Sayın Adnan Oktar'ın 9 Şubat 2018 tarihli sohbetinden önemli başlıklar

A9 TV, 9 Şubat 2018

 

(Cumhurbaşkanı Erdoğan Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun AK Parti’nin IŞİD’e destek verdiğine dair sözlerine sert cevap verdi. “Ankara’dan İstanbul’a yürüyebilirsiniz. Biz terör örgütlerinin icazetiyle yola çıkanlarla beraber yol yürümedik. Bundan sonra da yürümeyeceğiz. Utanmadan sıkılmadan bizim DEAŞ ile işbirliği yaptığımızı söylüyor. Bunda yüz yok, haysiyet yok, onur yok. Ne zaman bunu ispata davet ettiysem hiçbir zaman ispat etmemiştir. İspat et, ben bu makamda bu görevde durmam çekilirim. Sen ispat edemezsen çekilir misin? Çekilemez. Hayatı yalan üzerine kurulu” dedi.)

Öyle zor bir durumdayız ki bence bu tip olaylara hiç mahal vermemek lazım. Tayyip Hoca çok aklı başında bir insan. DAEŞ’le ne işi var, ne zoru? Ayrıca DAEŞ’in ölüm listesinde Tayyip Hoca Allah muhafaza. Dolayısıyla mantıklı bir şey değil. Ama muhalefet ne konuşuyorsa konuşsun hak, doğru neyse o yerine getirilir zaten. Gereksiz telaşa hiç girilmemesi gerekir. Ama Tayyip Hoca tabii cevap vermek durumunda. Çünkü ona bir söz söyleniyor önemli bu, muhalefet lideri bir şey söylüyor o da ona cevap veriyor. Ama bu dostluğu, kardeşliği, birlikteliği bozacak şeyler değildir bu yanlış anlaşılmasın. Türkiye’nin DAEŞ’le falan işi olmaz. AK Parti’nin düşüncesi, felsefesi, ideolojisi modern İslam anlayışıdır. DAEŞ’inki öyle değil; gelenekçi Ortodoks, katı gelenekçi, katı Ortodoks saldırgan bir politikadır. Tayyip Hocam’ınki Osmanlı’dan gelen gelenekçi İslam anlayışıdır ve onunla Modern İslam’ı birleştirmiştir. Ki gayet güzel bir karışım.

 

(Sayın Erdoğan CHP’nin “Esad’la görüşün” teklifine yönelik de bir katille aynı masaya oturmayacaklarını söyledi. Konuşması şöyle: “Ne diyor beyefendi? ‘Afrin’e gitmeyin, fazla içeri girmeyin’ senden mi alacağız emri? Bize milletimizin emri var emri. Ona kalsa Esad ile aynı masaya oturun da işi konuşun diyor. Bir milyon vatandaşını öldüren katille neyi konuşacağız? Esad devlet terörü estirmiştir. Hala da öldürmeye devam etmektedir” dedi.)

