Sayın Adnan Oktar'ın 19 Şubat 2018 tarihli sohbetinden önemli başlıklar

A9 TV, 19 Şubat 2018

 

(Adana’da özel halk otobüsü şoförü, şehit annesi Zübeyde Hanım’a bilet parası ödemediği için hakaret etmişti Adnan Bey. Avrupa Bakanı Ömer Çelik Adana’ya giderek bu annemizi evinde ziyaret etti ve Twitter hesabından annemize sarıldığı fotoğraflarla birlikte şu yazıyı paylaştı: “Adana’da özel halk otobüsünde şehit annesi Zübeyde Hanım’a saygısızlık yapılmıştı. Tüm Adana ve Türkiye çok üzüldü buna. Zübeyde Hanımı ve işi Ahmet Amca’yı ziyaret ettik. Sağ olsunlar gönüllerini açtılar, dualarını esirgemediler.”)

Çok çok güzel yapmış. Resimde de bayağı güzel görüntüsü. Tebrik ediyoruz bayağı güzel. Sevgiyi, şefkati, merhameti, korumacılığı, sahip çıkmayı güzel ifade eden resim kareleri bunlar. Sayın Bakanımızı tekrar tekrar tebrik ediyoruz güzel olmuş Allah razı olsun hayırlı olmuş. Anne de baba da çok şeker ikisi de. O şoför ne diyor buna? Sarhoş falan mıymış neden böyle bir şey yapmış? Var mı bir açıklaması? Bilmiyorsunuz. Bu nasıl bir vicdan, nasıl rahat ediyor vicdanı? Sarhoş da olsa insan böyle bir şey yapamaz.

 

Müslüman Hayırda Acelecedir. Hayır Olan Ertelenmez. Şeytan Güzelliğin ve İyiliğin Ertelenmesini İster

Ertelemeci, Allah ayette de söylüyor “erteleme küfürde bir artıştır” diyor ayet bak, şeytandan Allah’a sığınırım “erteleme küfürde bir artıştır.” Müminin erteleme yapması hayati hatalar meydana getirir. Sakın ha hayırlı iş gecikmeye gelmez. Hayırlı işi hemen yapmak lazım anında saniyesinde, çalışkan olmak lazım, şevkli olmak lazım. Şeytan atalet verir, şeytan der ki “ertele” yarın olur ondan sonra yine “ertele” der. Yine ertele yine ertele nereye kadar, cehenneme kadar ertele der. Şeytan ertelemecidir, şeytanın telkinidir bu. “Namazı ertele” der, “orucu ertele” der, “zekatı ertele, sevgiyi ertele, saygıyı ertele, muhabbeti ertele, merhameti ertele her şeyi ertele” der. Hayır olan, güzel olan her şeyi erteletir şeytan, şeytanın bir taktiğidir. Bu oyuna gelmemek lazım. Müslüman hemencidir hemen hiç gecikmeden.

 

(“Kuran okumak aklı artırır mı?” izleyici sorusu)

Artırır ama çok dikkatli düşünerek okunması lazım, tefekkür ederek okunması lazım. Düz okumada o olmaz dümdüz okursa. Anlamaya çalışarak, tefekkür ederek yavaş yavaş tertil üzere, ayette diyor ya “tertil üzere” dikkatlice okumak lazım. Mesela Museviler Tevrat’ı çok titiz ve dikkatli okurlar ve müthiş akıllıdırlar. Bütün alimler profesörler hep Musevilerden çıkar. Zeka oranı çok yüksek oluyor, akıl oranı. Bakın bütün ünlü bilginler Nobel ödülü alan falan hep Musevi’dir ağırlıklı. Dolayısıyla Allah’ın Kitabı’nı özenle ve dikkatle okuyanların Allah aklını açar. Dikkatlice ve tefekkür ederek. Allah’ın ne demek istediğini anlayarak, özümseyerek, yaşayarak hayata geçirerek okumak lazım.

