Sayın Adnan Oktar'ın 10 Temmuz 2017 tarihli sohbetinden önemli başlıklar

A9 TV, 10 Temmuz 2017

 

(Hatay’ın merkez Antakya ilçesinde devriye görevi yapan asayiş ekiplerine teröristlerce düzenlenen silahlı saldırı sonrası çıkan çatışmada ağır yaralanan üç polisimizin ikisi şehit oldu. Şehit polis memuru Bayram Bozdoğan ve şehit polis memuru Hayrettin Mennan.)

Bayram ile Hayrettin. Allah gelin demiş gitmişler. Şehit gelmişler şehit gitmişler. Zaten adı konmuş gelmişler. Vakti gelince Allah şehadet makamına çağırmış. Çünkü büyük bir mekan şehadet makamı. Büyük bir yer. Yani oranın da mutlaka dolması gerekiyor. Allah oraya da bu güzelleri tek tek çağırıyor. Allah bizleri de çağırsın inşaAllah. Evet, tebrik ediyoruz şehadetlerini. Allah makbul etsin, kabul etsin. Annelerini babalarını da tebrik ediyoruz şehit annesi babası oldukları için, o asaleti paylaştıkları için. Allah nuru ile sarsın. Onlara uzun ömür versin.

 

(Dün Sayın Kemal Kılıçdaroğlu Adalet Yürüyüşü’nde İstanbul’a ulaştı. Ve İstanbul’da büyük bir miting yaptı. Bugüne kadar CHP’nin yaptığı en kalabalık miting deniliyor. İstanbul Valisi’nin görevlendirdiği on beş bin polis güvenliği sağladı.)

İşte Sayın Kılıçdaroğlu iş yapmıyor falan diyorlardı. Yaptı işte. Gayet iyi dikkat çekti. Bundan sonra kimse bir daha bir şey yapmıyor demesin. Kılıçdaroğlu’nu seviyoruz. Samimi insan. Hem de iyi bir spor oldu ona, yazın hakikaten çok yaramıştır.

 

Bugün 10 Temmuz Sevgi Bayramı, Her Yıl İnşaAllah Sevgi Bayramını Coşkuyla Kutlayacağız

Bütün milletimize kutlu ve hayırlı olsun. 10 Temmuz Sevgi Bayramı. Her yıl coşku ile kutlayacağız. Önümüzdeki yıllarda daha geniş kutlanacak. Şu an tabii daha dar alanda kutlanıyor ama bir dahaki yıl ve önümüzdeki yıllardan itibaren daha geniş alanlarda kutlanacak. 10 Temmuz Sevgi Bayramı. Tekrar milletimize hayırlı uğurlu ve kutlu olsun.

 

(Sayın Kılıçdaroğlu miting alanında on maddelik çağrıda bulundu. Sayın Kılıçdaroğlu’nun yaptığı çağrılar şöyle. “Darbe girişiminin siyasi ayağının ortaya çıkarılması iktidar tarafından bilinçli olarak engellenmektedir. Bu siyasi ayak ortaya çıkarılmalıdır.”)

Şimdi öyle bir şey mümkün ama tabii ki iktidar kendini sağlama alarak, adamların çirkeflik yapmasını engelleyerek, onların etrafını kilitleyerek ilerlemesi lazım. Yani birdenbire ortaya çıkıldığında bu adamlar can havli ile hükümete karşı atağa geçebilirler. Ve dolayısıyla pislik ahlaksızlık yapabilirler. Onun için hükümetin tabii ki akılcı hareket etmesi gerekiyor. Her şeyin bir sırası var. Nitekim daha hala operasyonlar devam ediyor. Bu mümkün böyle adamlar ben de tahmin ediyorum. Bazı kişiler var aklımda ama bunların muazzam çevresi var. Bir kısmının ne bileyim geniş imkanları var. Mesela basın yayın gibi mi diyelim efendim ona benzer mi diyelim? İmkanları olan şahıslar. Cazgırlık yapmamaları için temkinli, akılcı; çevrelerini de hesaba katarak, ön kollarını kırarak ilerlenmesi lazım. O konuda hükümeti sıkıştırmak doğru olmaz. Yani hükümetin bir bildiği vardır, benim kanaatim.

