Sayın Adnan Oktar'ın 2 Şubat 2018 tarihli sohbetinden önemli başlıklar

A9 TV, 2 Şubat 2018

 

(Hatay Reyhanlı’da PKK, PYD, YPG’li teröristlerin attığı roketlerle evinde uyurken şehit düşen Fatma Avlar’ın babası Ahmet Avlar; “Cumhurbaşkanımız bizleri aradı ve taziyelerini ve iyi dileklerini iletti sağ olsun, vatan sağ olsun. Terör sınırlarımızdan temizlensin Allah razı olsun” dedi. Avlar ailesinin komşusu Emine Berber, “Hiç kimseler korkmasın, devletimiz var olsun. Gelsinler bizler buradayız, buraya gelsinler. Allah Türkiye’mizin yolunu açsın inşaAllah” diye bağırdı.)

Bak görüyor musun annelerin yiğitliğini, delikanlılığını. Eskiden öyle olmuyordu, facia gibi gösteriyorlardı. Ah benim güzel yüzlüm, ah benim nurlum ne mutlu sana. Allah şehadetini makbul etsin, kabul etsin. Allah seni meleklerle Kendi Katına aldı ne mutlu sana. Ne mutlu annene babana. Herkes ölecek ama sen şerefli şekilde şehit olmuşsun ne güzel. Şehadet güzelliktir, ayette ne diyor Allah? “İki güzellikten biri” Allah bizlere de nasip etsin.

 

(“Budizm bozulmuş bir din midir?” izleyici sorusu)

Brahmanlar yani Hz. İbrahim (as)’ın evlatları Brahmanlar. Budizm’de biliyorsunuz Brahmanlar vardır yani Hz. İbrahim (as)’ın yolunda olanlar. Hz. İbrahim (as)’ın dininin bozulmuş şeklidir Budizm. Hz. İbrahim (as)’a ait bütün anlatımlar kalmıştır. Namaz, rüku, secde, kıyam, teşbihler, oruç. İslam dininin bozulmuş bir şeklidir. Onlar da “Yeniden gelecek” diyorlar. “Dünyanın son zamanlarında Mehdi gelecek” diyorlar.  

 

Kardeşlerimizin Çoğu İngiliz Derin Devletinin Son 200 Yıldır Milletimize Karşı Oynadığı Oyunları Bilmiyor.  Bugüne Kadar Türkiye Aleyhine Ne Kadar Olay Varsa Ardından Hep İngiliz Derin Devleti Çıkmıştır