 

(AK Parti-MHP ittifakını eleştiren Meral Akşener konuyla ilgili şunları konuştu: “Adaletin cenaze namazı kılındı. Hakimlerin korkutulduğu bir süreçten geçiyoruz. Meclis fiilen ortadan kalkmıştır. AK Parti grubunu oluşturan milletvekillerinin iradesi yoktur. Tek bir kişiye bakıyorlar. Her bir konuda en küçük şeye karar veren bir kişiyle yollarına devam ediyorlar. Bunun adı tiranlıktır, diktatörlüktür” dedi.)

Olur mu öyle şey? Mantıksız makul görmediğimiz bir şey olduğunda eleştiriyoruz AK Parti’yi. Mantıksız bir şey varsa söylesin biz de burada anlatalım. Bir kere mahkemelerin, hakimlerin moralini bozmaya çalışmak çok çok ayıp. Darbecilere ceza veriliyor vay efendim adamın orası şişmiş burası kabarmış, yok bilmem neresinde spazm meydana gelmiş. Bunlar çok kızdırıcı hareketler ve çok münasebetsiz hareketler. Hakimler dosya üstüne bakıp samimi kanaati neyse onu söylüyor. Hakimleri hırpalamaya kalkmanın bir yolu yok bir anlamı yok ve çok büyük bir hatadır bu. Hakimlerimize güveniyoruz, savcılarımıza güveniyoruz, onlara saygı duyuyoruz. Yani ne yapsın hakim sussun mu vaz mı geçsin? Ne istiyorsun yani? Polis görevini yapıyor, mahkeme görevini yapıyor, savcı görevini yapıyor. Hatalı bir şey olursa söylesinler buradan yayınlayalım anlatalım. Ha hiç olmuyor demiyorum ufak-tefek şeyler oluyor biz görüyoruz ama bu her dönemde oluyor ilk defa olan bir şey değil. Olduğunda bir üstü var bir üstü var gereği yapılır.

 

(“Gerçek Atatürkçü bir genç nasıl bir ahlaka sahip olmalıdır?” izleyici sorusu)

Atatürkçü bir kere ne yapacak? Devletin bölünmez bütünlüğünü savunacak, devleti milleti bir bütün olarak muhafazaya gayret edecek. Modern olacak, aydın olacak, sevgi dolu olacak, sanatı, estetiği, güzelliği, sevgiyi, samimiyeti savunacak. Batı medeniyetinin aydınlığını en fazlasıyla alacak ve onları geçmeye gayret edecek. Sanatta en ileri gitmeye çalışacak. İnsana çok değer verecek, fikre değer verecek. Çok okuyacak, çok araştıracak kültürlü olacak. Nezaketli olacak, şık giyinecek güzel giyinecek. Bulunduğu yerler güzel olacak, evi güzel olacak, sokaklar güzel olacak, sokakların bile güzelliğinden kendini sorumlu hissedecek. Devlete, millete, askere yardımcı olacak. Türkiye’ye güzelliğin, gücün, barışın, iyiliğin gelmesi için var gücüyle gayret edecek. Ve Türkiye’nin lider ülke olması için, Kızılelma için var gücüyle gayret edecek. En azından böyle. Allah’a, dine, mukaddesata çok sadık olacak, Kuran’ın yeterliliğine inanacak, modern Müslümanlık anlayışını savunacak aynı Atatürk gibi. Rahmetlinin yolu oydu modern Müslümanlıktı, bağnazlığa şiddetle karşıydı. Atatürkçü gencin ilk planda yapacağı güzellikler bunlardır.

