Sohbetler (17 Temmuz 2017; 22:00)


BÜLENT SEZGİN: Yayınımıza devam ediyoruz. Adnan Bey hoş geldiniz.

ADNAN OKTAR: Hoş bulduk. Ne mutlu bizlere.

Evet, dinliyorum.

KARTAL GÖKTAN: Şırnak’ta hayvanlarını otlatırken PKK tarafından kaçırılan 65 yaşındaki eski korucu çoban Tayyip Fidan gözleri çıkarılarak işkenceyle şehit edilmiş olarak bulundu. Tayyip Fidan şehidimizin oğulları halen koruculuk yapıyor. Şehidimizi görebiliriz.

ADNAN OKTAR: Hayret yaşlı başlı bir insana, ki Müslüman belli. Ona işkence yaptığını zannediyor halbuki onun canı çok daha önce alınmış oluyor. Çok akılsızlar. Ahirette onu yapanların sonsuza kadar gözleri çıkarılacak. Ayrıca yakalarız biz onları onu da söyleyeyim.

KARTAL GÖKTAN: PKK bir süre önce bölgede HDP’li olmayan tüm siyasetçileri, kayyumları ve korucuları hedef alacağını söylemişti. Art arda hem AK Partilileri hem de korucuları şehit ediyorlar.

ADNAN OKTAR: Güvendiği insan olduğuna göre oradaki kişiler hem tedbir alınması lazım hem silah verilmesi gerekiyor. Bir de PKK’ya sürprizler hazırlanması lazım. Şimdi bu televizyonda anlatılacak bir şey değil. En iyisi biz ilgililerle gidip görüşelim, konuşalım. Adam geldiğinde sürprizle karşılaşması lazım, hayret edeceği sürprizler olması lazım şaşırtıcı sürprizler. Onlar böyle dumanlı yaylasında gezer gibi geziyorlar öyle olmaz.

Evet, dinliyorum.

BÜLENT SEZGİN: PKK’lı teröristler Hakkari’nin Yüksekova İlçesi Esendere Beldesi yakınlarında intikal halindeki askeri aracın geçişi sırasında el yapımı patlayıcıyı infilak ettirdi. Genelkurmay, PKK tarafından düzenlenen saldırıda 4’ü ağır 17 askerin yaralandığını bildirdi.

ADNAN OKTAR: Bu kadar imkana rağmen bu nasıl oluyor ben bu işi anlamıyorum. Adamlar elini-kolunu sallayarak oralarda geziniyorlar ben gerçekten şaşırıyorum. Bir kere her yerde sürpriz hazırlama gücüne sahibiz imkanımız var. Bu nasıl oluyor? Ben bunu tarif edemiyorum anlatamıyorum.

Evet, dinliyorum.

KARTAL GÖKTAN: Adalet Bakanlığı’nın FETÖ sanıklarının tek tip elbiseyle hakim karşısına çıkması için yasa hazırlıkları başlatma kararı aldığı öğrenildi.

ADNAN OKTAR: O bizim istediğimiz kıyafeti gösterin. Turuncu bunların işine gelir turuncu olmaz. Bunlar zaten değişik tipler turuncu olmaz. Şu tarz olması lazım. O tarz bir şapka olur bu tarz olacak bir de naylon terlik. İstirham ediyoruz, rica ediyoruz bu tarz olması gerekiyor. Kelepçe de ayağına kelepçe vurulabilir yürüyecek kadar olabilir. Koşmaya müsait olmayan ama yürümeye müsait olan kelepçe. Normal Avrupa’da yapılan budur. Eli kelepçeli ayağı kelepçeli olacak bir de elbise kıyafet olarak da o. O kıyafeti bir daha göster. Evet bunu rica ediyoruz. Bak, dedim ki “tek tip kıyafet olsun” hükümet derhal kabul etti Allah’a çok şükür. Ne dediysek o. Aylar önce söyledim, dediğim aynısıyla oluyor. Şimdi de kıyafet olarak da bu tip kıyafet istiyoruz. Bu çok dikkat çeken her yerde görülebilecek bir kıyafet. Yani gözü çok çeker fark edilmemesi mümkün değil. Evet bu tarz kıyafet.

Dinliyorum.

BÜLENT SEZGİN: Geçtiğimiz günlerde Cumhurbaşkanı Erdoğan’a suikast timinin içinde olan darbeci asker Gökhan Güçlü mahkemeye ‘hero’ yani kahraman yazılı bir tişörtle gelmiş ve oturuma ara verilerek sanığın üzerindeki tişört çıkarılmıştı. Bu sefer Polatlı darbe davasının görüldüğü mahkemeye aynı tişörtle bir sanık yakını geldi ancak gözaltına alındı. Emirhan isimli bu kişi amcası olan darbeci astsubayın mahkemesini izlemek için geldiğini ve üzerindeki tişörtte yazılı kelimenin ne anlama geldiğini bilmediğini söyledi.

ADNAN OKTAR: Hayır hayır bunların hemen gereği yapılsın. Bunların kendi kafaları belirli bir derecede çalışıyor. Karşısındaki insanların zekasıyla alay ettiklerini zannediyorlar. Tam gelenekçi Ortodoks kafanın değişik versiyonu bunlar. “Akrabamı görmeye gelmiştim ne alakası var bilmiyorum yazıyı” falan diye. Yani en ağır ceza verilsin gereği de yapılsın. Bir de gelir-gelmez de polis müdahale etmesi lazım aslında. O şahısla bağlantısına bakılsın. Zaten aşikar belli çok açık bu durum. Ama tabii mahkeme daha doğru karar verir. Derhal gereği yapılsın. Bunların bu kadar şımarması inanılır gibi değil. Biraz hızlı hareket ederlerse iyi olur. Bu kıyafet işini de hemen geciktirmeden yapsınlar rica ediyoruz.

Evet, dinliyorum.

KARTAL GÖKTAN: Görünmeyen Dünya belgesel dizisinin 6. bölümü 18 Temmuz Salı günü saat 18:00’de yayınlanacak. Arkadaşımız Pınar Hanım’ın sunumuyla hazırlanan belgeselde, gözlerimize ve cildimize renk veren melanin maddesinin bizi koruyan özellikleri anlatılıyor. Aynı zamanda nano altının hastalıkların tedavisinde kullanılan çok şaşırtıcı özelliklerinden ve dünyadaki ilgi çekici yerlerden biri olan kristalden oluşan bir mağaradan bahsediliyor. Görünmeyen Dünya’nın 6. bölümü 18 Temmuz Salı günü saat 18:00’de A9 ekranlarında olacak. Seyircilerimize yeni belgeseli izlemelerini tavsiye ediyoruz.

ADNAN OKTAR: Evet.

KARTAL GÖKTAN: Bir izleyici sorusu var.

VTR: Maymundan geldiğimize inanmıyorum ama maymunlarla ortak ata olduğumuza inanıyorum. Sizce bu doğru mu?

ADNAN OKTAR: Ortak ata yine maymun oluyor. O çok kötü. Darwinistlerin böyle çok berbat açıklamaları var. Ortak ata, peki ortak atana baktığımızda maymun demeyelim ona da taymun diyelim dedik. Maymun deyince ona bozuluyorlar niyeyse? Kardeşim, sen uzun kulaklı kıllı-kılçıklı dört ayaklı bir şeyden bahsediyorsun. Ağzı dudağı uzun, otları kavrayarak yiyor, acayip sesler çıkarıyor, zıplayarak yürüyor. Buna ne diyelim diyoruz, buna halk dilinde klasik olarak maymun denir yahut goril şempanze denir. “Bunu deme” diyor, tamam taymun diyelim ne fark edecek? Böyle bir şey yok, buna ait hiçbir delil de yok atıyorlar. Bütün bulunan fosiller mükemmel, kusursuz, simetrik, geometrik mükemmellikte, herhangi bir patoloji hiçbir şekilde yok mühendislik harikası. Altın oranla yaratılmış mükemmel varlıklar. Hiçbir yerde böyle bir şeye rastlamıyoruz. Bu tamamen hurafe. “Bir tane ara fosil göstersinler on trilyon vereceğim” dedim. Ondan sonra bunların işi bitti. Bak benim bunu dememle bitti aslında Darwinizm. Paradan çok iyi anlıyorlar ya bunlar. Ben dedim ki “bir tane” hepsine söyledik bütün Fransız gazetelerine, İngiliz gazetelerinin tamamına söyledik, Alman gazetelerine “bir tane bak o kadar bilim adamı tanıyorsunuz gidin söyleyin, resmini getirin ona da on trilyon vereceğim” dedim bak “resmini getirin.” Ne cismini getirebiliyorlar ne resmini getirebiliyorlar. Ara fosil yok yalan böyle bir şey yok. Ee o zaman niye taymuna inanıyorsun?

Bir de şimdi tesadüfü de süslediler önce “rastlantısal rastlantı” falan diyorlardı “ben bu kadar mantıksız mıyım deli miyim tesadüfen der miyim ben?” diyor. “Sen bizi ne zannediyorsun?” diyor “öyle boş kafalı insan değiliz” diyor “bilim adamıyız çok akıllı adamız” diyor “biz tesadüfen canlılar yaratıldı der miyiz?” diyor. “Böyle diyerek demagoji yapıyorsun çok ayıp yapıyorsun” diyor. Ben de utandım öyle deyince adamlar dememiş demek ki dedim, durduk yere adama… “Rastlantısal rastlantı dedim ben” diyor. Buyur, hep beraber öğle yemeğine geçelim. “Rastlantısal rastlantı” yine tesadüf diyorsun “ben öyle dememdim” diyor. “İskemle dedim sandalye demedim” diyor. Sen dalga mı geçiyorsun Allah aşkına? Alenen tesadüf diyorsun. Geçenlerde utanmışlar “biz artık tesadüf demiyoruz” diyor. “Ne diyorsunuz?” dedik “bilinçli rastlantı diyoruz” diyor “bilinçli rastlantı.” Allah yarattı desene ne uzatıyorsun? Bilinç varsa rastlantı olur mu dalga mı geçiyorsun sen? Hem bilinç hem rastlantı. Bırak münasebetsizliği acınacak hallere düşüyorsun. Lemechev gibi kodum mu oturtuyorum bunları abandone oluyorlar. Abandone olunca sayıyoruz 10-9-8-7-5 küt aşağı iniyorlar. Abandone oldunuz “kodum mu oturturum” demiştim daha önce bak kodum mu oturttum. Bittiniz bu kadar. O delikanlı da anlattıklarımdan müstefit olmuştur, inşaAllah anlamıştır.

Evet, dinliyorum.

KARTAL GÖKTAN: Ahmet Hakan da sizin darbeci askerler için tek tip elbise uygulansın teklifinize destek verenler arasına katıldı. “15 Temmuz’un katillerinden biri mahkemeye üzerinde ‘hero’ yani kahraman yazan bir tişörtle çıkınca bu küstah katillere tek tip elbise giydirilmesini savunmaktan başka bir yol kalmadı bize. Bu arada bir not; Guantanamo’da uygulanan tek tip elbiseyi Türkiye’de de uygulamaya koymak, Guantanamo’da yapılan zulümleri onaylamak ve taklit etmek anlamına gelmez.”

ADNAN OKTAR: Guantanamo’daki renk olmaz zaten, turuncu olmaz lafı uzatmaya gerek yok söyledim işte. Göster. Bu daha önce hırsız ve katillere giydirilen bir kıyafettir klasiktir çok uzaktan daha fark edilir kıyafet bu, uzatmaya gerek yok. Turuncu değil turuncu hiçbir şekilde olmaz. Turuncuyu o zamanlar Müslümanlara uyguladılar biliyorsunuz Amerika’da şurada burada yahut terörist, Müslüman teröristlere uyguladılar. Gerek yok, onun anlamı olmaz o yanlış olur. Uzun uzun anlatmayayım yani özetle bu kıyafet olması lazım. Bir daha göster. Kıyafet net bu, doğru olan budur. Hırsız ve katillere giydirilen kıyafettir.

Evet, dinliyorum.

VTR: Irak ne zaman huzura erecek?

ADNAN OKTAR: Hz. Mehdi (as)’ın çıkışıyla. Hz. Mehdi (as)’ın dışında asla ne PKK durur, ne Irak durur, ne Suriye durur hiçbir yer de durmaz bak söyleyeyim. Hz. Mehdi (as)’ın dışında hiçbir çözüm yok. İngiliz derin devleti deccaliyet dünyayı birbirine katmaya devam ediyor. İngiliz derin devletinin deccaliyetini durduracak güç Mehdiyet’tir ve Seyyidina İsa Mesih (as)’ın topluluğudur Hz. İsa Mesih (as)’la birlikte.

