Sohbetler (4 Ekim 2017; 10:00)


BÜLENT SEZGİN: İyi günler değerli izleyicilerimiz Hoş Sohbetler’e başlıyoruz, inşaAllah. Adnan Bey hoş geldiniz.

ADNAN OKTAR: Hoş Sohbetler evet, sohbetlerin hoş olması samimi olmasından kaynaklanır. Azamet yapmazsan, hoca havalarına girmezsen, alim havalarına girmezsen, halka tepeden bakmazsan, halkı cahil görüp kendini dehşetli bir şey olarak görmezsen, adamlar o havada çıkıyorlar. İstisnasız. Bu çok ayıp ve çok rahatsız edici. Ne oluyorsun? Dokuz ay on günlük bir insansın nihayet sen de etten kemikten, o da Allah’ın kulu, o da Allah’ın kulu ne olmuş yani? Kitap okur adam bilgisayardan bakar aynı şeyi öğrenir. Senin kafandaysa orada da bilgisayarda var. Bilgisayar senden daha büyük alim. Seni bin kere katlar, o yüzden hava atacağın pozlara gireceğin bir şey yok. Genellikle halkın tepesinden bakan, böyle yukarıdan olayları değerlendiren, her şeyi ben bilirim kafasında, ‘sizler günahkar kullarsınız ben büyük adamım, sizi cennete götürecek yolu ben bilirim benimki zaten garantili ama sizi kurtarmanın yolunu size göstereceğim, sürekli yeni şeyler öğreteceğim size.’ Böyle bilmiş bir havaya gerek yok.

Evet, dinliyorum.

BÜLENT SEZGİN: “İslam özgürlüktür” etiketi 2 numara oldu Adnan Bey.

ADNAN OKTAR: İslam özgürlüktür. Sabah kalktım “dinler esarettir” mi ne öyle bir şey etiket yapmışlar. Derhal dedim hemen biz de bir cevap verelim. “İslam özgürlüktür” bak bu kadar, hemen tak anında cevap.

Evet, dinliyorum.

KARTAL GÖKTAN: Bu sabah saatlerinde Hakkari’nin Yüksekova İlçesi’nde PKK’lılarca yola döşenen el yapımı patlayıcının patlatılması sonucu 4 askerimiz şehit oldu, 4 asker de yaralandı. Şehitlerimizin isimleri henüz açıklanmadı.

ADNAN OKTAR: Buna karşı İsrail’in geliştirdiği bir metot var. Bombanın yerini adeta röntgen gibi tespit edebiliyorlar çıkarabiliyorlar. Teknik bir gelişme oldu bu konuda. Onu Türkiye’nin de kullanması gerekiyor. İsrail’le görüşsünler. İsrail bunu kullanıyor geniş çaplı. Bayağı da başarılı bir yöntem. Türkiye’de de kullanalım. Bu adamlar bunu gece-gündüz yapacak belli. Göğüs göğse çatışma yok artık bunlarda, ya sırttan vuruyorlar ya dürbünlü karabinayla uzaktan. Genellikle dürbünlü karabina konusunda bunlar uzun uzun eğitiliyorlar. İngiliz uzmanlar bunlar, dürbünlü karabina konusunda iki yıl, üç yıl eğitim alan kişiler var PKK’da. Sırf bak dürbünlü karabina eğitimi alıyor üç yıl, 2 bin metreden vurmak için. Zaten menzili falan öyle verdikleri silahların. Çoğu İngiliz menşeili ve İngiltere’de eğitim görüyorlar. Tabii illegal bir eğitim bu, İngiliz derin devletinin yaptığı bir eğitim. Adamlar sorgularında bunu söylüyorlar zaten. Dolayısıyla bizim askerin en fazla 800 metre falan mermilerinin menzili. Adamlar 2 bin metreden bizim aslanlarımızı vurabiliyorlar dürbünlü karabinayla. Bu çok büyük bir tehlike. Buna karşı uzun mesafeden bunları kovalayacak sistem geliştirmemiz lazım. Mesela 2 bin metreyi 2 metreye kadar yaklaştıracak dürbün sistemleri geliştirmek lazım. Ve onların mevzilerini darmakeşan edecek bir yapı da oluşturulması gerekiyor. Önce uyarırsın sonra da kökten kaldırırsın orayı.

Evet.

BÜLENT SEZGİN: Irak’ın tek Arap olmayan 6. Cumhurbaşkanı Celal Talabani dün Berlin’de hayatını kaybetti.

ADNAN OKTAR: Arap değil de ne yani? Arap olmayan tamam da milliyetini niye söylemiyorlar?

BÜLENT SEZGİN: Talabani 2012 yılında Irak Başbakanı Maliki’yle yaşadığı tartışmanın ardından beyin kanaması geçirmiş, uzun süre Almanya’da tedavi gördükten sonra ülkesine geri dönmüştü.

ADNAN OKTAR: Allah rahmet etsin diyelim. Ne diyelim? Solcu bir insandı. İnşaAllah onun yerine berbat birini getirmezler.

Kerkük’te eğer Barzani kötü şeyler yaparsa artık bayağı samimiyetsiz bir görüntü oluşmuş olacak. Oradaki kavimlere saygılı olmak lazım. Türk kavmi Türk, Kürt Kürt, Çerkez Çerkez, Arap Arap yani asimile etmeye kalkmak, yerlerinden yurtlarından etmeye kalkmak çok çirkin. Bir de Irak’la anlaşma yapıp konuyu kökünden halletmek lazım, konu çok uzadı. Yapacağız edeceğiz değil de nezaketiyle o bölgeye girilmesi lazım. Irak toprağı değil mi burası? Irak toprağı tamam. Irak Türkiye’yle anlaşma yapar der ki “Benim ülkeme 1500 tankla gelin” der. Buna kimse karışamaz. 1500 tankla girelim. Barzani’nin yoğunlaştığı bölgeleri sarsın tanklar ondan sonra konuşmalar gelişsin, ondan sonra durum değerlendirmesi yapalım. Tanklarla sararsın gücünü gösterirsin sonra da konuşursun. Hukuksuz hiçbir şey yok bunda. Çünkü Irak kuvvetleri olmuş oluyor bu, Irak istediği için. Mesela Kerkük’ün güvenliği, Kerkük’e de yine öyle 500 tankla girilebilir ve güvenlik sağlanabilir. Oldu olacak geldi gelecek beklemeye gerek yok. Oraları havada bırakmayalım. Tank ateş etsin demiyoruz biz, çatışma da olsun değil, ama asker orada mevzilensin, tanklar mevzilerini alsınlar hatta topçu da obüsler olay yerine getirilsin onlar da mevzi alsınlar. Usul böyledir, ondan sonra da konuşursun adamla. “Bak senin lehine bu, İngiliz derin devleti hepimizin aleyhine, Kerküklülere, Türklere, Araplara, Kürt kardeşlerimize herkese bunlar bela olacak, herkesi birbirine düşürmeye kalkıyorlar, bölgeyi ateş çemberine çevirecekler buna müsaade etmeyelim” diyecek. Nezaketiyle başkanlık sarayının, artık neyse başkanlık binasının önüne de dört-beş tane tankı getirir korsun namlular binaya tevcih olmuş şekilde konuşursun konu da biter. Kan da akmaz bir şey de olmaz. Ama uzaktan uzağa Türkiye’den böyle pek olmaz. Adam korku içinde, İngilizlerden korkuyor İngiliz derin devletinden. Ama Türk tankları orayı sararsa o tanklara da güvenerek gönlü rahat eder. Bahanesi de olur “ben ne yapayım işte tanklar kapıya gelmiş dayanmış, benim yapacağım bir şey yok, onların dediğinin yapmanın dışında bir yol olmaz. Bu da makul zaten dedikleri doğru söylüyorlar” derler. Bence bekletmeyelim. Tamam asker hazırlık yapıyordur şudur budur doğru ama bekletmek de pek mantıklı olmaz.

Amerika “karşıyım” diyor. Amerika bir kere İngiliz derin devletinin dışında nefes alamaz nefes. Doğrudan İngiliz derin devletinin emrinde olan bir devlet yapılanması var doğrudan. Hiç lamı cimi yok aksini yapamazlar. Bu daha yeni fark edildi.

Bizim yazarlarımızdan bazıları korkuyorlar İngiliz derin devletinden çok ayıp yapıyorlar. Verecek bir can borcun var ne korkuyorsun? 500’e yakın aydına elhamdülillah İngiliz derin devletinin vasfını anlattırdık, vesile olduk, devlet kabul etti, kendi devletimiz kabul etti elhamdülillah, hükümet kabul etti. Emniyet kabul etti, MİT kabul etti herkes farkında İngiliz derin devletinin. Rusya kabul etti, İran kabul etti İngiliz derin devletini. Herkeste şu an muazzam bir teyakkuz var, onlarda da panik var, yakalanmanın paniği var.

İngiliz derin devletinin başarısının ana nedeni iyi gizlenir. Hep Amerika’nın arkasına gizlendi, Amerika’yı kalkan olarak kullandı. Yani sağ koluna taktı kalkanı, bakanlar Amerika diye gördü, nereye gitse Amerika. İşte şeytan iblis şu bu falan dedirttiler Amerika’ya bazı insanlara. Halbuki arkasına saklanan güç asıl. Mesela PKK’nın arkasında İngiliz derin devleti var, FETÖ’nün arkasında İngiliz derin devleti var. IŞİD’in arkasında İngiliz derin devleti var. Adamlar doğrudan asker kullanmıyor kiralık asker ayarlıyor onu kullanıyor. Masa başında adam bir elinde viski kadehi bir elinde puro, ikisi de zararlı olan şeyler bu saydıklarımız, masada bunları idare ediyor anlatıyor. Bakın, Amerika diye bir şey yok İngiltere vardır, tek devlet vardır. Ama Amerika’yı öne sürmesi, İngiltere’nin gizlenmesi 200 yıldan beri devam ediyor, 150 yıldan beri özellikle devam ediyor. Bu muazzam bir strateji. Şu vakte kadar bütün dünyadan kendilerini gizlediler. Osmanlı’nın yıkılışını, bütün topraklarının darmadağın edilişini, her türlü melaneti İngiliz derin devleti yaptığı halde Türk aydınının gözünden bu kaçtı. İngiliz derin devletinin bu çirkin, kirli başarısıdır. Ve müthiş kirli bir başarıdır bu hayret edilecek bir şeydir bu, aydınlar bunun farkına varamadılar. Ben, üstüne bütün gücümle ve ani atakla gidince ve kitapla üzerlerine gidinde muazzam bir panik yaşandı. Dolayısıyla bunların gizlenme stratejisinin patlatılması elhamdülillah bize nasip oldu. Allah o şerefi bize verdi. İngiliz derin devleti ahir zamanın deccal hareketidir, deccaliyettir. Osmanlı’yı mahveden İngiliz derin devletidir. Abdülhamit’i mahveden İngiliz derin devletidir. Ezim ezim ezdiler Abdülhamit’i mahvettiler. Ve Osmanlı topraklarının büyük bölümünü Abdülhamit devrinde Abdülhamit’in elinden aldılar. Kerhaneler açıldı, meyhaneler açıldı İngiliz derin devletinin teşvikiyle. Kumar devlet eliyle oynatılmaya başlandı. Ve Darwinizm, yüz binlerce Darwinist kitap Osmanlı topraklarında resmi Osmanlı matbaalarında basılıp Abdülhamit kanalıyla dağıtıldı. Ve bununla da yetinmediler her yerde tütün fabrikaları kurup bütün Osmanlı gençliğini duman altı ve alkol altı yaptılar. Gemilerle viski getirdi İngilizler bedava dağıtıldı tonlar hesabıyla, milyon litre hesabıyla Osmanlı’ya şarap ürettirdiler, Osmanlı şarap üretti milyon litre hesabıyla. Rakı üretti bütün Osmanlı topraklarına dağıtıldı, meyhaneler açıldı. Ve Osmanlı gençliğinin büyük bölümünü duman altı, alkol altı yaptılar. Ve kolayca yenecek ruh haline getirebilmek için de son darbeyi Darwinizm’le vurdular ve mahvettiler Osmanlı’yı. Ama şu an yakalarına yapıştık. Sultan Abdülaziz Han cennet mekan, şehadetine vesile olan bu azılı katillerin İngiliz derin devletinin yakasına Osmanlı’nın torunları yapıştı artık. İflahlarını keseceğiz iflahlarını ilimle irfanla, kanunla hukukla.

Evet, dinliyorum.

BÜLENT SEZGİN: Cumhurbaşkanı Erdoğan İngiliz derin devletini üstü kapalı ifade ederek, Türkiye’den parlak beyinlerin çelinmesine izin vermeyeceğini söyledi. “PKK saldırılarında yeteri kadar insanı kaybettik. FETÖ gibi ihanet çetelerine yeteri kadar insanımızı kaptırdık. Parlak beyinlerimizi bir anafor gibi içine çeken batılı ülkeler yeteri kadar insanımızı yuttu. Artık 80 milyon vatandaşımızın tamamına sahip çıkacağız. Her vatandaşımızın geleceğinin bu topraklarda olduğu bilinciyle ülkemize sahip çıkmasını sağlayacağız” dedi.

ADNAN OKTAR: Çok güzel, çok hayati bir konuşma yapmış. Bu da alışılmış bir konuşma değil. Herkes milli olacak Türkiye’de başka kurtuluş yolu yok. Milli olmayan unsurlar Türkiye’yi mahvettiler ve mahvetmeye devam ediyorlar. Sakın ha, bundan sonra müsaade yok. Milli olmayan kökü kuyruğu dışarıda olan her türlü sistemin Türkiye’de ilerleme hakkı yok.

Evet, dinliyorum.

VTR: Türkiye’nin dış politikası hakkında bir genel çerçeve çizebilir misiniz?

ADNAN OKTAR: Türkiye elastiki olması lazım, böyle bir baba şefkatiyle yaklaşması lazım. Mesela bir babanın haylaz oğlu da olabilir, dindar oğlu da olur, dinsiz oğlu da olabilir hepsine sahip çıkar.  Şefkatle yaklaşmak lazım. Bizim küs olduğumuz, kavgalı olduğumuz hiçbir ülke olamaz. Türkiye bütün dünyayı kurtarmaya niyetli bir ülke. Bizim dışladığımız ne bir kavim olabilir ne bir ülke olabilir. Hepsine sahip çıkarız ilimle irfanla, sevgiyle şefkatle, akılla kültürle. Tayyip Hocam’ın mantığı bu konuda güzel ama tabii gençlerin de çok yardımcı olması gerekiyor Tayyip Hocam’a. Yani hani “sen yap biz de seyredelim bu işi” olmaz. Kafalı insanların, sanatçı insanların, bilim adamlarının bu milli hamleye milli destek vermeleri şart.

