Sohbetler (6 Haziran 2017; 22:00)


BÜLENT SEZGİN: İyi akşamlar. Hoş Sohbetler’e başlıyoruz, inşaAllah. Adnan Bey hoş geldiniz.

ADNAN OKTAR: Hoş bulduk, siz de hoş geldiniz.

Buyurun dinliyorum.

BÜLENT SEZGİN: İngiltere Başbakanı Theresa May, “Katar’a yönelik olarak terörizmin finansmanından sorumlu olanlarla sert bir konuşma yapmanın vakti geldi” ifadelerini kullanırken, Amerikan Başkanı Donald Trump, Katar’ı hedef göstererek, “Yakın geçmişte Ortadoğu’ya yaptığım ziyarette radikal ideolojiye maddi destek verilemeyeceğinin altını çizmiştim. Liderler de Katar’ı işaret etmişti. Bakın” dedi.

ADNAN OKTAR: Şimdi Katar farz edelim tamamen iptal edilse terör durur mu? Katlanarak devam eder. Ne alakası var? Çok acizce açıklamalar ve mantıklar ve tedbirler. Ne alakası var Katar’ın? Adam istediği an istediği silahı buluyor. Bir bombayı bulmak adam için dert değil. Burada inancın düzeltilmesi gerekiyor. Parasını kesmek, yolunu kesmek bununla durduramazsın. Adam daha da olmazsa arabayı alıp sürüyor milletin üstüne yahut bıçaklıyor. Eğitim burada çok önemli. İnsan sevgisi, Allah korkusu, Allah sevgisi hepsinin üstünde. Derin iman, Kuran’a vakıf olmak, Kuran’ı yeterli görmek, hurafelerden kaçınmak. Dolayısıyla böyle bir tedbir olmaz.

Bir ihtimal zenginliğini çekemiyorlardır. Çünkü para akışları falan belli. Ha “para akışını kontrol edelim” de aklım alır eğer şüpheleniyorsan. Milli geliri belli, geliri belli gideri belli oradaki hesaplara bakabilirsin. Hesaplardaki açıktan anlarsın eğer öyle bir şey varsa. Ama yapılan yöntem çok çirkin. Yani ambargo koymak, yiyecek içecek ambargosu yapmak, oradaki halkı mağdur hale getirmek, onun acısını halk çekiyor, insanlar çekiyor. Böyle bir yöntem olur mu? Bu konuşularak rahatça halledilecek bir şey. “Arkadaş” dersin “ben senin terör örgütlerine para vermenden şüphelendim, mümkünse hesaplarına bir bakayım” dersin. Bak hesaplarına, hesapta bir şey yoksa yoktur. Gelir-gider dengesine bakarsın, değil mi? Bu nedir? Hadi Katar’ı tamam yeryüzünden sildin terör ne olur? On misli artar. Böyle bir akıl olmaz. Terör imanla, akılla, bilgiyle ortadan kalkar.

Havadan, karadan, denizden ablukaya alınıyor ne kadar korkunç bir şey. Ne kadar ayıp. Orada çoluk çocuk Müslüman insanlar var onlar ne yesin içsin? Her şeyi durdurmuş oluyorsun sen, ilaç akışından tut yiyecek akışına kadar. Tarım ülkesi de değil orası, ne yapsın o insanlar? Böyle bir yöntem olur mu?

Evet, dinliyorum.

KARTAL GÖKTAN: Bugün Hakkari Çukurca’da PKK’lı teröristlerin roketatarlı saldırısı sonucu 1 askerimiz şehit oldu, 6 askerimiz yaralandı. Şehidimiz Nejat Yaman’ı görebiliriz.

ADNAN OKTAR: Nejat, ağabeyinin nurlu kuzusu. Ne güzel cennet kuzusu oldun, sana imreniyoruz. Allah mübarek etsin, tebrik ediyoruz. Allah sana sonsuza kadar cennet hayatı nasip etti. Biz dünyanın zorluklarıyla mücadeleye devam ediyoruz. Sen rahattasın, sana imreniyoruz. Ama tabii tebliğ de güzel, cihat da güzel cehd etmek. Ama şehadet tabii çok özenilecek, imrenilecek bir güzellik. Ne mutlu sana, ne mutlu annene babana. Allah sevenlerine uzun ömür versin. Sağlık sıhhat, afiyet versin. Sabr-ı cemil nasip etsin. Tahammül değil, tahammül ediyorsa o şirk. Diyor ki “Çok acı çekiyorum ama acımı içime atıyorum” o şirk olur öyle olmaz. O güzelliği takdir edeceksin, tebrik edeceksin, mübarek kılacaksın, Allah için mübarek olsun diyeceksin, Allah bu güzelliği bana da nasip etsin diyeceksin. Öyle azapla olmaz, dokunsan ağlayacak öyle olmaz, kastedilen o değil. Sabr-ı cemil demek güzel karşılamak demektir, sevinçle karşılamak. Çünkü Allah diyor ki “onlar sevinç içindedir” şehitler sevinç içinde sen niye sevinç durmuyorsun? O sevinç içinde sen de sevinç içinde olacaksın. Sen matemde o sevinçte nasıl oluyor o? Olur mu öyle şey?

İslam ülkelerini teker teker ezerek ilerliyorlar. Mesela Irak’a da öyle dediler işte “Bunlar atom bombası yapıyor” bilmem ne falan, mahvettiler işgal ettiler. Şu an Irak diye bir ülke yok. Milli servetini falan sömürüp darmadağın ettiler. Libya’da da öyle, orada da terör var şu var bu var orayı da mahvettiler. Sıradan gidiyorlar. Afganistan’ı “Terör ülkesi, ikiz kuleleri bunlar parçaladı” falan dediler, mahvettiler Afganistan’ı da. Şimdi Katar zengin bir ülke, orayı da mahvedecekler. Sonra sıra Suudi Arabistan’a gelecek. Bak Suudi Arabistan’a onu yaptırıyorlar ya, sonra sıra Suudi Arabistan’a gelecek. En sona Türkiye’yi bırakıyorlar Türkiye güçlü olduğu için korkuyorlar. Asıl hedef Türkiye de ama direkt gelemiyorlar. İşte bu FETÖ’yle metöyle bir şeyler yapmaya kalktılar, deve gibi kaçtılar ondan sonra da hasta deve gibi.

Evet, dinliyorum.

BÜLENT SEZGİN: Resmi olmayan kaynaklara göre Türkiye Katar’ın havadan, karadan ve denizden abluka altına alınması üzerine sekiz kargo uçağı yiyecek yolladı. İran da yine gemiyle yiyecek yolladı.

ADNAN OKTAR: Tabii öyle olması lazım. Çok ayıp yaptıkları, çok çirkin, acımasızca bir uygulama. Bir de Libya daha yeni belanın içinden çıktı onu da bu belanın içine çekiyorlar. Mısır’ı da mahvettiler. Tek tek İslam ülkelerini mahvediyorlar millet buna seyirci kalmasın. Şimdi bak Birleşik Arap Emirlikleri de sırada işin doğrusu. Orayı da karıştıracaklar. Şimdi Katar’a karşı getiriyorlar ya onu, o da oyunun bir parçası.

“Türkiye Katar kardeştir” etiketini destekleyelim.

Türkiye tabii, Kemal Kılıçdaroğlu’nun o sözü doğru. Biz İhvan-ı Müslimin’i destekleyemeyiz. Bütün Mısır halkını destekleriz. Biz taraf olamayız. Mısır halkının yarısına taraf yarısına karşı olur mu öyle şey? Mısır halkını biz tamamen destekliyoruz. Dolayısıyla İhvan’ı destekleme diye bir şey olmaz. Bütün Müslümanlar içerisinde İhvan’ı destekleriz. Yani ne var ne yoksa hepsini destekleriz o şekilde olur. İhvan’ı da şu şartla destekleriz; gelenekçi Ortodoks İslam anlayışından vazgeçerse. Yani şiddeti savunan hükümler, uydurma hükümler İhvan tarafından reddedilirse o zaman destekleriz. Mesela desin İhvan; “Biz İslam’a sonradan ilave edilen dehşet ve şiddet ifade eden her türlü uydurma rivayeti reddediyoruz.” Bunu desin bütün gücümüzle destekleyelim.

Evet, dinliyorum.

KARTAL GÖKTAN: Katar, kişi başı milli gelir dağılımı bakımından 143 bin Dolar ile dünyanın en zengin ülkesi. Dünya genelinde 350 milyar Dolar ile dünyanın dokuzuncu büyük varlık fonuna sahip.

ADNAN OKTAR: İşte bu adamların iştahını kabartmış demek ki. O ülkeyi de yıkmak istiyorlar. Çok dikkatle takip edilmesi gerekiyor.

Evet, dinliyorum.

BÜLENT SEZGİN: Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı Destici, Katar ve bazı Arap ülkeleri arasındaki krize ilişkin “Müslümanların ayrışmaya, kavgaya değil birliğe beraberliğe ihtiyacı var” ifadesini kullandı.

ADNAN OKTAR: Tabii. Katar’la dayanışma içinde olalım fakat Suudi Arabistan bizim kardeşimiz, canımız. Çok önemli bir İslam ülkesidir, tertemiz Müslümanların yaşadığı bir yer. Suudi Arabistan’ı da bütün gücümüzle destekliyoruz. Birleşik Arap Emirlikleri’ni de bütün gücümüzle destekliyoruz. Sadece orada oyun oynanmasına karşı kardeşlerimizi uyarıyoruz. Bak İngiliz derin devletinin casusları oraya gitti. Ed Hüseyin şu an orada, Ed Hüseyin’in yancıları orada. Bir şeyler çeviriyorlar şu an. İngiltere’yle bağlantılarını herkes biliyor. İngiliz derin devletinin desteklediğini de herkes biliyor bu adamları. Çok çok dikkatli olmak lazım.

