Sayın Adnan Oktar'ın 13 Şubat 2018 tarihli sohbetinden önemli başlıklar

A9 TV, 13 Şubat 2018

 

(Birkaç gün önce CNN ve New York Times’i Münbiç’e götürerek PKK’nın reklamını yapan Amerikalı bazı komutanlar “Türkiye’yi burada bize çattılar, onlara karşı cevabımız sert olacak” sözleriyle tehdit etmişlerdi. Sayın Erdoğan buna cevaben “Siz herhalde hiç Osmanlı tokadı yemediniz. Bizi vururlarsa sert karşılık veririz diyenlerin ömürlerinde hiç Osmanlı tokadı yememiş oldukları da çok açıktır. Hemen yanı başlarında duranlardan başlayarak gördüğümüz her teröristi imha edeceğiz. İşte o zaman teröristlerin yanlarında bulunmasalar kendileri için daha iyi olduğunu anlayacaklar.”)

Tayyip Hocam doğru konuşuyor dürüst delikanlı. Sonuna kadar yanındayız. Türk milletini yok etmeye kalkanlara karşı eğer kendimizi savunmazsak bu çok anormal bir hareket olur, hainlik olur. Dolayısıyla her Türk ferdi, her Türk milletinin mensubu vatanını, milletini, bayrağını, Allah’ını, Kitap’ını savunmakla mükelleftir. Aksi olmaz. Ha şehit olur, olur şehitler dert değil yani öyle bir konu yok. Gazi-şehit hiçbir şey değil yani. Adamlar anlamamış. Onlar hani Irak’a, Suriye’ye rahatça giriyorlar ya böyle herkesi korkutuyorlar falan, burada da aynı şey olacak zannediyor. Teker teker hepsini bozuk fasulye gibi ayıklarız. Densizlik istemiyoruz. Bizim Amerika’yla alıp-veremediğimiz yok. Ama PKK’yı nerede görsek çökeriz üstüne, alır tutuklar hapse sokarız.

 

(“Suriye’de yeni rejim için önerileriniz nelerdir?” izleyici sorusu)   

Bir kere Türkiye ile dost olması lazım. Bölgenin felsefesini kabul emesi lazım. Bölge dindar, Allah’tan korkan kendi halinde halim insanlar. Böyle homoseksüellik, İngiliz derin devleti kafası, züppelik, çakallık, bilmişlik, üst perdeden hareketler, komünistlik, namussuzluk, ailenin ortadan kalkması bölge bunu asla kabul etmez. Suriye bu konuda çok güçlü bir teminat vermesi lazım, Türkiye ile de dost olması lazım. Darwinizm’e, materyalizme karşı Türkiye çok güçlü bir atak yapması gerekiyor. Suriye de sınırlarını açması lazım, Türkiye ile her yönde dost olması lazım yani tek parça gibi. Osmanlı dönemiyle kıyaslanmayacak şekilde dost olması lazım. Türkiye’yi tedirgin edecek de hiçbir şey yapmamaları lazım. Türkiye orada imar faaliyetlerinde bulunsun, onlar gelsinler burada imar faaliyetlerinde bulunsun. Zaten birliktelik bereket getirir, güzellik getirir her şey yoluna girer. Ama Türkiye ile uğraşan, Türkiye’deki ruhla uğraşan bir üslup olmaz. Yani komünist bir Suriye istemiyoruz. PKK kafasında bir Suriye istemiyoruz. İngiliz derin devletinin felsefesinin geliştiği, homoseksüelliğin geliştiği bir Suriye istemiyoruz. Aydın, aklı başında, dindar, Atatürk’ün gösterdiği çizgiye uygun, sevecen, nezih bir Suriye istiyoruz. Bunu da sağlarız, inşaAllah.

 

(“Allah niye inkarcıları zengin ediyor?” izleyici sorusu)

Allah Firavun’u çok zengin etti, Nemrut’u çok zengin etti, deccalları zengin eder. İmtihan için onun dışında bir yol olmaz. Eğer onları fakir ederse onlar zaten güçsüz olur. Müslümanın mücadele edeceği bir güç de kalmaz. Müslümanın mücadele edebilmesi için onun zengin olması lazım, imkanı olması lazım. Müslümanın da daha az mala sahip, daha az gücü olması lazım, o küçük güçle az güçle onu Allah yendiriyor işte mucize olan kısmı bu. Mesela Hz. İbrahim (as) çok küçük bir kuvvetle koskoca Nemrut ordularını yeniyor. Hz. Musa (as) aynı şekilde, Peygamberimiz (sav) aynı şekilde.

