Sohbetler (9 Şubat 2017; 22:00)


BÜLENT SEZGİN: İyi geceler değerli izleyicilerimiz. Adnan Oktar ile Sohbetler’e başlıyoruz, inşaAllah.

ADNAN OKTAR: Evet, dinliyorum.

KARTAL GÖKTAN: Rusya El-Bab’da Türk askerini vurdu. Türk Silahlı Kuvvetleri’nden yapılan son dakika açıklamasında “olay kazaen meydana geldi” denildi. Rusya’nın Türk askeri unsurlarını vurması sonucu 3 asker şehit oldu, 11 asker de yaralandı. Açıklamada Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı arayarak başsağlığı dilediği bildirildi. Son iki günde şehit sayımız 8, toplamda ise şehit sayımız 64’e ulaştı.

ADNAN OKTAR: Evet, Allah gani gani rahmet etsin. Şehitlerimizin şehadetini Cenab-ı Allah kabul etsin, makbul etsin, meşhur etsin. Anne-babalarına Cenab-ı Allah uzun ömür sabr-ı cemil nasip etsin. Savaş ortamı, savaş ortamında bu tip olaylar oluyor maalesef. Dikkatsizlik sonucu veyahut başka türlü bu tip olaylar olabiliyor. Daha dikkatli olunması için tedbir alınabilir. Ne yapılabilir? Madem Rusya olayın içerisinde yine tekrarı mümkün olmasın diye Türk askerlerinin bulunduğu koordinatlar belirtilerek “buralara çok dikkat edin” denebilir. Tabii herhalde soruşturulacaktır olay. Ama buna benzer olayları biz çok duyduk bu savaş süresinde. Allah gazilerimize de şifa nasip etsin. Gazaları mübarek olsun.

Evet, dinliyorum.

BÜLENT SEZGİN: Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan bugünkü muhtarlar toplantısında “Biz İbrahim milletinizdeniz” dedi. Ve Hz. Adem (as)’dan geldiğimizi yeniden vurguladı. “Bize millet-i İbrahim denir, biz İbrahim milletindeniz orada toplanıyoruz. Eninde sonunda bizim anamız babamız Adem ve Havva değil mi? Biz oradan geliyor muyuz gelmiyor muyuz? Bizi bölmek isteyenler ihanet içindedir.” Cumhurbaşkanı’nın bu konuşması bazı çevreler tarafından “Türk milleti ifadesini neden kullanmıyor?” diye eleştirildi.

ADNAN OKTAR: İnsaf insaf insaf. O kadar münasebetsiz bir ifade ki bu. “Millet-i İbrahime” Kuran’da geçen bir hüküm Allah’ın sözü bu. İbrahim milleti içerisinde Türk milleti vardır, İbrahim milleti içerisinde. Türklüğü en iyi savunanlardan biri Tayyip Hoca’dır. Çok gıcık bir ifade cevap vermek dahi istemem, çok kızdırıcı bir ifade. Türk milletini tarif ediyor Tayyip Hoca. “Kürt, Çerkez, Laz kim varsa bu topraklar üzerinde hepsi Türk’tür” diyor. Ee, İbrahim milleti değil mi bu? İbrahim milleti içerisinde Türk milleti vardır.

Evet, dinliyorum.

KARTAL GÖKTAN: Cumhurbaşkanı Erdoğan bugün yaptığı açıklamada kültür ve sanatın üzerinde durdu. “Kültür ve sanatı küçümseyen toplumlar kaybetmeye mahkumdur” dedi.

ADNAN OKTAR: Helal Tayyip Hocam’a helal. Tayyip Hocam aslan, Tayyip Hocam aslan. Bak aylardan beri bu konunun üzerinde duruyordum aynısını söylemiş konuşmamın. “Kültür ve sanat olmadığında o toplumlar yıkılıyor” dedim “darbelerin sebebi de budur” dedim. Bak aynısını söylemiş, çok güzel söylemiş, isabet etmiş hayırlı konuşmuş. Ara ara da bunu vurgularsa çok güzel olur. Hayırlı bir insan, hayırlı konuşuyor. Allah hayırla sarsın milletimizi, devletimizi ve dünyayı.

Ben mahkemede “Millet-i İbrahime” dedim “İbrahim milletindenim” dedim. Dediler ki “Sen Türklüğü tağyir ediyorsun gel seni hapse koyalım” dediler. Ben “Türk milletini reddediyorum” demedim ki “Türk kavmindenim” dedim “İbrahim milletindenim” dedim. Kavmim Türk kavmi evet. İbrahim milleti içerisinde bir millettir Türk milleti. “Vay sen nasıl dersin?” bak şimdi Tayyip Hoca’ya da aynısını söylemeye kalkıyorlar görüyor musun? 86’da bana söylediklerini şu an Tayyip Hoca’ya söylüyorlar. “Sen Türk milletini ret mi ediyorsun?” diyorlar. Bütün dünyadaki Müslümanlar iman ehli, ehli kitap hepsi İbrahim milletindendir. Ee, gayet güzel konuşmuş. Ha o kavmin milletin içerisinde milletler vardır. İbrahim milletinin içerisinde Türk milleti vardır, Türk kavmi vardır. Orada ret yok. Ve en iyi vurgulayan insanlardan biridir. “Tek bayrak, tek millet, tek devlet” otuz kere söyledi daha ne desin? Samimiyetsiz bir açıklama olmuş. Tayyip Hoca çok güzel konuşuyor. Bu konuşması da mükemmel.

Çok iyi, bak konuşmanın devamı da çok güzel. Bak diyor ki: “Unutmamalıyız ki kültür ve sanatı küçümseyen toplumlar kaybetmeye mahkumdur. Batı medeniyetleri kültür ve sanat üretimindeki rolüyle dünyayı yönlendirmektedir.” Yani “Kültüre sanata hakim olan dünyaya hakim olur” diyor. Çok önemli doğru söylüyor. İslam da kültür ve sanatla, Bediüzzaman da diyor bak: “Sanat, marifet ve ittifak silahımız” diyor. Sanat olmadı mı bitersin, marifet olmadı mı bitersin, ittifak olmadı mı bitersin. “Sanat, marifet, ittifak” diyor. Yıllardan beri söylediğimiz söz. “Teknolojiyi üreten, bunun vasıtasıyla kültür ve sanata da hakim olur.” Çok güzel. “Gençlerimizin okudukları kitaplara, giydikleri kıyafetlere kadar bunların izini görmek mümkündür.” Bak, “kıyafetlerde de sanat hakim olsun” dedim, değil mi? Her şeyde teknolojide, mimaride, kıyafetlerde, yemede, içmede hepsinde sanat güzellik hakim olsun dedim. “Medeniyetimizin ışığını yükselteceksek üretmekten eser ortaya koymaktan geçiyor” diyor. Ve sanatı da çok güzel vurgulamış önemini, güzel.

CAN DAĞTEKİN: “Kalite ve sanat bakanlığı da kurulsun” demiştiniz Hocam.

ADNAN OKTAR: Tayyip Hocam onu yapsa çok iyi olur, kalite ve sanat bakanlığı. Yahut işte illa kültürü de devam ettirmek istiyorsa ‘kültür sanat kalite bakanlığı’ üç hususu bakanlıkta birleştirebilirler. Yahut ‘kalite ve sanat bakanlığı’ da olabilir. Ama ‘kalite ve sanat bakanlığı’ yeterli bu. Onun içine hepsi giriyor yani kültür de girer her şey girer. Çünkü sanat hepsini kapsayan bir şey.

Bir de bu anayasa konusunu teknik açıklamaya devam. Teknik yani millet konuyu tam anlasın. Meşruiyeti faydası çok iyi anlatılırsa bizim milletimiz makul bir millet. Ama tam kavranacak şekilde anlatılması lazım. Açığı gediği varsa düzeltilsin. Eksiği varsa düzeltilsin. Eksiği varsa ilave yapılsın, fazlası varsa çıkarılsın. Bir kere yapılacağına göre tam olsun.

“Sevgi birliği dostluktur” diyelim, evet.

Şimdi Ramazan Enes bana eleştiri göndermiş şu saat itibariyle. Ön sırada dekolte hanımların oturduğunu iddia ediyor şu an. Yani seyretmeden laf olsun torba dolsun bunlarınki. Sırf muhalefet olsun da ne olursa olsun. Televizyonu dahi açmamış radyodan dinliyor.

“Canım Adnan Hocam, münafıklarla ilgili eşsiz bir bilgiye sahipsiniz. Kitaplarınızı okurken insan hayretlere düşüyor. Bu kadar ince detaylara nasıl ulaştınız?” Kuran’da var. Kuran’da genişleterek bakarsan hepsi var.

Evet, bak Trump’a helal olsun. Hemen PKK ve YPG’ye tavır almış. Trump’un yayın organlarından biri olan Nation Dergisi’nde YPG’nin yaptığı zulümleri anlatan uzun bir yazı yayınlanmış. Yazıda YPG’nin Kürtler de dahil bölgedeki tüm insanlara zulüm yaptığı, Baas rejimiyle ortak hareket ettiği, onlarca köyü yerle bir ettiği, insanları zorla evlerinden çıkardığı ve bölgedeki tüm halkların PYD ve YPG’den şikayetçi olduğunu anlatıyor. Çok güzel.

Münafıklarla ilgili bir kitap daha hazırlanıyor çok kapsamlı, en az birinci kadar kapsamlı. Üçüncü bir kitap daha hazırlıyorum. İkinci kitap bitmek üzere. İngiliz derin devletiyle ilgili kitap da bitmek üzere. Harf karakterlerini falan akşam değiştirdim biraz, onları düzenledim. Böyle bir olay yok, baştan sona belge, baştan sona belgesel.

Münafık tabii şeytani bir mahluktur, garip bir mahluktur, çok marjinal bir mahluktur. Aynı şeytanın karakteriyle tıpatıp aynıdır. Mesela mümin bir kişi bir işe girer, o da o işe girer onu o işten çıkarttırır mümini. Bir şekilde iftira atar, yani müminin orada olmasını istemez. Mesela ticarette bir mal aldı mümin kar edecek, o malın alınmasını engelletir. Küfre karışmaz, diğer kötü insanlara karışmaz mümin onu çok rahatsız eder. Yani onu engeller. Veyahut okulda başarılı bir öğrenci, okuldan atılması için uğraşır. İftira atar, itibarını kırmaya çalışır, dersteki başarılarını engellemeye çalışır. Manyak gibidir yani münafık. Mesela farz edelim gazeteciyse o gazeteden atılması için uğraşır, yazılarının çıkmaması için uğraşır. Yazarsa kitaplarının okunmaması için uğraşır, manyak gibidir. Gibi değil manyaktır yani.