Hükümet aklı başında hükümet. Tayyip Hocam da çok aklı başında bir insan. Her şeyi yerli yerinde ve zamanında yapıyor. Tayyip Hoca’yı sevmeyen de desteklesin Tayyip Hoca’yı. Vatan millet menfaati için desteklemeleri gerekir. Ama bak bana dürüst davransınlar, desinler ki “falanca lider gelsin bu işi yapar” desinler, samimi olarak gelsinler, hakikaten yeteneğini de anlatsınlar söz bir, Allah bir onu destekleyeceğim. Ama halihazırda Tayyip Hoca çok yetenekli ve bayağı akıllı bir insan. Bayağı da güzel hizmet ediyor. Vatan millet için yetenek ve liyakati esas alarak bu insanı destekleyelim, Tayyip Hoca’yı destekleyelim. AK Partili olun demiyorum. Bak İngiliz derin devletinin dünya çapında bir saldırısı var. Şimdi Katar’a saldırıyor. Türkiye’ye saldıramamasının nedeni Tayyip Hoca’nın yaman olması. Zayıf bir lider olsaydı Türkiye’ye çoktan saldırmışlardı, çoktan da bu darbe yerine gelmişti oturmuştu yani. Paramparça etmişlerdi şu an. Biz zaten İstanbul’da değildik şu an. Belki de hepimizi şehit etmişlerdi. Tabii. O yüzden Tayyip Hoca’nın karşıtları bir daha ellerini vicdanlarına koyup akılcı düşünsünler. Dürüstçe vatanın milletin hayrını savunuyor, milletin menfaatlerini savunuyor. Cesur bak, Katar’a mesela uçakla yiyecek gönderiyor. Hiçbir ülke yapamaz bunu. Bir İran yapıyor bir Türkiye yapıyor. Delikanlı ülkeler, delikanlı yönetimler. Bu yüzden zayıf bir iktidarı hiç kimse savunmasın. Bölgenin hastalığı için iyi bir doktor Tayyip Hoca. Baştabip yani. Destekleyelim.

Evet, dinliyorum.

BÜLENT SEZGİN: İngiliz Gazetesi Financial Times, Katar Irak’ın güneyinde kaçırılan 26 kraliyet ailesi üyesiyle Suriye’deki cihatçılar tarafından esir alınan 50 militanın serbest bırakılması için Nisan ayında 1 milyar Dolara yakın fidye ödediğini yazdı.

ADNAN OKTAR: Siz kuruyorsunuz o çeteyi, yani İngiliz derin devleti kuruyor o çeteyi Müslümanların üstüne salıyor, çoluğunu çocuğunu kaçırttırıyor oradan gasp ediyorlar parayı. Yani gasp bu. “Niye gasp yaptınız?” demesi lazım adamlara. Gaspçıların yakasına yapışacağına mağdurun yakasına yapışıyor. Şimdi sokakta adamlar, insanlar silahlı gasp oluyor, şimdi gitse polis adamın yakasına yapışsa “Niye kendini gasp ettirdin? Yürü seni hapse atacağım” dese bir mantığı var mı? Bunun gibi. Yani mağdur cezalandırılmaz. Orada Katar’daki insanlar mağdur konumunda idareciler.

Evet, dinliyorum.

KARTAL GÖKTAN: Adnan Bey, bayan arkadaşlarımız size güzel bir iftar sofrası hazırlayıp sofrada sizi ağırlamışlar. Kendileri, iftar davetlerini onurlandırdığınız için size çok teşekkür ediyorlar. Ve şu mesajı iletiyorlar; “Canımızdan çok sevdiğimiz hayatımızın anlamı iyi ki varsın. Allah sonsuza kadar bizi birlikte kılsın.”

ADNAN OKTAR: Ne güzel. Yaklaştır bakayım ben kendimi bir göreyim. Vay vay vay vay. Tamam teşekkür ederim inandım. İftardan hazırlık yapmışlar öyle mi? Şahane bir şey olmuş. Manzara da şahane, çok güzel.

Kadınlar çok güzel varlıklar. İnsanlar nasıl kıymetini bilmiyor ben hayret diyorum. Dünyanın en güzel varlığı kadınlar. Ama tabii güzel yetiştirmek lazım. Sevgi dolu, Allah’tan korkan, Allah’ı seven, yoksa ruh hastası gibi olur Allah esirgesin.

Evet, dinliyorum.

BÜLENT SEZGİN: Körfez İlişkileri Enstitüsü Direktörü Ali El-Ahmet, Suudi Arabistan’ın diplomatik ilişkilerini kestiği Katar’a tam ölçekli bir istilaya hazırlık içinde olduğunu savundu.

ADNAN OKTAR: Bizim de anlattığımız o. Onun için felaketi durdurmak için uğraşıyoruz. Öyle bir durum açık açık görülüyor.

Evet, dinliyorum.

BÜLENT SEZGİN: Yazısı şu şekildeydi Ahmet’in, Suudi Arabistan’ın son kararının Katar’ı istila ederek zenginliğini eline geçirmenin bir başlangıcı olabileceğini söylüyor.

ADNAN OKTAR: Öyle tabii. Bir de çok kolay ele geçebilecek bir ülke. Askeri gücü de yok, küçük bir ülke ama çok zengin. Ama böyle bir şey tabii hazmedilecek gibi bir şey olmaz. Yapan ahlaksızlığını ortaya koymuş olur ve yanına bırakılmaz altını çizerek söyleyeyim. Yapan pişman olur açıkça söyleyeyim, bayağı pişman olur. Bir bildiğim var ki söylüyorum. Evet.

BÜLENT SEZGİN: Ali El-Ahmet konuşmasının devamında şunları söyledi ayrıca: “Esas işaret, Suudi Arabistan’ın Yemen’deki isyancı güçlere karşı düzenlediği hava saldırılarının sayısındaki ciddi düşüş veya durma olacaktır. Bu, Suudilerin Katar’a karşı ani bir hamle yapmak için güçlerini yığdığının bir göstergesi olur.”

ADNAN OKTAR: O değil de asıl dikkatlerini çekmeyen bir şey var; Trump, Suudi Arabistan’ı ziyaretinde akıl almaz bir silah sevkiyatının işaretini verdi, akıl almaz bir silah sevkiyatı. Yani iki orduyu donatacak kadar silah. Bu silah nerede kullanılacak? Suudi Arabistan’ın düşmanı falan yok. Öyle bir şey yapmaya kalkarsa, Suudi Arabistan ilhaka kalkarsa Suudi Arabistan yıkılır bak söyleyeyim. Krallık rejimi gider, yani iktidarı kaybederler çok tehlikeli olur. Ben dostları olarak, onları çok seven kardeşleri olarak söylüyorum. Yani Suudi rejimi tarihe karışır.

Evet, dinliyorum.

KARTAL GÖKTAN: Middle East Monitör haber sitesi, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 15 Temmuz darbe girişiminin hemen ardından Katar’dan kendisine olası bir suikasta karşı koruması için özel birlik getirttiğini yazdı. Katar’ın Ankara Büyükelçiliği’ne atfedilen bir belgeye dayandırılan haberde, özel birlik gönderilmesi talebi bizzat Erdoğan’dan gitti. Bunun üzerine “Doha yönetimi Erdoğan’ı korumak için özel kuvvetlerden 150 kişiyi Türkiye’ye gönderdi” denildi. İddiaya göre Katar özel kuvvetleri 19 Temmuz’da sessiz sedasız Ankara’dan ayrıldı. 

ADNAN OKTAR: Öyle olsa ne olur olmasa ne olur? Ama iki ülke kardeş. Bizim orada askerimiz var zaten. O şekilde değil de onlar gönüllü olarak sevdikleri için risk görüp gelmiş olabilirler. Ben de dostuma birisi zarar vermeye kalksa kalkar giderim onu korumak için. Ona benzer bir şey. Yoksa 150 kişiyle yapılacak bir şey yok. Yani 150 kişi nedir? Çok az sayıda insan. O bir dostluk gösterisi başka bir şey değil. Olduysa da odur yani o şekildedir. Ayrıca Tayyip Hoca’nın 150 kişiye ihtiyacı yok. Bir kere ben açık açık ona söyledim; “Göremediğin dostların var” dedim. O yeter ona zaten Tayyip Hoca’ya. Öyle bir şey yok. Kimse elini kaldıramadı darbe gecesi. Demek ki görünmeyen dostları sürekli devredeler. Yani kimse bir şey denemeye kalkmasın hiç tavsiye etmem. Evet.

BÜLENT SEZGİN: Ders çalışan sahibini rahat bırakmayan bir kedi vardı.

ADNAN OKTAR: Kedinin sahibi lafı kediye yakışıksız bir ifade oluyor. Kedinin kardeşi olabilir bir insan, arkadaşı olabilir, sahibi ne demek yani? Köle mi o da onun sahibi olsun? Olmamış o laf. “Ben kedinin sahibiyim” kediyi kaale almamış oluyorsun. Kedi çok şeker bir varlık öyle olmaz. Kedinin kardeşi olabilir bir insan. Evet.

KARTAL GÖKTAN: İzleyici sorularımız var.

VTR: Merhaba ben Kübra. Cinayet işleyenlerin üç-beş sene ceza yatıp çıkmasını doğru bulmuyorum. Sizce ne kadar doğru?

ADNAN OKTAR: Üç-beş sene değil de cinayette normalde müebbettir cezası. Eğer öyle bir şey varsa facia, bir yanlışlık var demektir, hukuki bir yanlışlık var demektir. Duyduğu bir vaka varsa ayrıca bize söylesinler biz burada dile getirelim konuşalım. Olmaz. Yani hukuki bir yanlışlık yapılmıştır. Ha daha önce olmadı mı? Oldu. Daha önce hakikaten üç sene, beş sene yatıp çıkan çok cani oldu. Ben ona karşı bütün gücümle o zamanlar tavır koydum. Ama özellikle bu Rahşan affı denen Ecevit döneminde yapılan af bizi hayretler içinde bırakmıştı. Birinci kere deyip beceremediler. O zaman biz çok bastırdık, dilekçeler yazılarla falan bastırdık yapamadılar birincide. Ama ikincide çok kalabalık bir kadroyla, çok geniş bir siyasi yelpazeyle bastırıp bu yakışıksız tavrı oluşturdular. Bence yakışmadı. Ben yakışıksız buldum. Cinayet işlemiş bir adamın üç yıl yatıp dışarı çıkması bana çok korkunç geliyor. Bir de ailesi affeder, sen nasıl affediyorsun şahıs olarak? Başbakan “ben affettim” diyor çıkıyor olmaz böyle bir şey. Benim şahsi kanaatim bu. Kanuna hukuka saygımız büyük. Teorik olarak kabul ederiz ama pratik olarak vicdanen benim kabul edeceğim bir şey değil. O anlamda söylüyorum. Evet.