Allah diyor ki Mü’minun Suresi 55’te: “Onlar (kafirler-münafıklar) sanıyorlar mı ki, kendilerine verdiğimiz mal ve çocuklarla,  Biz onların hayırlarına koşuyoruz (veya yardım ediyoruz)? Hayır, onlar şuurunda değiller.” [Mü'minun Suresi, 56] Ben onlara bela olarak bunu veriyorum diyor Allah.

 

Münafıkların Ömrü Hep Kısa Olur, Çünkü Hayatları Haset, Kıskançlık, Horlanma, Aşağılanma ve Korku İçinde Geçer, Her Görüntüyü Kendi Aleyhlerinde Zannederler, Bu Nedenle de Hemen Yıpranır ve Çökerler

Uzun ömürlü münafık hiç görülmemiştir. Tarihte hiç görülmemiştir. Hep münafıkların ömrü kısa olur. Çünkü hayatları hep haset, stres, gerginlik, kıskançlık, azgınlık, aşağılanma ve horlanma içinde yaşadıkları için çok çabuk yıpranır ve çökerler. Ve her gürültüyü aleyhlerine gördükleri için deli bir gerginlik içindedirler. Mümin öyle değildir. Mümin tevekkül ve huzur içinde Allah’a hizmet eden, Allah’a dost olduğu için Allah ona nur, bereket, sağlık sıhhat uzun ömür verir. Münafık Allah’a düşman olduğu için hücreleri de bedeni de ona düşman olur münafığın. Onun için çok anormal ve delice görünüm verir münafıklar. Allah onları manen boğar.

 

(“Türkiye ile Almanya arasındaki ilişkiler düzelecek mi sizce?” izleyici sorusu)

Türkiye ile İngiliz derin devletinin arasındaki ilişkisinin düzelmesi gerekir. Yani şeytanla Türkiye'nin arasının düzelmesi gerekiyor. Şeytan yenilmedikten sonra, şeytanla ara düzelmesi olmaz. Münafıkla ara düzelir mi? Düzelmez. Şeytanla da ara düzelmez. Dolayısıyla, Almanya İngiliz derin devletinin kontrolünde, o garibanların yapacağı bir şey yok. Almanya'nın müstakil yaptığı bir şey yok. Almanya'nın başındaki hanımefendi, garibanın teki, eşi çocuğu üç-beş akrabasından başka kimsesi yok, yalnız bir insan. Ama adamlar, insanlar onun hata yaptığını zannediyor onunla alakası yok. Doğrudan İngiliz derin devleti ile ilgilidir. İngiliz derin devleti ne derse onu yapmaya mecburdur o insan. Onun dışında bir şey yapmaz, kendi inancına göre tabii.

 

(“Soğuk havalarda gribe karşı nasıl korunabiliriz?” izleyici sorusu)

En çok soğukla direkt temas ediyorlar mesela, ince ceketle çıkıyor, gömlekle çıkıyor yahut pardösü ile çıkıyor yahut kazakla çıkıyor dışarıya. Bir kere alnını, şakaklarını koruması gerekir. Yani direkt alın soğukla muhatap olmaması lazım. Burnun üst kısmı özellikle soğukla muhatap olmaması lazım yanların. O kısımlar soğuduğunda vücut direnci kırılmış oluyor, vücudun oradaki direnci kırılmış oluyor. Oraya gelen virüs ve bakteri çok rahat gelişebiliyor. Soğuk ortam olduğu için, vücut direnci düşmüş, orada kılcal damarların savunma sistemine etkisi iyice azalmış oluyor dolayısıyla riskli. İkincisi, proteini düşük almamak gerekiyor, hayvani proteini düşük almamak gerekiyor. Soğukla teması iyice azaltırsa kardeşlerimiz ve proteini de yüksek alırlarsa ki, sebze ile beraber almaları lazım. Normalde pek bir şey olmaz. Ama soğukla direkt temas çok tehlikeli ve aşırı yormak mesela, çarşıya gidiyor, oradan oraya gidiyor, artık bitap oluyor, daha hala yoruluyor, bir de soğuğa çıkıyor vücudun bir dayanma gücü var. Bir de yemek de yemiyor, hiçbir şey olmayacak zannediyor olur. Hastalanıyor ondan sonra. Çok yormamak lazım vücudu.