Atatürk diyor ki, “Güzel sanatlarda muvaffak olmak bütün inkılaplarda başarıya ulaşmak demektir. Güzel sanatlarda muvaffak olamayan milletler ne yazık ki medeniyet alanında yüksek insanlık sıfatıyla yer almaktan ilelebet mahrum kalacaklardır.” Hakikaten hepsi çöküyor. Bak Irak çöktü, Suriye çöktü, Libya çöktü buralarda sanat, kalite yoktu. Sanatın kalitenin, olmadığı her yer çöküyor. Sanatçısı olmayan her yer çöküyor. Bak Afganistan da çöktü. Yemen de çöktü. Sanatı, sanatçısı, sanat anlayışı olmayan her yer yerle bir oluyor. Çünkü sanat Allah'ın güzelliği demektir. Sanat yoksa güzellik yoktur, güzellik yoksa sevgi de yoktur. Güzelliğe önem verilmiyorsa sevgiye de önem verilmiyor demektir. Sevgiye önem verilmeyen her yer çöker. Allah esirgesin. Atatürk'e diyorlar ki rahmetliye, “Efendim sanatçı misafirlerimiz müsaadelerinizle elinizi öpüp ayrılmak istiyorlar” diyor. Atatürk de rahmetli diyor ki yaverine, “Ne münasebet efendim olur mu öyle şey sanatçı el öpmez bilakis sanatçının eli öpülür” diyor. Kibarlığa bak, kaliteye bak, klaslığa bak, hep efendimli konuşuyor Atatürk zaten. Ve tam salon delikanlısı yani nezaket, kibarlık muhteşem. Gelenekçi yobazların üslubuna bak, bir de Atatürk'ün kibarlığına, nezaketine bak. Hasetten kuduruyorlar bir kısmı. Tabii gelenekçi yobaz derken hepsini kastetmiyorum bir kısmı zavallı insan acıyor onlara. Bir kısmı hakikaten iyi niyetle o kafada olmuş oluyor. Onları da kurtarmak lazım. Rahmetli Atatürk diyor ki, “Din insanların gıdasıdır.” Din; İslam insanların gıdasıdır. “Dinsiz adam boş bir eve benzer.” Boş bir kütük gibidir diyor. “İnsana hüzün verir” diyor. Bu da Atatürk'ün dine ne kadar önem verdiğini açıkça gösteriyor.

 

(“Allah neden bir tek Kuran’ı korudu?” izleyici sorusu)

İşte son kitap olduğu için. Ondan sonra kitap gelmeyecek başka. Dolayısıyla kitapta korunmuş oluyor. Çünkü başka vakit de yok. Kıyamet yakın. Son vakit. İnsanların da nasıl bozucu olduğunu da buradan görüyoruz. Mesela İncil’i bozmada hiç tereddüt etmemişler. Ama ana yapısını bozamamışlar tabii. Tevrat’ın da ana yapısı bozulamamış, bozamamışlar. Kuran’ı da bozmak istediler aslında da bozamadılar, güçleri yetmedi. Ekleme yapmak istediler, çıkartma yapmak istediler. Ama olmadı yapamadılar.

 

(“Allah'ın rızasını kazanma şevki nasıl kazanılır?” izleyici sorusu)

Sadece insanın kendiyle uğraşmaması gerekiyor. Başka bir şey yok. Yani doğal bırakması gerekiyor insanın. Baktın mı hemen Allah belli oluyor hemen. Ama işte falanca Allah'ı inkar ediyor. İşte falanca adam Allah'ı inkar eden kitap yazmış. Falanca namaz kılmıyor. Böyle ipsiz sapsız şeylere kafa gitti mi kafa yamulur, çok kötü olur, kirlenir. Ama hür olarak, rahat olarak baktın mı Allah apaçık, alenen ve çok çok keskin belli. Ya düşünün dışarısı simsiyah karanlık. Bir tek beynimizin içi pırıl pırıl aydınlık. Bu ne bu? Mesela şu an dışarı zifiri karanlık, simsiyah ne ışık var ne renk var ve ne de ses var çıt yok. Şu beynin içindeki dünyaya bak. Bitti, bunu gördün mü. Bilgisayarlar, evler, süsler falan insanlar. Onun dışında bu kadar akıllı olan Allah'a güvenilir mi güvenilmez mi? Atomları bile biliyor. Atomun ne kadar döndüğünden haberi var. On beş milyar yıldan beri dönen her atomun ne kadar döndüğünü biliyor Allah. Ve yörüngelerini biliyor. Bu aklın gücünü bir düşünün. On beş milyar yıldan beri dönen dünyadaki atom sayısını bir düşünün kainatta. Atomların, elektronların, protonların hareketini biliyor ve onların nereden, nasıl döndüğünü, kaç kere döndüğünü, dönüş şekillerinin hepsi kaderde belli ve hepsini bilen bir akıl Allah. Şimdi böyle bir akla ben güveneyim mi diyor güvercin aklı kadar aklıyla. “Güveneyim mi?” diyor bu çok kızdırıcı bir şey bir duyan için bayağı kızdırıcı. Senin aklın ne Allah'ın aklı ne? Sen kimsin de Allah'ın aklına güvenme konusunda tartışma açıyorsun. Dolayısıyla Allah'a mümin tam anlamıyla güvenir. Tam anlamıyla iman eder.