Tayyip Hocam tabii ki vicdanlı, merhametli bir insan, ağrına gidiyor. Şimdi ama Amerika sanki daha mı az adam öldürdü? Amerika’yla müttefikiz, Trump’la görüşülüyor, Obama’yla görüşülüyor. Esad’ın şehit ettiği insan sayısının yüz mislini, bin mislini Amerika yaptı, Rusya yaptı, koalisyon güçleri yaptı, Suudi Arabistan yaptı hepsiyle dostuz. Dolayısıyla böyle şeylerde kökten halledecek mantığın üstüne gitmek lazım. Tamam acı bir durum doğru ama hepsiyle masaya oturuyoruz biz. Teknik olarak eğer Suriye ile anlaşırsak, anlaşmanın şekli çok önemli. Masaya ne oturacağız yemek mi yiyeceksin masaya oturup? Masaya oturmayla bir şey çıkmaz. Bunu MİT yapabilir, der Esad’a “sen Türkiye ile dost olmaya bir karar ver böyle komünist solcu kafayı falan da bırak, PKK’yı ezmede ittifak edelim, Suriye ile de sınırları kaldıralım, pasaportu da kaldıralım dost ahbap olun, konuyu kökten bitirelim.” İngiliz derin devletine de esaslı bir tokat indirmiş oluruz. “Esad da o kadar ortada olmasın” denilebilir yani. Suriye hükümeti ortada olsun, Esad da o kadar ortada olmasın. Bir şekilde bunun yolu bulunabilir. Suriye bunu kabul eder. Masaya gidip Tayyip Hoca’nın oturması falan olmaz tabii. İleri gelen MİT elemanları gider görüşür kökten meseleyi hallederler. Bu şekilde olması da düşünülebilir. Ama tabii vicdan azabı çekiyor o kadar adamı şehit etmiş bu adamlar. Ama öbürleriyle de görüşüyoruz, külli ve geniş düşünmek lazım. Kendi içinde tutarlı Tayyip Hoca’nın dediği haklı, azap çekiyor, rahatsız, vicdan azabı çektiği belli. O kadar Müslümanın kanı ellerinde adamların. Ama bu kökten çözecekse ve kan tamamen duracaksa, PKK ortadan kalkacaksa, cezayı da Allah vereceğine göre ahirette, bizim burada yapacağımız şey, o adamı da biz kabul etmediğimize göre kalben, yaptıklarını takdir etmediğimize göre hiçbirinin yaptığını takdir etmediğimize göre meseleyi böyle halledebiliriz.

 

Kardeşim, gençlik homoseksüelliğe sürükleniyor. Bak çığ gibi homoseksüellik yayılıyor. Ve genelevlerin sayısı da gittikçe artıyor. Bir facia. Hem Diyanet İşleri Başkanlığımız hem kadın dernekleri bu olaya el koysunlar Allah rızası için. Bu faciayı durduralım. Genelevlerde aslan gibi genç kızlarımız mahvoluyorlar ruhen ve bedenen 200 bin vatan evladı hanımefendi. Dalyan gibi kızlar yazık günah değil mi? Ve üstelik de bunlardan yüzde sekiz vergi alınıyor. Bakın bir günde en az 70 erkek veyahut 150 erkek bu hanımefendilerle ilişkiye giriyor. Günde 3 milyon erkek fuhuş yapmış oluyor. Pazar günleri 5 milyona çıkıyor. Bu hanımefendileri bir salona dolduruyorlar, geniş salonlar neredeyse anadan doğma böyle çırılçıplaklar sıralanmış diziliyorlar. 50-100 kişi onların karşısına geçiyor, bakıyor oraya kadını gidip seçiyor diyor ‘numaran kaç?’ Yukarıya çıkıyor fiş kesiliyor kapıda, fişin parasını ödüyor ve buradan yüzde sekiz vergi alınıyor. Ve bu kadınlar mahvoluyor yazık günah. Bu hanım kardeşlerimizi evlendirelim. Güzel, onlara ev alalım, sevindirelim, bu beladan onları kurtaralım. Onurlu, dik başlı olarak aramızda yaşasınlar. Nur gibiler yazık günah. Hem Diyanet İşleri Başkanlığımız hem Diyanet-Sen hem kadın dernekleri bu olaya el koysun. Bu konuda bütün güçleriyle destek olsunlar. Bakın her ilde genelev var, ilçelerin birçoğunda genelev var ve gittikçe çapı genişliyor ve gittikçe sayısı artıyor. Her yıl katlamalı artıyor sayısı. Fuhşun sayısı da artıyor, genelev sayısı da artıyor. Ayrıca şimdi daha da gelişen çirkin olaylar var; homoseksüel kulüpleri çığ gibi büyük illerde, küçük illerde her yerde yayılmaya başladı. En yakışıklı aslan gibi delikanlılarımızı homoseksüel yapıp mahvediyorlar. Dağ gibi delikanlılar homoseksüel oluyor. Güzel delikanlılar özellikle musallat olmuş durumda. İngiliz derin devletinin bir oyunu bu. Gençliğimizi mahvetme kararı aldılar. Fıtratı bozacaklar. Kadını erkek yapıyorlar, erkeği kadın yapıyorlar. Bu oyuna dur diyelim. Diyanet İşleri Başkanlığı da devreye girsin, Diyanet-Sen de, kadın dernekleri de devreye girsinler bu faciayı önleyelim.