 

(“Nasıl sinirlerimize hakim olabiliriz?” izleyici sorusu)

Dünya kısa süreli bir imtihan yeri. Sana bir görüntü gösteriliyor, ekran. Ekrandaki görüntüye sinirleniyorsun yani çok küçük düşürücü olur. Televizyonda gördüğün görüntüye sinirlenmek ne kadar makulse; bu ekranda gördüğün görüntüye sinirlenmek de o kadar makul. Dolayısıyla orada akılcı davranacaksın. Allah'ın sana bir görüntü gösterdiğini bileceksin. Bütün gücün Allah'a ait olduğunu bileceksin. Her şeyi Allah'ın hayırla yarattığını bilip ondaki hayrı görmeye çalışacaksın. Dolayısıyla sinirlendiğinde komik duruma düşmüş olursun. Görüntüye sinirlenmek olmaz.

 

Din Hayatı Öldürmez. Din Hayata Neşe Verir. İnsan Dindar Olduğunda Canlı, Neşeli, Hayat Dolu Bir Karaktere Girer   

Şimdi Müslüman olunca adam diyor ki, “benim hayatım kayacak zaten mahvolacak, müzik dinleyemeyeceğim, resim olmayacak, sanat olmayacak, eğlenemeyeceğim” yani “sabahtan akşama kadar camide duracağım; camiye gidip geleceğim, hayatın bütün yönlerinden çekileceğim. Neşeyi, sevinci, her şeyi unutacağım. Dolayısıyla hacca gittiğimde, kendimi manen öldürdükten sonra hacla şereflenirsem bu benim için bir rahatlık olur” diyor. Zaten namaza başlamayı, hacca gitmeyi ölüm başlangıcı olarak görüyor. “Hacca gittim, öldüm ben artık” diyor. Artık ne eğleniyor, ne gülüyor; ne dans, ne müzik, ne eğlence, ne sevinç; içine kapanıyor. Yani artık ölümü bekliyor, bu çok yanlış. Gençken hacca da gidilir, gençken namaz kılınır. İbadetler gençken yapılır. Yaşlılıkta da yapılır, her zaman yapılır, ömür boyu yapılır ama hayatı öldürmez din. Din, hayatı canlandırır, hayata neşe verir, sevinç verir. İnsan dindar olduğunda akıllı, canlı, neşeli, dışa dönük, hayat dolu bir karaktere girer. Ama gelenekçi İslam, bunun aksini ispat ettiği için, aksini anlattığı için insanlar, dindar olmayı mahvolmayla eşit görüyorlar. Hayatı yok eden bir sistem olarak görüyorlar İslam'ı. “Madem” diyor, “içime kapanacağım, hayatın bütün sosyal yönlerinden çekileceğim, yaşlılığımı bekleyim bari” diyor. “Yaşlanınca zaten bir nevi ölmüş olacağım, ölmüş adam bir kere daha ölse ne olur” kafasında oluyor yani. Asıl mantık bu.

 

(Adana'da ücretsiz kartıyla otobüse binmek isteyen şehit annesine otobüs şoförü, 2 buçuk lirayı almak için diretti. Şehit annesi, “Biz bu vatana şehit verdik” demesi üzerine şoför Eren Güngör, “vermiş olabilirsin, bu otobüs mazot yakıyor devletin Allah belasını versin” (devletimizi tenzih ederiz) dedi. Bu olayın görüntüleri sosyal medyada yayılınca şoför gözaltına alındı. Ve hakkında idari işlem başlatıldı.)

İşte sevgisiz, egoist, bencil yetiştiriyorlar insanları. Adam, zaten bu kafadadır, bu üsluptadır.  Yani hayattan bezmiş, insanlara sevgisi yok, kendine sevgisi yok, manen çökmüş ve mahvolmuş oluyor. Gelenekçi Ortodoks İslam bir yandan, Darwinist düşünce bir yandan adamı adeta çökertiyor. Ondan sonra o insandan güzel ahlak, sevgi, saygı südur etmiyor. Sadece felaket, facia, kötü sözler, yakışıksız sözler tezahür ediyor. Bir an önce topluma sevgi aktarılması lazım. Topluma doğrudan sevginin enjekte edilmesi lazım. Sevgi, milli politika olarak işlenmesi lazım. Herkesin ağzında, her yerde sevgi olması lazım. Herkesin herkesi sevmesi için devletin resmi bir politika izlemesi gerekiyor çok hayati. Öbür türlü bu çok riskli. Sevgisizlik, sevgisizlik, sevgisizlik. Bu, toplumu mahveder, insanları mahveder.

