Sohbetler (12 Aralık 2017; 22:00)


BÜLENT SEZGİN: İyi geceler değerli izleyicilerimiz. Hoş Sohbetler programımıza başlıyoruz.

ADNAN OKTAR: Cümleten hoş geldiniz beyler.

Evet, dinliyorum.

KARTAL GÖKTAN: Cumhurbaşkanı Erdoğan Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde düzenlenen TÜBA Ödül Töreni’nde konuştu. Şu açıklamaları yaptı: “Geçtiğimiz 15 yılda ülkemizi bilimin her alanında ileriye taşıyacak bu çalışmalarla birlikte desteği verdik. Fen ve mühendislikte savunma sanayi başta olmak üzere devrim niteliğinde reformlar gerçekleştirdik. Şimdi İHA yapıyoruz, tanklarımızı da yapmaya başlıyoruz, zırhlı taşıyıcımızı yapıyoruz. İhtiyaçlarımızın büyük bir kısmını kendi ürünlerimizle karşılar hale geldik. Kendi kendimize yetmek zorundayız. Bilim insanımızla siyasetçimiz Akif’in ifade ettiği gibi el ele vermek zorunda. Yurtdışına gitmiş olanları tekrar ülkemize getirmenin çabası içerisindeyiz. Bu konuda önemli çalışmalar yürüten tüm kurumlarımıza huzurlarınızda teşekkür ediyorum. İşadamlarımızın da bu sürece daha fazla katkı yapması gerektiğini ifade ediyorum. Kuru sözle, sadece eleştirmekle bir yere varılmıyor. Ülkeye hizmet etmek için, insanlığa hizmet etmek için çalışmak lazım, kararlılık lazım, aşk lazım” dedi.

ADNAN OKTAR: Çok güzel konuşmuş, şahane olmuş. O bilim adamlarını Tayyip Hoca çağırırsa bir mektupla gelirler. Vatan millet için derse gelirler. Para için gelmezler de vatan millet için derse Tayyip Hoca çağırırsa gelirler. Çok doğru söylüyor, hayati. Tabii bu konuşmaları tekrar tekrar gündeme getirmek lazım. Tayyip Hoca’nın konuşmaları güzel ama bazı konuşmaları çok önemli oluyor. Onu söylemiştim geçenlerde de vardı, o konuşmalarını bir kitapçık haline getirmek lazım, küçük bir kitapçık haline getirmek lazım. Çok elzem, önemli yani.

OKTAR BABUNA: Siz Allah razı olsun çok söylediniz yıllardır, kendi silahlarımızı kendimiz yapmamız gerektiği, yurtdışından bilim adamı getirilmesi gerektiğini defalarca söylemiştiniz, maşaAllah.

ADNAN OKTAR: Evet, dinliyorum.

VTR: Selam Hocam. Ben Samsun’dan Selvinaz. Öncelikle sizi çok seviyoruz severek izliyoruz programlarınızı. Hocam, daha önceki yayınlarınızda ‘Mehdiyet’i Türkiye’nin yalvararak isteyeceğini söylemiştiniz.’ Ne gibi bir olay yaşayacak ki insanlar yalvarır hale gelecek? Bunu merak ediyorum.

ADNAN OKTAR: Görüyorsunuz işte dünya savaşı kapıda. Bu Kudüs meselesiyle ilgili. Bütün İslam ülkelerinin orduları “biz savaşa gireriz” diyorlar. Amerika da “biz karşı savaşa gireriz” diyor. Bu dünya savaşı demektir, yani bu facia demektir. Birilerinin bunu durdurması gerekiyor. Durdurmaya çalışan da kimse yok. Diyorlar “eğer İsrail bunu kabul eder de Kudüs’ü bir şekilde ilhak ederse veyahut öyle bir risk olursa veyahut biz böyle anlarsak” çeşitli yorumlar var “hadise çıkar” diyorlar “olay çıkar” diyorlar. Evanjelikler de “zaten bizim beklediğimiz bu” diyorlar. Şimdi bu vahim tabii. Ona dünyada “dur” diyen kimse yok. Yani herkes hemen hemen tamamı bitaraf olmuş durumdalar. Mehdiyet’tir bu savaşı durduracak olan. Olay ciddi boyutlara varır. Biz yine Kudüs için aynı şeyi söylüyoruz, Kudüs merkezde başkent yapılanması olmasın, eski Kudüs. Kudüs’ün 20 kilometre, 30 kilometre dışında ne yapıyorsa yapsınlar. Filistin de başkent ilan etsin, İsrail de başkent ilan etsin tamam hiçbir sözümüz yok, ama eski şehre dokunulmasın. Eski şehirden en az 20-30 kilometre dışarıda en az. Mesela buraya göre örnek alırsak buraya göre Eminönü gibi, çok uzak olması lazım. Hayır, şimdi yine Kudüs’ü başkent yapmış oluyor musun? Oluyorsun. Kudüs sınırları içerisinde. Ama eski başkentin tarihi binaların tarihi dokusunu bozmak çok büyük bir zulüm olur, aman ha aman ha. Yani hiç istemediğimiz bir şey. Çünkü oralara AVM’ler yapılacak, ticari merkezler yapılacak, havaalanı yapılacak, yüz binlerce araç gelecek, yollar yapılacak yol yapmak için binalar yıkılacak. Dolayısıyla tarihi doku mahvolacak, bunu istemiyoruz.

Evet, dinliyorum.

ASLI HANTAL: Kudüs İslami Vakıflar İdaresi Basın Sözcüsü Firas Dibs tarafından yapılan yazılı açıklamada “49 fanatik Yahudi Harem-i Şerif’in kapılarında ve avlularında yoğun olarak bulunan İsrail polisi eşliğinde Aksa’ya baskın düzenledi” ifadelerine yer verildi. İsrail ordusu ABD’nin Kudüs kararını açıklamasının ardından Gazze’ye yine saldırı duyurusunda bulundu. Saldırıda 2 kişi hayatını kaybetti.

ADNAN OKTAR: İşte durduk yere iş çıkartmak istiyorlar. Otuz kere söyledim, şehir merkezinde başkent olmaz. Şehir merkezinin dışında 30, 40 kilometre de olur, 30 kilometre iyi aslında. 30 kilometre dışında şehrin, uygun yerler var oraya bütün elçilik binalarını taşısınlar. Kimsenin bir şey dediği yok başkent yapsınlar. Filistin de orayı başkent yapsın kimsenin bir şey dediği yok. Ama tarihi dokuyu yıkacak şeyi yapmak manevi cinayet olur, sanata karşı cinayet olur, tarihe karşı cinayet olur sakın ha sakın ha.

Evet, dinliyorum.

VTR: Selam Adnan Bey, Kayseri’den Mustafa. Allah’ın Nur isminin üzerimizde tecelli etmesi için ne yapmalıyız, nasıl dua etmeliyiz?

ADNAN OKTAR: Benim aslanım dindar maşaAllah. Sırf bir isim üzerinde durmak doğru olmaz yanlış olur o. Allah’ın bütün isimlerini esas almak lazım. Bilinen 99 ismi vardır, 99 ismi esas alındığında nur oluşur. Sadece Nur ismi tecelli etsin diye yapılırsa bu olmaz. Bu yanlış biliniyor. Kuran bütündür, Kuran’ın bütününün uygulanması lazım. Bütünü de çok kolaydır. 99 ismi tek bir isim gibidir, Cenab-ı Allah’ın 99 ismi son derece kolaydır. Samimi olmak gerekiyor, doğal olmak gerekiyor, içten olmak gerekiyor, Allah’a güvenmek gerekiyor.

Evet, dinliyorum.

VTR: Adım Evşen. Berlin’den konuşuyorum. Türkiye’mizde hayvan haklarının daha ileri bir derecede korunması için gereken önlemlerin alınmasını rica ediyorum. Ben deniz kaplumbağaları üzerine çalışıyorum. Türkiye’mizde şu anda bildiğim kadarıyla 21 veya 23 bölgemiz var. Deniz kaplumbağaları gelip yumurtalarını bırakıyorlar ve tekrar denize açılıyorlar. Onlar bizim yerlerimizi işgal etmiyor esasında biz onların yerlerini işgal ediyoruz. Kumsallarda bina yapılmamasını rica ediyorum ve aydınlanmamasını.

ADNAN OKTAR: Önemli bilgi verdi hanımefendi Allah razı olsun. Işık hayvanları demek ki rahatsız ediyor. Hakikaten oraya turistik tesis yaptın mı bitti hayvanlar mahvolurlar yani. Kesin yasaklanması lazım. Hiçbir şekilde böyle bir şeye müsaade etmemek lazım. Gündüz onun çevresinde olabilir, ne yapıyorsa yapsınlar. Ama hayvanların yoğun yaşadığı yerde kesinlikle olmaz, doğru. Eğer bir aksilik varsa da dilekçe verelim. Ama yine biz ihtiyaten bir dilekçe verelim.

Evet, dinliyorum.

VTR: Allah’ı her an hatırlamak için neler tavsiye edersiniz?

ADNAN OKTAR: Canımın içi sen nasıl güzelsin sen böyle, nasıl yakışıklısın çok nurlusun. Allah nurunu kat kat artırsın, seni cennetiyle sarsın. Ne güzel bu isteğin. Demek ki cennet kuzususun ki Allah’a karşı sevgin de yoğun ki böyle güzel bir talepte bulunuyorsun. Allah’ın gücünü unutmamak çok önemlidir. Adam Allah’ı hatırlıyor da fakat korkuyor, şirk içinde oluyor, mesela birisi bir şey diyor ondan etkileniyor falan unutuyor Allah’ın gücünü. Allah’ın gücüne ait delilleri aklından geçirmesi gerekir ara ara, çok fazla delil vardır. Allah’ın sonsuz gücüne dair delilleri aklından geçirmesi lazım unutuyorsa eğer. Ama pratikte sonsuz büyük olduğunu aklında tutması gerekiyor. Öbür türlü zaten insan hasta olur, dengesiz olur yani normal olamaz. Normal hayat da odur. Ama hayrettir, bu az insanlar arasında, şaşılacak bir şey azdır. Bilmeyen insanlar da azap çekiyorlar çok büyük azap çekiyorlar. Kendini uyanık zannediyor, hayatın gerçekleri var zannediyor. Mesela münafıklarda öyledir hayatın gerçekleri var zanneder, kendisi bir şey yaptığını zanneder, halbuki ahmak her atağını Allah yaratır onu akıl edemez. Allah’tan bağımsız Müslümanlara saldırdığını düşünür, Müslümanları dağıtacağını düşünür, İslam’ı durduracağını düşünür. Münafıkta dağıtma isteğinin altında utanç içinde yaşama vardır, çok aşağılandığı için münafık olmanın verdiği azaptan dolayı bir an önce Müslümanların dağılmasını ister. Bu sefer Müslümanlara karşı suçlamalarda bulunur ki kendi ahlaksızlığı belki flulaşır dikkat çekmez diye. Ama en çok istediği Müslümanların dağılmasıdır. Çünkü kendisi dağılmış ya, artık münafıklığını tescillemiş görüyor onu. O durumdan kurtulmak için bütün Müslümanların dağılmasını ister ve muazzam gayret eder. Ama sonunda bitap düşer tabii ve mağlup olur Allah onu ezer. Hep böyledir yani münafıklarda. Ve yalnız kalırlar dikkat edin hep yalnızdırlar Allah’ın onlara bir cezası. En belirgin ceza budur. Yalnız yaşayıp uyuz köpekler gibi yalnız ölmeleri, hep böyledir münafıkların sonucu bu olmuştur. Bütün tarih boyunca böyle olmuştur.

Taha Suresi 135’te Cenab-ı Allah diyor ki -münafıklara Allah Peygamber (sav)’e hitap etmesini söylüyor münafıklara: “De ki: "Herkes gözetlemektedir; siz de gözleyip durun. Sonunda, dümdüz (dosdoğru) yolun sahipleri kimlermiş”” yani Mehdiyet, İttihad- İslam’ı savunan gerçek müminler kimlermiş “ve doğru yola ulaşan kimlermiş” yani Mehdiyet, yine İslam’ın hakimiyeti “pek yakında öğreneceksiniz.” Ebcedi net 2023 tarihini veriyor. Bir tane ebcedi var 2023. Münafıkların en korktuğu tarih bak ayetle sabit. Bak “De ki” diyor Allah münafıklara “Herkes gözetlemektedir; siz de gözleyip durun.” Yani Müslümanları gözler ya onlar, programı bile baştan sona kadar izliyor her şeyi izler. “Sonunda, dümdüz (dosdoğru) yolun sahipleri” yani sıratı müstakim “kimlermiş ve doğru yola ulaşan kimlermiş” çünkü münafıklar böyle iddiada bulunarak ortaya çıkıyor. Hem ahlaksız, hem hırsız, hem soyguncu, hem sapık, hem haysiyetsiz namussuz, öyle olmasına rağmen Müslümanların dağılmasını istiyor ki “eşit olacaktınız” diyor “öyle olsaydı” diyor Allah ayette “onların aklına göre.” Ama Cenab-ı Allah, bak onunla bırakmıyor ve “dosdoğru yolun sahipleri kimlermiş ve doğru yola ulaşan kimlermiş pek yakında öğreneceksiniz” ey münafıklar diyor. Taha Suresi 135’te. Ebcedi bir tane ebcedi var 2023.

Yine Cenab-ı Allah Zuhruf Suresi 68’de “Ey kullarım,” diyor müminlere “bugün sizin için korku yoktur ve siz mahzun olmayacaksınız.” Ebcedi kaç? 2023 bir tane.

Evet, dinliyorum.

VTR: Delikanlı ruhu dine uygun mudur?

ADNAN OKTAR: Ah severim ben senin güzelliğini esmerliğini. Bayağı güzel çok çok güzel kız, maşaAllah. Allah hayır bereket versin, bakışları da çok tatlı, çok temiz. Sağlık sıhhat içinde Allah yaşatsın. Tabii cennet çok önemli Allah cennetle şereflendirsin. Cennette de mutlaka görmem gerekiyor çünkü bayağı tatlı çok şeker. Allah nasip etsin, inşaAllah. Delikanlı kabadayı anlamındaysa tam uygun. Kabadayı ne yapar? Bir kere kendi için yaşamaz sevdikleri için yaşar, bitti. Allah aşkıyla Allah’ın varlığında erimiştir. Dünyadan hiçbir şey istemez. Derviştir artık, dervişlik makamına ermiştir, dünyadan geçmiştir, fenafillah makamına ulaşmıştır Allah’ın varlığında yok olmuştur, dünyadan hiçbir isteği kalmamıştır. Hep insanlara, sevdiklerine yardım için, Allah’ın dinine yardım için yaşar. Biz ona kabadayı deriz, delikanlı mert yani yalan söylemez, oyun oynamaz, kaltabanlık yapmaz, düzenbazlık yapmaz hep iyilik güzellik peşindedir. Tabii ki o anlamda uygun.

Evet, dinliyorum.

VTR: Almanya üçüncü cinsiyeti tanıdı, Türkiye için de böyle bir risk var mı?

ADNAN OKTAR: Benim yakışıklım ünlü bir artiste benziyor Avrupalı bir artiste. Allah nuruyla yaşatsın seni, sağlık sıhhat içinde yaşa Allah güzelliğini daha da artırsın, çok güzel çok yakışıklı delikanlısın. Allah seni kötülerden korusun, cennet delikanlısı olursun, inşaAllah. Allah cennetle seni şereflendirsin, cennette kardeş oluruz, inşaAllah. Tayyip Hocam iktidardayken böyle bir şey olmaz. Tayyip Hocam kabadayıdır yiğittir asla böyle bir şey yapmaz. Çünkü çok korkunç bir karar bu dehşet verici bir karar. Böyle bir şey asla yapmaz. Onun için Tayyip Hoca’yı iktidarda tutmak hem İttihad-ı İslam’a vesile olur, hem böyle tehlikeli, çok riskli, korkunç olaylar gelişmez. Hem ekonomi rahat eder hem kardeşlik barış ruhu gelişir, hem İslam aleminde ezilenlere, garibanlara destek yoğun olur. O yönden Tayyip Hoca’yı gece-gündüz destekleyeceğiz ibadet olarak, Allah rızası için bunu yapacağız. Şahsını, hizmetinden dolayı, hizmetinden dolayı. Bunun etle kemikle alakası yok hizmetinden dolayı, İslam’a Kuran’a hizmetinden dolayı destekleyeceğiz.

Evet, dinliyorum.

VTR: En son ne zaman harika bir yemek yediniz?

ADNAN OKTAR: Canımın içi, şu sıra gecesinde. Acıyı ben çok severim, Antep ve Urfa’dan böyle şahane yiyecekler vardı. Ve tatlılar da çok şahaneydi. Fenalık geçirmemek için artık nezaketiyle yiyebildik. Lahmacunlar falan hepsi. Baksana olaya, ye babam ye. Ve hep tereyağlı, cayır cayır tereyağı kokuyor. Kebapların tamamı acılıydı. Kulağımızdan ateş çıktı, maşaAllah. Evet şahane.

Evet, dinliyorum.

VTR: Müslümanların birlik olması ne anlama geliyor?