Tayyip Hocam’ın sanatla ilgili konuşması çok hoşuma gitti. Israrla vurguladığım bir husustu. Bunu söylemesini vurgulamasını istiyordum. Bu insan güzel insan. Hayırlı bir şey oldu mu onun gereğini yapıyor ve konuşuyor söylüyor. Sanat, kültür, kalite çok hayati. Bak “gençlerin kıyafetlerinde bile görülür” diyor. Çok hayati. Ama etrafı sarılı olduğu için ancak bu kadar konuşabiliyor.

Anayasayı öyle çıkaralım ki rahat etsin Tayyip Hoca. Bak ben onu istiyorum, rahat edeceği gibi bir anayasa olsun istiyorum. Anayasa başına dert açmasın, anayasa ona kolaylık sağlasın. Teknik bir konu. Teknik elemanlar varsa bu konuda bu işleri çok iyi bilen onlarla bir görüşelim. İkna edilmeyecek bir şey değil. Riskli yerler varsa samimi onları göstersinler onları düzelttirelim. Risk yoksa niye kabul edilmesin kardeşim? Bunu bu kadar demagoji içerisine çekmenin bir alemi yok. Çok riskli çizgilere çekiyorlar. Ee? “PKK, CHP, FETÖ karşı, siz de bunların içinde misiniz? İçindeyseniz hadi evet deyin yahut hayır deyin.” Bunlar laf mı? Ne lakası var? Her zaman söylüyorum PKK şiddetle demokrasiyi savunduğunu söylüyor. Ee ne yapacağız biz? Vaz mı geçeceğiz? Olmaz.

“Selam Hocam” Aleyküm Selam. “Benim beynimde iyi huylu tümör var. Beş yılda üç defa ameliyat oldum. Tümör riskli yerde olduğu için tamamını alamadılar şu an. Gamma Knife ışın tedavisi için Ankara’ya yönlendirdi doktorlar.” Allah şifa versin sana. Ama adın yok soyadın yok. Dosya olarak gönder de sen bunu bize. Mesela Oktar falan beyin cerrahı bir gözden geçirelim. Tanıdığımız bildiğimiz beyin cerrahları var onlara sorarız. Benim onayımı almak istiyorsun ama ben nasıl onay vereyim? Hiçbir bilgim yok. “Hadi git ne gerekiyorsa yap” desek olmaz. Ama mesela öyle vakalar oluyor hakikaten. Ortalı oluyor, onda iyi araştırıp kendi zannı kanaatimi söyleyebilirim. Ortalı olsa mesela elliye elli oluyor onlarda. Geniş sormak lazım doktorlara böyle şeyleri. Bir de tümör durduran ilaçlar olmuyor mu tümörün gelişmesini durduran? Var değil mi?

OKTAR BABUNA: O dediği yöntem de etkili bir yöntem. Tek doz ışın tedavisi veriyorlar zararsız sadece tümörün içine, kurutabiliyor inşaAllah ameliyatsız. Tek bir gün gidiyor o kadar.

ADNAN OKTAR: Ameliyatsız kurutabiliyor. Tek bir gün. Ancak bazı hormonlarda yetmezlik oluşturabiliyormuş. Kardeşim hormon o kadar önemli değil. Hormon dışarıdan da verilebilir. Mühim olan senin sıhhatli olman, değil mi? Sentetik hormonlar var ne gerekiyorsa yapılır. Ama yine de bir araştıralım biraz bilgi ver.

Bu Papa, kiliselerde oğlan çocuklarına tecavüzler var ya çok fazla. Şimdi İngiliz derin devleti teşvik ediyor bunu. Çünkü homoseksüellik onlar için çok önemli bir şey. Kutsal görüyorlar önemli görüyorlar, şeytani bir ayin olarak görüyorlar. Oğlan çocuklarına kitlevi olarak tecavüz ediyorlar. Hep İngiliz derin devletinin çizgisindeki tipler yapıyor bunu, hep Rumi, Darwinist ve homoseksüel destekçisi bunlar ve zibil gibi. Papa rahat olduğunu söylemiş. Her şeyi taksaydı huzurunun kaçacağını söylüyormuş. Dolayısıyla “adamların ne yapıyor ne ediyor olması beni ilgilendirmiyor” demiş. Papazların rahiplerin.

İngiliz derin devleti Katolik kilisesine musallat oldu, onları homoseksüellikle, Darwinistlikle yıkmaya karar aldı. Mahvediyor deccal. Katolik kiliselerinde Darwinizm çığ gibi yayılıyor. “Allah yaratmadı sizi” diyorlar işte “evrimle oldunuz. Bu bir hurafe, hikaye” diyor. İncil’in hükmüne “hikaye” diyorlar ve homoseksüelliği meşru hale getiriyorlar. Çok yaygın. Binlerce çocuk homoseksüellerin azgın saldırısına uğradı kiliselerde. Millet çoluğunu çocuğunu kiliseye gönderemeyecek hale geldi.

Mesela Avustralya’da 1950-2010 yılları arasında 1265 rahip, oğlan çocuklarının ırzına geçmiş. Bu da bir de tespit edilebilenler yalnız. Şikayet bağlı tespitler. Şikayete bağlı olmayan gizli olanlar bunun yüz katı. Bazı yerlerde bin katı. Aileler çekiniyorlar şikayet etmiyorlar. Çünkü çocuk adli tıpa gönderiliyor bilmem ne falan adı çıkıyor. Onun için korktukları için söyleyemiyorlar.

Evet, dinliyorum.

KARTAL GÖKTAN: Resmi Gazete’de yayınlanan kanun hükmünde kararnameyle referandum sürecinde Yüksek Seçim Kurulu eşitlik ilkesine aykırı yayın yapan özel radyo ve televizyonlara ceza veremeyecek. Önceki seçimlerde Yüksek Seçim Kurulu birçok hükümet yanlısı kanala tek yanlı propaganda yaptıkları için ağır cezalar kesmişti. Sayın Kılıçdaroğlu, Twitter hesabından bu kararnameyi eleştirdi. “Çıkarılan yeni düzenlemeyle referanduma kadar sadece kendi boruları ötecek. Televizyonlar sadece bir taraf lehine özgürce yayın yapabilecek. Milletin özgür iradesinden bu kadar korkan ve kendi savunduklarının doğruluğundan bu kadar şüphe duyan bir iktidar daha önce görülmemiştir.”

ADNAN OKTAR: Evet. Biraz tabii dikkat çekici olmuş. Dengeli olması lazım. İki taraf da fikrini söyleyebilmesi lazım. Tek yanlı olması hakikaten gereksiz. İnsanları daha da kuşkuya düşürür bu. Yani anayasa oylamasında ‘evet’i riskli görür o zaman. “Bir şey var demek ki bu işin içinde” der, yani kuşkulu bulur. Halbuki hükümetin gönlü rahat olması lazım. “İsteyen istediğini söylesin, bizim görüşlerimiz ortada gayet net açıktır” demesi lazım. “Eleştiren de eleştirsin cevabımız hazır” demeleri gerekir. Bu biraz tabii kuşku verici olur ben söyleyeyim. “Sadece PKK’lılar veriyor siz de mi hayır diyeceksiniz. Buna hayır diyenler FETÖ’cülerdir, siz de mi hayır diyeceksiniz?” Halbuki PKK hiçbir zaman için hayır demedi, başkanlık sistemini daima destekledi. FETÖ de hiçbir zaman için hayır demedi daima destekledi başkanlık sistemini. Dolayısıyla bu akılcı bir propaganda yöntemi değil. Dersin mesela, “bu Türkiye’de akıcılık sağlayacak bir sistem, kolay karar alınacak sistem.” İşte “hukuka aykırı bir yönü yok” anlatırsın neyse. Teknik gayet kolay olur. Bir profesör çıkartsınlar şakır şakır anlatsın. Ben daha hala anlayabilmiş değilim. Bunu iyi bilen biri varsa ismini söylesinler. Yahut bilenler “şu şu şu kişiler bunu biliyor” desinler. Adam bilmediği bir şeyi nasıl yazar bir insan? Bir şey düşünerek yazıyor onu yazan. Bunu yazan kişilerle biz görüşmek istiyoruz. Bunu yazan kişiler çıksın televizyona “arkadaşlar” desin “benim bunu hazırlamamdaki amaç şu, şu nedenle hazırladım.” Desin bunu. Yani onun dışında millet tedirgin olur bayağı kuşkuya düşerler. Olmaz böyle şey.