 

(“Ruh, anne karnında mı üflenir?” izleyici sorusu)  

Ayette Cenab-ı Allah, “Biz insanı anne karnında mükemmel bir şekle soktuk” diyor. “Savva” yani “her yerini düzgün hale getirdik, ondan sonra ona ruh üfledik” diyor. Daha organlar gelişmemişken ruh üflenmiyor. Yani kalp var atıyor ama kalp fonksiyonu yok. Göz var ama görmüyor kapalı. Efendim, ağız var ama tat almıyor. Kulak var ama işitmiyor yani ölü. Bu haldeyken, ruh olmamış oluyor. Bunun olması için yani ruhun üflenmesi için Allah'ın şart koştuğu durum, vücudun tam teşekkül etmesi. Yani insan bedeni görünümünün tam oluşması. Beynin normal çalışır hale gelmesi. Gözün çalışır hale gelmesi. Kulağın, burnun bütün organların normal hayat vasfı göstermesi. Bu olduktan sonra diyor Allah, ruhtan üfürürüz diyor ayette. Daha önce ruh üfürülmüş olmuyor, ölü olur o. Zigot safhası olsun, diğer safhalarında olsun ölü olmuş oluyor, canlı değil.  

 

(“Müslüman’ın sabrı ne kadar olmalıdır?” izleyici sorusu) 

Karşıdaki insanın eğer ruhu olmadığına kani olursa Müslümanın ısrarcı olmaması lazım. Allah ayette “selam size derler ve vazgeçerler” diyor yani dönerler artık konuşmazlar diyor. Yani söyleyip, anlatmak lazım. “Ama anlamıyorsa yani Allah'tan korkmuyorsa artık ona anlatmayın” diyor. “Israra gerek yok” diyor. Mesela Peygamberimiz (sav)’i de Allah uyarıyor. Bir ama geliyor. Amayı gönderiyor. Ama başka bir adam var. Zengin bir kişi onda etki uyandırmaya çalışıyor. Ama “etki uyandıramıyorsun sana ne” diyor Cenab-ı Allah. Yani “ısrar etme ona” diyor. Ama “öbürüne sen devam et” diyor “ama olan daha uygun, şuuru açık, o daha iyi anlar” diyor Allah ayette. 

 

(“Melekler şuurlu mu?” izleyici sorusu)    

Melekler evet Allah'ın ruhunu taşır yani şuuru açıktır. Ama imtihan olmazlar yani zorluklarla karşılaşmazlar, acıyla karşılaşmazlar, acıyı bilmez melekler. Sıkıntı, baş ağrısı falan hastalık hiçbir şekilde hastalık oluşmaz. Bir de ömürleri üç milyon sene, beş milyon sene, on milyon sene falan. Ömür konusunda çok uzundur ömürleri. Hiçbir şey olmaz öyle yaşar da yaşar. Kıyamete kadar yaşıyorlar. Kıyamette Allah bir kereliğine son hepsini birden bir anda öldürüyor. Sonra hepsini yeniden diriltiyor. Yani ölmeyen kalmasın diye. Çünkü “Her canlı ölümü tadacaktır” diyor ya Cenab-ı Allah. Allah'ın sözü olduğu için.

 

(Taksim'deki Atatürk'ün Kültür Merkezi'nin yıkımı başladı. Yerine inşa edilecek 2 bin 500 kişilik opera binasının 2019’un ilk çeyreğinde bitirilmesi planlanıyor. İnşa edilecek yeni Atatürk Kültür Merkezi binasında 2 bin 500 kişilik bir opera salonu, 800 kişilik tiyatro salonu, bin kişilik konferans salonu, 285 kişilik sinema salonu, 250 kişilik oda tiyatrosu, bir sergi salonu, bir kütüphane, 885 araçlık da bir otopark bulunacak.)