 

(“Namaz neden önemlidir?” izleyici sorusu)

Allah'a teşekkür ne güzel. Hz. İbrahim (as) de çölde çok hoş çadırında çok fazla davarı var, danalar, sığırlar falan sütler sağılıyor. Bayağı hizmetçileri falan da var. Bayağı güzel zenginliği. Gelen geçen herkesi ağırlıyor. Namazlara çok titiz. Canım benim o güzel seccadesini seriyor. Hemen namaza duruyor.  Çöl ortamı, biraz küçük bir kapla hemen orada abdest alıyor kolayca. En zevk aldığı şeylerden birisi de namaz. Peygamberlerin en sevdiği şey namazdır. Çok büyük bir nimettir, çok güzel, zevkli bir teşekkürdür, bereketli bir teşekkür. Allah'a sevgimizi ifademiz. Aksi, Allah'a sevginin eksikliğini gösterir. Allah esirgesin. Çünkü cehennem ehline soruluyor “sizi buraya getiren ne, ne sebeple buraya geldiniz?” diyorlar. İlk verdikleri cevap birinci çok manidar. “Biz namaz kılanlardan değildik” diyorlar. İlk akıllarına gelen bu. Facia yani Allah esirgesin. Şuuru açık olup da namaz kılmamak olacak iş değil. Ben Ankara’dayken anlatmıştım. Annem dedi ki “benim oğlum çok dindar, oruçlarını hep tutuyor” dedi. Adam dedi ki “Peki namazlarını kılıyor mu?” dedi. “Yok, namaz kılmıyor” dedi. “Aa” dedi adam “hiç olmadı o zaman” dedi. “Namaz farz. Nasıl kılmaz?” dedi. Beynimden vurulmuşa döndüm ben. Hemen Ankara Ulus’a gittim. Ulus’ta yeraltı çarşısı var orada. Heykelin orada bir yeraltı çarşısı. Pazar günüydü. Her yer kapalı ama yere kitapları serip satıyorlar ya eski kitaplar. Orada namaz hocası kitapları vardı. Ben bir tanesini aldım. Hemen koşarak eve döndüm. Oradaki tarife göre hemen abdest aldım. Seccadeyi de serdim. Öğlen vaktiydi bak öğlen hiç unutmam “öğlen ikişerden dört rekattır” diyor. Ben iki rekat kıldım namaz. Sonra bir gezindim bir iki rekat daha kıldım bilmediğim için. Halbuki kesintisiz kılınıyor oradaki ifadeden kesintisiz kılınıyor. Ondan sonra namazımı hiç aksatmadım. Yani acayip utandım ben. Bir kere bak bir kişinin söylemesiyle. Dolayısıyla ruh sahibi birisinin “ben namaz kılmıyorum” demesi olacak iş değil. Yani mümkünü yok.

 

(“Yaşam şeklimizi neye göre belirlemeliyiz?” izleyici sorusu)

Bak sizin nesliniz Allah'a çok şükür zer aleminden siz dünyaya sunuldunuz. Hepiniz çok güzelsiniz ve hepiniz çok yakışıklısınız. Bu çok manidar, büyük bir mucize bu. Hepinizin yüzü nurlu ve yobazların size yanaşmasının imkanı yok. Boyut farkı var arada onun için böyle cinnet geçiriyorlar. Yani artık sizin onlar tarafından kontrol edilmeniz mümkün değil. Onlar geldi geçti yani bir rüzgardı gelip geçti, kirli bir rüzgar. Ama tabii acıyoruz, merhamet ediyoruz ayrı mesele. Yaşam şeklimizi vicdanımıza göre belirleyeceğiz. Vicdanımız ne diyorsa onu dinleyeceğiz. Yani çok samimi olacağız samimi olunca zaten vicdanın emrine gireriz. Vicdan da vahiydir yani kesintisiz vahiy. O zaman mükemmel insan oluruz. Onun dışında hayatta bir yol yoktur. Vicdan da bize sürekli sevgiye yönlendirir. Vicdanın görevi bize sevgiyi öğretmektir ve sevgiyi yaşatmaktır. Sevgiden başka hiçbir hedef yoktur. Allah'ın da tek hedefi, tek istediği sevgidir. Yaşamın da tek amacı sevgidir başka hiçbir amacı olmaz.

