Sayın Adnan Oktar'ın 12 Temmuz 2017 tarihli sohbetinden önemli başlıklar

A9 TV, 12 Temmuz 2017

 

(Cumhurbaşkanlığının hazırladığı 15 Temmuz afişleri sosyal medyada bazı kesimler tarafından tepki topladı. Üzerinde Cumhurbaşkanlığı arması olan afişlerin, Türk askerini ve Türk Silahlı Kuvvetleri’ni hedef aldığı yönünde eleştiriler oldu.)

Evet, yanlış anlaşılabilir doğru. Onu düzeltmek lazım. Yanlış anlaşılır çünkü asker kıyafeti var. Darbeci diye o FETÖ’cüleri, İngiliz derin devletini esas gösteren bir tabloya oturtmak lazım. Asker kandırıldı, büyük bölümü kandırıldı. Yüzde doksanı kandırıldılar. Onu düzeltebiliriz, o doğru. İngiliz derin devleti ve FETÖ’yü esas alan bir tablo yapılması gerekiyor. Model birkaç bir şey hazırlayalım, gönderelim.

 

(15 Temmuz gazisi Sabri Gündüz o gece darbeci askerlerin tavrını da şöyle anlatıyor; “Askerlerle aramızda 60-70 metre vardı. Yapmayın, etmeyin dedik, küfürle cevap verdiler. Tarama süreci başladı. Askerlerin içinden rütbeli olanın bir siville arasında bir buçuk metre mesafe vardı. Konuşmadan şerefsiz deyip bir çocuğu göğsünden vurdu, çocuk yere düştü. Müthiş artist tavırlarla yürüyüp gitti sonra atış serbest vurun şerefsizlere emrini verdi. O an ben de vuruldum.” dedi.)

Şimdi böyle alçaklar için diyorum hani nasıl söyleyeyim uygun bir üslupla. Geriye dönüşü mümkün olan bir hukuk bulunamaz mı, uygulanamaz mı diye düşünüyorum. Çok büyük bir alçaklık ve çok kızdırıcı yaptığı hareket çünkü. O yaptığı artistliğe onu bin kere pişman edecek bir karşılık verilmesi lazım. Yalnız tabii böyle alçakları idam etmek bunlar için bir kurtuluş olur. Ama rezil rüsva etmek her gün, her hafta rezil rüsva etmek çok önemli. Bunu sağlasın bize devlet, hükümet bunu sağlasın bize. Mesela şu alçağı rezil etme konusunu bunun ömrü boyunca uygulayalım. Her gün aşağılayalım bunu, bu alçağı. Çok kızdırıcı bu. Benim bunu sakin karşılamam mümkün değil, kimse de sakin karşılayamaz. Bu konuda öfke de geçecek gibi de olmaz. Hükümetin bu konuda bize yardımcı olması lazım. Mesela ben Allah razı olsun dedim ki, bunları tek tek gösterin bize tanıyalım dedik. Mahkemeye çıkarken bunları tek tek göstererek geçiriyorlar. Fakat bunların ayrıca böyle alçakların rezil rüsva edilmesi lazım. Rezilliklerinin yüzlerine sürekli vurulması gerekiyor. Bunu bir şekilde hükümet hazırlasın. Her gün bunların alçaklığını yüzlerine vuralım. Şerefsizliklerini, namussuzluklarını, ahlaksızlıklarını her gün yüzlerine vuralım. Bu bir nebze de olsa bir rahatlatma meydana getirebilir.

 

(15 Temmuz darbe girişiminde rol aldığı iddiasıyla tutuklu yargılanan darbeci asker Binbaşı Bülent Yılancı, duruşmada boşandığı eşinin kendisine çok destek olduğunu söyleyerek izleyicilere döndü ve eski eşine “Benimle evlenir misin?” diye teklifte bulundu. Gazetelerde bu durum “FETÖ’cülerin mahkeme şovlarına bir son verin artık” şeklinde eleştirilere sebep oldu.)