ADNAN OKTAR: Güzel yüzlüm yani iyi insanların birlik olması anlamına geliyor. Sevginin, dostluğun, aşkın birlik olması, estetiğin, sanatın, düzgünlüğün hakim olması, kavga olmaması, gerilim olmaması. Yani sokağa çıkacaksın gece vakti, bir eve kapısına gideceksin tak tak kapıyı çalacaksın, “Selamun aleyküm Allah misafiriyim” diyeceksin dost olacaksın. Çaylar kahveler falan sohbet edeceksin, sonra sen onları davet edeceksin. Dünya sevgiyle güzeldir, ahiret de sevgiyle güzeldir. Cennette de komşuluk var, birbirini ziyafete davet eme var cennet evinde, ondan ona davet ediyor, ondan ona davet ediyor. Cennet ziyafet yurdudur, ama sohbet amaçlıdır sırf yemek amaçlı değildir. Ama bak dünyada böyle bir şey yok. Kimse kimseye komşuluğa gitmiyor. Cennette akşama kadar komşu ziyaretleri var, o onun evine gidiyor o onun evine gidiyor. Çünkü cennette evler müstakildir şahıslara ayrı mülk olarak veriyor Allah. Yani ortak evler değildir, ortak evler ayrıdır ortak çarşılar vardır, ortak eğlence yerleri vardır ama şahsi mülkler vardır şahsa aittir. O Müslümanları davet eder, kendi hizmetçileri vardır gılmanlardan oluşan, işte hurilerden oluşan hizmetçileri vardır, misafirlerini ağırlar. Gelirler onlar orada yemek yerler, onlar onları ziyarete gider, onlar onları ziyarete gider. Bu bir güzellik, sohbet ederler. Dünyada da bunlar olacak, işte İttihad-ı İslam olduğunda sevgi dünyaya hakim olmuş olacak. Her gün dehşet ve acı ve korkuyu dinliyoruz her gün. Her gün gerilim, her gün hayat pahalılığı, her gün kavga, her gün kan, her gün cinayetler. Bir gün insanların mutlu olacağı bir haber dünyanın hiçbir yerinde yayınlanmıyor. Her gün azap haberi, acı haberi, yıkım haberi, rezalet haberi. Ne sanat haberi var artık, ne bir güzellik haberi var hiçbir şey yok. Çünkü deccal dünyaya uzun süreden beri hakim. Mehdiyet’in atağı yeni başladı. Ama yıldırım hızıyla buldozer gibi ezecek Allah’ın izniyle. Atak Türkiye’den başladı ve gayet güzel yayılarak devam ediyor.

Evet, dinliyorum.

VTR: Bir insan kendini neden farklı göstermeye çalışır?

ADNAN OKTAR: Fakirse eziyorlarsa zengin görünmek ister ki ezmesinler diye. Herhalde daha çok bu, değil mi? Başka? Cahil oluyor alim göstermeye kalkıyor. Sevmiyorken seviyor gibi gösteriyor. O çektiği acıdan kurtulmak için yapıyor demek ki. İşte acı çektirmemek lazım insanlara, dürüst olmalarını sağlamak lazım. Toplum baskısı olmazsa onlar da öyle acı çekmezse o yollara herhalde tevessül etmezler. Toplum baskısı çok acımasızdır. İnsanlar onun karşısında bazen çok perişan duruma düşüyorlar. Ama nevini söyleseydi aslanımız daha kapsamlı daha detaylı açıklama yapabilirdim. Ama yine de acıyarak bakmak lazım insanlara, merhametle bakmak lazım.

Evet, dinliyorum.

VTR: FETÖ hala nasıl rahat yaşıyor?

ADNAN OKTAR: FETÖ terör örgütü mü Fethullah Gülen’i mi kastediyor acaba? Fethullah Gülen. Bunlar önce normal bir cemaatti Nur cemaatiydiler ben biliyorum. Hatta milliyetçi ağırlıklı biraz tavırları vardı. İzmir’de daha çok yoğun faaliyet yaparlardı. Biraz geliştiler falan, eski Nurcular onlara katıldı, onun ağzı çok laf yapar Fethullah Gülen’in kelime hazinesi geniştir. Ağlaması falan da halk zemininde olumlu etki yaptı, avam çok etkilenir ağlayan adamlardan. O da bol bol ağladığı için geniş bir çevre edindi. Kendini koyu gelenekçi Ortodoks Müslüman olarak gösterdi. İşte resimlerin boynunu çiziyordu, “müzik haram” diyordu, “Mehdi çıkacak” diyordu, “İsa Mesih gelecek” diyordu. Klasik İslam anlayışı içerisinde gelişti. Sonra bunlar yurtdışına açılmaya karar verdiler. Yurtdışında hakikaten yurtiçinde de okullar falan açmaya başladılar. Bunlar bir parça gelişince İngiliz derin devletinin dikkatini çekti bu, yetenekli buldular. Bunlara destek olma kararı aldılar. Önce sebepsiz desteklediler, bunlara ses çıkartmadan yani olay hakkında bilgi vermeden desteklediler. Biraz yayıldılar ama bunlarla tabii samimi oldular konuştular tanıştılar ağabeylerle, ağabeyler tabir edilen takımla ve onun alt kademesiyle tanıştılar. Sonra dünyaya İngiliz derin devletinin hakim olduğunu onlara uygun bir şekilde anlattılar. Yani Osmanlı döneminden beri, Abdülhamit döneminden beri İngiliz derin devletinin dünyaya hakim olduğunu. Bu büyük güce sığınırlarsa rahatça gelişebilecekleri onlara anlatıldı. Sonra da milliyet kavramının yersiz olduğu anlatıldı. Yani Fethullah Gülen’in kafasında bir ışık çaktı ‘nerede yaşıyorsan vatan orasıdır’ gibi bir mantık. Dolayısıyla kendilerini Amerikalı olarak gördüler ve İngiliz olarak gördüler. CIA’e ve MI6’e hizmetin vatanseverlik görevi olduğuna inandılar. Sonraki aşamalarda homoseksüellik gençler içinde yayıldı. O duyulmuştu zaten birçok kişi de bunu söylüyordu, homoseksüelliği yaydılar. Bu onların gücünü ciddi şekilde kırdı, dirençlerini de çok ciddi şekilde kırdı. Darwinizm’i yaydılar, yani “ne insan ne maymun” diye zaten dergilerinde yayınladılar. Rumilik din haline geldi. Said Nursi’yi bir kenara koydular ve ismini de örttüler. Mevlana Celaleddin Rumi’nin eserlerini esas aldılar Rumiliği esas aldılar ki bütün Avrupa’daki homoseksüeller ateistler hep Rumi’dir. Onlar da o çizgiye girdiler. Ama en son aşamada benim gördüğüm anladığım içlerinde Evanjeliklerin de olduğu bir heyetle deccala sunulmuş bunlar. Deccal da kan akıtması yönünde buna talimat vermiş. Yani şiddet ve kan. Etrafındakileri de buna ikna etmiş. Çevresindeki elemanlarına da bunu ikna etmiş. Böylece kan dökmeyi de meşru makul dinin bir hükmü haline getirmiş. Türk milletinin kanının dökülmesi için de Türk milletini Yecüc Mecüc ilan etmiş. Yani gelenekçi Ortodoks kesimi de ikna edebilmek için “bunlar Müslüman değil, bunlar Yecüc Mecüc, işte hadiste geçen kavim bunlardır. Dolayısıyla yok edilmeleri farzdır” gibisinden. Dolayısıyla işte 15 Temmuz olayları falan oldu. Yani kendi milletinden nefret eden bir ekip ve homoseksüelliği destekleyen, Darwinizm’i destekleyen daha da ileriye gidip önce Allah ile görüştüğünü iddia eden, Allah ile konuştuğunu iddia eden, daha Türkçesi peygamberlik iddiası var. “Allah ile görüşüyorum” diyor zaten söylüyor Fethullah Gülen. “Bire bir konuşuyorum Allah ile” diyor. Tabii kendisinin açık beyanı yok ama durumdan anlaşılıyor. Çünkü cinayet işleme kararı aldırtılması, Türk milleti Yecüc Mecüc ilan edilmesi olayı gösteriyor. Çok feci bir beyin yıkımı olmuş, çok feci bir karar değişikliği olmuş. O Nurcu, karıncayı bile ezmeyen adamları azılı mafya mensubu, homoseksüel, Darwinist ve materyalist hale getirmişler büyük bölümünü. Bilmeyenleri de onlara uydurmuşlar. Ben onların enaniyetini fark etmiştim. Ben 5 yıl önce falan şiddetle uyarıyordum onları eleştiriyordum. Aylarca yıllarca uğraştım eleştirdim. Bediüzzaman’a da tavır aldıkları için de özellikle çok uyardım. Hatta Bediüzzaman’ın ölüm yıldönümüydü dedim “bir satır yazı yazın Allah’tan korkun” dedim. Gece 2’de uyardım 2 buçuk gibi yayınladılar gece. Yani çok acayip bir çizgideydiler. Özetle benim gördüğüm deccala uymuş durumdalar, İngiliz derin devletine uymuş durumdalar. O da çok büyük bir yapı olduğu için, bunlar da böyle gariban ezik takım olduğu için adam yerine konmak bunları çok heyecanlandırdı. Dünyanın her yerinde adam yerine konuyor İngiliz derin devleti sayesinde. Yıllarca eziklik çekmiş adamlar bu sefer cinayet teşvikçisi haline geldiler. Akıl gitti yani bir anormal hale geldiler. Tayyip Hoca’yı da kıskandılar. Tam Türkiye’nin başına geçeceğini iddia ederlerken Fethullah Gülen’in Tayyip Hoca kenardan devreye girdiğini düşündüler acayip haset ettiler. Halbuki o çocukluğundan beri İslam’a hizmet ediyor ve bayağı samimi bir insan ve halkın da teveccühünü almış bir insan. Fethullah Gülen’i millet tanımaz bilmez, o anlamda bilmez ve sevmezler de, bizim milletimiz içinde onu seven yoktur taraftarları dışında. Şimdi kendi taraftarları da bin pişman oldular büyük bölümü. Adam yani bir garip. Korkunç bakış açısı dehşet verici.

Gariban milletten ne istiyorsun? Havadan otomatik silahla taratıyorsun, tanklarla ezdiriyorsun. PKK’ya tavır alacağı yerde Türk milletine tavır almış. Bir de PKK’ya bilgi veriyor Türk milletinin askerinin bilgisini aktarıyor. Milli İstihbarat Teşkilatı elemanlarının isimlerini veriyor PKK’ya. Bir kere CIA’nın doğrudan elemanı olmuşlar benim gördüğüm ve anladığım. CIA’nın en güvenilir istihbarat elemanları olmuşlar. Tam kadro CIA’ya çalışır konuma gelmişler. Hatta Fethullah Gülen çekilse CIA’nın istihbaratı ciddi şekilde çöker. Ama CIA derken tabii CIA, MI6’le aynıdır yani İngiliz derin devletinin istihbaratı çöker. Onun için Fethullah Gülen’i verseler o da itirafta bulunsa zaten deccaliyet mahvolur. Yani gelse itiraf etse İngiliz derin devletiyle işbirliği yaptığını, bütün bunları İngiliz derin devletinin yönettiğini isimler vererek, deccalın ismini de vererek anlatsa, ki yakın adamları da biliyor onlar da biliyorlar, deccaliyet kökünden yıkılır biter. Ama vermez bilgiyi vermez. Zaten onlar da göndermezler ödleri kopar. Yani kaçacak diye ödleri kopuyor başında bekliyorlar. Hiçbir yere de vermezler “Kanada’ya gidecek” falan diyorlar ya, öyle bir şeye güvenmezler. Çok korkarlar Kanada’ya gitmesinden. Çünkü konuşursa İngiltere yıkılır, Amerika da yıkılır Fethullah Gülen konuşursa. Adamları da konuşursa yani yapılanmayı açıklarlarsa CIA’ya nasıl hizmet ettiklerini, MI6’e nasıl hizmet ettiklerini, İngiliz derin devletinin ne olduğunu, bütün dünyadaki savaşları, bu kargaşayı onların yaptığını, çünkü tamamen olayın içindeler tam hakimler. Bir de olayın sahibi durumunda onlar şu an. Yani CIA’nın ve MI6’in sahibi konumundalar. İngiliz derin devletiyle iç içeler. PKK da öyle hepsi iç içeler. Onun için halk deccalı tam anlayamadı. Yani deccalın dehşetini fark edemiyorlar. Diyanet İşleri Başkanlığı da büyük bir panik halinde “deccal yok deccal yok deccal yok” diye halkı iknaya çalışıyor. Çünkü deccal yok deyince Mehdi de yok demeleri gerekiyor. Bu sefer “Mehdi yok Mehdi yok Mehdi yok” demeye başladılar. Zaten deccalın da aradığı bu. Çok riskli bir durum oluşturuyor bu, yanlış bir şey ama tabii onların yok demesiyle yok olmaz.

Mesela diyor ki Fethullah Gülen “Ne zaman Kuran’dan kurtulacağız?” diyor. Var mı onun videosu?

ASLI HANTAL: Evet, hazırlayalım. İzleyebiliriz.

VTR- FETHULLAH GÜLEN: “Bir de Kuran Müslümanlığı diye bir sapıklık çıktı. Kuran Müslümanlığı diye bir sapıklık çıktı. Usulüddin uleması ‘hadisin Kuran’a ihtiyacından daha fazla Kuran’ın hadise ihtiyacı vardır’ diyorlar.”

ADNAN OKTAR: Görüyor musun bak gelenekçi kafada gösteriyor. Halbuki böyle bir değil, bunlar Rumiler, Darwinist kafadalar. Ve İngiliz derin devletinin bambaşka bakış açısı içindeler. Gelenekçi İslam dinini asla kabul etmiyorlar. Ama koyu gelenekçi gibi gösteriyor kendini, halbuki şiddetle karşı hiçbir hususunu kabul etmiyor. Hiçbirini kabul etmez.

EBRU ALTAN: “İngiliz derin devleti bağnaz sistemi çok rahat çökertebileceğini, İslam’a öyle saldırabileceğini bildiği için bunu yapıyor” demiştiniz.

ADNAN OKTAR: Tabii. Bu gelenekçi Ortodoks sistemle Müslümanları birbirine düşürmek ve Müslümanlığı yok etmek en sağlam yol olduğu için İngiltere gelenekçi Şiiliği bütün gücüyle destekliyor. Ve Cübbeli Ahmet tarzında, işte başka tarzdaki gelenekçi İslam anlayışında onlar farkında değilken bütün gücüyle destekliyor. Mesela El-Kaide’yi, IŞİD’i İngiliz derin devleti kendisi kurdu, bütün gücüyle destekliyor. Pakistan’da, Hindistan’da her yerde destekliyorlar Malezya’da. Gelenekçi İslam anlayışıyla Müslümanları birbirine kırdırmak en sağlam, en kolay yol onlar açısından. Çünkü Şiilik, Sünnilikten nefret ediyor İngiliz Şiiliği. İngiliz Sünniliği de Şiilikten nefret ediyor ama ölümcül bir nefret.  Ve ikisi de birbiri için ölüm fetvası vermiş durumda. İkisi de birbirini kafir ilan etmiş durumda, bütün mesele birbirleriyle kapıştırmakta, savaşta. Bu kapıştırmayı yaptılar şu an, Irak’ta Suriye’de yaptılar, Yemen’de de yaptılar her yerde de yapıyorlar ve yapmaya da devam edecekler gibi görünüyor. Bizim müdahalelerimizden sonra Suriye’de durdu bu oyun. Bizim hükümetimiz de aslında ilk başta yanlış bir politika izledi. Ne dedi Tayyip Hoca; “Ben Büyük Ortadoğu Projesi’nin eş başkanıyım” dedi. Gerçi bu bir taktikti, o şeytani sistemi görmek için bir taktikti. Ama birçok adam bunu başka türlü anladı. Türkiye’ye de biliyorsunuz ‘akıldaneler’ diye bir ekip çıkarttılar, ikna etmek için ikna turları başladı. Abdullah Öcalan’ın artık çıkması vakti geldiği söylendi. “YPG-PYD terör örgütü değildir” diye hükümetin bakanları açıklama yapmaya başladılar. Ben o dönemde işte canhıraş bütün gücümle “PYD-YPG terör örgütüdür” dedim “aman ha aman” dedim “af falan yok, PKK aşağılık bir örgüttür, haysiyetsiz şerefsiz bir örgüttür büyük bir tehlikedir” dedim. Dedim derken bütün Türkiye’nin gözü önünde bunu yaptık ve bu oyunu bozduk. Tayyip Hoca’nın amacı da adamların ne demek istediğini anlamaktı, oyunu anlamaktı. Rusya’yla Türkiye’nin arasını bozmaya çalıştılar. Biz zorla bu oyunu bozduk ilimle irfanla. Türkiye ile Rusya’nın arasını düzelttik, elhamdülillah. İran’la da Türkiye’nin arası çok şiddetli bozuktu bunu da düzelttik, elhamdülillah. Bak şu an İran, Rusya, Türkiye canciğer kuzu sarması oldular. Eskiden bu tahayyül dahi edilemezdi. O dönemdeki gazetelere bir bakın siz, resmi açıklamalara bakın İran zıddı, Rusya zıddı çok keskin ifadeler vardır. Onları hatta getirelim gazete haberi olarak da gösterelim.