Aramızda tabii, insanlar arasında ruh sahibi olmayan zombi varlıklar vardır yani ölü. Kuran’da Allah ölü olduklarını söylüyor. Modern tabirle zombi. Ruhu olmayan insana benzeyen tıpkı insana benzeyen varlıklar ama normalde hayvan. Yani konuşuyor, soru soruyor, cevap veriyor. İnternet de görüyorsunuz “sığır” diyoruz ya “sığır sürüsü” diyoruz. Bunların büyük bir bölümü zombi, ölü bu insanlar. Sevgiyi bilmiyor, merhameti bilmiyor, şefkati bilmiyor, Allah korkusunu bilmiyor, güzellikten haberi yok tam tipik hayvan. Sadece nefrete göre kodlanmış. Şeytanın çok rahat kullanabileceği bir kitle. Bunlar özel yaratılıyor. Allah “bunları özel yarattım” diyor “daha kainat yaratılmadan ben bunları yarattım” diyor Allah. Ve “cehennemi de bunlarla doldurdum” diyor “bu benim sözüm, sözümü yerine getireceğim” diyor Allah. İşte münafıklar da bu ekibin içindedir. Münafık-küfür bu ekibin içindedir. İnsanlar şaşırıyor diyorlar “bu zaten kafirse niye böyle…” Ben sırrını kapalı anlatıyorum. Ben bu kadar anlatabilirim. “Ölü adam” diyorum daha ne diyeyim? Buna rağmen anlamıyorsa adam ondan da ben artık kuşku duyarım. Adam ölü, ölü, bildiğin ölü ama hareketli. Konuşuyor, yiyor, içiyor falan. Gerçek halini bilse adam korkacak. Çünkü yürüyen ölü insanları çok korkutur. Allah korkmamaları için açık bir bilgi vermiyor. Ahirette anlayacaklar. Bunların işte yeri cehennem oluyor. Cehennem çaka çaka bunlarla doluyor. Mümin de korkacak işte, bu hale gelmekten korkuyor. Onların konumuna gelmekten korkuyor mümin. Allah’ın bir lütfu olarak kalbini Allah korkusu sarıyor. Bu müminlere yarayan bir şey aslında. Cehennemin kafirlerle dolması müminlerin uyanık ve açık olmasını sağlayan bir olay. Cennetin kıymetini bilmelerini sağlıyor. Adam diyor ki mesela “cennette bıkmaz mıyız?” Adama cehennem sürekli istediğinde görünüyor, nasıl bıksın adam orada? Bıkacak durum olur mu öyle bir şeyde? Bir de çok güzel bir yer. Sürekli Allah’ın tecellisini görüyor, güzel sözler duyuyor. Uçsuz bucaksız imkan var, katrilyonlarca imkan var. Ufuk açık ne istiyorsan oluyor. Ama negatiflik yok. Onun için bu dünyanın güzel yönü, mücadele ve cehd burada mümkündür. Sabır burada mümkün orada sabır yok, cennette sabır yok. Mesela sabır burada büyük bir imtihandır, büyük bir nimettir. Cehd mesela, orada cihat yoktur, cehd etmek yoktur. Tebliğ yok, bir insanı ikna etmeye çalışmak falan yok. O kadar çok ki olmayanlar. Mesela zekat vermiyorsun, sadaka vermek yok, namaz yok, oruç yok, hac yok yani hiçbir ibadet yok hemen hemen. Hatta Cenab-ı Allah böyle genç bir delikanlı şeklinde tecelli ediyor cennette. “Selamun Aleyküm ey cennet halkı” diyor “Ben Allah’ım” diyor. Herkes secdeye kapanıyor “hemen kalkın” diyor “burada namaz yok ibadet yok” diyor “artık bitti” diyor. “Çünkü ibadetlerinizi yaptınız Benim kanaatim geldi size, onun için cennete aldım. Bir daha burada namaz olmaz artık” diyor. Yani “sonsuza kadar burada namaz olmayacak” diyor. Müminler de bir daha secdeye kapanmıyorlar Allah uyardığı için. Sık sık Allah böyle genç delikanlı şeklinde, ama çok çok güzel delikanlı şeklinde sık sık tezahür ediyor “Ben Allah’ım” diye. Ahiret böyledir. Ama küfür bunu büyü olarak görecek. Yani “Biz dünyada yaşıyorduk, bize bir şey yaptılar beynimizi ele geçirdiler aklımız gitti bize böyle görüntüler gösteriyorlar. Zaman algısıyla oynadılar kafamızda aklımız gitti” falan o tarz düşünecekler. Onun için eşek gibi inat edecekler ahirette. Yine iman etmiyor yine ahlaksızlık yapıyor orada. Münafıklar da yine şeytanlık yapmaya kalkıyor orada. Kendini kurnaz zannediyor, o büyüyü bozacak bir şeyler yapabileceğini düşünüyor. “Hele şuradan bir çıkayım ben onu çözerim” diyor. Akılsızlığın artık şahika noktasına çıkıyorlar. Allah’ın bir yaratması bu. Müminleri de bu güldürüyor. O Kuran’da geçiyor “koltuklarına yaslanmış onların hallerine gülerler” diyor. Kimisi duvardan kaçmaya çalışıyor, kimi cehennem pencerelerinden kaçmaya çalışıyor, ayağı takılıyor düşüyor. Kurnazlık yapıyor mesela orada bir ağaç parçası bir şey buluyor ona takılıp onunla pencereye. Macera tarzında bir şeyler yapacağını zannediyor. Hepsi hüsranla bitiyor tabii. Ama son ana kadar da Allah müsaade ediyor. Yani kaçabilecekleri gibi bir görüntü veriyor Allah. Onlar da kendilerini çok uyanık zannediyor. Her seferinde en sonunda Allah rezil rüsva ediyor. Münafıklar da böyledir mesela burada hep ahlaksızlık yapacaklarını zannederler Allah en sonunda hep rezil rüsva eder. Hep kepaze olur mesela küfür hep tuğyan belasını bulur en sonunda. Münafıklar da hep belasını bulurlar. Allah ile savaşır haşa kendince ama hep Allah rezil kepaze eder. Ama atak yapmasına müsaade eder münafığın. Mesela ahlaksızlık yapmasına müsaade eder. Son ana kadar da müsaade ediyor. En sonunda Allah boğar. Yani dikkat edin bütün münafıklara Kuran’da müsaade edilmiştir. Son anına kadar bütün eylemlerini yaparlar, en sonunda Allah onları ezer. Mesela bak Samiri’ye yapıp edeceklerinin hepsini yaptırdı Allah, hepsine müsaade etti. En sonunda Allah onu yakaladı. Hangi kafire baksan aynı. Mesela Nemrut da hepsini yaptı, Firavun hepsini yaptı. Firavun defalarca bir daha bir daha bir daha biliyorsunuz. Nemrut da defalarca ahlaksızlığını yaptı. Hep Allah en sonunda yakalamıştır. Son ana kadar bırakır Allah. Allah’ın son ana bırakma sünneti vardır. İnsanlar orada çok hataya düşüyorlar. Mesela Mehdiyet’i de son ana kadar Allah hakim etmiyor. Hatta peygamberler diyor ya “hakimiyet ne zaman?” diyorlar. Hep son ana bırakmıştır. Mesela Peygamberimiz (sav)’de de çok zor duruma soktu Cenab-ı Allah önce. İki taraftan kuşatıldılar. Hatta Peygamberimiz (sav)’in dişi kırıldı. “Aa dağıldık bitiyoruz” falan diyenler oldu. Sonra Allah hemen arakasından galibiyet getirdi. Mesela Mekke’ye girişlerini en sona bıraktı Allah. İstese hemen darmadağın ederdi. Mehdiyet’te de öyledir, en son ana kadar Allah durduruyor aniden hakim ediyor.  

CAN DAĞTEKİN: Peygamberimiz (sav) “Hiç Mehdi (as) yokmuş denildiği zamanda Mehdi (as) zuhur edecek” diyor.

ADNAN OKTAR: Evet.

Allah “Sakın secdeye kapanmayın.” diyor. “Şimdi Benim yüzümü seyredeceksiniz asıl.” diyor. Yüzünü seyretmek ibadet, cemalini. Yani insanlar hazdan kendini kaybediyor, o kadar güzel tecelli ediyor Allah. Cennetteki en güzel varlık Allah’ın tecellisidir. Ama zatı değil bak, tecellisidir. Çünkü secdeye kapandı mı göremiyorlar Allah’ı. Allah hemen “kaldırın” diyor “başınızı. Siz Beni seyredin.” diyor. “Cemalimi seyredin.” diyor. Küfür de bunu tabii şey buluyor, acayip bir şey olarak gördükleri için büyü ihtimalinin daha çok üstünde duruyorlar. Züppeliğe devam ediyorlar. Allah orada da yine müsaade ediyor onlara ahlaksızlık yapmalarına. Birbirlerini kovalıyorlar, kafa göz yarıyorlar cehennemde. Kepazelik çıkarıyorlar. Allah hepsini istese buhar yapar yani. Yapmıyor Allah. Psikopatlar zaten. İkide bir durup durup “bizi öldür” diyorlar Allah’a. Allah “yok” diyor. “Öldürmeyeceğim, yaşayacaksınız.” diyor. Ama bunlar işte zombi, ölü. Mümin bu konuma gelmekten Allah’a sığınacak. En çekineceği şey bu.  

ERDEM ERTÜZÜN: Allah ayette şöyle buyuruyordu. Şeytandan Allah’a sığınırım. “Onlara verdiğimiz süreyle onların hayırlarına koşuyoruz sanma.” diye Allah buyuruyor.

ADNAN OKTAR: MaşaAllah.

“Kadınların dans yaptığı toplumlar çöker mi Hocam?” Yok, işte o toplumlar yaşar. Kadınların dans edemediği toplumlar çöker. Kadının eğlenemediği, gülemediği, sokağa çıkamadığı, giyinemediği, süslenemediği yani neşeli olamadığı bir toplum çöker. Çünkü kullarının yarısı, Allah kullarının yarısına zulmedildiğinde o toplumu çökertir. Hep tarihte çökmüştür. İslam ülkelerine bakın çökmelerinin sebebi budur. Mahvolmalarının sebebi budur. Kadınlara yapılan zulümdür, başka bir nedeni yok. Allah zalimleri musallat ediyor o zaman. Zalimleri musallat eder ve çöker o toplum. O millet çöker. Kadın dans edecek, gülecek, eğlenecek. Erkekler gidiyor pavyona, ellerinde tespihle falan, bacak bacak üstüne atıyor. Eğleniyorlar gerçi meşru değil onların eğlenme şekilleri. Şarap içiyor falan yahut fuhuş yapıyor, öyle değil. Kadın nasıl eğleneceğini bilir. Yakasını bırakacaksın yeter ki. Bunun üstünde duracaksın. Çok iffetli kadınlar, bayağı akıllılar. Ben öyle cıvık hiçbir kadınla karşılaşmadım. Hepsi iffetine, namusuna düşkün. Modeller falan da geliyor buraya, konuşuyorum, yabancı Hristiyan modeller. Bayağı namuslarına düşkünler, öyle ben namussuz adam görmedim. Genç kızlar bayağı titizler. Öyle bir olay yok. Bu bazı maganda bazan tipler diyelim kendi hayallerinde öyle abuk sabuk düşünceler geliştiriyorlar.