Evet, dinliyorum.

VTR: Sosyal adalet İslam’ın emri midir?

ADNAN OKTAR: Sosyal adalet İslam’ım emri ama hayret edecek şey, bak namazı unutmamışlar. Zekatı unutmuşlar diyelim. Çünkü vasfını değiştirmişler. Diyor ki “karısının altınlarının kırkta biri.” Şimdi ben buna ç diyecektim ama demiyorum yani. Çok münasebetsiz bir açıklama. Ayet açık “ihtiyaçtan artakalan” diyor ne anlamazdan geliyorsun? Nerede görülmüş karının altınlarının kırkta biri? Zaten karısına adam değer vermiyor ki altın alsın ona, yarım görüyor, hayvan görüyor haşa. Gelenekçi Ortodoks İslam anlayışının bir kısmı bu kafada. Bakın, hayret edilecek şekilde bu unutulmuş. Tevrat’ta da var bu İncil’de de var, Kuran’da da var. Bakın Hz. İsa Mesih (as) nasıl yapıyor? Geliyor bir kasabaya “ey falanca ne iş yaparsın?” diyor “ben kayıkla balık tutarım” diyor. “Tamam peşimden gel” diyor adam gidiyor kayığını satıyor, ağlarını satıyor Hz. İsa Mesih (as)’ın peşinden gidiyor. Şimdi bak, ekmekleri bir kabın içine dolduruyorlar, bak fiili uygulama var. Hz. İsa Mesih (as) de talebelerine “gelin” diyor, bölüp veriyor bölüp veriyor hepsine dağıtıyor ekmeği. Görüyor musunuz uygulamayı? Sonra balıklar, “balıkları da getirin” diyor balıkları da bölüyor veriyor ekmeklerin arasına koyuyor. İslam’daki uygulama bu işte. Hristiyanlıkta da aynı Müslümanlıkta da aynıdır bu. Buna velayet sistemi denir yani fiili uygulama. Ve bu farzdır bunun ikinci bir yolu yok. Allah burada, birisi köşeyi dönsün öbürü sürünsün, böyle bir şey yok. Allah “Ben emaneten sana verdim parayı” diyor “dağıt diye verdim” diyor. Adam gidip üstüne çöküp oturuyor. Üstüne otur diye vermiyor. Allah “boynunu, belini, böğrünü her yerini onunla dağlarım” diyor. Böyle bir şey yok. Allah diyor ki “Mal Benim” diyor “Bana ait” diyor “siz fakirsiniz zengin olan Benim” diyor Allah. “Benim verdiğim malı dağıtın Benim kullarıma” diyor Allah. Herkes müminler birbirinin velisi ayet açık. Veli demek, Kuran’da açıklanıyor, her şeyiyle sorumlu olan insan. Hastalığı, yemesi, içmesi, kıyafeti. Sokaktan geçen herhangi bir kişi farz edelim, şimdi asrımızda bakıyoruz değil mi, sokaktan geçen herhangi bir insan baktın üstü-başı berbat, kıyafet almakla mükellefiz. Yemek yemediyse yemek yedirmekle mükellefiz, evi yoksa evimizin bir odasını vermekle mükellefiz. Adamın işine gelmiyorsa dinsizim diyebilir o ayrı mesele. Dindarım diyorsa bunu yapacak. Dinsizse kendi bilir zaten ona bir zorlama yok. Ama dindar bunu yapmakla mükellef.

Evet, dinliyorum.

BÜLENT SEZGİN: Cumhurbaşkanı Erdoğan bugün İran’a gitti. Şu an Tahran’da. Hamaney ve Ruhani’yle bir araya gelecekler. Kuzey Irak’taki referandum ve Suriye konularını konuşacakları söyleniyor. Ekonomi, Milli Savunma ve İçişleri Bakanımız da Cumhurbaşkanı Erdoğan’la birlikteler.

ADNAN OKTAR: Tayyip Hocam mübarek delikanlı, temiz delikanlıdır. Hayret yani Allah’ın hikmeti onu Allah korudu. Dava arkadaşlarının da birçoğunu korudu. Ocak sağlamdı ama Erbakan Hocam güzel yetiştirdi. Erbakan Hocam’ın imanı çok güçlüydü ve felaket inatçıydı rahmetli. Ama öyle az-boz inatçı değil ben böyle inatçı bir insan görmedim. Müthiş bir dirayet ve irade gücü vardı, asla yıkamıyorlardı, deviremiyorlardı yani asla. Ne oyunlar ne laflar gayet sakin. Ben hatırlarım o zamanlar…

Neredeyiz biz? Uydudayız. Kardeşim, uyduda da hiçbir şey konuşulmuyor ki. Mesela gazetenin ismi verilebiliyor mu bilmiyorum. Verilmiyor. Böyle iş olur mu kardeşim, bu nasıl bir sistemdir? Gazetenin ismini veremeyeceğiz nasıl anlatayım? O zaman bir gazetede çıkmıştı Erbakan Hocamız’a gülüyorlar gençler toplanmışlar böyle. O da küçük bir topluluk toplamış, herhalde 250-300 kişi falan var. “Gülün aziz kardeşlerim gülün” diyor “son gülen iyi güler” diyor. Bir de onun sesiyle düşünün böyle bir şey dediğini. Hakikaten son gülen iyi güldü, maşaAllah.

Evet, dinliyorum.

VTR: Yakın zamanda Türkiye’yi de etkileyen bir savaş olacak mı?

ADNAN OKTAR: Aman Allah’ım nasıl güzel hayret ediyorum. Gençler yeni nesil akıl almaz güzel. Allah ömrünü uzun etsin, hidayet versin, sağlık sıhhat versin, Allah nuruyla sarsın. Fevkalade güzelsin, maşaAllah. Canımın içi, zaten biz savaş halindeyiz şu an. Ama senin dediğini anlıyorum ben yani öyle kapsamlı bir savaştan bahsediyorsun. Büyük bir operasyon olabilir, Türkiye’nin yapacağı büyük bir operasyon olabilir, kapsamlı bir operasyon olabilir. Ama yani böyle işte Ankara, İstanbul’u sarsacak falan her yeri sarsacak bir olay olması mümkün değil. Niye? Çünkü Hz. Mehdi (as)’ın olduğu yerde o tip büyük felaket tarzı olaylar olmaz. Bak deprem konusunda söyledim, dedim ki “deprem Türkiye’de olmayacak” dedim “hicri 1506’ya kadar.” Bütün bilim adamları “olacak” dediler. Kim haklı çıktı? Ben haklı çıktım.

Evet, dinliyorum.

VTR: PKK niçin ortaya çıkmıştır?

ADNAN OKTAR: Yakışıklım nur yüzlüm, PKK’yı İngiliz derin devletinin kurduğunu Abdullah Öcalan çok kapsamlı detay vererek anlatıyor. “İngiltere kurdu” diyor “ve İngiltere de yönetiyor” diyor bu kadar açık. Hayrettir onu Öcalan’ın anlatması da şaşırtıcı.

Evet, dinliyorum.

VTR: Selam Hocam. Trabzon’dan Halit. Bütün görüntünün beyinde yaratıldığını biliyoruz. Âma (görme engelli) kardeşlerimizin durumu nedir, onu açıklayabilir misiniz?

ADNAN OKTAR: Âma kardeşimize karanlık gösterilir sadece siyahı görür başka bir şey görmez. Biz de gözümüzü kapattığımızda siyahı görüyoruz zaten. Siyahı görme öyle bilmediğimiz görmediğimiz bir şey değil. Yahut bir odada ışıklar tamamen kapandığında siyahı görüyoruz. Siyahı görme çok önemli bir şeydir. Siyah bir renktir ve temel bir renktir bayağı önemlidir. Siyahı gören beyazı da görür diğer renkleri de görür hepsini görür. Perde kısa bir süre kapalı. Bir âma kardeşimizin perdesi ne kadar kapalı oluyor biliyor musun? Göz açıp-kapama vakti kadar. Bakın, ahirette ona sorulduğunda öyle diyecek. “Ne kadar kaldın ve ne kadar âma kaldın?” “Göz açıp-kapama vakti kadar” diyecek. Çok kısadır.

Evet, dinliyorum.

VTR: Günümüzde biz mi Kuran’a uyum sağlıyoruz yoksa Kuran’ı mı kendimize uyarlıyoruz? Bu sorunun cevabını öğrenmek isterim.

ADNAN OKTAR: Benim nur yüzlümü bir kere başörtüsünden dolayı tebrik ediyorum her gördüğüm kapalı genç kızı takdirle, hayranlıkla değerlendiriyorum. Çünkü zor bir ibadet. Özellikle ahir zamanda zor bir ibadet. Alaycı alçakların alaylarına rağmen, sıcak havaya rağmen Allah’ın emrini yerine getiriyorlar bu çok güzel. Kuran’a mümin bakar, samimi vicdanla ne deniyorsa onu yapar. Kuran’la adeta böyle bir savaş var şu an, bir manevi savaş. Ne diyor Fethullah Gülen? “Bir de Kuran’ın yeterliliğini savunanlar var haşa neuzü billah” diyor “insan küfre gider” diyor “Kuran yeterli demek ne demek?” diyor. “Allah esirgesin büyük bir felaket, facia” diyor. Cübbeli de aynı şeyleri söylüyor, birçoğu aynı şeyleri söylüyor “büyük bir facia” diyor. Allah “Kuran yeterlidir” diyor, adam çıkıyor “yok yetersizdir” diyor “eksik Kuran” diyor. “Hadisin Kuran’a ihtiyacı yoktur” diyor “ama Kuran acizdir” diyor haşa “hadise ihtiyacı vardır” diyor açık açık söylüyor. Dolayısıyla biz Kuran’a samimi, rahat bir ruhla yaklaştığımızda, Allah ne diyor? Namaz kılın. Bakıyoruz rüku, secde ve kıyam var. Abdesti de çok kısa tarif etmiş bilinen şekilde namazı kılıyoruz. Kuran bize bu konuda yetiyor. Allah diyor ki “şarap içmeyin” içmiyoruz “kumar oynamayın” oynamıyoruz. “Domuz eti yemeyin” diyor yemiyoruz. “Adam öldürmeyin, hırsızlık yapmayın, fuhuş yapmayın yani gayri ahlaki olan bu eylemi yapmayın. Nasıl yapın; ancak helalinizse, yani o kadın size ait bir kadınsa helaliniz olan bir kadınsa nikahlınızsa istediğiniz gibi birleşin beraber olun ne yapıyorsanız yapın.” Yani sevişin sevgiyi yaşayın. “Ama değilse sureti katiyede onunla cinsel ilişkiye girmeyin” diyor Allah. Ayette açık hüküm net. “Allah adına kesilmemiş etleri yemeyin” çok net. “Kan, bunu yemeyin ve içmeyin.” Anlaşılmayacak bir şey yok bu kadar gayet sade. Şimdi adam nasıl anlamazdan geliyor? Diyor ki; “Kardeşim Kuran’da tamam domuz eti haram da bir de ıstakoz var” diyor. “Başka?” “Midye de var” diyor. Başka? “Kerevit var” diyor. Başka? “Sayarım sen acele etme” diyor. Say say sabaha kadar bitmiyor. “Böyle bir şey olsa Kuran’da yazmaz mı?” diyoruz. “Kuran eksik bir kitap. Sen Kuran’a niye güveniyorsun?” diyor “hadise güven sen. Kuran’a niye güveniyorsun?” diyor. Abdest alacağız mesela çok kısa açıklıyor abdesti Kuran “Yüzünüzü yıkayın, kollarınızı yıkayın, başınızı mesh edin, ayağınızı yıkayın” diyor çok basit, gayet kolay. Adam 370 sayfa kitap yazmış “abdest nasıl alınır?” diye. Adam okuyor kitabı, “kusura bakmayın ben abdesti dahi alacak durumda değilim” diyor “en iyisi vazgeçeyim” diyor. Çünkü 370 sayfa yazılan bir abdest şekli bir insanın yapabileceği gibi olmuyor, birçok insanın yapacağı gibi olmuyor. Onu yazan alim de yapamıyor zaten o dediklerini. O yüzden insanların büyük bölümü Kuran’ı değiştiriyor. Kuran son derece sade, anlaşılır, kolay bir kitaptır. Cenab-ı Allah ne diyor ayette? “Hz. İbrahim’in dini gibidir, kolaydır” diyor Allah. “Allah sizin için zorluk dilemez kolaylık diler” diyor. Onlar zannediyor ki zorlaştırdıkça Allah’ın daha hoşuna gidecek, daha beğenecek. İçinden çıkılmaz hale getirdikçe daha beğenecek. Museviler de böyle yapıyorlardı ve helak oldular birçoğu o devirde Hz. Musa (as) zamanında. Hz. Musa (as) diyor ki “Rabbimiz bize bir buzağı kesmemizi emrediyor.” Diyorlar “öyle bir şey olmaz, sen bize tarif et bakalım nasıl bir şey bu?” diyorlar. Tarif ediyor, “yine olmadı” diyorlar, yine tarif ediyor “yine olmadı” diyorlar, yine tarif ediyor “yine olmadı” diyor. Bir daha “hah şimdi oldu” diyor. Allah diyor ki “neredeyse yapmayacaklardı” diyor. İşte gelenekçi sistemin nasıl geliştiğini Allah Kuran’da gösteriyor. Gelenekçi Ortodoks İslam anlayışının nasıl felaketlere insanı sürüklediğini gösteriyor.  

Bak, ayette diyor ki Allah Hac Suresi, 78’de: “...din konusunda size bir güçlük yüklememiştir,” güçlük yok İslam’da. “Tıpkı atanız İbrahim'in dini(nde olduğu gibi).” Diyor Allah.

