Sohbetler (26 Eylül 2017; 10:00)


BÜLENT SEZGİN: İyi günler değerli izleyicilerimiz. Hoş Sohbetler’e başlıyoruz, inşaAllah. Adnan Bey hoş geldiniz.

ADNAN OKTAR: Hoş bulduk, siz de hoş geldiniz. Neler anlatalım?

KARTAL GÖKTAN: Referandum devam ederken dün Sayın Erdoğan ile Putin telefonla görüştüler Adnan Bey. İki liderin konuşmalarında Irak ve Suriye’nin toprak bütünlüğünün önemine vurgu yaptıkları açıklandı.

ADNAN OKTAR: O önemli tabii. Bütünlük içerisinde dostane yaşama esas. Yani Irak bütün olarak hareket ederse daha iyi ve bütün Müslümanlar sonuçta tek parça bütün olarak hareket etmesi doğru olur. Ayrı gayrı tehlikeli. Birlik daima ferahlık, birlik kavgayı önlüyor. Parçalanmışlık; kargaşa savaş, fitne, dostluk olmaması, sevgi olmaması bunlara sebep oluyor. Bir kere sırf Irak’ın bütünlüğü değil de İslam aleminin bütünlüğünü esas almak lazım. İşte Suriye’nin bütünlüğü, Irak’ın bütünlüğü, kardeşim İslam aleminin bütünlüğü esas. Çünkü tek kardeş bunlar bir kardeş, bir aile halkı bunlar. Aile halkı parçalanmış. Aile halkını birleştirmek farz. Suriye’nin, Pakistan’ın, Irak’ın bütünlüğü iddiası tamam ama asıl bütünlük İslam’ın bütünlüğü, İslam aleminin bütünlüğü. Bir aile içinde evlatlar bir odaya biri hapsolmuş, bir odaya biri hapsolmuş öyle olmaz.

Evet, dinliyorum.

BÜLENT SEZGİN: Adnan Bey, dün Kuzey Irak’ta yapılan referandumla ilgili son iki günde yaşanan gelişmeleri özetle sıralamak istiyorum. Gün gece saatlerinde sınırda Irak askerleriyle Türk askerleri ortak tatbikat yapmaya başladıklarını duyurdular. Tatbikattan fotoğraflar da vardı. Bağdat yönetimi, Kerkük’te askeri güç bulundurma kararı aldı. Bağdat ayrıca Barzani kontrolündeki tüm sınır kapılarının kapatılması ve Kerkük petrollerinin merkezi yönetime teslim edilmesi talimatı verdi. Barzani ve ekibinin banka hesapları takibe alındı. Kerkük’ün güneyinde Haşdi Şabi milisleriyle Peşmerge arasında çatışma çıktı. İran kara sınırını kapadı. Suriye referandumu tanımadığını açıkladı. Referandumu tanıyan tek ülke İsrail.

ADNAN OKTAR: Aslında İsrail de tanımaması lazım çünkü İslam aleminin bütünlüğü İsrail’in işine gelir. Parçalanmış bir İslam ailemi muazzam bir kavga, terör ve anarşi demektir. İsrail’in başını belaya sokar öyle bir şey. İsrail’in huzuru için bu şart, İslam aleminin bütün olması. Bütün olduğunda İsrail’e yönelik tehdit sıfırlanmış olur, sıfır tehdit. Ama öbür türlü bin bir türlü tehdit oluyor. İslam alemini bin bir parçaya ayırırsan bu İsrail’e bin bir türlü tehdit demektir. Bin bir parçayı tek parça yaparsan sıfır tehdit demektir.

Evet.

KARTAL GÖKTAN: Barzani dün yaptığı açıklamada, “Referandum asla 26 Eylül’de bağımsızlık ilan edeceğimiz anlamına gelmiyor, asla Türkiye için tehdit değildir. Referandum sınırları belirlemek için değildir” ifadesini kullandı.

ADNAN OKTAR: Peki nedir amaç ne? Amaçsız referandum yapılır mı? Aklı başında bir adamsın sen onu boş yere yapmayacağın belli. Ne amaçla yaptığını söylemen lazım. Gereksiz yere herkesi hareketlendirdi. Mesela bu referandumun ardından 200 araçlık PKK konvoyu Suriye’den Kuzey Irak’a doğru yola çıktı o tarafa doğru 200 araçlık PKK konvoyu. Bak hiç kimse gitmiyor ama PKK güçleri gidiyor. Bu, tehlikenin aynen bizim dediğimiz gibi olduğunu gösteriyor. Hakikaten 200 araçlı konvoyla bile orada yönetimi ele geçirebilirler çok rahat.

Evet, dinliyorum.

VTR: Cennette en çok neye şaşıracağız?

ADNAN OKTAR: Cennette hoşumuza giden birçok şey var ama en çok hoşumuza giden, en çok bizi hayrete düşüren Allah’ın bizimle konuşması olacak. Çünkü o hiç olmamış bir şey. Allah’ın bizimle dost olarak sevgiyle bizimle konuşması yani birebir konuşması, tecellisi, en çok buna şaşıracağız.

Evet.

VTR: Merhaba, İzmir’den soruyorum. Allah sevgisini anlatır mısınız?

ADNAN OKTAR: Allah sevgisi, aslında ikinci bir hal insanda olmaz. Ama tabii anlatmak durumunda kalıyoruz. Çünkü aksini iddia eden insanlar olduğuna göre, normalde bu anlatılacak bir konu değil zaten insan sever Allah’ı. Ama robot varlıklar da yaratıldığı için, robotlara da Müslümanların kafası takıldığı için cevap vermek durumunda kalıyoruz. Allah bizden sonsuz sevgiyi istiyor, Kendisi’ni sonsuza kadar sevmemizi istiyor, O da bizi sonsuza kadar sevmek istiyor ama dünyaya bağlanmamızı hiç istemiyor Allah. Yani imtihan yerine bağlanmamızı hiç istemiyor. “Bana bağlanın, ahiretteki asıl yurdu isteyin” diyor. Dolayısıyla Allah’ı aşkla sevmek normal imanda normal akıllı bir Müslümanın doğal tabii tavrıdır.

Bak, onu söyledim aynısıyla çıktı görüyorsunuz. 200 araçlık PKK konvoyu şu an Peşmerge’yi sarmak üzere olay yerine intikal etti. İlk 200, Amerika verdi bu silahları, Amerika’ya da İngiltere talimat verdi. Görüyor musun maskeleri, tamponları, perdeleri? İngiltere ne diyor? “Şiddetle karşıyım bölünmeye” diyor. “Derhal derhal durdurulsun” diyor. Ama bak gelen araçlar Amerikan malı. Amerika ne diyor? “Kesinlikle” diyor. Amerika’ya talimatı veren kim? İngiltere. Bir türlü göremiyorlar işte bu yüzden. İngiltere’nin yani İngiliz derin devletinin perdesinden dolayı, perdeleme yapmasından dolayı bu oyunlar bir türlü görülemiyor. Olay doğrudan İngiliz derin devletinin bir operasyonu şu an.

“Allah’ı nasıl seveceğiz?” diye kardeşlerimiz soru soruyorlar. “Çiçeği seviyor musun?” “Seviyorum” diyor. “Anneni?” “Deli gibi seviyorum” diyor. “Babanı?” “Babamı da deli gibi seviyorum” diyor. “Karını?” “Onu da çok seviyorum” diyor. “Çiçekleri seviyorum” diyor, “Kedimi seviyorum” diyor, “Kuzularımı seviyorum” diyor. Sen kimi seviyorum diyorsun biliyor musun? Allah’ı seviyorum diyorsun. O anlattıklarının tamamı Allah’ın görüntüleri, tecellileri. “Kendimi de seviyorum” diyor. Kendin de Allah’ın tecellisisin. Sevdiğin her şey Allah’ın tecellisi. Ama Allah o tecellilerin dışında sonsuz akıl ve sonsuz güzellik. Seviyorum dediğin her şeyde zaten Allah’ı sevmiş oluyorsun sen. Çünkü Allah’ın Zatı’ndan başka hiçbir şey yok. Tecellisi tecellisi tecellisi tecellisi her yer tecellidir. Mesela biz Tomasin’i seviyoruz, kardeşim hayvanın bir tane tüyünde Tomasin’in milyonlarcası var, bir tane tüyünde aynısı kodlanmış. Ve ona ait trilyonlarca bilgi kodlu. Ama bakıyoruz mesela onun candan hareketleri, tatlılıkları falan, hayvan kendi yaptı zannediliyor, değil. Allah yaptırıyor ona biz beğenelim diye hayvan bilmez onları. Yahut Elma’nın şekerlikleri, değil mi? Ağaçların güzelliği, insanların güzelliği, kadınların güzelliği bunların hepsi tecellidir. Mobilyayı beğeniyoruz, evi beğeniyoruz, arabayı beğeniyoruz hepsi Allah’ın tecellisi. Değil mi? Yiyeceği beğeniyoruz domatesi, biberi, üzümü, elmayı, portakalı kokusunu beğeniyoruz, seviyoruz, hepsi Allah’tır, hepsi Allah’ın tecellisidir. Allah’ın varlığından başka hiçbir şey yoktur, hepsi gölge varlıktır. Seviyorum dediğimiz her şey tecellisidir. Yalnız tabii Allah çok büyük, insan şirke akıl almaz yatkındır bu büyük bir beladır. Yani en dindar bildiğimiz mesela peygamberlerdir, onları bile Allah uyarıyor şirke karşı, sürekli uyarıyor şirke karşı. Hz. İbrahim (as) ne diyor? “Güneş benim ilahım” diyor. Sonra ne diyor? “Ben batanı sevmem, ben onu ilah olarak kabul etmiyorum” diyor. Ama bak şirk, herkese dokunduğu görülüyor az veya çok. Yani belki Cenab-ı Allah’ın bazı kullarına dokunmamıştır bilmiyorum. Ama genel olarak herkese dokunuyor. Onun için şirki büyük ve asıl bela olarak görmek lazım. Allah ayette şirke sürekli dikkat çekiyor, insanlar diyor ki “biz alıp tahta puta tapmayız zaten, dolayısıyla bizim muhatabımız değil” gibi düşünüyor. Olur mu? İlaç aldığında, “Bu ilaç beni iyileştirecek” dedin mi bitti, şirk. “Araba beni bir yere götürecek” dedin mi şirk. Allah götürür seni araba nasıl götürsün? “Konuşacağım” dediğinde sen konuşamazsın Allah konuşturur. Nutku Allah yaratır. Nasıl konuşacaksın? Ne özelliğin var da konuşacaksın? Evet, bunları hiç unutmamak lazım.

İsrail’in içinde İngiliz derin devletinin çok fazla elemanı var. İsrail hükümeti hata yapıyor duygusal davranıyor, şöyle düşünüyorlar diyorlar ki işte “Biz de küçük bir ülke oluşturmak istemiştik sonunda bir devlete kavuştuk, onlar da Kürtler de gayret ediyorlar bir ülke oluşturmak istiyorlar biz de onlara destek olalım, onlar da İsrail gibi bir devlet oluştursun.” Duygusal bir değerlendirme bu. Parçalanmış bir Ortadoğu İsrail’in huzursuzluğu, ızdırabı, sıkıntısı demektir. Bütün bir İslam alemi İsrail’in kurtuluşu demektir, İsrail’in hürriyeti demektir. Uçsuz-bucaksız topraklarda Kenan ilinde kutsal topraklarda istedikleri gibi hür, rahat ve huzurlu yaşamaları demektir. Küçük küçük devletlerle İsrail’e rahat olmayacağı çok açık belli. Mesela bak Selahaddin bölgesi Barzani’nin bölgesi içerisinde kalıyor. Nedir şimdi orada sorun? Sorun şu; orası Şii bölgesi. Ee? Ayrılmak istiyorlar Barzani de. Ne yapacaksın şimdi? Orası ayrılacak, Sünni bölge ayrılacak, komünistlerin bulunduğu bölge var onlar ayrılacak. Barzani sen ne olacaksın? İltica edeceksin kaçabilirsen. Ve bu küçük küçük devletler İsrail’in başına dert olacak. İsrail’in kurtuluşu İslam aleminin birleşmesidir, Hz. Mehdi (as)’ın zuhurudur, Moşiyah’ın. 3500 yıldan beri Moşiyah’ı bekliyorsunuz, o duaya amin deyin Moşiyah çıksın kutsal topraklarda enine arşınına özgürce, sıfır tehdit, sıfır baskı ve onurla şerefle oralarda yaşayın. Sevinç içinde ezgiler söyleyin, dualar edin. Bu, belaya kapıdır yanlış yaptılar. İsrail derin devletinin elemanları, İngiliz derin devletinin elemanlarıyla iç içeler. İsrail’in meşru legal hükümeti, devleti bu tehdidi görüp İslam aleminin birliği için gayret etsin. Tabii bir IŞİD anlamında değil. Moşiyah, Hz. Mehdi (as) anlamında. Moşiyah’ın varlığına Sanhedrin karar verecek zaten İsrail açısından. İsrail açısından Sanhedrin karar verecek “Evet bu Moşiyah’tır Mehdi’dir” diye karar verecek. O zaman gönlünüz rahat olsun, Tevrat’a uygun hareket ediyorsun, Allah’ın kanununa hukukuna uygun hareket ediyorsun gönlün rahat olsun. Sen şimdi ne yaptın? Hata yaptın. Barzani’yi destekliyorsun ama Barzani’yi PKK’nın devirmesi yarım saatini almaz. Hemen bombalı bir saldırı, en iyi ihtimalle kaçması için imkan tanırlar en iyi ihtimal. Büyük bir ihtimalle de vururlar. Sağlama almak isteyeceklerdir. Yazık-günah değil mi? Paramparça olur o bölge ve kan gövdeyi götürecek ondan sonra. İsrail birliği istesin, beraberliği istesin. Moşiyah’ı istesin Allah’tan. Böyle bir yöntem olmaz, bu yöntemle olmaz. Hz. Mehdi (as)’ın zuhurunun dışında İsrail’in huzuru olmaz. Allah’tan Moşiyah’ı, İmam Mehdi (as)’ı zahir etmesini bekliyoruz. O zaman İsrail Tevrat’ta vaat edilen o kutsal topraklarda alabildiğine özgür, alabildiğine rahat aslanlar gibi yaşar, kimse de karışmaz. Kıllarına da zarar gelmez. Bunun dışında korku, acı, ızdırap, sıkıntı ve tehdit altında yaşamaya devam ederler, sözümü dinlesinler. Bak, seviyorum ben onları seviyoruz İsrail’i. İsrailli müminleri seviyoruz ama dediğim doğru, yanlış yapıyorlar.

