)

“Hiç kaygılanmayın; her konudaki dileklerinizi, Allah'a dua edip yalvararak şükranla bildirin. O zaman Allah’ın her kavrayışı aşan esenliği yüreğinizi ve düşüncelerinizi koruyacaktır.” (Pavlus'tan Filipililere Mektup)

“Çünkü acılar yoluyla nefisler arınacak ve Tevrat yoluyla kutsallığın kıvılcımı saflaşacak.”

“Moşiyah (Mehdi) geldiğinde tüm dünyanın tek meşguliyeti Allah’ı bilmek olacaktır.” (Rambam Hilchos Melahim 12/5) 

Rava dedi ki; “Müminler ahirette sorguya getirildiklerinde ona sorarlar; “kurtarıcı Moşiyah Mehdi’nin gelişini bekledin mi?”  Ahirette sorulacak sorulardan birisi bu diyor. (Shabbos 31/A) 3500 yıldan bu yana Hz. Mehdi (as) bekleniyor.

Hz. Musa (as) o zaman Hz. Mehdi (as)’ın ahir zamanda çıkacağını bildiği için bir cemiyet oluşturmuş. Bir yapı. Nasıl diyelim? Belki gizli bir yapı. Kuran’da buna dikkat çekiliyor. “Musevilerden” diyor “adaletle iş gören bir topluluk vardır” diyor Kuran’da ayrı bir konu olarak buna bir ayet ayrılmış bu konuya. Müslümanların zamanında ahir zamanda da bunların görev alacağını söylüyor Allah. Adaletle iş gören bir topluluk ta Hz. Musa (as) döneminde görevlendirilmiş Hz. Mehdi (as)’a yardım etmesi için.

Mufazzal'dan: İmam Cafer-i Sadık aleyhisselam'dan duydum ki şöyle buyurdu: "Bu emrin sahibinin” yani Mehdi (as)’ın “Bir evi vardır ki o eve "hamd evi" derler." (Şeyh Muhammed b. İbrahim-i Numani, Gaybet-i Numani s. 216)

“Mehdi, Allah'ın izniyle taş gibi kalpleri yumuşatabilecek, kömür gibi ruhları elmaslaştırabilecek, ölü ruhları imanın nuruyla diriltebilecek...” İsa Mesih’in bir nevi tecellisi gibi. (El-Kavlu'l Muhtasar Fi Alameti'l-Mehdiyyi'l-Muntazar)

“Mehdi zamanında Asr-ı Saadette olduğu gibi küllenmiş duygular bir bir tomurcuklanacak, çiçek açacaklardır.”(el-Havi l'il-Fetava, s. 67, 68; Rahbavi, Kıyamet Alametleri, s. 162, 163) Bediüzaman’ın ifadesinin aynısı görüyor musunuz Risale-i Nur’da hadisle aynı. Bediüzaman da diyor ya; “o tomurcuklar sümbüllenecek biz de kabrimizden seyredip Allah’a şükredeğiz” diyor.

“Rivayette var ki: -İsa aleyhisselâm Deccal'ı öldürdüğü münasebetiyle- "Deccal'ın fevkalâde büyük ve minareden daha yüksek bir azametli heykelde ve Hazret-i İsa aleyhisselâmın ona nisbeten çok küçük bulunduğunu" gösterir. Allahualem ve bilsevap bunun bir tevili şu olmak gerektir ki: İsa aleyhisselâm'ı nur-u iman ile tanıyan” Bak şahsını nur-u imanı ile tanıyan. Fethullah Gülen “yok böyle bir şey” diyor “ sizi kandırdı” diyor “Bediüzzaman” halbuki net açıklıyor. Bak “İsa aleyhisselâm'ı nur-u iman ile tanıyan  ve tâbi' olan” Hz. İsa (as)’a tabi oluyor “cemaat-ı ruhaniye-i mücahidînin” mücahit cemaati yani ruhani mücahit cemaatinin sayısı “kemiyeti (kalitesi, Deccal'ın mektebce ve askerce ilmî ve maddî ordularına nisbeten çok az ve küçük olmasına işaret ve kinayedir.” (Şualar, s. 588-589) Keyfiyeti yüksek kemiyeti küçük, sayısı küçük. Bak “Deccal'ın mektebce ve askerce ilmî ve maddî ordularına nisbeten çok az ve küçük olmasına işaret ve kinayedir.” diyor.