Tek tip elbise siyah, kırmızı, mor falan olmaz bak dediğim bu kıyafet, bunun dışında olmaz bize akıl vermeyi bıraksınlar. Bir daha göster. Bunun dışında olmaz. Bu katil ve hırsızlara giydirilen bir kıyafettir. Özel bir kıyafettir net etkisi açıktır.

 

Lafı uzatmaya gerek yok bak bu paralel çizgili. Paralelci değil mi bunlar? Göster. Paralel öyle olmaz böyle olur diyecekler işte bu kadar basit. Tamam kesinlikle bu. Oradan buradan çeşitli akıllar veriyorlar, kardeşim doğru olan bu uzatmaya gerek yok.

Mesela siyah kıyafet olmaz, niye olmaz biliyorum şimdi anlatmama gerek yok. Onu onlar kullanırlar siyah olmaz. Ama bu, paralelci değil mi bunlar işte paralel çizgiler tam istedikleri gibi. Başka anlamı da var da sonra anlatırım.

Evet, dinliyorum.

VTR: Osman Adıgüzel. Kadınların bu kadar nazlı olmasının amacı nedir acaba?

ADNAN OKTAR: Kadınlar tehdit altındalar, güven altında değiller. Yine çok iyi yaşayabiliyorlar. Zorlu bir hayat içindeler. Bir kere potansiyel suç makinesi gibi görülüyorlar, her an suç işleme ihtimali var gibi görüyorlar. Eğer dışarı dekolteyle çıkarsa aman aman aman düşünemiyorum. Saçını boyaması bir suç, makyaj yapması suç, çekici olması suç, cazibeli olması suç, güzel sesli olması suç, güzel bakması suç, güzel kokması suç her şey suç. Ne diyor adam? “Deşarj olmak için dövebilirsin” diyor kadını “deşarj olursun” diyor “döv ki rahatla kadını” diyor. Ağabeyi dövüyor, dayısı dövüyor, babası dövüyor, annesi dövüyor her yerde baskı altında kadın. Mesela bak RTÜK kanununda bile erkek çıksa ne yapıyorsa yapsın istediği gibi hiçbir sorun çıkmaz ama kadın oldu mu 14 bin lira ceza. Tahayyül dahi edilemiyor. “Kadınlara danışın” diyor Gelenekçi Ortodoks sistemde “tam aksini yapın” diyor. Mevlana’nın kitaplarında kadın aleyhtarı ifadelerin ucu-bucağı yok. Sahte hadis kitaplarında kadınların aleyhindeki ifadelerin ucu-bucağı yok. “Cehennem ehli hep kadınlardandır” diyor “yüzde 99’u kadındır” diyor. Ve “yarımdır” diyor “insan değildir” diyor “yarım, buçuk varlık” diyor. “Yönetici olamazlar” diyor “istişare edilemez” diyor. “Kadına iyi kıyafet alırsan, iyi yemek de yerse dışarı çıkmak ister” diyor “onun için iyi kıyafet almayın iyi yemek de vermeyin” diyor. “Okuma-yazma öğretmeyin dostuna mektup yazar” diyor. Gülmesi yasak “kahkahayla gülebilir mi?” diyor Cübbeli, kendileri kakır kakır gülüyorlar “Olur mu? Kahkahayla gülemez kadın” diyor. Bu kadar baskı altında olan bir varlık, nazenin bir varlık ki çok nazik varlıklar. Şimdi sen geliyorsun ona arkadaşlık teklif ediyorsun. Tamam kabul etti diyelim, ee, gidiyor mesela sarılıyor telefonla resim çekiyor. Kız diyor ki “ben görüşmek istemiyorum” diyor “ha o zaman iş değişti” diyor “babanın Facebook’u bende” diyor “şimdi ben bir resmi göndereyim, benimle bir resmini görsün ona göre durumu değerlendir” diyor. Kız da bu sefer korkuyor “ne istiyorsan yapayım”a getiriyor kız. Bu sefer daha beter başını belaya sokmaya kalkıyor yine resmini çekiyor falan. Ailesine resmini gönderiyor babası dövüyor, ağabeyi dövüyor sokağa atıyorlar, “git kendine iş bul” diyor “git kendine koca bul sana mı bakacağım ömür boyu seni mi besleyeceğim?” diyor. Önü sonu arkası yok. Böyle bir ortamda sen diyorsun ki “kadınlar nazlı oluyor” diyorsun. Ne yapsın nasıl yaşasın? Yaşama hakkı elinde alınmış adeta mahvedilmiş, yine çok iyi bu kadar. Onun için önce kadınların onurlu, özgür, huzurlu, sağlıklı, sıhhatli yaşamasının temin edilmesi lazım. Her yerde korunup-kollanmaları lazım, saygı hürmet görmeleri lazım. Onuruna, şerefine, namusuna dil uzatılmasına asla müsaade edilmemesi lazım. Yarım, buçuk falan değil tam, mükemmel bir insan olduğu ve yüce bir varlık olduğu, sanatsal bir varlık olduğu, muhterem bir varlık olduğu, Allah’ın yarattığı cennet nimeti olduğu bilinecek, bilinmesi lazım. Ve her yerde otobüste, sokakta, evde nezaketle, hürmetle karşılanması gereken bir kutsal varlık olduğu iyice vurgulanması gerekir. O zaman kadın nimet olarak ortaya çıkar. Öbür türlü korkuyor çocuk haklı olarak. Tartıyor, ölçüyor, biçiyor diyor ki “niye nazlanıyorsun?” diyor. Ee sonra “sen bana nasıl nazlanırsın?” diyor, belinden silahı çekiyor tak tak tak kafasına sıkmaya başlıyor. Sistem bu. Yahut babası diyor ki “sen mini etek giymiş dışarıya çıkmışsın” diyor çocuğu çekip-vuruyor. Yahut ağabeyi ekmek bıçağıyla bıçaklıyor. Böyle dehşet ortamında bu çocuklar ne yapsın? Bunun düzeltilmesi lazım bunda bir bozukluk var, yanlışlık var. Bu Mehdiyet döneminde düzelecek. Böyle korkunç bir dünya olmaz, böyle bir kabus da olmaz. Buna müsaade etmeyeceğiz.

Evet, dinliyorum.

BÜLENT SEZGİN: 79 yaşındaki CIA Ajanı Malcom Howard ölüm döşeğindeyken Dünya Ticaret Merkezi binasının yıkılışıyla ilgili bazı itiraflarda bulundu Adnan Bey. CIA’ya alınmadan önce inşaat mühendisi olan ve CIA’da bomba uzmanı olarak yetiştirilen Howard, CIA’nın Dünya Ticaret Merkezi binasını yıkmak için oluşturduğu 4 kişilik hücrede görevli ajanlardan biri olduğunu ve görevlerinin binanın yıkılışını kontrollü bir yıkım gibi göstermemek olduğunu itiraf etti. Howard klasik kontrollü bir yıkım olarak gerçekleştirilen operasyonda çok ince askeri nano termik kompozit patlayıcılar kullandıklarını belirtti.

ADNAN OKTAR: Doğrusu bu tabii. Hep ölüm döşeğinde açıklıyorlar. Yine de vicdanlı insanmış ki gizlememiş.

Evet, dinliyorum.

VTR: Allah yolunda hicret eden insanın ahirette karşılığı ne olur?

ADNAN OKTAR: Nurlum benim Allah nurunu artırsın, Allah sana hayır, bereket versin, cennet nasip etsin. Nahl Suresi’nde var bu konuda ayet. Nahl Suresi 41: “Zulme uğratıldıktan sonra, Allah yolunda hicret edenleri dünyada şüphesiz güzel bir biçimde yerleştireceğiz” diyor Cenab-ı Allah. Müslüman eğer çok zor durumda kalırsa hicret edebilir. Ama korkaklıktan kaynaklanan kaçmalar hicret değildir o korkaklıktır. Mesela bak bizim kabadayılarımız Güneydoğu’da çatışmaya giriyor PKK’yla, dese ki “ben hicret ediyorum bunlar azmış bunlarla baş olmaz” bu korkaklık olur. Ama gidip orada çatışmaya giriyor bu kabadayılık, yiğitliktir birbirinden ayırmak lazım.

Evet, dinliyorum.

VTR: Ben lise öğrencisiyim, ders saatlerinde 6. saatten sonrası çok yoruyor. Yani 8 saat yerine 6 saate düşürülmesini istiyorum.

ADNAN OKTAR: 8 saatse çok fazla tabii. Bizde 5 saat falandı o zamanlar 8 saat çok fazla, kafa ambale olur. Ne olur 8 saat? İnsan komaya girer.

Bazen öğretmen gelmezdi acayip sevinirdik. Herkes tabii araziye. Beden dersi zevkli oluyordu. Yani olmuyordu o ders. Müzik dersi çok iyiydi. Acayip sıkıcı bir dersti, müzik nota defteri vardı özel satılıyor, tek tek kara kalemle o çubukları resim yapardık. Neye yaradığını daha hala anlayabilmiş değilim. Acayip kıl öyle berbat parçalar anlatamam çok sıkıcı. Ne faydası olduğunu hala anlayabilmiş değilim. Ne gerek var kardeşim de ki mesela içinden gelen güzel bir parça söyle dersin.

Evet, dinliyorum.

VTR: Bayrampaşa’dan Kadıköy’e geldik. Bütün vaktimiz yolda geçiyor. Bu yolda nasıl değerlendirebiliriz vaktimizi?

ADNAN OKTAR: Yeraltı, yeraltı daima yeraltı, yeraltından yol yapılacak en kolay odur.

VTR: Benim bilmek istediğim şey, Moda sahil, Kadıköy sahil buralar neden bu kadar pis? Bu kadar güzel potansiyeli olan bir yerde niye bu kadar az çöp kutusu var, neden bu kadar fazla pislik var? Bunu öğrenmek istiyorum.

ADNAN OKTAR: Görgüsüz insan çok. Sevgiden, kaliteden anlamayan insan çok. Temizlik imandandır, temizlik kalitedir, temizlik sanattır, temizlik güzelliktir. Ama adam hayvan gibi evi de pis, üstü de pis, sokağı da pis yapıyor, odası pis her yer darmadağınık. Kaliteli toplum yetiştirilmesi gerekiyor bunun için de eğitmek lazım. Allah korkusu, Allah sevgisi baş olması lazım. Allah korkusu, Allah sevgisine dayalı sevgi anlayışının her yere hakim edilmesi lazım. Sanat, kalite anlayışının her yere hakim edilmesi lazım. Sanat kalite bakanlığı kurulması lazım.

Evet, dinliyorum.

BÜLENT SEZGİN: İzleyicimizin merak ettiği bir konu vardı Adnan Bey. Sizin yorumunuzu soruyor konuyla ilgili. Şöyle söylüyor: “Şu an dünyada yaklaşık 100 milyon evsiz insan var. Bazıları barınaklarda yaşıyor ama şartlar çok kötü. Amerika’da bile dünyanın en zengin ülkelerinden biri olduğu halde sadece New York’ta 60 bin evsiz insan var. Mültecilerin durumu zaten ortada, bunun için köklü bir çözüm nasıl alınır? Öncelikle ülkemizde sonra da dünyada neler yapılabilir bu konuyla ilgili?”

ADNAN OKTAR: Şu an içinse bir şeyler söyleyeyim ama Mehdiyet devrinde bunlar en kolay şekilde ve en seri şekilde yapılacak nimetlerdir, güzelliklerdir. Ama şu an ne yapılabilir; boş çok fazla deniz kenarında arazilerimiz var. Türkiye’de bomboş sahiller boydan boya, yüzlerce kilometre bomboş. Orada vatandaşa parseller verilebilir ev yapmak için. Bir plan dahilinde bu sunulur planı da verilir “bu arazi senin” bedava arazi veriyorsun vatandaşa deniz kenarında “plan da bu bunu yap burada otur” dersin vatandaş yapar. Bu kadar. Yavaş yavaş müteahhide verir bir şey yapar, yapar.

Evet, dinliyorum.

VTR: Adnan Oktar kadınlarla röportaj yapıyor. İnsanların neden zoruna gidiyor bu?

ADNAN OKTAR: Çünkü kıskanıyorlar, çünkü kadın sevgisi yok onlarda. Kadınlar onlardan uzak durmak istiyorlar, kadınlar onlardan tedirgin oluyor. Kadınlar onları sevmiyor güvenmiyor, onların yanında gerginlik hissediyorlar ruhları kasılıyor. O yüzden benim yanımda da kadınların içleri açıldığı için, teslim oldukları için, kalpleri ferahladığı için, sevgiyi tutkuyu tam yaşadıkları için, kalpleri yatıştığı için, sinirleri yatıştığı için, nefes aldıkları için, huzur buldukları için kıyas yapıyor kendisiyle kıskanıyor konu bu.