Bir meclis toplansın kanun çıkaralım. Bu alçaklar, homoseksüel ve Rumi olduğu için birçoğu akıl almaz hayasızlar ve dinsiz birçoğu. Bir de İngiliz derin devletinin ajanı oldukları için tam bir kahpe arsızlığına dönüşmüş durumda. Bir de nasıl olsa çoklukla gelen bir şey olmaz kafasındalar. Onun için kanun çıkartıp, iyice bunların hak ettiği karşılığı verelim, böyle olmaz. Allah bak rezil rüsva etti. Enaniyet yaptılar, Allah bin türlü belalarını verdi. Belaya doymuyorlar.

 

(“Adaletin doğruluğuna inancınız ne derece?” sorusuna cevap)

Gerçekten büyük bir olay var Türkiye’de. Arkadaşlarımıza hükümet fazla olayı aksettirmiyor. Dedi ki Cumhurbaşkanı “Benim bildiklerimi bilseniz uyuyamazsınız” dedi. Fevkaladelik var böyle bir ortamda çok sıhhatli bir adalet olmayabilir. Biraz vatandaş olarak insanların sabırlı olması gerekiyor. Adalet yerini bulur acele etmelerine gerek yok. Bu sene olmazsa bir dahaki sene bu aylarda olur. Vatan millet kurtulduktan sonra bunlar dert değil. Bunlar hallolur. Bir de hükümet adaletsizliği niye istesin, ne işine gelir? Ama kitlevi bir yargılama var yani yüz binin üstünde insan yargılanıyor. Bir avuç savcı var, hakim var. Her yere yetişemiyor olabilirler. Duyuyoruz oradan buradan kişilerden de haberler geliyor olabilir böyle şeyler ama hakikaten elinden geleni yapıyor adalet mensupları benim gördüğüm.

 

(Rum lider Nikos Anastasiadis, Kıbrıs barış görüşmelerinin başarısız olmasına Türkiye’nin müzakerelerdeki tavrının yol açtığını savundu. Çavuşoğlu’nun görüşmeler sırasında bir takım tavizlere yanaştığını “Ancak sıra uzlaşı metnine bu tavizleri yazmaya geldiğinde geri adım attılar. Bizimle beş gün boyunca dalga geçtiler.”)

Kardeşim şimdi sen Kıbrıs’ı ele alıyorsun “ne istiyorsun?” diyoruz. Diyor “şu Maraş’ı bir rica etsek” diyor. Başka? “Bir de şu kasabayı da bir rica edelim” diyor. Başka? Kardeşim bak biz size zaten Kıbrıs’ta size ait olmayan toprağı hibe ettik verdik. Bizim, bize ait tapusu bize ait şu an, gelin oturun dedik. Tapusu bak üstümüzde şu an resmi tapu bizde ama gelin oturun dedik, daha ne istiyorsunuz? Ne toprak vermesi konu bitti uzatacak bir şey yok. Sınırları kaldıralım, nasıl yapalım? Vizeyi, pasaportu kaldıralım, ben Rumları seviyorum mazlum insanlar hakikaten güzel insan, bizim kendi evlatlarımız onlar. Rumlar bizim evladımızdır, özbeöz evladımızdır çok yanlış bir kararla bizden ayırdılar. Yunanistan özbeöz evladımızdır. İnsanlar hep mazlum kaldılar yazık canlarım, öyle hüzünlüdür ki onların görünüşü o ayrılığın havası üstlerinde hep görülür. Avrupa Birliği’ni adeta böyle kötü işlerde kullandığı insanlar haline getirdiler tertemiz evlatlarımızı, onun için Yunanistan’la aramızdaki sınır derhal kalksın. Vize ve pasaport kalksın. Yunanistan’la bütünleşelim. Bizim kendi özbeöz kendi kardeşlerimizdir.

 

(“Allah’a sevginiz neye dayanıyor?” sorusuna cevap)