“... Rivayetlerde, ahir zamanın alametlerinden olan ve Al-i Beyt-i Nebevi'den Hazret-i Mehdi'nin (radıyallahü anh) hakkında ayrı ayrı haberler var.” (Şualar, sf.465)

Büyük Mehdînin çok vazifeleri var ve siyaset âleminde, diyanet âleminde, saltanat âleminde, cihad âleminde çok dâirelerde icraatları olduğu gibi, her bir asır, ümitsizlik zamanında manevi gücünü teyid edecek bir nevi Mehdîye veyahut Mehdînin onların imdadına o vakitte gelmek ihtimaline muhtaç olduğundan, rahmet-i İlâhiye ile her devirde, belki her asırda bir nevi Mehdî âl-i Beytten çıkmış.” (Şualar, s. 590)

“Elbette âhir zamanda, şeriat-ı Muhammediyeyi ve hakikat-ı furkaniyeyi ve sünnet-i Ahmediyeyi (asm) ihya, ilân ve icra ile, başkumandanları olan büyük Mehdînin kemâl-i adaletini” Hz. Mehdi (as)’nin en önemli özelliği adalet özelliğidir zaten “Kemâl-i adaletini ve hakkaniyetini dünyaya göstermeleri” çünkü dünya hakimiyeti olduğu için “Dünyaya göstermeleri gayet mâkul olmakla beraber, gayet lâzım ve zarurî ve hayat-ı içtimaiye-i insaniyedeki düsturların muktezasıdır. “(Şualar, 509-510) diyor Bediüzzaman. İşte onun için bu Musevi adaletle iş gören toplulukta Hz. Mehdi (as)’ye yardım edecek topluluk. Musevilerden oluşuyor Kuran’da ayet var biliyorsunuz. Musevilerden bir topluluk adaletle iş görecekler diyor.

“Deccal”  diyor “Şeriat-ı Muhammediye'nin (asm) ebedi bir kısım ahkamını nefis ve şeytanın desiseleriyle kaldırmaya çalışarak hayat-ı beşeriyenin maddi ve manevi rabıtalarını bozarak, serkeş ve sarhoş ve sersem nefisleri başıboş bırakarak hürmet ve merhamet gibi nurani zincirleri çözer;” hürmeti ve merhameti kaldırır diyor yani deccal taraftarlarının en önemli özellikleri hürmet ve merhamet olmaması “gibi nurani zincirleri çözer; hevesat-ı müteaffine bataklığında birbirine saldırmak için cebri bir serbestiyet ve ayn-ı istibdat bir hürriyet vermek ile dehşetli bir anarşistliğe meydan açar ki, o vakit o insanlar gayet şiddetli bir istibdaddan başka zabt altına alınamazlar.” (Şualar, s. 592)   diyor. Sıkıyönetim olağanüstü hal onlarla insanlar ancak kontrol edilebilir diyor.

Araf Suresi 159’ da; “Musa'nın kavminden Hakka ileten ve onunla adalet yapan bir topluluk vardır.” Şu anda da var bu topluluk. Çünkü Kuran’da geçiyor, Kuran’da geçiyor bu. Kimin kavminden? Musa (as)’ın kavminden. Görevi ne? Hakka ileten ve onunla adalet yapan bir topluluk vardır. Resulullah (sav) zamanında da vardı şu anda da var. Peygamberimiz (sav)’e de yardım etti onlar şu anda bunlar Hz. Mehdi (as)’a da yardım edecekler bu topluluk gizli bir topluluk.