İstanbul’u Türk şehri iken tarihte ilk defa İngilizler işgal etti, 5 yıl işgal. Hilafet merkezini, İslam aleminin merkezini İngiliz derin devletini işgal etti. Niye? Hz. Mehdi (as) çıkacak diye. Durduracaklar kendi kafalarınca. Yunanistan’ı kışkırtıp silahlandırıp Anadolu’yu işgal ettirdi İngiliz derin devleti. Yunanistan’la bizim hiç öyle bir olayımız yoktu. İngiliz silahıdır hepsi. Bu Sykes-Picot Anlaşması’yla Osmanlı topraklarını paylaşan yine İngiliz derin devletidir. Osmanlı Devleti’ni borçlandırarak ekonomik sömürge haline getirmek de yine onlara mahsus bir şey. 100 yıl borç ve faiz ödettirdiler bize İngiltere İngiliz derin devleti kanalıyla, 100 yıl borç ve faiz ödedik. Mahvetti Osmanlı’yı. Mesela Mısır’ı borçlandırarak İngiliz derin devleti kendi kontrolüne aldı Süveyş Kanalı’na da el koydu. İslam topraklarına hep hakim oldu. Kudüs’ü Müslümanlardan ele geçirerek işgal etti. Diyorlar ki “Yahudi işgal etti.” Kardeşim, İngiliz derin devleti işgal etti Kudüs’ü. Müslümanlardan ele geçirdi ve işgal etti. Avrupa’daki Türk düşmanlığının kaynağı 100 yıldır devam eden İngiliz propagandası. Binlerce propaganda kitabı, yazısı, afişi var binlerce çeşit. PKK’nın kuruluşunu İngiliz derin devleti organize etti ve sağladı. Abdullah Öcalan da diyor “Bizi kuran İngiliz derin devletidir” diyor. Finanse eden de onlar silahlandıran da öyle İngiliz derin devletidir. Yoksa bunlar kıro öküz gibi adamlar. İngiliz derin devleti desteklemeden PKK yolda yürümekten aciz gerzeklerden oluşuyor. Hep mankafa öküz gibi adamlar. İngiliz derin devleti organize ettiği için bir şeyler yapabiliyorlar. Mesela şu anda da asker çatışmasında bakıyorsun mevziler şunlar bunlar, onların kafada böyle bir şey olmaz, böyle bir şey yok. Adamlar köpek eti getiriyorlar yiyor. Badana fırçasıyla adamları yıkıyorlar nehrin içine sokup deterjanla senede bir kere. Hayvan gibi mahluklar kafa çalışan tipler değil PKK’lılar. Mesela PYD saflarında halen mebzul miktarda İngiliz askeri var hep homoseksüel. Arapları ve Yahudileri ayrı ayrı destekleyerek 100 yıldan beri savaştırıyor 100 yıldan beri. Organize eden yine İngiliz derin devleti. Mesela Mısır’da El-Ezher Üniversitesi’ne radikal terörü ilk sokan İngiliz derin devletidir. Kendi ajan olan alim görünümlü sahtekarlarla İslam’da terör mantığını ilk yerleştiren İngiliz derin devletidir. Ezher’e onlar soktular. Çanakkale’de 250 bin Türk’ü aslanımızı şehit ettirenler edenler İngiliz derin devletidir, organize edenler. Arap Yarımadası’nı yönetmek için Şii-Sünni çatışmasını oluşturanlar yine İngiliz derin devletidir. Türkiye’de 1960-71 ihtilallerini organize eden yine İngiliz derin devletidir. Devletin arşivlerinde de var herkes biliyor. Kendileri de söylüyor. İran’da Musaddık’ı deviren 1953 darbesini yapan İngiliz derin devletidir. Övünüyorlar zaten “biz yaptık” diyorlar. Mesela Tony Blair ABD’nin Irak işgalini sağlayan sahte belgeler üreten kişidir. “Ben yaptırdım” diyor. Sonra da özür diliyor. 2 milyon insan şehit edildi Irak’ta. “Yanlışlık oldu” dedi Tony Blair, “ben ne bileyim adamlar atom bombası yaptı falan diye duyduk” dedi “meğerim doğru değilmiş” dedi. Halbuki adamlar dediler “gelin bakın öyle bir şey yok” dediler. “Hayır var, biz yerle bir edeceğiz” dediler ve yerle bir ettiler. Tony Blair bunu uygulayan. Mesela Musul ve Kerkük’te katliamlar yaparak Türk sınırları içinde kalmasını engelleyen yine İngiliz derin devletidir. Musul ve Kerkük bizimdi. Muazzam katliamlarla bunları engellediler. Osmanlı ve Rusya’yı sürekli savaştırarak iki tarafı da güçsüz bıraktılar. Çok uzun yıllar savaştırdılar İngiliz derin devletinin teknikleriyle yöntemleriyle. Mesela Osmanlı-Rus savaşlarının kaybedilmesine Türk ordusundaki İngiliz komutanlar sebep oldu. Türk ordusunda İngiliz komutan var. Donanmayı İngiliz komutanına teslim ediyorlar inanılır gibi değil. Arap dünyasını Osmanlı aleyhine ayaklandıran Vahabiliği oluşturan İngiliz derin devletidir ve parçaladı. Biz kardeştik iç içeydik haberimiz bile yoktu böyle şeylerden. Vahabilik şu bu falan yoktu. Kıbrıs’ı hileyle elimizden alan yine İngiliz derin devletidir. Osmanlı yöneticilerinin arasında sürekli çatışma oluşturdu ve sürekli şehit verildi. Onu astırdı bunu kestirdi suikastlar yaptırdı. Sultan Abdülaziz Han Hazretleri’nden başlayıp kesintisiz suikastlarla mahvetti Osmanlı’yı. Rahmetli Atatürk’e de defalarca suikast yaptıran İngiliz derin devletidir. Suikastçıların hepsi İngiliz derin devletinin elemanıdır. Kendileri de söylüyor zaten inkar etmiyorlar.