Allah’ın varlığı çok açık belli oluyor çünkü bir ekran var renkli üç boyutlu ben de karşısına geçmiş seyrediyorum ben, ben değilim bir de görüntü var yani ben diye bir şey yok. Bir varlık gibi görünüyorum ama hayali olduğu anlaşılıyor, bu nasıl açıklanır? Bir de ses var konuşma da duyuluyor, dışarıda da görüntü yok, ışık yok sadece benim bulunduğum yani insanların kafasında var görüntü ve ses. Üstelik bir de dokunma duyusu var, tat duyusu var, bir de koku var, kokuyu alma var ve her şey mükemmel, her şey matematik düzgünlükte, her şeyde geometrik düzgünlük var, her şeyde simetri var, mühendislik harikası her şey, mimari harikası. Bir hücrenin içi bile İstanbul şehrinden daha karmaşık, muazzam detaylar var nedir bu? Nasıl açıklanır? Ya tesadüf denir, ya birisi yarattı, bir varlık yarattı denir. Adam “tesadüfen oldu” diyor. Bu sefer kendileri de utandılar tesadüften. “Bilinçli tesadüf” diyor şimdi de, bilinçli tesadüf. Bilinç varsa tesadüf olmaz, tesadüf varsa bilinç olmaz bırak bunu işte Allah yarattı diyorsun özetlemeye gidersek bunu anlatıyorsun.

 

(Sosyal medyada Kemal Kılıçdaroğlu’nun darbe gecesi çekilmiş bir fotoğrafı yayıldı. Kılıçdaroğlu’nun darbe gecesi bir evde televizyon karşısında darbeyi seyrediyor olması ve sokağa çıkmaması eleştirilere neden oldu.)

Sokağa çıkması mı gerekiyormuş? Çok münasebetsiz bir açıklama öyle bir şey olmaz, o lider olan bir insan tabii ki oradan kendi kitlesine hitap edecek, gerekirse televizyondan. Adam şuursuz sokakta sarhoş gibi adamlar, eli silahlı adamlar niye onların ortasına çıkıp böyle bir şeyin içerisine girsin? Çünkü lider konumunda olan bir insanın durumu çok hayatidir herhangi bir insan gibi değil. Onun konuşmasıyla toplum çok etkilenir mesela ben dedim o gün darbe olduğunda Sayın Kılıçdaroğlu çıksın konuşsun dedim ama saatlerce ulaşamadık. Tayyip Hocam çıksın konuşsun dedim Allah razı olsun o bir saat sonra falan konuştu ama ona imkan vermemişler. Genelkurmay Başkanı konuşsun dedik, ben öyle söyledim ama tutuklamışlar onu da haberimiz yok. Ben ilk baştan daha darbe ilk başlangıcında televizyona çıkıp bu emir komuta zinciri içerisinde yapılmış bir darbe değil, bu geçerli değil dedim yani klasik darbe değil dedim. TSK’nın Türk Silahlı Kuvvetleri’nin internet sitesinde yayınlandı, bu da sahte dedim, bu geçersiz dedim bu şekilde olmaz Genelkurmay Başkanı imzası yok altında dedim. TRT’de yayınlandı bu da bu şekilde olmaz dedim yani darbenin başında olan kişi çıkıp açıklama yapması lazım Genelkurmay Başkanı falan söylemesi lazım.

 

(“Neden sadece kadın kadınla, erkek erkekle arkadaşlık ediyor?” sorusuna cevap)

Kadınlar korkuyorlar erkeklerden çünkü kadını zor durumda bırakıyor. Eğer onunla cinsel ilişkiye girmezse hakaret ediyor, tehdit ediyor. Akıl almaz hakaretler savuruyor kadınlar da korkuyor ne yapacaklarını bilmiyorlar, adamın tepkisini bilmiyor ne olacağı belli değil. O yüzden kadınlar kadınlarla konuşuyor zarar gelmez diye ki o da o kadar da güvenlikleri de yok. Kadınlardan da yine zarar görüyor kadınlar. Çünkü Allah korkusu, Allah sevgisinin olmadığı ortamlar fazla. Bir de toplum baskısı kadınların üstüne çok fazla, her mahallenin kanunu ayrı oluyor yani devlet kanunu değil mahalle kanunu. Şehir kanunu oluyor, bölge kanunu oluyor, gelenekler oluyor, örf oluyor, ananeler oluyor, inançlar oluyor, kurallar oluyor kadınlar sarhoşa dönüyor adeta ve kadınları adamların birçoğu potansiyel suç unsuru olarak görüyor. Her an bir günaha, her an bir hataya bulaşacak, her an namusunu kirletecek bir varlık gibi görüyor. Aman işte dekolte giyinmesin, makyaj yapmasın, saçını boyamasın, şunu yapmasın, gülmesin, oturmasın, kalkmasın nefes aldırmıyorlar kadınlara.  