Şeytandan Allah’a sığınırım “Ve min kavmi Mûsâ ummetun yehdûne bil hakkı ve bihî ya’dilûn (ya’dilûne)” “Ve min kavmi Mûsâ” Musa (as)’ın kavminden “Ve min kavmi Mûsâ” Musa (as)’ın kavminden. Şeytandan Allah’a sığınırım “ümmetun” bir ümmet bir topluluk vardır “yehdûne” Mehdilik görevi yaparlar hidayete erdirir ulaştırırlar. “yehdûne” aynısıdır yehdûne ve Mehdi aynıdır. Muhdetun, yehdûne hepsi aynı kelimelerdir aynı kökenlidir. Mehdilik görevini yaparlar hidayete erdirirler “bil el-hakkı” hakka “ve bihî” onunla “ya’dilûne” adaletli davranırlar adaletle hükmederler. Mehdi (as)’a yardımcı olacaklarını ve böyle bir görev alacaklarını Kuran bildiriyor. Çünkü bu topluluk şu an bilinmiyor gizli bir topluluk bu. “Ve min kavmi Mûsâ” Musa (as)’ın kavminden başka topluluktan değil onun kavminden “ümmetun” bir ümmet bir topluluk var devam ediyor yani şu an asrımızda devam ediyor. “yehdûne” Hidayete erdirir ulaştırır yani Mehdilik görevi Hz. Mehdi (as)’a yardımcı olurlar anlamına geliyor. “bil el-hakkı” hakka “ve bihî” onunla “ya’dilûne” adaletli davranırlar adaletle hükmederler. Hz. Mehdi (as)’ın en önemli özelliği olan adaletin oluşmasında Hz. Mehdi (as)’a yardımcı oluyorlar.

Evet dinliyorum.

ASLI HANTAL: Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı Mustafa Destici anayasa değişikliği referandumuna ilişkin henüz net karar vermediklerini söyleyerek; “Bu kamplaşma ve ayrışmadan rahatsızız. Türkiye’nin evetçilerle hayırcılar diye karpuz gibi ortadan ikiye bölünmesini doğru bulmuyoruz” dedi. Destici; hayır veya evet cephesini de tasvip etmediklerini görünüşe ve düşüncesine göre olmadıkları kişiler olabileceğini ama bunun kitleleri yaftalama hakkını kimseye vermeyeceğini bildirdi.

ADNAN OKTAR: O çok hayati, çok büyük hata yaptı onu yapanlar. Tayyip Hocam da bu işin içine girdi başkaları da bu işin içine girdiler. Bunu gerçi düzelttiler ama daha güçlü düzeltmeleri lazım muazzam risk bu. Bunu durup durup bu halde göstermenin bir alemi yok. Dersin bunun içinde iyi insanlar da var ama kötü insanlar da var karşı taraf ta denebilir. Ama hepsini tek cephe gibi göstermeye kalkmak o olmaz.

“Ali bin Ebu Hamza der ki: İmam Ebu Abdullah Cafer-i Sadık aleyhisselam şöyle buyurdu: "Ahir zamanda gelecek Kâim aleyhisselam kıyam ettiğinde halkın çoğu onu inkar edecektir.” Hz. Mehdi (as)’ın özelliği neymiş? Halkın çoğunun onu inkar etmesi ve karşı olması. İnkar edeceğini nasıl söylüyor? İlhakla suçluyor, zındıklıkla, küfürlükle ve sapkınlıkla suçluyor. “Çünkü o reşit bir genç olarak zuhur edecektir.” İlk çıktığında yaşı küçük “Mehdi (as)’ı sadece zer aleminde Allah’ın ahit aldığı müminler kabullenecektir." Kalubelada “Mehdi’ye talebe olacak mısın?” diyor Cenab-ı Allah “olacağım Ya Rabbi” diyor bir tek onlar onun dışında kabullenmiyorlar. (Şeyh Muhammed b. İbrahim Numani, Gaybet-i Numani s .247)  O farkına varmıyor bir içgüdüsel olarak tabi oluyor ama onun kalubeladan olduğunun farkında değil sadece bağlı.