Hazır geldi değil mi resim? Adı neydi tablomun?

KARTAL GÖKTAN: Bulutlardan Gelen Kadın.

ADNAN OKTAR: Göster. Nasıl?

KARTAL GÖKTAN: Harika.

BÜLENT SEZGİN: Tek kelimeyle harika. Enfes olmuş maşaAllah.

KARTAL GÖKTAN: Detaylar çok harika, maşaAllah. Renk kullanımlarınız çok iç açıcı.

ADNAN OKTAR: Evet, dinliyorum.

BÜLENT SEZGİN: Barzani’nin kurmaylarıyla 22 Eylül’de Hoşyar Zebari’nin evinde gerçekleşen gizli görüşmede Kerkük’ün başkent yapılması, PKK’yla ortak ordu kurulması, sınır kapılarının ortadan kaldırılması, ortak kimlik ve müşterek pasaport kullanılması ile Türkmen ve Araplara dönük  tehcirin devam etmesi konuşulduğu iddia edildi Adnan Bey.

ADNAN OKTAR: İşte bak rezalet. Bu adamlar İngiliz derin devletinin uşakları ve zalim, ahlaksız, aşağılık adamlar. Bunların anlayacağı dilden konuşmak lazım yani vakti hiç geçirmemek lazım.

Evet, dinliyorum.

VTR: Bir insanın hatasını onu kırmadan nasıl söyleyebiliriz?

ADNAN OKTAR: Yakışıklım, sen delikanlı insansın, kibar delikanlısın, saygılısın, nasıl konuşacağını bilirsin. Olabilecek en güzel kelimelerle hatta kendi üstünden de “Ben de bu durumdayım” dersin “Benim de böyle bir hatam var hep beraber düzeltelim” denebilir. Kırmayacak usul bilinir, insan kendisine söylendiğinde kırılmayacağı, rahatsız olmayacağı bir üslubu doğal olarak bulur. Çünkü kendisine söylendiğini düşünüp konuşursa mesele hallolur. Onun için çok güzel bir düstur vardır ‘Kendine yapılmasını istemediğini başkasına yapma’ derler. Kendine söylenmesini istemediğin söz varsa ondan vazgeçersin. Aslında benim açıklamama bile gerek yok. Sen aklı başında bir delikanlıya benziyorsun.

Evet, dinliyorum.

VTR: Samimi dost, samimi arkadaş bunlar nerede nasıl bulabiliriz? Ben onu sormak istiyorum sadece.

ADNAN OKTAR: Benim canım, benim güzel yüzlüm. Bu konudan ne kadar mutazarrır olduğu ve ne kadar rahatsız olduğu o sıcak, samimi, sevgi dolu üslubundan anlaşılıyor. Allah’ı seven insanın dışında mümkün değil. Belki sayısı azdır ama ancak Allah’ı gerçekten seven, Allah’tan korkan, kendi için yaşamayan, sevdikleri için yaşayan insan, egoist olmayan insan ancak dost olabilir. Onun dışında acı kapıda.

Evet, dinliyorum.

VTR: Nasıl daha güvenilir bir kişi olabiliriz?

ADNAN OKTAR: Kainatı yaratan Sonsuz Güç’le ruhunun aynı ruh olduğunu bileceksin. Varlığını o Sonsuz Güç’te eriteceksin yok edeceksin. O’nun kanunlarına, O’nun dediklerine, O’nun sevgisini kazanmak için titizlikle uyacaksın o zaman başarılı olursun.

VTR: Merhaba, ismim Rabia. Ben hayal kurmayı çok seviyorum, hayal kuruyorum da. Sizin hayallerinizi merak ediyorum. Her insanın hayali olduğuna inanıyorum. Sizin en büyük hayaliniz ne?

ADNAN OKTAR: Ne güzel, ne şeker kızlar. Arkadaşları da öyle. Hakikaten bu yaşlar genç kızlar için çok güzel yaşlar. Çok zengin, temiz oluyor ruhları, maneviyata çok yatkın olurlar bu yıllarda. İnancı arama, dürüstlük, yüce duygular, güzel insan olma, güzel ahlaklı olma duyuları en şiddetli bu yaşlardadır. Genç kızların en zengin ruha sahip olduğu yaşlardır. Sonra bir kısmı egoistleşir, egoistleştikçe kütleşir, sertleşir hatta Allah vermesin bir kısmı öyle bir hale gelir ki kaşarlaşır nasırlaşır, ruhu küt hale gelir. Ama benim canımın şu anki ruh hali çok güzel. İki arkadaş ikisi de çok güzeller. İkisi de iyi anlaşıyorlar benim gördüğüm, iyi arkadaş iyi ahbap olmuşlar. Birbirlerinin de sırdaşı gördüğüm kadarıyla ikisi de, bu güzel bir birliktelik. Benim en büyük hayalim bütün dünyanın kardeş olması, kavganın kalkması, savaşın durması, şiddetin kalkması, sevgi, merhamet, iyilik, güzelliğin her yerde hakimiyeti. Çünkü İslam hakim olduğunda, sevgi hakim olduğunda televizyonda hiç şehit haberi duymayız, hiç savaş haberi duymayız, hiç Müslümanların şehit edildiği haberini duymayız, hiç ezilenleri duymayız, hiç siyasi kavga duymayız. Yıkılan, yakılan, ezilen, bozulan, kirlenen hiçbir şeyi görmeyiz ve duymayız. Sadece cennet görüntüleri, cennet güzelliği görürüz. Bu da Mehdiyet’le olacak. 2.2.2022, her zaman söylüyorum. Güzel günleri göreceğiz, inşaAllah. Şu an hayalini kuruyoruz o zaman gerçeğini yaşayacağız.

Evet, dinliyorum.

VTR: Selam Adnan Bey, ben Emine. Yeni mimarım. Size bir sorum olacak, popüler mimarlar neden Türkiye bünyesinde yetişmiyor?

ADNAN OKTAR: Ben güzel yüzlümü yakından göreyim önce. Tebrik ederim canımın içi aferin çok güzel bir meslek seçmişsin. Mimarlık bir sanattır, güzelliktir. Allah kainatın ulu mimarıdır, bütün kainatın yaratıcısıdır, yüce mimarıdır. Mimarlık sanattır, sanat sevgidir, sevgi imandan kaynaklanır. İman zayıf olunca Darwinist bir insanı yetiştirirsen, Darwinist mimar yetiştirirsen yahut gelenekçi Ortodoks İslam anlayışı içerisinde şirke batmış mimarlar yetiştirirsen mimarlık sanatı ölür. Teknik mimari kalır, teknik binalar oluşur, amaca yönelik binalar oluşur. Sevginin, güzelliğin, estetiğin bir anlamı kalmaz. Hepsi için demiyorum ama mimarlarımızın epey bir bölümü ateist, Darwinist yetişiyor yahut gelenekçi Ortodoks müşrik sistem içerisinde yetişiyorlar. Dolayısıyla tahribat çok büyük oluyor.

Kızıl Elma İslam’ın bütün dünyaya hakimiyetidir. Dünyadaki barışın, kardeşliğin, sevginin hakim olması, Hristiyan, Musevi, Müslüman herkesin huzur içinde, kardeşlik içinde yaşamasıdır.

Evet, dinliyorum.

BÜLENT SEZGİN: Cumhurbaşkanı Erdoğan konuşmasında, “Amerika’da Yahudilerin önde gelenleriyle konuştum Netanyahu’ya söyleyin ‘Kuzey Irak’taki oluşumu desteklerse bizimle arasının düzelmesi mümkün olmaz’ dedim” dedi.

ADNAN OKTAR: İyi demiş. Çünkü Netanyahu biraz İngiliz derin devletinin elemanlarının etkisinde kalmış olabilir. İyi bir hesap yapılmamış. Yanlış bir hesap.

Bölünmüş bir İslam alemi bela demektir, kan demektir, şiddet demektir. Anarşi ve terör demektir. İttihad-ı İslam demek, Moşiyah demektir, Mehdi demektir, huzur, barış, kardeşlik demektir. Aman ha aman. Göbekli Tepe’de yapılan çalışmalarda masonik bir mabed bulunuyor. Masonik bu mabedde T yani masonluktaki T harfi yoğun olarak kullanıldığı görülüyor. Ve Alfa ve Omega yani A ve O harfleri on iki bin yıllık bu kalıntılarda resmedilmiş. A ve O harfleri. Bak sarahaten görünüyor görüyor musun? A ve O harfi. On iki bin yıllık mason mabedi. Masonlukta kutsal A ve O harfleri. On iki bin yıllık. T şekli de öyle. Önlüklerinde de var. Süleymaniye Camii’nde de o nakşedilmiştir. Bütün mason önlüklerinde vardır o. Düğüm ve ters T. Düğümün bir anlamı da Mehdi’nin Moşiyah’ın silahları düğümleyeceği anlamına geliyor. Bütün silahlar düğümlenecek ve artık işlemeyecek hale gelecek. Düğümle silahları kapatacak. Onun bir heykeli var Avrupa’da. Var mı o sizde? Silahın namlusu düğümlenmiş.

BÜLENT SEZGİN: Bakalım.

ADNAN OKTAR: Sana göndersinler.

Evet, dinliyorum.

BÜLENT SEZGİN: Birleşmiş Milletler’deki bir heykel Adnan Bey bahsetmiş olduğunuz. Ucu yukarı doğru burularak bükülmüş, düğüm yapılmış şiddet karşıtlığı heykeli.

ADNAN OKTAR: Bu tipik masonik düğüm. Masonlukta kullanılan düğüm.

BÜLENT SEZGİN: Yine Edirne Selimiye Camii’nde bahsetmiş olduğunuz ters T.

ADNAN OKTAR: Caminin yapımında mason üstatlar görev aldıkları için imzalarını atmışlar camiye. Yani Mimar Sinan atmış imzayı.

Evet, dinliyorum.

VTR: Ölümsüzlük bulunmuş olsa bu insanlık için bir facia mı olur, yoksa güzellik mi olur?

ADNAN OKTAR: Ölümsüzlük bulunmasına gerek yok zaten şu an ölümsüzsün. Sonsuza kadar yaşayacaksın. Sadece görüntü değişikliği oluyor zaten her akşam ölüyorsun uyuduğunda ölüyorsun ruhun alınıyor yine diriliyorsun. Yine ölüyorsun yine diriliyorsun. Bir gün yine öleceksin dirildiğinde daha keskin yani bu dünyada gördüğün görüntüden daha keskin olarak dirilmiş oluyorsun. Fark bu. Ölümsüzlük şu an başlamış durumda.

Evet.

VTR: İnsanların şevklerinin ve heyecanlarının artması için neler yapılmalı?

ADNAN OKTAR: İradesini kullanacak, azmini kullanacak, aklını kullanacak.

Türk milliyetçiliğinde ırkçılık diye bir şey yoktur. Yani bütün dünya tek bir ırktır. Hz. Adem (as)’in ırkıdır. Bir tane ırk vardır Hz. Adem (as)’in ırkı vardır. Onun dışında bütün insanlar kardeştir. Allah kavimler olarak yaratmıştır fakat birbirleriyle düşman olsunlar diye değil kardeş olsunlar diye yaratmıştır. Nasıl bir ailenin çocukları vardır, bir babanın çocukları vardır biz de Hz. Adem (as)’in çocuklarıyız. Bir alenin çocuklarıyız, bir babanın evlatlarıyız. Dolayısıyla ırkımız Hz. Adem (as) ırkıdır. Ama onun içinde tabii Türkler oluşmuştur, Çerkezler, Lazlar oluşmuştur. Onlar işte Hz. Adem (as)’in evlatları çeşit çeşit evlatları. O evlatlarından bir evladı da Türklerdir.

