Sayın Adnan Oktar'ın 15 Şubat 2018 tarihli sohbetinden önemli başlıklar

A9 TV, 15 Şubat 2018

 

(Esad rejiminin Dışişleri Bakan Yardımcısı Faysal Mikdat, Türkiye’nin Afrin’e yönelik Zeytin Dalı Harekatı ile ilgili “Afrin bölgesi Suriye topraklarının ayrılmaz parçasıdır” dedi. “Suriye’nin kuzeyindeki Arap ve Kürt vatandaşlarımızı birleşerek Türk askerlerine direnmeye çağırıyoruz” diyen Mikdat, Şam’ın bu saldırganlığı püskürtmek için gereken tüm tedbirleri aldığını söyledi.)

Şimdi burada çok büyük bir hata yapıyor “Arap ve Kürt birleşin” diyor. Şimdi orada zaten PKK işgali var ve Arap ve Kürtler de bundan çok rahatsızlar. Türkiye de Arap ve Kürt vatandaşların ricası üzerine Allah rızası için oraya girip PKK’yı oradan kovalıyor ve Arap ve Kürt kardeşlerimiz orada rahat yaşasın diye onlara bir ortam sağlıyor. Zaten onlara bırakacak ve Türkiye’nin orayı işgal etmek gibi bir derdi de yok. O zaman nedir bu? İşte onun için bağlantı kuralım diyorum. Masaya oturtup konuşup konuları izah edebiliriz. Karşılıklı konuşma çok faydalı olur. Çünkü bak burada müthiş boş bir konuşma olmuş, bir demagoji olmuş. Arap ve Kürt. Zaten onlar çok yangın PKK’dan. Kendileri de çok yangınlar nefret ediyorlar “vatan haini” diyorlar. Türkiye vatan haini dediğiniz adamları oradan kovalıyor. “Niye kovalıyorsun?” diyorsun. Peki ne yapmasını istiyorsun? PKK kalsın mı orada onu mu istiyorsun? Bu nasıl bir kafa? Türkiye’nin toprak ilhakı diye bir derdi de yok. Oradaki Arap ve Kürt kardeşlerimizin güvenlik içinde rahatça yaşamaları için bir bölge oluşturmaya çalışıyor. Ama işte bağlantı olursa güzel olur, hayırlı olur diye düşünüyorum. Bu konular daha rahat vuzuhata kavuşur. İlla katille görüşmeye gerek yok, katil olmayanla görüşülür.

 

(PYD-PKK’ya katılan bir İngiliz vatandaşı, ülkesinde terörle mücadele kanunu kapsamında bugün mahkemeye çıkarıldı. PKK 2001’den beri İngiltere’de terör örgütleri listesinde bulunsa da PYD listede yer almıyordu. Bununla birlikte İngiliz makamları uzun süredir Suriye’deki silahlı örgütlere katılanların ülkeye döndüklerinde terörle mücadele yasası kapsamında hakkında kovuşturma yapılabileceği uyarısında bulunuyorlardı. Matthews bu kapsamda PYD-PKK’ya katılan İngilizler arasında terörle mücadele yasasıyla yargılanan ilk isim oldu.)

İyi işte, adını koysunlar. O konularda, ben o zaman da söylemiştim, Yargıtay karar çıkartsın YPG-PYD’yle ilgili diye 4 yıl önce söyledim, Yargıtay’dan karar çıksın hüküm çıksın diye. Çünkü söyleyemiyorduk.

 

(“Cehennemde herkes aynı cezayı mı görür?” izleyici sorusu)

Cehennemde herkes aynı değil. Çünkü cehennemde cehennem sokakları var, cehennem bahçeleri var. Cehennemin üst kısmı vardır mesela en üst kısmı, orada sıkıcı sıradan zorlu bir hayat vardır. Ama bu adamlar mesela kimseye kötülük etmemiş ama dinsiz imansız böyle ortalarda yaşamış tipler. Onlara öyle düz bir hayat yaşatıyor Allah. Cehennem katman katmandır, derece derecedir mesela cehennemin bir alt katmanı vardır, bir alt katmanı, münafıklar en dibindedir yeraltında yaşar münafıklar cehennemde. Ama tabii etkilenmezler o ayrı mesele.