VTR: Öğrenciler neden haftanın beş günü okula gitmek zorunda?

ADNAN OKTAR: Aslan, tabii doğru söylüyorsun. Öğrenciler parklarda falan buluşacaklar orada ders yapılacak açık havada. Giyinecek üstünü spor bir kıyafet giyecek açık havada anlatılacak. Çok geniş bir mekan olması lazım, arkadaşça bir ortam olması lazım. Beraber film seyredecekler, sohbet edecekler genel kültür anlatımı olacak yani zevkle dinleyecek insanlar. Mesela burası da bir okul gibi düşündüğümüzü hayal edelim, nedir? Burada kimse sıkıntı çekmiyor, kimse zorlanmıyor rahatça her şeyi en güzel şekilde öğreniyoruz. Eğlenceli rahat huzurlu bir eğitim sistemi olması lazım. Evet.

VTR: İstanbul’daki üniversiteler neden genellikle özel? Ve neden meslek yüksekokulları kampüs içinde değil de ayrı bir yerde? Meslek yüksekokulları bu kadar dışlanmış bir vaziyette, onu öğrenebilir miyiz?

ADNAN OKTAR: Özel okul olması iyi canım. Bir kere komünist işgaline karşı çok esaslı bir darbe oldu bu. Çünkü komünistler devlet okullarında adeta bir kamp oluşturmuşlardı bir kısmı, bazı okullarda muazzam bir komünist işgal oluyordu. Özel okullar çok fazla olunca komünistler o okullarda küçük bir grup olarak kaldılar ve etkilerini de hemen hemen kaybettiler, garibanlaştılar, zavallı hale geldiler. Esaslı bir darbe oldu komünizme karşı. Devlet okulları varken okulları kontrol etmek akıl almaz zordu. Ülkücüler çok zor durumda kalıyordu, dindar gençler çok zor durumda kalıyorlardı. Meslek yüksekokulları tabii hayatidir. Çünkü meslek Türkiye’nin en çok ihtiyaç duyduğu bir dal. Hükümet gereğini yapacaktır. Tayyip Hocam’a güvensinler.

BÜLENT SEZGİN: Bir son dakika haberi; Katar’a diplomatik tecrit uygulayan ülkeler arasına Ürdün de katıldı.

ADNAN OKTAR: Ürdün zaten İngiltere’nin kontrolünde. Ürdün’e “hadi” demişlerdir. Telefon açsalar yeter Ürdün Kralı’na İngiltere’den. Mesela farz edelim herhangi bir bakan yahut birisi açsa, “Hemen açıklama yap kısaca bekliyoruz” falan dese bitti. Sanki Ürdün bağımsız karar almış gibi. Öyle çok fazla ülke var, yani zibil gibi. Çok fazla ülkeye bu kararı çıkarttırabilirler. Bir tek Türkiye’ye yaptıramazlar, İran’a yaptıramazlar. Belirli ülkeler var mesela Rusya’ya yaptıramazlar. Bu gariban irili ufaklı ülkelerin hepsine yaptırırlar çok kolay onlar.

Sayın Bahçeli kükremiş. Var mı sizde?

KARTAL GÖKTAN: Görebiliriz açıklamasını. “Eğer yeni bir darbe teşebbüsü olursa, eğer buna kalkışan çıkarsa bilinsin ki bu aziz topraklarda gömülecek ne bir yer, ne cesedinin başına dikilecek bir mezar taşı bulunmayacaktır. Gelecekleri varsa görecekleri de vardır. Görecekleri sadece azap ve dehşet olacaktır.” Devlet Bahçeli.

ADNAN OKTAR: Kabadayının, delikanlının hası Sayın Bahçeli. Böyle kabadayı, böyle delikanlı çok nadir olur.

Trump yaptığı konuşmada “İslam NATO’su kurun, teröre karşı savaşın” diyor. Yani Katar’ın işgalini kastediyor. Yani birleşin Katar’ı işgal edin falan. Trump’ı da yönlendiren İngiliz derin devleti. O da gariban. İyice kendini bıraktı. Kızına da homoseksüelliği destekletti. Şu an İngiliz derin devletinin kollarında. Tamamen bıraktı. Ben bakayım dedim hani direnecek mi dedim, hiç direnmeye niyeti yok tam anlamıyla kendini bıraktı. İlk başta bir parça direnir gibi oldu, sağlı sollu birkaç aparkat kroşe dizüstü çöktü. Ben bu kadar çabuk pes edeceğini tahmin etmiyordum. Çözüm yine Mehdiyet’te neticeleniyor. Başka bir çözüm görünmüyor. Evet.

VTR: İsmim Ezel, edebiyat öğretmeniyim. Mesleğimi çok seviyorum, gurur duyuyorum mesleğimle. Kendi işimden çok memnunum ama atanamayan, atama bekleyen, iş bulamayan birçok arkadaş var. Buna bir çözüm bulunması gerektiğini düşünüyorum. Gerçekten insanlar yıllarca okuyorlar, okuduklarının karşılığını alamıyorlar. Çok şükür benim işim var çok memnunum ama diğer arkadaşlarımın bir çözüm bulmasını isterim.

ADNAN OKTAR: Çok fazla okul var. Öğretmen açığı yok mu bu okullarda? Öğretmen fazlalığı mı var böyle bir durum mu var nedir? Onu bir inceleyelim. Çok fazla bu konuda yakınma var. Bir şey söylesem şimdi akılcı teknik olması için delile dayanması gerekiyor. Delilimiz az. Bana bir gün müsaade versin bu hanımefendi bakayım inceleyeyim ona göre bir şey söyleyeyim.

Evet, dinliyorum.

VTR: Şu anda Kartal’dayım. Geldiğim zaman şöyle bir baktım etrafa fakat hiç iftar çadırları göremedim. Bu da biraz düşündürdü beni neden acaba? Hani ramazana özgü çadırlar, eğlence, şenlik böyle etkinliklerin olmasını gerçekten isterdim ama yok.

ADNAN OKTAR: Ne şeker anne bu ne temiz insan, maşaAllah. Doğru söylüyor tabii, her yer çadırlarla dolması lazım. Her yerde yemekler dağıtılması lazım. Halkın hoşuna gidecek eğlenceler tertip edilmesi lazım. Ramazanın renkli yönünün iyi vurgulanması lazım. Terörden falan mı çekindiler acaba? Güvenlik sağlamak zor oluyor olabilir. Belki onu düşünmüşlerdir bilmiyorum. O konuda da bilgim yok ama gecikmiş de bir şey yok, şu andan itibaren de yapılabilir. Daha önce hükümet bu konuda titizdi bildiğim kadarıyla. Yapmıyor muydu? Yapıyorlardı.

KARTAL GÖKTAN: Belli yerlerde aslına o tarz uygulamalar var, tarihi mekanlarda Sultanahmet, Eminönü gibi yerlerde İstanbul’da var.

ADNAN OKTAR: Ama bak anne gitmiş “Kartal çok öksüz oralar” diyor. Oraları da şenlendirmek lazım.

1 milyon öğretmen adayı atama bekliyormuş. Ancak 100 bine yakın ihtiyaç varmış. O zaman o 1 milyon kişi için ayrı bir iş alanı açılması gerekiyor, yoksa o olmaz. Onu bir düşünmek lazım yani ne yapılabilir? Belli öğretmen olamayacakları 100 bin kişiyse. O çocuklar bayağı bir heyecanlanıyorlar seviniyorlar atama olduğunda.

“Ben Münevver Uçak, eşim Hüseyin Uçak selam ediyoruz.” diyor. Aleykümselam. Nereden arıyorsun onu da söylesen daha iyi anlarım. Batmantaş’ta bir Uçak ailesi vardı. Onlar mı başkası mı bilmiyorum?

Sorular gelebilir kardeşlerimizin.

VTR: Sizce Türkiye’deki okullarda verilen eğitim taraflı mı?

ADNAN OKTAR: Eğitim taraflı mı? Taraftan kastın ne olduğunu anladınız mı siz? Taraflı tarafsız nasıl eğitim olur?

BEYZA BAYRAKTAR: Yani evrimci eğitim.

ADNAN OKTAR: Ha evrimci. Tabii ki materyalist, Darwinist bir eğitim var. Doğru o. O yönden taraflı bir eğitim. Yani Abdülhamit devrinden bir taraflı bir eğitim var. Darwinist, materyalist bir eğitim var. “Allah yarattı” diye bir eğitim yok. Allah’ı öven bir eğitim yok. Okullarda hangi kitapta “Allah yarattı” diyor. Hep “tesadüfen oldu, patlamayla oldu, evrimle oldunuz.” Bu şekilde anlatılıyor. Bu uğursuzluk getirir bela getirir diyorum. Bu sözümü önemli görmeleri hayati. Bak Allah’ı sen inkar eden bir eğitim yaparsan, kainatın tesadüfen meydana geldiğini iddia edersen, evrimle oluştuğunu Darwinizm’in de doğru olduğunu söylersen bu uğursuzluk getirir, felaket getirir. Bu yanlış. Yani her gün söylüyorum.

Evet, soruları alalım yine.

VTR: Merhaba ben Yasemin Bodur eski kuaförüm. Şu an geçici bir süre için mesleğimi icra edemiyorum. Bayanların bakımlı olması konusu hakkında bilgilerinizi arz ederiz.