Evet.

VTR: Dünyadaki en büyük nimet nedir sizce?

ADNAN OKTAR: En büyük nimet sevgidir. İman, imandan sonra sevgi. Ama tabii iç içedir ikisi. Tek parçadır.

Evet.

BÜLENT SEZGİN: Sayın Erdoğan ayrıca “Son ana kadar açıkçası Barzani’nin böyle bir hataya düşeceğine ihtimal vermiyorduk” dedi. “İlişkilerimizin en iyi olduğu dönemde bizimle hiç istişare etmeden bunu yapmalarını anlamıyoruz. Zaten orada devlet gibi rahat yaşıyordunuz ne gerek vardı buna?” diyor. “Barzani bize ihanet etti” şeklinde bir açıklaması var.

ADNAN OKTAR: Tabii değişen bir şey olmayacak, hiçbir faydası olmaz sadece kargaşaya neden olur. Rahatça savaş sebebi olur bundan sonra her olay. Ufacık bir kıpırtı rahatça savaş sebebi olabilir yani hukuki açıdan. Gereksiz bir hata. İngiliz derin devletinin her zaman olduğu gibi Ortadoğu’daki ülkeler oyununa düşüyorlar. Her zaman olduğu gibi. Ve bu oyundan bir türlü kurtulamıyorlar.

Evet, dinliyorum.

VTR: Merhaba ben Ankara’dan Mehmet, beşinci sınıfa geçtim. Çok mutluyum ortaokula geçtiğim için. Artık sınavlar zor olacakmış. Disiplinli olacakmış, ben de artık ne yapayım dersimi yapmayı düşünüyorum.

ADNAN OKTAR: Mehmet o kadar güzelsin ki canımın içi o kadar yakışıklısın ki ve o kadar tatlısın ki tarifi mümkün değil. Kalbin çok rahat olsun canımın içi Allah senin kaderini güzel yarattı. Sen Allah’a teslim ol gönlünü Allah’a bırak hiç dert değil genel kültürün artacak, bilgin artacak kaliteli klas bir delikanlı olacaksın. Senin de resmini saklayacağım on beş sene sonra sana göstereceğim koca delikanlı olacaksın. İnşaAllah.

Evet, dinliyorum.

VTR: İyi akşamlar Adnan Bey. Ben niye hiç mutlu olamıyorum?

ADNAN OKTAR: Canımın içi eğer dünyevi mutluluğu aradığını düşünüyorsan Allah’ın onu sana vermemesi senin için bir nimet çünkü sana cennette onu vereceği için. Dünyada nasıl olsun ki? Dünyada sadece Allah’ı sevmekten, Allah’a dost olmaktan kaynaklanan bir mutluluk olabilir. Burada her şey aciz ve eksik yaratılmış. “İnsan zayıf yaratıldı” diyor ayette. Saçı vardır dökülür onun derdine düşer, kaşı vardır dökülür onun derdine düşer. Kirpikleri vardır dökülür kirpiklerini beslemek için ilaç alır. Gözleri bozulur yakını göremez uzağı göremez gözlük alır. Burnu tıkanır ondan rahatsız olur, enfeksiyon olur ondan rahatsız olur sinüzit olur. Boğazında bademcik olur, dişleri ağrır. Dişlerini diş doktoruna götürüp çektirir kimine dolgu yaptırttırır. Kafasında rahatsızlıklar olabilir, sıkıntı olabilir. Beyninde rahatsızlıklar olabiliyor. Omurgasında boyun omurlarında rahatsızlık olur. Allah bunları kasten yapar. Eğer bu yapılmazsa insanların büyük bir bölümü azar ve Allah’a isyan ederler. Bu acizliğiyle ancak dengeleniyor ucu ucuna dengeleniyor insanlar. Bir bakın etrafa kendiniz de görürsünüz. Belinde fıtık bin bir türlü hastalık. Bazı vatandaşları görüyoruz korkunç azgın. Eklemleri ağrıyor, ayağı ağrıyor, romatizmaları azmış. Bileği ağrıyor, karaciğerinde rahatsızlık var, dalağında rahatsızlık var ama müthiş azgın. Allah ucu ucuna dengeleyecek şekilde bunu bu şekilde yaratıyor. Yoksa insanlar zapt olmaz ve dünyaya akıl almaz bağlanırlar. Ömrü de çok kısa yapıyor ki hiç bağlanmasınlar diye. Yaşlılığı da çok süratli getiriyor. Daha otuz yaşında, kırk yaşında yaşlanmaya başlıyor insanlar. Kırk yaşında saçları bembeyaz oluyor kırk-elli yaşında. Ve çökme başlıyor altmış-yetmişlerde zaten çoğu insan ölüyor. Yetmiş-seksen veyahut. Dengeyi sağlamak için Allah bu sistemi kurmuştur. Bütün azalara hastalık veriyor ki insanlar denge içerisinde kalsınlar diye.

Evet, dinliyorum.

BÜLENT SEZGİN: Adnan Bey 24 Eylül 2017 Pazar günü Eskişehir Sivrihisar’ın Buhara Köyü’nde Buhara Camii açılışı ve hocaların icazet törenine sizi temsilen İbrahim Tuncer katıldı. Törende birçok sofi ve Seyyid Fevzeddin Efendi; Muhammet Raşid Hazretleri’nin oğluyla görüştü. Törenden sonra Şeyh Efendi’nin verdiği yemekte ve sonrasında kendisiyle sohbet imkanı buldu arkadaşımız. Sizin selam ve sevgilerinizi iletti, kendisi de sizin halinizi hatırınızı sordu ve selam söyledi.

ADNAN OKTAR: Aleyküm selam. Ellerinden öpüyorum Şeyhim’in.

BÜLENT SEZGİN: Şeyh Efendi’nin çok yakını olan daha önce de sizi ziyaret eden Maşuk Nas da çok selam ve sevgilerini iletti.

ADNAN OKTAR: Evet ben de ona selamlarımı, sevgilerimi ve saygılarımı iletiyorum. Allah Şeyhimiz’e de uzun ömür versin, bereket versin, hayır versin. Çok mübarek, muhterem, çok değerli bir insan, vatansever bir insan. Türkiye’nin birliği bütünlüğü, sağlığı sıhhati, selameti için bütün ömrünü vakfetmiş bir insan. Nezih bir insan, kibar bir insan, görgülü bir insan. Gerçek bir Şeyh Efendi. Resulullah (sav)’ın mübarek neslinden gelen Şeyh Efendi. Allah kalbini güçlendirsin, kalbine nur, bereket, iyilik, güzellik ihsan etsin. O bereketten de bizleri de müstefit etsin. Allah hepimizi doğru yoldan ayırmasın seviyoruz kardeşlerimizi. Takdir de ediyoruz. O mübarek topluluğa karşı bir oyun oynanmak isteniyor alçakça ve ahlaksızca ve şerefsizce. Buna asla müsaade etmeyeceğiz. Dikkatlice takip ediyoruz. Bu oyunu yapanlar kendi oyunları içinde boğulacaklar.

Evet.

KARTAL GÖKTAN: Şeyh Seyyid Fevzeddin Efendi’nin konuşmasından bölümler var Adnan Bey.

ADNAN OKTAR: Çok temiz insan, çok çok nurlu bir insan. Bu güzel insanlara atfedilen çirkin iddiaları aşağılık insanların ifadesi olarak görüyoruz. Bu dürüst insanlara söz söyleyenler şeytanın etkisinde olan insanlardır. İngiliz derin devletinin uşakları züppe, karaktersiz bazı insanlar bu masum, tertemiz, efendi, vatan, millet, bayrak için, Allah, Kitap için gayret eden bu nezih insanları zora sokmak derdindeler, onları üzme derdindeler sıkıysa yapsınlar da bir göreyim bakayım. Kanunla hukukla gök kubbeyi tepelerine geçiririz bak kanunla hukukla gök kubbeyi tepelerine geçiririz, sakın münasebetsizlik istemiyoruz.

KARTAL GÖKTAN: Şeyh Seyyid Fevzeddin Efendi’nin konuşmasından bir bölüm daha var.

ADNAN OKTAR: Çok iyi olmuş Şeyhimiz’in bu açıklaması, çok isabet etmiş Allah razı olsun. Bazı ayarı bozuk insanlar bu mübarek topluluğa kıskançlık ve haset gözüyle bakıyorlar. Sevgisiz, merhametsiz bu insanlar genellikle İngiliz derin devletinin felsefesini benimsemiş kişiler. Bu masum insanlara çirkin yakıştırmalarda bulunuyorlar. Bir de son derece makul yani devletin birçok kurumunda özel sektörde de bu güzel, güvenilir insanlar tabii ki görev alması gerekir ama buna rağmen bu mübarek insanlar devlet kadrolarında görev almıyorlar ki fitne çıkmasın diye. “Bütün devlet kadrolarına sızdılar” diyor ya Allah’tan kork en fazla üç-beş kişidir Sağlık Bakanlığı’nda bu mübarek topluluğa mensup insanlar en fazla üç-beş kişidir biliyorum, ona bile tahammülü yok. On binlerce insan çalışıyor Sağlık Bakanlığı’nda, beş tane de bu mübarek insanların arkadaşları olsun ne mahsuru var? Beş kişi, tahammül edemiyor adamlar ya. Şu hasetliğe bak. Maocu giriyor, komünist giriyor, PKK’lı giriyor, FETÖ’cüsü, tetöcüsü giriyor nur gibi Müslüman girdi mi sorun oluyor güya. Şeyhimiz de Allah razı olsun açıklama yapmış, “Bizim böyle bir şeyde gözümüz yok, böyle bir amacımız yok, devlete saygılıyız, devlete destekçiyiz, hükümete destekçiyiz kimseyle bir alıp veremediğimiz yok, devlete de kadrolaşma anlamında yaklaşan bir siyasete asla taraftar değiliz” diyor net açıklaması. Fiili durum da var, böyle bir durum da yok bak “olmadı ve olmayacak” diyor. Sen buna rağmen aksini söylüyorsun. Bu adamların derdi belli. Sevgisizlik, merhametsizlik, iman zafiyeti ve Müslümanlardan hoşnut olmama kafası. Biz bu münasebetsizliğe karşı gereken tavrı gösteririz ve gösteriyoruz ve göstermekte de kararlıyız, neyle? Kanunla, hukukla, akılla, ilimle, irfanla.

Evet, dinliyorum.

KARTAL GÖKTAN: Adnan Bey, eserlerinizin dağıtımıyla ilgili bilgiler var. Isparta Eğridir’de iki bin adet farklı konularda yazdığınız imani eserlerinizden dağıtıldı. Kilis’te de üç bin adet yine farklı konulardaki imani eserleriniz halkımıza ücretsiz olarak hediye edildi maşaAllah.    

ADNAN OKTAR: MaşaAllah. Bazı tipler oluyor “Aa” diyor “niye kitap dağıtıyorlar ki?” Diyor. Ne dağıtmamızı istiyorsun? Kitaptan adam rahatsız, sanattan rahatsız, güzellikten rahatsız, sevgiden rahatsız yani yanlış yoldalar.

Evet, dinliyorum.

VTR: Merhaba, ben Ankara’dan Esra Bal. Tercih etmek beynin mi, ruhun mu işi?

ADNAN OKTAR: Güzel yüzlü Esra, nurlu Esra çok nurlu, tertemiz bir kızsın Allah ömrünü uzun etsin, sana hidayet, sağlık, sıhhat versin. Bu nurunu sonsuza kadar Allah üzerinde muhafaza etsin. Canımın içi aslında sana bir sır söyleyeyim ama beni de yanlış anlama beyin diye bir şey yok sadece ruh vardır başka hiçbir şey yok ve gölge bir varlık, gölge görüntü. Öyle beyin, meyin öyle bir şey yok. Ama zahiren gölge bir varlık olarak bize beyin diye bir şey gösterilir, bütün bu yetenek ruha aittir, ruh da Allah’a aittir, beyin blok bir et parçası. Katrilyon çarpı katrilyon işlem yapılıyor içinde, buna senin aklın yatıyor mu? Bu nasıl yapsın bu bunu? Et, lop et satılıyor pazarda falan sakatatçıya gittin mi vardır orada koyun beyni falan aynısı, hiçbir özelliği yok koyun beynini keserler hiçbir şey yoktur içinde et, blok et. Katrilyon çarpı katrilyon harika bir yapılanma beynin içinde var yani akıl almaz yetenekler, akıl almaz şeyler say da say. Görmeyle ilgili, duymayla ilgili, koku almayla ilgili bu doğrudan ruhun gücüdür.

Evet, dinliyorum.

KARTAL GÖKTAN: Danimarka’daki kardeşlerimiz hafta sonunda fosil sergisi düzenlediler. Beş yüz adet “İslam Ancak Sevgi İster” broşürlerinden dağıttılar maşaAllah.

ADNAN OKTAR: Bak merakla, ilgiyle bu medeni insanlar izliyorlar. Kitap dağıtıyoruz iftiharla alıyorlar ama Türkiye’de bazı orman canlıları kitap görünce yemeğe başlıyor, fosil görüyor ısırmaya başlıyor yani garip bu orman canlılarının tavrı.