 

(AK Parti kontenjanından RTÜK üyesi olan Taha Yücel NTV yayınına konuk oldu. Taha Yücel RTÜK’e interneti denetleme imkanı veren yeni yasa tasarısını eleştirdi. Bu tasarı yasalaşırsa RTÜK’e internetin büyük kısmına müdahale imkanı vereceğini, internet özgürlüğünü kısıtlayacağını ve Türkiye’yi dünyadan tecrit edebileceğini söyledi.)

Doğru söylüyor ama herkes bu konuda kanaatini hükümete bildirsin. Çünkü bir yanlışlığa doğru gidiyor sistem. Çok büyük bir hata olur. Kuzey Kore’yi geçer o zaman, çok çok anormal bir şey olur. Bütün internet felç olur. Her yer felç olur. Çok hatalı ama insanlar hani bana ne falan kafasındalar. Bana ne gibi olmaz sonucu. Kanaatlerini bildirsinler, bu olacak iş değil. İnternet, bütün dünya özgürken Türkiye’nin özgür olmaması diye bir konu olmaz. Dünya nasıl özgürse Türkiye de özgür olmalı. Biz Kuzey Kore’den sonra ikinci ülke olamayız.

 

(“Neden sevgiden tatmin olamıyoruz?” izleyici sorusu)

Çünkü samimi sevgiyle karşılaşmıyorsunuz. Samimi olmak. “Aman canım ciğerim vAllahi seni çok seviyorum” diyor kapıdan giriyor. “İnanmazsın seni çok seviyorum” diyor. Böyle sevgi mi olur? Şapur-şupur suni öpme seansları bağırmalar, sarılıp havalarda çevirmeler falan, eziyetten başka bir şey değil. Samimi sevgi öyle olmaz. Samimi sevgi gözlerde belli olur, ses tonunda belli olur, konuşmada belli olur, vücudun elektriğinden anlaşılır. Öyle bağırtıyla çağırtıyla sevgi olmaz. Dolayısıyla o da tabii ki sizde bir rahatlık meydana getirmiyor. Samimi sevgiyi arıyorsunuz. O konuda da haklısınız.

 

(İran Meclis Başkanı Ali Laricani, AB Dışişleri Komisyonu Başkanı David McAllister'la Tahran'da yaptığı görüşmede ABD'yi bölgedeki terör örgütlerini desteklemekle suçladı. “ABD, DAEŞ militanlarını helikopterlerle Afganistan'a taşıdı” diyerek terör örgütlerinin gelecekte ABD için tehdit olacağını söyledi. İran Lideri Ayetullah Ali Hamaney de ABD’nin DAEŞ’i Afganistan’a taşıdığını iddia etmişti.)

Yok canım, o kadar da değil de ama yani İngiliz derin devleti alenen destekliyor. Ama helikopterle falan öyle göz göre göre öyle bir şey biraz zor. Ama göz yumuyor mesela geçişlerine göz yumuyor, imkan sağlıyor, karışmıyor, müdahale etmiyor; o şekilde destekliyor.

 

(“Sevgililik hayatında ve evlilik hayatında erkeklerin, bayanlara karşı çok karıştığını düşünüyorum. Bence, buna köklü bir çözüm bulunması gerekiyor.” İzleyici yorumu)