VTR: İnsanlar kameraya çıkmaktan neden korkuyor?

ADNAN OKTAR: Belki meşhur olurum falan diye çekiniyorlardır. Suçlular çekinir genellikle tanınırım bilinirim diye çekinirler. Eğer bir insan suç ehli değilse, kriminal bir tip değilse tanınmasında hiçbir mahsur yok. Çünkü bütün Türkiye’de biz kardeşiz. Herkes herkesi tanısın bilsin. Bir mahallede mesela insan tanınmıyorsa bu aleyhinedir tanınıyorsa lehinedir. Herkes tanır ve selam verir güvenir. Dolayısıyla tanınmak güzel bir şey. Ama tanınmaktan çekiniyorsa herhalde bir sorunu vardır diye düşünülür.

BÜLENT SEZGİN: Adnan Bey, Konya-Afyon yolu üzerinde yeni yapılan bir heykel vardı onu göstermek istiyorum.

ADNAN OKTAR: Müthiş zevksiz akıl almaz bir mantıksızlık ve acımasızlık bu. Bu kadar ilkel bir sanat anlayışı, bu kadar kötü bir anlayış ve bundan da utanmamak inanılır gibi değil. Bir insanın fikri, bilgisi, ruhu bu kadar mı dar olur? Sanat anlayışı bu kadar mı kötü olur? Yazık değil mi bu Türkiye’ye, insanlara yazık değil mi? Sabah-akşam diyorum sanat bakanlığı kurulsun, sanat ve kalite bakanlığı kurulsun diyorum dinletemiyorum. Adamlar Türkiye’nin her yerini kirletiyorlar veyahut biçimsiz yakışıksız şeylerle donatıyorlar. Evet.

KARTAL GÖKTAN: Ahmet Hakan, Fethullah Gülen’in seccade üzerinde çektirdiği fotoğrafı köşesinde yayınlayarak “Bu fotoğrafın şifrelerini açıklıyorum” dedi ve şunları yazdı: “15 Temmuz’un yıldönümünde ortaya çıkan kararlılık tablosu şunu bir kez daha gösterdi; Fethullah kaybetti, kaybediyor, kaybedecek. O da bunun bilincinde. Bir Amerikan gazetesine poz verirken yan etrafındaki ekrana da bir şiir oturtmuş. Şiirde; ‘mutluluk biraz ileride hemen dökülmeyin’ falan diyor. Alabildiğine umutsuz ve mağlup. Kuyruğu dik tutmaya çalışıyor yani. Allah, halkın üzerine ateş açan bu alçak katillere bekledikleri mutluluğu hiçbir zaman tattırmayacak, inşaAllah” dedi.

ADNAN OKTAR: Aferin çok güzel yazmış, çok güzel konuşmuş. Hakan epeyden beri iyi gidiyor. Çok isabetli konuşmuş.

Çoluk çocuk korkuyor sana baktığında. Mahvolmuş bir insansın. Önce ağrına gitti Müslümanların aleyhine dua etti, işte “evleri yılkısın” falan diye. Meğer hazırlanmış o aralar milleti yakıp-yıkmaya bombalamaya. Evliya denecek “peygamber gibi adam, dedi oldu” denecek. Bu çok büyük ahlaksızlık ve vicdansızlık. Utanmıyorsun da daha hala karizma peşindesin. İngiliz derin devletine yakayı kaptırmışsınız, işte rezil oldunuz bittiniz, ne oturup şamata yapıyorsun? Tövbe istiğfar et en iyi yapabileceğin şey bu. Kendini de rezil ettin, etrafını da rezil ettin. İngiliz derin devletine gittin yakayı kaptırdın ondan sonra “kuyruğu dik tutmaya çalışıyor” diyor doğru söylüyor yani. Çok biçimsiz mantıksız bir kafanın içerisinde. İlk başta böyle bir dertleri yoktu ama en baştan da yakayı kaptırmış olabilir. İlk ilk en başlarda İngiliz derin devletiyle bağlantıya geçmiş olabilir. Şu hayat mı şu çektiğin? Şu karizma mı şu? Şu mantık mı yani? Türkiye’yi bak ne kadar zor duruma soktun, kendini ne kadar zor duruma soktun. Yüzlerce insan, aslan gibi delikanlıyı şehit ettirdin. Ve hepsinin kanı eline bulaşmış oldu. Nasıl ahirette bunun cevabını vereceksin? Ahirete inanıyor musun, inanmıyor musun belli de değil. “Cenneti de istemem” diyorsun. Bir Müslüman üslubu da değil. İran nefretin; ki Müslüman nur gibi tertemiz insanlar. Onların sen tırnağı olamazsın İran halkının. Onları beğenmiyor. Ne diyor? “Oraya giden yol cennetten geçse ben geçmem.” diyor. Allah’a meydan okuyor haşa. Şaşırmışsın, Allah seni şaşırtmış. Boş yere de direniyorsun. Bütün Türk milleti sana karşı şu an, boş yere. Çok akılsızca gittin İngiliz derin devletinin kucağına oturdun, başını da belaya soktun.

Evet, dinliyorum.

BÜLENT SEZGİN: Ahmet Hakan “İyi ki İslam’da heykele pek tolerans yok” başlıklı bir yazı yazdı. Eğer İslam’da heykele tolerans olsaydı ve heykel sanatı çok aşırı biçimde teşvik edilseydi, Konya taraflarında dikilen şu sözde Nasrettin Hoca heykeline benzer her türden abuk heykeller sık sık karşımıza çıkacaktı.” Gösterebiliriz resmi. “İslam’ın ortaya koyduğu her türlü toleranssızlığın muhakkak bir hikmeti vardır.” dedi.

ADNAN OKTAR: Ama işte adamların bu beyin yapısını, aklını, kalite anlayışını gösteriyor. Akıl almaz bir kalitesizlik ortalıkta geziyor. Tayyip Hocam özel talimat versin de bunları hemen yıktırsın. Bunlar Türkiye’yi çok küçük düşürüyor. O sucuk, sarımsak heykellerinin hepsini yıktırsın. Bunlar kasten de yapıyor olabilirler. Bizimle alay mı ediyor bunlar? Türkiye ile alay mı ediyorlar? Türk milletini küçük düşürmeye çalışan bir faaliyetse bu, çok korkunç. Bunun arkasında kimler var, buna bakmak lazım. “Türk milletinin sanat anlayışı budur”a getiriyor adamlar. Bu bir felaket. Tayyip Hocam talimat versin, sarımsak, sucuk, pastırma, nohut heykelleri, Nasrettin Hoca heykeli bunların hepsini yıktırsın. Böyle kalitesizlik olmaz. Korkunç bir şey bu. Özel olarak Türk milletini küçük düşürmek için yapıyorlarsa bu büyük bir suç olur. Bunun arkasındaki gücü de bir araştırsınlar. Bizimle dalga mı geçiyor bunlar, alay mı ediyorlar, zekamızla mı alay ediyorlar? ”Türkiye’nin sanat anlayışı budur” demek, ne demek bu? İlkokul çocuğu bile yapmaz şunu. Koskoca adamlar bunu nasıl yapıyorlar? Bir de bunu yapan adamlar kim? Bunları ortaya çıkartsınlar. Ne mantıkla yapmışlar? Bunlarla röportaj yapılsın. Amacı neymiş, zoru neymiş öğrenelim.

Fethullah Gülen, Güneydoğu’da çatışan şehitlerimize “hiçliğe gittiler” diyor, hiçliğe. Müslüman ya cennete ya cehenneme inanır değil mi? Bu “hiçliğe gittiler” diyor. “Hiçliğe gitti” diyen kimdir? İngiliz derin devletidir. Ve adamın da hala kuyruğu dik tutmaya çalışması hakikaten inanılır gibi değil, çok şaşırtıcı. Allah suratını kaydırmış, tipini kaydırmış. Allah aklını kaydırmış daha hala uzatıyorsun. Mahvettin arkandan gelen insanları da mahvettin, kendini de mahvettin. İngiliz derin devletiyle senin ne işin var? Ne zorun da gidiyorsun adamların peşine takılıyorsun? Başını belaya sokuyorsun. Bir vaazında da “Kuran’a vurasım geliyor” diyor. Anormalliğin üstünde bir anormallik. Zoru nedir bunun anlayamadım ben bu adamı. Peşinden gidenlerin de çoğu dinsiz. Dinle, imanla alakası yok. Büyük bölümü namaz kılmıyor. Şarap içen falan bildiğin klasik ateist. Azılı dinsizler. Çok karanlık bir yapılanma. Hayret ediyorum ben bunlara. Bir kısmı cevşen okuyor, büyük bir bölümü de dinsiz, imansız, Allahsız. Çok fazla homoseksüel var içlerinde, muazzam bir homoseksüel kitlesi var. İngiliz derin devletiyle tam ittifak halindeler o konuda. Rumilik var, her türlü rezalet var.

Evet, dinliyorum.

VTR: Merhaba ben dövme yaptırmak istiyorum. Nasıl bir dövme yaptırabilirim?

ADNAN OKTAR: Aman benim güzelim, dünyalar güzelim. Çok çok güzelsin sen. Allah nurunu artırsın. Harikulade güzelsin. Senin gibi güzele ne yakışır bir düşüneyim. O güzel kollarına yakışabilir, belinde güzel olur, kolunda çok güzel olur ama hakikaten çok güzel kızsın. Fakat şeye çok dikkat et. İğne yeni alınmış iğne olsun, sana ait olsun, ucu steril olsun. Alerji yapıp yapmadığını önceden bir tespit ettir, o kullanılacak boyanın. Ona çok dikkat et çünkü alerjik oluyor birçoğu. Birçoğu değil bazıları alerjik oluyor. Bir de boya sana yeni açılmış olsa daha iyi olur. Yeni açılmış boya olsa daha iyi olur. Bir de renkli o kadar tavsiye etmem çünkü renkli daha zor oluyor. Siyah beyaz daha kolay olur. İnce çizgiler daha iyi olur. Kalın çizgide dövme yaptırmayın. İnce çizgilerle olur ama çok çok güzelsin bir daha söyleyeyim. Allah güzelliğini artırsın, nurunu artırsın, cennette kardeş olmamızı nasip etsin Allah.

Fethullah Gülen “Şarap geldiğinde içine tuz atın, dinen bir sıkıntısı yok” diyormuş. Bu Rumilikte serbest biliyorsunuz şarap. “Çek kafayı” diyor, “haram diye bir şey yoktur” diyor. Zorun nedir kardeşim? Mahvolmuş bir adamsın. Milleti dinsiz, imansız yapınca eline ne geçecek? Sen nasıl bir adamsın? İngiliz derin devleti Türkiye’yi paramparça yapınca eline ne geçecek? Deli misin sen be adam? Nasıl bir insansın sen? Antalya İngilizlerin olacak, İzmir İngilizlerin olacak, İstanbul İngilizlerin olacak. Karadeniz’i ayıracaklar, İç Anadolu’ya sadece Türk milletini toplayacaklar, Güneydoğu’yu komünistlere verecekler. Zorun ne peki sen yani bundan ne kazanacaksın? Ahın gitmiş vahın kalmış, iki ayağın mezara sallanmış, elin yüzün kaymış mahvolmuşsun zorun nedir? Burada senin kazancın nedir ben bunu anlayamadım. Millet dinsiz olunca ne kazanacaksın, Rumi olunca ne kazanacaksın? Homoseksüellik aralarında akıl almaz yaygın, bu İngiliz derin devletinden dolayı, onların teşvikinden dolayı. Rezalet paçadan akıyor.

Dinliyorum.

VTR: Kızlar daha çok nelerden hoşlanır?

ADNAN OKTAR: Sen bir kere çok yakışıklısın onu bir söyleyeyim maşaAllah. Değil mi? Çok klas delikanlısın. Kızlar akıldan hoşlanır. Kızları akıl hipnotize eder adeta, korkunç etkilenirler. Bir kadını en çok etkileyen şey akıldır. Akıl ve samimiyet. Akılsızlıktan müthiş rahatsız olur kadınlar. Adam diyor ki, “Baklava gibi göbek var, kalas gibi sırt var, dana gibi bacak var” diyor. Akıl? “O yok” diyor bir tek. Aklın yoksa bittin. Aklı varsa normal bir genç, süper etkileyici olur bir kadın için. Çok çok güzeldir onlar için. Kadın da öyle aklıyla çok güzel olur. Alabildiğine derinleşir, çok güzel olur. Akılsız kadın istediği kadar güzel olsun etkileme gücü olmaz. Akıl, en hayati nimettir. Akılla iman edilir, akılla samimi olunur. Allah’tan akıl istemek lazım.

Evet, dinliyorum.

VTR: İsmim Fatih. Adnan Hoca illuminatiye mi bağlı?