“Ya Rabbi” diyorlar Kuran’da “Bize cemalini göstereceğini söylemiştin.” diyorlar müminler cennette. “Cemalini görmek isteriz.” diyorlar. “İşte o zaman böyle ışıklar saçan bulut gibi bir şey oradan perdeleri kaldırırlar. Allah’ın cemaline nurları bedir halindeki ay gibi apaçık tecelli eder. Müminler anlatılması mümkün olmayan bir şekilde cihetten münezzeh olarak” yönden münezzeh. Yani sağ-sol, kuzey-güney yok. “Cihetten münezzeh olarak Allah’ın cemalini görünce hayran kalıp iltica ederler ve öyle bir sayha (aykırı şiddetli bir ses) atarlar ki sesleri ta arşa ulaşır.” Müthiş coşuyorlar Allah’ı görünce, tecellisini. Muazzam bağırıyorlar. Cennet ayağa kalkıyor böyle. Sevgi gösterisi yapıyorlar, Allah’a sevgilerinden. Sesler ta arşa ulaşıyor sonra “önce kendilerine sunulan temiz cennet şarabından içerler. İçince akılları başlarına gelir” diyor, ayılırlar. Yani sarhoş olurlar diyor önce Allah’ın sevgisinden. O cennet şarabını içti mi düzeliyorlar. Onlara ilaç etkisi yapıyor. Sonra da Cenab-ı Allah o tecelli etiğinde de müminler hemen secdeye kapanıyorlar. Allah “hemen kaldırın başınızı” diyor. “Ben Beni seyretmeniz için geldim.” diyor. “Bana bakın siz” diyor. Müminler kendilerini kaybediyor aldıkları zevkten. Müthiş bir güzellik. Onun üstüne yoktur cennette. En çok zevk alınan güzellik odur. İşte Allah’ın aradığı bu yani başından beri istediği bu. Burada çile çektiriyor, acı çektiriyor. Orada işte Allah’ı gördü mü insanlar çok müthiş bir zevk alıyorlar. Yoksa burada insanlar küt yaşayıp gitse bir kafire Allah tecelli etse adam ilgilenmez. Müminde bu coşku meydana geliyor. Mümin o terbiyeyi almış. Mesela saygılı Allah’ın tecellisini görüyor hemen secdeye kapanıyor. Kafir öyle yapmaz ki. Öküz gibi ayakta durur. O yüzden de Allah gereğini yapıyor işte, olay bu. Karmaşık bir şey yok.  

Tayyip Hocam mazlum delikanlı. Tayyip Hocam’ın üstüne gitmesinler. CHP’ye bir kere AK Partililer sert davranmasınlar. CHP diye bir parti gerekiyor. Bu Avrupa’da, Amerika’da her yerde itibarımızı yükseltir. Dünyada itibarımızı yükseltir. Böyle güçlü bir muhalefet partisi demokrasinin olduğunu gösterir. Tedirgin olmalarına gerek yok. Bütün güç kuvvet Allah’ın elinde. Dolayısıyla CHP’ye böyle sıcak, sevecen davransınlar. Çünkü CHP, MHP, AK Parti Türkiye’nin bütünü oluyor. Buna kimsenin gücü yetmez. Ne darbecinin gücü yeter, ne heybecinin gücü yeter. Hiç kimsenin gücü yetmez. Ama toplumu yarıya bölersen 50’ye 50 yaparsan, 51’i yapacak bir güç ortaya çıkabilir. Birlik bir güçle 51’e çevirir. Risk olur bu da, buna gerek yok. Sözüm önemli. Titiz olsunlar, uyanıklık falan değil. Tipleri çıkarıyorlar, işte bunlar ezana karşı, namaza karşı, Kuran’a karşı. Camileri yakar şunu devirir, hocaları asar, sakalını keser, bıyığını koparır. Bırakın bunu, böyle bir şey yok. CHP’liler son derece aklı başında, kibar, nezaketli çok efendi insanlar. Nereden çıkarıyorsunuz? Görüşüyoruz sokakta, her yerde görüyoruz CHP’lileri. Ben öyle bir CHP’li görmedim. Adam asan, cami yıkan CHP’li görmedim ben. Dedeler var mesela eski gazi dedeler. Camiye giderler hep CHP’lidir çok. Müslüman insanlar anneanneler var mesela CHP’lidir. Bırakın bunu, bizim insanımız onlar da. Böyle bir üslup olmaz. Çarşaflı kadın getiriyor. İşte “gösteriş yaptı” diyor. Namaz kılıyor CHP’liler. Diyor “yine gösteriş yapıyorlar.” Adam da sana söyler o zaman. Daha ne istiyorsun? Çarşaflı bir hanımla muhatap olup seviyorsa, saygı gösteriyorsa iltifat et, ikramda bulun, hürmet et, takdir et, tahsin et, teşci et güzel.

İbn Miskeveyh’i öve öve anlatıyorlar bizim cami hocaları, alim hocalar. Halbuki diyor ki İbn Miskeveyh; “Türk ve zenciler böyledir. Onlar ile anlattığımız hayvanlığın son mertebesi arasında büyük bir fark yoktur.” diyor. “Hayvanlığın son mertebesindedir” diyor. Yani “Türkler ve zenciler” diyor. “Hayvandırlar” diyor. “İnsan değil onlar” diyor İbn Miskeveyh. Adamlar hayran görüyor musun? “Bak İslam alimi ne diyor?” diyor. Kardeşim bu adamlar aynı kafada. Mevlana Celaleddin Rumi de aynısını söylüyor, İbn Miskeveyh de aynısını söylüyor. Bir oyun var, yapmayın etmeyin. Uyanın artık.

Evet, dinliyorum.

BÜLENT SEZGİN: Fethullahçı terör örgütünün 15 Temmuz darbe girişimi sırasında karargah olarak kullandığı Akıncı Üssü’nde ele geçirilen dokümanlar arasında, darbe gecesi bombalanan yerlerin yanı sıra, Cumhurbaşkanlığı Huber Köşkü’nün uydu görüntüsü de çıktı. FETÖ’cü yüzbaşının itirafına göre Huber Köşkü de hedefteydi.

ADNAN OKTAR: Huber Köşkü. Göreyim Huber Köşkü’nü. Demek ki her yeri yerle bir edeceklerdi. Ayrıca denizden de ateş etmeyi düşünüyorlardı. Savaş gemileriyle İstanbul’u hallaç pamuğuna çevireceklerdi hem havadan, hem denizden, hem karadan. Yani bütün Türkiye’yi yakmayı düşünüyorlardı, cayır cayır. Ama millet basiretli, ferasetli, akıllı, cesur, kabadayı, yiğit millet, kahraman millet Türk milleti. Ve kahraman ordu diyor Bediuzzaman. “Hakikat hali, göreceği bu dehşetli komitenin tahribatını tamire çalışacağı rivayetlerden anlaşılıyor” diyor.

Evet, dinliyorum.

KARTAL GÖKTAN: Küçük bir kanguru kesesiden çıkıyor.

ADNAN OKTAR: Bu evrimle devrimle anlatılacak bir şey değil. Bu Allah’ın Rahman Rahim isminin bir tecellisi. Çünkü ikisinin birlikte yaratılması gerekiyor. Yavrunun ve kesenin birlikte yaratılması gerekiyor. Bak bunu Allah ayrı bir varlık olarak yaratmış.

OKTAR BABUNA: Ayrıca çok sayıda memeleri oluyor. Her yavrunun yaşına göre kendi memesi var. Ona uygun süt akıyor oradan her memeden ayrı kıvamda yaşına uygun.

ADNAN OKTAR: Hayvanın da kendisine hangi gıdanın uygun olduğunu bilmesi çok acayip. İlgili yaş memesinden alıp içiyor.

Münafıklara Cenab-ı Allah geniş imkan verir. Hep en son anda yakalar. Çok görmüşsünüzdür münafıkları. Hep Allah sonunda helak eder. Onlar da Allah’ın olmadığını zannederek bayağı kudurur, azarlar. Mesela Lenin vefatına yakın mahvolmuştu. Var mı onun resmi? Ölmeden önceki resmi? Aklını kaybetti.

KARTAL GÖKTAN: Lenin’in ölmeden önceki hali vardı.

ADNAN OKTAR: Şu hale bak. Cenab-ı Allah önce müsaade etti, en son bu hale getirdi Allah.

OKTAR BABUNA: Hocam, siz daha önce de söylemiştiniz. Siz maddenin hakikatini anlatıyorsunuz. Lenin de diyor ki “maddenin hakikatini” diyor, yani “algı olduğu konusuna hiç girmeyin” diyor. “Eğer girerseniz komünizm, dinsizlik, ateistlik hepsi elinizden kayar gider” diyor, “maddenin hakikatine girerseniz.”

ADNAN OKTAR: Bir daha.

OKTAR BABUNA: Sizin hep daha önce de anlattığınız bir konu vardı. Lenin’in açık ifadesi var “Maddenin hakikatine girerseniz” diyor, yani “algı olarak yaratıldığının, algı olarak algılandığının beyinde elektrik sinyali olarak, bu konuya girerseniz komünizm, ateizm hepsi elinizden kayar gider” diyor.

ADNAN OKTAR: “Boğulur gidersiniz sistemde” diyor.

OKTAR BABUNA: “Sakın girmeyin bu konuya” diyor.

ADNAN OKTAR: Onun için komünistler dikkat ederseniz maddenin hakikati konusuna hiç girmezler. “Beyinde gören kim?” dediğinde onu geçerler. “Beyinde duyan kim?” dediğinde bunu geçerler. Çünkü kulaksız duyan biri var beyinde. Gözsüz gören var, asıl gören o. Gözü yok bu görenin. Ondan bahsetmiyorlar.

Evet, dinliyorum.

BÜLENT SEZGİN: Adalet Bakanı Bekir Bozdağ referandum için tarih verdi. Yaptığı açıklamada tarih olarak 16 Nisan’a işaret etti.

ADNAN OKTAR: 16 Nisan, tamam. Ama yani bak, tam açıklayalım, anlatalım çok sıhhatli hale getirelim. Geniş katılım olsun. Yüzde 43-45 falan bunlar olmaz. Yani eksiği varsa düzeltelim, fazlalığı varsa düzeltelim, her şey bir netleşsin, yani neyin niçin olduğunu bilelim. Yani bu kararsızlar konuyu anlayamadığı için. Anlayalım konuyu.

Evet, dinliyorum.