Bak şimdi iki türlü bu sözün. Bir halk, böyle insanlar eğitilebilir, geniş çaplı. Bu, Mehdiyet devrinde olacak bir şey. İkincisi, öyle bir adama yüz verme, konuşma. Şartlarını söylersin, “Arkadaş sen bana saygı duyuyorsan, değer veriyorsan, aklıma güveniyorsan; namusuma, haysiyetime güveniyorsan, benimle arkadaş ol” dersin. Güvenmiyorsa senin namusuna, haysiyetine, şerefine, ahlakına, imanına güvenmiyorsa adamla muhatap olmazsın. Hakaret ediyor demektir sana. Mecburiyetin de yok ama silah zoruyla yapıyorsa o ayrı. Onu tabii hukuk halleder, öyle bir şeyi. Öyle bir risk de var tabii ki, bazı çakallar müdahale eder. Kadının hürriyetine karıştın mı o kadını, manen öldürürsün. Bir kadının hürriyeti gitti mi, ruhu gider. Onun sevgisini de yok edersin; aklını da yok edersin, iradesini de yok edersin. Müdahale, kadını mahveder. Kadın, özgürken ruhu şad olup güzelleşir, ruhundaki o kadın güzelliği, ortaya çıkar. Özgürlük, kadının ruhunu kaynatır; o ruhundaki ateş özgürlükle çıkar. Sen, özgürlüğünü kaldırdın mı o boğulur, toprağın altında kalır artık, yakarsın onu, cayır cayır yakmış olursun. Yani artık kadın diye bir şey kalmaz. Kadına ilk verilecek güzellik, özgürlüktür. Kadın, özgürken aklı hür olur, bakışları güzel olur, üslubu güzel olur, sevgisi güzel olur. Sen onu baskı altına aldığın an, bütün bunları kaybeder; çünkü hassas bir varlık kadın. Nazik bir varlık, güzel bir varlık, kibar bir varlık. Kadın, baskıya gelmez. Sen onu zorladığın an çöker. Çiçek gibi mesela karanfil oluyor, alıyorsun adam eline hafiften koklamak için eliyle bir tutuyor, soluyor. Kadın çiçek gibidir, hemen solar. Çiçek, nasıl olursa rahat oluyor? Özgürse. Güneş olacak, ısı olacak, su olacak, rahat. Ama sen onu örseledin mi, ne olur o çiçek? Ölür. Kadın da öyle, hürriyetini elinden aldın mı onu çökertirsin. Öyle adamlarla, kadınlar muhatap olmasın. Ona alabildiğine özgürlük veriyorsa, alabildiğine saygı duyuyorsa, değer veriyorsa, güveniyorsa; dinine, imanına, mukaddesatına, haysiyetine, şerefine kefilse ve korumaya da azmettiyse. Onun mutluluğu, sağlığı, sıhhati, iyiliği, güzelliği için gayret ediyorsa kadın ona değer versin ve önem versin saygı duysun. Yoksa Allah'a sığınıp ondan uzak dursun. Başka çözüm olmaz.

 

(“Namazı toplu cemaat olarak mı kılmak gerekir?” izleyici sorusu)

Aslında cemaat olarak benim arkadaşlarım daha çok cemaat olarak kılar. Beş kişi, on kişi falan bu şekilde kılıyoruz. Genellikle üç kişi, beş kişi ama bazen de tek kıldığımız oluyor. Ama cemaatle kılmak berekettir. Peygamberimiz (sav)’in de övdüğü bir şeydir. Bir kişi imam oluyor beş kişi, altı kişi beraber kılıyoruz. Bizde benim arkadaşlarımda namazı aksatan kişi tarihte çok çok nadirdir. Yani mesela yılda bir kere falan öyle bir vaka olur bizde herkes duyar. Nasıl oldu, nasıl bitti felaket gibi hayret ederiz. İşte telefon çalışmamış olur, saatinin alarmı çalışmamış olabilir, uyandırmamış olabilirler. Biz hayret ederiz nasıl oldu böyle iki üç şey birden diye. Namazları beş vakit arkadaşlarım kusursuz kılıyorlar elhamdülillah hepimiz. Yıllardan beri hiç dakika saniye aksatmayız. Sabah namazı mutlaka. Öğle, ikindi, akşam, yatsı, vitir mutlaka maşaAllah. Hiç aksama olmaz. Mesela oruç elhamdülillah liseden beri muntazam tutarım oruçlarımı. Arkadaşlarım da muntazam tutuyorlar. Çok nadir bizde tutmayan vardır bir kaç kişi vardır. Bazen grip nezle olan oluyor tutmuyorlar. Hemen onun kazasını yaparlar. Mesela iyileşir iyileşmez kazasını yaparlar. Ramazan geldi mi bize eğlencedir Ramazan maşaAllah. Lise yıllarından beri titizlikle oruç tutarım. Ama ben ilk ibadet olarak oruca başlamıştım. Dediler ki “namaz kılıyor mu?” “Olmadı o zaman” dediler anlatmıştım. Hemen o gün namaza da başladım. Bak o yıldan beri namazlarımı hiç aksatmam, orucu hiç aksatmam maşaAllah. Bak ta lise sondan itibaren hiç.