Kamer Suresi 17’de diyor ki: “Andolsun” diyor Allah yemin ediyor “Biz Kuran'ı zikir (öğüt alıp düşünmek) için kolaylaştırdık. Fakat öğüt alıp-düşünen var mı?” diyor. Kolaylaştırmama rağmen öğüt alıp düşünmüyorlar diyor Allah. Onun için Kuran’ı değiştiren gelenekçi Ortodoks İslam anlayışının facia yönünü, felaket yönünü, cehennem gibi yönünü gördükleri halde o sisteme sarılmanın bir alemi yok. Sarılan ülke yıkılıyor, sarılan insan yıkılıyor. Bak sıradan gitti her yer. Suriye mahvoldu, gelenekçi İslam’ın kalesiydi. Irak, gelenekçi İslam’ın kalesiydi yıkıldı. Afganistan kalesiydi yıkıldı, Libya, gelenekçi İslam’ın kalesiydi yıkıldı ve yıkılmaya da devam ediyor Allah esirgesin.

Evet, dinliyorum.

VTR: Merhaba, iyi yayınlar. Kuran’a uymamız gerektiğini söylüyorsunuz, biz de uyuyoruz inşaAllah. Fakat verdiğiniz örneklerde mesela Bediüzzaman’dan örnekler veriyorsunuz, bazı sözlerini söylüyorsunuz. Bediüzzaman’ın da kitaplarında birçok şirkin olduğunu biliyoruz, aynı Mevlana’nın olduğu gibi. Bu bir çelişki değil mi?

ADNAN OKTAR: Bediüzzaman mazlum bir insan büyüklenmiyor. Mevlana büyükleniyor, Allah olduğunu iddia ediyor. Bediüzzaman “Hiç ender olan hiç olan kardeşiniz” diyor bak “hiç ender hiç” ve diyor “eğer bir tarikat kuracaksak” diyor “bunun adı Aczimendi’dir” diyor “acz tarikatıdır” diyor. “Aciz ve zavallı biçare bir ihtiyarım” diyor. Ama öbürü ne diyor? “Ey zalim” diye başlıyor “ey gaddar, ey gafil seni uyarıyorum” diyor. Sen nesin? Zavallı bir insansın. Bak Müslümana hitabına bak “ey gafil.” “Gafile tembih, tembih-ül gafilin gafile tembih.” Bediüzzaman diyor ki “ey nefsim” diyor konuşurken “ey nefsim” hep kendine hitap ederek konuşuyor. Yani kendini yüceltmiyor o yönüyle güzel. Ezaya ve cefaya tahammül yönü güzel. Fakat Atatürk’e bir öfkesi olmuş bu görülüyor ama şahsi bir öfke gibi görülüyor bu. Ama bunun geçici bir öfke olduğunu da görüyoruz sonraki konuşmalarında. Çünkü Atatürk’e “Ey şanlı gazi” diyor “Kahraman ordunun komutanı” diyor. Ama bir ara da öyle öfkeli bir çıkışı olmuş benim gördüğüm. Biz asıl son ifadesini esas alırız ve mahkemedeki ifadesini esas alırız. “Atatürk’e sen şöyle demişsin böyle demişsin” diyorlar, ne diyor? “Benim böyle bir ifadem yok” diyor, bitti. Dolayısıyla Bediüzzaman şirk ortamında göreve gelmiş Kuran’ın yeterliliğini savunan bir Müslüman. Ancak bu kadar konuşabilmiş, ancak bu kadar anlatabilmiş. Her şeyi dengede tutması gerekiyordu. Çünkü taraftarları, talebeleri onu Mehdi biliyorlardı. Bütün bütün de nefsini ezmek istemedi onların. Biraz onları ümitvar tutmak için hafif ortalı bir üslup kullandı bir ara. Ama sonra çok netleştirdi üslubunu, gayet net üslup kullandı. Kendisinin Mehdi olmadığını, kendisinin mezardan bu gelişmeleri izleyeceğini, göreceğini tarih vererek Hz. Mehdi (as)’ın çıkacağını da belirtti. İstanbul’da çıkacağını, Darwinizm’i, materyalizmi ezeceğini uzun uzun anlatıyor. “1980 yılında gelecek” diyor “İstanbul’da gelecek Mehdi” diyor, “Darwinizm’i hedefleyecek” diyor “birinci hedefi o olacak” diyor. “Sonra Müslümanların birliği için bir gayret gösterecek” diyor. “Şeddeli lamlar ve mim ikişer sayılsa bundan bir asır sonra zulümatı dağıtacak zatlar Mehdi ve şakirtleridir” diyor. “Bir asır sonra gelecek Mehdi” diyor. “Ta ahir zamanda hayatın geniş dairesinde Risale-i Nur’un gerçek sahipleri Mehdi ve şakirtleri Cenab-ı Hakk’ın izniyle gelir o daireyi genişlendirir, o tohumlar sümbüllenir, biz de kabrimizden seyredip Allah’a şükrederiz” diyor Risale-i Nur’da. Şirk konusunda çok titiz Bediüzzaman, uzun risaleler yazmıştır şirke karşı, herkesi de uyarmıştır. Ve Kuran’ın yeterliliğini de açık açık savunmuştur. Çok net ifadeleri var. “Bizim açıklamamız şu olabilir” diyor “ben talebelerime ne isim vereyim, nasıl bir isim vereyim düşündüm Kuran talebesi diye bir isim vermeyi uygun buldum” diyor. “Biz Kuran talebeleriyiz” diyor. Yani “ehli Kuran’ız” diyor, daha ne desin?

Evet, dinliyorum.

VTR: Merhaba Adnan Bey. Ben ciddi anlamda ölümü düşünüyorum ve bunu neden düşündüğümü bilmiyorum. Acaba bana yardımcı olabilir misiniz?

ADNAN OKTAR: Canımın içi, Allah seni çok güzel yaratmış sen veli ruhlusun güzel yüzlüm. Allah sana her şeyin en güzelini, en hayırlısını versin, kalbine de inşirah ferahlık versin. Ölümü çok düşünüyor olman senin ruhunun yüksekliğini, mümin olduğunu, Allah’ın ruhunu taşıdığını gösterir. Yoksa çok umursuz olurdun hiç ilgilenmezdin. O güzel halini Allah sana bir nimet olarak sunmuş. İnşaAllah Allah velayet dereceni artırır, seni derinleştirir Kendine daha yakın eder ve seni Kendini sevenlerle birlikte haşreder ve birlikte onlarla dostça, kardeşçe yaşamanı da Allah sana dünyada da cennet de nasip etsin.

Evet.

VTR: Osmanlı devleti dinle yetişen, şeriatla yetişen bir ülke. Ama nedense her fethettiği ülkeden yabancı cariyeleri alıp onlarla birlikte oluyorlar. Bu dinen günah değil midir? Bunu kimse sorgulamıyor. Bunu merak ediyorum açıkçası.

ADNAN OKTAR: Güzel yüzlüm, benim anladığım şunu diyorsun; Osmanlı mesela Viyana muhasarası yapıyor bir yere gidiyor fetih yapıyor, orada kadın esirler var onları alıp-getiriyorlar. Onlar da tabii cariye hükmünde olmuş oluyor. Onlar ya oradaki mücahitlere veriliyor veyahut esir pazarında onlar cariye olarak satılıyor. Bunu demek istiyor ben böyle anladım. Bu, Kuran’a göre uygun çünkü kadınları katletmiyorlar, eziyet etmiyorlar, acı vermiyorlar, zulmetmiyorlar. Onları sağ-salim sıhhatli çocuklarla beraber alıp-getiriyorlar ve bunları çeşitli aileler hizmetçi olarak evlerine alıyorlar. Ve aldıklarında da kendi yediğinden yediriyor, kendi giydiğinden giydiriyor ve onlara zulüm yapamıyor, baskı yapamıyor. Özel hukuku var onların. Hristiyan da olsa özel hukuku var, Musevi de olsa fark etmez. Hepsinde aynı saygı hürmet görüyorlar. Dolayısıyla burada kötü olan bir şey ben göremiyorum. Çünkü öldürülmeleri, hapsedilmeleri mevzubahis oluyor savaşta biliyorsunuz kadınların ama öldürmüyorlar, hapsetmiyorlar, zulüm yapmıyorlar alıp, getirip ailelerin yanına hizmetçi olarak, görevli olarak veriyorlar ve onlara çok iyi davranılıyor. Hatta bırakılsa bile gitmiyor birçoğu ve isterseler zaten bir süre sonra ayrılabiliyorlar yani hür de olabiliyorlar yani sahibi olan kişi ona bu hakkı verebiliyor. Zaten İslam’da, Kuran’da hemen hemen her suçun karşılığı köle azat etmektir köle. Benim anladığım köle olan hanımefendileri kastediyor gibi geldi bana konuşmasından, verdiğim cevap da herhalde yeterlidir diye düşünüyorum. Kölelerin bırakılması Kuran’da ibadettir mesela insan bir suç işlediğinde mesela üç köle bırakır, iki köle bırakır onu boyun çözme olarak geçiriyor Kuran’da Allah ayette. Bunun karşılığı mesela bir boyunu çözmek veyahut fakirlere yemek yedirmek bu tarzdadır. İnsanlar da sık sık hata yaptıkları için zaten sürekli bir köle azat etme sistemi var. Köle azat etme bir ibadet olarak Kuran’da teşvik ediliyor dolayısıyla savaşta karşı tarafta adam öldürmüş insanlar bunlar, kadınlar da savaşa katılıyorlar, adam öldürüyorlar ama buna rağmen tabii tespit edilmemiş oluyor adam öldürmemesi buna rağmen ama öldürmeye yardımcı oluyor. Mesela ok veriyorlar adam ok atıyor ona ok veriyor. Mancınık atan adama mancınık için mızrak veriyor, buna rağmen bu kadınlar affediliyor ve ailelerin yanında bunlara bakılıyor ve defaten bunlar bırakılıyorlar yani özgür oluyorlar. Bilmiyorum atladığım bir husus var mı? Ama bana bu insancıl geldi, o devrin şartları açısından çok makul, bu devirde de zaten böyle bir olay olmuyor.                               

Evet.

BÜLENT SEZGİN: Türkiye Gazetesi Yazarı Batuhan Yaşar, Hulusi Akar Paşa’nın İran ziyareti hakkında bir iddia ortaya attı ve şunları yazdı: “Ankara’daki kaynaklarımızdan Irak merkezi yönetiminin Kuzey Irak’a, İran’ın da Kandil’e ‘birlikte askeri operasyon yapalım, birlikte girelim’ dediğini öğrendik, ısrarlı olmaları daha ilginç” dedi.     

ADNAN OKTAR: İşte bundan sonra İngiliz derin devletinin oyununu fark ettikleri için gereğini yapacakları anlaşılıyor. İran FETÖ’yü mesela kabul etmemişti, çok isabetli hareket. Rusya da kabul etmedi onlar anladılar vaziyeti ama IŞİD’le mücadelede ve PKK ile mücadelede, İran’la, Türkiye’nin işbirliği yapmasını uzun süreden beri engelliyorlardı. Tahran Times’da haftalarca, üst üste çıkan onlarca yazımdan sonra kriz çözüldü İran’la dost olduk elhamdülillah. Tayyip Hocam’a karşı da gönlümüz rahat, hükümetin faaliyetleri açısından da gönlümüz rahat bundan sonra iyi olacaktır ama daha önce biliyorsunuz Pers milliyetçiliği şu bu falan diye İran karşıtlığı körükleniyordu. Fethullah Gülen bu karşıtlığı muazzam körükleyen bir tipti. “Cennetin yolu Tahran’dan geçse, İran’dan geçse cennete gitmek istemem” diyen bir adamdı, o kadar gözü dönmüştü ama bu kafa kırıldı şu an gayretlerimiz sonucunda elhamdülillah.

Evet, dinliyorum.

VTR: Merhaba Adnan Bey, ben Özgür. Benim sorum şu olacak: Adem ve Havva’dan önce dünyada düşünebilen insan benzeri varlıklar var mıydı?

ADNAN OKTAR: Yakışıklım, Adem ve Havva; zer alemi denilen dünyadan ayrı bir paralel evren var, o paralel evrende onlar vardılar zaten Adem, Havva ve bütün peygamberler hepimiz orada hazır vardık. Allah defaten, yavaş yavaş oradan insanları aldı ama ilk Adem’i aldığında birden insan olarak ortaya çıkartmadı, meleklerin gözü önünde çamurdan yani balçıktan, temiz balçıktan -yani bu kil normal bu işte seramik- seramik balçığından insan biçiminde mükemmel bir heykel yaptı Allah. “İki Elimle yaptım” diyor. Belki insan suretinde tecelli etti o şekilde yaptı yani çok sanatkarane mükemmel bir heykel, tam insan görünümünde ve bu kuru, kuru heykel yani seramik gibi. Sonra Allah “buraya gel” dedi geldi ama o gelen Adem’di zer aleminden geldi fakat Allah onu orada harika olsun, insanların hoşuna gitsin -çünkü biz onu seyredeceğiz- meleklerin hoşuna gitsin diye sanatlı getirdi bu kadar yani gelişi sanatlıdır. Yoksa geliş şekli hazırdan gelmiştir yani karmaşık bir yapı yok.

Evet, dinliyorum.

KARTAL GÖKTAN: Uluslararası basında yeni yayınlanan yazılarınız şunlar Adnan Bey. Sol görüşlü Amerika’nın bağımsız haber sitesi American Herald Tribune’de, “Afrika felaketlerle anılmayı hak etmiyor” başlıklı makaleniz yayınlandı. Yazınızda, Afrika’da yaşanan insanlık dramının asıl sebebinin farklı çıkar odaklarının güç ve kaynak elde etme çabası olduğunu anlatıyorsunuz. İyiler ittifak ettiğinde menfaatperestlerin zavallıları sömürme hırsının durdurulabileceğini ifade ediyorsunuz.

İsrail’in önde gelen günlük İngilizce Gazetesi Jerusalem Post’ta, “Türkiye, Irak-Kürt bölgesel referandumuna neden karşı?” Başlıklı makaleniz yayınlandı. Bölgede PKK’nın tüm sinsi yollarını tıkayacak, ezilen Kürt kardeşlerimizi koruyacak Türkiye-Irak-İsrail ve Rusya ittifakının büyük önem taşıdığını belirtiyorsunuz. Yazınız en çok okunanlar listesinde.