 

(“Tevekküllü olmak neden zor?” izleyici sorusu)

Mesela bir olay olur eli ayağı boşalabilir insanın ama tevekküllü olur. O tevekküllü olamıyor anlamına gelmez. Yani o heyecanı onun için lehinedir. Tepkisiz olmak iyi bir şey değil. Mesela adamın evi yanıyordur heyecanlanır adrenalin gelir. Gayet sakin, uykulu gözlerle çoraplarını giyecek hali yok değil mi? O bir garipliktir yani öyle şey olmaz. Ama tevekküllü olursun Allah'ını koruyacağını bilirsin. İmanda tevekkül zevklidir. Bayağı güzel olur ama o heyecanı tevekkülsüzlük olarak almayın, ondan korkmayın. “Niye tevekkül edemiyorum?” demeyin. İnsan telaş edebilir bir şey olmaz ondan. Çünkü gereğini yapıyorsun sen zaten. İmanın gereğini yapıyorsun, o heyecan olabilir mesela kızarabilir, rengi atabilir bir şey olmaz ondan.

 

(Avrupa Parlamentosu’nda Türkiye Raportörlüğü görevini yürüten Hollandalı parlamenter Kati Piri, Türk mahkemelerinin verdiği kararlardan örnekler vererek hepsi hakkında Türkiye'ye akıl verdi. Osman Kavala, Ahmet Şık, Selahattin Demirtaş hakkında verilen mahkeme kararlarının intikam amacıyla verildiğini iddia etti. “Sadece son 2 hafta içerisinde Afrin operasyonuna barışçıl şekilde karşı çıktığı için beş yüz kişi haksız yere gözaltına alındı” dedi. “Ardından da Türk halkının zor dönemde olduğu bu dönemde sesimizi yükseltmezsek itibarımızı kaybederiz” açıklamasını yaptı.)

Kardeşim eleştiri yapabilir, fikir verebilir. Ama böyle üst perdeden garip laflara gerek yok. Mesela görüşünü belirtebilir. Mahkeme hakkında görüş belirtiyorsa mahkemeye saygılı olması lazım. Ama teknik yönden, hukuki yönden analiz edebilir, görüş belirtebilir. Çeşitli içtihatlarla karşılaştırabilir. Yani hukukun öngördüğü tarzda bir şey yapabilir. Yani mesela bir mütalaayı açıklayabilir. Mahkemeye sunulmuş bir mütalaayı açıklayabilir. Ama mahkemeye akıl vermek, adaletsizlikle itham etmek doğru değil. Çünkü mahkeme dosyasında ne olduğunu bilmiyorsun sen. Hakim olsan belki daha ağır ceza vereceksin. Neye göre hayır diyorsun yani bilmiyorsun ki. Genellikle hep böyle oluyor mesela adam geliyor cinayet zanlısı “yok” diyor “iftira attırdılar.” Allah Allah ne biliyorsun dosyada ne olduğunu. Dosyayı bir görüyor “abo” diyor. Dosyayı bilmeden konuşma yapmaları doğru değil. Dosyayı da biliyorsa hukuk ölçüleri içerisinde eleştiri yapabilir. Hukuki eleştiri yapabilir, hukuka uygunsa.

 

(“Güzel konuşmak için çok fazla kitap mı okumamız gerekiyor?” izleyici sorusu)

Samimi olmak yeterlidir. Çok samimi olunursa bayağı güzel hikmetli konuşulur. Yani mesela köydeki bir çoban bile hiç okumamıştır ama çok isabetli ve güzel konuşur. Bazen mikrofon uzatılıyor onlara, çobanlara nefis güzel konuşuyorlar. Yani öyle alim falan değil onlar. Ama mesela üç-dört üniversite mezunu oluyor adam. Öküz gibi zırvalıyor. Ağzından kin akıyor, nefret akıyor, ne diyeceğini şaşırıyor. Yani bayağı berbat konuşuyor.