ASLI HANTAL: Fethullah Gülen’in bir açıklaması daha var Adnan Bey Kuran Müslümanlığıyla ilgili.

VTR- FETHULLAH GÜLEN: Dünya kadar onun hafızı yetişir, her gün sabah okurlar. Ama bu bizim içimize ne anlatıyor? Ne zaman kitaptan kurtulacağız? Ne zaman artık içimizin söylediği şeyleri dinleyeceğiz? Kitap bir rehberdi. Hep körler gibi birine arkadan takılarak gidilmez ki.

ADNAN OKTAR: Bak görüyor musun? “Kitabın modası geçti” diyor moda gibi görüyor. Bak “Kuran moda gibi” diyor “peşinden gittik ama” diyor “artık aklımızı kullanalım” diyor “sürekli kitabın peşinden gidilmez ki” diyor, “sürekli Kuran’a da uyulmaz ki” diyor. Adam işte bak tamam deccaliyetin zehrini almış. Şimdi kelime kelime göster işte deccaliyetin vahametini bu üslup tam gösteriyor. Bak “İçimize ne anlatıyor?” “Hiçbir şey anlatmıyor” diyor “boş” diyor. “Ne zaman Kuran’dan kurtulacağız?” diyor. “Kuran’sız bir hayat istiyoruz” diyor bu ne? Deccaliyet. Adam net konuşuyor işte evet, devam et. İçinin söylediği ne? Şeytanın söyledikleri, nefsinin söyledikleri. “Şeytana ve nefse göre hareket edeceğiz” diyor “artık Kitap’a göre hareket etmeyeceğiz” diyor bayağı net konuşmuş. Evet, bak “Rehberdi geçmişte eskiden ama geçti” diyor. Bak “Hep körler gibi” diyor “Müslümanların Kuran’a uymalarına körler gibi” diyor evet. “Kuran’ın arkasına takılıp gidilmez” diyor “kör gibi” diyor. Kuran’a tabi olan müminleri körlükle suçluyor. Halbuki kendisi kör deccalın arkasına takılmış gidiyor. bak “Nefsimize ve şeytana uyalım” diyor açıkça “Kuran’a uymayalım” diyor. Adamlar bunu daha hala göremiyorsa bunlara ben ne diyeyim? İngiltere Gülen’e İngiliz kültürüne verdiği destek sebebiyle ödül verdi alkışlarla buna. Türkiye’nin bölünmesini makul görüyor, İngiliz derin devletinin aldığı kararı anlatıyor. “Ama bizim de şöyle bir görüşümüz var deriz” diyor. Seni kim takar lan? Göstersene onu.

ASLI HANTAL: Evet, dinleyebiliriz.

ADNAN OKTAR: Görüyor musun? Vatanı teslim etmeyi kabul etmiş, İslam alemini parçalamayı da kabul etmiş. Ama o kendi okullarını, kendi sistemini düşünüyor “Bizim de şu adamlarımız imkanlarımız var. ‘Bizim için de şunları yapar mısınız?’ diye teklif edeceğiz” diyor. Senin ağzının ortasına tokadı attılar mı oturttururlar seni. Sen kimsin de sen onlara teklif götüreceksin.

Bunun Dialogue Society isimli İngiltere’de bir derneği var Fethullah Gülen’in gece gündüz homoseksüel menfaatlerini savunan toplantılar yapıyor homoseksüel hakları savunuyorlar. Fethullah Gülen tarafından kurulmuş Dialogue Society diye bir dernek. Tam bir felaket. Bunların üstündeki ben tavırlardan anlamıştım. Çünkü üst perdeden konuşuyorlardı, çok fazla züppe vardı içlerinde çakal, halkı kaale almayan. Baktık İttihat-ı İslam “Ne ittihat-ı İslam’ı ya?” dediler “Bu devirde İttihat-ı İslam mı olur? Artık aklın yolunu benimseyelim” falan diyorlar baktım sapıtmışlar. Bediüzzaman’ı hiç ağızlarına almıyorlar tam bir oynatma mevzubahis. Ama o kadar kitlenin de bunu yemesi bu çok şaşırtıcı, bu hayret verici anlamamaları da çok şaşırtıcı. Onun için bu konuyu TRT’de bilimsel olarak derli topluca anlatmak lazım. FETÖ mensuplarının nasıl bir oyuna getirildiklerini, şeytana nasıl uyduklarını, deccaliyete nasıl uyduklarını TRT bir program olarak hazırlasın, biz de hazırlayabiliriz. Onlar da hazırlasınlar halka anlatalım. Bol delille Fethullah Gülen’in kendi konuşmalarıyla anlatalım.

Evet, dinliyorum.

ASLI HANTAL: Rumi Cami açılışı yapılmıştı İngiltere’de. Bu ortadaki kişi Rumi Forum’da bulunan FETÖ örgütüne ait kişi.

ADNAN OKTAR: Rumi Forum homoseksüel cami açıyor. Homoseksüel renkleriyle de kirletmişler caminin içini. Bak o da sırıtıyor orada.

GÜLEN BATURALP: Burada Rumi Formun başkanı olduğunu gösteren bir resim. Fethullah Gülen için “Onursal Başkanı” diye yazılmış.

ADNAN OKTAR: Hayret böyle bir şey inanılır gibi değil. Bak homoseksüel camisi açıyor “Nurcuyum” diyor sırıtarak bakıyor orada. Hayret edilecek bir şey “Türkiye’yi bölecekler” deniliyor “Tamam, bölsünler. Biz de orada isteklerimiz olacaktır” diyor. Bu nasıl bir kafa adamlarda ben hayret ediyorum ben bunlara.

GÜLEN BATURALP: Dialogue Society Ed Hüseyin’in vakfı ve onunla iletişim halindeler. Burada da aynı zamanda Quilliam vakfı, Ziya Meral.

ADNAN OKTAR: Yani bütün bu İngiliz derin devletinin desteklediği kurumlarla hepsiyle bağlantısı var.

ASLI HANTAL: Dialogue Society’nin bir çalışması var tweette. Burada da “Hristiyanlık ve İslam’da LGBT” diye söylemişler.

ADNAN OKTAR: Yani ana konu homoseksüelliği nasıl meşru hale getirebilir onun peşindeler. Ve “hepimiz Rumi’yiz” diyor “Mevlevi’yiz” diyor. Rumilik üstünden halkın arasında yayıyorlar. Bak diyor ki Fethullah Gülen “Getirisi olan bir şey karşısında bazen kafamıza uymayan şeylere de katlanabiliriz” diyor. “Bunun için de” diyor “elden gelen bir şeyin yapılması gerekirse kan kusulması ama kızılcık şerbeti içmiştim denilmesi gerekiyor” diyor. Türkiye’nin o parçalanması döneminde böyle bir konuşması olmuştu işte akıldaneleri de dağılmıştı Türkiye’nin her tarafına biz o zaman şiddetle tavır almıştık. Adamlar hiçbir şey yapamadılar, felç oldular. “Dikkatlice sizi takip ediyoruz” dedik, “konuşmalarınızı da dinliyoruz hadi konuşun” dedik. Hiçbiri konuşamadı. Türkiye’yi bölmeye kalkanı böleriz” dedik ilimle irfanla, kanunla hukukla. Çivi gibi çakılıp kalmışlardı birçoğu veyahut bazıları diyelim.

Evet, dinliyorum.

VTR: Siz Allah’a nasıl şükrediyorsunuz?

ADNAN OKTAR: Elhamdülillah dersen şükür yerine gelmiş olur. Allah’a şükür, Allah’ım sana şükrediyorum, Allah’a hamdolsun, elhamdülillah hepsi olur. Bir nimetini gördüğünde, hissettiğinde, yaşadığında mümin kalpten de Allah’a hamd edebilir, diliyle de hamt edebilir. Elhamdülillah.

Evet, dinliyorum.

VTR: Sizce perçemimi uzatmalıyım?

ADNAN OKTAR: Dünyalar güzelim benim, perçem çok yakışmış tabii. Kaşların güzel çok güzel yüksekliği hoş. Burnun çok güzel, dişlerin nefis çok güzel. Yüzün genel olarak çok güzel çok anlamlı. Saç rengin de çok iyi olmuş kahverengi yakışmış sana. Perçem genellikle kadınlara yakışır istisnasız yakışır, sana da yakışmış bayağı daha cazibeli olmuşsun daha hoş olmuşsun. Ama iyi yani tam ayarında bence bayağı güzel. Allah sana cennet nasip etsin, güzelliğini daha da artırsın, cennette dost olmayı Allah nasip etsin. Seni çok fazla sevdim şahane bir kızsın, şahane güzelsin maşaAllah.

Evet, dinliyorum.

VTR: Bir yalanı ne zaman savunabiliriz?

ADNAN OKTAR: Bayağı güzel kız. Çok hafif bir makyaj yapmış ama çok çok güzel daha ağır makyaj yapsa çok çok daha güzel olur. Allah Kuran’a tam uymayı, Kuran’la yaşamayı, cennetle şereflenmeyi benim güzelime nasip etsin. Birçok yerde olabilir hayati faydası varsa olabilir. Özellikle söylüyorum işte mesela bazen ağır trafik kazası oluyor falan Allah esirgesin mesela akrabalar falan ölüyor. Tek tek sayıyorlar “deden de öldü, baban öldü” bu kadar aptallık olur mu?

EBRU ALTAN: Ameliyata girecek oluyor.

ADNAN OKTAR: Süper akılsız, adamın morale ihtiyacı var süper tehlikeli, deli misin sen? Adam zaten perişan vaziyette bir de acil sanki yetişmiyor. Dersin “Sapasağlam hiçbir şeyi yok. Senin de bir şeyin yok zaten hemen beş dakika ameliyat olup çıkacaksın, bir şeyin yok” dersin. Ameliyattan çıktıktan sonra “Neredeler?” falan derse “şimdi hastayken buraya gelemezler giriş çıkış yasak hastaneye” falan derler veyahut “onların da hafif sıyrıkları varmış, ayağında kırık falan var” denebilir veyahut “ayağında çıkık var. Sana sevgilerini ilettiler” dersin olur biter. Zaman kazanmak lazım böyle şeyde. Sonra “Allah rahmet etsin” dersin bir şekil, uygun bir şekilde nezaketiyle “zaten herkes fani” dersin. İmanını güçlendirecek bir konuşma yaparsın. Ahiret inancını pekiştirecek konuşma yaptıktan sonra söylenir, güm diye söylenmez. Cennetin güzelliğini anlatırsın, ahiretin güzelliğini anlatırsın. Herkesin ölümlü olduğunu onun da öleceğini herkese anlattıktan sonra “Allah hepimize güzel bir kader nasip etmiş kader içerisinde Allah onları yanına almış. Seni de beni de alacak zaten” anlaşıldı mı? “Bunu hayırla, güzellikle karşılayacaksın” dersin olur biter. Çok fazla örnek verilebilir doğrucu olmanın alemi yok bu tip şeylerde.

Evet, dinliyorum.

GÜLEN BATURALP: Kardeşlerimiz Semih, Hakan, Alkas, Bülent, Şerif ve Eyüp sizi temsilen 2. Uluslararası STK Fuarı’na katıldılar. Fuardaki katılımcılara sizin çok sayıda kitabınız hediye edildi. Kardeşlerimizin görüştükleri bazı kişiler ve kuruluşlar şunlar: AK Parti’den yetkililer, İstanbul Kadın ve Kadın Kuruluşları Derneği, Vefa İnsani Yardım Vakfı, SFRD Vakfı, Bangladeş Herkes İçin Mutluluk Vakfı, Rahma İslami Yardım Vakfı, Uganda Kuran Okulları, Groff’tan Bay Halit, Alsar İnsani Yardım Kültürel Eğitim Vakfı, Muhteşem Endonezya Vakfı, Al Amal Sosyal Yardımlaşma Vakfı, Medeniyet Yolcuları Vakfı, Suriyeli Dernekler Platformu, İmam El Buhari Vakfı, PT Dostluk Derneği, Gençlik ve Spor Bakanlığı, Beşir Derneği, Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu, Uluslararası Hukukçular Birliği Bosna, İlim Hizmet Araştırma Derneği, Toplumsal Refah İçin El-Nur Derneği, Uluslararası Kudüs Eğitim Kültür ve Araştırma Derneği, El- Cemiyetu El- Ictimaiyye, Ehsan Seba Vakfı, Munazzamatu El-Faruk Derneği, Himma Gençlik Derneği, Türk Kızılayı, Mimar ve Mühendisler Grubu, Rabia Mısırlılar Kalkınma Derneği, İsra Uluslararası Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği, Uluslararası Genç Aktivistler, Afrika Kalkındırma ve İşbirliği Derneği, İhlas Vakfı Kazakistan, Uygur Sağlık Eğitim Kültür ve Dayanışma Derneği, Filistin Platformu, Ensar Vakfı, Birlik Vakfı, Filistin Dayanışma Derneği (FIDDER), Uniw Malezya Gençlik Konseyi, Pakistan’dan Sosyal Yardımlaşma Derneği, Bee Skills Merkezi, Araçad Yardımlaşma Derneği, Pakistan’dan Basma Derneği, El-Aksa Birliği, Suriyeli Dernekler Platformu, Filistin Derneği, Cibuti’den katılan bir vakıf, Uluslararası El Tajdit Üniversitesi, Kadın ve Demokrasi Derneği, Türkiye İmam Hatipler Vakfı ve Makedonya’dan Merhamet Derneği. Toplantıda İslam dünyası STK’ları Birliği Genel Sekreteri Ali Kurt, bugün karşılaşılan birçok sorunun temelinde İslam coğrafyasındaki dağınıklığın ve parçalanmışlığın olduğunu belirtti. Sayın Kurt, Müslümanların birlik olmasının önemine dikkat çekti.

ADNAN OKTAR: Herkes birlik olmasını söylüyor. Baş olmadan birlik olmayacağına göre, bir baş gerekiyor. Baş da Mehdi (as)’nin dışında kimse baş olmaz. Ve kimse de baş kabul etmez başka. 150 yıldan beri “hadi birleşelim” diyorlar ama Mehdi (as) olmadan birleşemiyorlar. Bu Allah’ın kanunu buna uyacaklar.

Evet, dinliyorum.

VTR: İnsan bir anda hayatını hiç değiştirir mi bunu siz hiç yaptınız mı?

ADNAN OKTAR: Tabii değiştirir. Ben mesela lise yıllarındayken tipik Ankaralı delikanlıydım. Dinle, İslam’la pek bir alakam yoktu. Namaz kılmıyordum. Oruç tutmuyordum. İslam’ı anlatmıyordum. Kuran okumazdım. Ama bir anda kendimi değiştirdim. Esaslı bir değişim oldu. Sonra gelenekçi İslam anlayışını savunuyordum. Sonra Kuran’ın yeterli olduğunu gördüm. Orada da değişiklik meydana getirdim. İnsan aklını kullanarak tabii ki değiştirir. Çok yakışır. Aklı başında bir insan için bu çok iyi. Akıllı insan kendini çok esaslı değiştirebilir. Tavrını, üslubunu, yaşantısını değiştirebilir. Çünkü münafık değiştiremez. O robot gibi yaratılmıştır hayvan olduğu için değiştiremez kendini. Ama mümin insan olduğu için çok köklü değişiklikler yapabilir. Bütün hayatını değiştirebilir. Ruh sahibi çünkü Allah'ın Kitap’ını okuduğunda tabii ki esaslı bir değişiklik yapar. 

Ama Fethullah Gülen’in izahı hayret ya. Adamlarından bir tanesi de “yeni bir din çıkmasında bir mahsur yok” diyor. Fethullah Gülen’in ekibinin önde gelenlerinden birisi. “Fethullah Gülen de yeni bir din getirmiştir, yeni bir peygamberdir” diyor onu da bir bulun. Demek ki böyle bir şey yaptı bu. Kuran’ı kabul etmiyor bu. Yeni bir din çıkartmış. Yani herhalde böyle Rumilik ağırlıklı, kendi kafasından çıkarttığı bir din. Allah'a inanan bir sistem de değil bu. Kendini haşa Allah gibi görüyor olabilir. Anlaşılacak gibi değil çok korkunç bir görüntü veriyor. Çünkü Kuran’ı alenen reddediyor. “Eski “diyor. “Geçti” diyor. 

Evet, dinliyorum.

VTR: Size göre bakımlı bir kadın nasıl olmalıdır?