Cinsel ilişki güzel bir nimettir ama helaliyle. Kadınları öyle yıldırmışlar ki, kadın cinsel ilişkiden de artık nefret ediyor ödü kopuyor cinsel ilişkiden. Cinsellikten nefret edecek hale getiriyorlar çünkü cinsellik kadının suçu olarak zaten ifade ediliyor. İnsanların başını belaya sokan, onun da başını belaya sokan onun nefret etmesi gereken büyük bir bela gibi gösteriyorlar o zaman helal olan cinsellik kapanıyor yerine homoseksüellik yayılıyor. Çünkü erkekler erkeklerle rahat görüşebildikleri için mesela anadan doğma yanında soyunuyor mesela spor salonlarında anadan doğma soyunuyor başka yerde anadan doğma soyunuyor, yurtlarda, orda burada anadan doğma soyunuyor son derece rahat oluyorlar. Bu sefer birbirleriyle bağlantıya geçip birbirlerini kadın gibi görüyorlar. Halbuki bu enerjileri, bu dikkatleri kadına yönelmesi lazım helaliyle.

 

(“Bazen namazlarımı kaçırıyorum, ne yapmam gerekiyor” sorusuna cevap)

Namazı kılabildiğiniz kadar kılın. Kılabiliyorsanız, sabah namazını kılın. Kılabiliyorsanız, sabah-akşam kılın. Oluyorsa öğleni kılın ama mutlaka namaz kılın. Normal 5 vakittir namaz.  Sabah, öğlen, ikindi, akşam ve yatsı bir de vitir namazı vardır. Ama gücünüz yetiyorsa yapabiliyorsanız bir sabah bir akşam kılın. Oluyorsa öğlen kılın ama yapamıyorum diye moraliniz bozulmasın. Oluyorsa mesela sırf sabah namazını kılın gidin. Yani namaz namazdır. Siz her hâlükârda namaz kılan olmuş oluyorsunuz.  Yani “ben namaz kılamıyorum” diye moraliniz bozulmasın, gitmesin yahut sırf akşam namazı kılabiliyorsanız onu kılın. Ama gününüz namazsız geçmesin. Yani o sizi ümitsizliğe itip namazdan tamamen soğutmasın. Namaz bir nurdur, güzelliktir. İlla 5 vakit kılacağım diye Müslüman tabii azimli olacak. Ama olmuyorsa da günde bir kere de olsa iki kere de olsa mutlaka namaz kılın.

 

(Almanya’da 15 Temmuz ile ilgili tankların harekete geçtiği gece Erdoğan ve Başarısız Darbe Girişimi başlığıyla bir belgesel yayınlandı. Belgeselin tümü darbenin kontrollü gerçekleştirildiği yönündeydi. Belgeselde CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu ve HDP Milletvekili Mithat Sancar konuştular. Belgesele destek veren açıklamalar yaptılar.)

Kardeşim, darbe hadi kontrollü olduğunu kabul edelim. Dediğiniz gibi olduğunu kabul edelim. Gece 03:00’te kontrollü darbe olsaydı. Normalde gece 03:00’te olacaktı. Yemeklerini yarım bırakıyorlar pislik herifler. Haber geliyor, diyorlar “darbe haberi alınmış, erken yapacağız.” “A pardon” diyor “siz yemeğe devam edin biz hemen gidelim” diyorlar. Erken haber alındığı için panik oldular ortaya çıktılar. Gece 03:00’te kontrollü darbe olsaydı kabul ediyoruz, kontrollü darbe kontrolsüz olacaktı. Gece 03:00’te. Nerenin kontrollüsü? Gece 03:00’te sen Tayyip Hoca’yı çekip vuracaksın şehit edeceksin. Bütün dağı, taşı, tanklarla 200 tank çıkacaktınız tevafuken durduruldu. Allah durdurdu. Mehdiyet vesilesiyle durduruldu 200 tank. İstanbul’u saracaktı. Ankara’dan bütün roketler çıkarılmıştı. Ankara’yı böyle otuz kere havaya uçuracak roketler bunlar. Yani çok yüksek tahrip gücü olan başlık taşıyor. Uzun menzilli roketler peş peşe bunların arabaları çıkıyordu. Bunlar durduruldu. Denizden vurulacaktı İstanbul, denizden Deniz Kuvvetleri’ne ait gemilerden vurulacaktı. “Hedef gözetmeksizin sabaha kadar İstanbul’u vurun” dediler. Tamam kontrollü darbe, doğru hadi dedik. Sabaha kadar İstanbul vuruldu, roketler de yağmur gibi Ankara’ya yağdı, 200 tank İstanbul’u sardı, 500 tank da Ankara’yı sardı al sana kontrollü darbe. Neresi kontrollü bunun? Bitti, ondan sonra idamlar başlayacaktı. En az 3 milyon, 5 milyon insan idam edilecekti. Türkiye de yok olacaktı bu kadar basit. Kontrollü darbe hikayesini bıraksınlar.