Evet, dinliyorum.

VTR: Merhaba Adnan Bey. Ben Filiz, Sakarya Üniversitesi Biyoloji bölümü 3. Sınıf öğrencisiyim. Her yıl aynı şekilde birinci sınıftan beri yaşadığımız bir olayı size söylemek istiyorum. Lavabolarımız kilitleniyor, bir hafta kilitli kalıyor, üzerine de tadilat var yazılıyor. Fakat hiçbir şekilde tadilat yok, hijyen yok. Buna bir çözüm bulunmasını istiyorum.

ADNAN OKTAR: Benim güzel yüzlüm ve onun değerli arkadaşları genç kızlar temizliği, hijyeni tabii ki çok önemli görürler ve o onların hakkı.  Sen lavaboda tamirat yapacaksan yedek lavabo oluşturursun mesela on lavabo yerine, on lavabo oluşturursun ondan sonra o tamirata girersin. Direkt lavaboları kapatıp çocukları hijyenden ve temizlikten uzak tutacak ve onları zora sokacak bir hayata onları sevk edersen bu zulüm olur ve çok çirkin ve çok yanlış bir hareket. Bir genç kızın ne kadar zor durumda kalacağını çocuk olsa bilir, gene erkek çocuğu bir yol bulur bir yerlere gider bir şey yapar falan elini, yüzünü yıkayacak bir yer bulur, genç kız nerden bulsun, ne yapsın? Nasıl bir eziyettir bu? Bu nasıl bir münasebetsizliktir? İlgili bakanlığa dilekçe verelim, durumu açıklayalım nasıl bir mantık olması gerektiğini de izah edelim. Seyyar lavabo oluştur kardeşim, seyyar ellerini, yüzlerini yıkayacak yerler oluştur. Boru mu geçmiyor? Aç boruyu on tane musluk. Seyyar lavabo oluşturacaksın. Çocukları niye mağdur durumda bırakıyorsun? O çocukların çektiği eziyeti ben düşünemiyorum. Bir genç kız elini, yüzünü yıkayamıyorsa, temizlenemiyorsa ne kadar zorda kalır? Nereye gitsin o çocuklar, bu nasıl bir anlayışsızlık? Bunu ilgili her yere bildirelim yani gereken her yere. Filiz, gönlü çok rahat olsun ve çok güzel bir kız onu da belirteyim. Allah sağlık, sıhhat, hidayet, uzun ömür versin.

Evet.

KARTAL GÖKTAN: Yabansı basında yeni yayınlanan yazılarınız şunlar Adnan Bey. Mısır ve Ortadoğu haberlerini okuyucularına taşıyan Mısır’ın önde gelen bağımsız İngilizce yayını Egyptian Streets’te “Radikal zincirlerden kurtulmak isteyen Afganlı kadınlara sosyal medya desteği” başlıklı makaleniz yayınlandı. Yazınızda kadınların ancak onlara insani hak ve özgürlüklerini kendilerine teslim eden Kuran sayesinde esaretlerinden kurtulabileceklerini anlatıyorsunuz. Sosyal medya üzerinden başlatılan etiket “Where is my name” kampanyasının bu hayati konunun amacına ulaşmasına vesile olmasını temenni ediyorsunuz.

Merkezi Londra’da bulunan Irak’ın günlük Arapça gazetesi olan Azzaman’nın hem basılı yayınında, hem internet sitesinde “Felaketler bazen öğretici olabilirler” başlıklı makaleniz yayınlandı. Yazınızda tüm yıkıcılıklarına rağmen doğal afetlerin rengi, dini, dili ne olursa olsun insanların insani değerlerini ve her şartta birlik olabileceklerini hatırlattığını belirtiyorsunuz. Geçmişten beri dayanışma ruhuyla örnek olan Amerikan halkının bugün provokatörlerin ara bozmaya yönelik spekülasyonlarına pirim vermemesi ve birlik ruhunun daima güç getireceğini unutmamaları gerektiğini anlatıyorsunuz.

Malezya’dan yayın yapan The Malaysian Insight’ta “Rohingya halkı Müslümanların yardımını bekliyor” başlıklı makaleniz yayınlandı. Yazınızda, çevrelerindeki insanlardan kötülük dışında bir şey görmemiş Rohingyalılara sahip çıkıp onların acılarına son vermenin Müslümanların sorumluluğunda olduğunu anlatıyorsunuz. Uluslararası toplum sessiz kalmış olsa da Müslümanların sessiz kalmaması gerektiğini ve kalmayacağını vurguluyorsunuz. Bu yazınız aynı zamanda Malezya’dan, Çin’ce yayın yapan siteler, Eunited ve Bernama’da da yayınlandı.

Katar’ın en büyük Arapça gazetelerinden Al Rayah’da ise, “Mültecilere karşı umursuzluk” başlıklı makaleniz yayınlandı. Yazınızda dünyanın birçok yerinde mültecilere yardım etme konusunda umursuzluğun hat safhada olduğunu anlatıyorsunuz. Bu durum kabul edilemez olsa da bunun altında yatan sebepleri Müslümanların görmesi ve buna göre tedbirler almasının önemini vurguluyorsunuz maşaAllah.            

ADNAN OKTAR: Evet, dinliyorum.

VTR: Merhabalar ben Gaziantep’ten. Annelerin çocuklara karşı görevleri hakkında daha farklı neler yapılabilir?

ADNAN OKTAR: Bu güzel anneyi bana bir yaklaştır yüzünü göreyim. Canımın içi mesture, mümin bir annesin belli. Allah nurunu artırsın, vicdanın da yüksek çünkü zaten tecrübeli, bilgili annesindir ama buna rağmen daha iyi, daha iyi, daha iyiyi arıyorsun. Allah nurunu artırsın, Allah sana cennet nasip etsin, evlatlarını hayırla, bereketle yetiştirmeyi nasıp etsin. Çocuklara yapılacak en güzel şey onlara Allah’ı sevdirmektir, Allah’ı anlatmak, Allah’a olan inançlarını pekiştirmektir ve çocuklara saygı duymak, değer vermektir. O zaman Allah onları zaten korur ve kollar. Mesela çocuğa gelecek belayı durdurur, çocuğun çirkinleşmesini durdurur, çocuğu güzelleştirmeye başlar, eve gelecek belayı durdurur, eve bereket gelir. Hastane parasını eve harcamaya başlar şahıs, bela evi terk eder, rahmet girer evin içerisine, bereket girer. Bu güzel anneyi de Allah koruyup kollasın, kalbine ferahlık, inşirah versin, gönlünü hep Allah’la beraber kılsın.

Evet, dinliyorum.

VTR: Çocukları seviyor musunuz?

ADNAN OKTAR: Ah severim ben senin tatlılığını, güzelliğini canımın içi. Allah seni çok güzel zamanda yarattı güzel kuzum benim, sen güzel günler göreceksin inşaAllah. İslam’ın en iyi dönemi, İslam aleminin en güzel dönemini görecek Allah’ın izniyle. Allah ömrüne bereket versin. Hatta son dönemini bile görebilir öyle görünüyor. Çocukları Allah zaten doğal olarak kalbimize sevdirttirir, her canlının çocuğu zaten çok şeker oluyor, insan çocuğu tamam da filin çocuğu yani adam acayip komik bir de hortum mortum her şeyi tam teşkilat böyle kudurmuş gibi annesinin peşinden gidiyor adam yemelik. Mesela eşeğin sıpası akıl almaz tatlı. Atın tayı yani nasıl zarif varlık, nasıl güzel. Ben, köyde olurdu böyle gider sarılırdım onlara uslu uslu duruyor böyle bakıyor ama etrafa falan kafa tabii bomboş o ot yemenin peşinde.

Bu Aleyna Tilki’ye saldırgan tutum göstermişler doğru mu bu?

KARTAL GÖKTAN: Evet. Adana’da sahneye çıktı Aleyna Tilki, izlemeye gelenler önce yumurta fırlattı, sonra sahneye hücum etti. Neye uğradığını şaşıran genç şarkıcı sahneyi terk etti, daha sonra seyirciler sahneye girmeye kalkışınca sahnenin ışıkları kapandı ve şarkıcı Aleyna Tilki konser alanından ayrıldı.

ADNAN OKTAR: Bu münasebetsizlik nedir böyle? Bir avuç cahil, bir avuç münasebetsiz, bir avuç görgüsüz, bir avuç sevgisiz, insaniyetsiz, densiz el kadar çocuğu orada rahatsız ediyor, korkutmaya çalışıyor, huzurunu bozuyor. Buna göz yumulmaması lazım, bunu yapanların hepsinin hakkında adli işlemin derhal başlatılmasını talep ediyoruz hükümetten derhal. Bir kişi eksik kalmaksızın kimse münasebetsiz, densiz içlerinde, terbiyesiz. İçlerinde bunların ayı da oluyor, görgüsüzü de var, münasebetsizi de var her çeşit adam çıkıyor içlerinden. Bunların ilgili kanun maddelerine göre tecziye edilmeleri. Keşke çocuk gitmeseydi oradan, oraya polis gelseydi bunların hakkını avucuna bir koysaydı, sürükleyerek alıp götürseydi bunları polis ve konser de devam etseydi. Şimdi bu an bunlar bunu bir zafer ve başarı gibi göreceklerdir başka yerlerde de yapacaklardır. O yüzden bu gibi şeylerde polis bulundurulması, sivil polis bulundurulması önemli, polise de geniş yetki verilmesi önemli. Derhal karşılığının verilmesi gerekirdi o anda. Bir hata olmuş. Aleyna Tilki’ye geçmiş olsun diyorum. Gönlü çok rahat olsun onu çok seviyoruz, çok tatlı bir kız, çok hoş bir sanatçı, sevecen, Allah ona uzun ömür versin, hidayet versin. Tabii önceden konseri yapanların emniyete başvurması gerekirdi vilayete önlem alınması için çünkü bu tip toplantıların hepsinde provokasyon olur PKK’lısı gelebilir, IŞİD’lisi gelebilir, Kaide’si gelebilir, mafyası gelebilir her türlü adam gelebilir. Bu zaten beş-on kişiyle yapılabilecek bir şey. Polisin orada önlem alabilmesi için bu şart. Bundan sonraki konserlerde mutlaka vilayete başvurup polisten güvenlik tedbiri almasını istemeleri gerekir. Belki hayır olmuş gitmesi, belki değil hayır olmuş. Ama bunu kabul etmek demek bunun devamı için kapı açılması demektir. En sert şekilde polisin karşılık vermesi gerekir bu tip olaylarda. Devletin en keskin şekilde karşılık vermesi gerekir. Yani bu genç kız, sanatçı, masum bir insan. İyi niyetle orada insanları mutlu etmek, eğlendirmek, onlara müzik sunmak, sanat sunmak için gelmiş. Adam vahşice saldırıyor. Bu olmaz. İçlerindeki ayıları, densizleri, münasebetsizleri kimse tek tek ayırt edip gereğinin yapılması lazım.

BÜLENT SEZGİN: Aleyna Tilki paylaştığı fotoğrafın açıklamasında konser alanında izdiham olduğunu söyleyerek şunları kaydetti. “Taş, yumurta, portakal falan yoktu. Çiçek atıldığı doğru, sahneyi terk ettiğim ise yanlış. Güvenlik gerekçesiyle, büyük bir nezaketle sahneden indirildim. Tek üzüntüm daha fazla şarkı söyleyememek oldu” diye yazmış.

ADNAN OKTAR: Ya o çocuk çok terbiyeli, kibar. Olur mu? Orada büyük olay çıkmış belli. Sahneyi niye terk etsin? Konseri kestiğine göre bir acayip durum olmuş. Mahcup olmuş çocuk gereksiz yere. Buna müsaade edilmemesi lazım. Bir dahaki konserinde gereken önlem alınır. “Güvenlik gerekçesiyle, büyük bir nezaketle sahneden indirildim” diyor. Güvenlik gerektirecek bir durum olduğuna göre bir fevkaladelik var demektir.

Evet, dinliyorum.

VTR: Sizin insanlara güvenme ölçünüz nedir?

ADNAN OKTAR: Nasıl güzelliği? Çok şeker, bayağı güzel. Gözlüğü çok güzel olmuş bayağı yakışmış. Gözlerinin rengi çok güzel, yüzü de çok güzel. Güvenme ölçüm yüzündeki ifade. Benim için en önemlisi odur işin doğrusu. Yani genel görünümü ve yüzündeki ifade, bakışları. Hiç konuşmadan ilk önce oradan anlarım. Ama konuştuğunda tabii onu pekiştiriyorsa gördüğümü tamamdır. Ama yüzünden anlarım hissederim inşaAllah.

Evet.

VTR: İnsanın öldükten sonra ruhuna edilen dualar bir fayda sağlar mı?

ADNAN OKTAR: Ölmüş ruhuna? Ama mesela bir çocuk yetiştirmiş efendi ve dindar. Onun adına onun için hayır yapıyor o biliyor ona öyle hayır yapacağını tabii ki onun lehine olur o. Mesela bir çeşme yapmış her gelen dua eder ona o bir fayda sağlar. Veyahut bir okul yaptırmış, bir camii yaptırmış. O durduğu müddetçe onun hep hayrına olur, kıyamete kadar da hayrına olur. Yıkılsa bile hayrına olur. Çünkü o sağlam kalacak niyetiyle yaptırdığı için hayrına olur.