İşte Tayyip Hocam’ın sanata ne kadar önem verdiği, ne kadar modern delikanlı olduğu açık. Bale var, konser var her şey var. Bu opera binasının tanıtımında hep dekolte hanımlar kullanıldı. Dikkat edin tanıtımda hep dekolte hanımlar. Yaklaştır görüntüyü yaklaştırabiliyorsan. Görüyor musunuz hep dekolte. Tayyip Hocam çok modern delikanlıdır.

 

(“Boyut farkı dünyada görülür mü?” izleyici sorusu)

Olur da yani sizi çok sarsar. Böyle şeylere bence girmeyin. Yani toparlanmanız çok zor olabilir. Yani bunun için bir mürşit gerekir. Böyle şeylere girmeyin yoksa olur tabii ki. Yani insanın o duruma gelebileceğini görüyoruz tasavvuf kitaplarını okuduğumuzda, eserleri okuduğumuzda, sahabenin hayatına baktığımızda görüyoruz. Ama bunu tek başına deruhte etmeye kalkmak riskli olur. Yani tavsiye etmem. Yoksa işte bu tarikat ehlinin cezbe hali dedikleri odur. Başka boyuta geçtiği için orada kalan bedeni ölü olmuş oluyor. Yani bize görünen bedeni ölü olmuş oluyor. Ama öbür bedeninde normal makul bir insan. Mesela konuşuyor, hareket ediyor, yaşıyor ama geride kalan bedeninde şuur olmuyor. Sarhoş gibi konuşmaları falan her şeyi sarhoş gibi. Yani bence tavsiye etmem. Direkt Allah'ın delillerine bakarak Allah'ı anlamak lazım. Yani zincirleme mantıkla Allah'ı anlayın. Çünkü orada da bir şey değişmez. Yine aynı kanaatte olursunuz. Bak cin bile yeniden dirilişi inkar ediyor. Adam duvardan geçiyor, dağların içinden geçiyor, dünyanın merkezinden geçip gidiyor ama ruha inanamıyor. Ruh olduğu halde ruha inanamıyor. Yani yeniden doğuşa, yeniden yaratılmaya inanmıyor. “Öldü mü ölürüz” diyor. Dolayısıyla Allah'ın varlığını değerlendirirken zincirleme mantıkla çözmek lazım. Yani üç veya beş aşamalı zincir. Yani bu ışıklı, renkli dünyayı kim yaratıyor? Allah yaratıyor. Bu kadar düzgün eşyayı kim yaratıyor? Allah. Bilgisayarlar var, yazılar var bunların hiçbiri tesadüfen olmaz. Sırf yazıdan bile anlaşılır. Yazıya bakıyorsun belli yaratan var. Allah yaratmış. Şimdi niye yaratır? Ya amaçsız yaratmış olması gerekiyor ya amaçlı. Şimdi bak iki ihtimal kalıyor. Bak hep mantıkla gidiyoruz. İlk önce bu maddelere bakıyoruz ya bir yaratan var ya yok. Ne anlıyoruz? Yaratan olduğunu anlıyoruz çok açık sarih. İkinci ihtimal, ikinci aşamaya geçiyoruz. Bunlarda ya amaç var yahut amaç yok. Neyi anlıyoruz? Amaç var. Üçüncü aşamaya geçiyoruz. Amaç olunca ya sonlu olması gerekiyor ya sonsuz olması gerekiyor. Sonlu olmanın hiçbir mantığı yok. Amaç da kalkmış oluyor sonlu olduğunda. Ama sonsuz olduğunda amaç mantıklı oluyor, oturmuş oluyor. Bu tarzda ahiretin varlığı anlaşılır.

 

(Suriye'de operasyonlar tüm hızıyla devam ederken bölgeye destek birlikleri gitti. SAT ve SAS komandoları sınırı geçerek Afrin’e doğru ilerlemeye başladı. Komandoların bölgede nokta operasyonları gerçekleştireceği belirtildi.)

Aslanların bileği bükülmez. Allah yardımcıları olsun. Kabadayı böyle olur hakiki kabadayı, efeler bunlar. Her biri ayrı kabadayı. Diyor ki gazeteci hanım “bir mağara oluyor mesela teröristlerin bulunduğu mağara oraya askerler geliyor” diyor “Kumandan, oraya girmesi gereken, ilk kontrol yapması gereken askeri nasıl seçiyor?” diyor. Adam dedi ki “Ne alaka?” diyor “hepsi birden harekete geçiyor. Kumandan durun diyor” diyor. “Onları durduruyor” diyor “yani direkt hepsi birden dalıyorlar” diyor “Öyle bir konu yok” diyor.