“Sağladığın zaferle büyük yüceliğe erişti” diyor Mezmurlar’da 21:5-7 Hz. Mehdi (as) için. “Sağladığın zaferle büyük yüceliğe erişti. Mehdi Moşiyah’ı görkem ve büyüklükle donattın. Üzerine sürekli bereket yağdırdın, varlığınla onu sevince boğdun” yani Allah’ın varlığıyla “sevince boğdun. Çünkü Kral [Hz. Mehdi (as)] Rab'be güvenir, Yüceler Yücesinin sevgisi sayesinde sarsılmaz.”  (Mezmurlar, 21:5-7)

Dedem Hz. Süleyman (as)’ın sarayının bir günlük yiyecek gereksinimi şunlardı; “Otuz kor yaklaşık dört ton ince, altmış kor yaklaşık sekiz ton kepekli un. Onu ahırda yirmisi çayırda yetiştirilmiş sığır ve yüz koyun. Ayrıca geyikler, ceylanlar, karacalar ve semiz kuşlar.” (Birinci Krallar 4:22-23) Çeşit çeşit ızgaralar yapılıyor Hz. Süleyman (as)’a getiriliyor.

“Süleyman’ın bilgeliğini, yaptırdığı sarayı, sofrasının zenginliğini, görevlilerin oturup kalkışını, hizmetkarların ve sakilerin özel giysilerle yaptığı hizmeti, Rab’bin tapınağında sunduğu yakmalık sunuları gören Sebe Kraliçesi hayranlık içinde kaldı.” Diyor (İkinci Tarihler 9:3-4) Sakilerin özel giysileriyle yaptığı hizmeti şimdi de garsonlar aynı kıyafetlerle geziyorlar. O zaman da orada hizmet edenler çok şık ve güzel kıyafetlerle birbirinin aynı kıyafetleri giyiyorlar.

 

Evet dinliyorum.

ASLI HANTAL: Beykoz’da yetmiş metrelik sondaj kuyusuna düşen yavru köpeği on bir gün sonra ortak çalışmayla kurtarıldı. Resimleri vardı.

ADNAN OKTAR: Göreyim. Ama bazen sokağa mı bırakıyorlar ne yapıyorlar? Herhalde bakım yerine götürmüşlerdir. Sokak olmaz.

ADNAN OKTAR: İsrail Baş Hahamı Shlomo Amar konuşması video olarak var mı? 18 Kasım 2012.

GÜLEN BATURALP: Şu anda yoktu.

ADNAN OKTAR:  “Rabbimiz şehrin Kudüs’e şefkatle dön ve vaat ettiğin gibi orada yaşa. Orada kulun Davut’un tahtını kur ve onu yeniden inşa et. Bunu hemen ver bize, dünyanın sonuna kadar sürsün. Kudüs’ü yeniden inşa eden Rab’bin ismi yücedir. Kulun Davut’un soyundan olan filizin” yani Moşiyah Mehdi’nin “gelişini hızlandır. Ve kurtarışınla onun gücünü artır. Çünkü tüm gün senin bizi kurtarmanı bekliyoruz. Kurtuluşun gücünü geliştiren Rabbimin ismi yücedir.” Bunun bandı olması lazım.

Evet dinliyorum.

GÜLEN BATURALP: İsviçre dağ manzarasına dair bir videomuz vardı.

ADNAN OKTAR: Göreyim. Bak tertemiz her yer. Bunun parayla pulla alakası yok, temizlik temizliktir. Mesela Türkiye’nin kaç şehri dünyanın en kirli şehirlerinden ilan edilmiş, sekiz şehir mi ne. Yani çok vahim bunlar. Herkesin temizliğe çok titiz olması gerekir.

ASLI HANTAL: Adnan Bey, Beykoz’da kurtarılan köpeğe belediye bakacağını söylemiş.

ADNAN OKTAR: Öyle güzel, iyi olmuş. Ama bilmiyorum nasıl bakacaklar. Köpek barınağına mı gönderecekler acaba? Orada çok gariban oluyorlar. Mahzun oluyorlar. Hayret ya mesela insan yetiştirdiğinde, baktığında her yönden daha kaliteli, akılları da daha kaliteli oluyor, kişilikleri de kaliteli oluyor.