 

(“İktidar tarafından 15 Temmuz darbe girişimi fırsat bilinerek OHAL ilan edilmiş ve 20 Temmuz saray darbesi yapılmıştır. OHAL kaldırılmalıdır.”)

Şimdi OHAL; darbe yapılmış Türkiye mühim bir dönemeçten geçiyor. Büyük bir çete İngiliz derin devleti çetesi hükümeti, devleti, milleti ele geçirmeye kalkmış. OHAL olmasından daha doğal ne olabilir? OHAL’siz de idare edebilir hükümet. Ama OHAL ile daha akıcı daha kolay olur. Dolayısıyla OHAL’in gerekli olduğunu düşünüyorum. Bu fevkaladelikten dolayı. Ama OHAL’in meydana getirdiği rahatsızlıklar tamir edilebilir. Onları söyleyebilir. Sayın Kılıçdaroğlu yoksa gerektiği açık.

 

(“Sırf hükümete muhalif görüldüğü için bütün haklarından yoksun kılınan akademisyenler ve tutuklu milletvekilleri derhal serbest bırakılmalıdır.”)

Hayır öyle bir şey yok. Olur mu? Adamlar alenen suç işlediğine dair iddialarla dolular. Adam paralel yapı ile bağlantılı farz edelim. Örnek olarak veriyorum hayali vaka. ByLock kullanmış. Yirmi-otuz kere görüşmüş. FETÖ’cülerle bağlantıya geçmiş. Birçok şeyi ayarlamış, düzenlemiş şu bu falan. Suç savcılığın iddiasına göre oluşmuş. Bunun kararını mahkeme verecek. O zaman “şu suç işlemez.” Ben mesela biliyorum etrafımda insanlardan görüyorum. Adam mesela ByLock kullanmış bilmem ne, helal olsun hükümete elinden geleni yapsın. Savcılık, mahkeme ne gerekiyorsa yapsın. Bir açıklaması yok. “Merak ettim de girdim.” Başka merak edilecek şey bulamıyor musun ByLock’tan başka? Niye başka siteleri merak etmiyorsun da ByLock’u merak ediyorsun? Böyle şey olmaz. Dolayısıyla adamlar suç işlemedi dememiz için mahkemenin delilleriyle açıklayarak mahkeme kararını açıklaması gerekir. O zaman herkes masum olur. Yani belirli kişiler masum ise herkes masum. Belirli kişilerin masumluğu iddia ediliyorsa delillerini söylesinler hukuka kanuna uygunsa yayınlayalım. Sonuna kadar savunacağım söz bir Allah bir. Delili varsa. Kanuna hukuka da uygunsa onu savunmak, savunacağım. Ama şuna dokunma buna dokun böyle olmaz. Yani suç işleyenin ayrıcalığı olmaz. Varsa gereği yapılır. Ama diyorum bak adaletsiz bir şey görüyorlarsa söylesinler. Gürül gürül buradan söyleyeceğim söz veriyorum. Allah adına da yemin ediyorum. Yani açık açık söyleyeceğim gerçekten adaletsiz bir durum varsa kanuna hukuka uygunsa bunun açıklaması açıklayacağım.

 

(“OHAL koşullarında yapılan anayasa değişikliği yani referandum gayrimeşrudur.”)

Yani olağanüstü bir ortam varsa OHAL içerisinde referandum yapılıyor. Peki referandumun OHAL dışında yapıldığını düşünelim. Neyi değiştirecek bu? Daha güvenlik tedbirleri az olmuş olacak. Yani OHAL’in referanduma olumlu bir etkisi yok ki. Referanduma olumsuz etkisi olur OHAL’in. Olumlu etkisi olmaz. Buna rağmen bir galibiyet varsa, bir kabul varsa ona saygı duymak lazım.  O zaman demokrasinin kuralları değişir. Yani çoğunluğun dediği olduğuna göre onu kabul edeceğiz. Bir de anayasa değişikliğinde bizi rahatsız eden bir şey varsa yine getirsinler gündeme hakikaten samimi olarak söylüyorlarsa, vatan millet, aleyhine görüyorlarsa söz bir Allah bir ben buradan açıklayacağım.  Kanun hukuka uygun bir konumdaysa açıklayacağım.