 

(“İnsan hayır ve şerle nasıl imtihan olur?” izleyici sorusu)

Mümin için her şey hayret edecek şekilde hayırdır. Her şey. Mesela bak Akit kendince atak yapıyor her seferinde ne hale geldiğini görüyorsunuz. Bizim ünümüz, şöhretimiz, gücümüz artıyor. Kendileri ne hale geldiler? Türkiye mesela Akit’i bilmiyordu. Onları hakikaten dindar, muttaki, saygı duyulacak bir topluluk olarak biliyorlardı. Şu an Türkiye'de konumları en olumsuz olan topluluk. Zaten onların yaptığı atak da bizim ne kadar doğru yolda olduğumuzu gösteriyor. Ve atak şekillerindeki çirkinlik de onların neler yapabileceğini bizim de ne kadar temiz olduğumuzu gösteriyor. Çünkü bir suç olmuş olsaydı bunlar acayip havalara hoplardılar. Bak derme çatma, oradan buradan, kenardan, konservenin ucundan bilmem neyin kenarından efendim sopanın gölgesinden konu çıkarıyorlar. Yani bir acayip durum, akşam akşam diyor.

 

(Ertuğrul Özkök, Diyanet’in fetvalarını eleştiren bir yazı yazdı. “İnsanın Mars’a yolculuğu başladı. Diyanet’in de bu konuda bize yeni ufuklar açmasını bekliyoruz. Sayın Diyanet, Adnan Oktar olayıyla ilgili açıklama yaptınız ardından da sol elle yemek yemek haramdır fetvasını verdiniz. Sayın fetva kurulu merak ettiğimiz bir konu var, gerçi bizi ilgilendiren haramın hangi elle yenildiği ancak siz yine de Mars, Venüs gibi gezegenlerde kaşığı hangi elimize almamız gerektiğini söylerseniz merakımızı gidermiş olursunuz” dedi.)    

Ahmet Hakan okka gibi laf etti. “Şimdi” dedi “sağ elle, sol elle yemeği bırakın da” dedi “bir yiyeceğin yediğiniz bir şeyin helal mi haram mı olduğunu onun üstünde durun” dedi. Şimdi Ertuğrul Özkök de aynı şeyi bir daha vurguluyor çok ehemmiyetli bir konu olduğu için. Sen bırak sağ eli, sol eli adam hangi eliyle yiyorsa yesin. “Helal lokma tabir edilen halk arasında bir şeyin helal olması, helal yiyecek olması helaliyle kullanılması önemlidir, sen buna dikkat et” diyor doğru söylüyor. Sen buna dikkat edersen mesele yok. Dikkat etmezsen bu olmaz onu demek istiyor.

 

(“Kaderimize razı olmak ne demektir acaba?” izleyici sorusu)

Kader zaten güzeldir her insanın kaderi güzel yaratılır samimi olmak şartıyla ama ölüyse özel yaratılıyor o yani ona kafayı takmaya gerek yok. “Ölü niye cehenneme gidiyor, niye cehennemde?” siz derdine düşmeyin, hiç kimse derdine düşmesin. Allah’ın vicdanına, Allah’ın ahlakına güvenin yani “Ben öyle gösteriyorum” diyor işte bitti kurcalanmak yani o meseleyi anlamaya çalışmak sana ne, sen aklı başındasın cennete gidiyorsun işte tamam sen o kısma bak. Falanca niye cehenneme gitti? Sana ne onun demek ki bir şey var ki gitmiş. İlla merak ediyorsan ölü diyorum işte daha nasıl söyleyeyim, ölü. Ölünün neyinin hesabını yapıyorsunuz? Arkadaş için demiyorum o ayrı o benim canımın sorusu daha ayrı bir konu. İşte “Allah cehennemde yakar mı?” Allah Allah yakıyor işte sen yakma işini bırak. Sen cennette rahat ediyor musun ona bak. Allah seni koruyup kolladı mı tamam. Orda bilmişlik yapmana gerek yok, onu düşündüren de sana Allah. Sen kendin bağımsız düşünemezsin, o bağımsız Allah’ı bulacağını zannediyor o konularda Allah’ı eleştirebileceğini. Allah’ı eleştireni de Allah eleştirtir. Allah’ı inkar edeni de Allah inkar ettirir kendi başına inkar edemez adam.