 

(Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar beraberinde Kara Kuvvetleri Komutanı Yaşar Güler ve Hava Kuvvetleri Komutanı Hasan Küçükakyüz ile birlikte Kilis ve Hatay bölgelerinde bulunan Zeytin Dalı Harekatı’nda görevli çeşitli birlik ve Tugay karargahlarını inceleme ve denetlemelerde bulundu. Orgeneral Akar başarıyla sürdürülen Zeytin Dalı Harekatı hakkında bilgi alırken kapıda yazan “Bu takım bu maçı alır” yazısı da dikkat çekti.)

Akar Paşa delikanlı. Hakkında çok yakışıksız dedikodular çıkarttılar. İnsaf insaf yani. Biraz vicdan gözüyle bakmak lazım. Paşamız gazi olmasına rağmen ne kadar iftiracı insanlar var, ne kadar çirkin, sevgisiz insanlar var. Ne kadar merhametsiz insanlar var. Ve ne kadar kadirşinaslığı bilmeyen, ne kadar halden anlamayan insanlar var. O mübarek insanın çektiği çileye bak, zorluğa bak. O oturmuş kendi keyfiyle çakal orada burada abuk sabuk dedikodular geliştiriyor. Dolayısıyla böyle dedikoducu, ahlaksız insanların sözüne itibar etmek doğru değil. Paşamızı tebrik ediyoruz.

 

Kardeşlerimiz Kendilerini Kasmadan Dürüstçe Allah’a Yaklaşsınlar. Samimi Baktığımızda Hemen Allah’ın Gücünü Görürüz

Kardeşlerimiz Allah’a kendilerini kasmadan yani böyle kötü abuk sabuk düşüncelere kafalarını kaydırmadan dürüştçe yaklaşsınlar samimi, başka bir şey yok. Samimi baktığımızda hemen Allah’ın varlığı görülüyor hemen. Samimi baktığımızda hemen Allah’ın gücü görülüyor. Bu kadar akla sahip bir güce güvenmiyorsan babana niye güveniyorsun o zaman? Anana niye güveniyorsun? Yani Allah’a güvenmiyor babasına anasına güveniyor, inanılır gibi değil. Allah yaratıyor babası ile anasını ona güveniyor. Allah’a güvenemiyor. Bu bir hastalık, ciddi bir hastalık, şeytani bir hastalık. Bundan insan kurtulduğunda Allah’ın insanlara lütfu sadece sevgidir, derin bir sevgi. İmtihan olacağız, o şart. Bak Mehdi (as)’ye bile Moşiyah’a diyor “Ona Allah müthiş sıkıntılar verecek. Müthiş sıkıntı ama o kuzu gibi sabredecek” diyor. “Kuzu gibi sabretti” diyor. “Edecek” de demiyor “sabretti” diyor. Yaşamış bitmiş. “O kuzu gibi sabretti” diyor. Onun için İsa Mesih kuzu diyorlar. Halbuki oradaki Mehdi (as)’adır o açıklama. Mehdi (as) ile ilgili açıklamadır.