ADNAN OKTAR: Nasıl kibar, nasıl saygılı, nasıl güzel insan maşaAllah. Kadınların bakımlı olması kadınların en dikkat edeceği konulardan bir tanesi zaten. Çiçek bakımlı olunca güzel olur. Bağ bakımlı olunca güzel olur. Her şey bakımlı olunca güzel olur. Allah bakımla güzel olacak şekilde yaratmıştır dünyayı. Bakımsız vahşileşir dünya. Kadınların bakımlı olmasını kadınlara suç gibi gösterdiler. Yok işte “makyajın gereksiz” yok “kıyafetin bu şekilde olmasına gerek yok.” Dolayısıyla kadınlar ne giyeceğini ne yapacağını şaşıracak hale geldiler. En güzel giyinen kadını bile yerden yere vuruyorlar görüyorsunuz. Televizyona çıkarıyorlar. Mesela bayağı güzel o çocukların kıyafetleri acımasızca çocukları birbirlerine eleştirtiyorlar. Halbuki ufak tefek eksiklikler olduğunu düşünelim. Ama o da ayrıca bir güzelliktir, o bir farklılıktır. O elbisenin altına o ayakkabı gitmemiş diyor. Niye gitmesin? Orada olur o, ayrı bir hoşluk. Niye monotonluk olsun? Mesela eteğin altına şu ayakkabı gitmez. Mesela hiç alakasız bir ayakkabı da olabilir niye olmasın? Yani bir zıtlık meydana getirir ilginç durur. Mesela ilginç bir makyaj gayet güzel olur. Kız çocuklarına yapılan baskı erkek çocuklarına yapılmıyor. Erkek çocuklarına bir rahatlık var. Yani hiçbir şeylerine karışmıyor erkek çocuklarının. Dışarı çıkıyor istediğini yapıyor. İstediği kişiyle konuşuyor, istediği gibi yürüyor, istediği yere bakıyor. Kız çocukları çok eziliyorlar. Bir kere hiçbir yere bakamıyor çocuklar hep gözleri yerde. İstediği gibi giyinemiyor. Bir kere babasının olurunu alacak, annesinin olurunu alacak kıyafet için. Kardeşlerinin olurunu alacak, dayısı amcası hepsinin olurunu alacak ondan sonra giyinebiliyor. Aile fertlerinin herhangi biri hayır dedi miydi bitiyor o konu. Böyle olmaz. Kadınsı giyiniyor çocuk akıl almaz suçlamalarda bulunuyorlar. Mesela erkek arkadaşı olmuyor acayip suçluyorlar. Bir erkek arkadaşı olduğunu düşünelim yine acayip suçlanıyor. Ne yapacaklarını bilemiyorlar. Ve çocukların, kızların özellikle en büyük açmazı şu an güzel olmaya ihtiyaç duymuyorlar. Çünkü onları sevecek bir insan bulmakta güçlük çekiyorlar. Yani çok yüksek oranda bu bela mevcut. Ben genç kızlara soruyorum “erkek arkadaşın var mı?” Ben hiç böyle seviyorum gerçekten mutluyum diyen kız görmedim. Hep yangınlar, hep erkekler onlara oyun oynanmış ya tuzağa düşürmüşler ya canlarını yakmışlar. Hep gardlı hale gelmişler çok çok nadirdir yani aksi. Sevgisizlik bir taun gibi, veba gibi dünyayı sarmış durumda. Genç kızlar da kendi başlarına yaşıyorlar. En yakın arkadaşları anneleri. Birkaç kız arkadaşları oluyor işte yarı yarıya. Birkaç kız arkadaşı oluyor onlarla ancak ahbap olabiliyor, arkadaş olabiliyor. Onlara da yarı yarıya güveniyor tam da güvenemiyor. Erkeklere hiç güvenemiyorlar zaten kızlar hiç. Yani acayip yılgınlar çocuklar. Güvenemeyince zaten bir kere diğerkâm bir insan bulamıyorlar. Fedakar, dünyadan geçmiş, sevdiği için yaşayan bir insandan kadın hoşlanır akıllı bir insandan, Allah’tan cidden korkan bir insandan hoşlanır. O çocuklar habire göbeğimi baklava yapacağım, sırtımı oklava yapacağım bunun peşinde. Onu da yapıyor hakikaten ama kızlar yine sevmiyor. Ona şaşırıyor yani bu kadar emek verdik nasıl oluyor. Bir de onun için kabarıyor da yani enaniyet de yapıyor bu vücutla diyor herhalde iş biter falan diyor, kızlar hiç muhatap olmuyorlar. Çünkü kızlar güven, akıl, derinlik, tutku, aşk, samimiyet bunları ararlar ve karşıdaki insanın onu çok iyi anlayabilmesini isterler. Adam camış gibi bakıyor boş boş yani son derece akılsız. Hepsi için demiyorum tabii belirli tipler, belirli vakalar için söylüyorum. Genelde bütün anlattıklarım için bu geçerli. Güven de duyamıyor mesela çok dengesiz oluyorlar. Çocuklar mesela bir anda saldırganlaşabiliyor genç kıza karşı. Bir anda öfkeleniyor veyahut beraber çekilmiş samimi bir resmi oluyor onu yayınlayıp çocuğu mahcup ediyor internette. Çünkü internette de bu tip bir imkan ellerine geçti eskiden bu imkanları yoktu. Bu imkanı da kullanıyorlar. O genç kızlar acayip ajite yaşıyorlar o yüzden çok rahatsızlar. Ne sevgiyi yaşayabiliyorlar ne tutkuyu yaşayabiliyorlar. Halbuki kadınlar sevgi, tutku madenidir. Yani uçsuz bucaksız bir madendir onlar. Sevginin, tutkunun madenidirler. Deniz gibi, okyanus gibi ucu bucağı yoktur. Ama o güzellik onların içerisinde hapsedilmiş olarak kalıyor. Bu da işte deccaliyetin insanlara karşı bir oyunu. Onun mağduru, en büyük mağduru da kadınlar oluyor.

Evet, dinliyorum.

KARTAL GÖKTAN: Yabancı basında en son yayınlanan makaleleriniz şunlar Adnan Bey. Sol görüşlü Amerika’nın bağımsız haber sitesi Amerikan Herald Tribune’de “Depresyona Karşı En Güçlü İlaç Sevgidir” başlıklı makaleniz yayınlandı. Yazınızda insan ruhunun sürekli olarak fedakarlık, sevgi, ahlaki ve manevi güzelliklerle beslenmesi gerektiğini anlatıyorsunuz. Dünyanın çekişme değil sevgi ortamı olduğunu anlayan bir toplumda depresyon gibi suni hastalıkların bütünüyle yok olacağını belirtiyorsunuz.

Facebook’ta bir milyona yakın takipçisi olan Fas’ın batısı Atlas Okyanusu kıyısında yer alan liman kenti Cazablanca’dan yayın yapan Fransızca internet gazetesi Aujourd'hui le Maroc “Türkiye Avrupa’dan Uzaklaştırılamaz” başlıklı makalenizi yayınladı. Yazınızda dinde zorlamaya izin vermeyen dinimizin demokrasinin en mükemmel tarifini yaptığını vurguluyorsunuz. Dolayısıyla Türkiye’nin Avrupa’dan üstün bir demokrasi geliştirebileceğini belirtiyorsunuz.

Merkezi Londra’da bulunan Irak’ın günlük Arapça gazetesi Azzaman’ın hem basılı yayınında hem de internet sitesinde “Müslümanlar İçin Sıkıntılar Arasında Geçen Bir Başka Ramazan” başlıklı makaleniz yayınlandı. Azzaman’da ayrıca “Ramazan’da Ben Olmayı Bırakıp Biz Olmak” başlıklı makaleniz de yayınlandı. Yazınızda tüm Müslümanların kardeş olduklarını düşünmeleri ve anlamaları için Ramazan’ın güzel bir vesile olduğunu anlatıyorsunuz.

Katar’ın en büyük Arapça gazetelerinden Al-Rayah da ise “Cennet Bahçelerine Özenmek” başlıklı makaleniz yayınlandı. Yazınızda geçmişteki Müslüman uygarlıkların etkileyici mimari yapılarına ve başarılarına değiniyorsunuz. Radikalizm ve savaşlarla gündemde olan İslam dünyasının içinde bulunulduğu bu durumun Kuran’ın özüne dönülerek değiştirilebileceğini anlatıyorsunuz maşaAllah.

ADNAN OKTAR: Gayet güzel. Dünya çapında Allah görüşlerimizi dile getirmemizi sağlıyor ve bu yazıları da yaratan Allah.

Evet, dinliyorum.

VTR: Ben kırtasiyeciyim, kırtasiye dükkanına sahibim. Gelen müşterilerden kendi kendime yaptığım anket ve testler var. Şunu hissediyorum toplumda sevgiyi, mutluluğu, birbirimize saygıyı yitirmişiz. Biz kendimizce bir grup kurduk arkadaşlarla, birbirimizi tetikleyip bu tür insanlara ulaşıp bunu düzeltmeye kendi çocukluğumuza inmeye çalışıyoruz. İnşaAllah bunu başaracağız.

ADNAN OKTAR: Ay benim canım aferin çok güzel. Ne güzel Allah kalbine ilham etmiş. Bu Türkiye çapında yayılsa muazzam bir güzellik olur. Allah kalbine güzel bir şevk, heyecan vermiş. Çok isabetli güzel bir çalışma Allah muvaffak etsin. Tabii deccal insanlığa oyun oynadı insanların en mühim özelliğini yaratılış sebebi olan güzelliği ellerinden aldı. Yani sevgiyi ellerinden aldı. Sevgiyi bütün dünyaya hakim etmek için herkesin adeta böyle bir devrim gibi muazzam atakta olması lazım.

Evet, dinliyorum.

BÜLENT SEZGİN: Cumhurbaşkanı Erdoğan: “Katar’a yönelik tüm yaptırımların en kısa sürede kaldırılacağını ümit ediyorum. Çünkü Katar’ın bir terör zanlısı olarak tavsif edilmesini çok ağır bir itham olarak görüyorum.” dedi. “15 yıllık dönemimde kendilerini yakından tanıyorum. Böyle bir şey olsa karşılarına çıkacak ilk devlet başkanı ben olurum. Burada farklı bir oyun oynanıyor. Ama bu oyunun arkasında kimler var şu anda onu henüz tespit edebilmiş değiliz. Bölge ülkeleri olarak gücümüzü kendi iç mücadelemiz yerine sorunun asıl kaynaklarına yöneltmemiz gerekiyor. Bölgenin karışıp gerilimin artması için fırsat kollayanların umutlarını boşa çıkarmalıyız.” dedi.

ADNAN OKTAR: Arkasında hangi gücün olduğunu bilmiyorum diyor değil mi Tayyip Hocam. Ne desin? Biliyorum mu desin? Bilmez olur mu? Bilir tabii ki. İngiliz derin devleti. Gayet iyi biliyor devlet. Üç yüzün üzerinde yazar bu konuda yazı yazdı zaten meydana gelen panikten de anlaşılıyor. Baksana en sonunda da hiç ummadık tipler ortaya çıkarttılar. Durup durup ikide bir “İngiliz derin devleti yok. İngiliz derin devleti yok.” Yoksa sen otur işine bak. Olmasa sen böyle panikler misin?