 

(Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nca FETÖ soruşturması kapsamında Başbakanlık ve bağlı kuruluşlarda altısı aktif görevde olan kırk üç kişi hakkında gözaltı kararı verildi.)

Evet devlet kendini savunuyor, titiz de davranıyorlar. Bak samimi söylüyorum en yakınım olsun gözünün yaşına bakmam. Gitsin yatsın. Hakikaten hiç acımam yani. Çünkü devlete millete kasteden bir çeteye birisi destek verdiyse yatsın yatabildiği kadar.

 

İmanı Güçlü Allah'ı Çok Seven Bir İnsan Mutsuz Olmaz. İman Zaafiyeti Oluştuğunda Mutsuzluk Olur, Neşe Kaçar, Sıkıntı İçinde Yaşar   

Eğer imanı güçlü ise Allah’ı çok seviyorsa mutsuz olması mümkün değil. Ama iman zafiyeti olduğunda -hatta dindar bazı insanlarda bile iman zafiyeti olur- iman gafletine düştüğünde mutsuz olur, neşesi kaçar. Sıkıntı içinde yaşar. Onun bir süre sonra geçeceğini bekler. Halbuki öyle bir şey olduğunda hemen alarm haline geçip şeytanın ona oyun oynadığını bilip şiddetli bir atakla onu hemen püskürtmesi lazım o hali. Ama birçok insan o hali muhafaza edip bekliyor.  Günlerce, haftalarca, aylarca öyle hasta yaşıyor. Çok büyük hata o. Şeytan atağa geçtiğinde mümin fark ettiğinde derhal şiddetli karşı atakla onu ezmesi lazım. Hemen silkelenip o bataktan çıkması gerekir.

 

(“İslamiyet’in dışındaki dinler gerçek midir?” sorusuna cevap)

Musevilik gerçektir tabii. Yaklaşık dört bin yıllık bir din. Hak din Hz. Musa (as)’nın getirdiği din. Hz. İsa (as)’nın getirdiği din de iki bin yıllık, gerçektir ama bazı değişiklilere uğramıştır. İsa Mesih diyor ki mesela “Siz Allah’ın oğullarısınız. Ben de Allah’ın oğluyum” diyor. “O bizim Babamız” diyor Allah için. Sevgi ifadesi ile söylüyor. Adam bunu duyunca ne diyor? “Baba, oğul, kutsal ruh. Üç tane Allah var” diyor. Baba, oğul, kutsal ruh. Bir başkası da “Meryem” diyor. Kardeşim orada belli ki bir benzetme yapıyor. Allah’ı sevmesi için insanların, “Babamız” diyor. “Yüce Babamız.” Güzel bir ifade Allah’ı sevmek için. Sevgi ifadesi. O gerçek organik baba anlamında demiyor onu İsa Mesih. Tevrat’ta geçiyor bu var. Yani “Babanız” diyor Allah, baba diye geçiyor Allah. Sevgi ifadesi, kolay Allah’ı sevsinler, anlasınlar diye. Mesela Musevilere de “siz Allah’ın oğullarısınız” diyor. Sevgi ifadesi ile bu söylenmiş sözler. Gerçek oğul anlamında değil. Müteşabih anlamı ile olur ama gerçek anlamı ile küfür olur. Bu değişiklik var Hristiyanlıkta. Ama benim görüştüğüm Hristiyanlar diyorlar “biz tabii ki bunun gerçek bir babalık, gerçek bir oğulluk anlamında değil müteşabih olduğunu biz de biliyoruz” diyor. O zaman bir mahsuru yok. Dolayısıyla İsevilik de Muhammedi olmak şartı ile yani Peygamberimiz (sav)’in doğru, dürüst bir peygamber olduğunu kabul edilmesi şartı ile geçerlidir. Musevilik de Hristiyanlık da her ikisi de hak dindir. Tek şartı La İlahe İllaAllah Muhammeden Resulullah, Musa Reslullah, İsa Resulullah diyecekler bu kadar. Onun dışında kendi dinlerine tabi olabilirler bu kadar.