 

(Cumhurbaşkanı Erdoğan partisinin milletvekilleriyle bir araya geldi. AK Parti-MHP seçim ittifakına ilişkin “Belli bir mutabakata varıldı. Oy pusulası üzerinde çalışılıyor. Başka partiler de ittifak içinde yer alabilir” dedi.)

İşte onu dün akşam, evvelsi gün de söylemiştim. Demek ki o dikkatlerini çekti Allahualem. Çünkü Büyük Birlik Partisi’nden hiç bahsedilmiyor. Halbuki Büyük Birlik Partisi çok önemli, yüzde 3’lük falan oy oranı var. Onlar da zaten olumlu görüşlerini bildirdiler. Şimdi onu biz söyle deyince olumlu etki yapmış demek ki, maşaAllah. Durumu değerlendirmek lazım, kamuoyu ölçümleri yapmak lazım. Ona göre abanmayı daha da artırabiliriz. Kamuoyu ölçümleriyle genel bir tespit yapmakta fayda var. AK Parti’yi parçalamakta, bölmekte, dağıtmakta, hükümeti başarısız hale getirmekte kararlı İngiliz derin devleti benim gördüğüm. Destekleyenleri yıldıracaklar. İşte halkı yıldıracaklar falan. Dikkat ederseniz AK Parti hükümetini riskli bir hükümet gibi göstermek istiyorlar. Böyle hani önüne geleni tutuklayan, her an ne yapacağı belli olmayan, işte kendine karşı olanlara anında karşılık veren. Akit Gazetesi’nin yönlendirdiği her olayın içine giren güvenilmez bir Türkiye, güvenilmez bir hükümet görüntüsü vermeye çalışıyorlar; tamamen suni ve uydurma. Türkiye’de demokrasi cayır cayır çalışıyor, hukuk da cayır cayır çalışıyor. Ufak tefek aksaklıklar yanlışlıklar olmuyor değil oluyor ama gayet güzel gidişat. Dolayısıyla vermek istedikleri imaj dehşet yaşanan bir Türkiye yani stres içinde yaşanan, vatandaşın kimseye güvenmediği, vatandaşın işte devlete güvenmediği, hükümete güvenmediği bir acı ortamı, bir stres, gerilim ortamı varmış gibi gösterip Türkiye’de hayatı yaşamak adeta imkansızdır görüntüsü vermek istiyorlar. Bu bir oyun yani hükümeti yıpratmak için yaptıkları İngiliz derin devletinin en kötü oyunlarından bir tanesi. Bu, psikolojik bir dayatma metodu. Bu oyuna gelmemek için ne gerekiyorsa yapmak lazım.

 

Kuran’dan, Dinden Bahsedilen Yerde Eğlence Olmaz Demek, Hayatın Geniş Bir Alanından İslam’ı Çıkarmak Demektir. Anadolu’da Her Yerde Kuran Var, Kuran Olan Evde Halay Oluyor, Düğün Oluyor