Evet, dinliyorum.

VTR: İstanbul genelinde kütüphanelerin yetersiz olmasından şikayetçiyiz. Ben Fatih İstanbul Üniversitesi’nde okuyorum Beyazıt’tayım. Orada beş-altı tane kütüphane olmasına rağmen yetmiyor çok fazla öğrenci var. Kaldı ki diğer ilçelerimizde de çok büyük kütüphane yok. Kütüphanelerin sayısı artırılması gerekiyor. Bununla ilgili bir çalışma yapılacak mı merak ediyorum?

ADNAN OKTAR: Aslansın sen. Senin istediğin çok güzel. Hükümet bu konuyu öncelikli konu olarak ele alacağını umuyorum. Kütüphane siz istersiniz de devlet size böyle bir imkanı sunmaz mı? En kolay sunulacak imkan. Siz yeter ki kütüphane isteyin. EvvelAllah Tayyip Hocam’a bu konuyu bildirelim. Büyük bir ihtimalle kardeşimizin dediği gibi birçok yerde ihtiyaç vardır çok güzel olur. Hem de teşvik edelim insanları da kütüphanelere gelmeleri için. Kütüphaneye ulaşmak kitap okumak da kolay olsun. Evet.

BÜLENT SEZGİN: Adnan Bey Ürdün 1921 yılında Transjordan adıyla İngiliz mandası olarak kuruldu. 1946’da bağımsızlığına kavuştu. Şu anki Ürdün Kralı 2. Abdullah İngiltere’de Sandhurst askeri Akademisi’nde ve Oxford’da eğitim gördü. Annesi İngiliz. 1981’de Asteğmen rütbesiyle İngiliz ordusunda görev yaptı.

ADNAN OKTAR: Oho daha ne olsun?

BÜLENT SEZGİN: Chatham House’da da resmi var.

ADNAN OKTAR: Chatham House’da resmi var. “Ürdün karar almış” diyor. Ee? “Katar’ı protesto ediyor” diyor. Ya kardeşim bir telefonluk işi var adamı unutmuşlar bak o arada heyecandan unutmuşlar. “Sen niye konuşmadın?” İki kelime bu kadar. Derhal devreye giriyorlar. Yani telefonsuz böyle bir karar alması mümkün değil. O beklemiştir telefonun başında. Hayır Ürdün Kralı’nı ben kardeşim olarak seviyorum. Şeyh Nazım Hocamız’ın mürididir. Nakşibendi’dir. Temiz insanlar, seyit aileden geliyorlar. Ama İngiliz derin devletinin pençesi oraya kadar uzanmış durumda. Evet.

BÜLENT SEZGİN: Yine bazı resimler vardı. İlk Ürdün Kralı, yanında Churchill var. İngiliz ajanlarından Gertrude Bell var. Birinci Abdullah, Ürdün Kralı. Yine burada diğer ilk Ürdün Kralı Emir Abdullah. Ve Churchill’le yine Emir Abdullah’ı görüyoruz. Yanında İngiliz ajanlarından Lawrence.

ADNAN OKTAR: Ed Hüseyin de Lawrence’a hayran olduğunu söylüyor. Ed Hüseyin bak adam normalde Londra’da yaşıyor. Şu an Birleşik Arap Emirlikleri’nde, merkez olarak kabul ediyor. Orada kamp yapıyor şu an yoğun faaliyet halinde. Bu Katar’la Birleşik Arap Emirlikleri’nin çatışması için yoğun bir baskı var. Suudi Arabistan’ın çatışması için yoğun baskı var. Şimdi Ed Hüseyin de bu konuda devrede. Yani onlara karşı tavır alması ve taraf olması için muazzam bir çalışma içinde. Yanına da yancılarını toplamış. Buradan da o münafığı alıp götürmüş, Çiyan’ı da yanında götürmüş. Orada yoğun bir faaliyet halindeler. Onu da şimdi çırağı olarak yetiştiriyor. Çünkü onu tecrübesiz buluyor. Aynı kendisinin çizgisinde de görev yapması için onu eğitime aldığını öğrendik. Evet.

VTR: Sizce üniversiteyi hangi şehirde okumalıyım?

ADNAN OKTAR: Allahualem annene babana en yakın şehir herhalde en iyisi olur. Ailene yakın şehir olması lazım herhalde. Değil mi?

Evet, dinliyorum.

VTR: Merhaba ben garsonum. İsmim Merve. İnsanlar garsonlara karşı nasıl kibar olabilir?

ADNAN OKTAR: Hay benim canım, hakikaten özellikle genç kızsa garson, Türkiye’de kimi bıyık buruyor, kimi kafa tutuyor. Çok zor. Mesela hostes kızlar için de öyle. Halbuki garsona olağanüstü saygı gösterilir. Sana hizmet ediyor. Sen acayip hürmet etmek durumundasın ona. O çünkü sana tevazu ediyor, saygı gösteriyor. Senin için, Allah rızası için, senin mutlu olman için sana yemek getiriyor, yiyecek getiriyor. İhtiyacın olan şeyleri getiriyor. Senin ona son derece hürmetli, saygılı olman, nezaketli olman, dinin önemli bir vecibesi olur. Aksi zaten vicdanı yaralayacak bir hareket olur. O da eğitimle, Allah korkusu, Allah sevgisiyle olur. Evet.

VTR: Eğitim sistemi hakkında mesela Atatürk ve İnkılapçılığın kaldırılması ders olarak veya evrim teorisinin kaldırılması hakkında ne düşünüyorsunuz?

ADNAN OKTAR: Atatürk gençlere eğitim olarak, düzenli olarak öğretiliyor, anlatılıyor. Atatürkçülük nasıl kaldırılsın? Öyle bir şey olmaz. Evrim en kapsamlı şekilde anlatılıyor. Daha da geliştirildi. Fakat o kelime kullanılmıyor. Darwinizm; evrim kelimesi kullanılmıyor. Ama onun dışında kapsamlı, geliştirilerek anlatılıyor şu an. Hatta Milli Eğitim’de bir kelime vardı, bir cümle. “Bazıları da yaratılışla kainatın yaratıldığını söyler” diyor. Onu kaldırdılar. Asıl kaldırılan kısım odur. Yoksa Atatürkçülük de anlatılıyor. Hayır, anlatılmasa da zaten Atatürkçülük Türkiye’de oturmuş bir sistemdir. Aksi olmaz zaten.

Evet, dinliyorum.

BÜLENT SEZGİN: Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Mısır, Bahreyn ve Yemen’in Katar’la bütün ilişkilerini kesmelerinin ardından beş Arap ülkesi de hava sahalarını Katar’a kapattı. Katar hava yolları bu ülkelere rutin uçuşları durduğu için uçuş rotalarını değiştirmek zorunda. Artık kısıtlı bir rotayı kullanabiliyorlar. Katar uçaklarını ancak İran ve Türkiye üzerinden uçurabiliyor. Ayrıca ülkelerin tek kara bağlantısı olan Suudi Arabistan sınırı da kapandı. Gıda kamyonları mahsur kaldı. Katar’sa uzlaşma çağrısı yaptı.

ADNAN OKTAR: Bak, İslam ülkeleri Irak’a saldırınca böyle bir ittifak yapmadılar. Afganistan’a saldırıldı, böyle bir ittifak yapmadılar. Libya’ya saldırıldı, yapmadılar. Mısır mahvoldu yine ittifak yapmadılar. Ortada hiçbir şey yokken bu adamlar gasp belasıyla karşılaşmış, prenslerini, yakınlarını adamlar gasp edip kaçırmışlar, para istemişler. Bunlar da parayı vermiş. “Vay, sen gaspçılara nasıl parayı verirsin?” Bütün İslam alemini ayaklandırdılar. İngiliz derin devletinin talimatıyla. Yani felaketin boyutunu anlayın. Ne kadar aciz, ne kadar ezilmiş konumda olduklarını görün. İslam birliğinin olmamasının, İttihad-ı İslam’ın olmamasının, Mehdi (as)’ın zahir olmamasının nasıl bir felaket getirdiğini bütün dünya görüyor şu an.

Evet, dinliyorum.

VTR: Merhaba, ben teknik lisede elektrik okuyorum. Sizce ülkemizde elektrik nasıl güvenilir bir hale getirilebilir?

ADNAN OKTAR: Elektriğin şakası olmaz. Ben ilk anladığım tarz -gerçi onu sormuyor da- ben o anlamda söyleyeyim; elektrik her yerde tehlike, her yerde tehdittir. Çıplak kabloya dikkat edeceksin. Elektriklenen bir yere dikkat edeceksin. Su dökülür mesela bir anda yerde priz vardır. Her yer elektriklenebilir. Elektrik çarpması sonucu ölen çok fazla insan oluyor. Delikanlıyı mahcup etmeyelim, bir daha sorusunu alalım.

VTR: Merhaba, ben teknik lisede elektrik okuyorum. Sizce ülkemizde elektrik nasıl güvenilir bir hale getirilebilir?

ADNAN OKTAR: Herhalde şöyle demek istiyor; Elektrikle ilgili okuyan öğrencilerin hayat garantisi nasıl olabilir? Onlar iş bulabilirler mi? Elektrikle ilgilenmek güvenli bir hayat şekli olur mu? Olur tabii. Çünkü elektrik en çok kullanılan nimet. Senin gittiğin okul da iyi zaten. Senin pek bir sorunun olmaz. Gönlün rahat olsun.

Sen benim iftar resimlerimi bir göstersene bana. İyice bir bakayım yakışıklı çıkmış mıyım? Kimler yok ki? Herkes var. Ama sofra da sofraymış yani maşaAllah. Çok güzeldi yiyecekler. Teşekkür ediyoruz. Hazırlayan hanımların da ellerine sağlık. Sonra hamur işleri geldi, pilavlar geldi böyle acayipti yani. Tarif edilecek gibi değil. Başka?

KARTAL GÖKTAN: Gösterebiliriz.