 

(“Kıyamet bütün insanlar için aynı saatte mi kopacak?” izleyici sorusu)

Evet, çünkü bir çarpma olacak bunu bütün dünya aynı anda hisseder. Çok güçlü bir çarpma olacak. Büyük bir yıldız çok büyük bir yıldız yani dev bir kaya parçası. Mesela farz edelim üç kilometre çapında bir kaya, büyük. Dünyaya delip geçecek. Magma kısmından vurup geçecek. Çıkıyor fakat yeniden dünyanın çekim alanına girdiği için bir daha vuracak ayette geçiyor. “Bunu ikinci çarpma izler” diyor. Çift çarpma tam net, o ikinci çarpmadan sonra dünya dağılıyor. Ayla birleşiyor. Onlar da güneşle birleşiyorlar hepsi birleşiyor tek parça oluyor ve yayılıyor. İşte cennet ve cehennemin kurulduğu sistem bu, bunun üstüne kuruluyor. Aslında bu süratle oluyor ama bir başkasına göre çok uzun zamanlar almış oluyor. Allah Katında anında olmuş oluyor.

 

(“İnsanlar neden rüya görür?” izleyici sorusu)

Ahireti anlamak için en mükemmel yoldur rüya. Cenneti anlamak için en mükemmel, sistemi kavramak için en mükemmel yoldur. Bir alt hayat boyutudur, bu bir üst boyutudur. Bunun daha neti işte ahirettir yani üç boyut oluyor. Ölüyor insan normalde uyurken. Bildiğin ölür yani normal ölür, bedeni görünür ama normal ölmüş olur. Bir alt boyut. Rüyalar da aslında boyutludur. Yani iki-üç çeşit rüya boyutu vardır. Bir böyle çok keskin rüya şekli vardır. Bir işte rüyayı sadıka denen şekli vardır bir alt boyutudur. Bir de flu işte halkın seyrettiği, insanların seyrettiği rüya boyutu vardır. Hatta onun daha da flusu olanlar vardır. Bir altı daha vardır. Çeşit çeşittir yani rüya boyutları da.

 

(Birleşmiş Milletler Genel Sekreter Sözcüsü Stephane Dujarric; Zeytin Dalı Operasyonu’na yönelik yaptığı açıklamada “Sivil alt yapının korunmasının gerektiği yönündeki mesaj sürekli olarak çeşitli düzeylerde iletiliyor” dedi.)

Yok kardeşim Türkiye’ye bunu öğretmeye gerek yok. Türkiye dünyaya öğretir bunu. Türk askeri kadar merhametli, dikkatli, şefkatli, imanlı nerede insan vardır? Yani bu adamların böyle açıklama yapması ayıp. Türkiye onlara bunu öğretir. Hiç bilmiyorlardı Türkiye onlara öğretti yani ne Suriyelilere acıyorlar, ne Iraklılara acıyorlar Türkiye öğretiyor onlara bu güzelliği.

 

Deccaliyet Çift Koldan Kadınları Kuşatma Altına Almış. Gelenekçi Ortodoks Sistem Kadını “Buçuk, Yarım” Olarak Görüyor. Darwinist Sistem de Kadını Yarı Hayvan Olarak Görüyor

Bir kere deccaliyet çift koldan saldırıya geçmiş bir, gelenekçi Ortodoks sistemle saldırıya geçiyor. Kadınlar için hükümler o kadar vahim ki ve o kadar aşağılayıcı ki rezalet yani. Bir kere kadın insanla hayvan arası kabul ediliyor. Buçuk deniliyor buçuk. Yani nisan diye belirtmiyor adam buçuk. Kadından bahsederken adam buçuk diyor mesela buçuk geldi buçuk gitti öyle konuşuyor ve kadınların şeytana eş değer olduğunu söylüyorlar. Yani cehennemin yüzde doksan dokuzunu kadınların dolduracağını, kadınların akılsız ve uğursuz olduğunu, kadınlar ne derse tersinin yapılması gerektiğini yani kadından nefret edecek ne varsa hepsini söylüyor adam aşağı yukarı. Kadına mutlaka sopa atılması gerektiğini, sopayla hizaya getirilebileceğini, sopayı onun göreceği yere asmak gerektiğini yani tam bir öfke ve nefret üslubu var birçok açıklamada. Dolayısıyla bir kesim bununla zehirleniyor. Diğer kesim de Darwinist açıklamayla zehirleniyor. Darwin diyor ki “Kadın insanla hayvan arası bir mahlûktur” diyor “insan değildir” diyor. “Erkek ama insandır” diyor. “Kadın erkek gibi değildir. O gelişimini tamamlamış normal bir insandır. Ama kadın erkek gibi olmayıp hayvanla insan arası bir mahlûktur” diyor ve “dolayısıyla köpekten daha iyidir” diyor. Akıl almaz bir aşağılama. Dolayısıyla bu iki çapraz arasında kalmış olan kadını dünyadaki deccaliyet ezim ezim eziyor, onun yerine homoseksüelliği geliştiriyor. Mesela bak gelenekçi Ortodoks sistem içerisinde de homoseksüelliğin çığ gibi yayıldığını gördük. Çok büyük bir tehlike var. Yarın onunla ilgili tabii her yeri uyandıracağız. Dilekçe de vereceğiz Başbakanlığa, Cumhurbaşkanlığı’na, Milli İstihbarat Teşkilatı’na. Facia, facia inanılır gibi değil yani kepazelik paçalardan akıyor. 