ADNAN OKTAR: Ah benim canımın içi o kadar güzelsin ki, bakar bakmaz insan hayranlık duyar sana. Ben mesela hayran oldum sana çok güzelsin. Hem masum, hem temiz, hem güzel, hem kadınsı, hem kaliteli ve bakışların nefis çok çok güzel. Allah seninle beni cennette kardeş etsin. Cennette diğer müminlerle birlikte olalım inşaAllah. Allah seni hep mahfuz etsin, korusun, sağlık sıhhat içinde yaşatsın. Nefis güzelsin nefis, muhteşem. Ve yüzün tertemiz. Dürüst, efendi bir kız olduğun hemen anlaşılıyor. Bir kere kadın tabii çok temiz olması lazım benim görüşüm. Çok çok temiz. Bütün cildi, vücudu, kıyafetleri, ayakkabısı, tırnaklarına varıncaya kadar böyle milimetrik bir temizlik, çok çok temiz olması lazım. Zaten yüksek bir vicdana ve yüksek bir ruha sahip olması, asil olması gerekir. Allah’tan korkması lazım. Süslü giyinmesi şart değil. Ama hoş böyle etkileyici bir kıyafet güzel olur. Ama tabii güvendiği bir yer olursa. Güvenmediği bir yerde sakın. Çünkü zalimler var, vicdansız insanlar var çok riskli olabilir. Bakışları çok önemli bir kadının, yüzündeki ifade çok önemli. Makyaj hayati, makyajsız kadın düşünemiyorum. Makyaj mutlaka şart. Hafif güzel bir koku çok güzel olur. Ama cilt sağlığı çok önemli bence en önde gelen şey o. Cildinin çok sağlıklı ve temiz olması. Bakımlı bir kadında benim aradıklarım bunlar. Benim dünyalar tatlımı ben bir daha göreyim çok güzel o. Bir daha dinleyeyim.

VTR: Size göre bakımlı bir kadın nasıl olmalıdır?

ADNAN OKTAR: Allah seni hep korusun, hep hayırla sarsın. Ve insancıl olması çok önemli bir kadının. Huysuz olmaması, sevecen, dengeli, tutarlı olması, makul olması çok önemli. Ama bence temizliğin üstüne yok. En üstte olacak şey temizlik. Beden ve üst temizliği, kıyafet temizliği. Ve mutlaka eye liner veyahut sürmeyle gözde makyaj ve mutlaka dudakta ruj kadında bu iki husus çok önemli.

Evet, dinliyorum.

VTR: Güzel ahlaklı olmak için ne yapmalıyım?

ADNAN OKTAR: Kuran’a uymak gerekiyor ama Kuran’a uymak deyince insanlar “altı bin altı yüz atmış altı ayete nasıl uyacağım?” falan. Altı bin altı yüz atmış altı ayetin yüzde yetmişi, yüzde sekseni hüküm içermez. Hatta yüzde doksanı hüküm içermez. Öğütler vardır, tekrarlar vardır. Misaller vardır anlaşılması için. Hüküm ayetleri çok azdır. Dolayısıyla güzel ahlak için şartlar çok belirlidir. İşte sabırlı olmak, şefkatli, merhametli olmak, saygılı olmak, derin düşünmek, Allah'ı unutmamak, şirk koşmamak, egoistlikten, bencillikten kurtulmak. Bunlar yeterli Allah'ın hükümlerine titiz olmak. Ama hepsinin üstünde samimiyet. Samimi oldun mu hepsi biter. Çok çok samimi olmak lazım. Vicdanın sesini dinlemek lazım.

Evet, dinliyorum.

VTR: İsrail’in Ortadoğu planları gerçekleşir mi?

ADNAN OKTAR: MaşaAllah benim canıma maşaAllah. Hem çok güzelsin canımın içi, hem çok masumsun, hem çok nurlusun. Yüzüne bakar bakmaz tertemiz bir Müslüman olduğun anlaşılıyor. Allah seni cennetten getirmiş gibi görünüyorsun. Allah seni cennette bana dost, arkadaş etsin. Sana uzun ömür, hayırlı bereketli yaşantı nasip etsin. Seni üzenler hiç olmasın, hep mutluluk içinde yaşa inşaAllah. İsrail’in Ortadoğu planları gerçekleşecek tabii. İsrail’in Ortadoğu planı Peygamberimiz (sav)’in dediği plandır. Kuran’ın dediği plandır. Bütün Ortadoğu’ya İslam hakim olacak. Ve Siyon Dağı’ndan İslam dünyaya ilan edilecek, İslam'ın hakimiyeti. Mehdi (as) Moşiyah tarafından açıklanacak. Dolayısıyla İsrail hakimiyeti demek Mehdiyet’in hakimiyeti demektir. Hatta Peygamberimiz (sav) Mehdi (as) için “Ben-i İsrail görünümündedir” diyor zaten ona işaret olarak. “İsrail’den bir recul gibi” yani “bir resul gibi görünür” diyor. “İsrailli bir peygamber gibidir görünüşü” diyor. “Heybetlidir” diyor heybetli ve acar görünüşü. “Irk olarak da o tarzda görünür” diyor. Zaten Yakup neslindendir Mehdi (as). Dolayısıyla Allah'ın Hz. Yakup (as)’a vadettiği, Hz. İbrahim (as)’e vadettiği güzellik İslam'ın dünya hakimiyetidir. Yani La İlahe İllaAllah Muhammeden Resulullah, Musa Resulullah, İsa Resulullah bu. Dolayısıyla bunu göreceğiz. İsrail de şu an istese de istemese Mehdiyet’e hizmet ediyor. Birleşmiş Milletler de, NATO’da kim olursa olsun herkes şu an Mehdi (as)’a hizmet etmeye mecbur. Kurtulamaz bundan. Ne yaparsa yapsın kurtulamazlar. Mesela münafık da ne yaparsa yapsın Mehdi (as)’a hizmet eder. Küfür ne yaparsa yapsın Mehdi (as)’a hizmet eder.

Evet.

ASLI HANTAL: Hava Kuvvetleri Komutanlığı Başsavcısı Emekli Albay Ahmet Zeki Üçok yurtdışına kaçan FETÖ’cü askerlerin suikast timi oluşturduklarını ve yeni bir eylem hazırlığı içinde olduklarını ileri sürdü. FETÖ'nün suikastçılarını Makedonya ve Kosova'da eğittiğini söyleyen Üçok “Siyaset adamlarına, önemli sivil toplum kuruluşu temsilcilerine, din adamlarına, spor yöneticilerine, sanatçılara karşı olacak bu eylemler” diye konuştu.

ADNAN OKTAR: Öyle bir şey yapmaya kalkarlarsa onları tek tek yurt dışında armut gibi toplarız. Kanunla, hukukla gereğini yaparız. Akılları yetiyorsa öyle bir atakta bulunsunlar da göreyim. Bak açıkça söylüyorum. Yerin yedi kat altına girseler sürükleye sürükleye çıkartırız. Sürükleye sürükleye de buraya getiririz. Densizlik, münasebetsizlik istemiyoruz. Dediğimizi yaparız yani söyleyeyim kanunla, hukukla. Deneme mi istiyorlar acaba? Örnek mi istiyorlar? Sakın böyle bir şeye yeltenmesinler.

Evet, dinliyorum.

VTR: Kadınlara yakıştırdığınız en güzel renk hangisi?

ADNAN OKTAR: Aferin benim canlarıma çok hoşuma gidiyor böyle genç kızların tesettürlü olması. Çok yakışıyor onlara çarşaf. Canımın içi Allah seni sonsuza kadar cennetinde nimetler içerisinde yaşatsın. Güzel yüzlüm şimdi kadının cilt rengine göre değişir o. Beyaz bir kadına siyah iyi gider. Ama esmerse sarı renk, turkuaz, beyaz onlar güzel olur. Beyaz kadına da bunlar gider ama genelde hep bu tarz düşünebiliriz. Benim canlarıma, benim güzel yüzlümle de, demin dünyalar tatlısıydı, diğer bütün yayınladığımız güzel hanımlarla Allah cennette birlikte olmayı, kardeş olmayı, dost olmayı nasip etsin.

Evet, dinliyorum.

VTR: İnsanlar Allah'a neden nankördür?

ADNAN OKTAR: Bayağı güzel, çok çok güzel bütün yüz hatların çok güzel. Allah seni nuruyla sarsın. Cennetin güzel kızlarından olursun inşaAllah. Ben güzel yüzlümü yine duymak istiyorum.

VTR: İnsanlar Allah'a neden nankördür?

ADNAN OKTAR: Güzel yüzlüm eğer dikkatlice bakılırsa ölü olduklarını görürüz öyle insanların. Ölü çok fazla insan var aramızda. Mesela biz münafıkların da dikkatlice baktığımızda ölü olduğunu görüyoruz. Hep zalimler falan mesela Hülagü falan bunlar ölüdür. Hitler, Stalin falan ölüdür dikkat edin anormaldir hareketleri falan. Konuşma biçimleri falan ölü oldukları anlaşılır. Mesela Lenin de öyle baktığımızda normal bir insan olmadığı anlaşılır ölüdür. Dolayısıyla öyle olunca tabii özel yaratıldıkları için Allah'a karşı nankör ve isyankar olurlar. Müminler onu görünce Allah'tan yana olup, Allah'ı savunurlar Allah işte onu beğeniyor. Yani çok seviyor Allah. Kendisini savunmamızı çok seviyor özel yaratıyor onları. Mesela münafığı özel yaratır. Biz Allah'ı savunduğumuz, Müslümanları savunduğumuz için bir güzellik oluşur. Allah'ın sevdiği bir eylem olmuş oluyor bu. Mesela Darwinizm'i yaratıyor. Biz cansiperane Darwinizm'in geçersizliğini anlatıyoruz Allah bunu beğeniyor. Halbuki Darwinizm'i yaratan da Allah'tır. Yani onunla mücadele etmemiz için yaratıyor. Dolayısıyla Allah'a karşı nankör insanları da Allah özel yaratır. Onlara bakıp ibret alırız. İnsanları uyarırız ve Allah'tan yana, Allah'ı koruyan, Allah'ın dinini koruyan bir tavır içine gireriz. Hatta savaşa giriliyor biliyorsunuz,  kan akıyor, boynu kopuyor, kulağı kopuyor Allah'ı korumak içindir bunlar hep. Allah'ı sevdiği içindir. Allah'ın dinini sevdiği için. Allah bunu çok beğenir. Müthiş bir sevgi gösterisi olduğu için çok beğenir. İnsanın mesela çocuğu oluyor çocuğunu korumak için nasıl atak yapıyor? Değil mi? Sevgisinden. Yani anneler yangının içine giriyor çocuğunu kurtarmak için, yanan ateşin içerisine. Çok fazladır, o kadar fazladır ki mesela evde yangın var “içeride çocuk var” diyor “Ne yapıyorsunuz hanımefendi?” falan diyorlar. Hiç direkt dalıyor yangına, ateşin içine yanıyor yani cayır cayır yanıyor ama kurtaracağım diye giriyor sevgiden. Net şehit olur o. Çünkü orada artık cinnet geçirdiği için normalde tabii intihar gibi görünüyor ama değil cinnet geçirmiş oluyor o. Ama sevgiden cinnet geçiriyor, koruma hissinden cinnet geçirmiş oluyor.

Evet, dinliyorum.

VTR: Sıcakla mı yoksa soğukla mı aranız daha iyidir?

ADNAN OKTAR: Ah severim ben senin güzelliğini, tatlılığını. Sıcak da bazen rahatsız edici oluyor hakikaten. Ama sıcağın güzelliği bahçede falan oturmak için iyi oluyor. Çimlere uzanmak için falan iyi oluyor. Soğuk da insanı dinç tutuyor daha iyidir. Genel olarak daha canlı tutar. Mesela alerji daha az olur soğukta. Cilt için daha iyidir soğuk. İşte Allah ikisi de güzel olduğu için bir onu veriyor bir onu veriyor. Şimdi mesela bak kışı veriyor Allah, sonra baharı veriyor. Bıkmamamız için de sürekli değiştirerek. Mesela sürekli bahar yapmıyor. Sürekli yaz da yapmıyor o değiştirmesi de çok büyük bir nimet, güzellik. Ben güzel yüzünü bir daha göreyim.

VTR: Sıcakla mı yoksa soğukla mı aranız daha iyidir?

ADNAN OKTAR: Yeni nesil çok güzel o kadar seviniyorum ki maşaAllah. Çok berrak zihinleri. Sevgileri de çok güzel, hep insancıllar. Eskiden hep terörist, anarşistler falan olurdu bizim dönemimizde 71’lerde falan. Hep ya komünisttiler ya bilmem teröristtiler birçoğu öyleydi. Hepsi olmasa da yani sevgi dolu insan pek yoktu. Şu an çok iyi maşaAllah. Allah hepsine cennet versin, hepsini de cennette bana kardeş etsin.

Evet, dinliyorum.

VTR: Masonlar neden sembollere önem verir?

ADNAN OKTAR: Yakışıklım adamlar işte karşıdaki insanların kafasını kullanmasını istiyor. Masonlar o sembolleri hiçbir zaman için açıklamıyorlar. Mesela Mısır Mason mabetlerinde de var Eski Mısır'da Firavun devrine ait mabetlerde. Hiç açıklanmıyor mesela bak o mason mabedinde helikopter var, denizaltı var. Sorsalar hiçbiri açıklamaz. Ama mesela üstat olanlar biliyorlar ne anlama geldiğini bir kısmı bilir. Mesela düğüm resimleri vardır. Alfa ve Omega bak on iki bin yıllık Mason mabetlerinde vardır Alfa ve Omega, A ve O harfleri. Masonlar biliyor ama insanlar bilmez. Bak on iki bin yıl önce Latin harfi var on iki bin yıl önce. Çivi yazısı her şeyden önce bu. Daha yazı icat edilmedi dedikleri dönemden önce. Latin harfi ile Alfa ve Omega, A ve O harfi var. Ve en eski Mason dergahlarda da bu görülüyor. En eski yazıtlarda da görülüyor. Mesela üçgen, üçgen içinde bakan göz, pergel beş bin yıllık, dört bin yıllık kaya oymalarında görülüyor. Sembol çözmek onların aklını geliştiriyor. Kafalarını çalıştırmalarını istiyorlar, sürekli o sembollerin üstüne düşünüyorlar. Yani “bu sütundan gaye nedir?” Mesela “burada Jakin ve Boaz niçin yazıyor? Neden böyle bir üçgen var? Üçgenin bu çizgileri neyi anlatıyor?” Efendim, “bu bakan gözden kasıt ne? Buradaki ışıklar nedir? Mala neyi ifade ediyor? Şakül neyi ifade ediyor? Arı, arı kovanı neyi ifade ediyor?” Yüzlerce, yani onların sürekli bunu yorumlamasını istiyorlar.

ASLI HANTAL: Göbeklitepe’deki sütunlarda A-O harflerini gösteren bir filmimiz var.

ADNAN OKTAR: Bak A ve O harfi on iki bin yıllık sütunda var. Çift sütun mesela ne anlama geliyor?

ASLI HANTAL: Yine bahsettiğiniz helikopter ve denizaltı resimleri var. Burada A ve O resim olarak.

ADNAN OKTAR: Burada da pergel öbüründe de. Mesela adam buna bakıyor. Bu bir Mason mabedi. İçinde helikopter var. Üç bin beş yüz, dört bin yıllık bunlar, Firavun devrine ait. Denizaltı var, yat var.

GÜLEN BATURALP: H ve Y harfleri demiştiniz.

ADNAN OKTAR: H ve Y harfleri evet doğru. Yan yana H ve Y harfi var. Başka da var orda şimdi onları anlatmıyorum. Yani orada açıkça görülen amblemler var. Mesela o sol taraftaki resmi yaklaştır. Arıyı andırıyor değil mi? Evet, o da Mason sembolüdür.

Evet dinliyorum

VTR: İslam’ın modası nedir?

ADNAN OKTAR: Canlarım benim o kadar seviniyorum ki maşaAllah. Yeşil de çok yakışıyor genç kızlara böyle. Hazreti Ali (kv)’nin rengidir yeşil. Hızır (as)’ın rengidir. Benim canım çok nurlu. Böyle dindar olman genç yaşında, çarşaf giymen, Allah’ın hükmünü yapman, Allah’ın hükmünü uygulaman ve bu kadar nurlu olman senin için çok büyük bir şeref. Allah sevgini kat kat arttırsın. Nurunu arttırsın, seni cennet kızı yapsın ve senin hiç üzülmeyeceğin bir hayatla seni Allah yaşatsın. Çok çok güzelsin canımın içi. Kaş, göz, burun, dişlerin, dudaklar çene hepsi çok güzel ve onurlu iffetli bir kız olduğun, temiz birisi olduğun, temiz bir insan, güvenilir bir insan olduğun gözü kapalı görünüyor yani hiç tereddüt edilmiyor maşaAllah. Allah seni uzun ömürle yaşatıp cennette de bana kardeş etsin. İslam’ın modası, yani bütün dünyadaki modaya uyabilir Müslüman hiç fark etmez. Ama mesela başörtüsünü şık yapıyorlar güzel oluyor. İpek başörtüsü falan iyi olur. Renkli başörtüleri falan hepsi olur. Mühim olan kapanmaları. Ama her moda olur. Mesela piercing modası var şu an genç kızlar, Müslüman genç kız da yapabilir. Dövme modası oluyor mesela dövme onu da yapabilir. Yani kendi arkadaşları içerisinde rahatça görünecek şekilde giyinebilir de. Güvenli ortamda giyinebilir. Hiçbir mahsuru yok.

Evet dinliyorum.