Tefsir-i el-Kumi “Andolsun Musa'yı: "Kavmini karanlıklardan nura çıkar ve onlara Allah'ın günlerini hatırlat" diye ayetlerimizle göndermiştik.” (İbrahim Suresi 5) “Dedi ki Allah’ın günleri üçtür. Kaim Mehdi’nin günü -ki Allah’ın huzuru üzerinde olsun- ölüm günü ve kıyamet günü.” (Gaybet Kitabı, Allame Muhammed Bâkır el-Meclisi, Sayfa 86) Tevrat’ı bu şekilde tefsir ediyorlar o konuyu.

ASLI HANTAL: Adnan Bey, az evvel konuşmasını okuduğumuz İsrail Baş Hahamı Shlomo Amar’ın Cihat ve Oktar’la resmini gösterebiliriz.

ADNAN OKTAR: Evet güzel. Baş Haham, ki baş hahamlar asıl devleti idare edenlerdir İsrail’de. Devlet onlara göre hareket ediyor. Çok güzel.

Tevrat’ta tabii Kuran’a, İslam’a, akla çok ters hükümler de var. Yani adam alkol almış muhtemelen (haşa huzurdan) zırvalıyor. Mesela Hz. Süleyman (as)’ı putperest ilan ediyor. Veyahut kendi vesveselerini, kuşkularını yazmış. Tevrat’ta ne işi var o izahların? Tamam, bu Allah’tandır demiyor ama niye oraya koyuyorsun? Al kendi cebine koy, Tevrat’ta ne işi var senin vesveselerinin, abuk düşüncelerinin? Allah’a karşı mesela son derece saygıya uygun olmayan sözler, münasebetsiz laubali izahlar. Sen kimsin de Allah’a öyle hitap diyorsun, laubali izahlarda bulunuyorsun? Arkadaşınla konuşur gibi böyle. Anormal bir ruh hali içerisinde insanlar varmış demek ki. Ama genelinde Tevrat çok güzel Allah sevgisini anlatır, çok güzel aklı anlatır, çok hikmetler vardır, güzellikler vardır.

Evet dinliyorum.

ASLI HANTAL: Putin’in batıyı dindarlıktan uzaklaştığı için eleştirdiği bir videosu vardı. Şöyle söylüyor. “Bugün Batı’da pek çok ülke değerlerini ve kendi kültürlerinin asıl kökeni olan Hristiyan inancını reddediyor. Allah’a inanç (haşa) şeytana inanma gibi yansıtılıyor. Pek çok Avrupa ülkesindeki insanlar dini bağlarından utanıyor ve bunlar hakkında konuşmaktan korkuyor. Hristiyan tatiller, kutlamalar ya terk edildi ya da isimleri nötr hale getiriliyor, sanki bunlardan utanıyorlar gibi. Ve bazı ülkeler bu modeli diğerlerine empoze ediyor dünya çapında. Bunun Batı’da ahlak krizine sebep olduğuna derinden kanaatim var. Hristiyanlıktaki ve diğer dünya dinlerindeki ahlaki değerler olmadan insanlar kaçınılmaz olarak insani saygınlıklarını yitirecek. Amerikan tek kutuplu dünyayı kabul etmek, bir kişinin kimliğinden ve Allah’ın yarattığı çeşitlilikten vazgeçilmesi demek.”  