KARTAL GÖKTAN: Yeni Asya camiası referandumda “hayır” diyeceklerini açıklamıştı. Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri’nin hayatta olan talebeleri ve Nur cemaati ise referanduma sunulacak anayasa değişikliğine “evet” diyeceklerini açıkladılar. Nur cemaatinin öncülerinden ve Manisa İlim Kültür Vakfı Başkanı Ali Katıöz yaptığı açıklamada “Darbe anayasasının ortadan kaldırılması için bizler referandumda evet” diyoruz. “Üstadımız Halk Partisi’ne bakar ve onun karşısında ümmetin toplandığı yere destek verirdi. Yeni Asya grubundan ayrılan çok fazla insan var ve tamamı “evet” diyor. Yeni Asya’nın arkasında kimler var, bunun araştırılması gerekir” dedi.

ADNAN OKTAR: “Yeni Asya grubunun arkasında kimler var?” Yok ya, ayıp yapıyor Yeni Asya Bediüzzaman’a sadakatiyle ünlü bir gruptur. Yani hiç taviz vermemişlerdir. “Arkasında önünde kim var?” Bunlar gereksiz sözler. Tamam, “hayır” diyorsa hayırdır “evet” diyorsa evettir. Akılcı bakmak lazım. Yani Yeni Asya’nın da iyice incelediğini zannetmiyorum anayasayı. Yani “evet” diyenlerin de “hayır” diyenlerin de yani büyük bölümünün bu konuya tam vakıf olduklarına inanmıyorum. Yani böyle bir ölçü olur mu? “CHP karşıysa ben de ona karşı olurum.” Yani CHP’nin karşı olduğu şey doğru olan şeydir. Mesela “CHP “beyaz” diyorsa sen ona “siyah” diyeceksin. CHP “siyah” diyorsa sen ona “beyaz” diyeceksin. Böyle ölçü olur mu? Ama tabii Yeni Asya’nın da hükümete karşı şefkatli olması lazım. Tayyip Hoca’nın bütün ömrü çileyle geçti, yani bütün küfür ona saldırdı. Çocukluğundan itibaren hep acı, çileyle geçti hayatı, yani şefkatle ve müşfik yaklaşmaları lazım. “Ne yaparsa yanlıştır” demek yani vicdanlı bir hareket olmaz. Tabii onlarla bir görüşmek lazım. Neden böyle bir şey yapıyorlar acaba? O Latif Salihoğlu var, onu bir çağırın yahut biz onun bulunduğu bir yere gidelim bir görüşeyim ben. Yani neden böyle bir şey yapıyor? Veyahut Kazım Güleçyüz var, o da bilir, o bayağı tahkik etmiş olabilir. Muhalifler neden red diyorlar yani “hayır” diyorlar. “Evet” diyenler neden “evet” diyor, bunları sohbetle konuşmayla anlamaya çalışmak lazım. Yani mesela ölçü ürkütücü. “CHP’nin her dediğine “hayır” demek lazım.” Şimdi bu akıl mı? CHP bayağı aklı başında, tertemiz insanlar. Yani muhalif olabilir, bazen de tabii sırf siyasi gerekçeyle de muhalif olabilirler ama “her dediği yanlıştır” nasıl denir? “Her dediğinin zıddını yapmak gerekir” ne demek yani?

Lenin’in son haline ait bir resim daha var. Bak, gözlerindeki ifadeyi bir göster, şuuru bak ne hale gelmiş. Yaklaştır gözlerini, görüyor musun? Aklı gitmişti işte son zamanlarında. Ama Allah müsaade etti buna, her türlü tahribatına müsaade etti, en sonunda bu hale getirdi.

Tayyip Hoca’ya karşı merhametsiz, şefkatsiz üslup doğru değil, bu vatanın evladı nihayetinde. Tek suçu İngiliz derin devletine boyun eğmemek, bu kadar yani delikanlıca tavrını koyuyor. Ne homoseksüellere boyun eğiyor, ne İngiliz derin devletine, ne Rumilere, kimseye boyun eğmiyor. “Yalnız kaldım” diyor. Yok, yalnız falan kaldığı yok, millet yanında. Öyle bir şey olmaz. Biz kendi insanımızı, kendi evladımızı, kendi kardeşimizi İngiliz derin devletine boğdurtmayız. Ta omzundan kırarız kollarını hukukla, kanunla, ilimle, irfanla, demokrasiyle gereğini yaparız.

“Hay maşaAllah canlarım benim” diyor Hüseynova.

Hakan Gülçiçek, “Hocam hayırlı cumalar” diyor. Hayırlı cumalar.

Feyza Serpil, “Muhteşem görünüyorsun canım Aşkım, Allah aşkıyla sevdiğim Sultanım” diyor. Sensin benim sultanım maşaAllah.

Yasemin Hanım Çorum’dan, “Canım sultanım, size olan sevgimin tarifi imkansız. Sizin yüzünüze baktıkça içim açılıyor. Dünyada da, ahirette de Mevla’m ayırmasın sizden” diyor. “Sizi çok seviyorum” diyor.

“Ben Çorum’dan Turgut. Hocam siyasete neden girmiyorsunuz?” diyor.

“Sadece TV’den takip etmek yeterli değil. Bence sizden daha çok istifade etmeye insanın ihtiyacı var, iyi yayınlar Hocam” diyor.

“Hocam iyi geceler, Kayseri’den Mehmet ben, her gece izliyorum. Siz süpersiniz.”

“Muhammed Adnan Hocam, nasılsınız? İyisiniz inşaAllah. Sizi çok seviyoruz, evvelAllah. Allah sizden razı olsun. Ellerinizden öpüyorum” Ben sizin ellerinizden öpüyorum.

İran Tebriz’den Azeri Sevinç, ağabeyinin canı. Şu köfteyi göstersene bayağı şeker, o da sevgilerini sunmuş. Çok sevdiğini söylüyor. Bayağı tatlı.

“Hocam, cenneti sizin kadar güzel, net anlatan hiçbir hoca görmedim. Hurafeler sözlü sohbet anlatıyor. Allah razı olsun. Sizi çok seviyorum Hocam.”

“Hocam, ben Azerbaycanlı Muhtar. Size çocuk benim kızım hastalanmış, sizden rica edirem, Meryem için dua ederseniz.” Allah sağlık sıhhat versin. Yalnız hastalığını söyleyin de biz teknik yönden de yardımcı olalım. Benim canımın resmini göstersene bayağı şeker. İsmini ben sunmuştum, “Meryem olsun ismi” demişim. Meryem’e Allah şifa versin. Yalnız hastalığını söyle onu tedavi ettirelim, yani teknik yönden bakalım.

“Nur ala Nur Canım Hocam, muhteşem yakışıklı heybetlisiniz” Emel Baş.

“Allah aşkıyla sevdiğim bugün muhteşemsin, her gün başka etkileyiciliktesin canımın için, seni çok seviyorum.” Ceyda Seher.

Ferhat Akmugan, “Elhamdülillah aslan Hocam”

Ceylan Toprak, “MaşaAllah aslan gibisiniz” Aslan sizsiniz “maşaAllah cansınız.”

Evet, dinliyorum.

KARTAL GÖKTAN: Dünya basınında en son yayınlanan makaleleriniz şunlar Adnan Bey. Katar’ın en büyük Arapça gazetelerinden Al Raya’da “Dünyanın en kaliteli insanları” başlıklı yazınız yayınlandı. Yazınızda Kuran’da yeri olmayan ancak din adına uygulanan vahşi uygulamaların sadece geniş çaplı bir eğitim politikasıyla ortadan kaldırılacağını, radikalizmin çözümünün ise sadece Kuran’da olduğunu anlatıyorsunuz.

Suudi Arabistan’ın önde gelen Arapça günlük gazetesi Mekke Newspaper’ın hem basılı hem de internet yayınında “Trump ve İslam dünyası” başlıklı makaleniz yayınlandı. Yazınızda Trump’ın stratejilerini ve Ortadoğu ülkeleriyle birlikte belirlemesinin bölgeye bir çözüm sunacağını vurguluyorsunuz.

Amerika merkezli Jefferson Corner sitesinde “Darwinizm kadınları aşağı gören batıl bir inançtır” başlıklı yazınız yayınlandı. Charles Darwin de dahil olmak üzere pek çok Darwinist’in kadınların hem biyolojik hem de zihinsel olarak erkeklerden aşağı oldukları yalanına inanmalarının pek bilinmeyen bir gerçek olduğunu anlatıyorsunuz.

Amerika’dan yayın yapan haber portalı News Rescue’da “Dünyayı kana bulayan tarihi yalanlar” başlıklı makaleniz yayınlandı. Yazınızda onlarca ülke ve medeniyetin yıkımının sorumlusu olan yalan üreticilerinin adalet önünde hesap vereceği ve yakın zamanda tarihe doğruluk, dürüstlük ve adaletin yön vereceği bir döneme gireceğimizi anlatıyorsunuz.

Pakistan’ın İngilizce haber sitesi Daily Mail’de ise “Afganistan’ın ihtiyacı daha fazla asker, daha fazla bomba ve daha fazla silah değil” başlıklı makaleniz yayınlandı, maşaAllah.

ADNAN OKTAR: MaşaAllah.

“Hocam, Kuran’da kandilden ve sırça bir köşkten bahsediliyor. Hz. Mehdi (as)’ye işaret eden sırlar olabilir mi Hocam?” Kemal Mercan, Giresun. İşte Hz. Mehdi (as) zuhur etsin görelim, ben bağlanayım talebesi olayım. O zaman sorarım ona, o zaman her şeyi anlarız ama şu an bu mümkün değil.