 

Mehdi (as) İle İlgili Hadis Açıklamaları

Ebu Basir şöyle rivayet etti: “Ebu’l Hasan Musa bin Cafer’e dedim ki: “Seni yaratan Allah’a kurban olayım. İmam Mehdi hangi işaretiyle bilinir? Resulullah nasıl söyledi?” dedim” diyor. “Resulullah ferman etti ki” diyor. “İmam Mehdi’nin bilinmesini sağlayan birkaç özelliği vardır. Bir; İnsanlar ona soru sorduklarında derhal cevap verir Mehdi (as)” diyor. “İki; eğer huzurunda sussalar o kendiliğinden konuşmaya başlar” yani suskun bir ortam varsa o kendiliğinden mutlaka konuşmaya başlar. “Ve yarın olacakları, yaşanacak gelişmeleri anlatır” yani ilerde ahir zamanda olacak olayları anlatır. “İnsanlarla her dilden konuşur” yani kitapları, eserleri her dile çevrilir. Bak kitapları eserleri her dile çevrilir. (Usulü Kafi El Usül Minel Kafi El Kuleyni Cilt 1 sayfa 402)

Şeyh Tusi, Gaybet’inde diyor ki: “İmam Mehdi’nin hakimiyeti zamanında Allah'ın tüm yarattıkları hakkındaki açıklamaları delillidir. Bunlar öyle çoktur ki, İmam Mehdi’nin delilleri bütün insanlar üzerine öyle galip gelecek etki olacak ki, kimsenin Mehdi (as)’a karşı getirecek bir gerekçesi karşı cevabı olamayacaktır.” Yani “Çok sağlam delillerle konuşacak” diyor Mehdi (as). (Kitab-ül Gaybet, [Bihar-ul Envar, cilt 51])

Müminlerin Emiri Hz. Ali (ra) minberden şöyle buyurdu: “Ahir zamanda benim soyumdan İmam Mehdi çıkacak. Onun rengi, kırmızı ve beyaz karışımıdır. Geniş karınlıdır. Baldırları büyüktür. Uylukları geniştir. Omuzları dik ve geniştir. Sırtındaki ben Peygamber (sav)’in benine benzemektedir. Mehdi (as) Doğu ve Batı arasındaki her yeri aydınlatacak” yani her yeri kitaplarıyla, eserleriyle aydınlatacak, bilgilendirecek. “Ve kulların kafalarını ele geçirecektir” beynini ele geçirecektir diyor. “Hiçbir mümin kalmayacaktır aklını ele geçirmediği” diyor. “Allah, Mehdi’ye kırk kişinin kuvvetini vermiştir.”

 

(“Sabırsızlık huyunu nasıl aşabiliriz?” izleyici sorusu)

Sabırsızlıktan kastın acelecilik onu kastediyorsun. Acele hayırlıdır, güzeldir acele kötü bir şey değil yani hemen olmasını istemek bir şeyin. Bazıları da bayağı sakindir yavaş yavaş çayını karıştırır, peyniri yavaş yavaş keser böyle, insanın içi daralır. Ekmeği yavaş yavaş çiğniyor bu sabır değil bu, hastalık bu. Acele hareket etmek iyidir. Yani süratli hareket etmek iyidir ama tabii tahribat meydana getirmeden, zarar meydana getirmeden çünkü zaman kıymetli.