 

(Adnan Bey, siz metrolarda erkeklerin hanımları rahatsız edecek şekilde yayılarak oturmalarına önlem alınması konusunda daha yeni bir hatırlatma yapmıştınız. Bu hatırlatmanızın hemen ardından, İstanbul Büyükşehir Belediyesi kuruluşu Metro İstanbul, metroda yayılarak oturmaları engellemek için sosyal medya hesabından uyarıda bulundu. Metro İstanbul’un sosyal medya hesabından yapılan paylaşımda, “Yayılarak oturma artık son buluyor. Tüm dünyada kabul görmüş bu kurala uyalım, uymayanları uyaralım.” İfadelerine yer verildi.)

Ne diyorsak devlet, hükümet yerine getiriyor. En fazla birkaç gün bazen bir hafta bazen de 3 yıl. Dedim ki, özel harekat okullarını açın dedim. 3 yıl dilimde tüy bitti, 3 yıl uğraştım. Nihayet kabul ettirdik 3 yıl sonra.

 

(“Makyaj abdeste geçerli olur mu?” sorusuna cevap)

Şimdi Peygamber (sav)’in fiili uygulamasında, sahabenin fiili uygulamasında herkesin gözünde ne var? Sürme var. Bayağı da koyu sürme. Abdest alıyor mu herkes? Alıyor. O devirde sabun da yok. Yıkıyor, namazını kılıyor. Çünkü “yüzünüzü yıkayın” diyor. O insanın yüzü o. Yüzünü yıkıyor, namazını kılıyor. Dolayısıyla hiçbir şey olmaz. Yeter ki namazını kılsın.

 

(Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın hayatını konu aldığı ‘Reis’ filminin yapımcısı Ali Avcı bu sefer 15 Temmuz konulu ‘Uyanış’ isimli bir film yaptı. Ancak filmin yayınlanan fragmanı büyük tepki çekti. Çünkü filmde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ailesinin tüm fertlerinin darbe gecesi Kısıklı’daki evlerinde öldürülmesi ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın başına bir asker tarafından silah dayanması görüntüleri yer alıyor filmde.)

O zaman o adamlar bayağı ilginç adamlar. Daha hala olay dengeye oturmamış. Bu onu gösteriyor. Bu çok önemli. Bunu yarın çok kapsamlı araştıralım. Bu adam bunu niye böyle düşündü, neden yaptı? Çok garip. Hayret verici. Yaparlardı bunu doğru yani yapacaklardı, Tayyip Hoca’yı da vuracaklardı öyle görünüyor. Çünkü gözü dönmüş bunların. En az 3-5 milyon da Türk milletinin ferdini şehit ederlerdi, en az 3-5 milyon. Öyle görünüyor ama bu, bu şekilde olmaz. Bir anlamı yok bunun. Böyle bir vurgunun bir amacı olamaz. Kötü olmuş, yanlış olmuş.

 

(“Kadının saçını siyaha boyaması caiz midir?” sorusuna cevap)