“Hocam, müminin arınması nasıl oluyor? Cahiliyeden kalma kendinden belki farkında olmadığı olumsuz düşünceler olabilir kafasında. Bunlardan nasıl arınıyor?” Buse Sever. Tabii insanlar küfrü bırakmıyor, yani İslam’a girdiğinde o küfürden gelen çirkin malzemelerle beraber kamyon gibi giriyor bazen o mübarek alana. Halbuki kamyonda o yüklerini indirmesi lazım o kirleri, kötü şeyleri, karanlık şeyleri indirmesi lazım. Onları da İslam’ın içine sokuyor. Mesela çirkeflik, dedikoduculuk, hasetlik, kıskançlık, kindarlık, laf sokma, münasebetsizlik, çabuk moral bozulması, üzülme, aşağılık kompleksi olması, dengesizlik, kendi olmama, yapmacıklık, samimiyetsizlik, bunlar hep küfürden gelen şeyler. Mesela hep yüzünde maske ile gezer birçok insan cahiliyede, kendi değildir. Onu bir savunma mekanizması olarak kullanır. Mesela kızlar kendilerini saftirik gösterirler. Mesela akılsız gibi gösterirler, kendi olmazlar. Ama İslam’a geliyor, yine adam akılsız ve saftirik havasında. Halbuki artık sen şuurlanmışsın. Sen artık akılla Kuran’la düşünüyorsun. Gençlerde de görüyorum ben, küfürde saftirik böyle kendini avanak gibi gösteriyor. Müslüman oluyor yine avanak havasında. Olur mu? Artık şuur almışsın sen. Allah’ın ruhunu taşıyorsun. Aklını başına alman lazım. Kindarlığı, duygusallığı olduğu gibi duruyor, intikamcılığı olduğu gibi duruyor, alınganlığı olduğu gibi duruyor. Kompleksleri olduğu gibi duruyor. Olur mu? Sen iman ehli olmuşsun. Onların hepsi pürü pak olacak. Bir sen bir Allah tertemiz ruhun, o kadar. O kadar pisliği niye getiriyorsun ya? Kamyona yüklemiş ev taşır gibi. Evinde hani bazen tipler olur ya böyle kötü pis şeyleri paçavralar, çullar, bunlar zayi olmasın diye alıp onları da götürmeye kalkar. Ya sen yeni eve taşınıyorsun, pisliği niye getiriyorsun? Ve ihtiyacın da yok. Yeni evinde zaten her şey var, her türlü güzellik var. O paçavraları getirme, o pislikleri getirme. O pislikle ömür boyu yaşıyorlar bir kısmı, böyle olmaz. Onu Müslümanlığın içine sokmayacaklar. Mesela tevekkülsüzlük cahiliyede öyle, bir şey duyar hemen böyle panik atak tarzında dehşete kapılıyor, biri bir şey söylüyor morarıyor, biri bir şey söylüyor eli ayağı boşalıyor unutamıyor, uyuyamıyor veyahut bir tehlikeyle karşılaşıyor aklı gidiyor. Tevekkül etsene, bu kaderde yaratılmış şey. Kaderin dışında bir şey olmayacağına göre kafan rahat olsun. Tevekkül etmemek en büyük lüksü elden kaçırmak demektir. Yani akıllı bir hareket değil. Tevekkül en güçlü sinir ilacından antidepresandan daha etkileyicidir. Tevekkül, hiçbir antidepresanın yapmayacağı olumlu etkiyi tevekkül yapar. Onun için Kuran’da Allah hep tevekkülün üstünde durur. Yani müminin vazgeçilmez vasfı tevekkül.

Kitap dağıtmak çok önemli, mesela bir kitap dağıtıyorsak bin kitap dağıtalım. Ben akademideyken Fındıklı Güzel Sanatlar’da okurken Molla Cami bitişikteydi biliyorsunuz çok yakın. Allah bak, nasıl kaderde yaratmış görüyor musun? Üstü de cami Nusretiye Cami, altı Molla Cami. İki caminin arasında tebliğ yapacağım yer, bak, nasıl güzel yaratmış Cenab-ı Allah, nasıl bana uygun, deniz kenarında kolay. Ders sistemi de tam bana göre. Derse girme mecburiyeti yok, görev yapma mecburiyeti var. Yani verilen görevi yaptıktan sonra kaçta gelirsen gel. Mesela maket var farz edelim, maketi sen akşam teslim etmekle mükellefsin. Ben üçte geliyordum, üçe kadar tebliğ yapıyordum. Dört ve beşe kadar maketi yapıp bitiriyordum. Hoca acayip hayret ediyordu. Kısa boylu bir hoca vardı esmer, “ben sana inanamıyorum” diyordu “bunu nasıl yapıyorsun böyle? İllüzyon gibi, gözlerime inanamıyorum” diyor. Çünkü öğrenciler akşama kadar ancak yapabiliyorlardı, sabahtan akşama kadar. Ben bir buçuk saatte falan bitiriyordum. Orada Molla Camii’nde imamın kürsüsü var ya daha önce anlatmıştım size çok anlattım. Kürsünün o sırtını yasladığı yere kitapları doldurdum böyle, en az yüz kitap böyle, minderlerle kapattım üstünü. Benim depomdu orası kitap deposu. Dosyam vardı dosyamın arasına kitapları koyuyordum, okuldan çıkıp kitapları alıp dağıtıyordum. Dosyaya koyup gelip okulda dağıtıyordum. Geri dönüyordum, yeniden yine dolduruyordum orada, yine gelip yine dağıtıyordum. Ama bu sürekli gidip gelme, yani onun bir filmi olsa var ya hızlandırılmış film. Gidiyoruz geliyoruz, gidiyoruz geliyoruz. Hemen hemen bütün okula dağıtmıştım bütün gelen öğrencilere her bölüme. “Merhabalar” falan diyordum. “Size bir kitap vereceğim, bana eleştirip bunu verebilir misiniz?” Yani “kitabın eleştirisini yapabilir misiniz?” diyordum. Konu bitiyordu. Eleştirmek için okuyor zaten. Okuyan tabii dümdüz. Hocalara dağıttım tek tek böyle. En etkili metot o oluyordu. Hem tebliğ yapıyordum, anlatıyordum, hem kitap dağıtıyordum. Okul kredisine başvurmuştum. Kredinin önce toptan bir bölümü oluyor biriken bölüm. Gittik onun hepsiyle kitap aldım önce. “Hay Allah razı olsun.” Dedim. Bak, Cenab-ı Allah oradan da kapıyı açıyor. O aldığım krediyi de olduğu gibi kitaba yatırıyordum. Annem elbise almak için para veriyordu. Üst baş, ben hep tek elbiseyle idare ediyordum. Parayı vermiyordum kitaba gitsin diye. Annem, “yavrum bu üst baş ne böyle?” falan diyordu. Artık benim pantolonumun dizleri pot yapmıştı. “Git üstüne başına kıyafet al” diyordu. Ben yine gidiyordum kitap alıyordum. Annem acayip sinirlendi. “Artık para vermeyeceğim sana” dedi. Çünkü üç-dört kere oldu bu olay, her seferinde gidip kitaba yatırdım. Büyük bir hırsla ve kararlılıkla devam ettik elhamdülillah ve akademide büyük bir çekirdek yapı oluştu o zamanlar. Bak, daha hala o arkadaşlarımız devam ediyorlar. Yani otuz yıllık arkadaşlarım akademiden. Bu Yasin Gürlek falan hep oradan. Yasin Gürlek gözlüklü falandı mimarlık bölümünde. Camiye geldi Molla Cami’ye böyle gözlüğünü filan düzeltti. “Özür dilerim sizinle biraz konuşmak istiyorum, tanışabilir miyim?” dedi. Akademiden olduğunu da zaten biliyordum. “Ben size hayranım” dedi. “Siz çok cesursunuz” dedi. “Böyle tebliğ yapıyorsunuz. Ben de sizinle böyle beraber namaz kılmak istiyorum” dedi. “Olur” dedim. Hep beraber gidip geliyorduk. Oradaki müstahdemler de benimle namaza gelmeye başladılar o devirde. Bizde gizli açık her şey ayandı, yani böyle gizlimiz saklımız yoktu. Sonra baktık böyle kitap dağıtmakla olacak gibi değil. “Ya” dedim “Yeni Asya daha kapsamlı kitap yapsın” dedim. Kazım Güleçyüz’e, bir de Ümit Şimşek vardı Yeni Asya’da. “Ya Hocam sen kendin yazsana bir kitap” dedi “onu basalım” dedi. Ben de çok kapsamlı o zaman bir kitap hazırladım akademi kütüphanesinde. Deftere hazırladım böyle. O zamanlar böyle teknik imkanlar yok. Bilgisayar şu bu falan yok. Sonra onu broşür haline getirmiştik. Bir milyon adet kadar bastırıldı. O halamdan kalan bir para vardı miras olarak kalmıştı. Onun tamamına kitap bastırmıştım. Bütün büfelere falan her yere dağıttırdım, zaten 1986 tarihini veriyorlar dikkat ederseniz. “Darwinizm’in tepetaklak gittiği tarih 1986’dır. Neden dolayı olduğunu söylemiyorlar. Ya desene “Hoca bizi böyle bayram halısı gibi evire çevire katladı” falan, “ilimle irfanla” desene. Demiyor. 1986’da bir şey olmuş söyle. Birisi sana bir şeyler yapmış anlatmış etkilenmişsin. Anlat duyalım yani. Fethullah Gülen de “ya” diyor “birisi çıktı” diyor “yüzlerce kitap yaptı. Mahvolmuştu imanım” diyor “bitmiştim” diyor. “Kurtardı” diyor. Kim bu adam ya? Böyle büyük bir icraatı yapan bir insanı sen niye söylemiyorsun? Niye gizliyorsun? Duyalım ismini. “Söylemem” diyor. Söyleme. Biz de araştırırız kim olduğunu, inşaAllah.

“Canım Hocam ben Ahmet’in kuzeni, annemle birlikte seni çok seviyoruz” diyor. İsmini vermiş ama söylemeyeceğim. Çünkü bazen dinsiz, imansız, ahlaksız, alçak tipler oluyor, haset ediyor. Onun için göstermiyorum. Mesela birçok genç kız buraya resmini göndermiş, hepsi filinta gibi çok güzeller ama hasut, ahlaksız, alçak insanlar çıkıyor, onlara iş çıkartmak istemiyorum.

“Lütfen okuyun canım Adnan Hocam. Seni tanıtan Allah’a şükürler olsun” diyor. “Karizmanın kralısınız” diyor.

Tayyip Hoca’yı Türkiye’de en iyi koruyup kollayan benim en başından beri. İngiliz derin devletine karşı da onu en iyi koruyup kollayan benim. İçerideki fesat ocaklarına karşı da. Darbecilere karşı da, darbecilere ilk darbeyi vuran da benim. Yerle bir oldular ben açıklama yapınca. Zaten apar topar TÜRKSAT’ı vurmaya kalktılar. Beceremediler, Allah ayaklarına doladı. Alakasız yeri gidip vurdular. Cumhurbaşkanı, Başbakan falan hiç kimse ortada yoktu. Benden bir buçuk, iki saat sonra konuştular. Muhalefet, hiç kimse yoktu.

OKTAR BABUNA: Siz fitne olduğunu, sanal darbe olduğunu “askerlere şefkatli davranın” dediniz. “Muhalefet liderleri çıksın” dediniz.