 

(“Ahiretin varlığına kanıtınız var mı?” izleyici sorusu)

Yani çok istersen bir şeyler görürsün, gösterilir. Ama çok emek vermen lazım. Yani çeşitli makamları görebilirsin. Yani kanaatin gelecek kadar bilgiye erişebilirsin çok istersen, çok talebin olursa aklın ihtiyarını almayacak şekilde böyle nasıl söyleyeyim, yani şu uyanıklıkta ama uyku halinde olduğunu düşünürsün. Sana çok şey gösterilir eğer yani içini rahatlatacaksa bu mümkün. Ama bu alametlerden zaten hemen görürsün, hemen anlarsın. Yani Allah’ın varlığına inanmak çok önemlidir. Varlığına inanınca Allah’ın başıboş bırakmayacağına inanırsın. Yani çünkü sonsuz akıllı bir arlık. Zincirleme akıldan anlaşılır bu. Başıboş bırakmayacağını anlarsın. Yani bir peygamberle seni bilgilendireceğini anlarsın. Peygamber de sana “ahiret var” diyorsa Allah’ın varlığına inandığın gibi ona da inanırsın, yani bir bloktur bu. Ama ayrıca “bir de gözümle görsem” diyorsan onun için de süluk denilen bir makam çıkışı vardır. Emek verirsen onu da elde edebilirsin. Mesela Peygamberimiz (sav)’in süluku vardır, bütün makamları gezmiştir tek tek. Çok talep ettiği için gezmiştir. Herkesi görmüştür, herkesle tanıştırılmıştır. Cehennem uzaktan gösterilmiştir. Cenneti de Allah gösterdi ama “bakma” dedi. Peygamberimiz (sav) de bakmadı yani istese bakardı. Ama Allah diyor “bakmadı” diyor. Onu takdir ediyor. Perdeyle de kapatıldı. Çünkü baksa çok sıkılırdı, dünyadan çok sıkılırdı, onun için baktırtmadı Allah. Ama cehennemi uzaktan gördü. Süluku olursa bir insanın bunu elde edebilir yani illa öğrenmek istiyorsan bu mümkün.

 

İnsanların Çoğu Birbirlerine Güvenemedikleri İçin Birbirlerini Hiç Samimi Sevemiyorlar. Sadece Trip Atmayı Biliyorlar. Akıllı İnsanı Aramak Gerekir

İnsanlar, hanımefendiler, beyler birbirlerine güvenemiyorlar. Kötülük yapacak zannediyorlar. Halbuki birbirleriyle karşılıklı konuşup, asgari müşterekle anlaşarak birbirleri için risk teşkil etmeyeceklerini, birbirlerini sevdiklerini, dost olduklarını söyleyip bu riski ortadan kaldırabilirler. Birbirlerini tanımadıkları için her an bir tehlike meydana gelecek diye karşılıklı birbirlerini rencide edecek tavırlarla bir savunma mekanizması içine giriyorlar ama bu yıpratıcı ve çok zor oluyor. O ona trip atıyor, o ona trip atıyor ve araları da açılıyor, birbirlerini sevemiyorlar, çok berbat bir durum oluyor. Allah vermesin. Ölü insan çoktur, onlarla pek baş edemezsin. Akıllı insanı ara, nadir de olsa bulursun akıllı insan, Allah’tan korkan, egoist bencil olmayan, o sana yeter yani. Onunla çok sıkı bir dost ol, arkadaş ol. Çok fazla bir dost bulamazsın zaten, akıllı insana o kadar çok rastlanmaz. Dolayısıyla onlarla da baş edemezsin o tripçilerle falan. Biraz sayıları çoktur onların. Gerçekten seni seven, egoist bencil olmayan bir arkadaşını bulabilirsen, dostunu bulabilirsen çok iyi olur, çok rahat edersin, onu da bırakma ama. Hem eğit, karşılıklı birbirinizi Allah yolunda, Allah’ı çok sevdiğiniz yönünde eğitin, imanınızı güçlendirin karşılıklı, Allah’ın sanatını daha derin görmeye çalışın. Samimi olun, çok rahat edersin, çok huzurlu olursun. Yani çok fazla insan şart değil. Olduğu kadar yeterli olur.