Evet.

VTR: İnsanlar kısıtlamalarla disipline edilebilir mi?

ADNAN OKTAR: Disipline edilebilir tabii. Mesela adam konsere geliyor. Hanzoluk yapıyorsa adamı ayırırsın ayrı bir yere hanzolar bölümü diye bir bölüm. Çelik kafes yaparsın “hanzolar buradan seyredecek” dersin taşkınlık yapamaz. Bu kadar basit. Hanzolar bölümü diye bölüm. Hatta okla da işaret edeceksin hanzolar bölümüne gider diye. Çelik kafes. Oradan ne yumurta atabilir, ne portakal atabilir hiçbir şey yapamazlar. Uslu uslu oturur.

Evet, dinliyorum.

VTR: Merhaba ben Ayşe. Sormak istediğim soru şu. Neden insanların giydiklerine ve ne konuştuklarına bu kadar karışılıyor?

ADNAN OKTAR: Canımın içi kıyafette bir kere karşı olmalarının nedeni kendileri güzel olmuyorlar. Veyahut güzel olana kavuşamıyor. O zaman kıskanıyor, haset ediyor. O zaman onun ortadan kaldırılması gerekiyor. Öldüremeyeceğine göre, dövemeyeceğine göre en fazla sövme veyahut dille rahatsız etme imkanı oluyor. O da öldürüp yaralayamadığı için veyahut onu daha da kötü şeylerle rahatsız edemediği için elindeki en pasif imkanları kullanıyor. Sözle rahatsız ediyor. Dille rahatsız etmeye çalışıyor. Kaale almazsan hiç etkisi olmaz. Bana da adamlar birçok söz söylüyor. Ben sürat teknesinde son hız şarkı türkü dinleyerek, eğlenerek gidiyorum. Adam internette yerin altında iki büklüm benim aleyhimde yazı yazıyor. Enayiliğine doyma. Ben keyfimdeyim o eza da. Ben onu tanımam bilmem o benim aleyhimde yazı yazıyor. O beni keyiflendirir. Müzik daha hoş hale geliyor. Manzaralar daha güzel olur. Çünkü onu kızdırdığımı biliyorum. O da hiç kaale almasın, hiç takmasın o zaman mesele hallolur.

VTR: Sevgi gözlerden mi anlaşılır, davranışlardan mı?

ADNAN OKTAR: Gözlerden. Davranışlar ters olabilir. Konuşması da ters olabilir ama gözlerden sevgi anlaşılır. Mesela bir kadın olur sevmediğini söyleyebilir. Ters tavırlar gösterebilir. Ama gözlerinde akıl almaz bir tutku vardır oradan anlarsın. Göz yalan söylemez ağız yalan söyler. Kollar yalan söyler, eller yalan söyler ama göz kontrol dışıdır. Sevgiye boyun eğer göz. Yani kontrol edemezsin, dolayısıyla gözden doğruyu anlamak mümkündür.

Evet, dinliyorum.

VTR: Kuran’da “gözleri var ama görmezler” ayeti bildiğimiz körlük mü?

ADNAN OKTAR: Yakışıklım, güzel yüzlüm pek tabii ki gözü var beyne görüntü gidiyor ama bilgisayara giden bilgi gibi. Bilgisayarın görmesi gibi görüyor. Bilgisayardaki gözü çevirdiğinde oradaki her şeyi gösteriyor değil mi? Bilgisayar görüyor diyorlar şu an. Hakikaten o kaydediyor da. Bilgisayarın görmesi gibi görür. Ama şuurunda olmaz gördüğünün. Ayetin demek isteği o. Şuurunda olmadığı için görmemiş hükmünde oluyor. Bilgisayarın görmesi gibi gördüğü gibi bir makinenin görmesi hükmünde. “Ölüdürler” diyor ölü, ölünün görmesi nasılsa o şekil.

Evet, dinliyorum.

VTR: Benim adım Gülsüm. Yaptığınız en sık dua hangisidir?

ADNAN OKTAR: En derin aşkla Allah'ı sevmem ve en derin imanla iman. Allah'tan en çok istenecek olan budur. Bu olduktan sonra ondan gerisi hiç sorun değil. En mühim konu budur.

Evet, dinliyorum.

VTR: İsmim Ayşe. Erkeklerin neden bu kadar vefasız olduğunu merak ediyorum?

ADNAN OKTAR: İşte merhamet olmayınca, şefkat olmayınca, saygı olmayınca, Allah korkusu olmayınca, Allah sevgisi olmayınca, Darwinist olunca, materyalist olunca yahut gelenekçi Ortodoks İslam anlayışı ile yetişince olacağı bu. O yüzden Kuran Müslümanlığı ile yetişirse bir insan mükemmel olur. Öbür türlü hasta olur ve sürekli etrafına da kendine de acı verir, rahatsızlık verir.

VTR: Merhaba Adnan Bey, trafikte bayan şoförlerin sıkıştırılması konusuna nasıl bir çözüm bulabiliriz?

ADNAN OKTAR: Yaklaştır benim güzelimi. Bayağı güzel maşaAllah çok çok güzel. Ağır ceza koyacaksın sıkıştırırsa, kasten yaptığı anlaşılırsa hapis cezası verilmesi lazım. Kameralarla tespit edildiğinde ilk celsede doğrudan hapse. Bir altı ay yatıp çıkarsa hiçbir şeyi kalmaz. Bayağı sakinleşir çözüm bu.

Evet, dinliyorum.

BÜLENT SEZGİN: Referandum yapılırken Amerika yeni bir açıklama yaptı. Beyaz Saray'dan yapılan açıklamada “Irak’ın toprak bütünlüğünden yanayız” denildi. Beyaz Saray Sözcüsü Sarah Sanders, "DAEŞ’i ortadan kaldırmak ve İran'ı püskürtmek için birleşik bir Irak olmasını ümit ediyoruz" dedi.

ADNAN OKTAR: Şimdi bu usulen söylenmiş bir söz. Onlar garanti almasalar böyle bir şey olmaz.  İngiltere'nin söylediği de usulen, Amerika da usulen söylüyor. Amerika ve İngiltere karşı olacak da ufacık bir topluluk bağımsız ülke ilan edecek. Yani olacak iş mi şu? Asla cesaret edemez. Belli ki bir oyun var ve insanlar aldatılıyor, toplum hep aldatılıyor, kamuoyu aldatılıyor. Ben bu hanımefendi için söylemiyorum da İngiltere'de de, Amerika'da da birçok ülkede de kamuoyu genellikle aldatılır, kamuoyu çocuk yerine konulur. Kamuoyunun kafasının çalışmadığı düşünülür ve kolayca kandırılacağı düşünülür. Bakın bu sözüm çok önemlidir. Kamuoyu iki yüz yıldan beri, üç yüz yıldan beri oynatılır adeta birçok ülkede kandırılır. Mesela “düşmanız” der aslında dosttur. “Dostuz” der aslında düşmandır. “Savaşacağız” der aslında amacı hiç o değildir. “Barış yapacağız” der hiç amacı o değildir de. Bu şekilde bir oyun yıllardan beri oynanır, yüzyıllardan beri.

Evet.

VTR: İnsanlar neden sonlu olan şeylerden korkar?

ADNAN OKTAR: Benim güzelimin kastettiği herhalde sevgiyi kastediyor. Sonlu olması. Evet, hakikaten sevgi sonsuza kadar gitmesi gereken bir güzellik. Niye sonlu olur? Mümin de sonluluk var mı? Yok. Çünkü sevdi mi sonsuza kadar sever. Niye sonlu sevsin? Sonluluk nerede var? Materyalizmde var. Darwinist düşüncede var. Materyalist, Darwinist kafada her şey sonludur. Ama İslam'da hiçbir şey sonlu değildir. Hiçbir şeyin sonu yoktur. Sevginin de sonu yoktur, dostluğun da sonu yoktur. Dolayısıyla materyalist, Darwinist bir insandan başka bir şey bekleyemezsin. Adam zaten ölünce yok olacağını düşünüyor da sevginin yok olacağını düşünmesinden doğal ne olabilir? Sevgi; “Kaç yıl yaşayacağım ben?” diyor. Mesela 20 Yaşında ise dört on senede 60 yaşında. Dört on sene göz açıp kapayıncaya kadar geçer. O yüzden materyalist kafada hiçbir şey sonsuz değildir. Sonsuz sevgi yoktur. İslam'da vardır sonsuz sevgi. O da çok zevkli ve gerçek sevgidir.

Evet.

VTR: Merhaba Adnan Bey, hukuk puanları neden bu kadar yüksek?

ADNAN OKTAR: Benim güzel yüzlümü ben yakından görebiliyor muyum?  MaşaAllah bayağı güzel. Çok çok güzelsin canımın içi maşaAllah. Allah seni nuruyla sarsın, hidayetiyle sarsın, rahmetiyle sarsın cennette de inşaAllah kardeş oluruz. Bir daha dinleyeyim.

VTR: Merhaba Adnan Bey, hukuk puanları neden bu kadar yüksek?

ADNAN OKTAR: Hukuk puanları nasıl mühendislikten daha mı yüksek?

EBRU ALTAN: Evet, üniversitesine göre değişiyor.

ADNAN OKTAR: Allah Allah. Hukuk ne oluyor? Genellikle avukat falan oluyorlar herhalde değil mi?

EBRU ALTAN: Evet.

ADNAN OKTAR: İlginç, okul sayısını artırmak lazım. Fakat puanın yüksek olması kaliteli öğrenci sağlar. Puan yüksek alıyorsa kendini çok iyi yetiştirmiş demektir, muazzam bir genel kültür, muazzam bir kafa çalıştırması mevzubahis. Kafanın çok çalışmış olması zaten yüzüne bile etki eder insanın. Yüzü değişir, bakışları, kişiliği değişir. Genel kültürü de yükseldiğinde bütün kişiliği değişir. Bak nitekim benim canımın içi bayağı güzel yüzlü. Çalıştığı için, okuduğu için çok güzel oluyor yüzü.  Bence yüksek olsun daha iyi. Çünkü insan ne kadar kültürlü olursa o kadar kaliteli, o kadar nezih olur. Orantılı oluyor onunla birçok vakada böyledir.

Evet, dinliyorum.

BÜLENT SEZGİN: Sayın Devlet Bahçeli referandum hakkında şunları söyledi. “Bu sözde referandum bölge için çok karanlık bir dönemin habercisidir. Barzani, çok ağır bir bedel ödeyeceği ve sonu hüsranla bitecek bir macera yolculuğunu başlatmıştır. Çocukluk hayalinin nasıl kabusa dönüşeceğini yaşayarak görecek.”

ADNAN OKTAR: O kendi kanaati değil. Kendi kanaatiyle oraya da getirmezler. Babası da kendi kanaatiyle oraya gelmedi. Kendi isteğiyle hiçbiri olmadı. Suudi Arabistan'da da öyle krallık rejimi kendi istekleriyle olmadı. Ürdün'de de öyle olmadı. Lübnan'da da öyle olmadı. Suriye'de de öyle olmadı. Tamamını İngilizler oluşturdular. Hanedanları da İngilizler oluşturdular. İngiliz derin devletinin planlaması ve yönlendirmesiyle olundu bu netice alanında. Barzani ailesi oraya getirip yerleştirilmiş bir aile. Dolayısıyla şu anda da “bağımsızlık ilan et” deyince ilan ediyor. Gelen adamlar İngiliz derin devletinin katilleri. Onunla konuşanlar tam yetkili adamlar. Nasıl adamlar? Bu adamlar Kraliçe ile doğrudan gidip dönüşebilen insanlar. Yahut cumhurbaşkanlarıyla hiç izin almadan çat kapı gidip görüşen adamlar. Yani azılı katiller ve ajanlar tam yetkili bunlar. Dolayısıyla bunlardan devlet başkanından daha çok çekinir, daha korkarlar. Dolayısıyla orada biz Barzani'yi suçlayacak konumda olamayız. Tehdit altında Barzani. Şu an Barzani'nin tehdit olmadan bunu yaptığını iddia etmek hiç inandırıcı olmaz.

Evet, dinliyorum.

BÜLENT SEZGİN: Sayın Bahçeli bu süreçte başta Irak Merkezi Hükümeti ve İran’la yakın işbirliği, istişare ve koordinasyon içinde hareket edilmesi büyük önem taşımaktadır” dedi.

ADNAN OKTAR: Evet. Eskiden beri İran'a tavır vardı. Biz uğraşa uğraşa İran'la Türkiye’nin arasının düzelmesini sağladık Allah'a çok şükür. Pers ırkçılığı iddiası, işte yok şu yok bu. İran karşıtlığı biliyorsunuz bir ara muazzam modaydı bütün gücümüzle bu belayı def ettik. Şu an Türkiye ile İran'ın arası gittikçe daha iyiye doğru gidiyor ve daha da iyi olacak inşaAllah.

Evet, dinliyorum.