ADNAN OKTAR: Vay yakışıklı vay, saçlar falan. İlluminati dünyayı yöneten örgüt. Masonik bir yapılanma. İlluminati Hızır (as)’ın başkanlığında toplanır. Dolayısıyla bir devlet yıkılacağı vakit, Hızır (as)’ın başkanlığında o karar alınır. Onu Kehf Suresi’nde Cenab-ı Allah belirtiyor. “Bir ülkeyi yıkmaya karar verdiğimiz vakit önce bir toplantı yapılır” diyor ayet, Kuran ayeti. “Sonra toplantının ardından yıkım emrimiz gelir” diyor. Ve “yıkımdan önce de” diyor “oranın ileri gelenlerine emir veririz, orada fesat çıkarırlar” yani “kargaşa çıkarırlar” diyor. İleri gelen demek, oranın zenginleri mi diyelim, idarecileri mi diyelim? Veyahut nasıl diyelim, var mı aklına gelen?

EBRU ALTAN: Tanınmış kişileri.

ADNAN OKTAR: Tanınmış kişileri diyelim. Ama tabii onlar da bir yere bağlı olmuş oluyor. Onların da başıboş olmadığı anlaşılıyor. Çünkü emir almaları için değil mi? Bir vesileye ihtiyaç var. “Onlar da” diyor bunu kolaylaştırır, bu zemini kolaylaştırır, Biz de orayı yıkarız” diyor. Bir de devlet kurmada bu toplantı yapılır, devlet kuruluşlarında, yeni devlet kurulurken. İlluminati mi diyorsunuz artık ona? İlluminati demeye gerek var mı ona? Limonata gibi laf. İlluminati değil, meclis-i mübarek diyelim. Bir yüksek meclis-i mübarek. Toplantı yapar, karar alınır ve o karar da uygulanır. Bu Rahmani bir meclistir, bunun durdurulması mümkün olmaz. Bu meclise fizik bedenle girilemiyor, nur bedenle girilebilir. Nur hale gelmiş bedenle girilir. Yekaza halinde girebilirsin. Et, kemik olarak giremezsin. Dolayısıyla herkesin katılabileceği bir toplantı değil. Ben illuminati mensubu muyum? Yok, ben herhangi bir Türk vatandaşıyım. Hoca da değilim, alim de değilim. Alemci, müzikten hoşlanan, kadınları seven, samimi, kendi halinde bir Türk vatandaşıyım. Başka bir özelliğim yok.

Evet, dinliyorum.

VTR: İsmim Yasin. Yayınlarınıza neden hep güzel kadınlar çıkıyor?

ADNAN OKTAR: Yasin sen de yakışıklı delikanlısın. Şimdi desek ki sen yakışıklı olarak böyle nasıl bir soru sordun, olmaz. Sen yakışıklısın, hanım kız kardeşlerimiz de, sevdiklerim de hakikaten çok güzeller. Ben güzel kadınları çok seviyorum. Allah kalbime göre veriyor. O benim için bir lütuf Allah’tan ve çok büyük bir nimet. Çocukluğumdan beri seviyorum kadınları. Çok şiddetli sevdiğim varlıklar. Allah hep karşıma güzel kadınlar çıkarttı. Bir de görmediğiniz güzel kız arkadaşlarım var. Onları görseniz herhalde olay değil artık şok meydana gelir tahmin ediyorum. Evet.

VTR: Adım Erdem Özyar. Sizce bilgisayar oyunları çocukların gelişimi için zararlı mı yoksa yararlı mı?

ADNAN OKTAR: Yararlı tabii de ama çok fazla hareketsiz kalmaları olmaz. Saatlerce olmaz mesela 1 saat, 1,5 saat oynadıysa, baktıysa tamam. Dışarı çıksınlar, hareket etsinler. Koşsun, oynasın, üst kollarını çalıştırsın, bedenini çalıştırsın. Onu sağlayacak şeyler olması lazım. Çocuk bahçeleri, oyuncak sistemleri olması lazım.

VTR: Çok fazla ahlaka uygun olmayan davranışlar sergileniyor. Bunları nasıl düzeltebiliriz?

ADNAN OKTAR: Bak, her yerde mümin, tertemiz, aklı başında, gelenekçi Ortodoks sisteme karşı olan, Kuran Müslümanı gençler var. Yüzlerce, binlerce gençle röportaj yaptık, konuştuk; hepsi Kuran Müslümanı. Hiç bağnazla karşılaşmıyoruz. Ve hepsi güzel ahlakın peşinde. Hepsi Kuran ahlakının uygulanması, temizlik, estetik, güzellik, sanat, kalpleri Mehdiyet ışığıyla, Kuran ışığıyla pırıl pırıl gençlerimiz maşaAllah. Ve hepsi de çok güzeller. Ona çok seviniyorum.

Evet.

VTR: Kuran’daki surelerin neden hepsi besmele ile başlıyor?

ADNAN OKTAR: Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla müminlerin kalbine ferahlık ve esenlik. Allah’ın merhametli olduğunu, güç sahibi olduğunu, koruyup kolladığını bilirse mümin kalbi ferah olarak ayeti okumaya başlar. Çünkü Kuran ayetleri genellikle hep böyle tehdit doludur ve cehennem ayetleri çoktur. Kafirlere yapılan karşılıktan bahseder Allah. O insanları sarsmasın diye Allah hep Rahman ve Rahim ismiyle başlar. “Ben Rahmanım, Rahimim, sizi koruyucuyum, sizleri seviyorum, sizin iyiliğinizi istiyorum. Ama pislik yapan olursa, kötülük yapan olursa cezalandırırım” diyor Allah.

Evet, dinliyorum.

VTR: Merhaba Adnan Bey. Kolay gelsin, iyi çalışmalar. Adnan Bey sizlere bir sorum olacak. Ben dün arkadaşlarla korku filmi izlemiştim fakat cinlerle ilgili film olduğu için bilinçaltıma da yansıdı bu film. Gece uyurken normalde her gün duyduğum zaman bana sıradan gelen sesler, o filmi izledikten sonra tuhaf gelmeye başladı. Acaba bu bilinçaltımın bana verdiği kendi kendimin oluşturduğu bir korku mu? Yoksa gerçekten tövbeler olsun musallat ile ilgili bir durum söz konusu mudur? Şimdiden teşekkür ederim.

ADNAN OKTAR: Sen aslan gibi delikanlısın. Cin senin yanına gelemez. Cin, Allah’tan emir almadan hareket edemez. Başıboş varlıklar değil yani şuursuz, istediği gibi eylem yapan, korumasız durumda olan insana avantajlı olarak saldırabilecek bir varlık değildir. Allah hiçbir cini mümine, insanlara karşı avantajlı hale getirmez. Böyle bir vaka da hiç rastlanmamıştır. Çekindiğin için biraz herhalde tedirgin olduğun için, o tip halüsinasyon tarzı seslere, görüntülere karşı eğilimin olabilir. Şu an hassasiyet kazanmışsın çünkü. Hiç kaale almazsan geçtiğini göreceksin. Öyle bir şey olmaz ama çağırılınca hakikaten geliyorlar. Doğru bilgi verdikleri de oluyor ama Müslümanlara zarar vermezler. Bazen duman halinde görünür, duman halinde gelirler azot gazı gibi, beyaz duman şeklinde. Bazen de o duman eğer müsaitse ortam şekillenmeye başlar yani insan şekli almaya başlar. Ama insanlar tedirgin olursa hemen dağılır. Bir anda bozulacak bir yapıdır. Özetle sana zarar veremezler. Müslümanlara zarar vermez cinler. Öyle bir şey olmaz.

Evet, dinliyorum.

VTR: Türkiye’de sanata neden değer verilmiyor?

ADNAN OKTAR: Yakışıklım benim aslanım. Doğru söylüyorsun. 3-5 yıla kadar Türkiye düze çıkmaya başlayacak. Her yer sanatla, güzellikle, estetikle dolacak. Sizlerin istediğiniz o cennet gibi ortam oluşacak. Genç kızlar da, sizler de son derece huzurlu ve güzel yaşayacaksınız, güzel yaşayacağız hep birlikte göreceğiz inşaAllah.

VTR: Darbe gecesi halkın üzerine ateş açıldı da, Tayyip Erdoğan’ın sarayına, gemilerine veya maddi manevi hiçbir şeyine nasıl zarar gelmedi? Darbe halka mı açılmıştı, yoksa devlete mi?

ADNAN OKTAR: Evet işte bunlardan herhalde şüpheleniyorlar. Ama meclise saldırdılar zaten. Sarayı vurmamalarının nedeni belki Fethullah Gülen’i oraya götüreceklerini düşünmüş olabilirler. Yıkık bir saraya götürmek istemezler, muhtemelen ona ayırdılar orayı herhalde. Tayyip Hoca’nın gemilerini nereden bulsunlar? Tayyip Hoca’nın ne gemisi olacak ayrıca? Nerede gemisi var?

EBRU ALTAN: Kaldığı otelde her yere baş hizasından ateş edilmişti, direkt öldürme amaçlı.

ADNAN OKTAR: Yok canım zaten yüzlerce mermi sıktılar girer girmez. Cam, çerçeve, bina, koltuk her yere yaylım ateşi. Diyor ki “esir almaya” yok öyle bir şey. Direkt şehit etmek için girmişler. Girdiği, çıktığı yerleri Tayyip Hoca’nın tespit etmişler işte kendilerince. Orada olduğunu düşünerek orayı yerle bir ettiler. Buradan anlamaları gerekir. Saraya dokunmamalarının nedeni orayı herhalde Fethullah Gülen’e tahsis edeceklerdi, sebep bu. Ben bu konuda bir kitap hazırlıyorum, oradan daha iyi anlayabilirler. Darbeden şüphelendiler anladığım kadarıyla. Bir kere Tayyip Hoca niye böyle bir şeye girsin ki? Çok mantıksız. Hiçbir çıkarı yok. Ekonomi yönünden de tehlikeli, kendi açısından da çok rahatsız edici bir şey. Tayyip Hoca’nın bundan avantaj sağladığı hiçbir yön yok. Darbe olmuş olmasa onun pozisyonu çok daha güçlü olurdu. Ekonomik yönden de çok güçlü olurdu, turizm yönünden de çok güçlü olurdu, her yönden güçlü olurdu. Darbe tamamen aleyhine ama Allah hayra çevirdi ayrı mesele. Darbeden onun istifade edeceği bir yön yok. Başkan olmak için falan diyorsanız zaten millet seviyor onu alakası yok ki. Darbe oldu diye mi millet seviyor? Bilakis darbeden sonra muhalefet çok bastırmaya başladı. Çok fazla muhalifi oldu ama buna rağmen imanlı millet, kahraman ordu, vicdanlı insanlar Tayyip Hocam’ı yine koruyup kolladılar.

Evet, dinliyorum.

VTR: Merhaba Adnan Bey, ben İlyas. Şu an insanlar denize giriyorlar, eğleniyorlar, müzik dinliyorlar. Bunun dindeki yeri nedir? Bunu merak ediyorum. Teşekkür ederim.

ADNAN OKTAR: Çok güzel Allah’ın nimetini helaliyle kullanıyorlar, gayet güzel. Kardeşçe, mutlu, gayet güzel denizde yüzüyorlar. Müzik Allah’ın verdiği nimettir. Müziği Allah yaratır, şahıs müzik meydana getiremez. Dışarıda sadece titreşim vardır. Müziği beyinde Allah yaratır. Kaderde olan müziği dinleriz. Hiçbir sanatçı müzik eseri hazırlayamaz. Dinlediğimiz bütün müzikleri Allah bize dinletir. Müzik Allah’ın bir nimetidir, deniz Allah’ın bir nimetidir. İstedikleri gibi tabii ki değerlendirecekler. Allah’ın nimetinden mahrum kalmaları, akılcı bir hareket olmaz. Doğrusu, nimete şükrederek Allah’ın nimetini kullanmak.

Evet, dinliyorum.

BÜLENT SEZGİN: İngiliz The Times Gazetesi ‘Ankara’nın sultanı’ başlıklı yazıda, Sayın Erdoğan’ı ve 15 Temmuz’u anma törenlerini eleştirdi. 15 Temmuz şehitlerini anma törenini Erdoğan’ın destekçilerini toplama ayrıca tutuklamaları meşrulaştırma fırsatına çevirdiğini öne sürdü.

ADNAN OKTAR: Ne münasebet. Bir fevkaladelik var. Öbür türlü de olur da fakat sadece bir kolaylık sağlamış oluyor. FETÖ yapılanması hakikaten dev bir yapılanma olarak İngiliz derin devleti tarafından organize edilmiş. Devlet de bunun farkına vardı. Aslan gibi altına aldı parçalıyor, bu kadar basit. Aslanın domuzu yakalama sahnesi varsa göster. Tayyip Hocam’ın nasıl bunları dümdüz ettiğini oradan anlasınlar.