 

(Alparslan Kuytul tutuklandı. Yirmi üç şüpheli ise adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı. Kuytul ve beraberindekilerin tutuklanma sebebi olarak FETÖ/PDY, PKK/KCK, El Kaide ve DEAŞ silahlı terör örgütlerine bilerek ve isteyerek yardım etme ile suç örgütü kurmak ve yönetmek örgüt faaliyeti çerçevesinde nitelikli dolandırıcılık ve özel belgede sahtecilik yapma” gerekçesi gösterildi.)

İşte kanun hukuk ne derse o olur. Ben Türkiye’de adalete güveniyorum. Er veya geç hukuk tahakkuk eder. Ama hükümete her halükarda destekçi olmak lazım. Yani genel anlamda diyorum ucuz kahramanlığın sırası değil yani ucuz kahramanlık yapılacak devir değil. Her halükarda hükümete candan destek olmak lazım. Tayyip Hoca bu kadar zor, belalı bir ortamda, cansiperane, gece gündüz, uykusuz, aç kalıyor bazen, bazen çok yorgun oluyor, bütün gücüyle mücadele ederken ayağına dolanmanın bir alemi yok. Hem ayıp hem günah hem de yazık. Hem sen yapmayacaksın hem de yapanın ayağına dolanacaksın. Yok öyle şey, olmaz.

 

(“Hz. Musa (as) Firavun’un yanında nasıl imanla büyüdü?” izleyici sorusu)

Orada imanla büyümesi diye bir konu olmadı zaten. Yani Firavun’un eğitimini aldı, orası bir mason dergahıydı zaten. Masonik bir eğitim aldı. Sonradan Allah ona hidayet verdi, bilgi verdi. Tur Dağı’nda peygamberlik verildi. Dolayısıyla Peygamberimiz (sav) de Allah onun için diyor “Ve seni yol bilmez iken, 'doğru yola yöneltip iletmedi mi?” (Duha Suresi, 7) “Dalalet içindeydi” diyor. Peygamberimiz (sav)’e Allah. “Dalle” “Allah seni dalalet içinde bulup hidayet vermedi mi?” diyor. Dolayısıyla bu çok normal. Hz. İbrahim (as) de imanı bilmiyordu, Allah sonra imanı öğreti.

 

(“Allah’a dua ederken ağlamak doğru bir şey mi?” izleyici sorusu)