VTR: İnsanları donduruyorlar öldükten sonra bunun dinde yeri nedir?

ADNAN OKTAR: Güzel yüzlüm, nurlum tesettürün sana çok yakışmış. Allah nurunu daha da artırmış tebrik ediyorum. Aferin sana. Çok saygı duyuyorum size, çok değer veriyorum böyle güzel bir ibadeti yaptığınız için. Çünkü çarşaf niyetine kapatıyorsun başını. Çok doğru yapıyorsun.  Güzel bir ibadet her an namaz kılmış gibi sevap kazanıyorsun. Evet, doğru sıvı nitrojen içine koyuyorlar. Adamlar eksi 196 derecede donduruyorlar. Orada bir süre sonra yeniden canlanacağını düşünüyor. Kardeşim ruh gittikten sonra niye gelsin geri? Yani sen istediğin kadar eti tut, kemiği tut. Öyle bir şey olmaz. Ruh gitti mi bir daha gelmez. Yani o ayrı bir boyuta gitmiş oluyor. O zannediyor ki bütün mesele ette, kemikte öyle bir şey yok. Et, kemik tamamen canlı da olabilir yani. Fakat ruh çıktı mı ölür insan. Yani bedeninin hareket ediyor olması hiçbir şeyi değiştirmez ve tabii ki bu İslam’a uygun değil. Kuran’da işaret edilen toprağa gömülmesidir. Toprağa gömülmek doğru olandır.

Evet, dinliyorum.

BÜLENT SEZGİN: Sayın Devlet Bahçeli, “Türkiye’nin milli güvenliğini ilgilendiren konularda iktidar ve muhalefet partiler üstü bir anlayışla birlikte hareket etmesi vatanseverliğin askeri bir gereği olarak görülmelidir” dedi.

ADNAN OKTAR: Evet, tabii ki. O darbe döneminde de ben bunu çok geniş vurgulamıştım. “Artık bundan sonra” dedim, “klasik siyaset olmaz. Siyasi partiler tek bir çatı altında tek bir noktada hareket etmeli. Milli koalisyon tarzında iktidarın devam etmesi gerekiyor” dedim. Hala bu geçerli tehlike çok büyük çünkü. İngiliz derin devletiyle karşı karşıyayız.

Evet, dinliyorum.

VTR: İnsan Allah’tan ne kadar korkmalı?

ADNAN OKTAR: Aferin, benim canıma. Çok şık olmuş kıyafeti. Kendi de çok güzel. Şapkası, gözlüğü, kıyafeti çok yakışmış. Çünkü fiziği zaten çok güzel. Canımın içi zaten normal akıldaki bir insan doğal olarak Allah’tan korkar. Yani Allah’tan korkmak için çaba sarf etmesine gerek kalmaz. Çünkü konumu itibariyle zaten korkar. Elips bir ekranın başında bir ruh nasıl korkmasın yani? Elips bir ekranın başında bir ruh. Ne gösterirse onu görüyor ne duyurursa onu duyuyor. Mecburen korkar.  Yani o korkmayı Allah belirler. Çok fazla korku da istemiyor Allah.  Az korku da istemez. O korkuyu ekranın başındaki olan müminin ruhuna sürekli verir Allah. Çok fazla korktu muydu da insan helak olur çok fazla korkarsa. Az da korkarsa yine ahireti açısından helak olur. Tam ayarında tam derecesinde Allah o korkuyu muhafaza eder. Yani bizim gayret etmemize gerek kalmaz. Normal biz samimi olursak vicdanımızla hareket edersek o korkuyu Allah zaten tabii olarak bizde yaratır.

Evet, dinliyorum.

VTR: Merhaba, Adnan Bey. Ben Gözde. Ev sahipleri neden öğrencilere kirayı iki katı daha fazlaya veriyor? Bunun nedenini nasıl öğrenebiliriz veya ne yapabiliriz?

ADNAN OKTAR: Canımın içi bu çok anormal bir hareket. Özellikle öğrenciye daha ucuz olması lazım normalde. Yani pahalı değil indirimli olması lazım. Çünkü kendi evladı olduğunu düşünsün. Okuyor, bilgisini artırıyor. Vatana, millete hayırlı bir insan olacak. Okuyan insana herkes destek olur normalde. Onların da destek olması lazım. “Bu konuda ne yapabiliriz?” diyorsun. Kanun çıkması lazım, bu suç kapsamına alınması gerekiyor. Dolandırıcılık kapsamına alınsın. Yani dolandırıcılık suçu kapsamında değerlendirilsin. Meclise kanun sunulsun. Kanun Hükmünde Kararname de çıkabilir. Bu konuda dilekçe verelim. Kardeşlerimiz meclise dilekçe versinler. Kanun Hükmünde Kararname, Türk Ceza Kanunu’nda madde değişikliği olsun. Öğrenciye iki misli suçüstü yapılsın böyle bir şeyde. Müfettiş tayin edilsin. Müfettiş sivil kıyafetle gitsin ev tutmak için işte desin ki “Biz aileyiz, tutacağız.” Tamam bu kadar. Sonra da bir başkası gelir der ki “Biz öğrenciyiz, tutacağız.” İki misli dediğinde orada tutanak tutup hemen orada tutanaktaki ifadeye dayalı olarak tutuklama meydana getirerek, gözaltına alıp tutuklama meydana getirip oradan suçüstü mahkemesine çıkarıp hapishaneye. Bu yapıldı mı konu kökünden hallolur. En güzel çözüm budur. Çok kızdırıcı çok.

Evet, dinliyorum.

VTR: Adnan Bey, sizi çok seviyorum, izliyoruz. Ben Metin Yeşiltaş, 17 yaşındayım. Adamlar işe girerken “sigorta yapacağız” diye söylüyorlar. İşe girdikten sonra sigorta yapmıyorlar. Bu neden?

ADNAN OKTAR: Yakışıklım insanların işte muhtaç olmasından istifade etmek istiyorlar herhalde. Onların zor durumda olmasından istifade etmek istiyorlar. Bu benim bildiğim suç zaten, yapmamaları gerekiyor. Bu tip şeylerde cezaları arttırmak faydalı olabilir. Yani hafif bir cezayla kurtuluyorsa tabii yapar. Ama suçun mahiyetini daha kapsamlı olduğunu düşünerek değerlendirirsek vatandaşın da mağduriyeti olduğuna göre yine hapis cezasıyla cezalandıracak bir tecziye gerekiyor diye düşünüyorum. Yani kanunda değişiklik yapılması lazım. Yani vatandaşın bu ezilmesi konusu kökünden hallolması gerekiyor her konuda. Nerede eziyorlarsa “ezme öyle olmaz, böyle olur, yap” diyeceksin kanunla, hukukla. “Öyle rahatsızlık verilmez, böyle rahatsızlık verilir.” Yani kadınlara karşı tehditte de “tehdit öyle olmaz, böyle olur” diyeceksin. Mesela kadını dövmeye kalktı mı, “o öyle olmaz, böyle olur bunun karşılığı” diye burnundan fitil fitil getireceksin. Kanunu hukuku ona göre düzenlemek lazım.  Yani yaptığına yapacağına bin kere pişman etmek gerekiyor.

Evet, dinliyorum.

VTR: Size şunu sormak istiyorum; neden Türkiye’de parklar bu kadar kirli?

ADNAN OKTAR: Rezalet baksana. Almanlar, turistler herkes biliyor. Halk, eğitilmesi gerekiyor. Halkın büyük bir bölümü temizliğe kapalı, kaliteye kapalı, sanata kapalı, estetiğe kapalı, sevgiye kapalı, dostluğa kapalı, selama kapalı, muhabbete kapalı veyahut epey bir bölümü diyelim. Bu milli bir felakettir. Buna karşı Darwinist eğitimin durdurulması ve Kuran mucizelerinin, iman hakikatlerinin anlatılması gerekiyor. Bu olmadan olmaz. Yani iman gelişmeden bu işin olması mümkün değil. Adam temizlik bilmiyor, şefkat bilmiyor, merhamet bilmiyor, saygı bilmiyor. Tek öğrendiği pislik, kabalık. “Heykel gördüm, tükürürüm” diyor. “Resim görürüm, tükürürüm” diyor. 3 yaşında çocuğun bacağı tahrik edermiş adamı. “Oğlan çocuğu” diyor, “buluğa erdi mi” diyor “annesini arzular” diyor. Dehşet verici adamlar, dehşet verici yani. Tek kelime dehşet verici. Bu adamları da “alim, hoca” diye gazetelere çıkarıyorlar. Televizyonlara çıkarıyorlar. Böyle eğitilen bir toplum ne olur? İnsanlar ne olur? Muazzam tahribat meydana gelir.

Evet.

BÜLENT SEZGİN: Cumhurbaşkanı Erdoğan, “İnsanımızı sadece kuru bilgiyle donatmak, öğretmek yetmez. Onu aynı zamanda dürüst, vicdanlı, ahlaklı, ülkesini seven bir şekilde eğitmek zorundayız. Eğer biz tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet idealimizi evlatlarımızın gönüllerine nakşedemezsek birileri gelir kendi bölücü fikirlerini, sapkın inançlarını oraya zerk eder” dedi.

ADNAN OKTAR: İşte tamam Tayyip Hocam yavaş yavaş dediğimizi gündeme getirmeye başladı. Ben yıllardan beri söylüyorum. 3-5 yıldan beri söylüyorum. Komünizm, PKK, PKK düşüncesi ideolojiyle, fikirle bu noktaya geliyor. Buna karşı ideoloji ve fikir ortaya koyarsan onu yenersin. Onun yerine güzel ve doğruyu hakim edersin. Susarsan o sürekli ilerler. Senin onu yenecek gücün yoksa o seni yenmeye kalkar. Olmaz.

Evet, dinliyorum.

VTR: İsmim Talha. İnsanlar korktuklarında neden rüyalarında sesi çıkmaz?

ADNAN OKTAR: Niye canım? Bağırarak uyananlar var ya, var gücüyle bağırıyor, ‘aman yavrum ne oldu?’ falan diye gidiyorlar. Bazen tabii bağırmak ister bağıramaz ama yine de bir sesler çıkartır zaten bağırdığında da uyanır genellikle. Mesela hortlak falan geliyor bazen üstüne haliyle bağırır tabii ki. Ama çok da sıkışırsa hortlak geldi mi yapacak bir şey kalmaz ama genelde bağırırlar, hep bilinir ‘kabus gördü’ işte ‘bağırarak uyandım’ falan derler fakat o sistemle canlı hayattaki sistem, uykudaki sistem ayrı ayrı sistemler. Uykudaki sistemde ölü oluyorsun sen zaten başka bir boyuttasın, oradaki emir sistemi mekanizması o bedene etki etmez, o beden onunla ilgilenmez ancak uyanırsa ilgilenir. Bazen öyle bir es kaza aslında uyanmış oluyor o bağırırken, uyanıyor ondan dolayı bağırıyor yani ruh dönüyor bağırıyor ondan sonra da tamamen uyanmış oluyor.

VTR: Kuran’da iyiliğin tanımı nedir?

ADNAN OKTAR: Kuran’da iyilik? Ben bir kere nur yüzlümü bir göreyim ben, onu görmeden olmaz. Çok güzel, çok çok güzelsin sen canımın içi, tertemizsin, nur gibi elin, yüzün maşaAllah. Allah seni hep bu nurunla yaşatsın, sana cennet nasip etsin. Kuzuya benziyor değil mi? Çok şeker. Ben nur yüzlümü bir daha göreyim, bir daha dinleyeyim. 

VTR: Kuran’da iyiliğin tanımı nedir?

ADNAN OKTAR: Kuran’da iyilik, Allah’ın taraftarı olmaktır, Allah’tan yana olmaktır, Allah’ın dediklerini saygıyla yerine getirmek ona iyilik denir. Allah’ın istemediklerini yapmaya da kötülük denir.

Evet, dinliyorum.

VTR: Hayırlarda yarışmak ne demektir?

ADNAN OKTAR: Hayırlarda yarışmak, Allah’ın sevgisi için en güzel olanı seçmek için en en güzel, daha güzel, daha güzel, daha güzel onu aramak yani Allah’ın rızasının en çoğunu aramaya güzellikte yarışmak, takvada yarışmak denir. Allah’ın rızasının en çoğunu aramak bak Allah’ın rızasını aramak değil, Allah’ın rızasının en çoğu mesela Allah’ın rızası on konuda birden olabilir yahut üç konuda birden olur bakarsın en çok hangisinde mesela birinde on, birinde yirmi, birinde altmış, altmış işine gelmese de altmışı seçeceksin, ona Allah’ın rızasının en çoğunu aramak denir. Her şeyde bu böyledir okulda, yemede, içmede, evlilikte, askerlikte, müzikte, sanatta her yerde.

Evet, dinliyorum.

VTR: Hayatımıza yön veren şey nedir?