Doğu Malezya’nın en fazla okunan İngilizce gazetesi The Borneo Post’ta, “Amerikan örneği zor koşullar altında birlik olmak” başlıklı makaleniz yayınlandı. Yazınızda: Tüm yıkıcılıklarına rağmen doğal afetlerin, rengi, dili, dini ne olursa olsun insani değerlerini ve her şartta birlik olabileceklerini hatırlattığını belirtiyorsunuz. Geçmişten beri dayanışma ruhuyla örnek olan Amerikan halkının bugün provokatörlerin ara bozmaya yönelik spekülasyonlarına prim vermemesi ve birlik ruhunun daima güç getireceğini unutmamaları gerektiğini anlatıyorsunuz. Bu yazınız aynı zamanda Suudi Arabistan’ın önde gelen İngilizce haber sitesi Riyadh Vision’da da yayınlandı.

Malezya’nın ulusal haber ajansı Bernama’da, “Like için yaşamak sosyal medyanın yeni hastalığı” başlıklı makaleniz yayınlandı. Yazınızda: Sosyal medyanın önemli bir tebliği ve dostluk ortamı olduğunun, ancak bu ortamın gençlere kötülüğün yöntemlerini gösteren bir yol olarak kullanılmaması gerektiğinden bahsediyorsunuz.

Bosna merkezli haber sitesi Cazinnet’de ise, “İdeal Müslüman kadın” başlıklı makaleniz yayınlandı. MaşaAllah.

ADNAN OKTAR: Gayet güzel.

KARTAL GÖKTAN: Bir makaleniz daha var. Endonezya’nın en büyük İngilizce gazetesi Jakarta Post’ta, “Birleşmiş Milletler’in boyun bağını gevşetmek” başlıklı makaleniz yayınlandı. Yazınızda: Dünya için umut olması gereken Birleşmiş Milletler’in bürokrasi çıkması içinde bocaladığını, dünyadaki sorunlar karşısında yeterli çözümleri zamanında üretemediğini anlatıyorsunuz. Bu konuda acilen reformların yapılması gerektiğinin önemini vurguluyorsunuz.  

ADNAN OKTAR: Gayet güzel. Allah bize böyle bir imkan sunduğu için Rabbimize hamd ediyoruz.

Evet, dinliyorum.

VTR: Adnan Bey, anladığımız kadarıyla dini mezheplere göre yaşamıyorsunuz. Yaşadığınız dini neyden baz alıyorsunuz ya da nasıl yaşıyorsunuz?

ADNAN OKTAR: Aslında işin doğrusu tabii Hanefi, Sünni ağırlıklı benim din anlayışım yani mecburen öyle yapıyoruz ama mesela ben midye yerim, ıstakoz yerim haram olduğuna inanmıyorum. Çünkü Kuran’da öyle bir hüküm yok, öyle karmaşık bir abdest alma ritüelim yok yani ona inanmıyorum. Kuran’daki gibi kısaca alıyorum abdesti. Ama Sünni Müslümanlara da şefkat duyuyorum, seviyorum, onları koruyup, kollamak için gece gündüz uğraşıyorum onlara bir zarar gelmesin diye. Şii Müslümanları, Alevi Müslümanları hepsini çok seviyorum, Hristiyanları, Musevileri onları da çok seviyorum hiçbirine kötülük gelmemesi için gayret ediyorum bu bilinen bir husus. Ama aklın yolu açık, aklın yolu bir. Istakoz şu an getirseler çıtır çıtır yerim güzel kızarmış ıstakoz, haram değil, niye haram olsun? Uydurma haramların hiçbirini kabul etmiyorum. Mesela kadınların yarım olduğunu kabul etmiyorum. Kuran’da Allah, mümin ve müminat kadınları eşit, erkekleri eşit görüyor Cenab-ı Allah, eşit olduğunu söylüyor. Ben kadınların yarım olduğuna inanmıyorum. Gelenekçi inanca karşıyım, kabul etmiyorum. Kadınların dövülmesi mesela dört mezhepte var, ben kabul etmiyorum. Dövme değil o, kadını evden uzaklaştırma annesinin evine, babasının evine gönderme veyahut kendi annesinin, babasının evine gönderme, bir süre görüşmeme. Böyle bir şey olur mu? Kadına önce sen uyaracaksın, hatırlatacaksın, sonra yatağını ayıracaksın, sonra da sille tokat kadına gireceksin yumrukla. Ondan sonra diyeceksin ki “ya böyle olmuyor en iyisi aramıza bir hakem tayin edelim” diyeceksin zaten kadının ağzını, burnunu kırmışsın sen, dişini falan ağzını, burnunu darmadağın etmişsin hakem tayin ediyorsun kadının gözü mözü şiş ondan sonra hakemler de konuşuyor sonra “artık olmuyor boşanalım” diyeceksin. Boşandıktan sonra kadın üç ay iddet bekleyecek, sonra “barışalım” diyeceksin. Kafasını, gözünü yardığın kadınla nasıl barışıyorsun sen? Barışırsın da bu nasıl bir mantık? Birdenbire böyle bir atlama olur mu? Mesela bak olay şöyle gelişiyor yavaş yavaş gayet mantıklı, şimdi ne yapıyor? Önce uyarıyor, hatırlatıyor, nasihat ediyor, sonra yatağını ayırıyor, sonra evden ayırıyor, sonra hakemleri çağırıyor hakemler konuşuyor o da olmasa nikahı bozuyor ayrılıyorlar ve kadını kendi evinde, evinden kovmadan, evinden atmadan kendi evinde tutuyor kadın iddeti müddetince o evde kalıyor ve sonra kadın eğer istiyorsa kocasına yeniden dönüyor, normal prosedür bu. Ama sen bak böyle giden bir prosedürü birden böyle böyle yapıyorsun. Kadının ağzını, burnunu kırıp bir olay çıkarıyorsun, sonra tatlılıkla hakemleri çağırıyorsun. Kadın zaten hastanelik olmuş, dövmüşsün niye hakem çağırıyorsun? Doktor çağırman lazım senin madem dövdün değil mi? Böyle bir mantıksızlık olmaz, ben buna inanmıyorum. Ama tabii kökeninde Sünni, Hanefi inancım ama İmam Ebu Hanife’nin büyük alim olduğunu kabul ediyorum ama bu konularda hata yaptığına da inanıyorum.

Evet.

 VTR: Türkiye’de ne zaman şehitsiz bir güne uyanacağız?

ADNAN OKTAR: Minik burunlum, güzel yüzlüm Allah senin sevgini artırsın. O şehitler olmasa İttihad-ı İslam olmaz. Allah bir büyük hamle öncesi hep bunu yapar. Cenab-ı Allah’ın Adetullah’ıdır. Büyük bir fütuhat olacak inşaAllah. Şehitsiz günler Mehdi (as) devrindedir. Mehdi (as)’ın olmadığı ortamda daima olaylar olur durduramazsın mümkün değil.

Evet, dinliyorum.

VTR: Merhabalar. İlerleyen yıllarda teknolojinin tamamen bittiği bir dönem yaşayacak mıyız? Buradan sevgiler Hocam’a.  

ADNAN OKTAR: Yakışıklım muhtemel ki öyle olacak çünkü adamlar boş vermiş olacaklar, boş vermiş olunca bilim de olmaz, sanat da olmaz zaten. Sadece işte adam öldürme, ahlaksızlık, gasp, pislik, rezillikle geçilmeye başladı. Bir de zaten önümüzdeki yüz yılda hava sıcaklığı akıl almaz artacak yani normalde insanların pek yaşayabileceği gibi olmayacak, en iyimser tahminle insanların yüzde 30’unun öleceği düşünülüyor sıcaktan. En iyi tahminle benim kanaatim en az yarısı ölür. Çok güçlü bünyeler sıcağa dayanabilecekler. O Arabistan oralarda hiç adam kalmaz zaten o sıcakta. Bak yüz yıl sonra, bilim adamları söylüyor bunları. Teknoloji, bilim ağaç falan hiçbir yer kalmaz, orman falan hiçbir şey bırakmazlar. Allah bizi o dönemden kurtardı, çok kepaze bir dönem, çok rezalet bir dönem. Dinsiz, Allahsız, Kitapsız işte bulduğu yerde birbirlerini boğazlıyorlar, birbirini bıçaklıyor, asıyor, kesiyor. Yecüc, Mecüc zaten ondan önce çıkacak, büyük bir katliam yapacak yani çok çok berbat bir dönem. Allah bize göstermesin o dönemi inşaAllah.

Evet, dinliyorum.

BÜLENT SEZGİN: Cumhurbaşkanı Erdoğan’la, Ruhani görüşmesi sonrasında açıklama yapıldı Adnan Bey. Sizin söylediğiniz bir şey daha gerçekleşti. İki ülke her konuda ittifak edecek ve dolarla değil kendi para birimiyle ticaret yapacaklar.

ADNAN OKTAR: Helal olsun, işte olay bu kadar. Aylar önce söyledim, konu güzel bir noktaya geldi, aylar önce söyledik bunu. Kardeşim İran zıtlığı, Pers zıtlığı bilmem ne falan Pers diye bir şey yok. İran ırkçılığı kabul etmez. İran halkında ırkçılığı kabul eden insan yok, öyle bir şey yok hep dindar insanlar. Irkçılık haramdır diye gece gündüz anlatıyor onlar. Ne Pers ırkçılığı? Ağızlarına bile almıyorlar öyle bir konuyu. “Elhamdülillah Müslümanız” diyorlar. Nur gibi insanlar öyle bir iddia çok çok yanlış olur ve bir Pers hakimiyeti böyle bir konu yok, Pers ırkı diye bir ırk yok zaten şu an, asimile olmuş durumda. İran’ın genetik yapısına baksan yüzde 80 Türk’tür, genetik yapısı isterse baksın bilimsel incelesinler. Hayır zaten teknik olarak yarısı Türk ama ayrıca genetik olarak bakarsak diğer kesime onların da genetik olarak yüzde 80’i Türk asıllı olduğunu görürsün. Pers ırkı asimile oldu öyle bir ırk yok ve ırkçı da yok. Geçen anlatmıştım işte o şahın oğlu Rıza Pehlevi’nin oğlu ‘gelip Türkiye’de görüşelim’ falan dedi. Ne faydası olacak? Ne diyeyim? Ne yapayım? Seni başa mı geçirelim diyeyim? İran devletine, hükümetine saygılı ol, sevgi dolu ol deki, ‘ben yardımcı olayım size’ de, seni bakan da yaparlar, başa da geçersin kimsenin seninle alıp veremediği yok Müslümanca yaklaşırsan. Ama eski modelden gidiyor babasının devrinin modelinden gidiyor. Şu olacak iş mi Allah aşkına? Koyu dindardır İran halkı. Nasıl o eski kafaya dönsünler?

Evet, dinliyorum.

KARTAL GÖKTAN: Ruhani konuşmasında şunları söyledi: “Etnik ve mezhebi ayrımcılıkları artırmak bazı yabancıların buradaki planlarıdır. Bu şekilde bölgeyi ayırmaya çalışıyorlar. İki ülke de bu davranışları kabul etmiyor. İki ülkenin de temel amacı parçalanmamış Irak ve Suriye’dir.”

ADNAN OKTAR: Kardeşim şimdi şöyle; alelade bir dönemde olsa bizi ilgilendirmez, alelade bir durum olsa adam istiyorsa on parçaya ayrılsın bize ne? Olay şu, diyorlar ki, “Bütün İslam alemini un-ufak edeceğiz, küçük küçük lokmalara ayıracağız sonra da bunları teker teker yutacağız” diyor adam. “İslam’ı yeryüzünden yok edeceğiz” diyor. Yoksa adam dese ki İslamiyet dursun, Müslümanlar dursun ayrılsın bana ne, isterse otuz parçaya ayrılsın bizi ilgilendirmez yine bir başı olur bunun ama bu yok etme politikası. Büyük Ortadoğu Projesi demek Müslümanları küçük küçük lokmalara ayırıp sonra teker teker yok etmek, dini yok etmek, İslam’ı yok etmek. Fethullah Gülen ahmakçasına geldi bu oyuna inanılır gibi değil. Ya koskoca adamsın kardeşim yaşını, başını almışsın, ahirete gideceksin, hadi imanını kaybettiğini düşünelim milyonda bir ihtimal bile vermiş olsan yine bu anormalliği yapmaman lazım. Türk milletinden başka kin duyacak millet bulamıyor musun? Hiçbir millete kin duyma da, niye kendi vatanına kafayı takıyorsun? Niye kendi vatanın insanlarını öldürtmek istiyorsun, şehit etmek istiyorsun? Bu nasıl bir manyaklık? Ne istiyorsun? Niye musallat oluyorsun bu millete? Niye parçalansın? Niye yok olsun? Niye İstanbul ayrı bir devlet olsun? Niye İzmir ayrı bir devlet olsun? Niye Güneydoğu PKK’ya verilsin? Ferahlayacak mısın, soğuyacak mısın, ne kazanacaksın? Bütün İslam alemi paramparça oldu. Millet de dinsiz, imansız oldu. Kitle katliamı da yaptın, üç milyon Müslümanı şehit ettin soğuyacak mısın, ferahlayacak mısın, ne olacak? Bu nasıl bir deliliktir kardeşim? Bu nasıl bir manyaklıktır ben anlayamıyorum bunu. Şeytan bile bu kadar manyak olmaz. Bu nedir bu, bu nasıl bir iş?

Evet, dinliyorum.                                               

BÜLENT SEZGİN: İran ziyaretinden fotoğraflar vardı. Cumhurbaşkanı Erdoğan şöyle konuştu: “Aziz Kardeşim Ruhani’nin davetiyle şu anda Tahran’da bulunuyoruz. Zat-ı devletlerine ve heyetine muvaffakiyetler diliyorum. Rabbim yar ve yardımcıları olsun. Hicri 61 yılında o muharrem gününde Kerbela’da şehit edilen Hasan Hüseyin Efendimiz ve ehlibeytinin şehadetinin yıl dönümünde bir kez daha onları yad ediyoruz. Şah-ı Merdan Ali Efendimizi şükranla yad ediyorum.”

ADNAN OKTAR: Ne güzel Hz. Ali (kv)’ye olan sevgileri şu dedeme olan sevgileri ne kadar muhteşem. Bir de dindar olmuş ne güzel, İran ekonomisi güçlü, ordusu güçlü, ahlakları güzel ne güzel insanlar. Büyük bir nimet, koskoca İran daha ne istiyoruz yanı başımızda bir dost. Uğraşmak ne kadar ahmakça bir şey, düşman olmak ne kadar ahmakça bir şey. Böyle bir akılsızlık olur mu? Fethullah Gülen diyor ki “Cennete giden yol oradan geçse” diyor “ben cennete gitmekten vazgeçer geri dönerim” diyor. İman etmediğini de burada göstermiş oluyor Müslümanın söyleyeceği bir söz değil bu, Allah’a inanan bunu söylemez.