ADNAN OKTAR: Tabii, benim konuşmamdan bir buçuk, iki saat sonra yavaş yavaş konuşmacılar ortaya çıkmaya çıktılar.

OKTAR BABUNA: Gezi olaylarında da öyle olmuştu Hocam. Kimse yoktu ortada. Sadece siz vardınız.

ADNAN OKTAR: Tabii. Gezi’yi Tayyip Hoca zaten yurtdışındaydı, sadece ben yatıştırmakla uğraştım. Yurtdışını da biz yatıştırdık, yurt içini de.

“Sen, artık Allah’a tevekkül et;” şeytandan Allah’a sığınırım. “Çünkü sen apaçık olan hak üzerindesin.” Bak “Sen artık Allah’a tevekkül et; çünkü sen apaçık olan hak üzerindesin.” (Neml Suresi 79)

Nahl Suresi 99, “Gerçek şu ki, iman edenler ve Rablerine tevekkül edenler üzerinde onun (şeytanın) hiçbir zorlayıcı-gücü yoktur.” (Nahl Suresi 99) İman eden kişi yeni doğmuş gibi kabul edecek. Küfürdeki pisliklerinin hepsini bırakacak. Kindarlık, o kadınların o kavgacılığı vardır, erkeklerin dedikoduculuğu vardır, kompleksleri vardır birçoğunun. Bunların hepsi bütün şeytan işi pislikler. Onları arabaya yükleyip yeni nur gibi evine götürmeyecek. Evin içine kiri pisi yüklemeyecek.

Melek Köse; “Hocam sizi çok seviyorum. Kızım ve ben duanızı bekliyoruz” diyor. Kızı da çok şekermiş Melek Hanım’ın. Allah uzun ömür versin.

Ölü olanlar, zombiler hepsi Allah düşmanıdır, Müslüman düşmanıdır. Sadece şeytanlığa akılları yeter. O işte ölülerin de üstüne şeytan hulul ediyor, ölü ya, ruhu kabzedilmiş ölü, onun bedeni boş olduğu için ona şeytan hulul ediyor, şeytan oturuyor. Yürüyen şeytan olmuş oluyor, konuşan şeytan yani ins şeytan. Bak, ins ve cin şeytanlar var o ins şeytan oluyor. Akşama kadar pislik peşinde olur onlar. Müslümanları nasıl kızdırabilir, nasıl densizlik yapabilir, nasıl ahlaksızlık yapar, nasıl iftira atacak, nasıl Müslümanların başarısını ortadan kaldırmaya kalkabilir? Hep densizlik üstünedir sistemleri.

Facebook homoseksüellik aleyhine bütün yazıları siliyor otomatik. Homoseksüelliğin aleyhine, homoseksüelliği eleştiren bütün yazıları Facebook dünya çapında siliyor. Yani bak kimlerin eline geçmiş Facebook oradan anlayın. Her türlü ahlaksızlığa ses çıkartmıyor aşağı yukarı. Mesela PKK’nın ahlaksızlığına ses çıkartmıyor, terör örgütlerinin ahlaksızlığına çıkartmıyor, onların hepsini yayınlıyor. Birçoğu yayınlanıyor. Ama homoseksüellik konusunda çok titizler, tek kelime ettirmiyorlar. Yani riskin büyüklüğünü Müslüman alemi artık görsün. Tehlike adım adım yaklaşıyor.

ERDEM ERTÜZÜN: Bütün profil resimlerinin üzerine homoseksüel bayrak koydurtmuştu otomatik Facebook.           

ADNAN OKTAR: Tabii.

“İyi günler Hocam biz Suudi Arabistan’daki sıkı takipçileriniz. Allah seni başımızdan eksik etmesin. Bize selamlar iletirsen memnun oluruz Hocam.” Eren ve Mesut ve arkadaşları. Hepinize selam ediyorum.

“Çirkin ama takva insan olmaz mı?” Olur. Olur ve Allah onu çok güzelleştirir. Yani bayağı sevilir öyle bir insan. Ama çirkinim diye Allah’a öfkelenirse Allah onu şeytana çevirir. Çünkü bu bedenlerin hepsi zaten toprak olacak. İskeletleri yan yana diziliyor ölenlerin, hepsi birbiriyle aynı. Hepsi tebessüm eder bütün iskeletler. Hepsi aynıdır. Kadın erkek anlaşılmazdır iskeletlerde. Herkes gidecek, güzel de gidecek, çirkin de gidecek.

CAN DAĞTEKİN: Siz söylemiştiniz Hocam “iskeletin güzeli çirkini olmaz” demiştiniz.

ADNAN OKTAR: Evet.

“Adnan Bey ilminize hayran oluyorum maşaAllah. Tüm konuşmalarınız üzerinde saatlerce düşünülmüş, hazırlanmış gibi temelli ve etkileyici. Bir ömre sığabilir mi böyle bir ilim? Bir acayiplik var. Sizi gördüğümde ister istemez acayip üstad diyorum.” Alihan Demir. Bende cehalet var. “Rabbim ilmimi artır” diyorum. Ayet var biliyorsunuz “Rabbim ilmimi artır.” Eğer ilim ehli olsaydık öyle alim olsaydık öyle bir dua olmazdı zaten. Alim olan Allah’tır, biz cahiliz. Ben zır cahilim. Allah ilmimizi artırsın inşaAllah.

BURAK TEK: Hocam Alak Suresi’nde de şeytandan Allah’a sığınırım “Kendini yeterli gören azar” diyor Rabbimiz.

ADNAN OKTAR: Evet. “İnnel insane leyetğa” Darwin’in sonunun tarihini veriyor. Darwin’in vefat tarihini veriyor. “İnnel insane leyetğa.” “İnsan kendini müstağni gördüğünde azar.”

“Canım, Allah aşkıyla sevdiğim, ruhum sevgili Adnan Hocam. Cenab-ı Allah gücünüzü kudretinizi kat kat artırsın. Bizleri dünyada ve ahirette beraber eylesin inşaAllah. Kızım Rana da selam söylüyor” diyor. Aleyküm selam. “Ve sizi çok seviyor” diyor Kemale. Allah ona çok sağlıklı sıhhatli olarak uzun bir ömürle hidayetle yaşatsın.

“Sevda güneşim, gül yüzlüm” diyor “nur yüzlü Hocam.” İclal.

Tunç; “Adnan Oktar Bey” diyor “oraya gelip sizinle konuşma imkanımız var mı?” Gelin tabii ki ama önce bir telefonla arayın. Kim olduğunuzu, ne olduğunuzu bilelim gelirsiniz. Niye gelmiyorsunuz?

Mehmet Şerda; “Ben de hayır diyeceğim ne olacak?” diyor.

Bu Gülen örgütü Londra’da açtığı camilerden birinin adı Mevlana Rumi Camisi. Ne kadar homoseksüel varsa oraya davet etmişler. Renkler homoseksüel renkleri. İngiliz derin devletinin baskısının ve etkisinin ne kadar çirkin olduğunu da bu açık gösteriyor. “Ne olursan ol yine gel” diye yani homoseksüel de olsan bilmem ne de olsan. Çünkü adam ne diyor, Mevlana Celaleddin Rumi kitabında? “Bizim yolumuzda Müslümanlık diye bir şey yok” diyor “kim olursan ol gel” diyor “fark etmez” diyor. “Bizim ayrı bir yolumuz var” diyor “bizim yolumuz bildiğiniz yol değil” diyor. Homoseksüel renklerinin, homoseksüel desenlerinin Müslüman camiinde ne işi var?

Evet dinliyorum.

BÜLENT SEZGİN: Beyaz Saray yetkilileri Cumhurbaşkanı Erdoğan’la görüşmenin ardından Trump’ın “Bugüne kadar ki en samimi ve verimli görüşmeydi. Erdoğan Ortadoğu’da merkezde olmalı. Onun ve ülkesinin taleplerine cevap vermeliyiz ve şunu kabul etmeliyiz. Erdoğan ülkesiyle güçlü bir lider, böyle değilmiş gibi davranamayız” dediğini aktardı.

ADNAN OKTAR: Çok güzel. Tayyip Hocam’a destek olanlar akılcı destek olacaklar. Bela olarak destek olunmaz, akıl kullanarak olur.

Çabuk öfkelenmekten kaçınmak lazım, o da küfürden gelen bir şey. Mesela Tevrat’ta Vaiz bölümünde 7/9’da “Çabuk öfkelenme çünkü öfke akılsızların bağrında barınır.” “Çabuk öfkelenen ahmakça davranır.” (Süleyman’ın Özdeyişleri, 14/17) Bak diyor ki “Nasıl sütü dövünce tereyağı çıkarsa, öfkeyi kurcalayınca da kavga çıkar.” (Süleyman’ın Özdeyişleri) Bak dedemin güzelliğini görüyor musun Hz. Süleyman (as)’ın. Çok fazla hanımı var diye hasetten ne kafirliğini bırakmışlar -haşa- ne putperestliğini, ne müşrikliğini. Her türlü iftirayı acımasızca ve çirkin bir üslupla o sivri dilleriyle yapıp onu da Tevrat’a yerleştirmişler. Bu çok korkunç bir şey. O mübarek nur gibi peygambere iftiralarının tek nedeni hanımlarının çok olması. Ağırlarına gidiyor.

Evet dinliyorum.

KARTAL GÖKTAN: İran-Amerika gerginliğinin sürdüğü dönemde ortaya çıkan bir harita, İran’ın Amerikan üsleriyle çevrili olduğunu gözler önüne serdi. Donald Trump, düzenlediği basın toplantısında gazetecilerin “İran’a askeri müdahaleyi düşünüyor musunuz?” şeklindeki sorusuna, “masadaki her seçeneği değerlendiriyoruz” cevabını vermişti.

ADNAN OKTAR: Yok, askeri müdahale İran’ı etkilemez, İran’ı çok güçlendirir, Amerika’yı da mahveder. İran’ı da çok zor duruma sokar. Böyle bir şey yok. İran’la Amerika Birleşik Devletleri’nin arasını hemen düzeltmek lazım. Hemen görüşmelere başlayalım. Hemen dergilerde, gazetelerde yazılar çıkaralım. Bu tamamen şeytanın bir ifası ve oyunu. İran’la Amerika’nın arasının açık olması için hiçbir neden yok. Her iki toplum da dindar, her iki toplum da Allah’tan korkuyor. Derhal kardeşliğin tesis edilmesi lazım. Şeytanın bu oyununu mutlaka dağıtmamız gerekiyor.