ADNAN OKTAR: Sen bir kere niye bu kadar tatlısın ve niye bu kadar sevimlisin ve niye bu kadar güzelsin sen onu bana bir söyle bakayım. Hayatımıza yön veren şey kaderdir, Allah’ın yarattığı kader onun dışında hiçbir şey olmaz. Senin bak bu güzel yüzünle bana bu soruyu soracağın beş milyar yıl önce belliydi daha kainat soğumamış daha, daha yeni gelişirken sen bu soruyu sormuştun o güzel dişlerinle, o güzel yüzünle kaş, göz, ağız, burun her yeri çok güzel maşaAllah. Bir de iyi niyetli, tatlı olduğun, dürüst bir kız olduğun yüzünden açık açık görülüyor ve çok nurlusun maşaAllah. 

Evet.

VTR: Bir insan neden aldatır?

ADNAN OKTAR: Benim nurlumu yaklaştır, bayağı güzel kız. Canımın içi seni aldatıyorsa Allah seni o beladan kurtarmış demektir daha ne istiyorsun işte? Allah seni pislikten kurtarmış, kirden kurtarmış, bir mahluktan kurtarmış, Allah sana layığını, layık olanı, senin güzelliğine layık olanı, senin üstünlüğüne layık olanı, senin asaletine layık olanı yaratır. Sen Allah’a güven, dayan, Allah’ı çok sev Allah üzerinden kiri, pisliği aldıysa ona da şükret, yıkanmışsın üstünden kir gitmiş. Aldatma dediğin adam aldatacak kadar alçaksa, vicdansızsa, sana oyun oynuyorsa, sana kalleşlik yapıyorsa zaten sana layık değildir. Kuran çizgisinde hareket etmeyen, Allah’tan korkmayan, senin haysiyetine, şerefine, namusuna, dinine, imanına, güzelliğine, sağlığına, sıhhatine, kültürüne, görgüne ehemmiyet vermeyen bir adam sana zaten layık olmaz dolayısıyla çekip gitsin kim olursa olsun. Ben güzel yüzlümü bir daha göreyim.

VTR: Bir insan neden aldatır?

ADNAN OKTAR: Allah’tan korkmadığından, Allah’ı sevmediğinden, Allah’ın farkına varmadığından, ölü olduğundan, robot olduğundan, cemiyet mikrobu olursa yine aldatır. Hiç üzülmemen lazım Allah kurtardı diye sevinmen lazım.

Evet, dinliyorum.

VTR: Kehf Kıssası’nda anlatılan köpeğin günümüzdeki yeri nedir?

ADNAN OKTAR: Kehf Kıssası’nda anlatılan köpeğin günümüzdeki yeri nedir? Kehf baştan sona Mehdi (as)’ı anlatır. Kehf Suresi doğrudan Mehdi (as)’yle ilgilidir. Zülkarneyn doğrudan Mehdi (as)’dır. Hızır (as) kıssasında anlatılanlar da yine Mehdi (as)’ın ahlakındaki Mehdi (as)’ın tasarrufundaki çalışmalarında bazı insanların onu anlayamayacağına işarettir. Ama köpeğe gelince, iki kolunu uzatmış mağaranın ağzında köpek. Tabaka tabaka olur tabii onun manası, bir kere ilk başta kabaca düşündüğümüzde yahut genel düşündüğümüzde Kehf ehlinin bulunduğu yerde köpekle koruma olduğu anlaşılıyor yani bir hayat şekli anlatılmış oluyor. Demek ki o gençlerin bulunduğu yerde güvenliklerini sağlamak için köpekle görevlendirilecekler, köpek de bulunacak ona bakar ama iki ayağını uzatmış o tabii biraz garip bir ifade. Niye iki? Tek ayağını da uzatabilir köpek katlayabilir de o zamanı gelince ortaya çıkacak olan şifre izahlar onlar.

Evet, dinliyorum.

VTR: Merhabalar Adnan Bey, Samsun’dan Şeyda. Ben ticaretle uğraşıyorum, size şöyle bir yönergem olacak. Ben büyümek istiyorum, geliştirmek istiyorum Samsun’u Türkiye için. Ticaretle uğraşan bayanlara yönelik nasıl bir yardımcı olabilirsiniz?

ADNAN OKTAR: Ah severim ben senin güzelliğini. Kaderin dışında ticareti geliştiremezsin, ne yaparsan yap, kaderin dışında ticaret gelişmez. Süleyman (as) kendi halinde normal bir insandı. Allah dünyanın en zengini yaptı, neden? Çünkü kaderi o şekildeydi, Allah’a tam teslim olmuştu, bütün işleri rast gitti ve muazzam zengin oldu. Hz. Ebubekir (ra) kendi halinde temiz bir insandı, yaşlı bir insandı, ileri yaşta bir insandı Allah onu o devrin trilyoneri yaptı akıl almaz zengin oldu. Peygamberimiz (sav)’den önce de zengindi. Dolayısıyla zenginlikte çok çalışmak, uyanık olmak, yaman olmak bununla pek alakası yok. Kaderin o yönde olması gerekiyor, kaderde olmayan bir para gelmez. Kaderde olmayan bir mal gelmez, ne yaparsan yap ekranı değiştiremezsin.

VTR: Merhabalar, Kuzey Kore’de neden dört çeşit saç sitili var?

ADNAN OKTAR: Ya şimdi bu tombik saçları, herhalde bunun saçında bir sorun var anladığım kadarıyla çünkü o model pek bir şeye benzemiyor o yani kuş konmuş gibi tepesine veyahut tembellik de yapıyor olabilir, yıkaması kolay oluyor olabilir, kolay yıkadığı için olabilir. Ama bence yıkaması kolay diye herhalde bir çözüm bulmuş olabilir. Şimdi tek kendi saçı olsa millet onunla alay eder diye düşünüyordur onun için onu milli saç ilan etmiş, “herkes” diyor “böyle saç bırakacak” diyor. Bütün Koreliler de öyle bırakıyor o da o zaman psikolojik rahat oluyor, göğsünü gere gere geziyor. O da onlara “bak sizin saçınız da öyle” diyor “ne yapalım?” Diyor. Herkese hatta siz yaptığınız için ‘ben de böyle yapıyorum’a getiriyor.

Evet, dinliyorum.

BÜLENT SEZGİN: Cumhuriyet Gazetesi Yazarı Orhan Bursalı yazısında; “Cemaat tipi dini örgütlenmenin bence hiçbiri bir sivil toplum örgütü değildir, hiçbir zaman da olmadılar. Cemaatlerine milletin kamusal zenginliklerinden mal ve para devşirirler ürettikleri bir şey yoktur ama yedikleri çok şey vardır. Şimdi en şaşalı günlerini yaşıyorlar, yaşadıkları şaşa tüm bunların nasıl parasal çamur içinde yüzdüklerinin de kanıtları, büyük ve kirli paralar üzerinde kurulan saltanatlar, iktidarlar, topluma hakaretler ve düşmanlıklar. Bunlar Sivil Toplum Kuruluşları öyle mi? Sivil toplum düşmanları demek daha doğru bir tanımlama” dedi.       

ADNAN OKTAR: Kardeşim onlar iblis düşmanı Bursalı. Şeytan düşmanıdır Müslümanlar, deccal düşmanıdırlar, aşağılık gizli PKK’lıların düşmanıdırlar, gizli FETÖ’cü, kripto FETÖ’cü alçakların düşmanıdırlar. Bir de Müslümanlar zengin diye bir şey yok bayağı garibanlar mesela Mahmut Hoca Cemaati son derece fakir bir cemaattir. Menzil Cemaati de cami yaptırıyor ama dünyanın emeğiyle, dünyanın gayretiyle, Müslümanlardan alınan işte üç kuruş, beş kuruş, üç lira, beş lira yıllarca biriktirdikleri parayla en fazlasından bir cami yaptırıyorlar ama o caminin seni rahatsız etmesi de çok acayip bir şey. Cami bir mülk değildir, cami bir ibadet yeridir ve Müslümanların oradan kazanacağı hiçbir şey yoktur camiden. Menzil Cemaati’ne bunlar kafayı taktılar daha çok işte Sağlık Bakanlığı’nda kadrolaşıyorlar falan. Ben gittim araştırdım bu konuyu özel olarak araştırdım. Beş kişiye ulaştım kardeşim beş kişi var, Sağlık Bakanlığı’nda Menzil Cemaati’nin müntesibi beş kişi var. Bu çok büyük bir yalandır ve çok büyük bir ayıptır, devletin hiçbir kademesinde kadrolaşmaları yok. İsim isim de söyleyeyim istiyorsanız biliyorum. Kesinlikle böyle bir şey yok, tertemiz, mazlum, kendi halinde Anadolu insanları bu insanlar. Tesbih çeken, Allah’ı anan, devlete, millete, bayrağa bağlı insanlar. En çok kafayı taktıkları Menzil Cemaati birinci sonra Süleymancılara kafayı takmış vaziyetteler Kuran kursları açıyorlar ya rahatsız oluyorlar. Dertleri Kuran zaten bazılarının çünkü Menzil Cemaati’nin en yoğun faaliyeti Kuran kursu açması. Cami ve Kuran kursu açıyor. “Zenginliğe bak zenginliğe” diyor. Ya Kuran kursu nasıl zenginlik sağlıyor? Manevi zenginlik sağlar. Darphane mi orası? Kuran kursu. Manevi zenginlik sağlar. Cami manevi zenginlik sağlar. Bu insanlar topladıkları parayı üç kuruş, beş kuruş, on lira, beş lira öyle topluyorlar topladıklarında. Ama kalabalık bir topluluk olduğu için bir yekun tutuyor. Dünyanın her yerinde camiler açıyorlar, Kuran kursları açıyorlar. Fabrikaları, tesisleri şunu bunu yok bu insanların. Olsun, helal olsun. Niye olmasın? Mümin, muttaki insanlar tabii ki olacak. Keşke olsa da bol bol İslam için harcasalar. Ama onlara yönelik bu sözler doğru değil. Hocamızı bir dinlet. Şeyh Efendi’nin başka resimleri, yazıları varsa göster. Süleymanlı kardeşlerimizle ilgili de yarın yahut öbür gün yine açıklamalar yapacağım. İstedikleri gibi faaliyet yapacaklar. Bu millet bizim. Nedir bu resim açıklarsan?

KARTAL GÖKTAN: İbrahim Tuncer ile birlikte sohbet ederken. Muhammet Raşit Erol Hazretleri’nin oğlu Şeyh Seyyid Fevzeddin Efendi, İbrahim Tuncer ile birlikte sohbet ediyor. Hocaların icazet töreninde sizi temsilen gitmişti İbrahim Tuncer.

ADNAN OKTAR: Tertemiz öğrenciler yetiştiriyor. Göster, icazet alan öğrencileri de göster.

KARTAL GÖKTAN: Evet, görebiliriz.

ADNAN OKTAR: Nur gibi çocuklar, helal olsun benim aslanlarıma. MaşaAllah, hafız değil mi bu gençler?

KARTAL GÖKTAN: Evet, icazet alıyorlar.

ADNAN OKTAR: İşte bu kadar. Adamların oynattığı, tırlattığı, bozulduğu noktalardan birisi de bu. Bazı tiplerin yani Bursalı alınmasın da hemen. Nur gibi Kuran bülbülü bunlar, hafız. Gençler kendilerini Kuran’a, Allah’a adamış tertemiz insanlar.

Evet, dinliyorum.

BÜLENT SEZGİN: Seyyid Fevzeddin Efendi’nin birkaç resmi daha vardı.

ADNAN OKTAR: Fevzeddin Efendi Allah razı olsun senden. Çok güzel yapıyorsun şeyhim. Gayet güzel Kuran bülbülleri yetiştiriyorsun. Ahir zamanda seyitlerin böyle güzel hizmetler yapacağını Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri söylüyor. Seyitlerin şahlanışı. Evlad-ı Resul’sün. Evlad-ı Resul’e yakışan tertemiz bir hayat yaşıyorsun. Güzel de hizmet ediyorsun. Allah yedi ceddine rahmet etsin. Gönlün de rahat olsun, yanındayız.

Evet, dinliyorum.

VTR: Dua etmeyi de İslam’ın şartı olarak görebilir miyiz?

ADNAN OKTAR: Tabii ki. Ama bu ne yakışıklılık? Sen sanki normal bir durum varmış gibisin. Bayağı yakışıklı bir delikanlısın maşaAllah. Sabırlı olmak, dua etmek, şefkat, merhamet, cömertlik hepsi İslam’ın şartıdır.

Evet, dinliyorum.

VTR: Kayseri mantısı sever misiniz?

ADNAN OKTAR: Sen ne güzel insansın böyle. Nasıl yakışmış saçın, çok güzel olmuşsun. Yüzün çok güzel, saçını çok iyi tarz yapmışsın. Çok samimi bir kızsın, güzel samimiyetin, candanlığın. Kayseri mantısı şahane bir şey. Ama yoğurdu iyi olacak, hakiki yağlı yoğurt olacak. Nanesi, tereyağında böyle güzel terbiye edilmiş olacak. Yalnız tabii kaptırmadan yiyeceksin, yavaş yavaş, tane tane. Hakiki Kayseri mantısı nerede öyle, çok zor. Zamanında bizim komşu vardı Kayserili. O yapardı. Aşağı inerlerdi annemle birlikte. Tek tek böyle bir bir yaparlardı. Nefis bir şey olurdu kardeşim. Ama sarmısaklı nefret ederim. Sakın bana kimse teklif etmesin. O ismi bile duymak boynumun buraları kasıldı şu an. Aman ha aman, sakın ha sakın. Bir genç kızın sarımsak yediğini düşünemiyorum ben, faciadır. Bir genç kızın sucuk yemesi faciadır, sakın. Zaten öyle bir kız olduğuna inanmıyorum ben, zaten yapmazlar. Soğan, sarımsak sakın ha. Kim yiyorsa yesin bizi ilgilendirmez. Genç kızlarda olmaz.