Diyanet İşleri Başkanı’na ben bu üslubu yakıştıramadım. Bir kere Diyanet İşleri Başkanı şefkatli, sevgi dolu, merhametli, vatandaşı seven, sevgi dağıtan, anlayışlı ve olgun birisi olması lazım. Nezih böyle devlet terbiyesi almış, kimsenin etkisinde kalmayan bir insan olması lazım. Şimdi buradaki çocuklar senin çocuğun mesabesinde insanlar gencecik insanlar genç kızlar genç delikanlılar kendi aralarında eğleniyorlar, müzik dinliyorlar güzel giyinip hoşlarına gidiyor, o hayattan zevk alıyorlar, mutlu oluyorlar. Neden bu çocuklara karşı böyle yakışıksız bir üslup kullanıyorsun? Ve neden bana karşı böyle doğru olmayan bir üslup kullanıyorsun? Koskoca insansın, başında sarığın var, sakalın var, cübben var ve Diyanet’in başına getirilmişsin. Alim biliniyorsun. Bir insan bir şey söylerken kaynak ve belgeye dayalı konuşur. Ne diyorsun? “Atatürk’e hakaret etti ve ceza aldı” diyorsun. Ben ceza almadım. Ceza alsam buna ait bir kaynak belge olur mahkeme kararı olur. Ve sen devlet adamısın, istesen polis de emrinde, devletin memurları da emrinde gönderirsin adliyeye ‘bu evrakı alıp getirin’ dersin. Ve tapu gibi de gösterirsin basına. Olmadığını bildiğin halde varmış gibi göstererek “Atatürk’e hakaretten ceza aldı” diyorsun doğru konuşmuyorsun. Özür de dilemedin. Bak belgesini de gösteriyorum yine özür dilemedin. Başka ne yapıyorsun? Diyorsun ki “Museviliğe laf söylediği için, Yahudiliğe laf söylediği için mahkeme kararıyla tecziye edildi ve ceza aldı” diyorsun. Belgesi yok, böyle bir açıklama yok, bilgi yok. Varsa getirttir. O zaman müfteri konumuna düştün, özür de dilemiyorsun. Ne kadar yakışıksız bir şey. Ne kadar ayıp bir şey. Niye dans ediyorlar, niye müzik var, niye dekolte giyiniyorlar? Kardeşim o zaman sen plajları falan kapattır. Bütün Karadeniz, Akdeniz sahillerimizde kadınlar erkekler plaja giriyorlar hepsinde var. Orada Kuran da var plajda, Kuran’ları da toplattır. Çünkü “Kuran olmaz orada” diyor. “Dekolte olan yerde Kuran olmaz” diyor. O zaman onları da toplattır. Düğün salonları, oradan da Kuran’ları toplattır. Karadeniz’de insanlar kadınlı erkekli dans ederler her yerde. Güneydoğu’da halay çekerler kadınlı erkekli, oralardaki Kuran’ları toplatman gerekiyor o zaman. “Kuran olan yerde dans ve eğlence olmaz” diyor. Her yerde her şehirde düğünler var, oraya da Kuran’ın girmesi yasak o zaman. “Allah’tan bahsedilmez” diyor. İnsan hem eğlenir hem de Allah’tan bahseder niye bahsetmesin? Niye böyle hüküm çıkarıyorsun? Köy düğünlerinde ilahiler söyleyerek götürürler, Allah’tan bahsedilir, Kuran’dan bahsedilir ne mahsuru var? Ve iftihar et, plajlarda da Kuran olsun, her yerde gazinolarda da olsun, eğlence yerlerinde de Kuran olsun. Kuran’ı niye hayattan çıkartmaya çalışıyorsunuz? Ve eline ne geçecek, biz Allah’ı anmadığımızda eline ne geçecek? Müslümanlıktan bahsetmediğimizde elinize ne geçecek? Neden İslam’dan bahsetmemizi istemiyorsun? Neden Kuran’dan bahsetmemizi istemiyorsun? Bunun bir anlamı yok. Sonra bu kadar mühim meseleler varken, bu kadar önemli konular varken sen çok az sayıda bir genç kızın eğlencesini istemiyorsun. Neşeli olmalarını istemiyorsun. Kıyafetlerine müdahale ediyorsun. Ve “bulunduğunuz