PKK’ya Milli İstihbarat Teşkilatı çok fazla sayıda MİT elemanı soktu bayağı yüksek sayıda benim bildiğim 70 kişi kilit noktalara. Bu kahpeler ne yaptılar? Devlet bunlara güvendi MİT’te görev verdi FETÖ’cülere o zamanlar. Bütün bu PKK içerisindeki bizim aslanlarımızın isimlerini tespit ettiler kod numaralarının hepsini resimleriyle her şeyini tespit ettiler. Götürdüler PKK’ya teslim ettiler dediler ki: “Bu içinizde bunlar var, gereğini yapın.” Benim canlarımı birkaç gün içinde tamamını şehit ettiler. 30 yıllık MİT elemanları bunlar 30 yıllık. Bak 30 yıldan beri PKK’nın içinde görev yapıyor MİT elemanı görüyor musun? Şu şehadetin güzelliğine bak, şu şehadetin güzelliğine bak. 30 yıl PKK’nın içinde ne kadar zordur? Devlete her gün bilgi veriyor 30 yıl. Sen de gidip kahpelik yapıyorsun ihbarda bulunuyorsun. Bu adamlara müebbet veriyorlar hiçbir şey değil yani hiçbir şey değil, bilmiyorum böyle bir kahpeliğe müebbet hiç. İdam da hiç bunlara aslında, idam da hiç yani.

Evet, dinliyorum.     

VTR: Ben Süheyla. İnsanlar birbirlerini sevse, dünyada hiçbir sorunumuz kalmaz. Nefes aldığımıza şükretmeliyiz.

ADNAN OKTAR: Ah benim canım annem, ah benim güzelim, ah benim cennet kuzum benim Allah güzelliğini artırsın, ahlakını artırsın maşaAllah sana ne güzel. Ne kadar güzel maşaAllah doğru söylüyorsun. O dediğin günler yakın.

İran ile Türkiye birleşti ya artık bundan sonra bölgede Türkiye’yi de İran’ı da tutacak güç yok. İkisi de süper güç aslında doğrusu bu. Bir de Rusya’yı beraberlerine alıyorlar kardeşim bu ne oluyor biliyor musun? Hidrojen bombasından büyük bir şey olmuş oluyor. Bunu hiçbir güç yenemez Allah’ın izniyle. İran-Türkiye-Rusya bitti. Hiçbir güç, güç yetiremez. Kahredici bir güç olmuş oluyor.

Tayyip Hocam yiğit delikanlıdır, dürüst delikanlıdır, iyi delikanlıdır. Tayyip Hoca’ya milletçe sahip çıkalım, şahsına sahip çıkalım. Etrafında yılanlar, çıyanlar geziniyor ben görüyorum, duyuyorum, anlıyorum. Gerçi gereken tedbirleri devlet alıyor ama çok titiz destekte fayda var.

Evet, dinliyorum.

VTR: Ülkece çok kötü durumlara doğru gidiyoruz, hastanelerde, etrafta çok fazla şiddet var neden insanlarımızda bu kadar çok fazla madde alımı, şiddet çıldırmış konuma gelmiş insanlar. Ben bunu çok merak ediyorum nereye doğru gidiyoruz acaba?

ADNAN OKTAR: Güzel yüzlüm işte deccalın bir atağı oldu, esaslı bir atağı onun sonucunda tabii manevi bir ciddi bozulma oldu ama şu an toparlanmayı senin üslubundan da görüyoruz. Bak herkes kötü olan, yanlış olan, vicdansızca olan, çirkin olan her şeye karşı. Bu ne demek? Herkes mükemmele doğru gidiyor demektir. Çünkü savunması lazımdı bizim çıkarttığımız insanların o sistemi savunması lazımdı üslubundan ama bak şiddetle karşılar. O zaman herkes karşı olunca bu yok olur. Demek ki Mehdiyet yumruğunu vurmuş, manevi yumruğunu ve iyiye gidiyor. Biraz beklersek tabii biraz zorlu geçecek 2018’ler, 2019’lar zorlu geçeceği aşikar ama Müslüman korkmaz, yılmaz Allah’a güvenir. 2018, 2019, 2020 evet biraz sabır.

Evet, dinliyorum.

KARTAL GÖKTAN: Bu sabah Hakkari’de şehit olan askerlerimizin isimleri açıklandı.

BÜLENT SEZGİN: Gösterebiliriz şehitlerimizi.

KARTAL GÖKTAN: Abdil Kılıç.

BÜLENT SEZGİN: Gökhan Topal, Ömer Doğan, Olcay Çelik.

ADNAN OKTAR: Kabadayıları bir daha göster.

BÜLENT SEZGİN: Abdil Kılıç, Gökhan Topal, Ömer Doğan, Olcay Çelik.

ADNAN OKTAR: Ama bunların yüzünden cennet kuzusu oldukları belli, hepsinin yüzünde cennet kuzusu ifadesi var. Cenab-ı Allah askerlik görevlerini kaldırmış “Yanıma gelin” demiş gitmişler. Hayırlı uğurlu olsun, bereketli olsun. Allah mübarek etsin, Allah bize de nasip etsin. Annelerine babalarına Cenab-ı Allah uzun ömür, sabr-ı cemil nasip etsin. Ne mutlu onlara.

Evet.

VTR: Öldüğümüz zaman kıyameti görebilecek miyiz?

ADNAN OKTAR: Öldüğümüz zaman ilk olarak sevdiklerin, tanıdıkların halen yaşayanlar seni karşılayacaklar. Hani diyor ya “Öldüm arkadaşlarımla, kardeşlerimle” öyle bir şey yok kendi kardeşleri karşılıyor onu zaten, zaman olmadığı için onu yanlış biliyorlar. Allah tedirgin olmasın, mutlu olsun diye öyle bir güzellik yapıyor normal gerçekten kardeşleri, onlar yani.

EBRU ALTAN: Siz Şeyh Nazım Hazretleri’ni anlatmıştınız.

ADNAN OKTAR: Tabii tabii Şeyh Nazım “Bize karşılama görevi verildi” diyor. Hayatta halbuki o hayatta ama karşılamaya gidiyor kalbi rahat etsin diye çünkü seviyor ya sevdiği için tanıdıklarını görmek istiyor o. Bir daha ben yakışıklımı göreyim.

VTR: Öldüğümüz zaman kıyameti görebilecek miyiz?

ADNAN OKTAR: Aslında çok seri her şeyi görüyoruz ama bir sırası var. Önce sevdiklerimizi görürüz sonra yaptığımız iyilikler, güzellikler bize anlatılır, yaptığımız güzellikler, iyilikler sonra cennete alınırız sonra da her şeyi görürüz görmek istediğimiz her şeyi görürüz sıralama bu şekilde. Ama bunlar süratle oluyor böyle bir hani aylar, yıllar. Ama küfürde öyle değildir çok sıkıcıdır. Fakat Müslümana gösteriyor fakat onların ölü olduğu da unutulmaması lazım. Yoksa bir insanın açık şuurlu olarak ona tahammül etmesi mümkün değil, imkansız. Canının alınırken bile o Azrail (as)’in öfkesi tahammül edilir gibi değildir ama mümin görür ama içine bir ferahlık gelir tabii ahlaksızların canının öyle alınması bir ferahlıktır. Mesela doksan yıldan beri cehennem tarafına yuvarlanan bir taş, bir münafık. Mesela geçenlerde öldü. Şimdi müminler bunun halini gördüğünde tabii ki bir ferahlık duyacaklardır. Tabii ki ferahlık duyacak. Ama münafıklar onun hampaları başka türlü düşünürler. Halbuki onları bekleyen akıbet de aynı şekilde. Ama bunu tabii Cenab-ı Allah hemen gösterirse imtihan kalkar. Ama bunun işaretleri olur sadece işaretlerle anlayabiliriz şu an.

Evet, dinliyorum.

KARTAL GÖKTAN: Yeni yaptığınız suluboya tablolarınızı gösterelim mi?

ADNAN OKTAR: Sabah yaptım sabah bir saatte.

KARTAL GÖKTAN: Denizdeki Tarih isimli yeni tablonuz.

ADNAN OKTAR: Yaklaştırarak göster. Bak denizin altında sütunlar var. Roma tarzı sütunlar, tarihi sütunlar ve denizin altında kalmış. Güneş de denize vuruyor ışık oluşuyor. Şahane değil mi?

EBRU ALTAN: Güneş ışığının pırıltısını da çok güzel vermişsiniz.

ADNAN OKTAR: Evet, ikinci tablomu görelim suluboya.

KARTAL GÖKTAN: Japon Balıkları.

ADNAN OKTAR: Akvaryumda Japon Balıkları. Kardeşim bak benim kullandığım yağlı boya tekniğinin dünyada benzeri yok. Kullandığım suluboya tekniğinin de dünyada benzeri yok. Böyle bir teknik ben görmedim yok. Evet, herkes huşu ve vecd içinde bakıyor tablolarıma benim gördüğüm.

Evet, dinliyorum.

BÜLENT SEZGİN: 15 Temmuz gecesi Cumhurbaşkanı Erdoğan’a suikast girişiminde bulunan otuz dört kişiye dörder kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verildi. Sadece suikast timi değil yardım ve yataklıkta bulunanlara da ceza verildi. Buna göre Cumhurbaşkanı’nın eski Yaveri Ali Yazıcı’nın ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar verildi.

ADNAN OKTAR: Bunlara hiçbir şey değil o müebbet. Gerçekten hiçbir şey değil. Şu MİT mensuplarını kardeşim bak düşünün Kandil’de mağarada adamlarla beraber MİT elemanı otuz yılını vermiş. Ya bu nasıl bir kahpeliktir ismini veriyorsun, nasıl bir kahpeliktir bu? İdam hiçbir şey kurtarmaz bu adamı? Müebbet de kurtarmaz bunu yapan kahpeye. Ne yapılması gerekir? Şimdi onu canlı yayında anlatacak durumum yok ama böyle alçakları bilmiyorum yani. Milletin mahkemesini oluştursalar keşke de bir kanunla efendim millet gönlünden geçeni bu tip olaylarda açıklayabilse yani kanunla hukukla bir yol bulabilseler, çok kızdırıcı.

Mesela bir yakınımızın annesinin tansiyonu yükselmiş. Acil hastaneye götürmüşler. Şimdi bu tip vakalarda biliyorsunuz holter takılıyor tansiyonu takip ediliyor bir gün. “Hanımefendi” demişler “sizin holter sıranız iki hafta sonra” ya adam ölüyor kardeşim yeni tansiyonu çıkmış, iki hafta. Holter nedir ya çok ucuz bir malzeme. Nedir? Söyle yüz, iki yüz tane gönderelim hastaneye iki yüz tane alalım. Bütün vakıflar öder, herkes gönderir. Adamı niye iki hafta bekletiyorsunuz? Bak bu kırıklarda üç hafta bekletiyor. Dışarıda çok ucuz, basit malzeme adam alıp masanın üstüne koyacak “yok” diyor. Şimdi basına da haber verin de o başhekimle bir konuşsunlar. Basın çok bazen gereksiz şeylerle ilgileniyor. İşte bu konuyla ilgilensinler. Ama ilk önce başhekime biz bir kendimiz rica edelim. Adamı meşhur etmenin bir alemi yok şu an. Kendimiz bir rica edelim, anlatalım “alıp getireceğiz” diyelim. Yazık günah iki hafta holter için bekletmek ne demek? Hastanenin kaç holteri var? On. Yüz tane alalım kardeşim, iki yüz tane alalım. Pahalı bir şey değil ki bu. Yani sıradan bir malzeme. Bütün vakıflar, dernekler herkes hayrına alır, bir tane alır verir. Böyle olmaz.

Evet, dinliyorum.

VTR: Merhaba benim adım Dominik, Bayern’den geliyorum ve şu an mezuniyet gezisindeyiz. Bu Gedachtnis Kilisesi’nin etrafında dolaşıyordum ve bu anıtı gördüm. Geçen seneydi galiba, terör saldırısı olmuştu bu Berlin’deki Noel çarşısında. İnsanları başka insanların istediği bir şeye zorlamak çok kötü bir şey, bunu kalpten söylüyorum. Böyle bir şey olmaz, çünkü biz özgür bir demokraside yaşıyoruz. Almanya da ve başkaları bunu kabullenmeli. Bence dünya genelde daha demokratik olmalı. Bütün rejimler, Kuzey Kore gibi mesela vesaire olmamalı. Herkes özgürce yaşayabilsin, fikir özgürlüğü olsun, fakat bunu beyan ederken şiddet kullanılmasın.

ADNAN OKTAR: Ah canım benim Hristiyan değil mi bu çocuk? Bak görüyor musun ne kadar güzel bir ahlak, ne kadar güzel bir sevgi anlayışı. Ufacık yaşına rağmen mükemmel bir Mehdi (as) talebesi. Mükemmel bir İsa Mesih talebesi. Tam bir Mesihi, tam bir Muhammedi çok güzel. Canım benim o senin dediğin güzellikler en kısa sürede olacak. En fazla üç-beş yılı var Allah’ın izniyle.

Yine bir vatandaşın damarlarına stent takılacakmış. Bu SGK’sı olduğu için “ama” demişler “sana Çin malı olan bir stent takabiliriz” Çin malı. “Ama ekstra para verirseniz iyi stent takarız” diyorlarmış. Yani her tarafı pahalı olsa ne olur? Stent dediğin nihayetinde küçük bir parça bu. Pahalıysa da iste biz alalım. Desin hastaneler yani ‘vatandaşa biz bunları takacağız böyle şeyler takacağız. Gönüllü olarak alın’ alalım. Böyle şeyler çok kötü, çok acı. Yani hükümetin bunca iyi niyetine rağmen, bunca gayretine rağmen daha hala böyle acı olaylar oluyor olması çok korkunç. Olmaz böyle şeyler. Hastaneler istesin para vereceğiz kardeşim. Bak özel hastanesi, genel, devlet hastanesi kim olursa olsun uzatmasınlar bu konuyu desinler ki “şu malzemelere ihtiyacımız var” hastane açıklasın alacağız ya. Millete eziyet istemiyoruz. Eziyet derken zor durumda kalmalarını istemiyoruz.