ADNAN OKTAR: Bizzat elleriyle hazırlamışlar her şeyleri. Bu birinci faslıydı. Sonra ikinci fasıl, sonra üçüncü fasıl yiyecekler geldi. Şahane. Evin manzarasını bir daha göreyim, sofranın manzarası güzel. Şahaneymiş hakikaten. Bayağı güzel. Süslü değil mi? Müslüman kaliteli olacak, temiz olacak, özenli olacak. Bütün gücüyle bunun için gayret edecek.

Evet, dinliyorum.

BÜLENT SEZGİN: Cumhurbaşkanımız Tayyip Erdoğan Amerika’ya yönelik PKK uyarısını şöyle yapmış Adnan Bey. “Sırf bölgedeki politikalarına hizmet ettikleri için terör örgütlerine karşı bir duruş sergilemek yerine onları milis güç gibi tanımlamalarla aklayanlar hayati bir hata yaptıklarını çok yakında anlayacaklardır.”

ADNAN OKTAR: Tayyip Hocam diyorsa doğrudur.

Evet, dinliyorum. Sorular gelsin.

VTR: Gökhan Ben. Türkiye’deki adalet ve özgürlük hakkında ne düşünüyorsunuz?

ADNAN OKTAR: Adalet olağanüstü hale göre iyi. Olağanüstü hale göre de özgürlük iyi. Ben kendimi bir ölçü olarak görüyorum aslında. Bak, ramazanda gelenekçi Ortodoks inanca göre böyle bir şey asla olmaz. Ama benim inancıma göre, Kuran’a göre olur. Eğleniyorum, bak dekolte hanımlar da var. Eğleniyorum, Kuran’a göre bu mümkün. Ve yani haramlığı diye bir konu yok. Çünkü haram diyen bana ayet getirsin diyorum, getiremiyor. O zaman helal. Bu nedir? Özgürlüktür. Diyeceksin ki; “RTÜK falan devreye giriyor. Nasıl özgürlük oluyor?” RTÜK’ün başında Tayyip Hocam yok. Kim var? Numan Kurtulmuş var. Adam zaten bütün görevlerinden alındı. Bir tek işte bu hükümetteki görevi kaldı. Yani beklerseniz güzellik, hoşluk zamanla oluşur. Yani her şey ani olmaz. Bazen de ani olur. Ama tabii daha özgür olalım diyorsun. Doğru. Ama işte o toplumun üstündeki baskı asıl özgürlüğü alan. Yani sokakta toplumun topluma yaptığı baskı var. Genç kızlara baskıyı hükümet yapmıyor. Genç kızlar başını yerden kaldıramıyor. Kim yapıyor? Halkın içindeki o insanlar yapıyor. Hepsi mi? Değil. Kısmen de olsa ama bu genç kızları yıldırmaya yetiyor. Dünyanın en güzel varlığı olan kadınlar Türkiye’de özgür olamıyorlar, toplum baskısından dolayı. Birçok yerde. Her yerde diyemem ama birçok yerde özgür değiller.

Evet, dinliyorum.

VTR: Merhaba ben Mehmet, lise öğrencisiyim. E-okul veli bilgilendirme sistemi neden kapatıldı?

ADNAN OKTAR: Herhalde öğrencileri kurtarmak içindir. Onlara bir güzellik yapmışlar. Biz zamanında okulda mesela bazen derslerde değil mi zayıf aldığımız da oluyordu ve ailemizin duymasını istemezdik o zamanlar. Sonra işte dört alıyorduk mesela dört kurtarmıyordu. Ama beş alırsan dört buçuktan kurtarıyordun o zamanlar. Dört buçuklar mecburen beş yapılıyordu. Altı alırsan zaten ferah ferah kurtarıyorsun. Onun için “Beşten şaşma altıyı aşma” diye bir felsefemiz vardı o zamanlar. Çok okuyan öğrencilere şey derlerdi isim vermeyeyim de böyle çok başarılı, derslerinde çok titiz, gece gündüz okuyan öğrencilere hoş bir varlığın ismini, insanlara faydalı olan bir varlığın ismini söylerdiler. Onun için insanlar çok da çalışkan olmak istemezdi bizim zamanımızda. “Beşten şaşma altıyı aşma” felsefesi çok çok yaygındı. Hakikaten pratik öğrenmek çok önemli öyle sabahlara kadar efendim perişan olarak dikkatini, beynini darmadağın ederek çalışma bence gereksiz. Pratik öğrenmek daha güzel, zevkle öğrenmek daha güzel.

Evet, dinliyorum.

VTR: İsmim Hande. Bazı kesimlerde kendimizi rahat hissederken bazı kesimlerde kendimizi rahat hissedemiyoruz. Bunun önüne nasıl geçebiliriz Türkiye’de?

ADNAN OKTAR: Bu çok acı genç kızlarda, dünyalar güzeli hepsi. O kadar acıyorum ki çocuklara. Ara sokaklara da giriyoruz bazen hiçbir yerde genç kızlar başını yerden kaldıramıyor, göğsünü dikemiyor. Ya göğsünü dik, etrafına bak neşe içinde ol, bakamıyor çocuklar. Kendini güvende hisseden milyonda birdir çok nadir. Benim gördüğüm yerlerde tabii başka yerleri bilmiyorum. Ama genel bir sorun olduğunu herkes biliyor. Ben işi konuyu yumuşatmaya çalışıyorum biraz. Daha felaketin çapını derli toplu göstermeye çalışıyorum ve genç kızlar bundan mağdur, bu çok korkunç bir şey bunun mutlaka halledilmesi gerekiyor. Böyle şey olur mu? Genç kız dediğin dolu dolu sevgiyi yaşayacak, tutkuyu yaşayacak, aşkı yaşayacak, beğenecek, beğenilecek, şık giyinecek, şık yiyecek, şık gezecek dünyanın güzelliği onlar.

Evet, dinliyorum.

VTR: Merhaba iyi günler, ismim Vehbi Akpınar, inşaat firmasında çalışıyorum. Benim sorum şu olacak: Son yıllarda görüyoruz ki büyük şehirlerimizde binalar gittikçe yukarı çıkmakta. Fakat yollar da aynı şekilde yanlamasına gitmemekte, nüfus artmakta araçlar çoğalmakta falan yollar hep aynı. Buna ne çözüm öneriyor? Çok teşekkür ederim.

ADNAN OKTAR: Yeni yol açmak aslında mümkün. Çünkü çok fazla illegal bina var çok fazla. Hepsinin yıkılması gerekiyor ve her yerin ferahlatılması gerekiyor. Ama bu ilk planda hükümetin yapabileceği gibi bir şey değil. Çünkü çok reaksiyon olur alt yapısı çok iyi hazırlanması gerekiyor. O zaman ne yapılabilir? Yeraltı. Yeraltında kat kat kat inerek çok fazla yol yapılması gerekiyor. Bunun dışında olmaz. O binaya izin verirken yeraltındaki yolu önce bitirip sonra binaya izin verilmesi lazım. Bütün binaları şehrin merkezine yığmaya da gerek yok.

Evet, dinliyorum.

VTR: Interstellar filminde olduğu gibi bu karadeliklerin içinden geçtiğimiz zaman başka bir evrene çıkmamız mümkün mü?

ADNAN OKTAR: Başka evrene çıkarız da buhar halinde çıkarız. Buhar da değil iyonlarımıza ayrılırız, elektronlarımıza ayrılırız. Atomik parçalara ayrılmış oluruz. Ölünce başka boyuta gideceğiz. Birden uyandığımızı açıkça göreceğiz yani alenen. Ve zaten bak geçenlerde çok kere söyledim alenen şu an rüyadayız görülüyor rüyada olduğumuz. Berrak bir netlik şeklindedir ölüm, birden berrak bir netlik şeklindedir. Can almaya gelen melekler çok güzel ve yakışıklıdır müminlere gelen. Bir de yakınlarıyla, sevdikleriyle beraber gelir yani tedirgin olmaması için kişi. Zaten tedirgin olacak gücü de olmaz müminin. Tedirginlik alınıyor kalbinden, korkuyu bilmez ölüm anında. Ama o ana kadar imtihan olur tabii. Ama genellikle ölümden biraz önce ölüm oluyor onu da söyleyeyim. Tam böyle kalbi durduğunda, işte beyni durduğunda falan diyorlar ya çoğu kere öyle olmuyor olabilir. Birçok kişi görür der ki “Gözünün nuru gitmiş, feri gitmiş” falan anlamsızlaşır bakışları. Ölmüş oluyor. Ama yakınları o hareketsiz hale gelince öldüğünü zannediyor. Halbuki daha önce ölmüş oluyor. Ayette var ya Kuran’da “Sizi eski çocukluğunuza çeviririz” diyor Allah “yaşlandığınızda.” O eski çocukluğuna çevrildiğinde zaten ölmüş oluyor. Böyle bir insan zaten çocukluğuna dönüyorsa şuur kapandı demektir. Şuurun kapanması demek ölüm demektir. Şuura biz ruh diyoruz. Ruh şuurludur. Şuur kapandığında ölüm olmuş olur. Halk tabiriyle kötü bir ismi var ama ben onun söylemek istemiyorum bunama tabir ediliyor. Bunadığında bir insan mesela “Garip garip konuşuyor” diyor işte “dağların üstünden şu an gidiyorum” diyor “bana dağların üstünde yemek yediriyorlar” diyor falan ölmüş işte belli. O şuur kapanmış gitmiş. Bedenen ölmeden önce ölmüş oluyor.

Evet, dinliyorum.

VTR: Astral seyahat nasıl yapılır, nasıl olur onu merak ediyorum.

ADNAN OKTAR: Astral seyahat yapan insan çok güçlü bir ruha sahip olması lazım. Aklını atar yoksa öyle bir şeyi kaldıramaz bir insan. Uçakla gezme gibi olmaz. Şiddetli korkar onu bedeni normalde kaldıramaz öyle bir şeyi. Başka bir mekana geçmek, başka boyuta geçmek onun için işte Said Nursi gibi olacaksın maşaAllah. O yaman, o rahat, yeni tabiriyle rahat tolere etmiş.

Evet, dinliyorum.

VTR: Dövme yaptırmayı sağlık açısından nasıl buluyorsunuz?