yerde de Kuran bulunmasın, Kuran’dan Allah’tan bahsetmeyeceksiniz” diyorsun ve yasaklıyorsun kendince. Peki o zaman Alevi Cemlerini de yasaklayacaksın sen bu kafayla. Aleviler kadın-erkek birlikte dans ederler. Saz çalar, Aleviler dönerek Alevi cemi yaparlar ve orada Kuran okunur, Allah’tan da bahsedilir. Ama senin sünnet anlayışına göre bu olmaz. O zaman yasaklayacaksın cem evlerini kapatacaksın. Karadeniz’de her yerde halk kadınlı, erkekli her yerde dans eder horon teperler. Ne yapacaksın? Oraları da kapattıracaksın. Güneydoğu’da davullu, zurnalı kadınlar, erkekler eğlenirler, halay çekerler, orada da Kuran var oraları da iptal ettireceksin. Oraları da kapattıracaksın. Şimdi bunun bir mantığı var mı? Sen hoşgörülü, sevecen, güler yüzlü, insanlara dostça, arkadaşça, kardeşçe değerlendiren bir insan olman lazım. Sen Diyanet İşleri Başkanı’sın. Sen sevgi insanı ol, muhabbet insanı ol. Bu nasıl bir üslup? O zaman Şiilere de nefes aldırmaman gerekir. Çünkü; “Benim sünnet anlayışımın dışında bir şey kabul etmem” diyorsun. Sünneti kabul etmeyen de olabilir. Ayrıca bak tekrar edeyim, ben sünneti kabul etmiyor değilim, Kuran'a uygun sünneti kabul ediyorum. Ama sen bizlerle uğraşacağına, bak 100 bin hanımefendi belgeli olarak fuhuş yapıyor kerhanelerde. Yahut genelevler diyelim, 100 bin kadın. Devlet bunlardan vergi alıyor mu? Alıyor yüzde 8 oranında, 100 bin de kayıtlı olmayan var. Bunlara da yine belge veriliyor, genelevde çalışmıyor da öbür türlü vesika alıyor yani vesikalı. Ama biz 100 bin kadından bahsedelim yine de, bunlar bizim evladımız, Türk Milleti'nin evladı, Müslüman evladı. Bunların çoluğu çocuğu da oluyor aileleri de var. Günde bu hanımlara 70 kişi, 80 kişi, 150 kişi gidiyor ve bunlarla fuhuş yapıyor. Bunun sonucunda para ödüyorlar fiş kesiyorlar resmi fiş. Ben diyorum ki, bu hanımları kurtaralım. Diyanet İşleri Başkanlığı bu konuya el atsın, bu Müslüman evlatlarına iş bulalım yazık, günah. Oraya her gün giden, 3 milyona yakın Türk evladı var. Onlar da fuhşun için de onlar da günaha giriyorlar ve bu hanımlar vitrinlerde, camlarda 100 binlerce insana her gün seyrettiriliyor. Onların gururu yok mu? Onların onuru yok mu? Yazık, günah bu insanlara. Sen Diyanet İşleri Başkanı’sın, sen bunu bir gündeme getir konuş bir kelime bir şey olmaz seni görevinden almazlar. Cesaret verirsin insanlara gayretleri artar. O kardeşlerimizi kurtarma azmi artar. Merhametle bak, yazık, günah sen Diyanet İşleri Başkanısın. Yeni geldin, de bunu, “bunlar haramdır günahtır” de “Allah'ın ayetleri açık kurtaralım bu kardeşlerimizi” de. Sen bizimle uğraşmayı bırak boş ver bunları sen. Türkiye'de 1 milyar litre şarap, rakı üretiliyor ve millet zehirleniyor bu haram Allah'ın günah kıldığı bir şey açık ayet var. Çoluk çocuk insanlar zehirleniyor, ölenler var, perişan olanlar var, aileler yıkılıyor bu içkiden dolayı mahvoluyorlar. Ve bundan vergi alınıyor, oradan da vergi alınıyor, çok yüksek vergi alınıyor. Bu vergi de ayrı bir araya geliyor. Bunun haram olduğunu, günah olduğunu söylemiyorsun, bu senin vazifen.  Diyanet İşleri Başkanısın sen, bunu söylemen lazım emri bil maruf nehyi anil münker bunu yapacaksın. Bunu da yapmıyorsun.