ADNAN OKTAR: Çok güzel demiş. Çok iyi olmuş. Çok güzel konuşmuş Putin, helal olsun. Yaman delikanlı, samimi delikanlı. Putin’e çok iyi destek olmak lazım. Trump, Putin süper. Bir de Tayyip Hocam. Üçü el ele verdiklerinde muazzam olacak. Birbirlerini çok sıkı koruyup kollasınlar. Rusya ile Amerika kesin saldırmazlık paktı yapsınlar. İngiliz derin devletine acayip tokat, deccaliyete acayip tokat. “Yok saldırmayacağız” desinler, bu kadar basit. Silah da üretmiyoruz. Yiyecek, giyecek, fakire fukaraya yardım, buna ayırıyoruz desinler. Mesela o on trilyon ayırıyor, on trilyon o ayırıyor. Beş trilyon, beş trilyon, ikisi durdursun. Sonra iki buçuk trilyona düşürürler. Sonra bir trilyona düşürürler sonra da kaldırırlar ortadan. Hiç tereddüt etmesinler. Yani silah üretimi çok çok çok büyük bir hata. Yazık günah insanlara. Rus halkına da yazık. Bütün insanlığa yazık. Hiç tereddüt etmesinler. Bak, Tevrat’ın emri bu, “silahların ortadan kaldırılması.” Müslümanlar zaten Tevrat’ı ve İncil’i de kabul ediyorlar. İsa Mesih’in de görevi bu. Tevrat’ta da vaat edilen bir güzellik Hz. Moşiyah zamanında. Hiç tereddüt etmesinler. Silahları kaldıralım, silahlar ve savaşlar artık bitsin. Silah sanayiini kaldıralım. Onu her iki tarafa da mektup olarak gönderelim, hazırlayın. O mektubu da yayınlayalım ayrıca, ıslak imzalı olarak gönderelim.

Çocuk bir şey buluyor adamlar onun aynısını gidip yapıyorlar ondan alıp. Olmaz, o çok samimiyetsiz hareket, onu kanun hukuk bir nizama oturtması lazım. Değil mi, emek verip bir şey yapıyor, gösteriyor adamlara “aa” diyorlar “çok güzelmiş” iyi, “o zaman hemen seri imalatına geçelim” diyorlar. Sonra diyorlar ki “ya” diyorlar “özür dileriz biz başka birisiyle anlaştık.” Adamlara tarif edip başka birine aynısını hazırlattırıyorlar. O çok samimiyetsiz, haram olan bir tavır, çok münasebetsiz bir hareket. O konuda da kanun çıkması gerekiyor. Telif hakkı veyahut patent hakkı konusu daha seri, daha kesin, daha çerçeveli olması gerekiyor.

Değerli bir ağabeyimizle görüştüm, sordum konuları. Yani kanaatim geldi. Gereksiz tedirgin olmaya gerek yok, evette hayır var diye görüyorum. Evet evette hayır var diye görüyorum. Büyük Birlik Partisi’yle de görüşelim, onlar da evet desinler. Saadet’le de görüşelim onlar da evet desinler. Riskini anlamamış olabilirler. Oradan ağabeylerden gelenler olursa gelsinler ben konuşayım. Veyahut biz onların yanlarına gidelim. Öbür türlü riskli. Yani ciddi bir risk olur. Böyle doğru. Bunda idare halkın eline geçmiş oluyor, halk idare etmiş oluyor. Bölünmeye de karşı bir anayasa gördüğüm kadarıyla. Yani söyleyen ağabeyimiz çok güvendiğimiz bir insan, değerli bir insan yani öyle reddedilecek gibi birisi değil bayağı dürüst birisi. Benim kanaatim geldi. Sayın Bahçeli’ye zaten güveniyorum ben, aklı başında bir insan. O muhaliflerle de görüşmek lazım, MHP’li muhalifler. Onlardan da herhangi bir kişiyle görüşebiliriz. Uygun olan birisini bulalım, onlardan birini çağırıp konuşabiliriz. Gereksiz bir gelişme olmaması için yüksek bir katılımın olmasında fayda var. Yani yüzde seksenle evet denilse daha iyi gibi görülüyor, daha yüksek. Onu sağlamaya çalışalım. Bir de hayır diyenlere hakaret olmaz. Başımızın tacı, baştacılar, öyle bir şey olmaz. İçlerinde pislik adamlar vardır o ayrı onların kalemi ayrıdır yani onu kanun hukuk zaten halleder. Ama içlerinde iyi insanlar da var hepsini tek kalemde karşımıza alacak bir üslup yakışık alacak bir şey değil. Özetle görüşüm bu.


DEVAMINI GÖSTER