ADNAN OKTAR: Eğer steril şartlara dikkat ediliyorsa yani dövmenin boyası yeni alınması lazım ona mahsus olması lazım. İğnesi de ona mahsus olması lazım. Çalışma yapan insanın da elinde eldiven olması gerekiyor yeni takmış eldiven. Dövme yapılacak yerin de steril hale getirilmesi lazım antisepte edilmesi gerekiyor. Çok özen gösterilmesi lazım yoksa Allah esirgesin başkasına kullandığı iğne mesela sarılık olur adam ona geçer. Daha da vahim hastalıklar geçebilir Allah esirgesin. Çok çok dikkat etmek lazım.

Evet, dinliyorum.

KARTAL GÖKTAN: Bosna’nın Bujim şehri yakınlarında bir camii var Adnan Bey. Resimleri görebiliriz. Bu camiinin çok tatlı ve bir o kadar çalışkan küçük bir cemaati var. Her sene ramazan ayında camiinin bahçesinde iftar veriyorlar. Bu iftar için günler öncesinde cemaat içinde yemekten, temizlikten vesaire sorumlu ekipler oluşturuluyor. Yemek hazırlıklarına tüm cemaat üyeleri katılıyor. Camii bahçesine Bosna el halılarını anımsatan halılar seriliyor.

ADNAN OKTAR: Ekip şahane.

KARTAL GÖKTAN: Yine cemaat lideri tarafından halılar üzerinde yer sofraları diziliyor. Çocuklara da sofrada ayrı bir yer hazırlanıyor. Bujim yakınlarında bu bölgenin küçük bir camisi aslında burası. Ama böyle güzel nezih bir cemaati var maşaAllah.

ADNAN OKTAR: Camii küçük ama gönül büyük olmuş.

Evet, dinliyorum.

VTR: Merhaba, ben Furkan. Evcil hayvan yetiştirme ve eğitim konularında nasıl bir yol izlemeliyiz?

ADNAN OKTAR: Evcil hayvan Allah’ın emaneti çok önemli. Bayağı titiz davranmak lazım. Mesela üzmek, sinirlendirmek. Kızmak mesela hayvana çok tehlikeli bir şey çok büyük bir hata. Çok akılsızca bir davranış olur. Mesela evde hayvan bir şey kırıyor aklı yok, şuuru yok sen nasıl kızarsın ona? Eve almışsın sen onu göze alarak onu eve alıyorsun. O bir şeyi kırıp yıkacak sen de onu kabul edeceksin. Yoksa eve almayacaksın onu olur mu öyle şey? Veyahut mesela bir yiyecek yiyor hayvan bilmiyor. Ona hayvana burnundan getirecek şekilde davranmak çok çirkin olur. Zulüm, özellikle hayvana zulüm çok büyük bir zalimlik olur. Çünkü onun ağzı var dili yok kendini savunmayı bilmiyor. Bazen mesela öyle köpeğini döven oluyor, atını döven oluyor bunlar çok vahşi ve ahlaksızca eylemler. Zulüm bu başka bir açıklaması yok ahlaka uyan bir şey değildir. Yemeğine, suyuna, yatmasına, temizliğine her şeyine dikkat etmek lazım. Allah’ın emaneti o, ona gösterilecek titizlik çok büyük sevap. Mesela kediye gösterilecek titizlik çok büyük sevap olur, ona gösterilecek merhamet onu belki cehennemden kurtaracak.

VTR: Adım Tolgahan. İnsanlarda aradığınız özellik nedir?

ADNAN OKTAR: En çok tabii samimiyet. Allah çünkü ölçü olarak onu söylemiş sadece. “Ancak samimi olan kullarım kurtulur” diyor. Samimi olan insan çok derin bir insandır. Her şeyi mükemmeldir. İmanı, ahlakı, kişiliği. Çünkü Allah’ın kontrolünde demektir. Şeytanın etkisine girmeyen insan demektir o. Gerçi şeytanın gücünü de Allah yaratır ama samimiyet ayrı bir şey.

VTR: Adım Can. Bazı üniversiteler neden ücretli bazıları neden ücretsiz?

ADNAN OKTAR: Can işte ücretli olanlara parası olanlar giriyor parası olmayan da ücretsize giriyor. Bence adil. Çünkü zorla bir şey yok. İsteyen ona giriyor isteyen ona. Ücretsiz üniversitelerde de kalite düşüklüğü yok bilakis çok yüksek eğitim kalitesi.

VTR: Emeklilere sizin tavsiyeniz nedir, iyi bir tavsiyeniz vardır?

 ADNAN OKTAR: Emekliler genellikle bir boşluğa düşebiliyorlar. Emekliyi çok faydalı insan haline getirmek lazım hem kendine hem çevresine. Ne yapacaklarını bilemiyorlar. Çoğu gidip kahvehanede oturuyor. Evde durmasını da istemiyor birçok aile. Mesela yaşlı baba emek vermiş ömrü boyunca çalışmış “Evde oturma” diyor mesela evin hanımı. O da gidip akşama kadar kahvehanede oturuyor yahut parkta oturuyor. Onlara çok güzel amaçlar, çok güzel yollar gösterilebilir. Arkadaş grupları oluşturulur kendi aralarında. Mesela bir parkın bakımı onlara verilebilir, bir bahçenin bakımı onlara verilebilir zevkle yaparlar. Çok da güzel olur. Mesela bir kütüphanede görev verilebilir. Ama tabii yorucu olmaması lazım yani dikkatlerini ve bedenlerini yormayacak işler olması lazım, zevkle yapacakları şeyler olması lazım. Ama en güzel bahçe bakımı olur herhalde benim kanaatim.

VTR: Merhaba, ben Yusuf İslam. Gençlerin sigara içme yaş ortalaması 11’e düşmüş. Bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz?

ADNAN OKTAR: Yusuf İslam. Yusuf ne güzel ismin var aferin sana. Evet küçük hatta sekiz-dokuz yaşındaki çocuklar bile bazen görüyorum sigara içiyorlar. Birini bitiriyor birini yakıyor bir de adam gibi, büyümüş adam gibiler, sesleri falan da öyle. Ciltleri, bedenleriyle bayağı büyük bir insan gibi oluyorlar. Genç kızlara da çok şaşıyorum mağaza önlerinde diz çöküp yan yana sanki çok acil bir şeymiş gibi işyerinden izin alıp dışarıya çıkıp sigara içmeler. Çok boş bir kültür. Sigaranın bir lezzeti yok, kokusu berbat. İnsana keyif verecek bir yönü yok. Beyne açıcı bir etki yapmaz, sigara içen insan bitkinleşir, halsizleşir, tansiyonu çıkar. Ve rahatsızlık verir. Kokusuyla her yönüyle insanları rahatsız eden bir madde. Sadece özenmeden kaynaklanıyor. Hani büyükler sigara içer, işte biraz bilmiş kişiler sigara içer gibi bazı kişilerde imaj oluyor. Yani şahsiyetini kazanmış özel kişilikli insanların sigara içeceği inancı yayılıyor. Bazı kişiler ondan kişilik bulmuş oluyor. Bazıları da oradan buradan görüp özenti, filmlerden falan görüp özeniyorlardı. Gerçi filmlerde şu an durduruldu ama yine de özenme kendi aralarında özendirme devam ediyor. Bunu hükümet de, halk da sürekli dile getirerek bayağı gerilettiler. Biraz daha bastırırsak tamamen gider. Mesela sigara kullanma nedeniyle her yıl dünyada beş milyon kişi ölüyor. Türkiye’de yüz yirmi bin kişi yaşamını yitiriyor sigaraya dayalı hastalıklardan. Günde üç yüz kişi sigaradan ölüyor anlamına geliyor Türkiye’de. Her gün günde üç yüz kişi sigaradan ölüyor. Bir kere sigaranın imal edilmemesi gerekiyor. Sigara imalatının yasaklanması lazım.  Mesela eroin yasaklandı, esrar kokain yasaklanıyor, sigara da yasaklansın konu bitsin. Evet.

VTR: Ben fizyoterapist Nilay Güven. İnsanların fizyoterapist mesleğiyle ilgili fizyoterapistlerin neler yaptığı ile ilgili açıkçası çok bilgisi olmadığını düşünüyorum. Bununla ilgili acaba neler yapılabilir? Gündemde belki insanları bilinçlendirmek adına ne gibi yararlı kaynaklar bulunabilir? Bunları öğrenmek istiyorum teşekkürler.

ADNAN OKTAR: İşte kas iskelet sistemi bozuklukları, ortopedik hastalıklar, romatizmal hastalıklar, bedensel engellilere doktorların verdiği tedaviyi uygulayan doktorlar. Tıp fakültesinde okumuyorlar fizyoterapist olarak yetişiyorlar. Ama tabii bence onlar direkt doktor. Çok hayati görev yapıyorlar. Belki hanımefendinin şikayet ettiği doktorlar kadar niye itibarlı değil anlamına geliyor gibi geldi bana. En az doktorlar kadar itibarlı ve önemliler çünkü hayati hastalıkların tedavi olması için o insanlara ihtiyaç var.

Evet, dinliyorum

VTR: Merhaba ben Sude. Bence en büyük aklımızı kurcalaması gereken soru eğitim sistemi. Eğitim sistemimiz çok kötü ilerliyor çünkü bize teknik bilgiler öğretiyorlar ama pratiğe nasıl dökeceğimiz öğretilmiyor. Sonra niteliksiz bireyler ortaya çıkıyor. Bence en büyük sorun bu.

ADNAN OKTAR: Evet, benim canım çok samimi anlatıyor doğru söylüyor ve gençler en çok ondan yakınıyorlar. Ama şu anki devletin imkanları, hükümetin elindeki maddi imkanlar ancak bunu sağlıyor benim gördüğüm. Çünkü Abdülhamit devrinden beri bu tarz bir eğitim var. Darwinist, materyalist bir eğitim var. İşte okulda sıralara insanlar oturtturulur bu şekilde olur. Bir gelenek atıldı mı arkasından o geleneği bozacak birisi pek gelmiyor. İlk gelenek önemli oluyor ondan sonra o öyle muntazam devam ediyor. O geleneği yıkacak insanlar olması lazım.

VTR: Avrupa’daki emeklilerle Türkiye’deki emeklilerin arasında fark var mı?