 

(“Okullarda namaz kılınacak yer olmasını istiyoruz.”)

Olur tabii bir sınıfı boşaltsalar sadece halı kaplayacaklar o kadar başka hiçbir şeye gerek yok. Yani herhangi bir halı kaplanacak. Tek bir sınıf orada çocuklar çok rahat namaz kılabilirler. Kapıya ‘mescit’ yazılacak tamam. 3-5 Kuran koyulur, kıblenin yönü de belli edilirse tamam. Olur, onu dilekçeyle de duyuralım, bildirelim.

 

(“İyi huylu desinler mantığı neden yanlıştır?” izleyici sorusu)

İyi huylu desinler diyorsa ve onun sonucunda da iyi huylu oluyorsa, iyi huy her halükarda iyidir. Desinler diye yapmış olsa bile iyidir. Mesela iyi huylu desinler diye çok yardımsever oluyor. Ama tabii orda bozuk niyete gerek yok. Allah rızası için diye niyet etmek lazım. Ama insanların iyi huylu desinler diye düşünmesi de normal. Gerekir çünkü mümin diğer mümin tarafından sevilmek ister. İyi huyunun görülmesini ister. İyi huyunun takdir edilmesi güzel bir şey. Güzel bir örnektir o. Dolayısıyla onda bir şey yok. Mesela cömertliği bilinsin, namaz kıldığı bilinsin, vefası, sabrı bilinsin. Mesela diyor ki, “20 yıldan beri annesine bakıyor.” Herkes duysun, herkese güzel örnek olur. İyi huylu olarak bilinmeyi istemek güzel bir şey. Bir tebliğ yöntemidir.

 

(“Hayır ve hikmet kesintisiz devam eder mi?” izleyici sorusu)

Evet sürekli devam eder. Her şeyde bir hayır var müminler için. Mesela bize karşı çok kahpe saldırılar oluyor. Hayır var, hayırsız olmaz. Mutlaka bu gerekir imtihan için, müminlerin yükselmesi için, değerinin bilinmesi için bu gerekir. Münafıkların, vatan millet düşmanlarının, FETÖ’cülerin, PKK’lıların, İngiliz derin devletinin, onların kiraladığı alçakların, fahişelerin, satılmış adamların, nursuz pislik tiplerin azgın saldırılarını görüyoruz. Hiç umurumuzda değil. Onların o pislik kokan bedenleri müminlere hiçbir şekilde zarar veremez. Dolayısıyla müminin bu yükselmesine sebep olur. O da onların cehennemlerinin daha derinlerde ve daha şiddetli olmasını sağlar.

 

(“Sonsuzluğu düşünmek imanı artırır mı?” izleyici sorusu)

Sonsuzluk insan beyninin, insan aklının alabileceği gibi bir şey değil. Allah’ın büyüklüğünü en güzel sonsuzluktan anlarız. Çünkü sonsuz akıl, sonsuz yücelik, sonsuz mükemmellik, sonsuz yaratma gücü. Bu açıkça görülüyor. O zaman işte Allah’ın gücünün sonsuz olması Allah’a sonsuz hayran olmamızı ve sonsuz sevgi duymamızı sağlar. Her şey Allah’ta sonsuzdur. Bu muhteşem bir şey. Sonsuz güce sahip olan bir Allah’ın kontrolündeyiz. Sonsuz güce sahip olan Allah’ımızın koruması altındayız. Çok büyük bir nimet.

 

(“Sadece zor zamanlarda dua etmek doğru mudur?” izleyici sorusu)

Kısa kısa sürekli her zaman dua etmek lazım. Okula giderken, kapıdan çıkarken, yemek yerken, yemekten sonra her zaman olur. “Ya Rabbi bana sağlık, sıhhat ver. Ya Rabbi bana dinçlik ver, imanımı güçlendir, Sana olan sevgimi artır, hayırlara vesile et beni, beni koru kolla.” Her zaman denebilir. Dua için özel bir yer, özel bir oda, özel bir çalışmaya gerek yok. Her zaman sessizce, içten kısa kısa dualar yapılabilir.

 

(Cumhurbaşkanı Erdoğan, Trump ile yaptığı son görüşmeden bahsederek şunları söyledi; “ABD Başkanı Trump ile yaptığım son görüşmede kendisine ‘bize söz verdiğiniz halde hala bu gruplara silah sevkiyatı yapılıyor’ dedim. Kendisi bana, ‘benim bundan haberim yok’ dedi ve yanındaki güvenlik danışmanı ve generaline dönerek ‘doğru mu?’ diye sordu. Yanındakiler sessiz kaldılar” dedi.)