 

(Cumhurbaşkanı Erdoğan Suriye'de büyük bir oyun oynandığına dikkat çekti ve Amerika hakkında önemli bir açıklama yaptı. “İlk gelen haberler şu anda beş yüz elli milyon civarında parasal destek. Ama bunun üç milyar dolara çıkacağı söyleniyor. Peki kaç tane DEAŞ’lıyı yok ettiniz? DEAŞ’lıyı nereye sevk ettiniz? Ortada hiçbir gerçek yok. Biz bölgede kimin kiminle birlikte olduğunu kaydediyoruz. Artık hiç kimsenin DEAŞ bahanesini kullanma hakkı yoktur. Suriye ve Irak'taki DEAŞ tiyatrosunun artık sonu gelmiştir. Bunların PKK'lı olduğuna dair işaretleri görmedik diyenler kör veya aptal değillerse art niyetlidir” dedi.)

Türkiye'nin modern olması meseleyi kökünden çözer. Bak tek neden bu, Türkiye'nin IŞİD mantığına gittiğini düşürüyor Amerika. O yüzden PKK’yla işbirliği yaparak çok sıkı bir ablukaya almayı düşünüyor Türkiye'yi. Bütün sınır boyunu çok sıkı bir ablukaya almayı düşünüyor. Türkiye ile PKK'yı karşılaştırıyor. PKK'nın kadın haklarına daha yatkın, daha özgür, müziği, resmi, eğlenceyi hoş gören, modern Avrupa felsefesine daha yatkın olduğuna inanıyor. Eğer Türkiye son derece modern, ultra modern bir hayat tarzını savunduğunu vurgularsa bana inansın Tayyip Hocam, Amerika oradan kesinlikle çekilir. Bak ben sır olarak söylüyorum. Tek nedeni bu. Ve adamlar bundan asla da vazgeçmezler. Tabii ki bununla ilgili Türkiye de ağırlığını koyacaktır. Yiğitçe bir mücadele verecektir. Ama felsefi yönden halledilmesi isteniyorsa konu bu yönüyle çok rahat hallolur. Ana nedeni bu. Türkiye'nin gelenekçi Ortodoks İslam anlayışına kaydığına inanıyor Amerika. Ve IŞİD mantığının Türkiye'yi saracağına inanıyor o bölgede. Ona karşı şer ehveni şer olarak PKK'yı destekliyor. Tek nedeni bu. Ve desteklemede de kararlı görünüyor görüyorsunuz.

 

(Cumhurbaşkanı Erdoğan CHP'ye yönelik sert eleştiriler getirdi. Son kongrede adeta ödüllendirilerek bizzat Kılıçdaroğlu tarafından CHP Parti Meclisi’ne seçtirilen birisi var. Bu kişi -şehitlerimizin ailelerinden özür dileyerek ifade ediyorum- ‘Hayatta hiçbir şeyden tiksinmedim şehitler ölmez vatan bölünmezden tiksindiğim kadar’ diyor. CHP'de her çeşidinden terör örgütünün cenazesinde boy gösteren epeyce milletvekili bulunuyor. Türkiye başka ülke ile karşı karşıya gelirse safının karşı tarafta olacağını açıklayan CHP milletvekili var” dedi.)

Tayyip Hocam’ın tabii bunları söylemesi gerekir ki insanlar ona göre vicdanı kanaat getirsinler. Bunları halka duyurması gerekiyor doğru o. Ama gönlü rahat olsun millet onu seviyor yüzde 70’lerle iktidar ederiz Allah'ın izniyle. O huzur içinde bu güzel mücadelesine devam etsin. Allah yardımcısı olsun.