 

Dünyada En Kolay, En Zevkli, En Ferahlatıcı Olan Samimi Olmaktır. İnsanların Çoğu Israrla Suni Olmayı Seçiyor

Dünyada en kolay, en zevkli şey samimi olmaktır, en ferahlatıcı. Ama insanlar ısrarla yapmacıklığı tercih ediyorlar ben hayret ediyorum. Adamlık dini yapıyor. Artistlik hareketler yapıyor. Yapmacık hareketler yapıyor. Suratını şekilden şekle sokuyor. Samimi rahat konuşabilecekken zırvalıyor, abuk sabuk konuşuyor. O yüzden konuşmaları da bozuluyor, dengeleri de bozuluyor. Samimi olsana. Ne zorun? Kazanacağı hiçbir şey de yok samimiyetsizlikte. Israrla samimiyetsiz oluyorlar. Yani insanların yüzde 99’u samimiyetsiz görüyorsunuz. Ne konuşmaları rahat, ne bakışları rahat. Bakışları samimi değil. Konuşmaları samimi değil. Ses tonları samimi değil. Hareketleri samimi değil. Samimiyetsizlik Müslümanı çok rahatsız eder bayağı berbat bir şeydir.

 

(Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın eski metin yazarı ve AK Parti Vekili Aydın Ünal Yeni Şafak’ta şöyle bir yazı yazdı. “Türkiye, FETÖ ile mücadele ederken kimilerinin arada şahsi meselelerini halletmeye çalıştığını kimilerinin de mücadeleyi kendisi için bir ranta çevirmeye çalıştığını görüyoruz. 15 Temmuz sonrasında FETÖ ile mücadeleyi bir rant alanı olarak gören ahlaksız bir güruh ortaya çıktı. FETÖ’yü bir şantaj aracı olarak kullanıp çıkar sağlamaya çalışanlarla mücadelemiz ne durumda?” dedi. Oda TV Aydın Ünal’ın bu yazısında isim vermeden Cem Küçük’ü hedef aldığını iddia etti.)

Canım dediği doğru. Var öyle hakikaten önüne geleni FETÖ’cü ilan eden falan. Fethullah Gülen’e mesela bir şey söylemiş veyahut toplantısına katılmış, bunu yapmayan var mı Türkiye’de? Yok. Adam bir an önce FETÖ’den yargılatmak için uğraşıyor. Dürüst olmak lazım. Adamın FETÖ’cü olup olmadığı belli olur. FETÖ’cünün özelliği bir kere züppe olur FETÖ’cü bir, ikincisi kendi milletini sevmez. Enaniyetli ve kibirlidir. İngiliz siyaseti hayranıdır. Homoseksüelliğin yayılmasını ister. Rumi felsefeyi savunur. Darwinist’tir, PKK, YPG, PYD, FETÖ bütün bu oluşumların hepsini destekler. IŞİD. Yani yeter ki hükümete, devlete, millete zarar verecek bir topluluk olsun bunları destekler. En altından millete kinlidir. Türk devletine, Türk milletine hepsine kinlidir. FETÖ’nün özelliği budur kısaca yani derli toplu anlatacak olursak. Ama Cem Küçük o çocuk yani vatana, millete, devlete sahip çıkıyor. Milleti FETÖ’cü ilan edeceğinden değil hakikaten samimi şüphelendiklerini söylüyor. Delili de oluyor bir şeyi de oluyor. Değilse de değildir ama o devlete sahip çıkmasa, bu devlete sahip çıkmazsa kim sahip çıkacak? Yine o çocuğa ben hayret ediyorum enerjisine şevkine; azmediyor. Öyle birisinin olmadığını düşünün bu ciddi bir eksikliktir, bir sorun. Öyle insanların olması lazım. Bir tek Cem Küçük ile değil. Onun gibi en az yirmi tane Cem Küçük olması lazım. Ama Cem Küçük’ü de ben eleştiririm zaman zaman. Mesela oturuyor “İngiliz derin devleti yok” diyor. Ya kardeşim on binlerce belge var, nasıl yok? O zaman on binlerce belge de yok. Yani on binlerce fotoğraf, on binlerce harita, on binlerce olay, on binlerce demeç, on binlerce şahit nasıl yok? Yok olur mu? Açık, dünyada en açık bilinen bir gerçek. Tayyip Hoca var diyor. Sayın Devlet Bahçeli var diyor. Üç yüzün üzerinde aydın var diyor. Devletin arşivleri var diyor. MİT’in arşivleri var diyor. Osmanlı arşivleri var diyor. Dünyadaki arşivler hepsi var diyor. Sen, yok diyorsun. Böyle olmaz, bu samimiyetsiz.