BÜLENT SEZGİN: Haberin devamı vardı Adnan Bey.

ADNAN OKTAR: Evet, dinliyorum.

BÜLENT SEZGİN: Ayrıca hiçbir batılı ülkenin Türkiye’deki darbeyi hoş görmediğini, sadece Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu tip durumları düşmanları ve muhalifleriyle hesaplaşmak için kullanmasından rahatsız olduklarını iddia ediyor.

ADNAN OKTAR: Mazlum bir insan Tayyip Hoca, bir Anadolu delikanlısı. Kimseyle bir alıp veremediği yok. Sen ne yapıyorsun? Evine dayandın daha evvel, şehit etmeye kalktın. İt, kopuk, çakal var ya komünistler gittiler kapısına dayandılar, 150 metre falan vardı. Gittiler başbakanlık binasına, daldılar içeri polisi yarıp. Orada da şehit edeceklerdi. Orada olsaydı tamamdı. Sonra ne yaptılar? Tatil köyünde bulunduğu mekanı bastılar, yağmur gibi kurşun yağdırdılar. Şehit etmek için çalışıyor. O da kendini koruyor, ne var bunda? Devlet kendini koruyor. Milleti yok etmeye, Türkiye’yi bölmeye çalışıyorlar. Millet de kendini koruyor. Çok münasebetsiz konuşuyor bunlar. Sık sık cevap verilmesi lazım ama TRT buna cevap vermekten ziyade Mevlana Celaleddin Rumi’nin hayatını anlatıyor. Boş işlerle vakit kaybediyor. Halbuki bunlara TRT kanalıyla çok güzel cevap verilebilir.

Evet.

VTR: Selam Adnan Bey, ben Murat Bas. Altın çağda imtihanın şeklinde bir değişiklik olacak mı?

ADNAN OKTAR: İmtihanın şeklinde bir değişiklik olmaz, hiçbir zaman için imtihan değişmez. Bir de imtihanın önünde bir engel hiçbir zaman için olmaz. İnsan istediği kadar geliştirebilir kendini. Bir yerde duracak gibi yaratılmamıştır insan. Altın çağın iyiliği, her şey pozitif düşünülür yani her şey olumlu, her şey iyi niyetle değerlendirilir. Ahlaksız adam kalmaz, pislik yapan, fitneci, gıcıklık yapan, terbiyesizlik yapan adam kalmaz. Herkes dürüst, iyi niyetli, samimi olur. Budur altın çağın özelliği o. Her yer tertemiz olur, binalar güzel olur. Zenginlik olur, fakirlik kalmaz. Savaşlar olmaz. İnsan aslında normal yaşayacak. Altın çağın özelliği insanın sadece normal yaşamasıdır. Hep anormal yaşamıştır, ilk defa normal yaşayacak, o kadar. Anormal şartlar oluşmuştur hep.

Evet, dinliyorum.

VTR: Biz her ortamda erkekler tarafından rahatsız edilmekteyiz. Gençler olarak, bayanlar, kadınlar olarak her bulunduğumuz ortamda çoğunlukla rahatsız ediliyoruz. Laf atma olsun, taciz olsun. Erkekler nasıl eğitilir? Bunun önüne nasıl geçebiliriz?

ADNAN OKTAR: Kurban olurum ben seni yaratan Allah’a. Tertemiz, nur gibisin. Allah seni korur, gönlün çok rahat olsun. Güzel bir döneme doğru gidiyoruz. Zonta çok, maganda çok, sığır çok. Siz de nur gibi tertemizsiniz, dışarı çıkıyorsunuz. Onların pis nazarları, pis sözleri sizi rahatsız ediyor ama imtihan oluyorsunuz. Eğer sabrederseniz Allah bunun karşılığında size cennet nasip eder. Gönlünüz çok rahat olsun. Gittikçe gençlik sizi koruyacaktır, kollayacaktır. Milletimizin fertlerinde hanımlara karşı saygı, sevgi, hürmet gittikçe yayılmaya başladı. Güzel günler göreceksiniz inşaAllah.

VTR: Kadın ve erkek ilişkilerinde kimin sözü geçerli oluyor genellikle?

ADNAN OKTAR: Kadın eğer güçlüyse tabii mıh gibi çakar. Efendisi. Halk arasında kılıbık tabir edilen konumda olur. Tabii bu acı, çirkin bir şey. Dostça iki arkadaş olacaklar, ikisinin de sözü geçecek. İkisinin ruhu bir olacak. İki birleşmiş ruhtan bir insan çıkacak, o insan oraya hakim olacak. Kadın ve erkeğin ruhu Allah’ın ruhudur. Evlendiklerinde o ruh birleşir, ikisi tek insan olur. Tek insanın ruhu geçer, tek insanın sözü geçerli olur.

Evet.

VTR: Burcumuzun özelliklerini taşıyor muyuz?

ADNAN OKTAR: “Kova burcu zekidir” diyor. Şimdi ben diyeceğim ki “ben amma zekiyim. Kova burcundanım.” Herkes zeki. Çok mantıksız, “kova burcu lider olur” diyor. Ben liderlere baktım, çok nadir kova burcundan olan hep başka burçlardan insanlar. Hiç geçerliliği yok. Ama eğleniyorlarsa o ayrı mesele ama hiç geçerliliği yok.

VTR: Okulumda nasıl başarılı olabilirim?

ADNAN OKTAR: Ah severim ben senin güzelliğini, yakışıklılığını, nurunu. Aslan gibisin sen. Samimi olursan yeterli olur, başka bir şeye gerek yok. Sırf samimi ol.

VTR: Üveys Çıldır, milli güreşçiyim, güreşle uğraşıyorum. Güreş ata sporumuz olmasına rağmen diğer ülkelere göre daha az değer veriliyor. Bunun sebebi ne acaba? Bunu merak ediyorum.

ADNAN OKTAR: Üveys’e bir alkış. Üveys yedi ceddine rahmet olsun, doğru söylüyorsun. Atalar Osmanlı, bu gerçeği iyi görmüş. Güreş beden için en mükemmel spor ama hanımlar için değil tabii, beyler için. Hanımlar için jimnastik iyi olur, hafif sporlar, jimnastik. Güreş yapmayan da badi yaparsa iyi olur ama abartılı değil, makul, anabolik kullanmadan. Ama pehlivanlık en mükemmeli odur. Yani kemik yapıları, kas yapıları son derece güçlü oluyor. Kırılma, yıkılma, çıkma hiçbir şey olmaz. Bayağı sağlam olurlar.

Evet, dinliyorum.

KARTAL GÖKTAN: PKK’lılar tarafından üniversitede şehit edilen Fırat Çakıroğlu’nun son duruşması yarın görülecek, inşaAllah.

ADNAN OKTAR: Yani katili belli mi?

KARTAL GÖKTAN: Evet, sanıklar hakkında altmış dokuz yıl müebbet hapis isteniyor kasten adam öldürmekten.

ADNAN OKTAR: Evet, halbuki benim kabadayım söylemiş. “Burada bu adamlar saldırıyor. Cinayet işleyebilirler. Beni koruyun.” Yani orada çok büyük bir ihmal, çok büyük bir hata oldu. Yoksa benim delikanlım kendini korumayı çok iyi bilirdi. Yani bilse böyle bir şey olacağını, tahmin etmedi. Polis koruyacak zannetti. Onlar da korumadılar. Korumayan polisler hakkında da dava açılması lazım.

Evet, dinliyorum.

VTR: İnsanlar niye hayvanlara bakmıyor?

ADNAN OKTAR: Canımın içi, bak, hepsi merhametli, hepsi yüksek bir sevgi anlayışına sahipler. İnsanlara acıyorlar, hayvanlara acıyorlar, çiçeklere acıyorlar. Hepsi Müslüman ahlakının en güzel özelliklerini gösteriyorlar ve hepsi de bağnazlığa karşı. Bak, mesela saçlarını çok güzel boyamış, bakımı çok güzel. Baktın mı bağnazlığa karşı olduğunu açıkça ilan ediyor ama konuşmaya baktığımızda mükemmel bir Müslüman olduğu anlaşılıyor. İşte mükemmel Müslüman böyle olur, çok güzel.

Evet, dinliyorum.

VTR: Uzaylıların varlığına gerçekten inanmalı mıyım?

ADNAN OKTAR: Ah severim ben senin güzelliğini. Uzaylılar bak şimdi şöyle: uzaylılara inanacak insanlar, önümüzdeki yüzyılda da inanacaklar ve işin garibi ahirette de inanacaklar. Küfür diyecek ki; “Bizim yaratılışımızı uzaylılar yaptı, yani bizi bir halüsinasyon şeklinde yarattılar ve bizimle eğleniyorlar” diyecek. “Ve bizi cehenneme koydular” diyecekler. “Uzaylılar bizimle oyun oynuyor” diyecekler. Onun için yine Allah’a inanmamaya orada da devam edecekler, yani ahireti uzaylıların yaptığına inanacaklar. Bu fikir güçlenerek devam edecek. Müslümanları da cennete koyduklarını iddia edecekler uzaylıların, kendilerini de cehenneme koyduğunu iddia edecekler. Yalnız dünyanın hayalden ibret olduğuna da inanacaklar, fakat Allah’ı inkar ederek inanacaklar. Halbuki görüntüyü gören biri var onun farkına varmıyorlar. İşte ruh sahibi olmadıkları için onu fark edemiyorlar. Duyan biri var onu da fark edemiyorlar. Tadan biri var, koklayan biri var onu fark edemiyorlar. Onu fark etseler uzaylının yapacağı bir şey kalmadığını anlayacaklar. Onu fark edemediği için “sadece ekran görüntüsü olarak bizi yaratıyorlar” diyor. Ama o ekrandaki görüntüyü kendinin gördüğünün farkında değil, onun için kurtulamıyor. Mesela Fatih Altaylı ben hani dinsiz imansızdır demiyorum da, geçen günkü yazısında ne diyor? “Ölüm de yok, doğmak da yok” diyor. “Uzaylılar bizimle oynuyorlar” diyor. “Ve biz bir halüsinasyonuz” diyor. “Görüntüyüz” diyor. Yani “bizi bir ekranda elde ediyor onlar” diyor. “Bizimle şu an oynuyorlar” diyor. Yani ben o şahsı tenzih ediyorum ama aynısını söyleyecekler ahirette de ve bu fikir güçlenerek devam edecek, yani ana sistem o görünüyor.

Dinliyorum.

BÜLENT SEZGİN: Eski askeri savcı Ahmet Zeki Üçok “Darbe başarılı olsaydı Türkiye’nin Güneydoğu’sunda bir Kürt devleti, doğusunda bir Ermeni devlet yapılanması olacaktı. Türkiye parçalanacaktı, daha sonra Türkiye’de büyük bir katliam olacaktı. İçeride kendilerine muhalif olarak gördükleri kişileri yargılamayı bırakın, darbe sürecinde herkesi öldüreceklerdi.”

ADNAN OKTAR: E tabii, en az üç milyon kişi falan düşünüyorlardı ilk başta. İşte diyor “evleri yansın, ocakları yansın” diyor ya “bak” diyecekler “işte dua etti. Allah da yaktı, yıktı, bitirdi” diyeceklerdi. Onun için belanın büyüklüğünü anlayamadığı için bazı CHP’li kardeşlerimiz daha hala “sentetik darbe, suni darbe” falan diyorlar, belanın farkında değiller. MHP farkında, Tayyip Hoca da farkında ama bazı insanlar farkında değil. Devlet farkında, AK Parti farkında, Milliyetçi Hareket Partisi farkında, zaten konu bitiyor bununla. Evet.

VTR: Ben Almira, geçenlerde metrobüse binmiştik. Çok sıkışık oluyor, havasız oluyor. Bunda biz kadınlar ve gençler olarak rahatsız oluyoruz. Hem pencere yok, hem sıkışık ve biz bundan şikayetçiyiz metrobüslerde.

ADNAN OKTAR: Ay benim nur yüzlüm, benim güzelim benim. Allah senin nurunu artırsın. Tayyip Hocam’a ben o zaman özellikle rica ediyorum. Metrobüslerde havasızlık, basıklık, hanımlara bir kere daha geniş imkan tanımak için eğitim programları yapılsın ve ayrıca hanımlar için ayrı metrobüsler olsun ilave sırf hanımlara. Çünkü mağdur olan onlar olduğuna göre ayrı hanım metrobüsleri olsun. Bak, şimdi karışık metrobüsler zaten olsun ama ayrı hanım metrobüsleri olsun. Bu ferahlık getirecektir, bu çocukların sıkıntısı büyük ve gece gündüz şikayet ediyorlar. Yazık günah. Tayyip Hocam bu konuya çok önem verecektir benim kanaatim. Çünkü o çok şefkatli bir insan. Biz de dilekçeyle de bildirelim, bu konuda haklılar.