Evet, dinliyorum.

VTR: Eliniz bol mudur?

ADNAN OKTAR: Yani cömert anlamında, evet. Benim yakışıklım yakışıklı. Kız arkadaşı da çok güzel. Üstümde para falan tutmak beni çok rahatsız ediyor. Hemen harcarım ben parayı, hemen. Hiç benim malım, mülküm hiçbir şeyim yok. Hemen dağıtırım, hep sevdiklerime dağıtırım. Dakikasında, saniyesinde hemen hediye alırım, bir şey alırım. Hemen bitiririm, herkes bilir beni. En fazla iki-üç gün durur bende. Hemen harcarım, hep sevdiklerime.

Evet, dinliyorum.

VTR: Tavla oynamasını biliyor musunuz, benimle oynar mısınız?

ADNAN OKTAR: Aslan, ağabeyinin kuzusu, ağabeyinin canı. Allahualem bu beni mars eder tavlada şakır şakır böyle. Zar havalarda uçar, sürekli 6-6 gelir. MaşaAllah.

Evet, dinliyorum.

VTR: Güreşle ilgileniyor musunuz?

ADNAN OKTAR: Yakışıklım tam yerine geldin, tam. Güreş şahane bir spordur. Gençleri keşke küçükten spora alıştırsalar, güreşe alıştırsalar. Güreş hem vücudu dirençli yapıyor, hem kemik yapısını çok güçlendiriyor. Eklemler çok güçleniyor. Bence hem halter hem güreş ikisinin birlikte ama erkekler için, delikanlılar için. Kızlarda sadece jimnastik. Yer jimnastiği ve aletli jimnastik de olabilir. Bale falan. Bale çok güzel yapıyor kızları. Bale çok önemli bir spor dalı. Özellikle küçükken bale şart. Bu Arjantin olayları, dans, tango falan o da çok güzel genç kızlar için. Çok güzel oluyor fizikleri. Paten çok iyi, genç kızlara paten. Hafif sporlar genellikle. Ama gençlere şart halter ve güreş.

Evet, dinliyorum.

VTR: Merhaba ben Ahmet. Maç seyreder misiniz?

ADNAN OKTAR: Milli maçlar, iddialı maçlar veyahut kupa maçları. Artık son gün olmuş, hangi takım kazanacak. Ölenler oluyor Allah esirgesin. O kadar da kaptırmak olmaz ya. Manen ölüyor gibi oluyorlar Allah esirgesin, o kadar olmaz. Ama hakikaten heyecan verici. Eskiden çok daha hareketli oluyordu. Çok iddialı takımlar vardı 1980’ler, 90’lar arası. Mesela Batı Almanya, çok yamandı onlar. Şu an o kadar iddialı var mı bilmiyorum. Mesela Brezilya çıktı mı yağmur gibi yağdırırdı golleri. Futbolcu Best vardı, İngiliz futbolcu. Kardeşim biz olayların içinden geliyoruz.

VTR: Hangi yaşta olmayı tercih ederdiniz?

ADNAN OKTAR: En iyi yaş 33 yaş falandır. İsa Mesih’in göğe alındığı yaş. İyidir 33.

VTR: Sizce hangi yıllardaki kıyafet tarzı en iyisiydi?

ADNAN OKTAR: 1950’ler kesin ve o devrin arabaları nefis. İnanılır gibi değil sokakta hep işlevsel elbiseler işlevsel, arabalar işlevsel. O devirde elbiseler de sanat için, arabalar da sanat için.

İsa Mesih geldiğinde ileri yaşta olacak fakat siz 33 yaşında falan zannedeceksiniz. Bak, dediğimi unutmayın. 50 küsur yaşında göreceksiniz. Tahmin ediyorum 50-55-56 yaşında falan göreceksiniz. Ama çakı gibi. Yaşını çıkaramayacaksınız 33 yaşında falan diyeceksiniz. Jön gibi böyle, artist gibi o kadar yakışıklı.

Evet.

VTR: Kızınız olsa hangi ismi koyardınız?

ADNAN OKTAR: Şimdi yakışıklım sen beni zora sokacak ne varsa yapıyorsun. Olmaz, bütün isimler iptal olur yapamam onu ben. Olur mu? Bütün kadın isimleri güzeldir. Bütün kadın isimleri güzeldir, hepsi.

VTR: Eğer hayatınızda bir saniyelik ömrünüz kalsaydı ne yapardınız?

ADNAN OKTAR: Allah derdim. Başka ne yapacağım değil mi?

Evet.

VTR: Merhabalar, ben İzmir’den Burak. Yazara şöyle bir sorum olacak. Sizce sevgi biter mi?

ADNAN OKTAR: Sevgi sonsuzdur, zaten sonsuza niyetle sevilir. Yoksa insan sevemez ki, anlamı da olmaz. Ben mesela bu gelen şeker modelleri de çok seviyorum, hepsini çok seviyorum ama hepsini sonsuza niyetle seviyorum. Yoksa ben onu sevgi olarak görmem. Sevemem de, sevginin hissini de duyamam, zevkini de alamam, etkilenmem de. Korkunç bir şey, tahayyül dahi edemiyorum. Sevince sonsuza kadar niyetle sevilir. Geçici sevilir mi? O nerede görülmüş. Çok korkunç bak, düşünmesi bile korkunç. Aklıma bile getirmek istemem.

Evet.

BÜLENT SEZGİN: Arapça şarkı söyleyen kız var.

ADNAN OKTAR: Dünyalar güzeli niye yüzünü kapattın? Çok güzelsin sen. Gözler güzel, burun, dudaklar, dişler her yeri çok güzel. Niye böyle yaptı acaba? Utandı mı ne yaptı acaba? Tanınmak istememiş olabilir belki. Ama çok güzel kız.

Evet, dinliyorum.

VTR: İsminizin anlamı nedir?

ADNAN OKTAR: Ben senin güzelliğine bir bakayım önce. Ne kadar nurlu kızlar. Çok güzel yüzündeki nur. Yani yüzündeki o iffet nuru hemen belli oluyor, tertemiz maşaAllah. Adn cennet ismi. Kuran’da geçen ve Tevrat’ta tek geçer Adn cenneti. Kuran’da da çok çok sık vurgulanır Adn cenneti. Peygamberimiz (sav)’in de ilk soyunun adıdır ceddi, bilinen ilk şeceresinin başlangıcı Adnan’dan başlar. Ama asıl karşılığı cennet ismidir Adn. Cennet-ül Adn.

Evet.

BÜLENT SEZGİN: Zonguldak’ın Kilimli ilçesinde iş elbiseleriyle bindikleri otobüste koltuklar kirlenmesin düşüncesiyle ayakta seyahat eden madencilere sosyal medyada, “Tiyatro oynuyorsunuz, inandırıcı değil” gibi yorumlar yapıldı. Madencilerden biri yaptığı açıklamada, “Çok kırıldım, keşke o yorgunlukla yürüseydik de bu yazılar yazılmasaydı. Halbuki biz büyüklerimizden böyle gördük. Bu örf ve adetle yetiştik. Kim olsa aynı şeyi yapardı.” dedi.

ADNAN OKTAR: Bu yazan insanlar ahlaksız, haysiyetsiz, şerefsiz, namussuz, sevgisiz, gaddar iblisin takımı, iblisin şeytanları. İblisin ekibi dünyada görevli ama Türkiye’de yoğunlaştılar. Çünkü derin devletin, İngiliz derin devletinin deccalleri, şeytanları burada görev aldı şu an. Ve bunlar yüksek konsantrasyona erişti. Hakikaten internette çok yüksek sayıları ve yoğun faaliyet halindeler, muazzam bir şeytani gayretleri var. Herkese küfrediyorlar, herkese bir şey söylüyorlar, herkese kötü sözler ediyorlar. Ağızlarından lağım akıyor. Bu iblisin askerlerine, bu alçaklara adam yerine koyup, önem verip cevap vermek ve kırıldığını söylemek veyahut bundan rencide olduğunu söylemek bu iblis takımının statüsünü insan konumuna getirmek demektir. Yani siz alçak, şerefsiz, namussuz değilsiniz, haysiyetsiz bir köpek değilsiniz. Normal adamsınız diyorsun. Niye öyle diyorsun? Gerçek vasfını söylesene bu haysiyetsizlerin, bu alçakların, bu namussuzların. İblis takımının, deccal ordusunun gerçek vasfını söyle. Dersin, “sizin gibi alçakların ağzından lağım akması bizim değerimizi daha da yükseltir” dersin. Bu kadar basit. Öyle desinler. Kirli elbiseyle, yağlı elbiseyle, kömür bulaşmış elbiseyle otobüste oturmamak en akılcı harekettir. Kim olsa bunu yapar, nezakettir bu. Ve onların efendiliğinin bir gereği bu, terbiyelerinin gereği. Ama bunu kim olsa yapar çünkü arkadan gelecek adam gelip oturacak otobüse. Oturduğunda üstü başı kömür olacak, kömürün lekesi bulaşacak. Bu bir terbiye, efendiliktir. Öbürü münasebetsizliktir. Terbiyeli davrandılarsa, terbiyesiz, haysiyetsiz, ahlaksızların sözünü niye adam yerine koyup cevaplıyorsun. Kimse o köpek, haysiyetsiz ona hoşt demen yeterli. Niye adam yerine koyuyorsun da “Kırıldım, üzüldüm, darıldım” diyorsun?

Evet.

BÜLENT SEZGİN: Avrupa Dünya ve Olimpiyat şampiyonu haltercimiz Naim Süleymanoğlu karaciğer yetmezliğinden dolayı ölüm döşeğinde Adnan Bey. Doktoru yaptığı açıklamada, “Naim Süleymanoğlu’nda karaciğer yetmezliği var. Kısa süre içinde acilen bir nakil merkezinde tedavi altına alınıp karaciğer nakli olmazsa hayatını kaybedebilir.” dedi.

ADNAN OKTAR: Tamam alsınlar, niye bekletiliyor? Devletin sporcusu. Tamam devlet ilgilensin. Alıp getirdiler yurtdışından değil mi? Devlet getirtti. Devlet tedavisini yapsın. Derhal gereği yapılsın. Sağlık Bakanlığı’na hemen faks çekelim. Şimdi çeksinler, derhal gereği yapılsın. Bulgaristan’dan alıp getirdiler. Vatan, millet için o çocuk hizmet etti, emek verdi. Getirdiğine göre bakmakla da mükellefsin. Kimse ilgili memur, memuriyet derhal gereğini yapsın. Şu an hemen faks çekin ilgili yere. Dilekçe de verelim, gereği yapılsın.

Evet, dinliyorum.

VTR: Her yemekte muhteşem bir sofranız olur mu?

ADNAN OKTAR: Güzel yüzlüm sofra Hz. İbrahim (as)’in sünneti. Yalnız yemek yenmez, tabii ki ihtişamlı, süslü olacak. Bak Allah nasıl övüyor Hz. İbrahim’in sofrasını? Danayı hemen kestiriyor, güzel kızarttırıyor. Tevrat’ta detayları var. “Yağlı yoğurt getirttirdi yanına” diyor, yağlı yoğurt. Bak kebap kızarmış nar gibi. But, dananın budu. Kim bilir nasıl bir fırında kızardı ki oradaki taş fırın düşünemiyorum, cayır cayır. Ve yağlı yoğurt, yanında ayran, ekmek çıtır çıtır kara ekmek. Biliyorsunuz o bölgenin bütün yiyecekleri, içecekleri hep doğal hazırlanıyor, doğal oluyor. O devirde hep doğaldı. Nefis bir sofra hazırlamış. Ama melekler “biz yemek yemeyiz” deyince “Hz. İbrahim’i bir korku sardı” diyor. Allahualem beti benzi gitmiş olabilir. Çünkü çok ürkütücü bir şey. Çok uzaktan gelmiş insanlar, yorgunlar. Çok aç ve susuz olmaları lazım. “Biz yemek yemeyiz” diyor. O zaman insan değil. Çok acayip bir şey. Çünkü vakit geçiyor, hiçbir şeklide yemek yemiyorlar. Ve gayet temiz üstleri, başları. Görünüşleri de çok şık, yüzleri de çok güzel ve bayağı dinçler. Günlerce kalıyorlar, hiçbir şekilde yemek yemiyorlar melek oldukları için. İbrahim (as) “Lut’un durumu ne olacak?” diyor. “Sen aklını takma, biz biliriz” diyorlar kimin nerede olduğunu. “Kime ne yapacağımızı, hepsini biliriz” diyorlar.

Evet, şimdi kısa bir ara verelim.

BÜLENT SEZGİN: Yayınımız kısa videolar ile devam ediyor.


DEVAMINI GÖSTER