 

(MHP Genel Başkan Yardımcısı Celal Adan partisinin AK Parti ile yapmayı planladığı milli mutabakatının oyunun yüzde 65 olduğunu açıkladı. Ayrıca Sayın Devlet Bahçeli mutabakat karşılığında hükümetten bakanlık istiyor sözleri iğrenç bir iftiradır. MHP menfaat sayıkiyle bu mutabakatı düşünüyor diyen siyaset esnaflarına bütün yetkili kurumlarımız en asil cevabı veriyor. Biz Türkiye için bir beraberlik kurduk” dedi.)

Canım bu tabii ki belli buna hiç cevap vermeye gerek yok. Sayın Bahçeli siyasi geleceğini hiçe sayarak, partisinin iktidar olmasını gözünden tamamen çıkartarak sırf Allah için, millet için, devlet için, Türkiye'ye zarar gelmesin, Türkiye bölünmesin diye canı gönülden aşkla bu güzel davanın güzel savunucusu oldu ve bu güzel ittifakı meydana getirdi. Tarihe geçmiş oldu, onun için ona 'Başbuğ' densin diyorum ben. Tabii, Başbuğ Alparslan Türkeş'e Başbuğlar Başbuğu ama Sayın Bahçeli'ye Başbuğ densin diyorum ve MHP'nin başına gelen her lidere de Türkeş lakabı verilsin ayrıca ki Alparslan Türkeş unutulmasın.

 

Bazı İnsanlarda Detaya Girip Boğulma, Kendini Akıllı Zannederek Yan Yollara Dalmak Eğilimi Vardır. Yan Yollara Dalmak Genelde İnsan İçin Boğucu Olur

Bazı insanlar gereksiz detaylarda biraz boğuluyor olabilirler. Oradan hata yapıyor olabilirler. Daha düz, daha doğal, daha akılcı bir mantıkla bakmaları lazım. Yani Kuran mantığıyla bakmaları lazım. Samimi açık mantıkla bakmaları gerekiyor. Bazen girift ince düşünürken çok ince bir yan yola giriyorlar. O yan yoldan yeni yeni yollara girip orada boğuluyorlar. Bu sefer o zaman ağlama eğilimi geliyor. Çaresizlik ruhuna giriyorlar. Halbuki hiçbir şey yok o girdiği yol. Onun için Allah “sıratı müstakim doğru yoldan ayrılmayın” diyor. Fatiha’da da olan doğru yol. Yani Kuran’ın gösterdiği akılcılık yolunun dışına hiçbir şekilde çıkmamak lazım. İnsanda böyle şeytani düşünme, detaya girip boğulma ve kendini akıllı zannederek belanın içine girme eğilimi çok fazladır. Kadınlar da daha girift düşündükleri için akıllı düşündüğünü düşünerek bazen yan yollara dalarlar. Yani doğru yoldan yan yola dalar. Daldığında da orada boğulur tabii. Çünkü doğru yoldan çıktığında istikameti şaşırdığında boğulmanın dışında bir yol olmaz. O boğulma da ağlama, üzüntü, stres şeklinde kendini gösterir.