Tabii. Peygamberimiz (sav)’in hanımı Hz. Ayşe annemiz saçlarını siyaha boyuyordu. Peygamberimiz (sav) de saçını siyaha boyuyordu. Hatta beraber, birlikte saçlarını boyuyorlardı. Hz. Ayşe annemiz hem kendi kafasına sürüyor, hem Resulullah (sav)’in başına sürüyor o siyah boyadan. Ketemle kınayı karıştırıyorlar, siyah boya elde ediyorlar. Çok koyu kahve yani siyah elde ediyorlar. O boya kabı kutsal emanetler bölümünde sergileniyor şu an. Hakikaten simsiyah duruyor boya o devirden kalmış. Kap simsiyah. Resulullah (sav)’ın kullandığı hanımının da kullandığı boya kabı. Dolayısıyla mümin tabii Peygamberimiz (sav)’in sünnetine uyacak. Hanımlar saçını siyaha boyayabilir. Sarıya da boyayabilir. Peygamberimiz (sav) üç rengi beğeniyor. Sarı, kırmızı ve siyah ama en beğendiği sarı. En ziyade bu çok güzel diyor. Siyahı görüyor bu güzel diyor. Kırmızıyı görüyor bu daha da güzel diyor. Sarı en güzel diyor. Hadiste var. Bir ara kıyamet kopardılar. “Nasıl der Peygamber?” diyor. Bin dört yüz yıllık hadis. Bu kadar bağnazlık olmaz. Bu kadar tutuculuk olmaz ben şaşırıyorum yani. 

(“İnsanlar isminizi duyduğunda neden sadece müzik ve dans akıllarına geliyor?” sorusuna cevap)

Eğer öyle ise çok iyi. Aslında ne kadar isterdi solcular öyle olmasını. Sadece müzik ve dans olmasını ne kadar isterdiler. İngiliz derin devleti ne kadar isterdi öyle olmasını. PKK ne kadar çok isterdi. Keşke öyle olsa diyorlar ama Adnan Hoca deyince akla ne gelir biliyor musun? İngiliz derin devletinin söke söke ezilmesi, deccaliyetin kafasının eşek kafası gibi ezilmesi. Darwinizm’in dümdüz edilmesi. Bakın Darwinizm’in dümdüz edilmesi. Ve karşı konulmaz bir iman hareketi. Kahredici bir iman hareketi. Ve tepmez devrilmez bir güç olarak. Kahredici bir güç olarak, asla yıkılmaz bir güç olarak ateizmin karşısındaki çelik müdafaa akla geliyor. Ama o müzik ve dansla örtülenmiş olabilir. O da belki ledün ilminin bir gereğidir. Allah onu müzik ve dansla örtmüş olabilir. Yani asıl ne olduğu belli. Ama Adnan Hoca deyince tabii insanın aklına hep sevgi ve tutku gelir. Bütün kadınların aklına da, insanların aklına da o geliyor benim bildiğim. Sevginin ve tutkunun üstadı olarak biliniyorum. Ama bunu bazı insanlar cinsellik olarak özetlemeye kalkıyorlar. Bu bir abartı tabii. Çünkü doğrusu tutku ve aşktır, derin sevgidir.

 

(“Eşcinselliği neden insanlara normalleştirmeye çalışıyorlar?” sorusuna cevap)

Deccaliyet Allah’tan bela istiyor. Kıyametin çabuk kopmasını istiyor deccaliyet. Mehdiyet de kıyameti bir süre daha erteletiyor. Şeytan Allah’ın helallerini haram, haramlarını da helal hale getiriyor. Kadın dekoltesini, kadın güzelliğini, kadının sanatkarane görünüşünü, kadının makyajını o muhteşem asaletini yeryüzünden yok edip onun yerine homoseksüelleri koymak istiyorlar. Homoseksüel cıvıklığı, homoseksüel münasebetsizliği, homoseksüel ürkütücülüğünü koymak istiyorlar. Ona karşı da müminler Mehdiyet kolu da var gücüyle anti homoseksüel faaliyet yani homoseksüelliği durduracak faaliyette bulunarak bu kiri, bu korkunçluğu Allah’ın lanetlediği bu iğrenç tavrı ortadan kaldırmak için gayret ediyorlar. Başarılı olan Mehdiyet olacaktır. Kadın güzelliğine karşı yapılan bu amansız mücadele, bu kadın dekoltesine yapılan saldırılar, kadın güzelliğinin yok edilmesi, kadının yüzünün güzelliğinin vurgulanmasının durdurulmasının amacı homoseksüelliği geliştirmektir.