VTR: Birine sevgi göstermenin en iyi yolu nedir?

ADNAN OKTAR: Tarzın çok güzel olmuş. Yüzün zaten çok güzel. Ama o takken beren efendim gözlüğün falan çok iyi bir bütün meydana getirmiş. Çok hoş olmuş. Bir genç kız birisini gerçekten çok seviyorsa, çok değer veriyorsa Allah onun yüzüne zaten o heybeti hemen kor. Hiç gayret etmesine gerek yok. Bakışlarından hemen anlaşılır. Elektriğinden hemen anlaşılır. Allah sevilenle seven arasında hemen o bağı kurar. Hemen o bağı kurar. Kulun bunun için özel gayret göstermesine gerek dahi kalmaz. Allah karşılıklı sevgiyi zaten ortak yarattığı için onun elektriğini ona aktarır onun elektriğini ona aktarır. Onun bakışının güzelliğini ona, onun bakışının güzelliğini ona aktarır. Kalplerinde karşılıklı bir nur alışverişi bir pozitif elektrik alışverişi olur. Zaten tarif edemeyeceği şekilde sever. Ama tabii buna güzel sözler eşlik etmesi lazım. Güzel gördüğü şeyleri anlatması lazım. Mesela bir genç kızı seven önce ona güven vermesi lazım. Yani onun hayatına, namusuna, dinine, imanına, mukaddesatına, her şeyine sahip çıkacağına dair kesin bir teminat vermesi lazım. Ve hürriyetine müdahale etmeyeceğine dair. Hürriyeti çok önemli çünkü genç kız değil mi mesela bir şey yapıyor, adam ‘şunu yap’ öyle olmaz. Hürriyete müdahale saygısızlıktır. Saygı varsa hürriyete müdahale olmaz. Mesela sen çok güzel bir kızsın. İnsan doğal olarak sana saygı duyar çok değer verir. Ama karşı karşıya geldiğinde bu hemen hissedilir. Ama bazen de kilometrelerce ötelerden o sevgi bağını Allah kurar. Yani zaman mekân hiç etkisi olmaz. Muazzam bir sevgi oluşur. Mesela ta Amerika’da olur ama delicesine sever. Allah’ın bir mucizesi çünkü orada bir elektrik akımı oluşmuş oluyor. Elektrik akımı için mesafe olmadığı için. Müminler birbirine karşı mesafeli olmadıkları için hemen ulaşır. Mesafeli de olsa ulaşır ama mesafe olmadığı için de Allah hemen ulaştırır.

Evet dinliyorum.

GÜLEN BATURALP: ABD merkezli araştırma kuruluşu Pew'un Ortadoğu’da yürüttüğü çalışmadan bölge halklarının Türkiye’yi bölgede en çok etkisini arttıran ülke olarak algıladığı sonucu çıktı. Cumhurbaşkanı Erdoğan ise bölgede en yüksek olumlu algıya sahip lider.

ADNAN OKTAR: Doğru çünkü Allah için hareket ediyor. İhlaslı hareket ediyor. Kim ne der dinlemiyor. Allah ne der ona göre hareket ediyor. O yüzden doğru hareket ediyor.

VTR: Adnan Bey kokain komplosunu önceden nasıl bildiniz?

ADNAN OKTAR: Canımın içi onu iki gün öncesinden gazetelerde yazmaya başladılar. Kokain içtiği iddia ediliyor falan demeye başladılar. Anladım ki o şekilde bir komplo yapacaklar. Kokain içtiği iddia ediliyor dediler yani, kokain kullandığı. Hatta Vatan Gazetesi miydi tam hatırlamıyorum da onu buluruz zaten getiririz. Oradaki ifadeden anladım ki kokain. Yani bu tarz bir komplo yapılacağını faksla duyurdum. Emniyet Müdürlükleri falan her yere yazdım. İki gün öncesinden faksla yazdım. Üçüncü gün gözaltına alındım İzmir’de yetmiş iki saat gözaltında tuttular. Kanımda çok yüksek dozda kokain çıktı. Yetmiş iki saat, hâlbuki kokain vücutta yirmi dört saatte sıfırlanıyor tamamen atılıyor hiç kalmıyor. Yani kanda sıfırlanır. Benim kanımda en yüksek oranda. Beş mikrogram bölü mililitre çıktı. Emniyette verildiği anlaşıldı. Yiyecekle verildiği anlaşıldı. Hakim zaten o yönde adli tıpa sordu. Adli tıp, o zaman FETÖ’cülerin falan cirit attığı bir yerdi yani. Yedi kere sorduk yedisinde de anlamazdan geldiler. “Gram mı dediniz santim mi? Ay pardon neydi tam anlayamadık. Bir daha soruyoruz. Ya sizin anlatmak istediğiniz kokain anlamında soruyorsunuz değil mi?” “Evet” diyoruz “kokain yemekle beraber?” “Haa” diyor “gramla santimi tam karıştırdık” diyor. Getireyim inanamazsınız yani. Yedi kere sordurduk en sonunda “tabii ki olmaz” diyor. Yani biz dedik ki kardeşim “Bize açıkça söyle. Yirmi dört saat bir insanın kanında kokain kalır mı?” Yedi kere sorduk cevap vermediler. Ne uzatıyorsun işte kalmayacağı bütün tıp kitaplarında her yerde yazıyor ne uzatıyorsun? Sonunda döşendiler tabii dediler “emniyette verilmiş” dediler yani ne uzatıyorsunuz? Emniyette verildiği anlaşıldı. Emniyette kimin getirdiğini araştırmadılar. Eve kokaini kimin getirdiğini onu da araştırmadılar. Kapandı gitti konu. Hürriyet Gazetesi falan sür manşetle verdi. “Adnan Hoca kokainman çıktı” diye. Sabah Gazetesi Sabah’tı tamam. Sabah yapmıştı o zaman evet. “Kokainman çıktı.” Beraat edince de hiçbiri haber yapmadı. Adli Tıp raporunu da haber yapmadılar. Adli Tıp “emniyette verilmiş” dedi onu da haber yapmadılar. Hatırladığım kadarıyla Sabah Gazetesi’ndeydi evet Sabah. İki gün öncesinden kokain kullandığımı yazdı. Anladım ki komplo o tarzda yapılacak. Çünkü diyor işte adam, “evin ortasında esrar yaktıkları” diyor, “kokain içtikleri” diyor falan. Şeklini şemalını tam anladım. Dedim ki evimize herhangi bir yere böyle kaçak silah koyabilirler, uyuşturucu koyabilirler her şey yapabilirler. Kokain koyabilirler buna göre tedbir alınsın dedik. Bütün emniyete her yere yazı yazdım. Sonra ben gözaltına alınınca emniyette, hâkime dedim ki “efendim ben her yere faks çektim zaten iki gün öncesinde” dedim. Komplo yapılacağına dair dedim. Hâkim hemen anladı durumu. Polisleri dizdi böyle yirmi polis. “Ben hayatımda ilk defa böyle eve aramaya yirmi polisle gidildiğini görüyorum” dedi. “En fazla üç polis, beş polis gider” dedi. En fazla arama yapmaya, en fazla ev çok büyükse en fazla beş polis. Zaten küçük bir ev üç polis. “Yirmi polisle gitmişsiniz” dedi. “Bu neyin nesidir? Bir de elinizle koymuş gibi üç dakikada bulmuşsunuz” dedi. “Hayret” dedi, bak bunu derken polislerin hepsi ellini kollarını bağladılar başları önde. Keşke onların fotoğrafları olsa da gösterebilsek. Hepsinin başı önde yere bakıyorlar. Ellerini kollarını bağlamışlar. Yani hani böyle suçlu yakalarsın ya aynı o şekilde. Benim ifademi aldı dedi ki “senin ifaden çok samimi” dedi. “Onu yazın” dedi. “İfadesinin samimi olduğu görüldü” dedi. “Adli Tıp’tan sorulsun” dedi. Yani y”emeğe katılarak kokain verilebiliyor mu? Bu anlaşılsın. Bir de yirmi dört saat işte kanda kokain kalıyor mu? Bu da tespit edilsin” dedi. Adli Tıp yani içler acısı soruları bir görseniz. Bir türlü anlayamıyor. “Gram mı mikrogram mı dediniz?” diyor. Açıkça gram diyor işte. Mikrogram bak mikrogram diyor neyini anlamıyorsunuz? Yok, kilo tabii ki mikrogram. “Efendim” diyor “anlayamadım” diyor.

ASLI HANTAL: Beraat kararınızı da görebiliriz.

ADNAN OKTAR: Bak “beraatine” işte bu kadar. Bak “kesin ve inandırıcı delil elde edilememiş olduğundan.” Bak “kesin” ve bak dikkat edin. “Kesin ve inandırıcı delil edilemediğinden” diyor bak. Şimdi kardeşim bundan kesin delil olur mu? Kanında çıkmış evde de çıkmış, bitti. Ama mahkeme ne diyor. “Kesin ve inandırıcı delil olmadığından” çünkü eve de polisin getirdiğini anladılar. Yiyeceği de polisin… O ikisi de tespit edildi ama hangi polis koydu onu tespit edemediler etmediler. FETÖ’nün fink attığı dönemler.

Bak Sabah Gazetesi manşetten vermişti. Bak görüyor musun ne diyor? Kokain partileri ve uyuşturucu. “Adnan Hoca’nın ağına düşürdüğü gençleri kokain partileri ve uyuşturucuya alıştırdığı” diyor görüyor musun kokain? Onu be okuyunca, Sabah Gazetesi bunu manşetten verdi yani sürmanşet ana sayfa bununla doluydu. Anladım ki komplo o şekilde yapılacak. Hemen her yere faks çektim. Silah da bulundurabilir evde öyle bir şey de yapabilirler dedim. Her şey yapabilirler. Nitekim tam teşhis on ikiden oldu. Yoksa ben içerdeydim. Eğer Adli Tıp’a gitmeseydik Adli Tıp’ın anlamadım pardonlarına direnmeseydik ve faks çekmeseydim önceden, kokainden içerdeydik.

Evet dinliyorum.

VTR: Kız kavgaları hakkında ne düşünüyorsunuz?

ADNAN OKTAR: Güzel yüzlüm genç kızları teşvik ediyorlar çocukları. Zaten kâbus gibi ortam var. Darwinist, materyalist zihniyet bu 1940’lardan kalma bu kafayı genç kızlara uygulatmaya çalışıyor. Çocuklar da o belanın içine bu çirkin modanın içerisine istemedikleri halde düşüyorlar. Her lisede bir teşvik var böyle delice bir çirkin bir moda. Bunu kesinlikle durduracak tedbir almak lazım. Bayağı berbat, çok itici ve korkunç bir tavır. Genç kızlar sanki kâbus ortamında yaşıyorlar gibi oluyor. Yazık günah değil mi? Polis tedbiriyle rahatça ortadan kaldırabilirler. Yani bunu yapan, teşvik eden kim varsa gözaltına alınırsa mesele kökünden hallolur. Yani konuya hafif gözle bakılıyor. Bir de biraz sempatik gösteriliyor işte “kız kavgası var yine” falan. İnternette falan facia. Birbirlerini yerlerde sürüklüyor o genç kızlar yazık günah değil mi? Çok acı çekiyorlar yani döven de çok acı çekiyor dövülen de acı çekiyor. Herkes kötü bir konuma düşüyor. Yazık günah yani. Çok ciddiye alıp hiçbir şekilde müsaade etmemek lazım.

İnternette de böyle kız kavgası diye bunları sempatik bir şey gibi gösteriyorlar, o çocukların saçlarını falan yoldurtuyorlar yani eli yüzü yırtılıyor, sakatlananlar oluyor yazık günah ve o çocuk dehşet içinde yaşıyor. Ertesi gün okula gidemiyor, sokağa çıkamıyor bu kadar dehşet yaşatmanın bir alemi yok, bu ciddi suç kapsamına alınıp kesinlikle engellenmesi lazım müsaade edilmemesi lazım.

Evet, dinliyorum.  

VTR: Zebanilerin görüntüsü nasıldır?

ADNAN OKTAR: Cehennem zebanileri Müslümanlara görünüşü aslan gibi delikanlı, çok güzeldirler ama cehennem ehline görünüşleri dehşet vericidir bayağı korkacakları gibidir ve çok güçlü kuvvetlidirler onların kabusudur. Müminlere güzel görünürler, iki tür görünme şekilleri var.

Bu bizim eve kokain koyan polis aynı polis başka bir sanatçının evine de aynı şekilde kokain koymuş o da ayrıca tespit edildi aynı adam. Ben gördüm zaten cebi doluydu böyle “ne var o cebinde göster?” dedim. “Kesinlikle olmaz” dedi. “Ben anladım zaten öbür evlerde de sen arkadaşların evlerinde de çıkaracaksın kendi kafanca” dedim. “Ben seni takip edeceğim yapamayacaksın” dedim. Hakikaten diğer arkadaşın evine gittik sürekli gözüm üzerindeydi hiçbir şey yapamadı. Ama eşkal çok acayip bozuktu adam, ben direkt esrarkeş tipi vardı hatta ben dedim polisin yanında “şunun tipine baksana” dedim. Dışarda bulsan hiç gözü kapalı alır götürürsün böyle, tam esrarkeş tipi vardı.

EBRU ALTAN: Aslında bunun çok detaylı haber yapılması gerekirdi, sizin ne berat haberiniz yapılmış, ne adli tip raporunun gerçek hali.

ADNAN OKTAR: Ben bundan rahatsız olmam bana rahatsızlık vermez, yapanlar zaten sonra rezil kepaze oldu o FETÖ’cüler ama akılsızlık. Her seferinde mağlup oldular, her seferinde Allah ayaklarına dolandırdı.

Evet, dinliyorum.

VTR: Keşke bu kişiyi tanımasaydım dediğiniz biri oldu mu?

ADNAN OKTAR: Keşke bu kişiyi tanımasaydım denmez diyemeyiz çünkü münafık çıksa da münafık Müslüman için çok önemli çünkü münafık Müslüman topluluğunun şevkini, heyecanını artırır, birlik beraberlik ruhunu güçlendirir. Bereket ve zenginlik getirir, ataklığı artırır, aklı açar, ibadet gücünü artırır ve Müslümanlara nelerden saldırılabileceğine dair bilgiyi mümin çok daha rahat elde edebilir ve ona göre bilginin gücünü kat kat artırarak bir güç yapılanmasına gider. Mesela münafık Müslümanlara nerden saldırılacağını Peygamberimiz (sav)’in zamanında biliyordu, hangi konularda saldırılacağını biliyordu, müminler de onları tespit edip o kısımları daha güçlendiriyorlardı saldırabilecekleri yerleri. Bu, Müslümanların güçlenmesine neden olur. Zaten münafığın dışında da Müslümanlara öyle ciddi saldıran olmayacağı için münafık cihat için en hayati varlıktır yani Müslüman cihatta en çok münafığa dikkat etmesi lazım. Münafık da yakalandığında hiç bırakılmaması lazım yani çökme tarzında böyle çünkü en kıymetli ibadet münafıkla yapılan ibadettir, münafığa karşı yapılan mücadele en makbul mücadeledir. Her harfi, her kelimesi çok makbuldür.

Evet, dinliyorum.

VTR: Okulda en gereksiz ders hangisidir sizce?

ADNAN OKTAR: Benim zamanım için diyorsan ticaret dersi var ticaret, illet olurdum böyle ticaret defterim vardı abuk sabuk işte gelirler yazılırdı, giderler yazılırdı sonra o eşitleniyor çok münasebetsiz bir şey mantığı da yok. Muhasebe dersleri vardı, ticaret dersi bir hocamız vardı şu an detaylı bilgi vermek istemiyorum da, zaten duvarlar gri, tahta masalarda ticaret dersi. Sonra da müzik dersi en gıcık olduğum ders do, mi, sol, mi, sol, mi, mi, re, re böyle müzik mi olur? Getir darbukayı, kemanı, cümbüşü yık ortalığı yedi ceddine rahmet olsun ne güzel. O notalar tek tek böyle nota defterine yazardık ne eziyet kardeşim. Müzikle alakası yok, tek kelime alakası yok. “Bak postacı geliyor, selam veriyor” koro halinde tam mide sancısı için bire bir. Kabusumdu benim, ya kardeşim müzik dersi öyle mi olur? Böyle yanık sesli birisini getirirsin oraya değil mi? Orhan Baba’dan parçalar söyler, yabancı parçalar da söyler, darbuka, kanun, klarnet, cümbüş dizersin yıkılır ortalık, müzik dersi böyle olur. Sol anahtarı vardı kabusum şöyle şöyle.

Evet, dinliyorum.

VTR: Neden her mahallede her gün bir nöbetçi eczane bulunmuyor?

ADNAN OKTAR: Yakışıklım o olması gerekiyor ben sen söyleyince şaşırdım yani yasaktır aksini yapamazlar acaba kepenkleri kapalı olduğu için.

YASEMİN AYŞE KİRİŞ: Yok, çoğu zaman sapa yerlerde olabiliyor ve çok aralıklı olabiliyor, zor oluyor bulmak.

GÜLEN BATURALP: Her semtte iki tane belki yapıyorlar çok aralıklı.  