 

Çok Candan Olmak, Alabildiğine Samimi Olmak Sevgiyi Aktarmanın En Güzel Yoludur. Bir Kadın Dürüstlüğü Çok İyi Anlar. Samimi Sevgiyi Gören Kadın Sevgisini Sel Gibi Akıtır

En güzeli çok candan olmaktır. Alabildiğine samimi olmak çünkü bir kadın samimiyeti çok iyi anlar, bir erkekteki samimiyeti çok iyi anlar. Dürüst mü, samimi seviyor mu? Dolayısıyla samimi sevgiyi gördüğünde kadın zaten sevgi madenidir sel gibi akıtır sevgisini ama karşı tarafın kapısı çok önemli, kapısı açık mı kapalı mı ona bakar kadın. Kapı açıksa oradan sel gibi gider kadının sevgisi, ama kapı kapalıysa, samimiyetsizse canım ciğerimle kadın sevgisini sunmaz. Çünkü bakışlar, bakıştaki derinlik, bakıştaki tutku, bakıştaki samimiyet, candanlık, içtenlik, anlam derinliği kadın için çok hayatidir. Ses tonundaki üslup, vurgu ve ahenk yani samimi bir sesi kadın bilir. Samimi kelimeleri bilir, samimi cümleleri bilir o cümlelerle oynandıysa, hemen fark eder. Kelime çıkarıldıysa, kelime eklendiyse onu da fark eder. Yani, bayağı akıllıdır kadın konuşmada oyun varsa, kadın o samimiyetsizlik teşhisini korsa, kapı kapanır kadından sevgi akmaz. Kadının sevgi akıtacağı yer açık açık kapıdır. Açık kapıyı görürse kadının zaten ruhu çok coşkuludur, sel gibi sevgiyi akıtmaya ve sel gibi de sevgiyi almaya müsaittir. Yeter ki o ortamı görsün, samimi ortamı görsün.

 

(“Dünyayı yeniden fethedebilecek miyiz?” izleyici sorusu)

Tabii ki Peygamberimiz (sav) diyor ki, “Dünya iki kere kafirlerce zapt edildi, iki kere de Müslümanlarca zapt edildi” yani tamamen dört kere. “Beşinci olarak evlatlarımdan İmam Mehdi (as) dünyaya hakim olacak” diyor. En büyük ve en muhteşem hakimiyet. “Süleyman ve Zülkarneyn mümindiler,  Buhtunnasır ve Nemrut da kafirdiler” diyor. “Beşinci olarak evlatlarımdan İmam Mehdi (as) dünyaya hakim olacak” diyor. O devirdeyiz inşaAllah olacak. Ben buradayım, siz de buradasınız göreceğiz.

 

(Zeytin Dalı Harekâtına katılacak askerlerimizce zırhlı araçlar Bayburt’tan tekbirlerle ve dualarla uğurlandı. Askerlerin operasyon bölgesine gideceği bilgisini alan yaklaşık 5 bin kişi ellerinde Türk bayrakları ve konvoylarla Bayburt 4. Motorlu Piyade Tugay Komutan Yardımcılığı Kışlası önünde toplandı ve Mehmetçiklerimizi tekbirle uğurladı.)

Askeri cemselerin geçişi çok güzel oluyor. Askeri araçların geçişleri de, tankların sevk edilmesi. Top namlu çaplarının çok geliştirilmesi gerekiyor. Menzil uzunluğu çok önemli. Yani 60-70 kilometre menzilli olması lazım. En az 500 kilo hatta 1 tonluk mermi atması lazım. Mermi düştü mü hallaç pamuğuna çevirecek. Dağı taşı dümdüz edecek. Öyle olması lazım. Makine Kimya yapabilir bunu bir başlasınlar, bizim mühendislerimiz. Çok kolay bir hesap yapılacak namlu çapı o barut basıncını ne kadar kaldırabilir yivli namlu yapılacak o kadar. Ta Osmanlı döneminde yapılıyordu. Yapılmayacak bir şey değil ki. Çanakkale Savaşı’nda falan kullanıldı. Biz uzun namlulu çapı büyük top rahatça imal ediyorduk yine yapılabilir, yapılsın.