 

En Çok Savaşın Müslüman Ülkelerde Olmasının Sebebi Bağnazlık, Bağnazlıkta Farklı Düşünen Düşman ve Katli Vacip Görülüyor

Gelenekçi Ortodoks sistemde bir Sünni’nin bir Şii’yi öldürmesi sevap oluyor. Kendi kafalarına göre, hurafelerine göre. Vahabi zaten dinsiz imansız oluyor zaten onu da öldürmesi caiz oluyor. Ve bütün Alevi mezhepler tamamı ayrıca Sünni mezhep içerisinde olup da kendi kafalarına uygun olmayanlar tamamının katli vacip oluyor. Yani mesela IŞİD ve El Kaide’ye göre IŞİD’e göre Nakşibendi battı mahvoldu. Yani kafir. Katli vacip. Kadiri katli vacip. Bak Sünni bunlar. Ama katli vacip onların kafasına göre. Gelenekçi Ortodoks sistem dehşet verici bir kafadır. Dehşet verici bir mantığı vardır. Çok bozuk bir mantıktır. Kuran Müslümanlığı İslam anlayışının en doğru uygulanmasıdır. Yani sahabenin yaptığı gibi yapılması lazım. Kuran Müslümanlığı olduğunda Vahabi de, Sünni de, Şii de hepsi can kardeşi olurlar. Dolayısıyla bir oyun oynadı şeytan bize Müslümanları Vahabi, Sünni, Şii diye ayırdı. Ve İslam alemini böyle mahvediyor. Müslümanların böyle fırkalara ayrılacağını Allah Kuran’da belirtiyor. Ve “onlardan hesap soracağım” diyor. “İslam’ı böyle fırkalara ayıranlardan hesap soracağım” diyor Allah. “Dinimiz tek bir” diyor Allah. “Dininizi bölmeyin” diyor bölmüş adamlar. Ama bu düzelecek tabii bunu beklerlerse görecekler. Mehdiyet devrinde kökten düzelecek.

 

Ağaçların Üzerine Tabela Asılması, Dibine Deterjanlı Su Dökülmesi vs Tamamen Yasak Olmalı

Tarihi ağaçlar da korunmuyor. Adam mıh çakıyor. Satılık ilanı çakıyor bin yıllık ağaca. Kimse de bir şey demiyor. Yirmi ikilik çiviyle çakıyor. “Usulüyle badana yapılır” diyor. Adam onu çakmış. Kiralık ev istiyorsanız diyor, onu çakmış çiviyle ağaca. Ağacın dibine deterjanlı su döküyor adam. Nerede pis bir şey varsa, kimyasal, zararlı bir şey varsa ağacın dibine döküyor. Kimsenin de bir şey dediği yok. Halbuki bu ciddi şekilde kanunla korunması gereken bir mesele. Ağaçların korunması, tarihi eserlerin korunması cezai yaptırımlar gerektiren meseleler. Ağacın dibine kimyasal madde dökmek suç olsun. Ağaca çivi çakmak suç olsun. Bunlar en kısa zamanda Kültür Bakanlığı tarafından uygulanabilir. İçişleri Bakanlığı tarafından uygulanabilir. Kanunla yerine getirilsin.