Evet, dinliyorum.

VTR: Ahit sandığı ne zaman bulunacak acaba çok merak ediyorum.

ADNAN OKTAR: Yakışıklım bak alametler başladı yavaş yavaş. İşte şimdi orijinal Tevratlar bulunmaya başladı, Tevrat ruloları. Altın üstüne yapmışlar çok akıllıca hareketler etmişler hakikaten bozulmaz. İnce altın levhalar üzerine Tevrat’ı yazmışlar. Var mı onların haberi? O çok büyük olay aslında bulunan. Mühür bulunmuş mesela. Hz. Süleyman (as) devrinden kalma olduğundan şüpheleniliyor o devre ait olabileceği. Hz. Süleyman (as)’ın bizzat kullandığı bir mühür değildir. Hz. Süleyman (as)’ın ki daha süslü çünkü.  Ama devletin Hz. Süleyman (as) devrinde devletin kullandığı bir mühür olma ihtimali var. Hz. Süleyman (as) kullandı mı ya zümrütten olur, ya yakuttan olur öyle dandik mühür kullanmaz o. Dedem zevkli maşaAllah.

Mesela devlet hastanelerinde kanser için ultrason ya da EMAR çekilmesi gerektiğinde ağır kanser de olsa haftalar sonraya randevu verilmesi bu çok korkunç bunu istemiyoruz. Bak hükümet, devlet kim istiyorsa bizden para istesin söz bir Allah bir ceketimiz de varsa satacağız bu parayı ödeyeceğiz. Ama bu korkunç görüntüyü istemiyoruz. Bak ne istiyorlarsa yapalım. EMAR için hasta bekletilir mi kardeşim? Kaç makine var? Beş. On tane daha alalım. Yani bu olmaz. Bekletme, adam ölür o arada Allah esirgesin. Bekletmek ne demek? Belki o arada tedavisini yapacaksın. O parça küçükse alıp adamı kurtaracaksın. Olur mu öyle şey? Haftalarca bu ne ferahlık? Bir de doktorlara da vicdan azabı çektirecek bir şey bu. Adamı geri göndermek çok acı bir olay.

Evet, dinliyorum.

KARTAL GÖKTAN: Bahsettiğiniz haber var Adnan Bey. Hz. Süleyman (as)’a ait olduğu düşünülen metal mühür. Üzerinde İbranice yazı ve işaretler bulunan beş altın kitabe, altın görünümlü boğa figürlü heykelcik, iki santimetre ebadında altı sayfalık Tevrat olduğu düşünülen metal kitabe, üzerinde İbranice yazı bulunan muskalık ve iki adet üzerinde İbranice yazı ve işaretler bulunan büyü kitabı olduğu düşünülen kitabe ele geçirildi.

ADNAN OKTAR: Büyük kitap mı? Kabala desin canım büyü deyince insanlar anlamaz, kabala kitabı. Peki o kitapların içinde yazanları ne zaman öğreneceğiz? Hiçbir şekilde öğrenemiyoruz. Orijinal Tevrat bulundu kaldırdılar. Orijinal İncil bulundu kaldırdılar. Bu nasıl oluyor? Bu anormal bir durum. Bunu hem Cumhurbaşkanlığı’na, hem Başbakanlık’a dilekçeyle sunalım. Biz bunların içeriğini öğrenmek istiyoruz ve nerede olduğunu da öğrenmek istiyoruz. Dese ki hükümet “biz güvenlik nedeniyle gizli tutuyoruz” o da kabul. Ama içinde ne var görmek istiyoruz. Fotoğraflarını görelim. Fotoğraflarını görmemizde ne mahsur var? Değil mi? Bu mührün, diğerlerinin hepsinin fotoğraflarını istiyoruz. Bilimsel bulgu bunlar. Kamuoyuna açık olması lazım. Ciddi şekilde bastıralım bu işi halledelim.

Şimdi kardeşim bak yıllar oldu Tevrat bulunalı. Bu konuda bilgi verilmedi kamuoyuna. Nerde olduğunu bile bilmiyoruz fotoğraflarını bile göremedik. İncil bulundu geçenlerde onun hakkında da bilgi yok. Bir kere daha bulundu eski İncil yine bilgi yok. Bu Tevrat nüshaları hakkında bilgi yok. Ölüdeniz’de tomarlar bulundu açıklandı mesela şu şu şu yazıyor diye. Onlarda da aslında çok detay yok ama yine de varsayılır.

Evet, dinliyorum.

BÜLENT SEZGİN: Washington’da temaslarda bulunan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Tahsin Ertuğruloğlu, bundan böyle federasyon değil, konfederasyon temelinde bir müzakereyi kabul edebileceklerini belirtti. “Bizim için federasyon seçeneği ölmüştür” dedi. Şöyle devam ediyor sözlerine, “Önümüzdeki ikinci bir seçenek ise özerk bir cumhuriyet. Fransa-Monaco ya da İngiltere-Cebelitarık modeli gibi bir yapı. Yani dışişleri ve savunma alanlarındaki yetkilerimizi Türkiye’ye devredip gerisini kendi içimizde yönettiğimiz bir cumhuriyet. Henüz hangi yolu seçeceğimize karar vermedik. Ankara ile birlikte oturup karar vereceğiz.”

ADNAN OKTAR: İşte Rumlara ısrar etsinler sınırlarında pasaport, vizeyi kaldırsınlar. Kardeş olup, dost olup gayet güzel yaşasınlar. O kadar uzun düşünecek bir şey yok. Verilecek toprak falan da yok. Zaten biz çok fazla toprak verdik artık o konuyu gündeme getirmeleri çok ayıp, çirkin, biraz da saygısızlık yani. Durup durup şurayı verin, Magosa’yı verin, bilmem neyi verin. Çok rahatsız edici bir şey. Neredeyse üçte ikisini verdik Kıbrıs’ın daha ne yapalım yani?

Evet dinliyorum.

KARTAL GÖKTAN: Adnan Bey henüz ortada hiç öyle bir ittifak yokken hatta ülkeler arasında gerilim artarken sizin İran ve Rusya’yla ittifak kurulması gerektiğiyle ilgili izahlarınız vardı. Bir-iki tanesini okumak istiyorum. 27 Ocak 2014 tarihinde İran Fars haber ajansı İngilizce servisi adına Kourosh Ziabari’nin sizinle yaptığı röportajda şöyle söylemiştiniz. “Yıllardır, özellikle Ortadoğu’daki mevcut sorunların çözümü için Türkiye-İran ittifakının önemini savunduğum bilinir. Böylesine iki güçlü ülkenin sevgi üzerine kurulmuş olan ittifakı Ortadoğu’da önemli bir manevi güç oluşturacak, diğer devletlerin de katılımıyla Suriye, Irak, Mısır gibi şu anda ciddi sorunlar yaşayan ülkelere de çözüm alınabilecektir. Dolayısıyla İran ve Türkiye daima çok güçlü bir ittifak içinde olmalıdır.”

BÜLENT SEZGİN: Yine 5 Ağustos 2016 tarihinde bir açıklamanız vardı. “Rusya, İran, Pakistan, Türkiye hemen birleşsin hemen askeri, siyasi, sosyal ittifak yapalım. Bunlar bizim kardeşlerimiz, canlarımız, komşularımız. Bütünüz, biriz hiç beklemeden hemen birleşelim.”

ADNAN OKTAR: Doğru, şeytan yirmi yerden böğürür. Mümin bir yerden bağırır. Şeytanın bütün şamatası yok olur.  O negatif kuvveti müminin nefesi yok eder. Adam mesela diyor ki “otuz kişi birden söyledi, kırk kişi birden söyledi negatif herhalde bitti” diyor. Öyle bir şey yok. Kırk pisliği bir bardak su temizler, kırk pisliği yani. Onun için ters konuşanlar şu bu hiç önemli değildir. Negatif konuşmalara bir tane pozitif karşılık verildiğinde o darmadağın olur. Darwinizm’de de öyle oluyor mesela. Milyonlarca aleyhte bir tane lehte konuşma oluyor darmadağın oluyorlar. Bu konuda da İran-Türkiye düşmanlığı için çok uğraştılar. Tek noktadan konuştuk konu bitti Allah’a şükür.

Evet.

VTR: “Kadınlara danışın dediğinin tersini yapın” diye bir hadis var, doğru mu?

ADNAN OKTAR: Güzel yüzlüm, yakışıklım sizin aslan gibi gelişiniz gelenekçi Ortodoks sistemi darmadağın etti. Ne Darwinizm bıraktınız, ne gelenekçi Ortodoks sistem hepsini darmadağın ettiniz. Onun hurafe olduğunu zaten sorundan da anlıyorum yani anlatış şeklinden anladığını anlıyorum. Müthiş bir hakaret bu kadınlar için, çok çok çirkin bir hakaret. Kadına olan öfkeyi dile getiren çok iğrenç bir ifade. Kadın bir şey söyleyecek sen tersini yapacaksın. Mevlana da bunu ballandıra ballandıra anlatıyor. “Nefsini kadın bil” diyor. Akıl almaz hakaret ediyor. Bilmiyorum o mu yazdı başkası mı yazdı ama korkunç ifadeler. Kadının dediğinin tersini yapacaksın, kadını yarım göreceksin, kadını döveceksin, kadını cehenneme doldurulan varlık olarak göreceksin. Bir öldürmediği kalmış her türlü kötülük kadına yöneltilmiş. Bundan sonra bu oyuna, bu acımasızlığa asla müsaade etmeyeceğiz.

Evet, dinliyorum.

VTR: Merhaba Adnan Hocam, diğer hocalardan farklı bir vizyonunuz var, ben sizi anlamakta güçlük çekiyorum. Neden böyle bir vizyonunuz var onu merak ediyorum.

ADNAN OKTAR: Yakışıklım bize oyun oynadılar. Bütün İslam alemine, gençliğe hepimize oyun oynadılar. Biz fark edemedik iyi niyetle yaklaştığımız için, Allah’ı sevdiğimiz için, dini sevdiğimiz için. Önce din hakikaten böyledir diye zannettik yani o acayip görünüme uyum gösterememekle beraber ‘Allah böyle diyorsa doğrudur’ dedi insanlar. Ama baktık ki oyunun çapı çok büyük. Dehşet verici bir putperest müşrik bir din anlayışını bize cehennem çorbası gibi sunmuşlar. Dolayısıyla bu belanın farkına tam anlamıyla vardık. Bütün mesele buradadır zaten, belayı fark etmek beladan kurtulmak demektir. Gençliğimiz de farkına vardı hepimiz farkına vardık. Kavruk, akılsız, içine kapalı, dengesiz, dünya boyutunun dışında aciz zavallı insanlar yetiştirdi gelenekçi Ortodoks sistemi. Bazı gruplardan, bazı açılardan ve bazı kişileri bu şekilde yetiştirdi. Ve muazzam bir tahribat başlamıştı kadınlara yönelik, çocuklara yönelik, insanlara yönelik. Gençliğin neşesini yok ettiler. Sanat gücünü yok ettiler, şevkini kırdılar ölüme doğru götürüyorlardı toplumu Allah’a çok şükür kaplan gibi üstlerine çöktük ilimle irfanla, kanunla hukukla darmadağın ettik. Şu an gençlik pırıl pırıl aydınlık görüyorsunuz on binlerce gençle röportaj yaptık hepsi nur, hepsi aydınlık, hepsi ışıklı, hepsi aklı başında dengeli ve tutarlı hepsi Kuran talebesi. MaşaAllah. Ben yakışıklımı bir daha dinleyeyim.

VTR: Merhaba Adnan Hocam, diğer hocalardan farklı bir vizyonunuz var, ben sizi anlamakta güçlük çekiyorum. Neden böyle bir vizyonunuz var onu merak ediyorum.

ADNAN OKTAR: Yakışıklım bak anlamakta güçlük çekmenin sebebi gelenekçi Ortodoks sistemi öyle bir oturttular ki yedire yedire her yere yani halı kaplaması gibi oldu. Her yeri onunla kapladılar. Şimdi sen gerçek dini gördüğünde şaşırıyorsun. “Bu nedir bu?” diyorsun “hayret”  yani “bu adam” diyorsunuz “herhalde dinimizi götürdü, götürüyor, İslam’ı değiştiriyor, Müslümanlığı değiştiriyor veyahut dinden çıktı mülhid oldu, zındık oldu. Dinin bütün değerlerine savaş açtı.” Buna benzer bakış açısı gelişiyor. Bakın bu ifadeyi Peygamberimiz (sav) 1400 yıl önce söylüyor diyor ki, biz öncüsüyüz ona ortam hazırlıyoruz zemin hazırlıyoruz, onun ben de kardeşlerim de hizmetçisiyiz Mehdi (as)nin. “Mehdi çıktığında” diyor “halk onun dinsiz olduğuna kanaat getirecek” diyor. Yani “dine karşı mücadele ettiğine, zındık olduğuna, küfür içinde olduğuna inanacak “diyor. “Alimler, hocalar bu kanaatlerini belirtecekler” diyor.  “Hatta İstanbul’un büyük alimi çıkacak diyecek ki” diyor “bu adam bizim dinimiz mahvetti bu zındıktır, bu kafirdir buna uymayınız diyecektir” diyor. “Mehdi bu adamın yolunun yanlış olduğunu ona ispat edecek” diyor. Ahir zamandayız. Muhyiddin Arabi Hazretleri diyor ki; “Onun (Mehdi’nin) en büyük düşmanı fakihler olacak” diyor fıkıh alimleri. Hocalar yani. Büyük bölümü o tarzda olacak diyor büyük bölümü. “Ve onu zındıklıkla suçlayacaklar” diyor. Çok manidar bu. Mehdi (as)’yi. 1400 yıllık hadis bunlar 1400 yıllık. Muhyiddin Arabi Hazretleri naklediyor. “Küçük bir toplulukla” diyor “üç yüz kişilik bir toplulukla imam Mehdi hepsini yenecek ve Kuran dünyaya hakim olacak” diyor. Bu çok büyük bir mucizedir. Allah toplu iğne başı kadar çekirdekten incir ağacını yirmi beş-otuz metrelik ağaç yapıyor. Milyonlarca meyve verdirtiyor. Toplu iğne başı kadar çekirdek. Toprağa koyuyor Allah onu, ağaç oluyor otuz metre, yirmi beş metre. Yüz binlerce, milyonlarca meyve veriyor bal gibi. Senelerce, yıllarca, onlarca yıl. Bak ama neden meydana getiriyor? Toplu iğne başı kadar bir çekirdekten. Mehdiyet’te de işte küçük bir gruptan dünyaya hakim ediyor Allah. Biz de Mehdi talebesi olduğumuz için tabii bize de şaşırmalar, hayretler oluyor ‘bu insanlar dinsiz mi, Kuran’ı değiştiriyor, İslam’ı değiştiriyor? Kendi nefsi arzularına göre Kuran’a şekil mi vermeye kalkıyorlar?’ gibisinden Kuran’ın açık sarih yaşanmasına hayretle bakıyorlar. ‘Kuran bu kadar özgürlük veremez, din bu kadar özgür olamaz, dinde böyle bir neşe olamaz, mutluluk olmaz. Bu adamlar gülüyor eğleniyor, dans ediyor, güzel giyiniyor, güzel yiyor. Bizim bildiğimiz din insanı mahveder’ diyor adam. ‘Cehenneme döndürür. Kaliteyi yok eder, yaşama anlamını, yaşama güzelliğini tam tersine çevirir ve kirletir. Sanatı yok eder, müziği yok eder güzel yiyecekleri haram kılar. Hayatı çekilmez hale getirir. Ama burada tam tersine hayat bayram gibi. O zaman bunlar herhalde dini değiştirdi’ diyorlar. Öyle değil biz şirki değiştirdik. Şirk dinini ortadan kaldırdık gerçek İslam’ı getiriyoruz. Ondan bu kadar şaşırıyorsunuz. Din gelenekçi Ortodoks İslam anlayışının gösterdiği gibi korkunç, karanlık, yaşanamaz, dehşet verici bir ortam değildir. Din, neşe, bayram ve sevinçtir ve nurdur, ışıktır, kalitedir. Dünyanın en kaliteli insanına Müslüman denir. En güzel insanına Müslüman denir. Bunu zamanla göreceğiz. Tabii gelenekçi Ortodoks İslam derken bütün gelenekçi Ortodoks Müslümanları kastetmiyorum. Çünkü benim sevdiğim birçok insan gelenekçi Ortodoks İslam anlayışı içinde.