 

(“Kıyamet günü insanlar mezarlarından nasıl dirilecekler?” izleyici sorusu)

O yanlış biliniyor. Zannediyor ki adam mesela boğaza nazır bir mezar alıyor, mermer mezar. Kıyamet günü dünya böyle taş gibi duruyor. O mermer mezarın kapağı açılıyor. Ailece o mezarın içinden çıkıyorlar falan öyle düşünüyor. Kıyamet günü dünya tamamen dağılacak. İçindeki magma dışarıya çıkıyor. Toprak kısım da dağılıyor. Ay da birleşiyor ay da dağılacak. Ayın içinde de magma var. Ve güneşle birleşiyor. Elips biçiminde dümdüz tepsi gibi bir şey meydana geliyor. Dolayısıyla orda mezar taşı, mezar, aile mezarlığı, kabristan falan öyle bir şey kalmıyor. Hiçbir şekilde öyle bir şey kalmaz. Mezardan kalkma denilen olay Müslümanların topluca bulundukları bir mekanda Allah’ın emriyle kalkın dendiğinde yattığı yerden yani yatar vaziyetteyken oradan kalkmaları bu. Yattıkları yerin şeklini de Kuran açıklamıyor. Düz mermer gibi bir yer mi, ahşap bir yer midir, yoksa makul yatmaya uygun bir yer mi? Ama kalkın denince kalkıyor. Belki de hiç ummadık bir şekilde odalarda yatıyor olacak Müslümanlar. Evlerden de çıkacak olabilirler. Yani öyle bilindiği gibi değil. Yani mezar denilen toprağın altından kalkma çıkma diye bir şey yok. Adamlar toprağı yarıp altından çıkacak zannediyor. Öyle bir şey yok mezar dağılıyor zaten. Ve mezarda da zaten hiçbir insanın kimliği falan kalmaz. Mesela 5 bin yıl, 10 bin yıl sonra hiçbir şekilde hiçbir şey kalmaz. Zaten nitekim açıldığında mezarlar sadece toprak kalıyor. “Kuyruk sokumu kemiği kalıyor” diyor. “Oradan gelişecek” diyor. Kuyruk sokumu kemiği falan da kalmaz hepsi erir. Öyle bir şey olmaz. Çok nadir fosilleşir. Onda da taşa dönüşür. Demir yoğunluğu olan taşlara dönüşürler. Özetle yattığı yerden kalkmış oluyorlar. Belki böyle şehir gibi bir yerde topluca insanlar yattıkları yerden de kalkacak olabilirler bütün insanlar. Müslümanlar için de bir zorluk yok.

 

(Terörle Mücadele Eski Özel Temsilcisi Edip Başer şöyle bir açıklama yaptı; “Bu operasyon kararı fevkalade doğrudur ve bu harekât Doğu'ya doğru Menbiç dâhil, mutlaka Irak sınırına kadar devam ettirilmek mecburiyetindedir. Unutmayın ki muntazam bir orduyla savaşmıyorsunuz, her türlü alçaklığı mubah gören bir örgütten söz ediyoruz. Özgür Suriye Ordusu ile ilgili de yorum yaparken dikkat etmeliyiz, bu harekâtta tek müttefikimiz şu anda onlar. Türk askeri onlarla yan yana savaşıyor. Bu anlamda Özgür Suriye Ordusu'nu kahraman ilan etmek de, sürekli eleştirmek de aynı derecede yanlış olur.” dedi.)

Canım olur mu, adamlar ne idüğü belirsiz görüntüsü verilir mi? Ya dostsan dostsundur, düşmansan düşmansındır. Adam anormalse anormaldir, normalse de normaldir. Yani ya anormaldir, ya iyidir. Adama sen ne idüğün belli değil dersen adamlarda moral kalmaz, dost da olamaz. Olmaz, birinden birine karar vermek lazım. Mümin, Müslüman olarak görüp gönüllerini alarak, destekleyerek hareket etmek lazım. Türk ordusu zaten güçlü yani çekinecek bir durum da yok. Olmaz öyle şey, yani adama ne idüğü belirsiz görüntüsü veremeyiz oradaki insanlara.