Evet.

VTR: Kadınlar yeterince niye saygı görmüyor?

ADNAN OKTAR: Ay benim güzel yüzlüm, benim nurlum. Bak, hepsi aynı sıkıntıdalar. Hepsi güzel ahlakın, sevginin, merhametin, temizliğin ihtiyacı içindeler. Kadınların değeri binlerce yıldan beri bilinmiyor. Bir tek Peygamberimiz (sav) zamanında biraz rahatlama olmuştu, yine sonra o sert kaba ruh dünyaya hakim oldu. Homoseksüelleri ön plana çıkaran, homoseksüellere özgürlük veren, işte onlar dekolte giyinsin, saçını boyasın, makyaj yapsın, orasını burasını açsın diye homoseksüelleri şımartarak, kadınları geri plana alıp onları erkekleştirmek ve baskı altına almak istiyorlar. Kadınlar dünyanın yarısı, Allah’ın izniyle Mehdiyet devrinde kadınlar hak ettikleri o güzel, yüksek mevkii fazla fazla elde edecekler. Dünyanın en büyük güzelliği olarak dünyaya hakim olacaklar inşaAllah. Güzellik hakimiyeti olarak.

Lenin’in en korktuğu şey bu komünistlerin lideri Lenin var ya en korktuğu şey maddenin hayal olduğunun bilinmesi, ondan acayip tırsıyor. Diyor ki; “Duyularımızla algıladığımız nesnel gerçekliği bir kere yadsıdın mı” yani hayal olduğunu bir düşündün mü “kuşkuculuğa ve öznelciliğe kayacağınızdan ve Fideizm’e dini inanca karşı kullanacağın tüm silahları yitirirsin o zaman.” Yani “dinle baş edemezsin o zaman” diyor. “Maddenin hayal olduğunu düşündüğünde” diyor. “Bu da dini inancın istediği şeydir. Parmağını kaptırdın mı önce kolun, sonra tüm benliğin gider” diyor. Yani “İslam, din hakim olur” diyor. “Eğer maddenin hayal olduğu bir düşünürsen gidersin” diyor.

Selam veren herkese Aleykümselam.

Evet, Fikret Bey dinliyorum.

BÜLENT SEZGİN: HDP Parti Sözcüsü Osman Baydemir çözüm sürecinde ne devletin PKK’ya ne de PKK’nın devlete güvendiğini, bir türlü olumlu bir adım atılamadığını ve her iki tarafın da aslında çözüm sürecinin bitmesini istediğini söyledi. “Her iki taraf da kendi varlığının devamını çözüm sürecinin bitmesinde görüyordu.”

ADNAN OKTAR: Kardeşim, çözüm yani nasıl olsun? Adam Türkiye’yi bölmek istiyor. Çözüm bu. Türkiye diyor ki; “ben böldürmem” diyor. Nasıl çözeceksin? Bir taraf “böleceğim” diyor, bir taraf da “böldürmem” diyor. Bunun ortası ne olur? Ortası yok. Böyle bir teklif olmaz. Ama ben daha önce de söylemiştim, yani daha çok askere ihtiyaç var. En az üç milyon askere ihtiyaç var. Bir seferliğine bir yıllığına belki üç milyon askerle bastırılması lazım, bir seferde kökünün kazınması gerekiyor. Asker sayısı yetersiz, bir de özel harekatçı sayısı yetersiz. Özel Harekat okulları en az altı-yedi yerde daha açılması lazım. En az yüz bin Özel Harekatçı yetiştirilmesi lazım, kökünden kazırlar, bu kadar basit. Yani özellikle Özel Harekat son derece önemli. Darbe için de çok etkileyici Özel Harekat.

Evet, dinliyorum.

BÜLENT SEZGİN: Osman Baydemir şöyle devam ediyor sözlerine; “Biz çözüm sürecinde barikatların kalkması için çok gayret sarf ettik ancak aslında devlet barikatların kalkmasından yana değildi, savaşın derinleşmesinden yanaydı. Devletin içinde bir klik vardı, darbe mekaniğinin devreye girmesini istiyordu. Hükümet bundan habersizdi, biz hükümeti yüz kereden fazla uyardık, dedik ki “Eğer siz bu şekilde Kürtler üzerinde şiddet uygularsanız, 1990’lardaki metotlarla gelirseniz bu topraklara tekrar darbe gelir.” Kimse bize kulak vermedi, arkasında da darbe geldi.”

ADNAN OKTAR: Ya ne alakası var Allah aşkına? Mecit emminin evi yıkıldı, o yüzden burası kasaba oldu. Darbenin onunla ne alakası var? Adam “ben Mehdi’yim” gibi, yani “ulu bir şahsım” gibi kendini gösterdi. Enaniyet yaptı, 2016’da “bu iş bitecek” diye vaat etmiş. Olmayınca da cinnet geçirdi, “haydi saldırın ne yapıyorsanız yapın. Beni iktidara getirin” dedi. Bu sefer darmakeşan oldu. Bu sefer iyice rezil kepaze oldular. Adamın mehdilik kahtilik hiçbir ümidi de kalmadı. Seccadenin üstüne çıkıp poz veriyor şu an. El, yüz, surat kaymış, orada aç sırtlan gibi bakınıyor. Yapacağı hiçbir şey yok. İngiliz derin devletine oranı buranı kaptırırsan işte Allah böyle belanı verir. Otuz kere söyledim, “Enaniyet yapmayın, kibir yapmayın, İngiliz derin devletiyle bağlantınızı koparın” dedim. “Şu egoistliği, bencilliği bırakın. Homoseksüelleri desteklemeyin. Darwinist destekçisi olmayın. Said Nursi’ye dönün” dedim. Laf dinlemediler ve bela Allah’ın belası, Allah’ın yumruğu beyinlerinin üstüne geldi ve beyinlerini darmadağın etti. Konu bu. Mehdiyet’le çatıştılar onlar, Mehdiyet’le ve Mehdiyet’in galibiyetidir bu galibiyet. Deccalla Mehdi çatıştı, Mehdiyet galip geldi, konu bu. Yine çatışsınlar, yine Mehdiyet galip gelir. Her seferinde Mehdiyet galip gelir. Allah’ın hizbini durduramazlar, boş yere uğraşıyorlar. Yani isterse gelsin incelesinler, binlerce yerde birden mucize meydana geldi. Binlerce yerde birden mucize oluştu, buradan anlamaları lazım. Daha hala iblis gibi Allah ile yenişmeye çalışıyorlar güya, Allah’ı yenmeye çalışıyorlar. Siz Allah’ı yenemezsiniz. Allah hizbi yenilmez. Boş yere uğraşıyorsunuz. Deccalın iddiası “biz Allah’ı yeneriz” diyorlar. Sen Allah’ı yenemezsin, Allah taraftarlarını da yenemezsin.

Böyle hurafe açıklamalar da var işte. “Allah ile güreşti, Allah’ı yendi” diyorlar. Allah’ı yenebileceklerini zannediyorlar. Allah senin belanı verir, işte böyle rezil rüsva olursun.

Aslanın domuzu yakalama filmi var mı?

KARTAL GÖKTAN: Resim olarak var.

ADNAN OKTAR: Göster. Tayyip Hocam işte böyle yakaladı. Bu FETÖ’cüleri bu şekilde yakaladı. “İnlerine gireceğiz” dedi, inlerine girdi hakikaten de yakaladı. Tayyip Hocam’ın yanındayız, dürüst delikanlı o. Yok diyorlar “darbeyi bahane etti” Ya kardeşim, milletin başını belaya soktunuz. Hükümet niye böyle bir ihtiyaç duysun? Her yere zarar verdiniz. Şu ana kadar Türkiye acayip ileri giderdi, bunların belasının yüzünden bir sarkma oldu. Ama kuvvetli millet olduğu için, kuvvetli ekonomi olduğu için nefesimiz kesilmedi, tam yol gidiyoruz. Yoksa hükümet ne yapsın darbeyi? Ne zoru yani? Terbiyesizlik, ahlaksızlık yapmasalardı, İngiliz derin devletine oralarını buralarını kaptırmasalardı, hükümete adam gibi destek olsalardı şu an sultan gibi yaşayacaklardı. Ahlaksızlık yaptılar, kahpelik yaptılar Allah belalarını verdi, olay bu. Mazlum bir insan, bütün gençliğini vermiş. Ona başbakanlığı bile çok görüyorlar, cumhurbaşkanlığını çok görüyorlar. Senin muşmula dedeni mi oraya getirecektik? Kimi getireceğiz? Tabii ki onu getireceğiz.

Evet, dinliyorum.

VTR: Benim sorum şu, kızlar erkeklere sürekli odun, kalas gibi düşünüyorlar ya, kızlar size söylüyorum peki siz de odunlara, kalaslara mı makyaj yapıyorsunuz?

ADNAN OKTAR: Ama bayağı güzel maşaAllah, çok yakışıklı, bayağı da nüktedan, çok şeker bir tip. Kızlar tabii onurlu oluyorlar. Tabii akranlarına, arkadaşlarına karşı temiz, güzel, düzgün olmak istiyorlar ama çoğu da makyaj yapamıyor çocukların, aslında çok nadirdir makyaj yapabilen hanım. Nerede öyle makyaj yapan? Ben sokağa çıkıyorum çok nadir. Hanımların hepsinin gözleri yerde, kimseye bakmıyorlar. Çok az makyaj hatta aşırı makyaj diye makyaja karşılar, yani çok usulen bir makyaj yapılmasına müsaade etmek istiyorlar. Çok usulen belli belirsiz bir şeye müsaade ediyorlar. O zaten moda olmuş ağızlarında “aşırı makyaj” diye. Bir kere yakışan makyaj vardır. Ne aşırı makyajı yani? Kadını kadın gibi gösteren makyaj vardır. Bunun aşırısı maşırısı olmaz. Yemek yersin normal yemeğini yersin. Yani aşırı müzik, aşırı yemek, aşırı… Öyle bir şey olmaz. İnsanın ihtiyacı kadardır, makul olduğu kadardır. Dolayısıyla hanım kızlarda ben makyaj görmüyorum. Makyaj yapmıyorlar. Çok nadir, ancak işte bir düğüne falan gidecekleri vakit, bir toplantıya gidecekleri vakit usulen bir makyaj yapıyorlar. Genç kızların içi çoğunun kan ağlıyor, hiç mutlu değiller. Yani sevecek insan bulamıyorlar. Sevme ve sevilme konusunda adeta hapsolmuş gibiler. Yani onların sevme gücüne ket vurulmuş durumda. Bekliyorlar sadece benim güzellerim. Zor durumdalar, onun için gençler hanım kızlara destekçi olsunlar. Saygı, sevgi göstersinler, hürmet etsinler. Onlar kendilerini güvende görsün ki açılabilsinler, güzelliklerini ortaya çıkarabilsinler. Yoksa bu vaziyette onlar kasıldı kaldı çocuklar. Gelenekçi Ortodoks sistem zaten nefes aldırmıyor. Müthiş bir kadın karşıtlığı var. Kadına zaten “yarım” diyor. “Yarım” dedikten sonra daha adamın ne saygısı kalır? “Buçuk” diyor, insan olarak görmüyor. “Buçuk” dediğin adama sen ne saygı duyacaksın? Samimi inanç olarak bunu söylüyor. “Yarım” diyor,” buçuk. Ben insan olarak görmüyorum” diyor. “Yarım insan” diyor. “Bütün insan değil” diyor. Yarım insana adam nasıl aşk duysun, nasıl tutku duysun? “Cehennemi dolduracak varlıklar bunlar” diyor. Yani şeytanın adamı gibi gösteriyorlar kadını ve potansiyel suç makinesi gibi gösteriyorlar. Bu korkunç durum Mehdiyet devrinde ortadan kalkacak. Ama gençlerimiz, delikanlılarımız, kabadayılarımız hanım kızlara, genç kızlara destek olsunlar. Onların onurunu, gururunu, şerefini, namusunu her yerde korusunlar. Onların özgür yaşamasını teşvik etsinler. Onlara destek olsunlar. “Niye saçını boyadın? Niye gözünü boyadın? Niye dekolte giyindin?” diyenlere onların da bir sözü olsun.