Kardeşim tiyatro tabii ki. Olur mu öyle şey? Böyle bir şey nasıl tahayyül edilebilir, nasıl haberi olmaz? Komik olur eğer buna inanılırsa komik olur. Tabii ki Tayyip Hocam ona inanmıyordur. Bilmez olur mu, her gün konuştukları konu. Bazen hırsızı yakalıyorlar. “Sen mi çaldın bunu?”” Yok abi ne alakası var.” falan diyor. Şu çalmıştır falan diyor. O da ses çıkartmıyor falan. Ben Trump’ı tenzih ediyorum da teşbih olarak söylüyorum.

 

(“Elit kesimle geleneksel kesim arasında sizce fark var mıdır?” izleyici sorusu)

Hakikaten aralarında dev bir uçurum var. Atatürkçü, aydın, kültürlü, dekolte giyinen, plaja giden, eğlenen, İslam’a, Kuran’a saygısı olan, sevgisi olan ama İslam’ı yobazlık olarak görmeyen, İslam’ı bir sevgi dini olarak gören yani bir aşk dini olarak görenlerle İslam’ı bela, kan, yasaklar dini olarak gören kapkaranlık dünyası olan bir yobaz takımı var. Şimdi ikisinin arasında derin bir uçurum var. İşte bizim vasfımız bu iki grup arasındaki uçurumu kapatmak. Onu yapıyoruz biz. Onları da koruyan, onları da koruyan ikisini barıştıran bir politika. İkisini birbiriyle uzlaştırmaya çalışan bir politika içindeyiz. Yoksa öbür türlü çok riskli olur bu tabii. Daha önceki ayaklanma girişiminin kökeninde o vardı. Aradaki uçurumun etkisi vardı ama biz o uçurumu bütün gücümüzle kapatmaya çalıştık o dönemde. Ve başarılı da olduk bayağı ama şu an uçurumu netleştirmek isteyenler var. Biz buna müsaade etmiyoruz. O yüzden şu adamlar debeleniyorlar. O uçurumu biz kapatıyoruz. Hem müzik var, hem eğlence var, hem dans var, hem İslam, Kuran, din en güzel şekilde yaşanıyor. Dolayısıyla iki kesimin de önem verdiği hayat için hayati gördükleri konuları birbirlerini ulaştırarak güzel bir bütünlük sağlamaya çalışıyoruz ve sağlıyoruz.

 

(“Erkekler kadınlara iltifat etmekten neden çekiniyor?” izleyici sorusu)

Bakalım ki o sevgiyi duyuyor mu yani içinden gelmiyor olabilir çünkü bir derinlik, tutku ve aşk olduğunda insan kendine zaten hakim olamaz, doğal olarak içinden gelerek iltifat eder. Yani güzel bir şey görünce insan susamaz ki sıkılır, canı Yanar yani illaki söylemek ister. Yani sonuna kadar deşarj olmak ister. İşte kaşının güzelliğini, gözünün güzelliğini, güzel ahlakını, aklını, imanını, terbiyesini her şeyini takdir etmek ister. Etmiyorsa ya kıskançtır ya göremiyordur. Başka ufak tefek nedenleri de olabilir. Mesela korkuyor da olabilir kötü bir şey olacak diye çekiniyor olabilir yani kötü bir tavırla karşılaşacağını düşünüyor olabilir ama bu da çok mantıksız konuşarak bunu rahatça anlayabilir. Çünkü ters bir adama iltifat da hakikaten riskli olabilir. Mesela bir münafıktır yahut deli tıynetlidir çok tehlikeli olabilir belki ondan olabilir ama çok ufak tefek bir yol risk bu yani zor rastlanacak bir risktir. Ama asıl neden bence o sevgiyi içinde yaşayamadığı için, yapmacık durur çünkü. İçinde o heyecanı yaşayamadığı için yapacağı iltifat da yapmacık olacağı için o yapmacık iltifattan vazgeçmiş oluyor yani insan içinde o duyguyu duyduğunda zaten kendine hakim olamaz onu mutlaka doyurmak ister, sürekli iltifatla bir nebze olsun rahatlayabilir o güzelliğin karşısında içinde bir ferahlık duygusu olur.