Buyurun dinliyorum.

BÜLENT SEZGİN: Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi üyesi ve Azerbaycan Milletvekili Ganire Paşayeva, “Türk devletleri olarak dışardaki Türk toplumlarının yani Türk diasporasını da içine alan bir birlik oluşturmak zorundayız. Eğer bir takım güçler hedefe Türkiye’yi koymuşsa biz dünyanın her tarafındaki Türk toplulukları olarak Türkiye’nin yanında durmak, Türkiye’yi desteklemek ve korumak zorundayız. Ve Türk birliğini bozmaya parçalamaya çalışan bu güçlere gücümüzü göstermek zorundayız. Nasıl İstiklal Savaşı’nda, Çanakkale’de birlik olduk ve bizi yenemediyseler yine aynı ruhla birlik olacağız ve yine yenemeyecekler” şeklinde konuştu.

ADNAN OKTAR: İngiliz derin devletine cevap vermiş, helal olsun. Delikanlı hanımmış, kabadayıymış, dürüstçe konuşmuş. Aslında bütün hanımların bu tarz konuşması gerekir. Çok fazla yazar var, oturuyor adam İngilizlere hayranlığını dile getiriyor. Onlara karşı muhabbetini dile getiriyor. İngiliz kültürünü anlatmaya çalışıyor. Bak, bu hanımefendi ne kadar güzel konuşmuş.

Evet dinliyorum.

BÜLENT SEZGİN: On birinci Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün eski Danışmanı ve Yeni Çağ Yazarı Ahmet Takan, MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın Katar’da bulunan FETÖ’cülerle barış görüşmesi yürüttüğünü yazdı.

ADNAN OKTAR: Olur tabii yani suça katılmamış, pişman olmuş kişiler varsa, nadim olduysa olur tabii, oturup yüz binlerce insanı buharlaştıracak hali yok hükümetin, kazanmak lazım. Hakikaten nadim olmuş olabilir, tehlikeyi görmüş olabilir bu kadar gaddar, bu kadar acımasız, merhametsiz bir insan ordusu değildir bunlar. İçlerinde psikopatı, ahlaksızı, zalimi vardır ama makul insanlar da vardır, o makul, mantıklı olanları ikna edip devlete, millete hayırlı hale getirmek gerekiyor.

Cemaatleri birbiriyle tanıştırsın hükümet, birbirlerini sevmelerini sağlasın. Bak eskiden beri bu gizli kanayan bir yaradır, cemaatler birbirini sevmemesi çünkü sevmezse zaten o cemaatleşme sağlanabiliyor, bütün cemaatler yanlış yolda, bizim cemaatimiz doğru yolda dendiğinde adam oraya gidiyor. Tamam öyle düşün yine ama sev yani ne olur? Mümin karşında mazlum, Müslüman sana bir zararı yok, zoru yok senin o güzel cemaatinin topluluğunu fark edememiş olabilir acı değil mi, dua et inşaAllah bizim cemaatimizin güzelliğini anlar dersin. Ona ters davranmanın alemi ne? Ona Allah onu nasip etmemiş bak senin güzel cemaatini Allah ona nasip etmemiş, sen orada nefret mi edeceksin, acıyacak mısın? Merhamet et, şefkat göster inşaAllah kurtulursun, bizim topluluğumuza gelirsin dersin. İnşaAllah Süleymancı olur dersin, inşaAllah Nurcu olur, inşaAllah Nakşibendi olur dersin. Mesela Bediüzzaman diyor: “Benim talebelerim hiçbir zaman için tarikat ehli olamazlar” diyor “olmamalılar, olursalar” diyor işte “Ahmet Hulusilerin, Hulusi Efendilerin” neyse o talebeleri sayıyor, “onların değerinde olamazsınız” diyor özetle. Doğru söylüyor çünkü tarikatçı olursa Nurcu olamaz, bölünme olur. Nurcu olması için gitmeyin tarikatlara, cemaatlere diyor. “Benim cemaatime, benim topluluğuma gelin” diyor. Gayet normal bir şey buna kızacak bir şey yok ama “bütün cemaatleri de sevin” diyor Bediüzzaman bu çok önemli, “hepsini sevin, hepsine sahip çıkın kardeş olun” diyor. Bediüzzaman’ın bu çizgisini esas almak lazım. Süleymanlı’ya sen nezaketle yaklaşırsan adam sana ne desin? Ama adamı yabancılarsan, ajan gibi görürsen bilmem ne o refleks olarak kendini korumak isteyecektir. Ama bu hakikaten ciddi bir acıdır, ciddi bir beladır Müslümanlar için. Mesela Menzil cemaatine gittiğinde adam ben Süleymancıyım dese kanı, iliği çekilir yahut Nurcuyum desen hemen birbirlerini tembihlerler aman buna dikkat edin falan diyeceklerdir. Bunun ortadan kalkması lazım. Niye bunu yapıyorlar? Haksızlar mı? Kendi mantıklarında haklılar çünkü oraya bir Süleymancı gelir de adamlar Süleymancı yapmaya kalkarsa onların birliği bozulur, o birliği muhafaza için o adama karşı dikkatli olmaları gerekiyor. Ama burada bir kör açmaz var bu düzeltilebilir. Süleymancı olarak sevebilirsin, Nurcu olarak sevebilirsin benim cemaatim iyi de hatta Bediüzzaman’ın sözü var; “Benim mesleğim iyidir deyin” diyor ama “en iyisi benimkidir demeyin” diyor bu kadar. Sevgiyle yaklaşacaklar.

Mehmet Şevket Eygi Hocamız’ın dediği doğru. 2017 ile 2022 arasında Mehdi (as) zuhur edecek doğru. Son aşamasına geldik.

Bediüzzaman İslam birliğini ittihadın mutlaka olması gerektiğini söylüyor. “Meşrebi (yolu) da muhabbettir (sevgi beslemektir). Husumet (düşmanlık) ise, cehalet (bilgisizlik) ve zaruret (ister istemez) nifakadır ki (ikiyüzlülüktür). Gayrimüslimler (Müslüman olunmayanlar) emin olsunlar ki, bu ittihadımız (birliğimiz), bu iki, üç sıfata (vasfa) hücumdur (karşı çıkmaktır.) Saldırıda gayrimüslime, (Müslüman olmayana) karşı hareketimiz iknadır (razı etmektir). Zira onlar medeni ve faziletli terbiyeli biliriz ve İslamiyet’i mahbup (sevilen sevgili) ve ulvi ve (yüce) göstermektir” diyor.

Münafık konusunu çok gündemde tutun, çok hayati bir konu. Münafıklar asrımızda en ziyade sahte hesaplarda münafıklıklarını yapıyorlar. Kendi hesaplarında Müslüman, mümin gibi görünüyorlar ama münafık hesaplarında o zehirlerini, pisliklerini, ahlaksızlıklarını, alçaklıklarını lağım gibi kusuyorlar. Sahte hesapları esastır bunların çünkü asıl bilinçaltındaki samimi inançları oluyor, öbürleri Müslümanları aldatmak için yapıyorlar gerçek hesaplarını, Münafıkların bu alçaklığına karşı çok dikkatli olmak lazım. Mesela bir hesabına bakıyorsun adam mültecilere yardım edilmesinden bahsediyor, diğer hesabına bakıyorsun mültecilerden nefretini anlatıyor sahte hesabında. Ama Müslümanların izlediği hesapta mültecilere yardımdan bahsediyor ama gerçek inancında korkunç bir nefret var mültecilere karşı, alçakça bir nefret. Mesela zannediyorsun ki küfürle hiç bağlantısı yok halbuki sahte hesabında küfürle iç içe. Şarabı savunuyor, dinle alay edilmesini savunuyor, kendisi dinle alay ediyor her türlü ahlaksızlık var. Bukalemun gibidir münafık nereye girerse onun rengini alır, hangi renk işine geliyorsa gider oraya ama orada anında o rengi alır onun için münafığın oyununa dikkat edilmesi lazım.

Şeytan Müslümanların hep ayağını kaydırmak ister, münafık da öyledir demin anlattığım konu o. Mesela iş yerindeyse iş yerinden atılmasını ister mesela kitap dağıtılacaksa kitabın dağıtılmasını engellemek ister, neşeliyse neşesinin kaçmasını ister, birliktelerse birliğin bozulmasını ister, eğer sevdikleri varsa sevdiklerinin yanından uzaklaşmasını ister her türlü hayrı engellemekle mükellef görür kendini. Mesela Müslüman güzel bir yazı çıkartır bir gazetede hemen o gazeteyi uyarıp ‘aman bu adamın yazılarını yayınlamayın’ der onu durdutturur. Mesela güzel bir yazı yazar yine bir gazete yahut bir kitapta o yazıyı tam çarpıtarak, tam tersine bir mantıkla başka bir karşıt görüş geliştirir mesela sen orada sevgiyi anlatırsın, o nefretin gerekliliğini anlatır öyle şeytani bir kafası vardır. Özetle müminlere bir fayda gelmesini hiç istemez münafık.

Mesela mümin farz edelim İngiliz derin devletinden bahsediyor münafık hemen onu bozmaya çalışır. Mesela homoseksüellerin iğrenç bir eylem içinde olduğunu Kuran anlatıyor, bunu anlattığında münafık bunu durdurmaya çalışır yani homoseksüelleri dolaylı yoldan destekler veyahut Müslümanların sevdiği bir insan vardır onu kötülemeye çalışır yani şeytani her türlü negatif eylem, her türlü negatif kötü etki. Mesela sen iman hakikati anlatırsın, o şeytanlığı tutar hiçbir faydası olmayan bir konuyu anlatmaya başlar dikkati dağıtmak için, iman hakikatini durdurmaya çalışır yani müthiş bir refleksi vardır şeytanın.

“İşten geldim çok yorgunum ama sohbetiniz o kadar güzel ki gidip yatamıyorum.” Şimdi bak uykusuz kalacak bunlar hakikaten.

BÜLENT SEZGİN: Yayınımızın sonuna geldik. Yarın tekrar görüşmek üzere hoşça kalın.            


DEVAMINI GÖSTER