Baksana diyor ki; “Allah dayak cezasını bahşederek kadını onurlandırmıştır” diyor.” Allah kadına nimet olarak vermiştir sopa yemeyi” diyor. Seni de sopayla dövseler, sana da “nimet” dense ister misin sen? Niye uyduruyorsun? Nerede var sopa? Her şeyi kadınların aleyhine yorumlamışlar. Halbuki “kadınla anlaşamıyorsanız onu evden uzaklaştırın” diyor Allah. “Sopa atın” demiyor. Yani “önce nasihat edin, sonra yataklarınızı ayırın, sonra da evden ayırın” diyor. Mesela annesinin evine gönder veyahut babasının evine, amcasının evine bir yere gönderin. “Bir süre görüşmeyin” diyor Allah. “Sopa atın” demiyor. Allah kulunu “dövün” der mi? Durduk yere kadın dövülür mü? Mahvedersin sen. Ağzını, burnunu kırıyor, öldürüyor yani. Hamile kadın çocuğunu düşürüyor. Adam diyor ki; hamile kadın çocuğunu düşürdüğünü gördüğü halde, kadını ağır yaraladığı halde “Kocanın evinden sakın ayrılma. Dövmesi gayet normal” diyor. Peki, seni karın dövse ağlayarak karakola gidersin hıçkırıklarla, karısı dövse.

EBRU ALTAN: Siz söylemiştiniz Peygamberimiz (sav) kesinlikle böyle bir şey yapmamıştır. Ayrıca ayette de, “gelin sizi güzellikle salıvereyim” diye söylüyor Peygamberimiz (sav). 

ADNAN OKTAR: Peygamberimiz (sav)’in dokuz hanımı vardı aklın ucundan dahi geçmiyor ne bağırma, çağırma şunu bırak, en fazla “gelin sizi boşayayım” demiştir. Anlaşamıyorsan boşanırsın niye dövüyorsun? Niye dövüyorsun? Allah’ın kulunu dövme yetkisi sana nerden geliyor? Anlaşamıyorsan iki taraf anlaşamıyor bu sana niye dövme hakkı versin? Boşanırsın o kadar.

Evet, dinliyorum.

VTR: Mine. Sizce dünyanın en güzel çayı Rize çayı mıdır?

ADNAN OKTAR: Ah severim ben senin güzelliğini, neşeni, tatlılığını. Valla öyle görünüyor, hakikaten hoş kokusu, bayağı hoş değil mi Rize çayı? Valla derken tabii ağız alışkanlığı olarak yemin ediyorum tabii Allah bilir bilemem de ama güzel kokusu hoş ama Rizeli herhalde çok şeker bir şey.

Evet, dinliyorum.

VTR: İnsanlar kendi problemlerini bu kadar önemserken başkalarının problemlerini neden önemsemezler?

ADNAN OKTAR: Bak benim güzelim egoistliğe, bencilliğe nasıl karşı olduğunu, nasıl insanların dertleriyle dertlenmek, onlarla ilgilenmek, ona çözüm bulmak gerektiğini vurguluyor ve güzel ahlakın güzel bir temsilcisi. Gelenekçi Ortodoks inançlı değil bak görüyorsunuz ama tam bir Kuran Müslümanı ve tam bir Kuran ahlakı çok güzel.

Evet dinliyorum.

BÜLENT SEZGİN: Sevimli papağan.

ADNAN OKTAR: Bu renklerin güzelliğine bak, oturmuş evrimle anlatıyor. Bir kere hayvan mühendislik harikası ve sanat harikası, böyle bir renk cümbüşü, bu kadar güzel renkler bunların hepsi tesadüfen oldu diyor Darwinistler. Şimdi ahirette de bakayım nasıl anlatacaklar? Uzaylılar konusuna yine girecekler herhalde tahmin ediyorum ahirette de. Allah bunları ruh sahibi yaratmıyor, ruh sahibi insan böyle demez. Evet.

VTR: Selam Adnan Bey, ismim Ahmet. Kadınların plajlarda, sokaklarda rahatsız edilmemeleri için ne gibi önlemler alabiliriz?

ADNAN OKTAR: Yakışıklı Ahmet aleykümselam. Bütün gençlerin hanımlara karşı koruyucu vasıf takınması lazım yani bunun bir milli gelenek haline gelmesi lazım. Her yerde perde olmaları lazım. Gençleri gördü mü hanımlar diyecekler ki zaten babam gibi, ağabeyim gibi beni korur. Hatta onlardan daha iyi koruyacaksınız, bakın o zaman onların güzelliğine, bakın onların neşesine, kahkahalar atarlar, gülerler, konuşurlar, çok şık güzel giyinirler, çok temiz olurlar, her yerde çok girişken olurlar ve müthiş bir güzellik ve ihtişamla ortalarda gezinirler ama şu an korkutulmuş ve baskı altına alınmış durumdalar. Bütün iş gençlere düşüyor, delikanlılara düşüyor, her yerde hanım kardeşlerimizi koruyup kollayalım, her yerde onlara kolaylık gösterelim, her yerde saygı, hürmet göstertelim. Evet.

VTR: Selam Adnan Hocam ben Ömer Toprak. Yüzünüzdeki ve özellikle ellerinizdeki beyazlığı, duruluğu, güzelliği neye borçlusunuz? Selamlar.

ADNAN OKTAR: Aleykümselam. Çok sevimli. Her şeyi yaratan insanlara o şekilde gösteren Allah’tır. Beyinlere Allah bunu bu şekilde gösteriyor, bana böyle gösteriyor, size de böyle gösteriyor. Allah ne gösteriyorsa biz onu görüyoruz.

Evet, dinliyorum.

VTR: İsmim İlker, Avrupa’da yaşıyorum. Avrupa’da sanata çok önem veriyorlar fakat ülkemizde o kadar çok önem verilmiyor, siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?

ADNAN OKTAR: Bak çocukların hepsinin görüşü Kuran Müslümanlığı tarzında, hepsi aydın, hepsi aklı başında, hepsi sanatçı ruhlu, hepsi cennet ortamı istiyor, hepsi güzellik istiyor ve dikkat ederseniz gelenekçi bağnaz, tutucu bir üslup hiçbirinde görmüyoruz. Hep gerçek sanat istiyor. Adamlar bak gördünüz Nasrettin Hoca heykeli falan dehşet verici. Ya bize hakaret olarak yapıyorlar, ya gerçekten kafaları başka türlü çalışıyor veyahut hakikaten zevk diye bir şey yok adamlarda yahut Türk milletini onların sanat anlayışı böyledir diye Avrupa’ya bizi olumsuz lanse etmek için yapılmış bir taktik olabilir. Buna mutlaka yöneticiler el koysun dehşet verici bir durum. İşte kalite ve sanat bakanlığı olsa derhal olaya el koyar. Ya kardeşim böyle bir rezalet olur mu? Göstersene şu heykeli. Şuraya bak ilkokul çocuğu yapmaz şunu. Şu biçimsizliğe bak, şu ürkütücülüğe, şu çirkinliğe bak, şu yeteneksizliğe bak. Allah’tan korksunlar, Türk milletine yapılmış bir tavır bu, zekamızla alay eder gibi bir tavır. Evet.

VTR: Merhaba Adnan Bey. Ben on yıldır denize giriyorum haftada üç defa, böbreğim olmadığı için nakil bekliyoruz, önerileriniz nelerdir?

ADNAN OKTAR: Canımın içi Allah sana şifa versin. İnşaAllah bir böbrek nakli olursun da rahatlarsın. Nasıl olur? Ancak ölmek üzere olan bir kişiden mi alınıyor? Ona da benim içim sinmiyor. Beyim ölümü oluyor ama adam nefes alıyor, kalp atıyor, şimdi bu adamı yarıp kan revan içinde oluyor. Kesiyorlar adamı, adamı kesince ölüyor asıl. Ama beyni öldü diyorlar. Onu bir araştırmak lazım. Benim şu an içime sinmiyor. Biraz bekle adam hakikaten ölsün -Allah esirgesin istemiyoruz ölmesini ama- hakikaten öldüğüne kesin kani olursak o zaman al, ne yapıyorsan al. Ama kalp çalışıyor gayet düzgün çalışıyor, nefes alıyor adam öldü diyorlar, ben anlamıyorum. Onu bir araştırmak lazım.

Evet, dinliyorum.

VTR: Gördüğüm kadarıyla çok neşeli güzel bir hayat yaşıyorsunuz ama iç dünyanızı merak ediyorum, gerçekte neler yaşadığınızı, nasıl bir insan olduğunuzu?

ADNAN OKTAR: Ah severim ben senin güzelliğini, nurunu severim ben senin, çok çok güzel insansın, çok naif, kibar ve çok efendisin. Coşkulu bir tipim ben monotonluktan hoşlanmam, akıllı delilikten hoşlanırım böyle fanteziler olacak, ilginçlikler olacak onlar hoşuma gider ama kendime de zarar vermeyecek, sevdiklerime de zarar vermeyecek. Mesela müzik, monotonluktan hoşlanmam ben canlı olacak. Mesela üst katı tamamen değiştirdim. Orayı yarın bir gösterelim. Ama böyle bir şey yoktur. Mesela bir fantezidir bu. Duvarı değiştirdim, kapıyı değiştirdim akıl almaz güzel oldu. Yarın görürsünüz kanaatiniz gelir. O benim iç dünyamın yansıması mesela orada lacivert ve maviler hakim dikkat ederseniz, ışıklar öyle. Her şey birbirinden güzel. Ben monotonluktan hoşlanmam, sevgide de durmam ben yani sevgiyi sürekli artırırım, geliştiririm. Tutkuyu artırırım geliştiririm. Sanatın daha da gelişmesini isterim, güzelliğin daha gelişmesini isterim. Her şeyin en güzel olmasını isterim, en güzel olduğu anda da daha güzeli olmasını isterim. Kesintisiz güzellik prensibi vardır bende, coşkuyu severim.

Evet, dinliyorum.

BÜLENT SEZGİN: Eyüp’te Nene Hatun Camii’nin İmamı Münip Polat, sela okuduğu sırada camiye giren dört kişinin saldırısına uğradı. Burası bizim bölgemiz böyle şeyler yapamazsınız diyen saldırganlar hem imamı, hem de yanında bulunan emekli polis memurunu darp etti. Ve imamın evine de taş atarak camlarını kırdı. Emekli polis memuru, “Belimde silahım vardı ama olay büyümesin diye onu çıkarmadım” dedi. Fotoğraf da vardı.

ADNAN OKTAR: İşte bu yanlış, terör olaylarında kanun çıksın vatandaş kendini korusun. Bak aylardan beri söylüyorum bunu aylardan beri, bu vatandaşı müthiş açmaza sokar. Şimdi terörist geliyor bir şey yapamıyorsun, evine saldırıyor bir şey yapamıyorsun, adam kafasını, gözünü yarıyor ya kardeşim açıkça çökertirsin adamı. Evine saldırıyorsa bunun lamı cimi olur mu? Öldürmezsin ama adamı gereken duruma sokarsın. Kalçasından vursun, ayağından vursun, bacağından vursun çökertsin. Niye sen sopa yemeğe mecbur kalasın? O sopayı yesin. Sopa atmak isteyen o, sopayı hak eden de o olmuş oluyor, cesaret de onda olmuş oluyor kanun niye onun lehine olsun? Kanun senin lehine. Sana saldırdıysa deve gibi çökertirsin, vurdun mu indirirsin aşağıya. Belinde silah varsa ne tutuyorsun? Çek vur. Suratına vuruyorsa önce uyarırsın, ver silahın ağzına mermiyi vururum dersin. Değil mi? Saldırıyor canına kastetmiş baktın anlamıyor havaya ateş edersin zaten kaçar. Anlamıyorsa yaparsın bir şeyler. Kanunu hukuku tam bilmiyorum ama bu kadar da olmaz. Ağzını, burnunu patlattırıyorsun. Neyini bekliyorsun? Gözünü çıkarabilirdi adam ne yapmasını bekliyorsun? Silah da kullanabilirdi sana, adamın gözü dönmüş. Sen onun cevabını vermezsen adam gider başka vatandaşa başkaları da saldırır. Sen onu hakkın avucuna koy ki, adam bu işin karşılığı demek ki bu oluyormuş desin. Kanunu bu konuda elastiki hale getirsinler yani ilgili kanun çıksın ve ilgili mahkeme kararları da vatandaşın lehine olarak yayınlansın vatandaş rahat etsin. Belinde silah var bir şey yapamıyor bu nasıl iş? Ağzını, burnunu kırıyor, bu kötü. İnsanlarda bu korku meydana getirir, tedirginlik meydana getirir. Senin gelecek suratına vuracak bütün gücüyle ağzını burnunu dağıtacak, belinde silah olacak “ya” diyor “iş büyümesin.” Büyüdüğü kadar zaten büyümüş olay daha ne büyücek? Gözünü çıkaracak adamın. Hayır gelse kabadayılık yapsa falan ne ise, hadi çek git falan dersin, terbiyesizlik yapma dersin akıl alır ama fiili saldırının şakası olmaz. Değil mi? Ver ağzına mermiyi onda normalde durması lazım, havaya ateş edersin yine durmuyor o zaman hak etmiş demektir. Vuruyor sana ağzına burnuna patlatıyor gözünü daha ne yapsın? Bilmiyorum ben öyle biliyorum eğer kanun eğer buna müsait değilse ona göre ifademi değiştireyim ama ben böyle anlıyorum. Evet.