ADNAN OKTAR: İki misline çıkartsınlar onu konuşalım ne olacak bir gece değil mi? Tabii, çok zor olur.

Evet, dinliyorum.  

VTR: Benim sorum şu: Ortadoğu’daki Arap liderler kime hizmet etmektedir?

ADNAN OKTAR: Yakışıklım sen sezmişsin zaten ama bayağı güzel yüzlüsün önce onu bir söyleyeyim. Çok çok güzel delikanlısın Allah güzelliğini kat kat artırsın, bir de süper yakışıklısın Allah seni cennetiyle şereflendirsin. Akıllı olduğun da anlaşılıyor üslubundan. Hepsi değil ama epey bir bölümü zaten İngiliz vatandaşı oradan anla işte. Çocuklar hep İngiltere’de okuyor. İngiliz derin devleti oraya yüz elli yıldan beri yatırım yapmış, sağlama almış yani. Hepsi ana dili gibi İngilizce konuşur, İngilizce konuşmak suç değil ama İngiliz aksanıyla ve hep bir ayakları İngiltere’dedir. Anası, babası, dedesi falan hep İngiltere eğitimlidir. İngiliz vatandaşı olmayan çok nadirdir.

Bizim eve bu oyun oynayacaklarını anlayınca ben anladığımda kokain veyahut ona benzer komple yapılacağını anlayınca anneme söyledim. Dedim ki, “evin her tarafını böyle didik didik arayın ve temizleyin” dedim. “Bunlar bir şey sürer oraya buraya bir şey yaparlar başımıza iş çıkartırlar” dedim. Komşu alt komşu bizim Salih’in annesi o evde çok hanım bir hanım yaşıyor hala, annemle beraber bütün kitapları falan tek tek elden geçirmişler hepsini. Her yeri silmiş süpürmüşler böyle bütün rafları falan gıcır gıcırdı. Buna rağmen adamlar yine getirip kokaini koymuşlar kitapların arasına. Zaten geldi polisler benim kitaplığın önünde durdular ama kaynıyor polis kaynıyor yirmi polis ufacık oda zaten, ufacık bir salon hepsi kütüphaneye doğru bakıyorlar olay yerine doğru. Üçüncü katı, kitabın üçüncü kat oradan başladılar hikmet nedir anlamadık. Daha yeni bismillah daha içeri girdik birkaç dakika geçti yani birinci kitabı aldı, ikinci kitabı aldı, üçüncü kitabı açtı arasında “Aa” dedi “burada bir şey var komiserim” dedi. Baktım böyle pazarda satılan karbonatlar gibi böyle bir karton, kartonun üstünde toz, üstü jelatin kaplı ondan sonra “Bu ne, karbonat mı?” Dedim. “Zannetmiyorum” dedi adam polis. “Ne olabilir bu?” dedim. “Bilmiyorum” dedi bir hareketler yaptı. “Biliyorsundur sen bir bak ne olduğuna” dedim, bir “tamam” dedi. Paketlerden birini açtı böyle küçük parmağını ağzında ıslattı ona değdirdi oradaki toza ağzına götürdü ve tattı, “kokain” dedi. Dedim “tamam olayı anladım ben” dedim. Utanma olur bir insanda, ne kadar utanmaz inanılır gibi değil. Hakim ondan zaten çok acayibine gitti. “Ya” dedi “yirminiz birden kütüphaneye yöneliyorsunuz” diyor. “Elinizle koymuş gibi” diyor “elinizle koymuş gibi” diyor “daha üç dakika geçmeden buluyorsunuz” diyor. “Tam da yerinde bulmuşsunuz” diyor “bu nasıl oluyor?” Diyor. Çünkü iki bin, üç bin kitap vardı, iki bin beş yüz kitap vardı kütüphanede. Nasıl oluyor sen üçüncü kattan başlıyorsun ilk daha üçüncü kitap, binlerce kitap var onları da incelesene, baksana belki onlardan da çıkacak. Diğer odalara niye bakmıyorsun? Deposu olabilir içerde.

EBRU ALTAN: Kitapların arasında olduğu ne malum, koltuk altı evin herhangi bir yerlerinde olur.     

ADNAN OKTAR: Aslında başka türlü de yapmışlar da ona pek cesaret yapamadılar. Yastığı kaldırdı altından böyle mor bir hap çıktı olacak iş değil. Çünkü ev tamamen temizlenmişti olacak gibi değil. Birkaç tane daha başka haplar çıktı böyle aynı yastığın altından ama ona Allahualem aklı yatmadı herhalde “bunlar bir şey değil” dedi “bunları atalım” dedi. Halbuki normalde onlara da bakması lazım ama iş karışacak diye herhalde. Çalışanlar acayip çalışmışlar benim anladığım. Çünkü o kadar büyük şöyle bir morca bir hap muhtemelen o da öyle uyuşturucu falanla ilgili bir haptı. Yine bir hap daha vardı onu anlamadım, her yer hap dolmuş. Ama herhalde temiz olsun konu karışmasın gibisinden direkt kokaine yüklendiler, “onları at” dedi, attılar onları, “bunlar önemli değil” dedi adam kaldırdı attı. Nerden biliyorsun önemli olmadığını? Halbuki onlar da bir şeydir. Sonra dedi ki, “eğer itiraz edersen” dedi “adli tıpa götüreceğiz” dedi. Tabii “itiraz ediyorum” dedim “ben kokain kullanmıyorum ki. Niye kullanayım ben?” dedim. “Zehir olan bir şey deli miyim ne zorum?” dedim. “Vücuda zararlı olan bir şey, suyum bile memba suyu içiyorum, kokain gibi zehirli bir şey alır mıyım ne zorum? Hemen gidelim adli tıpa hemen belli olur” dedim. Orada pekiştirecek sistem kurulmuş zaten emniyette zaten önce bana dediler ki “Hocam” dediler “kebap yermişin?” Dediler. “Estağfurullah” dedim “gerek yok” falan dedim. “Yok yok Hocam” dediler “biz senin için getirttik.” Adana kebap yaptırmışlar böyle koca tepsiyle, “ye ye Hocam” dediler. Biz de üç günden beri oradayız zaten yetmiş iki saatten beri emniyetteyiz. Yedim böyle acılı kebap, normal kebap. Kokaini onun etin içine koydurmuşlar yani o yaptırdıkları kebaba koydurmuşlar ondan yiyince kanıma geçti o, beş mikrogram bölü mililitre çok yüksek olarak bir de dozunu da çok yüksek bari düşük dozda verin de bizi öldürecekler. Allah ayaklarına doluyor. Mesela düşük dozda verseler çok düşük doz belki o zaman şüpheli olabilirdi ama beş mikrogram mililitre yetmiş iki saatte mümkün değil, yirmi dört saatte zaten değil. Ama şöyle yapsalardı olurdu yirmi dört saat daha dolmadan emniyette hiç bekletmeden ve düşük dozla vermiş olsalardı mesela bir mikrogram mililitre kadar çıkacak kadar vermiş olsalardı Allahualem hiç lamı cimi olmazdı fakat yine de hakim yine şüpheli buldu, her halükarda şüpheli buldu inanmadı çünkü faksla bildirdiğim için, iki gün öncesinden bildirdiğim için oradan netleşti kafasında hakimin. Bir de yüzüme baktı dedi: “Hiç öyle onu yapacak birisine benzemiyor” dedi. Arama şekli de anormaldi. Direkt “siz yaptınız”a getirdi hakim zaten acayip gerginlik oldu böyle, hakim müthiş öfkeliydi. Bir gazeteci tutukladı orada, gazeteci böyle laubali hareketler yapıyordu, konuşuyordu “seni tutukluyorum” dedi. Adamın eli ayağı gitti böyle “çok özür dilerim efendim” dedi. Ondan sonra yeniden tutuklama kararını sildirtti. Herkes acayip gergindi. Hemen anladı hakim, bakar bakmaz anladı adam. Savcı anlamadı bayağı rahattı, “olur mu canım?” diyor “işte çıkmış” diyor “kanında” diyor. “Adli tıpa gönderin o zaman” dedim. “Adli tıp baksın ben öyle bir şey yapmadım” dedim. “Olur mu öyle şey?” diyor “çok açık” diyor savcı. Herhalde savcı bildiğimiz savcılardandı yani yahut anlayamadı öyle diyelim. Sonra Deniz Baykal, CHP Genel Başkanı’ydı o zaman, “geçmişte birilerini yakaladılar mı cebine böyle uyuşturucu koyarlardı” dedi açıklama yaptı. “Polis bunu yapıyor” dedi, benden sonra böyle açıklama yaptı. “Eski bir oyun bu” dedi “bunu yaparlar” dedi.

Münafıklar şartlı iman ederler mesela “çıkılacak yol onlara uzun geldi” diyor. Mesela “İslam hakim olacak on yıla” dedin değil mi? Hakim olmadı. Olmazsa bu münafığa ağır gelir. Ayette diyor:  Bak “çıkılacak yol onlara uzun geldi. Kısa bir yol olsaydı beraber yaparlardı” diyor Allah “mücadele ederlerdi ama yol onlara uzun geldi” diyor. Daha uzun bir vaat onlara uzun geldi. Halbuki İslam hakim olsun veya olmasın Müslüman İslam’ı anlatmakla mükellef her halükarda.

AYŞE KOÇ: “Eğer hak lehlerinde ise boyun eğerler” diyor Allah.

ADNAN OKTAR: Evet. Onun için münafık şartlıdır, onun bir süresi vardır. Şu kadar sürede bu iş oluyor mu? Oluyor. Nimete kavuşacak mı? Para pul sahibi olacak mı? Olmuyorsa hemen tavrını koyar. Mesela bak diyorlar ki, o kadar çok şart koyuyorlar ki, “Dediler ki:” Şeytandan Allah’a sığınırım. “Bize yerden pınarlar fışkırtmadıkça sana kesinlikle inanmayız.” (İsra Suresi, 90) “Ya da sana ait hurmalıklardan ve üzümlerden bir bahçe olup aralarından şarıl şarıl akan ırmaklar fışkırtmalısın.” (İsra Suresi, 91) Bak zenginlik şartları var. Veyahut işte melekler göster veyahut işte altından evin olmalı, gökyüzüne yükselmelisin. Ahir zaman münafıklarında da aynı üslup olur.

Evet, dinliyorum.    

VTR: Patronlar neden çalışanlarına karşı kötü davranır?

ADNAN OKTAR: Çünkü kafasını ezeceksin ki adam hiza olsun. Kafasını ezeceksin ki çalışsın öbür türlü şımarır, çok şey ister, daha iyi şartlar ister, daha iyi hayat ister, zam ister. Ne kadar ezersen o kadar hizaya gelir diye o zalimler öyle düşünüyorlar. Bu çok büyük bir zulüm ve ahlaksızlıktır, haysiyetsizlik, şerefsizliktir. Ezdikçe hizaya geleceğini düşünmek. Bu bir kahpeliktir halbuki kendi evlatları hükmündedir. Kendi çocuğu gibi olması lazım. Onlara merhametle yaklaşıp koruyup kollaması lazım. Hayatını onlara adaması lazım. Sağlığına sıhhatine, yiyeceğine içeceğine çünkü onlar kuzu gibi gelip orada hizmet ediyorlar. Allah için ömrünü vakfediyor bütün gençliğini veriyor. Sen de onların tepesine çıkar onları ezmeye kalkarsan bu çok büyük bir zulüm olur. Kim yaparsa yapsın.

Nur Suresi, 48. Ayet “Aralarında hükmetmesi için…” şeytandan Allah’a sığınırım “..Allah’a ve Resulüne çağırıldıkları zaman onlardan bir grup yüz çevirir.” Yani münafıklar itaatsizlik konusunda çok titizdir. Peygambere veyahut imama itiraz ve itaatsizlik münafık için vazgeçilmez bir özelliktir. 49. Ayette de diyor Cenab-ı Allah, (Münafıklar) “Eğer hak lehlerinde ise, ona boyun eğerek gelirler.” (Nur Suresi, 49) Ama çıkarlarıyla çatışıyorsa “hadi bana müsaade” diyorlar.

Evet, dinliyorum.

VTR: Renkli gözlü erkekler, renkli gözlü olmayan erkeklerden avantajlı mıdır sizce?

ADNAN OKTAR: Sen ne sevimli şeysin sen. Sen ne yakışıklısın sen. Gözleri renkli benim anladığım. Evet renkli gözleri. Ama çok çok güzel maşaAllah. Bayağı güzel. Allah güzelliğini kat kat artırsın, yakışıklılığını artırsın. Bir kere sırf göz güzelliği değil yüzün çok güzel. Her yerin her azan güzel maşaAllah. Allah nuruyla sarsın. Bir de çok efendi ve masum görünüyorsun. Bir daha dinleyeyim.

VTR: Renkli gözlü erkekler, renkli gözlü olmayan erkeklerden avantajlı mıdır sizce?

ADNAN OKTAR: Yo her renk olabilir. Anlamlı bakmanız çok önemli. Renkli gözlü olur da cini cini bakar adam yani. Cin yavrusu gibi olmaz. Anlamlı, derin bakıyor olması çok önemli, tutkuyu ifade etmesi gözlerinin. Zengin bir ruhu, zengin bir dünyayı, uçsuz bucaksız bir sevgi anlayışını, bir tutku denizini gözlerinde kadın görürse bir erkeğin onun için o çok değerli olur. Ama öbür türlü ürkütücü olur. Ölü keçi gibi bakıyor mesela anlamsız. Bayağı ürkütücü olur, olmaz. Anlamlı göz iyidir, güzeldir.

Münafıklarda en çok etkilendikleri şey; elçilerin, liderlerin makul insan olmaları. Onu dezavantaj olarak görüyorlar. İsra Suresi, 94’te “Kendilerine hidayet geldiği zaman insanları inanmaktan alıkoyan şey onların “Allah elçi olarak bir beşeri mi gönderdi?” demelerinden başkası değildir.” Onda insani özellikler görünce, normal insani vasıf görünce onu ona yakıştıramıyorlar. Ve onu onun aleyhine kullanmak istiyorlar. Diyor “deresi akıtması gerekmiyor muydu? Şunu yapması gerekmiyor muydu bunu yapması gerekmiyor muydu? İki şehrin büyüklerinden birisine bu verilmesi gerekmiyor muydu?” gibisinden.

Buyur dinliyorum.

VTR: Selam Hocam ben Çorum’dan Züleyha. Sizi çok seviyorum. Bir insanın iman edip, etmediğini nasıl anlayabilirsiniz?

ADNAN OKTAR: Aleyküm Selam güzel yüzlüm. Zaten açıkça inkar ediyor herhalde öyle tipler değil mi? Açık aleni Kuran’ı eleştiriyor, Peygamber (sav’i eleştiriyor, Allah’ı eleştiriyor. O zaman açıkça inkar ettiği anlaşılır. Kuran’ın hükümlerine, Allah’ın hükümlerine ters kendi düşüncelerini açıkladığında iman etmediği açıkça aşikar belli olur.

Evet, dinliyorum.

VTR: Merhaba Hocam, sizi çok seviyorum öncelikle, Çorum’dan Naz ben. Size bir sorum olacak. İslam yeryüzüne hakim olduktan sonra insanlar iman mı edecekler yoksa teslim mi olacaklar?

ADNAN OKTAR: Teslim olan da çok olur iman eden de olur ama eslemelerde olur. Mesela mantık olarak kabul ediyor. İman etmiyor iman kalbine yerleşmiyor ama teslim oluyor yani İslamiyet’i güzel görüyor. “Tamam” diyor işte “kardeşlik, sevgi, barış var. Sosyal adalet var. Ben bu sistemi kabul ederim, böyle bir dini ben kabul ederim.” İman ediyor mu? Etmiyor kalben Allah’a inanamıyor. Ama sistem olarak İslam’ı kabul ediyor. Ona esleme deniyor. Teslim olmuş. Ama iman eden de çok fazla olur. Bayağı olur.

Evet.

VTR: Bir şeyi put edinmek ne demektir?

ADNAN OKTAR: Yakışıklım bir şeyi Allah’tan ayrı bir güç olarak görmek. Mesela bir insanla tartışırken kendini kaybediyor adam niye? Çünkü Allah’tan başka onu müstakil bir varlık olarak görüyor. Halbuki Allah onu ona yaratıyor o anda. Kendini kaybediyor gidip onu bıçaklamaya kalkıyor. Odunla üstüne saldırıyor put edin edindiği için o put ona belaya dönüşüyor. Halbuki Allah’ın tecellisi olduğunu bilse hiçbir şey olmaz. Aklı başında makul bağlantı kurar. Birisi birinden bir söz işitiyor bütün dünyası yıkılıyor. Halbuki o sözü işittiren Allah. Onu putlaştırdığı için Allah allak bulak oluyor. Halbuki putlaştırmasa Allah’tan geldiğini bilse hiçbir şey olmaz. Bunun gibi.

Evet.

VTR: Dinde siyaset yapmak haram mıdır?