 

(“Unutmak normal, hatırlamak mucize değil mi?” izleyici sorusu)

Aslında unutmak da mucize. Mesela çok iyi bildiği arkadaşının ismini unutuyor neydi neydi diyor. Hatırlamak istiyor hakikaten çıkaramıyor. Gece gündüz bildiğimiz, Allah’ın hikmeti. Hatta bazen oluyor “onu versene” diyor bıçak aklına gelmiyor “şey işte versene” diyor. Mucize, normalde asla olmaması lazım, oluyor çok görüyorsunuz. “Adını sen söyle” falan diyor unutuyor. Hatırlamak da mucize tabii, birdenbire Allah veriyor aklına hatırlıyor. Allah’ı anmak Kuran’ın emri unutma olduğunda.

 

(“Çarşaf zorunlu mu?” izleyici sorusu)

Çarşaftan kasıt insanların laf atmayacağı, kadınları rahatsız etmeyeceği bir kıyafet. Dolayısıyla zorunlu tabiî ki “celabibuhum, cilbab” diyor Allah bu çok açık. Genişçe rahat bol bir örtüyle örtünüp adamlara bahane bırakmamak. Hani “Ben bilmiyordum etmiyordum” dememeleri için. Ama kadınlara sarkıntılık ihtimali olan bir yerse, bir toplumsa, bir bölgeyse ona göre.

 

(“Başlangıç ve son sadece bir algı mıdır?” izleyici sorusu)

Başlangıç ve son diye bir şey yok, sonsuzluk vardır. İnsanlar için vardır mesela arabaya başlar harekete gider bir durakta iner sondur o. Ama Allah Katında başlangıç ve son diye bir şey yok. Alfa ve Omega olarak belirtiliyor ya baş ve son, baş ve son diye bir şey yok yani sonsuzluk vardır. Sonsuz önce vardır ve sonsuz sonra vardır. Allah’ın büyüklüğünü insanlar tam kavrayamıyor.

 

(“Bağnazlığın nasıl oluştuğunu merak ediyorum.” izleyici sorusu)

Şimdi bir din geliyor son derece özgür ve rahat oluyor. Mesela Hristiyanlık da öyleydi, Hz. Musa (as)’ın getirdiği din de öyleydi. Adamlar diyor ki “böyle din olmaz, bir zorluk olması lazım, yasaklar olması lazım. Herhalde bu din gerçek bir din değil biraz ilave yapalım” diyorlar. Mesela Hz. Musa (as) diyor ki “Allah sizden bir buzağı kesmenizi emrediyor, bir sığır kesmenizi emrediyor.” “Nasıl bir şey?” diyorlar “bize bir anlat.” Ağırlarına gidiyor öyle sade bir şey alıp-kesecek olacak iş değil. Defalarca soru soruyorlar bir kere iki kere değil. “Nasıl olacak, nasıl olacak, nasıl olacak?” Allah diyor ki “neredeyse yapmayacaklardı” diyor. Bu bir şeytanın oyunu insanlara dini zorlaştırıp dini yok etmek, dini kilitlemek. Dini içinden çıkılmaz hale getirip dini yok etmek. Şu an gelenekçi sistemle bunu elde ettiler. İslam dinini yaşanamayacak bir din haline getirdiler. Eğer gerçek anlamda gösterdikleri gibi İslam yaşanacak olsa bunu dünyada yaşayacak kimse yok. İçinden çıkılacak gibi değil yaşanacak gibi değil. Öyle bir kilitlemişler ki artık insan takatinin üstünde, bu şeytanın oyunu. Dolayısıyla gelenekçi sistemle şeytan dinsizliği getirmiş oldu. İslam’ı geniş çapta yok etmişti ki biz devreye girdik. Şimdi de şeytan avaneleriyle bize saldırıyor kendi kafasınca. İngiliz derin devleti kudurmuş gibi buradaki bütün ölü hücrelerini harekete geçirdi güya durduracak. Ey deccal, elinden geleni yapmazsan işte neysen neysin. Boş yere çırpınıyorsun. Hayır hak her zaman galip gelir. Boş yere çırpınıyorsun.



DEVAMINI GÖSTER