İsmail Baki’nin kıymetini bilmediler. Çok değerli bir sanatçı o, çok yetenekli, bayağı da neşeli, güzel bir ortam sağlıyordu. Birkaç horoz böyle üstüne geldi çocuğun ‘beni niye taklit ediyorsun?’ falan tarzında. Yani çok ayıp, çok çirkin.

Evet, dinliyorum.

VTR: Ben giyinmeyi çok seviyorum. Kaliteli bir şekilde giyinmeyi seviyorum ama çok ucuz giyinen de insanlar var. Dikkat etmeyen üstüne başına yani dışarı çıkarken kendine dikkat etmeyen insanlar var. Bunun için ne yapabiliriz?

ADNAN OKTAR: Canımın içi bir kere yani sevginin güzel bir şey olduğunu gençlere göstermek lazım. Sevmenin ve sevilmenin hayatın amacı olduğunu çok iyi öğretmek lazım. Bu, devlet politikası olması lazım. Okullarda devlet politikası olarak, önemli bir konu olarak, hayati temel bir konu olarak öğretilmesi lazım. Genç kız güzel oluyor, adam küfrediyor, babası dövmeye kalkıyor. Ağabeyi bıçaklamaya kalkıyor. Kocası silahla vurmaya kalkıyor yani güzelliğine rahatlık vermiyorlar kadınların. Burada bir kepazelik var. Bir kere yarım görüyor, insan olarak görmüyor haşa hayvanla insan arası görüyor. “Her dediğinin tersini yapın” diyor. “Cehennemin yüzde doksan dokuz kadınlar dolduracak” diyor, yani ne kadar kötü şey varsa onların üzerine çevirmek istiyorlar. O zaman da kadınlar hayata küsüyor, sevgiye küsüyor, sevmeye ve sevilmeye küsüyorlar. Onları manen öldürüyorlar daha Türkçesi, bu çok korkunç bir şey bir insanı yaşarken öldürmek. Bu dehşet verici bir şey ve bu büyük bir suçtur. Devlet, hükümet buna tedbir alması lazım. Gençlerin sevgi dolu olması için, birbirini sevmesi, herkesin birbirini sevmesi, en başta Allah’ı sevmek, Peygamberleri sevmek, birbirlerini sevmeleri, genç kızlara saygı hürmet gösterilmesi, nezaket gösterilmesi, onların haysiyetine, şerefine, namusuna onuruna, sağlığına, sıhhatine, neşesine çok çok belirleyici şekilde sahip çıkılması ve özen gösterilmesi. Bunlar çok hayati. Genç kızı tuzağa düşürmeye çalışıyor adam. Irzına geçip onu aşağılamak istiyor. Onun fotoğrafını çekip anasına babasına göndermeye kalkıyor. Çocuklar cehenneme düşmüş gibi oluyorlar adeta. Neye uğradıklarını şaşırıyorlar. Onun için bu gelenekçi Ortodoks sistemin tahribatını ve Darwinist, materyalist sistemin kadınları hayvan gibi gören tahribatını ki o biliyorsunuz Darwinizm’de kadın insanla hayvan arası bir mahluk kabul ediliyor haşa. Bu ağır tahribatı büyük bir özenle şu an temizliyoruz. Geniş çaplı da temizledik ama buna devlet desteği gerekir. Hükümetten bunu da rica ediyoruz ve bunu resmi olarak da isteyeceğiz, dilekçeyle de isteyeceğiz. Sevgi, kardeşlik, muhabbet bütün Türkiye’ye, dünyaya, İslam alemine kısa sürede hakim olacak. Herkes de görecek bunu.

Evet.

KARTAL GÖKTAN: Altın plaka üzerine yazılan Tevrat nüshalarının detaylı resimleri var yeni bulunan. Ayrıca Hz. Süleyman (as)’a ait olduğu düşünülen metal mühür bulundu.

ADNAN OKTAR: Sen o resimleri neden acele geçtin? Yanlışlık mı oldu? Teker teker göster baştan.

KARTAL GÖKTAN: İki santimetre ebadında altı sayfalı Tevrat metal kitabe altın üzerine yazılı. Yeni bulundu.

ADNAN OKTAR: Ama demin bazı resimler falan gördüm, ben onları hepsini bir göreyim yeniden. Bunları bir teknik inceleyelim daha sonra, şu an göster. Demin gördüğüm resimleri bir daha göreyim, orada bir adam yüzü vardı, sen geçtin onları, bir daha da göstermedin. Yedi kollu şamdan bu klasik. Bu polisin sunduğu fotoğraflar mı? Herhalde polis sunmuştur, kim çekecek resmi başka? Daha kapsamlı fotoğraflasınlar. Yani daha net, bilimsel çalışma yapılacak gibi olması lazım. Tamam, neyse ben sonra ona bir daha detaylı bakayım.

Evet, dinliyorum.

VTR: Adnan Hocam çok yakışıklısınız gerçekten. Sizi severek izliyoruz. Çok seviyoruz sizi. Sorum siz neden bu kadar çok yakışıklısınız maşaAllah?

ADNAN OKTAR: Ah severim ben senin güzelliğini. Saç rengin çok güzel olmuş. Yüzün de çok güzel, gözlük de yakışmış. Dekolten de çok güzel. Sevecenliğin, doğallığın, samimiyetin sana çok yakışıyor. Allah sana uzun, güzel ömür versin, sağlık içerisinde yaşa. Seni çok seviyorum ve sevdim.

Evet, dinliyorum.

VTR: Benim adım Priscilla, 23 yaşındayım. Berlin’de yaşıyorum ve erkeklerin erkeklerle veya kadınların kadınlarla evlenmesi hakkında düşüncemi söylemek istiyorum. Ben buna karşıyım, çünkü bence erkek ve erkek olacak bir şey değil. Ben inançlıyım ve İncil’e göre Adem ve Havva beraberlerdi.

ADNAN OKTAR: Ah benim nur yüzlüm, güzel yüzlüm. O kadar güzelsin ki canımın içi. Allah sana uzun ömür versin. Şu güzelliğe bak, kaş, göz, ağız, burun, dişleri, dudakları her yeri çok güzel. İmanınla Allah seni cennete götürsün, cennetinde yaşatsın güzel yüzlüm. Aferin sana. Bak, homoseksüelliğe karşı, “ben” diyor “İncil’de Adem’le Havva’nın birlikte olduğunu gördüm” diyor. Aferin benim canıma, maşaAllah.

Evet, dinliyorum.

VTR: İsmim Hüseyin Enes. Eskiden insanlar kapılarını açık bırakarak bir yerlere gidiyorlarmış. Şimdi kimse kimseye güvenmiyor. İnsanlar çeşitli kilitler alıyor. Çeşitli güvenlik sistemleri kuruyor evlerine. Neden bu kadar böyle güvensiz olabildik birbirimize?

ADNAN OKTAR: Güzel yüzlüm, nur yüzlüm, yakışıklım, aslanım benim, sen bunu söylüyorsan Allah seni nurlandırmış. Allah’ın ruhunu taşıyorsun ki deccaliyetin acımasız ahlakına karşı gelmişsin. Ve nur gibi yüzünle İslam’ın, Kuran’ın güzelliğini cennet gibi Mehdiyet ortamına özlem içerisinde anlatıyorsun. Bütün gençler böyle. Milyonlarcasınız Allah’a çok şükür. Aranıza da bir sızma olmamış. Bak, kontrol ettik, baktık, nur gibisiniz, aslan gibisiniz ve Mehdiyet için tam anlamıyla aşık bir bekleyiş içindesiniz. Muazzam bir talep var güzelliğe, iyiliğe, arkadaşlığa, dostluğa, sevgiye barışa. Savaşlara karşısınız, kavgaya karşısınız, kötülüğe karşısınız. Sadece “sanat olsun, güzellik olsun, sevgi olsun, dostluk, kardeşlik olsun, vefa, sadakat olsun” diyorsunuz. Zaten bu son aşamadır. Bunu diyorsanız bu güzelliğin olması an meselesidir. “MaşaAllah” diyoruz.

Evet, dinliyorum.

VTR: Sevginin bütün dünyaya hakim olduğu bir zaman yaşayacak mıyız?

ADNAN OKTAR: Güzel yüzlüm o kadar hakkınız ki, o kadar hakkınız ki Cenab-ı Allah sizi zaten sevgiden yaratıyor. Her yeriniz sevgi, kainatın amacı sevgidir. Uçsuz bucaksız bütün alemin tek hedefi sevgidir. Allah’ın da tek istediği sevgidir, cennetin amacı sevgidir, cehennemin amacı da sevgidir. Hepsinin amacı sevgidir. Sevgi dolu günleri yaşayacaksınız, hem de bol bol. Yeni nesil o yönden çok nasipli. Önümüzdeki altmış yıl, hatta altmış beş yıl bayağı güzel olacak, beş yılını çıkaralım, altmış yıl.

Evet, dinliyorum.

VTR: Merhaba Adnan Bey, adım Selim. Ben Konya Selçuklu Üniversitesi’nde okuyorum. Suriyeliler hakkında bir düşüncemi paylaşmak istiyorum. Ülkemizde son zamanlarda yaşanan bu siyasi olaydan ötürü Suriye’den gelen mülteciler yani ülkemizde bulunanlar bundan yirmi yıl sonra karışıklık bile çıkabilir. Yaşlı, çocuk başımızın tacı eyvAllah ama bizim askerlerimiz gitti orada canı pahasına onların toprakları için savaştı. Tabii Türklük her yerdedir, buna bir şey diyemeyiz ama onlar burada dururken de kanımıza dokunuyor açıkçası. Onların ülkemizde denizde, plajdalarda rahatça gezerken, bizim askerimiz orada kahramanca şehit olabiliyor. Suriyelilerin ülkemizde bu denli rahat takılması hiç iyiye gitmiyor. Benim düşüncem tabii. Onlara da hakaret etmek istemem. Onlar için neler yapılabilir?

ADNAN OKTAR: Güzel yüzlüm, nur yüzlüm, yakışıklım. Biraz öfkelenmişsin, o da sana etki ediyor tabii üslubuna etki ediyor. Daha bir halim, daha bir selim, daha bir akılcı düşün. Bir kere güç Allah’ın, yani Suriyeli dediğin Allah’ın tecellisi gariban adamlar. Eğer Türkiye’yi onlar yıkmaya muktedir olmuş olsaydı yani çoktan Türkiye yıkılırdı öyle tiplerle. Öyle bir şey olmaz. Onların bize bir kadirşinaslık bakışıyla baktığını düşüneceksin. Ayrıca onlar bizim için de ayrıca hazır asker yani Allah vermesin öyle bir savaş olduğunda onları hemen askere alacağımız belli ve çok etkili de olur. Mesela Hatay meselesi var Türkiye’nin. Hatay meselesinde şimdi buradaki Suriyeli kardeşlerimiz ne diyecekler? “Biz Hatay’ın Suriye’ye verilmesini istemiyoruz” diyecekler referandumda. Bitti. Mesela referandum günü yaklaşıyor Hatay için. Anlaşma var daha önce yüz yıl önce yapılmış anlaşma var yüz yıllık. Ne diyecek? “Ben istemiyorum” diyecek. Bunu bana söyletmeyin. Belki bu bir devlet sırrı ama mecburen söyletmiş oluyorsunuz. Bir hayır vardır diye düşünün. Plajda falan, varsa resmini gönderin bana, göreyim. Hangi Suriyeliymiş plajda? Benim bildiğim sokaklardalar, sürünüyorlar, çok perişan şartlarda yaşıyorlar ve suç işlemekten şiddetle kaçınıyorlar. Türkiye’de suç işleme oranına göre onlarda suç işleme oranı yüzde bir Türkiye geneline göre. Yani oranladığımızda Türkiye ile onu oranlayarak baktığımızda onlardaki oran yüzde bir, o kadar suçtan uzaklar. Yazık, günah, bu kadar paniğe kaptırmayalım onları. Bu kadar üstlerine gitmeyelim. Bu onları daha da acı içerisine sürükler. Çünkü güven duyarak geldiler, bu sefer diyorsunuz ki “burası da güvenli değil.” Ne yapsın? “Denize git” diyorsun o zaman. Adam kendini denize atıyor, bak, habire boğuluyorlar denizlerde. Yazık günah. Bu kadar üstlerine gitmeyin. Acıyarak, şefkatle, merhametle bakın. Benim yakışıklıma bu kadar öfkelenmek gitmez. Aslan gibi delikanlısın. Öfkene hakim ol, biraz toparla kendini ve kendini onların yerine koyarak bir bak. Bir de endişelerin, şüphelerin hakkında eline belge geçerse bana gönder. Ben ilgili devlet kurumlarına onu bildiririm ve gereği de yapılır.