ADNAN OKTAR: Şöyle güzel yüzlüm dinde Müslümanların ayrı ayrı bölünmeleri haram. Ama modern siyasette tabii bu var. Ama Kuran’a göre Müslümanlar kardeş. Kardeşlik şuuru içerisinde siyasi ‘ben daha iyi yönetirim, sen daha iyi yönetirsin’ diye bir çalışma yapabilir. Ama kardeşliğini kaybetmeden. Ama kardeşlik bilincini kaybediyorsa bu haram olur.

Deccali soruyorsun işte deccal ahir zamanda gelecek, kıyamete yakın zamanda gelecek insanları dinsizliğe sürükleyecek, Allah’ı inkar ettirecek bir sistem. Ana vasfı Allah’ı inkar ettirmek olacak. Şu anda da dünyanın büyük bölümünü bu şekilde etkiledi deccal. Darwinizm kanalıyla etkiledi. Darwinizm’e destek veren farkına varmadan deccale destek vermiş olur. Çünkü deccalin dini ve o dini kutsal görüyor deccal. Mesela bak her şey eleştirilebiliyor din anlatılamıyor ama Darwinizm’in anlatılması şart eğer anlatmazsan da büyük olay çıkıyor. Darwinizm’i eleştirirsen büyük olay çıkıyor çünkü kutsal bir din olarak biliniyor. Çok eski putperest dönemlerden beri kutsal biliniyor. Firavun’un dini olarak bilinir. Nimrot’un dini de aynı şekildeydi. Buhtunnasr da aynı şeye inanıyordu, Hülagü de aynı şeye inanıyordu. Yani kainatın tesadüfler sonucu yaratılması inancı. Dolayısıyla deccaliyet de şu an bu inançla bütün dünyayı kasıp kavurdu. Dünyaya da İngiliz derin devleti kanalıyla hakim oldu. Elden ele geçer deccaliyet çeşitli dönemlerde büyük devletlerin kontrolünde kalır genellikle. En büyük devlet kimse deccaliyet onun elinde kalıyor genelde.

Deccal ahir zamanda gelecek. İngiltere’de olacağını hadislerden anlıyoruz. Çünkü “adada” diyor. “Buharları olan bir ada” diyor. Her yönden belli. “Orada tacı görüyorum” diyor Peygamberimiz (sav). “Suyun dibinde taç görünüyor” diyor. Zaten “kuzeyde” diyor hadiste. Deccalin bir gözü kördür. Bildiğin klasik anlamda görmez. Amadır bir gözü. Bir gözü de kusurludur. Biraz patlak böyle biraz börtlek ama bir gözü tamamen görmez. İki gözünde de yani kusur vardır. Dolayısıyla deccalin aczi ortada. Yaşlı bir insandır, beyaz saçlıdır deccal. Saçı sakalına karışmış bir insan. Filozof görünümünde birisi. Ama birçok harikalar gösterebiliyor, birçok istidraç gösteriyor. Şu an İngiliz derin devletini yöneten bir filozof bu. Filozof yani felsefecidir. Felsefe dallarında hepsinde eğitim almış bilgili olan bir kişi ama aynı zamanda “ispiritzma ve manyetizmanın nevinden müthiş harikalara mazhardır” diyor Bediüzzaman Said Nursi deccal için. Peygamberimiz (sav)’in hadislerinde de o şekilde geçiyor.

“Deccalin karargahı güneşin batım tarafında bulunacak” diyor. Suyuti Dibace’de. “Şeytanlar ona hizmet edecek” diyor yani münafıklar. Münafıklar deccale hizmet edecekler İngiliz derin devletine. Mesela Fethullah Gülen hareketini kullandılar. Birçok hareketi kullanıyorlar. Bu Hindistan’da Ahmediye tarikatı vardır Ahmediler onları da kullanıyor. Mehdi hareketi gibi gösterilmiştir. El Kaide’yi, IŞİD’’i kullanıyor. PKK’yı kullanır hepsini kullanır. Kısa boyludur deccal bodurdur. Uzun saçlı ve uzun sakallıdır. Şu Marks görünümünde öyle bir kişi. Ama bir gözü alenen ve açıkça kördür yani görmez bir gözü. Diğer gözü de sakat görünümlü ama görüyor. Fakat sıhhatli bir görünüşü yok.

İslamiyet’i deccal ateş gibi gösterecek. İngiliz derin devletinin felsefesini de cennet gibi gösterecek. Peygamberimiz (sav) “tam tersini yapın” diyor. “İslam cennettir onun gösterdiği de cehennemdir” diyor. Önce iman ve iyilik iddiasıyla ortaya çıkacak sonra peygamberlik daha sonra da ilahlık. Aynı bu işte Rumilikte olduğu gibi. Fethullah Gülen’in de çıkış şekli onu andırıyor. Fethullah Gülen hareketi tabii sonra terör örgütüne dönüştü. Şu an terör örgütü yapısında.

“Deccalin bir vechi (sebebi) şudur ki:” diyor Bediüzzaman “sihir ve manyetizma ve ispiritzma gibi istidracı harikalarıyla hipnoz ve ruhlara bağlantı tarzındaki sahte mucizeleriyle kendini muhafaza eden ve herkese tesir eden” bu çok acayip bir şey herkese tesir etmesi. Dünyadaki herkese tesir eder diyor. “O dehşetli deccali yok edebilecek, mesleğini değiştirecek ancak harika ve mucizatlı” diyor bak mucizatlı; mucize gösteren. “Ve umumun makbulü bir zat olabilir ki o zat en ziyade alakadar ve ekser insanların peygamber olan” yani hem Müslümanların hem Hristiyanların peygamberi olan “Hz. İsa (as)’dır” diyor. “Deccalin tabileri ona uyanlar çoktur. Kendisine birçok kimse iltihak eder” katılır diyor. Dünya çapında bir iltihak oluyor. Milyarlarca iltihak oluyor. Mehdi (as)’ye iltihak azdır çok azdır. Üç yüz on üç kişi falan. Oradan anlaşılır, deccale de iltihak çok yüksektir. Milyarlar hesabıyladır.

İsa Mesih biliyorsunuz ölü diriltecek bu da diyor ki bir Arap kişiye “söyle bakayım” diyor “eğer ben senin için anneni ve babanı diriltirsem benim senin rabbin olduğuma şehadet eder misin?” yani “Benim İsa Mesih olduğuma Allah olduğuma inanır mısın?” diyor “annenle babanı dirilteceğim” diyor. “Evet” diyor o da karşısındaki. Bunun üzerine iki şeytan çağırıyor deccal onun anası ve babası şeklinde ona görünüyorlar alenen. Şeytanların üstünde bir etkisi var şeytan için çok kolay onun annesine, babasına benzemesi. Bu Süneni İbni Mace’de geçiyor. Adam o zaman tabii secdeye kapanıyor önünde Allah’sın diye. Bunu benim anladığım Fethullah Gülen’e de yapmışlar. O da bunu yemiş. Öyle anlaşılıyor. Herhalde dedi ona “ben sana ananı bananı dirilteyim ister misin İsa Mesih’im ben” dediyse. Zaten İsa Mesih’i arayan konumundaydı Roma’ya falan gitti ya. Orada işte dedikleri gibi İncil’de anlatılan gibi aynı şekilde “ilahım ben” diyor haşa “Allah benim” diyor. İşte “Allah olduğuma nasıl inanacaksın babanı ananı dirilteyim” diyor. Mesela Fethullah Gülen’in annesini babasını karşısına dikiyor. Şeytan halbuki görüntüsünde şeytan, halisünasyon görüyor. Kapanıp ayağına dinliyor. O tarz yani. “Şeytanlar ona ‘ne istersen söyle yapalım’ diyecekler o da ‘haydi gidin insanlara benim onların Rabbi olduğumu söyleyin’ deyip her birini bir tarafa salınacak.” İşte gazeteciler, internette faaliyet yapanlar şunlar bunlar. Bu şekilde bunların odak adamları olacak gazetelerde, televizyonlarda orada burada adamları olacak. “Bir kısım insanlar deccalle sohbet edecekler ve diyecekler ki ‘biz onun kafir olduğunu biliyoruz yemeğinden yemek, ağacından faydalanmak için onunla arkadaşlık yapıyoruz.’” Fethullah Gülen de diyor “Biliyoruz yirmiye böleceğini ayıracağını da biliyoruz biz anlaşırız onunla” diyor. “Biraz bize vermesi biraz kendisinden alması üç aşağı beş yukarı anlaşırız” diyor. Açıkça zaten deccalle anlaşacağını söylüyor orada. Çünkü “İslam alemini paramparça edecek adamlar dediler” diyor “biz onlarla konuşacağız.” O dediğin kim, konuşacağın kim? Şimdi dünyayı parçalamaya, İslam alemini parçalamaya karar vermiş adamlar bu adamlar kim, nerede buluşacaksın sen onlarla? Bu adamların başı kim? Deccal tabii ki. Dolayısıyla “başıyla anlaşırız” diyor. Yani başı olan kişi. Yani “deccalle anlaşırız” diyor.

EBRU ALTAN: “Biz de elemanlarımızı, argümanlarımızı sunarız” diyor.

ADNAN OKTAR: Tabi yani o kendi işte yakın talebelerini götürüyor o da deccal de kendi yakın talebeleriyle geliyor “pazarlık edeceğim” diyor. “Deccalle pazarlık ederiz” diyor. Burada “bir kısım insanlar deccalle sohbet edecekler ve diyecekler ki ‘biz onun kafir olduğunu biliyoruz yemeğinden yemek ağacından faydalanmak için onunla arkadaşlık yapıyoruz.’” Bunlar da “İngiliz derin devletinin farkındayız” diyorlar. Ama onlarla yemeğinden yemek işte ağacından, çevresinden faydalanmak istiyoruz diyorlar. Ama onlar da onların iflahını kesiyor tabii ki.

“Hadis-i sahihte rivayet edilen, “Hazret-i İsâ Aleyhisselâmın geleceğini ve şeriat-i İslâmiye ile amel edeceğini, Deccalı öldüreceğini” imanı zayıf olanlar istib’ad ediyorlar.” Akla uzak buluyorlar. “Onun hakikati izah edilse, hiç istib’ad (şüpheye) yeri kalmaz. Şöyle ki: O hadisin ve Süfyan ve Mehdî hakkındaki hadis­lerin ifade ettikleri mânâ budur ki: Âhirzamanda, dinsizliğin iki cereyanı kuvvet bulacak:” Yani bizim zamanımızda bu devirde. “Birisi: Nifak perdesi altında risalet-i Ahmediyeyi (a.s.m.) inkâr edecek, Süfyan namında müthiş bir şahıs, ehl-i nifakın başına geçecek, şeriat-ı İslâmi­yenin tahribine çalışacaktır.” Mesela İslamiyet’i Rumiliğe çeviriyor. “Kuran olmayacak” diyor. “Kuran yoktur” diyor. “Kuran’a gerek yok” diyor. “Aklımızla hareket edelim” diyor.

AYŞE KOÇ: “Rehbere gerek yok” diyor.

ADNAN OKTAR: “Rehbere gerek yok” diyor. Süfyan bunları söylüyor. “Ona karşı, Âl-i Beyt-i Nebevînin silsile-i nuranîsine bağlanan” yani Peygamberimiz (sav)’in altın silsilesine bağlı olan, seyit olan “ehl-i velâ­yet ve ehl-i kemâlin başına geçecek.” Yani velilerin ve kemal, ehl-i kemalin, yani aydın insanların. Aydın derken tabii Atatürkçü aydınlara da işaret ediyor, ehl-i kemal de biraz manidar olmuş değil mi? Kemalistler, Atatürkçüler falan ona da bakıyor gibi bir üslup var. “Ehl-i Kemal'in başına geçecek” diyor,  “Âl-i Beytten Muhammed Mehdî isminde bir zât-ı nuranî, o Süfyanın şahs-ı mânevîsi olan cereyan-ı münafıkaneyi öldürüp dağıtacaktır.” Yani Müslümanlık görünümündeki münafık cereyanı. Bu ne diyor? Ben Nurcuyum diye ortaya çıktı, hâlbuki münafık bir cereyan. “Bu münafık cereyanı öldürüp dağıtacaktır” diyor. “İkincisi ise” diyor; “Tabiiyyun ve maddiyyun felsefesinden tevellüd eden” Darwinist ve materyalist ideolojilerden destek alan, “bir cereyan-ı Nemrudane” yani Marksist, Leninist, Darwinist sistem “gittikçe âhirzamanda felsefe-i maddiye vasıtasıyla” materyalist felsefe vasıtasıyla,  “intişar ederek” gelişerek, “kuvvet bulup, uluhiyeti” Allah’ın varlığını “inkâr edecek bir dereceye gelir.” Bak Darwinizm’in Allah'ı inkar etme felsefesi olduğunu söylüyor Bediüzzaman. “Nasıl bir padişahı tanımayan ve ordudaki zabitan” subaylar  “ve efrad” ferdler,  “onun askerleri olduğunu kabul etmeyen vahşi bir adam, herkese ve her askere bir nevi padişahlık ve bir gûna (çeşit) hâkimiyet verir. Öyle de: Allah'ı inkâr eden o cereyan efratları,” yani deccaliyet taraftarları, “birer küçük Nemrud hükmünde nefislerine birer rububiyet (ilahlık) verir.” Hepsi kendinin Allah olduğunu iddia eder diyor. “Ve onların başına geçen en büyükleri, ispirtizma ve manyetizmanın hâdisatı nev'inden müthiş hârikalara mazhar olan Deccal ise; daha ileri gidip, cebbarane surî (zahiri) hükûmetini bir nevi rububiyet tasavvur edip,” demek ki hükümete hâkim, yani İngiliz derin devletine baktığımızda hakikaten İngiliz devletine gizli bir hakimiyeti olduğunu görüyoruz. Bak, “hükûmetini bir nevi rububiyet tasavvur edip, uluhiyetini (Allah olduğunu) ilân eder.” Hakikaten şu an zaten lordlar, lord demek zaten Allah demek. Allahlar toplanıyor onların iddiasına göre ama asıl onun tabii İngiliz derin devletinin lordları ayrı. “Bir sineğe mağlub olan bir sineğin kanadını bile icad edemeyen âciz bir insanın uluhiyet (Allahlık) dava etmesi, ne derece ahmakçasına bir maskaralık olduğu malûmdur. İşte böyle bir sırada, deccaliyet cereyanı pek kuvvetli göründüğü bir zamanda,” yani milyarlarca insana etki ettiği bir zamanda , “Hazret-i İsa Aleyhisselâm'ın şahsiyet-i maneviyesinden ibaret olan hakikî İsevîlik dini zuhur edecek yani rahmet-i İlahiyenin semasından nüzul edecek “Şu an gizlice yayınlıyor bu. “hal-i hazır Hristiyanlık dini o hakikata karşı tasaffi edecek (temizlenecek), hurafattan (hurafelerden, uydurmalardan) ve tahrifattan (tahriflerden) sıyrılacak, hakaik-i İslâmiye ile birleşecek” Hakaik-i İslamiye ile birleşecek yani İslam'ın hakikatiyle birleşecek. “Manen Hristiyanlık bir nevi İslâmiyete inkılab edecektir.” Yani Allah'ın varlığını kabul ediyor, birliğini kabul ediyor, Hz. Muhammed (sav) işte ‘yalancı değildir’ diyor. “Ve Kur'ana iktida ederek,” Kuran’a bağlanarak, “o İsevîlik şahs-ı manevîsi tâbi' ve İslâmiyet metbu' (tabi olunan) makamında kalacak; din-i hak” iki hak din, “bu iltihak neticesinde azîm bir kuvvet bulacaktır. Dinsizlik cereyanına karşı ayrı ayrı iken mağlub olan İsevîlik ve İslâmiyet” yani deccale karşı ayrı ayrıyken mağlup olan İsevîlik ve İslâmiyet “ittihad neticesinde,” birlik neticesinde, “dinsizlik cereyanına galebe edip dağıtacak istidadında iken.” Yani birleşseler, Hristiyanlar ile Museviler bitirecekler deccaliyeti. “Bu istidatta iken âlem-i semavatta cism-i beşerîsiyle bulunan” Allah'ın katında cismi, etiyle,  kemiğiyle bulunan yani normal bedeniyle bulunan,  “şahs-ı İsa Aleyhisselâm,” İsa Ayeyhisselam’ın bizzat şahsı,  “o din-i hak cereyanının başına geçeceğini,” bak şahsi manevi demiyor dikkat ederseniz, “o dini hak cereyanın başına geçeceğini bir Muhbir-i Sadık” yani Peygamber, “bir Kadir-i Külli Şey'in”, Allah, Kuran'da “va'dine istinad  ederek haber vermiştir. Madem haber vermiş, haktır; madem Kadir-i Külli Şey' va'detmiş, elbette yapacaktır.”