 

Hediye Verirken İnsanı Mahcup Etmek Çok Çirkin Bir Davranıştır. Her Zaman Onore Edici Olmak Gerekir  

Düğünlerde neden takı takılır? Güzel ahlakın bir gereği olarak. O sevdiğin insanlara yardımcı olmak, onların mutlu olmasını sağlamak. Onlara maddi bir katkı olsun, güç sağlasın diye takı takılıyor. Ama tabii o biraz mahcup edecek tarzda oluyor. Gençleri oturtuyorlar. İğneyle paralar takılıyor üstüne. Damada da geline de. Bağıra bağıra söyleniyor. Şunu şu verdi, şunu şu verdi. Garip bir konum oluyor. Çocukları mahcup edecek bir görüntü oluyor. Aslan gibi delikanlı. Aslan gibi delikanlı kız. Şimdi dayısı şunu verdi. Amcası bunu verdi. Bunun şamatası yapılmaz. Gidildiğinde orada masaya bırakırsın. Kutu içinde bırakılır. O da der “Niye zahmet ettiniz? Teşekkür ederim” der. Bu şekildedir. Klasik hediye verme yöntemi vardır. Ama milletin karşısına oturtturup böyle iğneleyerek, paraları üzerine dizerek yani dolarlar, marklar, eurolar bütün her tarafı para oluyor. Altınlar her tarafından sarkıyor. Para müzesi gibi, altın müzesi gibi garip bir görüntü oluyor. Canlı manken gibi onlar da orada duruyor. Böyle aslan gibi delikanlıları, kızları mahcup etmenin bir alemi yok. Bunun bir düzenlenmesi lazım. Bir akıllı bir güzel bir yol bulmuş ama kırk akıllı onu çıkaramıyor benim gördüğüm. Düzenlenmesinde fayda var. Böyle olmaz. Mahcup ederek olmaz.

 

Kumda Elele Koşmak, Yağmurda Yürümek Filmlerde Müthiş Olaylar Gibi Gösterildiği İçin Sevgi Alameti Sanılıyor

Filmlerden etkileniyorlar. Yağmur altında bir insan ne olur? Hastalanır. Kafası ıslanacak. Rüzgar, yağmur. Bir anlamı yok. Ama yabancı filmlerde bunlar muazzam olaylar olarak gösterildiği için. İşte kumsalda el ele koşmalar. Ağacın çevresinde dönmeler. Böyle klasik hareketler. Güzel bir sevgi gösterisi olarak biliniyor. Halbuki sevgi kalpte ve derinlerde olan bir duygudur. Gözle ifade edilir. O ses tonuna yansır. İnsanın elektriğine yansır. Her yerden anlaşılır. Ama yağmurda koşmak kolay bir şey değil. O kız arkadaşı belki onun hoşnut olduğunu düşünerek yapıyor. O da onun hoşnut olduğunu düşünerek yapıyor. İki taraf da boş yere eziyet çekmiş oluyorlar. Halbuki itiraf etseler “Bu işte bir anlam yok. Biz bu işi yapmayalım” deseler olur.

 

Bağnazlığa Karşı Ama Kuran Müslümanlığını Seven Bir Nesil Yetişiyor, Bu Çok Güzel Bir Nimet Oldu

Türk gençliği özellikle son yıllarda çok şuurlu. Politik tahlilleri samimi oluyor. Vicdanları güzel. Bir de güzelleşti Türk gençliği. O da benim çok hoşuma gidiyor. Yani genç kızlar daha güzelleştiler. Boy olarak da daha uzun. Daha sağlıklı. Daha fizikleri düzgün hale geldi. Delikanlılar da aslan gibiler ve vicdanlılar. Mesela bu 15 Temmuz’da da gördük. Hep kabadayılarla doldu İstanbul sokakları. Çok fazla kabadayı yetiştirdik maşaAllah. Şehadetin önemini bilen, Müslümanlığı içinde derin yaşayan, yobazlığa karşı ama gerçek Müslümanlığı savunan modern Müslümanlar gelişti. Her yer modern Müslümanlarla doldu. Hakikaten bağnazlık kalmadı. Yapılan anketlerde bağnaz gelenekçi Ortodoks Müslüman pek görülmüyor artık. Gittikçe eriyorlar yaptığımız programlarla. Son gösterdiğimiz filmlerle özellikle. Ciddi şekilde erozyona uğradılar. Ama buna karşılık modern İslam anlayışı, Kuran Müslümanlığı çığ gibi yayılıyor maşaAllah.