ADNAN OKTAR: Tabii onlarda hayat şartları daha kaliteli daha yüksek. Türkiye’yle bir olmadığı görülüyor. Bir kere hayat farkı var çok ciddi bir hayat farkı var. Evet.

VTR: Merhaba. Bu metrobüsler hakkında soru sormak istiyorum ben. Sadece bayanlar için bir metrobüs yapılabilir mi?

ADNAN OKTAR: Olur ama hükümete demediklerini bırakmazlar öyle bir şeyde. İşte haremlik selamlık falan diyecek halbuki hakikaten kadınlar çok rahat eder olabilir gayet de makul. Bir de mantıksız bir yönü de yok. Bir sıkışma da olmaz böyle bir şeyde. Çünkü oraya gelen kişilerin büyük bölümü kadın oluyor mesela yarısı yahut üçte biri üçte ikisi, üçte biri onlar binmiş olacaklar. Yükü de bu çok azaltır. Ve rahat gitmelerini sağlar bu. Rahatça otururlar rahatça konuşurlar, rahatça yaşarlar.

Evet, dinliyorum.

VTR: Merhaba ben Efe. Kadına şiddet niye bu kadar arttı?

ADNAN OKTAR: Genellikle eğitim düzeyi düşük olan ülkelerde işte Hindistan’da, Pakistan’da, Ortadoğu ülkelerinde kadına şiddet daha yüksek. Türkiye’de de çok yüksek kadına şiddet. Kadını öldürmeyi, kadın yaralamayı bir erkeklik, bir üstünlük olarak görüyor adamlar. Eğitimin bozukluğundan kaynaklanıyor. Kadına eziyet etmek mesela kadını vurmak, öldürmek falan adam “erkeklik yaptı” diyor. Ama gelenekçi eğitime bakıyoruz “Annenin diz kapağının üstüne bakarsan” diyor “tahrik olursun” diyor. “Üç yaşında çocuğun bacağına amcası bakmaması lazım” diyor. Kadına karşı bir kere bakış açısı çok korkunç bazı kişilerde. Dehşet verici. Bir kısmı da mesela diyor ki “biz kadını dövmeye alıştığımız için” diyor “dövmek isteriz” diyor. Adamlar gülüyor. “Ömer de döverdi”  diyor alkışlıyorlar. Halbuki Hz. Ömer (ra)’in kadınları dövdüğüne dair hiçbir beyan yok. Peygamberimiz (sav)’in kadınları dövdüğüne dair hiçbir beyan yok. Tamamen hurafe. Bunu teşvik eden bir zemin var. Gelenekçi Ortodoks bir zemin var. “Kadınların dediğinin tersini yapın” işte “kadınlar yarımdır, yarım varlıktır.” Hatta Suudi Arabistan’da “kadın insan değil mi?” gibi tartışması yapılıyor. Bunlar dehşet verici çünkü kadın üstün ve güzel bir varlık. Yani dünyanın süsü. Çok büyük bir nimet, en büyük nimettir dünyadaki. Ama adam bunu tam tersine çevirmiş şeytanın etkisiyle bunun düzeltilmesi gerekiyor. Bakın bu anlattığımız konuların hepsinin düzelmesi için tek çözüm Mehdiyet’tir. Ama hükümet tabii çok başarılı ama tam net başarının oluşacağı yer Mehdiyet’tir. Her anlattığım konu için geçerli bu. Benim söylediklerin bunlar hep ara tedbirler. Mesela diyor ki “Allah” diyor “dayak cezasını bahşederek kadını onurlandırmıştır” diyor. “Dayak cezası bir nimettir” diyor. Kadının dövmesi kadın için bir nimetmiş. Onlar da alkışlıyor toplantıda. Mesela diyor “Allah erkeğe kadını dövebilirsin diyor deşarj olmak için vurdurtuyor Allah-u Teala” diyor. Halbuki öyle bir şey yok, Allah’ın öyle bir şey dediği yok. O zaman işte adam mesela adam diyor ki “Eğer zina ederlerse taşlayarak öldürün” adam bakıyor mesela kızının zina ettiği kanaatinde, belinden çekiyor silahı çocuğun kafasına ne kadar kurşun varsa yağdırıyor. “Allah’ın emri taşlayarak öldürülmesi gerekmiyor mu?” diyor. “İşte ben kurşunlayarak öldürüyorum” diyor. “Bu kadar” diyor. “Taş yerine kurşunla öldürüyorum” diyor. Sen öyle bir mantığı savunursan adam da işte onu yapıyor. O sistemin, gelenekçi Ortodoks sistemin Türkiye’nin üstünden kaldırılması gerekiyor. Türkiye’nin üstünden kalkıp giderse bu sistem bütün İslam alemi kurtulacak. Bak Katar’ın da başına bela şu an gelenekçi Ortodoks sistem. Bela olmuş durumda. Bir yönüyle tabii bela olmuş durumda. Evet.

VTR: Ben Furkan. İlerdeki bilgisayar mühendisliği seçeceğim için insanları bilgisayar hakkında nasıl bilinçlendirebiliriz, onlar için neler yapabiliriz?

ADNAN OKTAR: Bu koçyiğit bilgisayar mühendisi olacak inşaAllah. Faydalı olacak. Bilgisayarı sevdirelim diyor tanıtalım diyor. Ama zaten insanlar istemese de bilgisayara mecburlar. İstemeseler de bilgisayar yayılacaktır. Sanayi de, eğitimde her yerde temel gereksinim gönlü rahat olsun.

Mesela son on üç yılda Türkiye’de 5 bin 406 kadın cinayeti işlenmiş. Bak 5 bin 406 stadyum dolusu kadın. Hepsi öldürülmüş şehit edilmiş. Türkiye’de yaşayan her iki kadından biri fiziksel veya cinsel şiddete maruz kalıyor. İki kadından bir tanesi. Türkiye’nin nüfusunu düşünün yarısı kadın, onların yarısı ya şiddete ya cinsel tacize maruz kalıyor. Ülke genelinde yaşamın herhangi bir döneminde eşi veya eski eşi tarafından fiziksel şiddete maruz bırakılan kadınların oranı yüzde 39. Ama kötü söz tabii çok çok yüksektir. Bu yüzde 39.

Evet, dinliyorum.

VTR: Son dönemlerde çocuk istismarı neden bu kadar arttı?

ADNAN OKTAR: Kadınlara karşı muazzam bir baskı politikası var. Adam ne diyor? “Kadının yanında erkek çocuğu delikanlı on dokuz misli daha tahrik edicidir” diyor. Sen böyle bir eğitim politikası uygularsan, kadınlara da böyle baskı yaparsan adamın cinsellik anlayışı, kafasındaki ahlak anlayışını materyalist, Darwinist eğitimle allak bullak edersen, Allah korkusunu kalbinden silecek bir politika izlersen, bilerek veya bilmeyerek onda merhamet, şefkat, acıma duygusu, saygı, hürmet, helal ve harama dikkat etme kalmıyor. O zaman hayvanla da ilişkiye giriyor, homoseksüel ilişkiye de giriyor, çocuklarla da ilişkiye girebiliyor. Onlara da tecavüz edebiliyor. Her şey yapabilir. Bu sistem, bu eğitim anlayışı bu kaba mantık, bu çirkin mantıklar bu yapıyı geliştirir ve körükler. Bazen belki durdurucu etkisi olabilir ama bazen de körükleyip berbat hale getiriyor. Ama materyalist eğitim her halükarda körükler.

Evet, dinliyorum.

BÜLENT SEZGİN: Beyaz Saray’dan yapılan bir açıklama var Adnan Bey; “Katar’la Arap ülkeleri arasındaki yaşanan krizi çözmek için devredeyiz.”

ADNAN OKTAR: Nasıl yapacaklarmış? Yalan habere bile inanıyorlar. Hacklenmiş, internette hackleme çok rahat yapılan bir şey, hacklemeyi suç haline getirip İslam ülkeleri bir anda Katar’ın üstüne yığılıyor. Ama başka konularda ittifak olmuyor. Bu çok acı bir şey.

Evet, dinliyorum.

VTR: Ülkemizdeki tekstil üretimini nasıl buluyorsunuz?

ADNAN OKTAR: Ülkemizde tekstil iyi, tekstilde iyiyiz Türkiye’de. Dış satışlarımız da iyi. Türkiye’ye tekstil ürünleri almak için gelen çok fazla ülke oluyor. Ülkelerden pazarlamacılar geliyorlar. Evet.

VTR: İsmim Ali Pak. İstanbul’da yaşayanların azaldığını görüyorum. Bunun iyi mi, kötü mü olduğunu sormak istiyorum size.

ADNAN OKTAR: Yani köye göç var falan anlamında diyor. İyi bir şeyden kaynaklanmıyor tabii hayat pahalılığından kaynaklanıyor. Sonuç olarak tabii ki iyi. Şehrin tenhalaşması iyi. Ulaşım yönünden, hayatın diğer kolaylıkları yönünden iyi. Ama sosyal yönden yani olayın köküne baktığımızda ekonomik krizden şiddetli etkilenen insanların oluşması, bunun çoğalması, köylere dönmeleri tabii ki belki onlar için bazıları için mutluluk vesilesi ama ekonomik kriz hiçbir zaman için iyi olmaz. Güzel karşılayacağımız bir şey değil. Hayır var mıdır? Vardır tabii ki.

Evet, dinliyorum.

VTR: Merhaba ben Mehtap. İşletme bölümü öğrencisiyim mezun olduktan sonra acaba iş bulabilir miyim diye düşünüyorum.

ADNAN OKTAR: Mehtap biraz zor tabii ama imkansız da değil. Türkiye’de tarımı, ziraat alanlarını çok genişletmek lazım. Çünkü tarım genişletilince ona bağlı yan alanlar çok genişliyor. Mesela farz edelim şeker pancarı yetiştiriyor şeker fabrikaları kuruluyor. Onunla ilgili yan ürünler kuruluyor. Veyahut mesela patates üretimi oluyor onunla ilgili cips yapıyor, şunu yapıyor bunu yapıyor. Birçok yerde kullanabiliyorlar. Yahut hayvan yeminde kullanılıyor. Dolayısıyla çok olumlu etki yapar tabii.

BÜLENT SEZGİN: Videolarımızla devam edebiliriz programımıza. 


DEVAMINI GÖSTER