Evet, dinliyorum.

VTR: Her imanlı insan kaliteli midir sizce de?

ADNAN OKTAR: Canımın içi şimdi iman eder ama çok sathidir imanı, zayıftır, “imanı zayıf enesi kavi” diyor Bediüzzaman. Onda bir kalite oluşmaz, gelenekçi Ortodoks sistemde zaten Cübbeli ne diyor? “Aman düşünmeyin aklınızı kaybedersiniz” diyor. Düşünmeden olan bir iman nasıl olur? Yani Kuran’da bahsedilen düşünerek, araştırarak ve okuyarak olan iman. Güçlü imanda kalite oluşur.  Ben güzel yüzlümü bir daha göreyim.

VTR: Her imanlı insan kaliteli midir sizce de?

ADNAN OKTAR: Bir kere çok güzelsin sen ve çok sempatik ve tatlısın. Allah sana uzun ömür versin. Gerçekten samimi iman etmiş, samimi olan her insan imanın etkisiyle kaliteli olur. Temiz olur, düzgün olur, sanattan anlar, estetikten anlar. Sevmeyi sever, sevilmeyi sever. Sevilmeyi sevdiği için de güzel olmaya özen gösterir, temiz olmaya özen gösterir. Temizleri sever, güzelleri sever, her şey kaliteli olsun ister. Dolayısıyla da kaliteli olur tabii ki.

2039’da Hatay’ın durumu için tekrar referanduma gidilecek, 2039’da. Orada biz üç milyon Suriyeli kardeşimizi barındırıyorsak 2039’da onlara sorduklarında ne diyecektir onlar? Ne der? “Hatay bizim” diyecekler. “Hatay Türk devletinin, dolayısıyla biz Hatay’ın bağımsız olmasını istemiyoruz” diyecek. Reddedecek. Reddedince ne olmuş oluyor? Konu kapanmış oluyor. Bunun söylenmesine beni mecbur ediyorsunuz. Aylardan beri susturamadım yani bu normalde söylenmez ama bak, mecbur edip söyletiyorsunuz.

Evet, dinliyorum.

VTR: Merhaba Adnan Bey. Ben bilgisayar programcılığında okuyorum, adım Abdülkadir. Üniversitede öğrencilerin keyifli vakit geçirmesi için pek imkan yok. Bunun için neler yapılabilir?

ADNAN OKTAR: Yakışıklı Abdülkadir yani hiçbir yerde gençlerin neşeli olduğunu ben pek görmüyorum. Her yerde neşe yasak, gülmek yasak. Gülen adama adam kötü gözle bakıyor. Güzel giyinene, güzel konuşana, sevene, sevilene birçok insan karşı. Neden? Gelenekçi Ortodoks sistem ve Darwinist sistemin arasında kalan yapıdan dolayı. Biz buna müsaade ediyor muyuz? Etmedik. Ne oldu? Gençlik bu beladan silkelenip kurtuldu. Ve öyle bir kurtuluş ki bak, görüyorsunuz bütün gençler hep güzelliği, neşeyi, sevinci, temizliği arar hale geldi ama istisnasız. Bak, yüz binlerce insanda yapılan bu araştırma bu neticeyi veriyor. Allah’a çok şükür her yer neşe ile güzellikle dolacak ama tabii önce Türkiye’nin ayağını sağlama basması gerekiyor. Devlet şu an onun için uğraşıyor. Bir süre sonra, kısa bir süre sonra her şey rayına oturacak, her şey güzel olacak.

Şu tablolarımı bir daha göreyim bugün yaptığım tablolarımı.

KARTAL GÖKTAN: Denizdeki Tarih.

ADNAN OKTAR: Denizdeki Tarih. Bak Roma sütunlarını görüyorsunuz arka kısımda. Sular altında kalmış. Ve güneş vuruyor ama deniz olduğu için ancak bu kadar oluyor. Yansımalara dikkat çekerim. Muazzam bir suluboya tekniği, görülmemiş bir teknik kullanıyoruz.

KARTAL GÖKTAN: Japon Balıkları.

ADNAN OKTAR: Bunlar da Japon Balıkları topluca geziyorlar.

YASEMİN AYŞE KİRİŞ: Renklerimin uyumu, renk geçişleri çok güzel.

ADNAN OKTAR: Şahane bir suluboya tekniği burada da var.

VTR: Merhaba ben Melis, Ankara’dan Konya’ya okumaya geldim. Birkaç gün oluyor. Yolda yürürken ya da tramvayda, otobüste insanlar değişik değişik bakışlar atıp, rastalarımı benden izinsiz elleyip ne olduğuna bakmaya çalışıyorlar ve buna yönelik hakaretler alıyorum resmen. İşte “para verseler yaptırmam, çok iğrenç görünüyor.” Gerçekten çok rahatsız edici bir durum.

ADNAN OKTAR: Allah Allah, bu Konya’da ve Kayseri’de genç kızlar çok yangınlar burada bir anormallik var bu olayda. Orada örgütlü bir yapılanma olabilir. Garip bir şey var. Onu biz savcılığa bu genç kızların ifadeleriyle bir sunalım. Bir gariplik var. Bir değil, iki değil, on değil. Bir de adamlardaki çirkin cesarete bak. Ve kalitesizliğe bak, basitliğe bak, sıradanlığa bak, görgüsüzlüğe bak. Bir genç kızın saçına falan dokunmak ne demek? Senin güzelliğini, gençliğini, cazibeni kıskanıyorlar. Çünkü sana asla ulaşamayacağını biliyor. Ahlaksızlık yapıyor, haysiyetsizlik yapıyor, seni kızdırıp üzmek istiyor. Orada başka bir amacı yok. Bunu yapanların büyük bölümü de homoseksüel. Transseksüellerle de falan ilişkiye giren haysiyetsiz namussuz, şerefsiz, ahlaksız köpekler. Karaktersiz herifler. Hükümet bunların başına mutlaka bir ceza getirecektir. Bu yönde zaten bakanın açıklaması oldu. “Hür yaşama, insanların kıyafetlerine müdahale bunu asla kabul etmiyoruz” dedi. “Hür yaşama müdahaleyi kabul etmiyoruz” dedi. Bu gelecek sillenin alametleri. Bu çakalları tespit etmek çok önemli. Bunlar çünkü muğlak şu an. Nasıl olabilir? Bir; şahıs şahıs tek tek yakalanabilir bunlar mesela. Resmini çekebilir genç kızlar bunların, yanlarında telefonları olduğunda. Mesela saçını tuttuğunda resmini çekebilirse bu çok güzel olur. Ama olmuyorsa bile Konya ve Kayseri’de bir sivil polis yoğunluğu meydana getirilebilir. Bunu teklif edebiliriz. Bu genç kızların nedir buralarda çektiği? Ne kadar güzel benim canım, harikulade güzelsin. Allah güzelliğini arttırsın. Aslan gibisin, görgün, kültürün, üslubun, konuşma şeklin çok mükemmel. O hayvanlar, o köpekler sana asla ulaşamayacaklarını bildikleri için, rüyasında dahi göremeyeceğini bildiği için o kinle sana alçakça ve kahpece saldırıyorlar. Onların senin o güzel saçını tutan ellerini kanunla hukukla kıracağız. Konya’da ve Kayseri’deki bu köpeklerin sayısı biraz çok herhâlde anladığım kadarıyla. Bu alçaklara nefes aldırmayacağız. Oraya Konya’ya ve Kayseri’ye gidip bizzat olay yerinde bu konuyu bir görelim. Avukat arkadaşlarımız da gitsinler. Konuyu doğrudan Konya Cumhuriyet Başsavcılığı’na ve Kayseri Cumhuriyet Başsavcılığı’na iletelim. Tabii bu çocukları mağdur etmeden. Savcı ile polis ile muhatap etmeyelim. Uygun bir şekilde bu belaya dur diyelim. Çünkü çocukları cehenneme çeviriyorlar. Saçı çok güzel, çok hoş bakım yapmış, güzellik yapmış kendini güzelleştirmiş. Kokmuş pis elleri ile mikroplu alçak elleri ile o zamanı gelince kırılacak olan o iğrenç elleri ile tertemiz bu genç kızların saçına dokunuyor adam. Bilmem ne yapmaya kalkıyor ahlaksız herifler. Bunu yaptıklarına yapacaklarına bin pişman edeceğiz. Gereğini yaparız hukukla, kanunla.

Evet dinliyorum. 

KARTAL GÖKTAN: Bekir Bozdağ’ın bir açıklaması vardı yaşam tarzlarına müdahale konusunda.

VTR: Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bekir Bozdağ’ın Yaşam Tarzlarına Müdahale Konusundaki Konuşması

ADNAN OKTAR: Bu çok güzel, bunu fiiliyata geçirtelim. Konya ve Kayseri bak çok fazla şikayet geliyor buralardan. Bu genç kızlara sokakta eliyle, diliyle müdahaleyi bunu terörle mücadeleye de sevk edilecek şekle getirilebilir. Kanun o yönde değiştirilebilir. Bu alçakların kafası en açık şekilde ezilsin, en sarih şekilde ezilsin. Benim canlarım istediği gibi gezsinler Konya'da. Güzellikleriyle, gençlikleriyle, dinçlikleriyle gezsinler. Bu alçak homoseksüel, dinsiz imansız alçaklar, kahpeler bu genç kızlarımızı rahatsız etmekten vazgeçecekler. Vazgeçmezlerse omuzlarından onların pis kollarını kıracağız kanunla hukukla bak hükümetin açıklaması bu yönde. Bir hazırlık var demektir, gereği yapılacak. Alçak herifler. Ulaşamayacağını biliyor. O iğrenç bakışlarına bile o çocuk muhatap olmayacak. O iğrenç bakışlarını çekeceksin, değil o pis elini o iğrenç bakışlarını da istemiyoruz.

Evet dinliyorum. 

BÜLENT SEZGİN: Avatar Atakan olarak tanınan kick boks ve muay thai spor dallarında sayısız uluslararası başarısı bulunan dövüşçümüz her cuma Instagram’dan yaptığı dindar paylaşımlar ve yanına yazdığı güzel notlarla dikkat çekiyor. “Ölüm daha doğduğum gün yola çıktı bana doğru geliyor, hem de hiç acele etmeden. Acizim ama çaresiz değilim. Yalnızım ama asla sahipsiz değil. Allah var sıkıntı yok” sözlerini yazdı. Ringe her çıkışından önce duanın gücüne inandığını söylüyor, sığındığını söylüyor. “Duanın gücünü bilir misin? Bizde Allah isterse kuşlar filleri yener” şeklinde bir açıklaması var. 

ADNAN OKTAR: Yalnız yakışıklım sen aslan gibi delikanlısın ama bizim içimiz hiç rahat değil. Sen maça çıkıyorsun Allah esirgesin sağlığına sıhhatine bir şey olacak diye biz çok tedirginiz. Bu kadarla durdursan. Allah aşkına, kum torbasına vur, her türlü sporu yap, vücut geliştir ama kendine vurdurtma başkasına da vurma yani bu işe benim hiç aklım yatmıyor hiç. Gerçi çok dayanıklı oluyorlar, bünyeleri çok güçlü oluyor ama yani sakatlanma ihtimali de çok yüksek. Çünkü maşaAllah bayağı güçlü kuvvetliler. Kardeşim vurdu mu toz duman eder. Bütün gücü ile suratına vuruyor, karaciğerine vuruyor, kafasına vuruyor. Karşısındaki ona vuruyor. Ben yakışıklımdan rica ediyorum yapmasın bitirsin Allah aşkına. Spor yapsın ama müsabakalı boks, müsabakalı kick boks olmasa çok iyi olur karatede de, tekvando da müsabakalı olmasın. Çünkü insan çok zayıf bir varlık ona açılıp açılıp vurdun mu ne olur? İyi yönünü de inkar etmiyorum çünkü hakikaten bir insan çok zayıf oluyor normalde o mesela birisine vursa bir insana adam komaya girer, darmakeşan olur. Yani ona vurulduğu gibi başka birine vurulsa ölür Allahualem ama ona hiçbir şey olmuyor maşaAllah. Yani iyi bir dayanıklılık ama şimdi bu onun için değer mi? Bence değmez. 

DEFNE HANIM: Bir dizide oynamıştı maçları bıraktı sanırım. Oyunculuğa başladı.

ADNAN OKTAR: Bıraktı, aman öyle olsun yani maç hiçbir yerde olmasın, tekvando karate. Öğrensin her şeyini öğrensinler, ama o tip kum torbası falan tarzı cisimlerle çalışsınlar insanla olmaz. Uzun vadede sakatlanırlar Allah esirgesin. 

Genç kızlarımıza ellerini kollarını uzatanların ellerini kollarını kanunla hukukla kıracağız. Bak bakanın açıklaması bu. Kayseri'de, Konya'da bu çakalların kökünü kazıyacağız kanunla hukukla, gönülleri çok rahat olsun. İstedikleri gibi gezsinler, aslan gibiler, Allah güzelliklerini arttırsın, sağlıklarını arttırsın. Allah onları nimet olarak dünyada yaratıyor. Dünyanın en güzel varlıkları, en nadide varlıkları onları çok seviyoruz kadınları. Kadınlar bizim için bir baş tacı büyük bir nimet, Allah'tan bir lütuf, Allah'ın bize sunduğu müthiş bir güzellik. Allah hepsine sağlık, sıhhat, güzellik, iyilik versin, hidayet versin. Hepsi cennet güzeli, cennet varlığı inşaAllah.

Kısa bir ara verelim devam edeceğiz. 

BÜLENT SEZGİN: Kısa videolarla devam ediyor programımız. 


DEVAMINI GÖSTER