Olabilse çok güzel ama yalnızken. Yalnızken böyle duvara dayanacaksın veyahut yere oturacaksın çok makbul olur. Allah “…için için dua edin…” (Araf Suresi, 55) diyor. O derin konsantrasyonda olur. Mesela Resulullah (sav) öyleydi. Dağa çıkıyordu. “Ya Rabbi bana Kendini göster, bana hakikati açıkla, bana hidayet ver.” Yalvardı, yalvardı, mağaranın ağzına bir çıktı, of, yüz kilometre falan ufuk kaplı Cebrail (as), yüz kilometre bütün gökyüzü. Hemen içeriye çekildi. Yani korktu tabii insanlık hali. İçeriye hop geldi Cebrail (as) en çekindiği şey oldu, içeriye geldi, süzüldü karşısına geldi. Gayet güzel bir görüntü. O hala görüntü olduğunu zannederek korkuyor. Gelip sarılıp bir sıktı Peygamber Efendimiz (sav)’i. Ama bayağı kuvvetli sıktı. “Oku” diyor. Canım benim o can havliyle, “ben okuma bilmem” dedi hemen. Bir kere daha sıktı. Yine “ben okuma bilmem” dedi. Zaten biliyor okuma bilmediğini. Maksat onu konuşturmak. Bayağı kuvvetli sıktı, ondan sonra ayetler inmeye başladı. Bütün gücüyle koşarak orası bilmiyorum gördünüz mü çok sarp bir yer. Yani öyle koşulacak gibi değil. Koşa koşa eve indi, Hz. Hatice’ye “beni örtün beni örtün” dedi. Zıngır zıngır titriyor, akıl almaz korktu yani açıkça. Üstünü örttüler. Hz. Hatice annemiz çok şefkatli olarak sordu. “Ne oldu Ya Muhammed, anlatır mısın?” dedi. Anlattı. “Müjdeler olsun sana. Allah’tan sana Peygamberlik verildi. “Gelen de Cibril-i Emin” dedi. Bak kadındaki ilme bak ya. Şu mübareğin güzelliğine bak yani. İlk vahyi kabul eden kadın ve ilk Müslüman Allah’a şükür. “ Allah'ın peygamberisin” dedi. Kadınları da oturup adamlar ne vaziyette görüyorlar. Hani cehennem ehli kadınlar oluyor diyordunuz? İlk kadın vahyi alan yani ilk vahyi teşhis eden, peygamberliğini ilk kabul eden kadın.

 

(Ülkedeki mason localarını çatısı altında toplayan İngiltere Birleşik Büyük Mason Locası, bazı ulusal gazetelere “Artık yeter” başlığıyla tam sayfa ilan verdi. İlanda; “Locamız, iki yüz bini aşkın üyenin kamuoyuna yanlış yansıtılmasının ayrımcılık olduğuna inanıyor. Basit ve açık, üyelerimiz haksız yere damgalandıklarını hissetmek zorunda kalmamalı.” ifadeleri kullanıldı.)

Bu ne biçim laf ya? Buna ne gerek var, nerenin iki yüz bini? İngiltere'nin her yeri zaten bütün devlet müesseseleri masonların kontrolünde. Bu nereden icap etti bu laf, bunu anlamadım ki. Hayır, masonların hâkim olmadığı herhangi bir devlet müessesesi söylesinler İngiltere'de. Her yer mason kontrolünde zaten. Gazeteye ilan vermeler falan yani bilmiyorum ayranı fazla mı kaçırdılar nedir anlamadım ki.

 

(“Cinler de imtihan olur mu?” izleyici sorusu)

Oluyorlar hatta ayette diyor ki; “Ölümden sonra dirilme niye olsun ki?” diyor. Bak duvardan geçip geliyor, duvardan geçiyor, kayaların içinden dağların içinden geçiyor, “nasıl olacak ki?” diyor, “biz nasıl dirileceğiz ki?” diyor. Bak ruh olduğunu gördüğü halde görüyor musun? Demek ki insanda da yani ruh haline bile getirsen yine iman etmeyecekse iman etmeyecek. Mesela adam bunu görse iman eder diye düşünülüyor ama bak ruh haline gelse de iman etmiyor. 

 

(“Her kişi mutlaka önce cehenneme düşer mi?” izleyici sorusu)

O yanlış biliniyor, Sadece Allah cehennemi uzaktan gösteriyor müminlere yani bilgileri dahilinde olsun diye o kadar. Yoksa cehenneme girme diye bir şey yok. Niye girsin mümin cehenneme, çünkü ürkütücü bir yer. Allah “en ufak bir rahatsızlık duymayacaksınız, en ufak bir korku ve hüzün yoktur” diyor, ayette açık Allah vaat ediyor. Olur mu? Allah’ın Adetullah’ına aykırı öyle bir şey yok. Ama görüyorlar cehennemi yani bakıyorlar bilgilenmek açısından gerekli. Çünkü Kuran’da belirtilen bir şeyi görmüş oluyorsun, çok zevkli güzel bir şey.



DEVAMINI GÖSTER

Benzer Eserler