 

(Taha Akyol; Nazlı Ilıcak ve Altan kardeşlere verilen ceza hakkında şunları yazdı; “Gazetecilere yazdıkları ne olursa olsun ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilirse, meclisi bombalayanlara, halka ateş açanlara ne ceza verilir? Fakat Nazlı Ilıcak ve Altan’ları ağırlaştırılmış müebbet hapse mahkûm eden o kararlar Yargıtay’a gidecek. Yargıtay'dan önce Anayasa Mahkemesi var. Daha önce Anayasa Mahkemesi, Altan’lar için tutuklayacak delil olmadığını söylemişti. Binlerce hayrettir ki mahkemeler bu karara uymadılar. Eğer bir şekilde karar iptal olmazsa, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne gider. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de bırakın ağırlaştırılmış müebbet hapsi tutuklamanın bile ağır insan hakları ihlali olduğuna karar verecektir. Bizim de bu karara uymamız gerekir.”)

Kardeşim hukuk ne derse o olur zaten. Yani mühim olan bu, hâkimlerin suçlaması yakışıksız. ‘Yüreğime indi, ciğerime indi’ bilmem ne. Bunu bıraksınlar hukuk ne diyorsa olur, kanun ne diyorsa olur. Yani hukuku eleştirmek olmaz, mahkemeyi eleştirmek olmaz. Mesela Yargıtay, tamam Yargıtay ne karar verirse kabul. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Türkiye oraya da bağlı. O da hukuk, yani iç hukuku olmuş oluyor. Tamam, ona da bir şey dendiği yok ama hukukun ne dediğini beklemek gerekiyor. Hukukun üstüne çıkıp, ‘hukuk yanlıştır, mahkeme yanlıştır’ dersen bu olmaz.

 

Kul Allah’a Adanmış Yaratılır. İnsanlarda Direnme Konu Oluyor. Menekşe Normal Haline Bırakıldığında Çiçek Açar. Üzerine Basarsan Ezilir. İnsan Normal Halinde İman Eder, Güzel Yaşar ve Cennete Gider

Allah'a adanmış yaratılıyorsun. Sadece direnme var insanlarda, direnme konuyu bozuyor. Yoksa kul zaten Allah'a adanmış, teslim olmuş olarak yaratılıyor. Yani mesela menekşe çiçeği vardır, açar eğer müdahale etmezsen ama üstüne basarsan ezilir. Efendim mesela buğday ekersen filiz verir, başak verir, normal haline bırakırsan ama gider ezersen, karıştırırsan bir şey olur. İnsan da kendi haline bırakılırsa, normal samimi halinde zaten iman eder. Allah'a makul,  güzel kul olur ve sonunda da cennete gider normal halde ama direndiği için, pislik yaptığı için, kötülük yaptığı için, samimiyetsiz düşündüğü için, küfrü seçtiği için, İslam'a ihanet ettiği için, Allah'a ihanet ettiği için, Allah'a şüpheyle baktığı için, kötü şeyler düşündüğü için, fitneye fücura kafasını taktığı için, güzel düşünmeyi kenara bıraktığı için, hayırdan kaçtığı için Allah belasını veriyor, konu bu. Yoksa normal dursa zaten imanıyla gidecek, bir şey yok. Normal olsa zaten samimiyetle Allah ona hep güzellik gösterir, hep güzel şeyler olacak. Rahat durmuyor insan, sorun orada oluyor, tersine gidiyor. Kendini de çok akıllı zanneder şeytanlık yaparken. İşte insanlarda hep bu vardır. Yani kendini uyanık görme, kendini Allah’tan akıllı görme. İşte insanların göremediğini görme münafıklarda da vardır bu, birçok insanda da vardır. Münafık olmayanlarda da vardır bu. Bu tip kayması, aklının gitmesi, zırvalaması, densizlikler, bunalımlar, hastalıklar hep onun kökeni budur yani başka bir şey yok. Allah'a ters olmaktandır.



DEVAMINI GÖSTER