 

(“Gezmeyi seviyor musunuz?” sorusuna cevap)

Eğer sevgi olmadan gezersen dükkanlar, bakkallar, sokak, insanlar her şey sana korkunç gelir. Çünkü bakkala girersin sevgisiz bir yüzle karşılaşırsın adam sana “ne istiyorsun?” der. Sen bir şey söylersin o bir şey söyler ters bir ortam olur. Lokantaya gidersin garsonla konuşursun gergin ve soğuk bir ortam olur. Sokakta insanlara bakarsın kimse sana selam vermez sen de kimseye selam vermezsin dostluk, sevgi, arkadaşlık hiçbir şey olmaz. Ama dışarı çıktığında herkese selam veriyorsan herkes sana güler yüzle selam veriyorsa, lokantaya girdiğinde, bakkala girdiğinde oraya buraya gittiğinde sevgiyle, dostlukla karşılaşıyorsan hayatın güzelliğin gezmenin bir anlamı olur. Ama buz gibi suratlarla karşılaşıyorsan, sevgisizlikle karşılıyorsan insanları, onlar seni sevgisizlikle karşılıyorsa, korku hakimse, güvensizlik hakimse, çıkar ve egoistlik hakimse gezmenin hiçbir anlamı olmaz.

 

(“Kıyamette sura üflendiği zaman olaylar nasıl olacak?” Sorusuna cevap)

Bir geniş düzeyde insanlar yerden kalkıyor. Yani toprağın altından kalkmıyorlar. Düz bir düzeyde yatarken ilk oraya nasıl geldiklerini bilmiyorlar yalnız söyleyeyim. Düz bir yüzeyde yatarken birden yattığını hissediyor. Kalkmak istiyor kalkıyor ayağa. Kalktığında muazzam bir kalabalık görüyor. Kalkan kalabalık nerede olduğunu anlamıyor. Yani bu kalabalığın neden oluştuğunu neden orada olduklarını anlamıyorlar. Yani ahirete gittiklerini anlamıyorlar. Bir safhasıdır bu ahiretin. Sonra uzaktan, muhtemelen sağ tarafta bir sütun. Bir direk. Bir sütun. Oradan bir çağırıcı. Belki de bizim Peygamberimiz Hazreti Muhammet (sav). Yüksek sesle “buraya gelin” diyor mesela “Buraya gelin.” Herkes o tarafa yöneliyor. Yani milyonlarca insan, milyarlarca insan o tarafa doğru yöneliyor. Tabii nasıl bir coğrafya, nasıl bir yapı onu orada görmüş olacağız. Oraya gittiklerinde dinsiz olanlar “eyvah” diyorlar. Yani “kastedilen ölüm olmuş. Biz ölmüşüz, dirilmişiz.” O ana kadar öyle olduklarını ve dirildiklerini anlamıyorlar. “Bizi bu uyuduğumuz yerden kim kaldırdı?” diyorlar sadece. Onun için küfredenler, Allah’a iman etmeyenler müthiş korkuyor. “Eyvah bize” diyorlar. Yani “kastedilen ahiretteyiz biz. Öldük” diyorlar. O zaman anlıyorlar. Ondan sonraki safhaları biliyorsunuz. Müminlerle küfür ayırt ediliyor. Sura üfürülmesi nedir? Mesela biz onu bilmiyoruz. Fakat insanlar mesela bir safhasında tünel gibi bir yerden uçarak geçiyorlar. Tünel gibi bir yerden. Yani büyük bir süratle oradan geçiyorlar. Nasıl olur vasfı bilmiyoruz. Yaşayınca göreceğiz. Fakat müminde bir korku olmuyor. Tedirginlik olmuyor. Hoşuna giderek zevk içinde bunu yapıyor. Küfürde korku oluyor.

 

(“Ölünce herkes dünyadan alınıp başka bir yere mi götürülecek?” sorusuna cevap)

İşin doğrusu o tabii. Zaten dünya diye de bir yer yok, işin doğrusunu söyleyecek olursak. Yani dünya diye bir yer yok. Görüntüden ibarettir. Bir boyuttayız biz. Bu boyuttan zaten iç içe olduğumuz ikinci boyuta geçeceğiz. Yani burun burunayız o boyutla. İç içeyiz. Yapışığız zaten. Cennet cehennemle biz şu an zar kadar incecik bir çizgiyle ayrılıyoruz. Zar kadar. Zar, anlaşılması için diyorum. Çok çok daha ince. Bir adımda geçilecek gibidir.



DEVAMINI GÖSTER