 

(“Ülkemizdeki kaçak işçilere nasıl çözüm bulabiliriz?” sorusuna cevap)

Kaçak işçileri legal hale getirmek lazım. Geldiyse ihtiyacı var demektir. Kardeşimiz demektir. Genellikle yakın ülkelerden geliyorlar. Ermenistan başta olmak üzere çeşitli ülkelerden zor durumda oldukları için fakir olan kardeşlerimiz geliyorlar. Onlar zaten bizim kendi evlatlarımız. Kendi kardeşlerimiz. Legal hale getirecek tedbirleri devlet alabilir. O zaman o kelimeye gerek kalmaz.

 

Türkiye'de Çok Uzun Zamandır İman Hakikatleriye Derin İmana Yönelik Bir Eğitim Verilmiyor, Sadece İslam Tarihi veya Şekil Öğretiliyor

Türkiye’de çok uzun yıllardan beri, yaklaşık yüz elli yıldan beri bir dini eğitim yok. Darwinist eğitim oldu. Onun sonucunda nesilde manevi bir çökme meydana geldi. Yani psikolojik bir çöküntüyle de kendini gösterdi bu. Mutsuz insanlar gelişti. Devletin de elinde başka imkan yok. Ancak legal olarak İmam Hatiplerle gençleri dindar yetiştirme imkanları var. İmam Hatipler de aslında işin doğrusu o kadar dindar da yetiştiremiyor gençleri yani. Çünkü resmi bir anlatım. Soğuk bir anlatım var. Allah sevgisi, Allah korkusu pek anlatılmıyor. Teknik konular anlatılıyor. Bedir Harbi nerede oldu? Uhud Harbi nasıl oldu? Sure ezberletiliyor. Arapça öğretiliyor. Yani böyle iman hakikatleri, Kuran mucizeleri anlatılmıyor. Derin imana yönelik bir çalışma yok. Ama hükümetin elinde de başka bir güç yok. Bu şekilde dindar gençler yetiştirebileceklerini düşünüyorlar. Okulları da cazip yerlerde yapıp, teşviki biraz daha artırmayı düşünüyorlar benim kanaatim. Çünkü İmam Hatip deyince birçok genç “aman ne işim var?” mantığında olabiliyor. Yani “İmam olup da ne yapacaksın? Ölü mü yıkayacaksın? Mezarda dua mı okuyacaksın?” Böyle alaycı münasebetsiz izahlarla karşılaşıyorlar. Onun için hükümet her halükarda teşvik etmek istiyor olabilir iyi niyetle. Zaten İmam Hatip mezunları, İmam Hatip olarak pek görev yapmıyorlar. Ne yapıyorlar daha çok? Mühendis oluyorlar. Doktor oluyorlar. Siyasetçi oluyorlar. Vahim bir şey değil yani. Yanlış olan bir şey yok. Olsa dikkatimizi çekerdi.

 

Sağlıklı Dinamik Güçlü Nesil Yetişmesi İçin Bilinçlendirme Programları Olsun, Ne Kadar Mineral Vitamin Alınmalı, Nasıl Beslenmeli Anlatılsın