VTR: Adnan Ağabey iyi yayınlar. Kızlar bir erkekte en çok ne arar? 

ADNAN OKTAR: Bedenle, etle, kemikle olacak bir şey değil akıl ve samimiyet çok etkiler kadınları. En etkileyici akıl ve samimiyettir. Akıl, derinlik, tutku, yiğitlik, delikanlılık, kabadayılık kadınların en sevdiği budur. Allah için yaşamak, Allah’ı çok sevmek, Allah’tan korkmak kadının en sevdiği budur. Allah fıtraten kadınları bu fıtratta yaratmıştır.

Evet, dinliyorum.

VTR: Adnan Ağabeyciğim merhaba. Yurt dışından gelen topçular çok yüksek paralara transfer oluyor, biz de topçuyuz biz niye para kazanamıyoruz bu işten?

ADNAN OKTAR: Benim yakışıklıma da yakında çok fazla para verecekler o da başarılı bir futbolcu olacak ama bayağı yakışıklı maşaAllah.

Evet.

VTR: Adnan Ağabey iyi yayınlar. Geleceğin en önemli meslekleri sence nelerdir?

ADNAN OKTAR: Artık bu kadar yakışıklılık tevafuk olamaz. Çok nurlu maşaAllah, elhamdülillah. Allah nurunu, artırsın, Allah sana cennet nasip etsin. En güzel meslekler, mühendislik, doktorluk geleceğin ben söyleyeyim ama her türlü mühendislik ve her türlü doktorluk dalı. Evet.

VTR: Benim şöyle bir sorum olacak. YGS ve LYS sınavlarında okunmuş pirinçle girenler neden üniversiteye gittiğinde ateist oluyor?

ADNAN OKTAR: Zeka durumunu düşünecek olursak dar düşündüklerini anlıyoruz öyle diyelim çünkü pirinci putlaştırıyorsa adam, pirincin onu koruyacağını düşünüyorsa acınacak halde demektir. Acınacak düşünce ufku nereye götürür insanı ateistliğe götürür tabii ki ama bir de din çok korkunç gösteriliyor işte pirinç, nohut bilmem ne işte okunmuş su onunla kurtulursun, cebinde şunu taşırsan kurtulursun diyor. Allah seni korur mantığı olmuyor adamlarda hurafe din anlayışı oluyor. Hurafe din anlayışı Kuran dışı din anlayışı oluyor. Kuran dışı din anlayışı ortadan kalkıyor artık. Bundan sonra sahabe din anlayışı yani Kuran’ın yeterliliği anlayışı hakim olacak. Tayyip Hocam çıktı dedi ki, “ben ne Sünni’yim, ne Şii elhamdülillah Müslümanım” dedi darbeyi indirdi. Bu bir Mehdiyet açıklamasıydı, bu bir Mehdi üslubuydu mükemmel oldu, yedi ceddine rahmet olsun. Bak darbe yaptılar pirinç korumadı Tayyip Hocam’ı Allah korudu. Mehdiyet’i Allah vesile etti. Evet.

BÜLENT SEZGİN: Altı yaşında Suriyeli mülteci kardeşimiz Zarruk, Antakya sebze halinde çalışıyor Adnan Bey.   

ADNAN OKTAR: Canım şimdi orada çalışanlar da biraz bu güzel varlığa özel çay getiriyor tamam nedir bir liraysa, beş lira verirsin olur biter. Kısa sürede bu şeker kalkınır. Evet.

VTR: Merhaba Hocam, benim adım Yunus. Siz nasıl bu kadar şeyi çok biliyorsunuz?

ADNAN OKTAR: Bir şey bildiğimden değil işte oradan, buradan duyduklarımı naklediyorum. Aslında benim söylediklerim daha çok vicdanı açıklamalar dikkat ederseniz. Teknik bir açıklama olmuyor. Bilimsel açıklamaları nadiren açıklıyorum ama hep vicdanımın sesini anlatıyorum, aklımın hissettiklerini, ruhumun hissettiklerini anlatıyorum. Evet.

VTR: Merhaba Adnan Hocam, sizi çok seviyoruz. Benim kafama takılan kedicikleriniz, nasıl oluyor, ne amaçla kalıyor kedicikler yanınızda, onu çok merak ediyoruz, bildirirseniz memnun oluruz.

ADNAN OKTAR: Benim güzel annem ben kadınları çok seviyorum kadınlar olmadan yaşayamam. Onların güzelliği benim ruhumda tarif edemeyeceğiniz derecede büyük bir zevk meydana getiriyor. Ben ekmeksiz, susuz yaşarım ama güzel kadın olmadan yaşayamam çok çok zor benim için. Dünyanın en güzel varlıkları onlar, ben onları göreyim başka bir şey istemiyorum yani varlıklarını hissedeyim başka bir şey istemiyorum. Cennetin en güzel varlığıdır kadınlar. Allah’tan korkan, Allah’ı seven zaten en çok kadını sever. Peygamberimiz (sav) de diyor: Bana dünyada üç şey sevdirildi. “Bir; saliha kadın” yani samimi kadın. “İki; gözümün nuru namaz. Üç; güzel koku” diyor. Zaten elle tutulur olan kadın.  Bütün peygamberler kadınları çok severdi. Hz. Süleyman (as)’ın bin hanımı vardı. Yedi yüzü nikahlı, üç yüzü de cariyeydi. Bin hanımı vardı. Bu cinsellik anlamında değil cinsellik de var tabii içinde ama bu tutku ve aşktı o. Yani doyamıyor Allah’ın güzelliğine. Mesela yüzlerce güzel atı var doyamıyor onların güzelliğine. Yüzlerce, binlerce kuşu var her yerden gelmiş papağanlar şunlar bunlar onların güzelliğine doyamıyor. O sevgi sarhoşu olmuş artık Peygamber, Hz. Süleyman (as) sevgi sarhoşu, Allah aşkıyla adeta sarhoş olmuş. Allah’ın tecellisi olarak Allah’ı çok sevdiği için Allah ona güzel kuş olarak görünüyor, güzel kadın olarak tecelli ediyor. Güzel insan olarak tecelli ediyor, güzel yiyecekler olarak tecelli ediyor o da Allah sevgisi içerisinde coşup eriyor Hz. Süleyman (as). Müminin vasfıdır bu, Allah nimet olarak yaratır insanın istemesiyle olmaz. Kadın imanla orantılı olarak müminin karşılaştığı bir nimettir.

Evet, dinliyorum.

VTR: Selam Adnan Hocam ben Oğuzhan. Yakışıklılığınızı neye borçlusunuz?

ADNAN OKTAR: Oğuzhan sen çok güzel huylusun. Teşekkür ederim. Allah sana öyle güzel gösteriyor senin kalbin temiz olduğu için. O güzel ruhunda Allah tecelli ediyor. Bir tecelli görüyorsun onu ben diye görüyorsun halbuki o Allah’ın tecellisi. Ben de seni sen olarak görüyorum sen de Allah’ın tecellisisin. Allah sevdiriyor maşaAllah. Evet.

VTR: Türkiye’de neden radyo televizyona önem verilmiyor?

ADNAN OKTAR: Yakışıklı daha nasıl önem verilsin? Her yerde televizyon kanalları var değil mi? Bayağı çok az değil. Radyo biraz zayıf herhalde ama radyolarda çok radyo var. İyi radyo televizyon. Şöyle diyor olabilir belki filmler kalite düşük anlamında o doğru. Müzik kalitesi, film kalitesi, görüntü kalitesi bunlar düşük hakikaten. Televizyonu açtığımızda seyredilecek program çok nadir oluyor. Doyurucu programlar olmuyor eğitici, klas, yüksek kalitede bir program anlayışı olmuyor onu kastediyor. O Mehdiyet devrinde inşaAllah. Evet.

VTR: İsmim Enes. Ülkemizde spora neden değer verilmiyor?

ADNAN OKTAR: O çok önemli tabii devletin karar alması lazım hükümetin. Harikulade tehlikeli bir olay. İnsanlar yetmiş, seksen yaşında yürüyemeyecek hale geliyorlar. Halbuki değil mi çakı gibi olmaları lazım? Sporcu yetiştirmeleri çok önemli küçük yaşta. İstisnasız hepsinin teşvik edilmesi lazım. Yavaş yavaş geliştirecekler. Yalnız güreşin şu riski var kulak gider. Ramazan pidesi gibi olur kulak güreşte. Burun, kulak falan gider. Pehlivanlarda dikkat edin kulağın şu kıvrımları hiç olmaz, dümdüz et parçasıdır. O yönden riskli. En iyisi badi yapsınlar ama güreş de yaparsa muazzam kuvvetli bir vücut oluyor. Bak dün o güreşleri seyrettik gösterdim çayır güreşi. Alıyor kaldırıyor atıyor onları mesela yüz on kiloluk aslanlar hiçbir şey olmuyor. Yüksekten kaldırıp atıyor hiçbir şey olmuyor. Bir insan öyle düşse omurga, bel falan hiçbir şey kalmaz her yeri çıkar, kırılır. Yay gibi fırlayıp kalkıyor hemen ayağa. Kırılma oluyordur yeniden kemik kaynadığı için çok güçleniyor. Onlarda yüzlerce kere kırılma olmuştur aslında. Çatlama, kırılma olur ama kemik sürekli kırılarak kuvvetli daha tuttuğu için çünkü her kırılmada kemik daha kuvvetli tutar. Vücudun bir sistemi olarak Allah’ın hikmeti. Mesela koşularda, atlamalarda kemik kırılmaları sürekli olur. Çatlamalar oluyor ama kemik daha direnç kazanıyor.

Selam veren herkese aleykümselam. Evet, dinliyorum.

VTR: Selam Adnan Hocam ben Menekşe. Bebeğimi yeni kaybettim, bebeğim ölü olarak doğdu. Tam gününde doğdu, öbür dünyada karşıma bebek olarak mı çıkacak, yoksa büyük insan olarak mı çıkacak, beni karşılayacak mı?

ADNAN OKTAR: Allah seni seviyor demek ki sana melek gibi bir kuzu vermiş, seni karşılayacak bir kuzu. Bak seni karşılamak için bir melek geliyor ve bunu Allah özellikle hazırlıyor. Tabii ki amaç seni karşılamak. Ama çocuk olarak karşılayacak. Konuşacak seninle “anne” diyecek, sevecek ama bu senin için çok büyük hayır işareti de çok büyük hayır. Çünkü çocuğun asıl amacı anneyi karşılamak oluyor. Ve cennette de onu sevmesi için oluyor. Yani vildan olacak, şimdi o zaten vildan oldu. Melek hükmünde oluyor onlar zaten melek gibi. Seni karşılayacak. Allah ömrünü uzun etsin.  Vefat ettiğinde Azrail (as)’in yanında olmuş oluyor o, sana sarılan ilk o olmuş olacak, sen de zaten onu gördüğünde bil ki cennete gideceksin. Sana böyle bir güzellikle karşılama varsa o yüzde yüz cennet demektir ikinci bir ihtimal olmaz. Evet.

VTR: Biz neden atletizmle ilgili altyapıda milli sporcu yetiştiremiyoruz?

ADNAN OKTAR: Atletizm iyi bir spor dalı aslında, çok iyi olur. Fakat atletizm, maraton tehlikeli maratonu ben hiç tavsiye etmem sporla alakası yok maratonun. Çok perişan oluyor maratoncular vücutları da gelişmiyor. Çok kavruk oluyor vücutları. Yüz metre iyidir. Yüz metreciler. Bayağı pehlivan gibidir yüz metreciler. Bilmiyorum gördünüz mü? Çok atletik oluyorlar. Gülle iyidir, gülle sporu. Cirit iyidir, ciritçiler iyidir ama çok dikkatli olmak lazım tabii mızrak nereye gideceği belli olmuyor. Atletizmin birçok dalı güzel. Ama tabii hepsinde çok dikkatli olmak lazım sakatlanma her türlü spor dalında mümkün oluyor. Özenli olmak lazım insan çok zayıf bir varlık Allah ayette diyor “insan zayıf yaratıldı” diyor. Çok özenli, dikkatli, kasları yırtmadan, tendonlara zarar vermeden, kemik yapısına zarar vermeden çok dikkatli spor yapmak lazım.

Şimdi kısa bir ara verelim.

BÜLENT SEZGİN: Yayınımız kısa videolarla devam ediyor.


DEVAMINI GÖSTER