 

(“Fitne nedir, bana bunu bir örnekle anlatabilir misiniz?” izleyici sorusu)

İki türlü anlaşılıyor. Fitne bir imtihan anlamına gelir yani bir olayla karşılaşırsın o bir imtihandır. Hayır yönü vardır, imtihandır. Bir de fitne ikinci ihtimal, ikinci anlaşılma şekli mesela devlete karşı adam ayaklanır, devlete kafa tutar. Mesela devletin yaptığı hayırlı faaliyetleri kötülemeye çalışır, devletin başkanıyla uğraşmaya kalkar, devletin aleyhine uğraşır. Bu fitnedir, bu katilden beter yani çok ağır bir suçtur. Alenen fitne hükmüne girer bu. Onun için devlet bu gibi konularda titizdir. Millet anlamıyor “adamla” diyorlar “niye uğraşıyor?” diyor. Fitne yapıyor da onun için yani fitne, devleti yıkmaya yönelmek, hükümeti yıkmaya yönelmek veyahut devletin başını zarar verecek şekilde bir olayın içine çekmeye kalkmak. Herhangi bir şekilde devletin başındaki olan insanı ekarte etmeye kalkmak bunların hepsi fitnedir.

 

(“Aşkın boyutu veya sınırı var mıdır?” izleyici sorusu)

Aşkın boyutu, sınırı olmaz tabii. O kişinin kabiliyetine, yeteneğine, Allah’tan korkusuna göre sevgideki ısrarı ve kararlılığına göre, derinliğe doymamasına göre artar. Bazı insanlara hafif bir sevgi yeter ama bazı insanlar çok açtır, sonsuza doğru açılır ve hiçbir şekilde doyuma ulaşmaz. Her seferinde daha fazla sevgi ister. Makbul olan budur, doyuma ulaşmamaktır. Doyuma ulaşmış bir sevgi, sevgi olmaz. Daima aç olmak lazım sevgiye. 

 

(“Güney Kore ile Kuzey Kore'nin arası nasıl düzelecek?” izleyici sorusu)

İsa Mesih’in dışında o konuyu düzeltecek kimse olmaz. Mehdiyet döneminde olacaktır, İsa Mesih'in araya girmesiyle hallolacaktır. Mahvoluyor tabii Kuzey Kore’deki insanlar. Güney Kore’deki insanların boy uzunluğu 10-15 santim daha uzun Kuzey Kore'den yani ortalama. Bakımın ne kadar berbat olduğunu gösteriyor Kuzey Kore'de. İnsanlar acı içinde mutsuz yaşıyorlar. Güney Kore'de özgür yaşıyorlar. Baskının insanları ne hale getirdiğini gösteriyor Allah. Güney Kore'de de insanlar çok mutlu ve yaratıcılar. İnşaAllah bu Mehdiyet devrinin mucizekar manevi kılıncıyla dağıtılıp düzeltilecek inşaAllah. 

 

Mehdi (as) Hakkında Hadis Açıklamaları

“İman Mehdi döneminde” diyor Peygamberimiz (sav); “Din tamamen reyden arınmış olarak eski hüviyetini kazanacaktır.” Yani tahminlere göre falan, zanna göre din değişmeyecek. “Mehdi vereceği birçok hükümlerde ulemanın mezheplerine muhalefet edecektir.” Yani Hanefi, Hanbelî, Maliki, Şafi’ye uygun olmayacaktır verdiği hüküm. “Bundan dolayı Mehdi’den ulema uzak duracaklardır ve ona muhalif olacaklardır. Zira zanlarına göre gerçekten Allah imamlarından sonra” yani İmam Ebu Hanefi, İmam Şafi’den sonra “bir müçtehit bırakmadığını” yani Mehdi'nin gelmeyeceğini “söyleyeceklerdir. O yüzden ona uymak istemeyeceklerdir” diyor ama kurtuluşları yok. Mehdi zahir oluyor, her halükarda.

"Mehdi bizden, Ehl-i Beyt’tendir. Biz öyle bir ev halkıyız ki Allah bizim için ahireti dünyaya tercih etmiştir. Benim Ehl-i Beytim muhakkak benden sonra bela, kaçırılma, sürgüne uğrayacaktır. Benden sonra Ehl-i Beytim bela ve mihnetlerle karşılaşacaklar ve tarda maruz kalacaklar” baskıya maruz kalacaklardır diyor. Kitab-ül Burhan fi Alamet-il Mehdiyy-il Ahir Zaman’da. Mehdi’ye karşı gelenekçi Ortodoks Müslümanların bir kısmının azgınca muhalefet etmelerinin nedenini Peygamberimiz (sav) hadiste belirtiyor.



DEVAMINI GÖSTER

Benzer Eserler