“Evet her vakit semavattan (melekleri) yere gönderen ve bazı vakitte insan suretine vaz'eden (Hazret-i Cibril'in "Dıhye" suretine girmesi gibi) ve ruhanîleri âlem-i ervahtan (ruhlar aleminden) gönderip beşer suretine temessül ettiren, hattâ ölmüş evliyaların çoklarının ervahlarını cesed-i misaliyle  dünyaya gönderen bir Hakîm-i Zülcelal, Hazret-i İsa Aleyhisselâm'ı, İsa dinine ait en mühim bir hüsn-ü hâtimesi için,” güzel sonuçlanması için Hristiyanlığın, çünkü paramparçalar şu an Hristiyanlık, bak güzel hüsn-ü hatimesi için, “değil sema-i dünyada (dünya semasında) cesediyle bulunan,” yani etiyle, kemiğiyle bulunan “ve hayatta olan” ölü olmayan, hayatta olan, “Hazret-i İsa, belki âlem-i âhiretin en uzak köşesine gitseydi ve hakikaten ölseydi, yine şöyle bir netice-i azîme  için ona yeniden cesed giydirip dünyaya göndermek, o Hakîm'in hikmetinden uzak değil.” Yani gelenekçiler diyor ya bir kısmı öldü falan diyor, öyle bile olsa gelecek diyor Bediüzzaman. “Belki onun hikmeti öyle iktiza ettiği için va'detmiş ve va'dettiği için elbette gönderecek. Hazret-i İsa Aleyhisselâm geldiği vakit, herkes onun hakikî İsa olduğunu bilmek lâzım değildir. Onun mukarreb ve havassı, nur-u iman ile İsa Mesih’i tanır. Yoksa bedahet derecesinde herkes İsa Mesih’i tanımayacaktır.” (Mektubat 15. Mektup, Sayfa 56-57)

Deccalin en açık vasfı şudur;  yani şahsi görünümünden ziyade dünyaya dinsizliği, Darwinizm’i hâkim eder, bir. Dünyanın büyük bir bölümü ekseriyeti yani yüzde 95'i yahut yüzde 99'u ona tabi olur. Mehdiyet de onun inanç sistemini yıkar, Darwinizm’i, materyalizmi yıkar ve sayısı çok az olur. Yani ona nazaran üç yüz on üç kişi falan, çok az sayısı oluyor. Tam zıttı ama çok küçük bir topluluğa çok büyük bir topluluğu yendirmek Allah’ın âdeti. Mesela incir çekirdeği oluyor, toprağa konuyor, otuz metrelik ağaç oluyor. Mesela mikroskopta zor görünen bir spermden koskoca insan yapıyor Allah. Yani ummadık bir şeyden umulmadık bir şey yapmak Allah'ın kanunu. Yani kâinatın yaratılışında mesela ilk maddenin yaratılışında ne deniyor?” İlk madde ne kadardı?” diyoruz. “Toplu iğne başı kadar mı?” Yok, daha küçük. “Ne kadar, iğne ucu kadar mı?” “Ondan da daha küçük” diyor. Bak ilk patlamadan önce. “Ya o zaman, ne kadardı, hacmi ne kadardı?” diyoruz. “Sıfır hacim” diyor. Bak kâinatın ilk patlamadaki büyüklüğü sıfır, hacmi sıfır, kütlesi sonsuz, bak sonsuz kütleye sahip. Tarif edilecek gibi değil ve bir anda saniyeler içinde kâinat oluyor. İşte Allah'ın şaşırtması. Mesela Mehdiyet de çok küçük ufacık bir grup ama milyarlara hâkim ediyor Allah, kısa sürede.

Evet dinliyorum.

GÜLEN BATURALP: Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar ailesi adına memleketi Kayseri'de camii yaptırdı. Selçuklu motifleri ile bezenen camii kısa süre sonra ibadete açılacak. Büyükşehir Belediyesi’nin önerisi ile asri mezarlık girişinde yaptırılan camiye Genelkurmay Başkanı’nın adının verilip verilmemesi Akar ailesinin takdirine bırakıldı. Camide aynı anda yedi yüz elli kişi ibadet edebilecek.

ADNAN OKTAR: Paşamız’ın adını versinler, gazidir Paşamız, hem de gazi diyelim. Değil mi? Gazi Akar Paşa. İnşaAllah.

Evet dinliyorum.

VTR: İnsanların birbirine sevgi göstermesi için neler yapmalıyız?

ADNAN OKTAR: Senin o sevimliliğin çok dikkat çekiyor. Biraz hafif bizim Fikret'i andırıyor ama bayağı güzel canımın içi maşaAllah. Allah sana uzun ömür versin, hidayet versin. Temiz bir vicdanın olduğu anlaşılıyor. Canımın içi mesela desek ki sokakta, “arkadaş herkes birbirini sevsin” falan. “Aa ne güzel” falan derler ama pratikte işlemez o. Yani en ufak bir çıkar çatışmasında derhal saldırganlaşır ve tersleşebilir. Öyle olmaz herkesi Allah sevgisinde, Allah korkusunda birleştirmek lazım. Allah’ın anayasasında birleştirmek lazım yani Kuran’da birleşirse, imanda, hidayette birleşirse olur. O zaman sevgi birliği sağlanabilir yani anayasayı esas göstererek her şeyi anlatabilirsin. Ama bir insanın anayasası yoksa onu nasıl teşvik edeceksin? Mesela farz edelim bir İslam toplumu oluşmuş senin evin var, komşunun da evi var ama dışarıda da otuz Müslüman evsiz, ama senin evlerinde onlara rahatça barınacak gibiler. Şimdi Allah korkusu, Allah sevgisi olmasa adam onu kabul etmez. Olsa bile onları kiracı olarak falan belki kabul edebilir. Ama Müslüman ne diyor? “Aman ne demek tabii ki benim kardeşlerim hemen gelsinler” diyor. “Allah verdi bu evi, onların evleri bunlar” diyor “istedikleri gibi kullansınlar.” Sevgide de coşkun sevgi gösteriyor. Nasıl oluyor bu? Ancak imanla olur. Derin bir Allah sevgisiyle olabilir. Onun dışında kuvvet bulamaz insanlar. Yani en başta mutlaka Allah’ı saygıyla sevdirmek, Allah’tan samimi korkmalarını sağlamak, samimi vicdana sahip olmalarını mutlaka elde etmek gerekiyor. O da iman hakikatleriyle, Kuran mucizeleriyle ve samimi İslam anlatışıyla olur. Yani Kuran’ı samimi anlatmamızla olur.

Evet dinliyorum.

ASLI HANTAL: Almanya’dan Meryem kardeşimizin kedileri Badem Bey ve Lokum adında sizi izliyorlarmış.

ADNAN OKTAR: Kedi muazzam bir olay muazzam yirmi dört saat. Bir de Allah onlara karşı doyamama özelliği yaratmış. İnsan bakıyor bakıyor doyamıyor, sevmeye doyamıyor.

Evet dinliyorum.

VTR: Çocuklarımızı Rumilerden korumalı mıyız?

ADNAN OKTAR: Yakışıklım şimdi Rumilerin fikrinden korumamız gerekiyor. Ama adam yani saplantılı Rumi’yse riskli demektir tabii ki yani uzak tutmak gerekir. Adamın ne yapacağı belli olmaz. Çünkü ballandıra ballandıra homoseksüelliği anlatıyor. Haşa “ben Allah’ım” diyor. “Bizim yolumuzda Müslümanlık diye bir şey yoktur” diyor. Eğer adam bunları kabul ediyorsa bu iddiaları facia. O zaman onun yanına çoluk çocuk hiçbir şey yanaştırılmaz. Hiç kimsenin yanaştırılmaması gerekir.

EBRU ALTAN: “Rumi’ye her şey helal” diyorlar.

ADNAN OKTAR: Tabii canım “haram diye bir şey olmaz Rumi’ye” diyor. “O bizim dışımızda olanlara yasak var” diyor. Onları da aşağılıyor, hakaret ediyor. Yani Rumilerin dışında olanları aşağılıyor, hakaret ediyor. Facia yani bunu hükümet daha yeni anladı. İnsanlar da yeni anladı bilinmiyordu. Biz anlattıktan sonra anladılar.

Evet dinliyorum.

VTR: Merhabalar Samsun’dan. Adnan Hocam ben size bir şey sormak istiyorum. Cildiniz çok güzel gerçekten böyle parlıyor, parıl parıl güneş gibi, biz de kız olarak çok merak ediyoruz, acaba ne kullanıyorsunuz, kullandığınız bir cilt bakım ürünü var mı? Yoksa doğal kürler mi uyguluyorsunuz, çok merak ediyoruz. Sizi çok seviyoruz.

ADNAN OKTAR: Ah benim canımın içi dünyalar tatlım, güzel huylum balım benim. Ne güzel senin vicdanın, huyun, kişiliğin, ahlakın canımın içi. Allah sana güzellik versin. Sağlık sıhhat versin. Uzun ömür versin, seni daha da güzelleştirsin. Cennette seni bana kardeş etsin. Ne kadar tatlı samimiyeti, şekerliği maşaAllah. Hakikaten altmış üç yaşında bir adam böyle olmaz. Geçen günler bir cilt bakım uzmanı bir hanım geldi. Hem işte bu konularda Avrupa’da da eğitim yapmış. Yani tıpla ilgili bir hanım. “Hocam bu cilt nasıl oluyor ben inanamıyorum hayret ediyorum sana” dedi. “Yani ben uzman olduğum için biliyorum” dedi. “Yani şaşırdım kaldım” dedi. “Doğal olarak cildinin bu kadar düzgün, gergin, parlak ve güzel olması, bir de yakından böyle olduğunu hiç bilmiyordum” dedi. “Yani yayında görüyordum yüz yüze görünce daha bir değişik oldu” dedi. “Çok hayret ettim” dedi. Benim güzelim zeytinyağlı yemekler yesin. Sebze yemekleri yesin. Ben bir daha göreyim canımı. Canımın içi güzel yüzlüm sigara içmiyorsundur ama sigara içilen yerlerden uzak dur. Ona çok dikkat et. Zeytinyağlı yiyecekler ye, gün içinde su iç mutlaka susuz bırakma cildini. Uykuna da dikkat et yani günde en az yedi saat uyu. Ama aşırma da yani yedi saat ideal. En fazla sekiz saat yoksa insan bitkinleşir. O da cildi bozar mesela. Bol uyumak iyi gelir ama bozar. Yani cilt çöker içine bir garip bir şey olur. Sebze yemekleri işte zeytinyağlı yemekler o kadar. Yani böyle ağır toksik yemekler yememek lazım.

Evet dinliyorum.

VTR: Şirk koşmadan iman edilir mi?

ADNAN OKTAR: Yakışıklım tabiî ki mümkün ama çok özen göstermek lazım. Normal halinde yani böyle alıştığımız kafada yani dışarıda gördüklerimize göre hareket edersek olmaz. Ayrı önem vererek özel dikkat sarf etmemiz gerekiyor. Bir süre sonra bunun zevkli bir nimet olduğunu görürsün. Çünkü bak şirk koşmadığında insan ayrı bir boyuta alınıyor. Yani özel bir boyuta alınıyor. Özel insan konumuna geçer. Yani özel insanlar konumuna geçer. O konumda korunması ve kollanması ayrı olur. İnsanlar gibi olmaz. Daha ayrı olur. Yani üzerindeki olaylar da ona göre gelişir. Yani bedenin üstündeki olaylar da ona göre gelişir. Yani kapalı olarak söylüyorum ama işte yani hastalıkların falan gelişmesi de Allah’ın izniyle durur. Veyahut azalır yani imtihan derecesi kadar kalır onu söyleyeyim. Yalnız daha da acayip eğer olay tam netleşirse yani çok bütün dünya emrine girer ondan sonra yani insan garip bir varlığa dönüşür. Yani bütün dünyadaki olaylar o şahsa göre hareket etmeye başlar. Yani madde ona yönelir. Bütün dünyadaki esir maddesi ona göre yönlenir. Her maddede de esir hâkimiyeti olduğu için öyle diyeyim. Yani kapalı olarak anlatıyorum ama bak çok hem zevklidir hem çok nimetli bir muazzam bir dinçlik boyutuna geçersiniz o kişi özel korunmaya alınır. Yani Allah tarafından özel olarak korunur. Buna dikkat etsin kardeşlerimiz. Yani çünkü söylemezsem bir acayip olur. Söylenmeyecek bir şey değil bu. Çünkü Allah sevgisiyle ilgili olduğu için söylüyorum. Ama mesela Allah’ın her şeyini söylemem. Yani onu kıskanırım ben söylemem. Ama bunu söylüyorum.

Evet dinliyorum.

VTR: Sizce ben güzel miyim?

ADNAN OKTAR: Canımın içi, canımın içi güzelim benim dünyalar tatlım. Ruhum bir kere çok dinlendirici bir yüzün var çok temiz yani huzur verici bir insansın. Bilmiyorum ben mesela sürekli senin yanında kalmak isterim. Yanında olmak isterim çünkü çok dinlendirici yüzün. Siz ne diyorsunuz?

GÜLEN BATURALP: Evet gerçekten öyle.

ADNAN OKTAR: Değil mi öyle yani. Yüz hatların, alnın çok güzel. Kaş yüksekliğin çok iyi ideal. Burnun düzgün hafif doğan burunlusun o da çok güzel özel bir burun şeklidir o. Çok hoş, elmacık kemiklerin çok güzel. Dişlerin çok düzgün güzel. Dudakların makul yani güldüğün için de tabii biraz gerildiği için tam anlaşılmıyor ama ona rağmen dudakların güzel yani tam kadın dudağı güzel. Çenen çok biçimli cildin nefis, çok güzel cildin. Saçların da sıhhatli böyle kaliteli saçların. Alnın ışık gibi zaten çok hoş. İnsanın bayağı hoşuna gidiyor. Güzel kızsın ama canımın içi sen şimdi genç kız olduğun için herhalde dışarı çıktığın için tahmin ediyorum makyaj yapmamışsın. Makyaj yapsan muhteşem olursun sen muhteşem böyle göz kamaştırıcı olursun. Şahane olur bayağı güzel o yönde bana güven. Ben kadından çok iyi anlarım bayağı güzelsin makyajla süper olursun. Normal yani makyaj yapmaman ama dışarıya çıkarken tabii yapılamıyor Türkiye şartlarında biraz garip adamlar var. Takdir edecek adam nerede yani? Çok nadir yani onun için haklısın yani dışarıda gerek yok.

Evet dinliyorum.

GÜLEN BATURALP: Hıçkıran bir köpek var.

ADNAN OKTAR: Yalnız köpek çeşidi çok fazla olması lazım. Yani bir tanesi insana tam yetecek gibi görünmüyor bunlar yani. Kedi de öyle zengin olacak. Yani mesela bak Sarman tek başına yetmiyor bize. Tomasin geliyor, bize Tomasin de yetmiyor. Aslında çok zengin bir kedi ordusu, çok zengin bir köpek ordusu gerekiyor.

Evet dinliyorum.

VTR: Merhaba ben Aslı. Basketbolcu olmak istiyorum, bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz?

ADNAN OKTAR: Severim ben senin tatlılığını, güzelliğini. Herhalde o yanındaki hanım da annesi. Annesi de çok güzel bir hanım. Dindar maşaAllah aferin annesi de çok efendi terbiyeli. Canımın içi olur da profesyonel olma bence basketbol yani profesyonelde vücudun bozulabilir. Yani omuzların abartılı gelişme ihtimali var. Üst kısmın, göğüs kısmın çok sırt ve omuzlar gelişebilir, sırtın çok gelişebilir. Kalçan daralabilir bir de sertleşme meydana gelebilir adalelerde ve vücudunda sertleşme oluşabilir. Güzel yüzlüm biraz abartma bence yani şey olmasın, profesyonel olma. Oyna arada haftada bir oyna efendim haftada iki kere de basket yapabilirsin. Ama düzenli antrenmanlarla profesyonel günlük yaparsan yaşın küçük, vücudun o spora göre şekilleneceği için bozulur ben istemem yani bence olmasın. Ama aletli jimnastik yap yani yer jimnastiği yap o çok iyi olur. Buz pateni çok güzel ama düşer buz pateninde. Bilmiyorum olabilir mi, yapabilir mi? Var mı Türkiye’de onun yeri? Eğer hastalanmazsa bir şey olmuyorsa buz pateni kadın için ideal. Ondan sonra o güzel. Jimnastik üstüne yok, aletli jimnastik çok iyi olur. Onda da zorlamadan yapmak lazım yani yer jimnastiği. İşte squat falan diyorlar ya hanımlar yapıyor ondan olabilir. Badi tarzı olabilir hafif badi. Badi tarzı. Bence yapmayın voleybol, basketbol ve yüzme yani profesyonel yüzme. Yani ben söylemek istemezdim ama kadını çok bozuyor. Erkek gibi oluyor vücutları. Çok geniş bir göğüs, daracık bir kalça, gelişmiş omuzlar aynı erkek yani. Elleri de kocaman oluyor. Bir acayip basketbol aman yani ben öyle bir şey. Yani yapan hanımefendileri ben tenzih ediyorum onlar güzeller yani çok hoşlar. O halleri de güzel ama böyle bir riskli oluyor yani bazen oluyor onu görüyorum ben. Ama voleybolcu, basketbolcu kızları ben görüyorum uzun bacaklı falan çok gösterişli güzel kızlar. Hoşlar böyle sarışın falan. Ama içim o kadar sinmiyor yani benim kanaatim sorulduğuna göre benim içime sinmez.

ASLI HANTAL: Yayınımız sona erdi, yarın görüşmek üzere inşaAllah.


DEVAMINI GÖSTER