İlacı haşa Allah gibi görüyor insanlar. Yani böyle her şeyi tedavi eder her şeyi, öyle bir şey yok. İlaç insanı birçok yerde sakatlar. Birçok vakada da hasta eder. Mesela antibiyotik kullanıyor, böbreklerini hastalandırıyor. Ağır böbrek hasarı meydana getirir. Ağır karaciğer hasarı meydana getirir. Bir de Allah esirgesin mesela akciğer enfeksiyonunda yoğun olarak antibiyotik kullanıyor. Akciğerde bu sefer mantar gelişiyor. Mantar daha facia bir şey. Yani mikroptan daha tehlikeli. Onun tedavisi daha güç. Dolayısıyla öyle dümdüz bir mantıkla hareket etmek doğru değil. Bir enfeksiyon varsa mikrobun türünü tespit etmek lazım. Yani bio-kültür yaptırarak o mikrobun hangi antibiyotiklere hassas olduğu tespit edilmesi lazım. Ondan sonra antibiyotiğin kullanılması etkileyici olur. Yoksa gözü kapalı “getirin şunu alayım” olmaz. Psikolojik sıkıntı içinde oluyor. Mesela kendi kafasına göre “ver bana bir ilaç” diyor alıyor. Öyle o da olmaz. Doktora danışmak en önemlisi. Doktora danışarak hareket etmek lazım. Ama bazen doktorlar da yağmur gibi ilaç yağdırıyor. Bir reçete baştan sona kadar destan gibi oluyor. Mesela adamın farz edelim dişi ağrıyor. Dişi için antibiyotik. Ağrısı için antibiyotik. Ağrısının midesindeki rahatsızlığı engellemek için ilaç. O ilacın etkisini hafifletmek için başka bir ilaç. Karmakarışık adam çorbaya dönüyor. Bu sefer de zehirleniyor. Yani daha uzmanlaşma tıpta daha derinleşme ve doktorların birbirlerine tecrübelerinin aktardığı bir sistem internet üzerinden kurulması lazım. Mesela doktor diyecek ki “Ben şu ilaçları kullandım. Adama şu zarar verdi” diyecek. O da diyecek ki “Ben şu ilaçları kullandım o da şuna zarar verdi. Ama şu ilacı kullandığımda çok faydalı oldu” diyecek. Öyle binlerce, on binlerce, milyonlarca hastanın şifa sonuçlarını hangi ilacı kullandığında, nasıl tedavi ettiğinde, nasıl netice aldığını yazarlarsa onların ortalamaları da bir yerde toparlanır ve doktorlar o ortalamadan istifade edip hastaları tedavi ederler. Yani çünkü yaygın bir tecrübe olmuş oluyor. Her birinin tecrübesi ayrı hiçbiri birbirinin tecrübesinden istifade edemiyor. Bunu internet ortamına getirmedikleri için. Mesela bir profesörün on bin hastalık tecrübesi var. Yani senin on bin hastalık tecrübeni öbürünün on bin hastalık tecrübesi ile birleştirirsek yirmi bin hastalık tecrübesi olmuş oluyor.

 

Bir İnsana Sevgin O Kişiye Gösterdiğin Özenden Anlaşılır. Bir Genç Kızı Seven Onun İffetine Asaletine Onuruna Söz Getirtmeyecek

Çiçek alarak kızları etkileyebilir misin? Tabii ki genç kızlar çiçekten etkilenirler. Severler çiçeği. Hoşnut olurlar. Ama yani sığır gibi bir adam elinde çiçek ile gelirse o kız o çiçekten de korkar. O kişiden de korkar. Yani o kişinin en iyisi o çiçeği bir yere bırakıp çekip gitmesi. Yani o genç kız onu görmeden o çiçeği görürse o çiçeği sever. Ama adam sığır gibiyse o çiçek o sığırı kurtarmaz. Onun için genç kızları sevenlerin bir kere genç kızları koruma duygusu çok güçlü olacak. Yani onun sağlığını, sıhhatini, iffetini, akıl sağlığını, ruh sağlığını, beden sağlığını, neşesini, sevincini, sağlıklı yaşamasını sağlayacak bir mantık, fikir ve eylem içinde olması lazım. O zaman sevdiği anlaşılır. Mesela kediyi bile adam diyor ki “çok seviyorum kediyi” diyor. E seviyorsun hayvanın sen temizliğine dikkat ediyor musun? Yok. Yiyeceğine dikkat ediyor musun? Yok. Sokağa bırakıyorsun vahşi kedilerin önüne.  Neyini seviyorsun sen o zaman? Onun için bir genç kızı da seven önce onun iffetine, namusuna, dinine, imanına, mukaddesatına zarar getirmeyecek. Sağlına sıhhatine huzuruna dikkat edecek. O bir çiçek gibi. Çiçeği korur kollar gibi özen gösterirsen, o çiçeğin güzelliğini Allah sana gösterir.



DEVAMINI GÖSTER