 

(“Şımarık kızlara nasıl davranmalıyız?” izleyici sorusu)

Sen Allah'ı çok sevdiğini söyle, Allah'tan çok korktuğunu söyle, genç kızlara yaklaştığında da onlara Allah'ın tecellisi olarak gördüğünü, onları korumak kollamak istediğini, namusuna, haysiyetine, şerefine her şeyine kefil olduğunu, sağlığına sıhhatine, mutluluğuna, sevincine çok özen göstereceğini söylersen ve Allah için onu sevdiğini de ona ifade edersen onlar rahatlarlar. Niye? Çünkü kalpler Allah'ın elinde. Allah sana onları bir anda çevirir. Ama öbür türlü kalpler Allah'ın elinde olduğu için Allah onları sana şımarık da gösterir, ters da gösterir, aksi de gösterir o senin Allah'a karşı tutumuna bağlı. Sen Allah'ı çok seversen Allah sana o tecellilerini güzel ve uyumlu, naif olarak gösterir.  

 

(ABD Savunma Bakanlığı Pentagon Suriye'de PKK, YPG’ye dağıtılan silahların Suriye'deki operasyon sonrası toplanacağını açıkladı. Pentagon Sözcüsü, Türkiye'nin önemli bir müttefik olduğu sözlerini yineledi.)

Nerede görülmüş verilen silahın toplandığı? Çok münasebetsiz bir izah. Ne demek yani? Adamı nerede bulacaksın da silahını isteyeceksin? Sanki düzenli bir ordu var da Amerika Birleşik Devletleri'nin sanki bir kışlası falan, dağdaki adamın nesine silah veriyorsun? Yani hiçbir şekilde böyle bir şeyin olmadığı belli, orada sen bir komünist devlet kurmak istiyorsun. Komünist, Marksist, Stalinist vahşet isteyen bir devlet ve hepsini de hazırlamışsın havaalanları şunu bunu. Türkiye tavır alınca lafı çeviriyor oryantal tarzda. Ki yine bir yol bulacaklardır, bulmaya çalışacaklardır; nefes aldırmayız. Yani eğer orada bir komünist devleti biz kabul edersek Türkiye'nin yok olmasını kabul etmek demektir. Olur mu? Adam orada bıçağı biliyor belli ki bir pislik yapacak asla müsaade etmeyiz. Yani Amerika İngiliz derin devletine söylesin “bu kişiler burada böyle bir şey kabul etmiyor” desin. Ve bu konu bitsin uzatacak bir şey yok.

 

(Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron Afrin’de gerçekleştirilen Zeytin Dalı Harekatı ile ilgili “İşgale dönüşmemeli” demişti. Bunun ardından Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu şu yanıtı verdi: “Afrin Operasyonu ile ilgili Fransa ya da başka hiçbir ülke bize ders veremez. Bu operasyonun amacının ne olduğunu çok iyi biliyorlar kendilerine de net bir şekilde anlattık. Maalesef bu Avrupalıların şöyle bir ikiyüzlülüğü var; yüzümüze karşı konuştukları zaman ‘haklısınız tabii, meşru müdafaa hakkınız. Güvenliğiniz önemli’ diyorlar sonra arkadan böyle değişik konuşmalar yapıyorlar. Biz Fransa değiliz gidip Cezayir'i işgal eden.” Macron da buna cevaben, Türkiye'den gelen tepkinin muhtemelen Türkiye'nin bulunduğu noktadan daha ileri gitme veya bölgede uzun süre kalmayı hedeflemediği anlamını taşıdığını söyledi.)

Onlar konuşur önemli değil yani Türkiye'nin etrafında biz PKK istemiyoruz bu kadar. Her ne pahasına olursa olsun böyle bir şeye müsaade etmeyiz şamata yapmalarına gerek yok. Macron mikron bilmem ne falan onunla bununla uğraşacak halimiz yok. Türkiye sınırları çevresinde PKK'nın barınması istemiyoruz bu kadar lamı cimi yok.



DEVAMINI GÖSTER